![]() |
Hünkâr Dağlı
Ağır Ol Molla Desinler
Bak evladım! ''besmele''yle, ilk adımı attın şu an Zihnin açık olsun daim, yardım etsin yüce ''Rahman'' Edeb ile erkan ile, devam eyle ömür boyu Ağır ol molla desinler, demesinler (ne afacan!) Öğretmene saygılı ol, onu benden ileri bil ''Bir harf öğretenin kırk yıl, kölesi''dir Ebu'l-Hasan Her gün yeni bir şevk ile git okula; orda ise Yalnız orada bulursun, bütün dertlerine derman Öğrenmenin ne zamanı, ne de sonu yoktur evlat! ''Beşikten mezara kadar'' ilim öğrenmeli insan Yılmamalı, bıkmamalı; yükün ağır olsa bile Dirgene dayanmayana dar gelir koskoca harman Her bilgiyi öğren amma; kullanma her bildiğini Zararlı, faydasız ilim; ilgisiz bilgiden aman! ''İlim okumak ma'nisi, ibret almadadır ancak'' Nakış nakış, oya gibi işlenmeli beyin, vicdan ''Kalem kılıçtan keskindir'', kitaplar delinmeyen zırh Bilim, ufuk çizgisidir; vardıkça kaçan küheylan Okuldur bu küheylanın yetiştiği büyük hara Öğretmenin elindedir kamçı, dizgin, eyer, palan ..........(üstüne söz söylemenin sonu yok bu mübareğin ..........asırlardır uğraşılır, konuşulur zaman zaman) Bak evladım! ''besmele''yle ilk adımı attın şu an Hayırlı olsun başlangıç, hayır olsun bütün zaman |
Arz-ı Hâl
Bir özür beyanı değilse de bu Sen yine de affet! Simsiyah gecenin orta yerinde Parlak bir yıldız olup, Sipsivri geliyorsan üstüme! Ve açılıyorsa gözlerim, Kapanmayasıya.. Dur orda, insaf et! Bunca hıncına rağmen Yine de affet! ”Biz bir taneyiz” zirvelerinde Kayıp gitmişsem ellerinden; Buz kalıbı gibi! Sensizliğin ateşiyle yaklaşma Mecbura şartlanmış, Özür beyanı ile eritme de Sevgi sıcağınla yok et Gör güzelliğini, Affet! Hasretinden Her gün ayakta karşılıyorsam Güneşin doğuşunu Ancak senli zamanların yadı Ayak uydurabiliyorsa Sabahların aydınlığına Yüzüme çarptığım buz gibi sular Hemen de kuruyorsa Ve acıkmışlığım sadece sensen Özür beyanı olmasın Kahvaltı fidyem Güçlü sensin, idrak et Sen yine de aç koma Affet! İş, güç, talim.. En meşgul vakitlerimde Geçmişten ve duygulardan En uzak olduğum zamanlar Bir cümle, bir kelime, bir mimikle Geliyorsan yanıma kadar Ve ben taş taşısam bile Tebessüm edebiliyorsam Al birazını sırtımdan, Yükümü hafiflet Gençsin; Durdur zamanı özür olmadan Sen yine affet! Denemekle varılmıyor her yere Yaklaşsam bile Dışlayamamışsam seni benliğimden Olanlara rağmen Zulmüm geri tepti herhalde Ve sen hala dipdiri İçimdeysen.. Gayrı hüküm sana geçti muhakkak Sür saltanatını, devam et İster vur yerlere burnum üstüne, İstersen öldürmeye kıyam et Özür beyanıyla sevgi alınmaz Bil ki sen sensin Ya seversin, ya seversin! Ya da yırt kalbini inkar et Sevmesen bile Affet! |
Arzu Edersen
Gönül sarayının kapısındayım Arala be afet, arzu edersen! Ya temelli hapset yahut kalbini Kirala be afet, arzu edersen! Bulaşmaya görsün sevda adama Odur en bahtiyar, ona acıma Terk edip gitsen de ölmem ben ama Yarala be afet, arzu edersen! Mantığa muhalif olsa da bazan Aslanı devirir zarif bir ceylan Tut ki ben bir avım, ya da bir kurban Parala be afet, arzu edersen! Nedir bu temayül ve neden, hayret! Daha başlangıçta yakıyor hasret Önce gül, sonra naz ve sonra sabret Sırala be afet, arzu edersen! Işık ol gönlüme, zulmeti dağıt Dinsin, yüreğimden boşalan ağıt Sen bir karakalem, ben beyaz kâğıt Karala be afet, arzu edersen! |
Ayrılık Hasreti
Ayrılık hasreti vurdu bağrıma Neden ayrı düştük, bilemiyorum! Sen yoksun sevdiğim, gönlüm virane Üzüntüm çoğalır, gülemiyorum! . Gönlüm ateş sanki, kor gibi yanan Hasret mızrak mızrak, vermiyor aman Derdimle baş başa kaldığım zaman Akar gözüm yaşı, silemiyorum.. Gittiğin gün dünya zındana döndü Ümidin, hayalin ziyası söndü İdrak paramparça, duygu bölündü Bir türlü kendime gelemiyorum! . Hıçkırır yüreğim firkât yasında Gönlüm kürek çeker, gam deryasında Muhabbet düşünde, aşk rüyasında Arıyorum seni, bulamıyorum.. |
Başlasa Gündüz
Gece; Her taraf ufuksuz, Her taraf durgun Gölgesiz karaltılarla dolu ortalık Ölüm ağırlığınca çökmüş karanlık Etrafta sükûn, Sessiz kalabalık! Odam; Her şey darmadağın! Konuşurlar kelimesiz, hecesiz Dört duvardan özge dört canavardır Üstüme gelmeye ahdleri vardır An geçmez işkencesiz! Mübarek, sanki mezardır Ben; Gözlerim faltaşı, El ayak düşmüş Tek bir seğrime yok, kaskatı bir yüz Uykuyla kavgalı, huzurdan öksüz Başına binlerce soru üşüşmüş! Gayrı ufuklardan başlasa gündüz |
Ben mi?
Ne sevdaya gücüm var, ne aşkdan bigâneyim Şeş cihet arasına sıkışmış, biçareyim Gayretim yok vuslata, firkat imiş nasibim Yerim yok bu ellerde.. bir garib avareyim! Mamur konaklar ister; sevgili, barınmaya Özenmedim cihana.. Issızım, viraneyim Hoş vakit murad etse çeker yudumlar beni Sevgilinin elinde dolu bir piyaleyim Geçici heveslerin yorgunuyum, erenler! Kısa saadetlerden baygınım, mestâneyim Vız gelir cevr-i canan, üşenmem gafletinden Dönerim biteviye; çarhında seyyareyim Kavuşmak olmasa da sevgiliye ölmeden Korkmam ben bu ateşten.. Ümitsiz pervaneyim Bu sevda sıracası sarmış cümle bedenim Timsalim derd-i aşka, hicrane nişaneyim Aldırmam gülüp geçsin; ağyar, istihza ile! Ben bu sevda uğruna abdalım, divaneyim Ne Mecnunum sahrada, ne dağ başında Ferhad Konuşur yâr u ağyar.. Dillerde efsaneyim! Dehre ferman olsun ki boş değil bu alaka! Benzeri yok aşkımın.. Ben; benim, yegâneyim |
Ben Sallamam
Ben salmam dilimi öyle başıboş! Her döndüğünü söylemesin alabildiğince Ya sana zarar verirse.. Ben sallamam dilimi öyle! Sen rahat ol, olabildiğince Hatta emin. Kayıtsız kalma hakkını kullan, Görmezden gel istersen Ya da reddet; itekle gitsin! Hatta çamur atmanın keyfini sür Karalamanın küçüklüğünü, İhanetin düşüklüğünü yaşa Ben tutarım dilimi, Çevirmem senden yana Sen, gerçekten özgürsün.. Ben salmam elimi öyle hoyrat! Her uzandığına değmesin Ya sana çarparsa, ayarsız.. Ben sallamam elimi öyle! Sen irkilme, sakin ol Hatta emin. Dik durma hakkını kullan, İtiraz etmenin keyfini sür Hatta biraz dayılan! İstersen zırh kaplat üstünü, başını Temasın zevkini unut, Seni benden mahrum tut Ben tutarım elimi, Uzatmam senden yana Sen gerçekten serbestsin.. Ben salmam yüreğimi öyle her yere! Her vardığına girip kalmasın Ya seni bunaltırsa, darda koyarsa.. Ben sallamam yüreğimi öyle! Sen sıkma canını, serin ol Hatta emin. Aldırmama hakkını kullan, Sere serpe kayıtsız ol istersen Hatta tamamen duygusuz kal Kendine mekanik bir sağlamlık edin! Taş kalpli ol en azından, Ya da usandır da nazından, "Ben kazandım" diye sevin Ben tutarım yüreğimi, Bırakmam senden yana Sen, zaten bendesin.. |
Bestekâr
Bir ilahi hikmet tecellisidir Şu ihtiyar dünya döner, aheste! Sanki bu nizamı ters çevirecek Nafile bir gayret, telaş; herkeste! Endişe içinde, suratlar asık Kiminde dert mide, kiminde kasık Kimisi kart yobaz, kimi de fâsık Toparlanamadık aynı adreste Sen bu kargaşada duru su gibi Berrak bir ışıltı, görünür dibi Hüner ve sevgiden alıp nasibi Sanki bir bülbülsün; altın kafeste Terbiye, tefekkür, hakiki sohbet Tanrı vergisidir insana, elbet! Ruhunda güzellik var demet demet Elinde çiçekler, gül.. deste deste En güzel musiki, manalı sesin Beğendiği sensin, hemen herkesin Keşke şu Dağlı'ya bir görünesin Sonsuza dek sürsün bu mahur beste |
Bir Uğraşının Hikayesi
I. Hayır, aşk mücadele değil! Yeter artık boşu boşuna uğraşma O, ilk göz göze geldiğimizde başladı telaşe Seferberlik zamanı tedirginliğini Yükleyip bakışlarına, en keskin Ve en ihtiyat zabiti süngüsünde Vurdun ya yüreğime Büyüdü sevda çınarı o ışıklarla Kökleri ulaştı en ücra hücrelere Sökemezsin, yıkamazsın, kesemezsin Görmezden gelme baltalarıyla savaşma Yeter artık, uğraşma! II. Hayır, aşk mücadele değil! O, ilk "bu kadar yeter" isyanında Dut yaprakları arasında, ipekböceği gibi Devam ediyordun Işığa koşan pervane misali Ve en anafor caziben Döndürüp duruyordu etrafında İlk vuslat vaktinde, hayretle "Sen miydin o" diyordun Teferruat benden başka her ne varsa Acele etme, böyle sırnaşma Yeter artık, uğraşma! III. Hayır, aşk mücadele değil! O ilk ellerini tutuğumdaki cereyan Marşına basılmış motor gibi ateşledi Bir günebakan gibi döndüm yönümü Gayrı sen güneşsin Ve en alacalı zamanlar bile Çeviremezsin yüzümü Görünmese de kıyamete kadar baki güneş Su yürüdü bir kerre en ücra dallara Aşk batağı bu çıkamazsın, dolaşma Yeter artık, uğraşma! IV. Hayır, aşk mücadele değil! Boşuna mı eziyetti Küçük parktaki kaçamak buluşmalar Kırlangıç zikzağında giderdik Aç kurt gözü keskinliğinde dolaşırdı bakışlar İyice yanaşıp, yan yana oturduğumuzda Kof muydu, sağlama yaslanma rahatlığı Şubat ayazı mıydı beni tir tir titreten Yüreğimin silkelemesidir mutlaka Ve en saadetli heyecanlarla Her yerinle ritim tutardın bu sallantıya Darmadağın etseler de küçük parkı Yükselse yerinde bir beton yığını Kelebek kanadında titreyişler Kaskatı durmaya çalışma Yeter artık, uğraşma! V. Hayır, aşk mücadele değil! Evet, çok riski vardı birlikteliğimizin Tetikteydi ekmek dağıtan kapılar Bir gören olsa, bir duyan olsa Barınamazdık gökkubbenin altında Sığınıp tanrının merhametine Ve bir avuç kum atıp üstüne nöbetçilerin Geçer giderdik mayınların arasından Fıldır fıldır bakan gözlerden kurtulup, Geçince "baraj" sınırını Tavşanlar gibi çalılar arasına sokulurduk Üniformalıların düdüklerinden Tıpır tıpır etse de yüreğimiz Koca koca sopaların gölgelerine rağmen Denerdik her fırsatta, derleme-toplamayı Çoban ateşi yakardım açığa, yağmur yağarken Üstüne yapışmış elbisenin kıvrımlarında Alevlerin ritmiyle dolaşırdı gözlerim Mecusi tapınağı gibiydi dağ, bayır Hiç sönmedi ateş İsine, dumanına bulaşma Yeter artık, uğraşma! VI. Hayır, aşk mücadele değil! Onlarca mübareze peydah oldu bu meydanda Nice serbülend pehlivanlar çıktı da, Hiç kaale almadım ben Yüreğim çeviriyordu bileğimi En zülfikar sevdaya hasım mı olur Deve yürüyüşüydü belki de yolculuğumuz Ve en paha biçilmez hazine bu kervanın yükü Nice harami saldırsa da sağdan, soldan Ne darboğazlar, ne uzun çöller Yol boyu tükenmez azığı, bitmez suyu Varıp ulaşacak menzil-i maksuda Devireceğim bütün silahşorları upuzun Gördüğün serapların ardına aşma Yeter artık, uğraşma! VII. Hayır, aşk mücadele değil! O, ilk güneşimin tutulmasında Zifiri zulmetlerde kaldım da, umarsız Işık edindim kendime, dişlerimin gıcırtısından Bir bakmalık yakındaydı, biliyordum Yine de görmüyordum, göstermiyordun Ömrünü tüketemez geyikler bu şehirde Etle besleniyorlardı, kızıyordum Sağmal inek çobanı mıydın sen Döke-saça süt taşıyordun öte yakaya Tepedeki taşa yaslanmış, taş gibi duruyordum Çönelerin fitne-fücurundan Toprağı sıkıyordum, otları eziyordum Baştan mı belliydi bu ağılın dağılacağı Boş yere taşları üst üste diziyordun Az geri dur, bu kadar yanaşma Yeter artık, uğraşma! VIII. Hayır, aşk mücadele değil! Göçmen kuşların ardına takılıp, Çekip gitmiştim güneye doğru Belki de tutup götürdüler elsiz-ayaksız Heyula gibi aramıza girdi sıradağlar Bol kıvrımlı uzaklıkların ardında kaldı umut Nefti bir kalabalığın arasında, Durmadan kuzey türküleri çığırıyordum Ve her gece yıldızları alıp karşıma, Senden haber soruyordum En hasret duygular yükleyip ışıklarına Ve en titrek selamlar salıyordum Sen, göç etmeyen serçeler gibi Kar eşeliyordun Döneceğimden o kadar emin değildin de Niye baharı bekliyordun Kuzey tutkunu bir serseriydim ben Kar vardır orda hala, etraf bembeyazdır Temizdir, bulanmamış düşlerim kadar Ya da güneşin pırıltılarına uyup damlalar Özlem ninnileri çalan sazdır Halbuki hoyrat kaçamaklar sinsice Tuz-buz edip kardan adamları Kuzeyi baştan başa çamurla boyuyordun Ve bilmeden ne yaptığını, inadına Yer değiştiriyordun Bilmediklerinle kucaklaşma Yeter artık, uğraşma! IX. Hayır, aşk mücadele değil! Bir daha tutulduydu güneş, hem de ay Asfaltların katılığı eklendi, karanlığın karasına Ebleh yüzlerde mesafelerin sakalları Kara bir çadırdı; beyaz güvercinleri hapseden Üstüme üstüme geldi koskoca şehir Kaçıp büyük büyük binaların arkasına, Küçücük bir kulübeye sığıştırdım heveslerimi Daracık bir çile hane sayıp dünyayı, Topladım çırpınan kanatlarımı Olmayanı görmek zaten muhal ya Lakin gözleri kapalıyken de görüyor insan Yedi tepeli şehrin en yüksek tepesinden Hep bu tarafa bakıyordun Ne kadar tecrübe etsen Burdan kopamıyordun Hiç telaşe etmedin mi kale kapılarında Aslına rücu etmek elzemdi, biliyordun Benliğine sataşma Yeter artık, uğraşma! X. Hayır, aşk mücadele değil! O, ilk geri döndüğün zaman Kaçıncı bahardı, o en güzel bahar Bütün dalını, yaprağını yeniden açıyordun Sıkıştırılmış muştular uçuştu etrafa İhya etmeye yettiydi, kaporası bile Süt kuzularının salınması, Nehrin denize varması gibi doymanın tadındaydık Ahmak ıslatan yağıyordu saadet Ne kadar aydınlıktı İskele Sokağı'nın başı Daracık odalarda haz ikram ediyordun Ampulsüz aydınlıkları yaşıyorduk ******* boyu En zevkli çıtırtılarla, Huzur ısınıyorduk Ve en zahmetli günlerin maişetini güdüyorduk Yedi tepeli şehirde mi alıştıydın lükse Cepkenimin boş cebindeki söküğü Ve "bazlama" pişirirken terlediğin huzuru Mekanik bir konfor acılığına bıraktın Rahmet ve zahmet tedirginliği, Kararsızlığın sürüncemesine takılıp gitti Daha rahat meylinin kasisleri Ahengi eskitti Sertçe yağan kar kapatırken İskele Sokağı Sen hala, "yaz bitmedi" diyordun Mevsimlerin seyrine karışma Yeter artık, uğraşma! XI. Hayır, aşk mücadele değil! Ne de çok tutulur bu güneş, Niye kararır ikide bir okyanusların yüzü Silindiği yetmedi üstüne yazılan yazının Bütün buzları eritti, yok etti ihanet Tek damla bile su kalmadı zannettim o sıra Diz boyu kan olmalıydı etraf, Boğuluyordum Bir katre yaş çıkmasa da gözlerimden Cayır cayır bir yangınla Ağlıyor, ağlıyordum Kafamdaydı en dargın nedametler Ve en kanlı parçalanmışlıkta yüreğim "Ey Tanrım, değseydi bari" Ve "Ey kahpe dünya!" diyordum Hayat uçup gitmişti bedenimden Kendi sınırlarımda uzatılmış bir cenazeyim Zannediyordum Bu kadar yanaştın da bu kanıya, Tam mührü basarken kaçırdın altından Artık istersen ömrün boyunca dene Yeniden doldurdu sevda, denizleri damla damla Bu yelkenli varacak o limana Bir bardak suda fırtına koparmanın alemi ne Gayrı durulma zamanı Lök gibi bir asudeliğe mecbur Ve hayat harmanının hasadına memuruz Şimdi iş vakti, sıvışma Yeter artık, uğraşma! XII. Hayır, aşk mücadele değil! Hep istediğiniz gibi sürmez bu devran En umulmadık vakitte gelir yağmur kuşları Dağılır serseri kurşunlar sağa-sola, Çürür çok katlı pastalar İnip-çıkmaktan bitkin düşersin nihayet Dolanma bu ormanın kralı emniyetinde Sabır taşır karıncalar ufak ufak "Fındık kırma"ya da muhtaç değil miyiz Hep mi kaldırım taşlarını sayacağım Bir de bakarsın, bir deli boran olur Yırtılır en sağlam yamacın bağrı Yanıp tutuşmaya başlarsın farkında olmadan Tükenir biri kapanınca diğeri açılan kapılar Banknotların üstüne oturur, ağlarsın Sırf gitmiş olmak için ayrılacağım Yakarım gemileri, boğazı geçdikten sonra Boşluğun kütlesi çöreklenir kalır da önüne "Neden" diye sorarsın Sorumsuzluk neymiş anlarsın Dolap beygiri gibi dolaşma Yeter artık, uğraşma! XIII. Hayır, aşk mücadele değil! Birlikte boyamalıyız geleceği, olduğu kadar -Katılmak ve denk gelmektir aşk- En uyumlu renklerde görünecek manzara Ve en yakışık çiftte, bir var Hiç görülmedi nağmenin bunca ahengi Bize çalacak enstrümanlar, keyifle -Suların biteviye denize koşmasıdır aşk- Ne kadar zevk varsa, hepsini alacağız Capcanlı gönül sükuneti dolduracak çevreyi Başımın üstünde taşıyacağım gaileni, Yüreğimdeki kadar -Razı olmak ve katlanmaktır aşk- Acıkmış bebelerin memeye höykürdüğünce Koşup, yapışacağız teslimiyete -Önceden tespit edilmiş yazgıdır aşk- Alternatifi yok, böyle istemiş Tanrı! Göstereceğiz aleme; sevda neymiş -Bir olmak, birde durmaktır aşk- Sen bana yegânesin nazlı yar Gayrı dur, boş yere koşma Yeter artık, uğraşma! |
Biz Hep Burdayız
Ey gönül! beyhude gezip dolaşma Cadde pislik dolu, sokak rezalet Asrın işretine değme, bulaşma Evvel hoş ise de, sonu nedamet Gir ulu mabede, eriş huzura Şehir yansa bile orası serin Hepimiz muhtacız bir parça nura Şu mübarek safta bana yer verin Otur şadırvanın nurlu taşına Temizle üstünden gaflet kirini Eli-yüzü yıka, mesh et başına Sıyır at nefsini; kır zincirini! Dinle ezan sesi hiç eksik değil Felaha çağırır günde beş defa Kıyam et nefsine, rükuya eğil Mutmain olup gör; ne haz, ne sefa.. Selam ile gönül, bitir işini Bil ki ''bir duvarın tuğlaları''yız Eğ, niyaz et.. sonra dikip başını Yürü metanetle.. biz hep burdayız |
Bize Hep Gurbet
Zamanın birinde, durup dururken Bir sefere çıktık; hazırlık yoktu Ne geçmiş maziydi, ne ati erken Senin zamanların soluk soluktu Kim kimi kandırdı bu zor sefere Bende az kabahat yok değil hani! Nedir bu sahrada bu dağ, bu dere Senin tavırların hepten yabani Bir soru üstünde sen duruyordun Benim sorduklarım zaten cevaptı Herhalde hep vaha uyduruyordun Ya da uçtuğumuz düştü, seraptı.. Böyle zalim midir bu insafsız yol Ya hiç arkası yok, ufuktan uzak Ya da dik yamaçlar, uçurumlar bol Ve.. her ümidinin arkası tuzak Eminim ki asla bitmeyecek bu Bize hiç sıla yok, bize hep gurbet Yan yanayken özlem berbat doğrusu Her ikimizi de yakacak hasret!.. |
Bu Gidişin Sabahı
Sabahın o tatlı serinliğini Hiç mi yaşamadın buluğdan beri Uykuda geçirdin bu kadar fecri Bilmedin uykunun derinliğini Kuşluk vakitleri yıkandı yüzün Ufkun alacası kandırdı seni Camına tırmandı devedikeni Çiçek açmasını bekledin güzün Öğle sıcağında yola çıkılmaz Şu kafatasımız buzdolabı mı? Tecrübe ettiğin sur kalıbı mı? Kaç kez tekrar ettin yine yıkılmaz İkindi gölgesi olsa da ömür Gün batar üstüne, durduramazsın Hiç mi attığını tam vuramazsın Gözünü diktiğin geceye yürür Yarasalar ile dolu ortalık Akşamın hüznünü atayım derken Kanı görmedin mi senden emerken -Bu gidişin sabahı yok, olamaz- İliklerimize doldu karanlık |
Bu Şehir
Yabancıyım burda, böyle tanıyor Hiç kol-kanat germez bu şehir bana Bak gözlerim cayır cayır yanıyor Bir damla su vermez bu şehir bana Hep üstüme, hep üstüme yürüdü Kan gelir, içimi duman bürüdü Yere çala çala sırtım çürüdü Hasır bile sermez bu şehir bana Hedef oldu sinem nice pençeye Satmadım sevdamı üç-beş akçeye Yıllardır bakarım bağa, bahçeye Tek dal çiçek dermez bu şehir bana Üflese yıkılır, değse göçerim Kalkarım, tırmanıp suru geçerim Aslında ben ne istese seçerim Hiç bir şey önermez bu şehir bana |
Çağrı
Hüzünle sarardı ümid goncası Daha açamadan solsun mu dersin Başucunda şifa, çaresiz hasta Edeb ve mantıkla ölsün mü dersin Akıl pazarına çekme gönlümü Menfaat kaygısı kesmez önümü Bir tebessüm için seçen ölümü Gül yüzüne kurban olsun mu dersin Lezzet aramadım günlük heveste İçtenliğim mahcub durur, kafeste Sen varsın aldığım her dem nefeste Firakın sinemi delsin mi dersin İstemem kuru bir gönül oyunu Sen sensin be gülüm! Bilirim bunu İstemem düşmanca biterse sonu Keşke belasını bulsun mu dersin Mecburunum kötü yorma herşeyi Gönül sırça saray, kırma şişeyi Muhabbet bezminde görsek neşeyi Az da bizden taraf gelsin mi dersin Esrar perdesini arala gayrı Kendini bir dinle çevrenden ayrı Dostluktur insanın insana hayrı Gayrı yüzlerimiz gülsün mü dersin |
Çekerim Üstünden
Çekerim üstünden bakışlarımı Mutlu ol prenses, bensiz de olsa Aşka inanmadın.. Evet inanma! Belki de doğru bu; kızma, utanma! Ne çıkar bir gonca açmadan solsa Kaldır gözlerini endişen yersiz Çekerim üstünden bakışlarımı Zaten pırıltı yok, gözlerim fersiz Başım hafif eğik; belki üzgünüm Benim yarınım yok, olmadı dünüm Vebal mi? zahirde benimdir mutlak Lakin isteyerek düşer mi yaprak Çekerim üstünden bakışlarımı Sevgim yüreğimde müebbet hapis Çağın insanına hükmeder nefis Genç, güzel, güçlüsün.. Gayen olacak Hayatı, her şeyi gırgıra almak Devam et yılmadan, engeller biter Çekerim üstünden bakışlarımı Sen iste, sen iste, sen iste yeter! Gerek yok bilmeye ne oldu, neden Belki de istedin bu aşkı, "rağmen" Her şeyi, her şeyi iste.. Hakkın var Yüreğim yansa da sonsuza kadar Çekerim üstünden bakışlarımı! |
Dağ Yerinde Durdukça
Sevda hengâmesinde berbad eyler yar beni Vazgeçmeye yeltensem, yuhalar ağyar beni! Yazar arzuhâlimi, bıçak sırtı bakışlar Kınından sıyrılmışa eyleme duvar beni Perçinledi aczimi soru işaretleri Zar-ı figân-ı kaygı sarıp sarmalar beni Gururum eşiğinde eski bir pöstekidir Duvara tırmandırır senden bir nazar beni Zafiyet teşhisinde uykusuzluk illeti *******i korkular ayakta tutar beni Toplayıp yıldızları gözlerinin içine Çerağ-ı ümid-i aşk.. Korkarım yutar beni Bu hesabın hâkimi mutlak sensen, meğerki Adl-i Nuşirevanca, bu işten kurtar beni Kumandam kilitlenmiş bu sevda hedefine Saptıramaz rotamdan, bozamaz ayar beni Elhak bir dağa çarptı; infilak kaçınılmaz! Dağ yerinde durdukca.. İhtimal anar beni |
Daha Herşey Bitmedi!
Pembe bir gurubun letafeti Hoş dokunuşlarla sıvazlar önce Rehavete sarınır bütün beden Uzanır dimağın sükûnetle Haz duyarak gevşer el ve ayaklar Süzülür gözlerin, meyletmez bakışa Toplanır günebakanlar, kapanır dışa Kendiliğinden gelir yasaklar Daha bu saadet hazmedilmeden Batmış olur güneş, değişir renkler Suyu kesilir zevk çeşmesinin Işıkla beraber yavaş, usulca Geri çekilir saadet ve haz Hafifçe sallanırsın biraz Bronz bir grilik buz keser önünde Ürperirsin, üşümeye ramak kalır Gözlerin tutunacak bir yer aramaktadır Hangisi nedir? Kestiremezsin Sağa-sola seğirtirsin kısa kısa Hep tereddüt, hep çekince Bitiyor dürtüsü aklından geçince Zınk diye çakılır kalırsın Birdenbire çöker üstüne gece İliklerine sokulmaktadır karanlık Bigâne olmaya kalksan bir anlık Acı dürter zehir gibi Bütün bedene yayılır da işkence Hiç kımıldamadan put gibi durursun Çaresizlikten kudurursun Her taraftan siyah yağar, doldurur Ve her şey bu siyahta kaybolur Tam bitti artık zamanındayken Serin bir yel gelip çarpar yüzüne İncecik bir pırıltı titreşir önce Yeniden uyanır yüreğin Ağarma başlar doğudan azar azar Gayrı ihtiyari de olsa, o yana dönünce Şafak atar ufukta, Şafak atar yürekte.. Ve en kılcal damarına kadar Uzanır hayat yine, yeniden Güneş serper ışıklarını cömertçe Alır, dirilirsin Tad olur, doyum olur, hırs olur Suyun ışıltısını, kuşun kanat sesini Tekerin gıcırtısını, menekşenin rengini Her şeyi, herşeyi kucaklar, gerilirsin Dinamik bir patlamaya can atarcasına Azmine biraz da şevk katarcasına Canlılık büyür alabildiğine Gerekenlere verilirsin Ve bilinmez bu ne kadar sürer Bir de bakarsın uzun uzun olmuş gölgeler Boşalmış bir çuvalcasına Yerlere serilirsin.. Daha her şey bitmemiştir hâlbuki Daha her şey bitmedi! .. |
Davetiye
Gel ey canan, cevr eyleme; bir beni yar eyle gel Yâd ellerle ülfet olmaz, terk-i ağyar eyle gel Reva mıdır mah yüzünü, saklamak sevgiliden Âşık-ı sadıktan utan, hicab et, ar eyle gel Şimdiye dek geldiklerin bana fayda etmedi Önde gelmiş olsan bile yine tekrar eyle gel Kınanmazmış mecnunluğu aşığın vuslat içün Gel çekinme, gel utanma.. Sevgin izhar eyle gel Yok, bilmesin ahvalini hiç kimse, kendin bile Guruba dal, subha karış; cismi esrar eyle gel Senin derdin ile asla gözüm uyku görmüyor Ne var terk et gafletini, dil-i bidar eyle gel Cevrin ile bi-nihaye, gece gündüz boşalan Gözyaşıma bedel olsun; zülfünü tar eyle gel Kavuşmadan öldüğümde inlemek neye yarar Pişmanlığı hatırda tut, peşinen zar eyle gel Hayaline yüz tutuben hasbıhal olsa bile.. İsterim ki nazlı canan, arz-ı didar eyle gel Âdetidir güzellerin, tebessüm dağıtalar Goncalar açsın yüzünde, gamze nisar eyle gel Ayrı düşme bu sevdadan, dolan dur çevresini Pervane ol; gönlü nara at, giriftar eyle gel Sana hemcins olduğundan utansın tüm Leylalar Mürvetinden cümlesini.. Var, haberdar eyle gel |
Değişen Birşey Yok
Değişen bir şey yok bu şehirde Yine Karapürçek'ten doğmada sabah güneşi Bekçiler karakola yöneldiğinde Başlar dolmuş ve otobüs seferleri Yalnız uyandığım vakitler, kuş sesleri nerede Hala değişen bir şey yok bu şehirde Değişen bir şey yok bu şehirde Sokaktaki hoparlör ve klakson gürültülerini Acı fren sesleri durdurabiliyor ancak Üstünüze yapışsa da elbiseniz Gecekonduda da giyen var aynı ayakkabıyı Yine kabzımalların insafında beslenmemiz Artık gözlerde arıyoruz yeşili Çok farklı değil meclis ve mahalle kahvemiz En az üç öğün yutuyoruz acıyı Hiç mi açılmayacak bu perde Hala değişen bir şey yok bu şehirde Değişen bir şey yok bu şehirde Kalenin karşısındaki tepeden Taşlar yuvarlanır bazı zamanlar Kulenin karşısındaki binada Çığlıklar bölüyor şuh kahkahaları Üç-beş kişi okuryazar daracık odalarda Terminal ve istasyon Doymadı asırlardır hüzüne ve sevince Ben yine türkü çığırıyorum aklıma estikce Sen orda öylece dur, göğsünü ger de Hala değişen bir şey yok bu şehirde |
Dehlize Dalmak
Yakın aramızda olan uzaklık Gönül köprüsünü kur da geçelim Büyüklere saygılı ol ufaklık Hafifce boynunu bur da geçelim En güzel öten kuş bülbüldür derler Yine de kanarya bakar, beslerler Bizim yolumuzda çok engebeler Var ya, farkındayız.. dur da geçelim Layığını bulmak her zaman zordur El altındakiler bir parça hordur Altının var ise sarrafa bozdur Menfaati yere vur da geçelim İçten pazarlıklı ahbabın varsa Ondan bil ayağın düzde kayarsa Bu yarışta hedef, sona kadarsa Şimdi erken, öbür turda geçelim Zalim meziyeti hafife almak Kolay mı hayatta ayakta kalmak Kaderde var ise dehlize dalmak Bırak karanlığı nur da geçelim |
Denemek
Düzde gezmek sana pek yaramadı Var yarın başına, atla aşağı Canım ne olacak, macera olsun! Boynuna bir kemend.. Devir şu dağı Dibi görünmeyen suya girilmez Kim demiş, gidip gör; dibinde ne var? Belki hazineler orda saklıdır Gerçi biliyorsun ordan dönülmez Fakat ne gam ola.. Denemek de kar! Bırak artık dalı.. Hazan mevsimi Savrulan yapraklar olursa gazel Sen, neden yerlerde sürünmeyesin Üstünde dolaşsın meçhul ayaklar İnle; çıtır çıtır.. O ses de güzel! Kim bilir neler var, gir şu ormana Arkanda kalanlar.. Ne yapan yapsın! Bir kaç gün, bir kaç ay, belki bir kaç yıl Gezer, dolanırsın.. Ve eğlenirsin Kanadın kırılır, yaralanırsın Bunca zevki görüp, tatdıktan sonra Dert değil, isterse tilkiler kapsın!.. |
Döner İkinci de Evet Merakı (Akrostiş)
Didem'e Dur gülüm, hayatın sonunu bekle İkinci kez için gelmeyeceksin ki Davran yaşamaya arzu, istekle En küçük ümitle, en büyük şevkle Mutluluğa açıl, solmayacaksın ki Dert yağsa sürekli denizler taşmaz İnci tükenir mi okyanuslarda Dermansız dert olmaz, ölüm bulaşmaz Ecel hata yapmaz, vaktini şaşmaz Merhamet aranmaz bu hususlarda Durma orda öyle, atıl ileri İşte hazır sana, bir yığın çiçek Dönmek mümkün değil, gidilmez geri Ellerinle bitir güzel eseri Mümkün olan her şey yeterli gerçek Davet bekliyorsan yaşamak için İlk nefeste sana verilen neydi Denk getirmek için çabala, didin Elbet aşacaksın hadi, aferin Mecburiyetlerin sona ereydi! Dost acı söylermiş, ne dedim bilmem İyi ya da kötü, bitti sözlerim Deniz taşsa bile, kuma eğilmem En uzağı, yani ufku gözlerim Mesud bir Didem'i bekler, özlerim |
Dün Gece
Dün gece ne geceydi Açıldı çiçek çiçek Kısmet olur mu başka Yine böyle geçecek Bir akşamın ardına Erdik dünya tadına Ne diyelim adına İşte aşk, işte gerçek Bak nasibe, kısmete Güzellik ve cazibe Toptan edildi hibe Serildi yorgan, döşek Vuslat kapıyı çaldı Hasret içeri aldı Mekan iyice daraldı Sarıldık, olduk bir tek Karanlığın rengini Muhabbetin dengini Kavuşmanın zevkini Böyle yaşar bu yürek Apaydınlık netice Mutluluğa derece Ne geceydi, dün gece Erişilen en yüksek |
Böyledir Bu Gönül
Bu kadar vefasız olduğun halde Girip, hala ne var benim gönlüme Lakin sen de gitsen hepten ıssızdır Kim göçer, kim konar benim gönlüme Hüzüne sözcüyüm bunca senedir Bu tahammül müdür, şikâyet midir? Doyum denilen şey, aşk denen ecir Gelir, azar azar benim gönlüme Tattığım hazların hepsi de yarım Ya sükût, ya firkat bütün efkârım Sevda çarşısında sergi açarım Kurulur bir pazar, benim gönlüme Dert alıp zevk satan var mı dünyada Pazarlık mı olur hep bedavada Mecburiyetlerin patlar havada Bir fırtına kopar benim gönlüme Hiç mi yanlış çıkmaz bence tespitler Hala tekrar eder bizim ahitler Kanadı kırılmış topal ümitler Gelir, yuva yapar benim gönlüme Elim erişmiyor gayrı her yere Ne yara kurudu, ne bitti çare Önü kesilmeyen yüzlerce dere Biteviye koşar benim gönlüme Ay yüzün gördüğüm vakitten beri Ne tam akıllıyım, ne de serseri Sevda denizinin vuslat feneri Bir söner, bir yanar benim gönlüme Koyuna uzaktan hoş gelir kaval Bu sonuçsuz sevda, bitmeyen masal Ummana gömülen küçük bir sandal Nihayet bir mezar benim gönlüme |
Böylece!
Uzak diyarlarda gece yarısı Ben hala ayakta, hala uyanık Gurbet ızdırabı, mide ağrısı Ve çaresizlikten yüreğim yanık ******* ufuksuz, şafak ağarmaz Gün doğsa da beni heyecan sarmaz Özlem nar-ı zerdüşt; sönmez, kararmaz Eve vardığıma olmazsa tanık Ümidi katleder bedbin kaygılar Bitkin bedenimi hasret sargılar Özlem bu nizamı kınar, yargılar Sebebi ne, bu davada kim sanık? Beklerim.. Beklemek sıra dağ gibi Gözlerim ufukta bir çerağ gibi Özlem kandillerde yanan yağ gibi Fitil şişmiş, vuslat yolu tıkanık |
Feza 1
Feza.. Bu uçsuz bucaksız, masmavi boşluk Fağfur bir kâsedir, hayat içinde Fakat ne Yemen'de, ne Hind'de, Çin'de Faydasız bulunmaz sendeki hoşluk Fark arama boşa neden, niçinde Eleğim sağmalardan seçilerek durmuşuz Ebabiller keşke, azık edinse bizi Efsunkâr sirayetler dolanır içimizi Ehram sağlamlığında, yanyana oturmuşuz Endazeye vurulsa, tartarız birbirimizi Zaruret say meylimi, bil ki sana mecburum Zehabımdır, iyiliğinin ışıltısına tutunmak Zemheri gibi gelir senden uzakta yanmak Zillet ayaz kalır, kati zeval bulurum Zeytin ve incir dururken gidip zakkuma dayanmak Ah Feza! Ne harika olduğun bilmez misin Abad eyle, viranemize bir el at Acunda cevelan etsin sevda, haz donat Afitabını göstermez, bana eğilmez misin Ah Feza! Sendendir bana her ne var imdat |
Feza 2
Farz et, binlerce yıl öncelerdeyiz Ertelenmiş, eski *******deyiz Ziyan edilecek nicelerdeyiz Adeti birlikte bozalım Feza! Fizan'a sürülmüş arzu, hevesler Ekranı karartır bu sanal sisler Zabdedilmiş olan fikirler, hisler Azad olsun, ipi çözelim Feza! Fitne becermişse, hep beğenilmiş En olmadıklara Tahir eğilmiş Zühre olmak madem ayıp değilmiş Alnımız açıkca gezelim Feza! Faydaya göz ardı, güzelde kalıp Endişeyi aklın üstüne salıp Zor ama, Keremi ateşten alıp Aslı için güvey düzelim Feza! Fil gibi mi ölsün Mecnunlar yine Emirin gözünde Leyla yerine Zehiri gömelim çölün dibine Açığa bir mezar kazalım Feza! Ferhad'ın derdi ne dağda, dorukta Elem tükendi mi künge vurdukta Zevk mi aldık sessiz, sakin durduk ta Artık dağıtalım, azalım Feza! Feryada gerek yok, hep olsa hazan Elbette verecek bize de aman Zerdaliler çiçek açtığı zaman Aşka çarpılalım, sızalım Feza! Fevkalade yakın sevda hataya Ecel sahip ancak bu ihataya Zarf ne gerek aşk denilen postaya Aya ve güneşe yazalım Feza! |
Feza 3
Tanrım neden hep olmaza bağladın Gönül denen şu yabani atımı Az olsun tek, kısa olsun, yeter ki Feza'da diri kıl şu hayatımı Tek başına haz vermedin adama Böyle hem var hem yok, nice muamma Tabi itiraz yok yazgıya amma Feza ebrusuyla süsle hattımı Ya tek nefes koma garib sinede Ya yalnız bırakma bu sefinede Kimse bile beğenmese, yine de Feza ile donat tüm sanatımı Gözüm yıldızlardan kırağı sağsın Gecenin matemi üstüme ağsın İsterse hep sevda boranı yağsın Feza'ya açık tut gönül çatımı Tanrım sana malum olanca halim Vuslatsız son bulmaz gayrı melalim Boş kalsa da ona uzanan elim Feza'dan çevirme sen suratımı |
Gece Muhasebeleri 1
Kör gecede bir mum erir şamdanda Acep mum mu, yoksa ben mi yanarım Mum yandıkça ben uykuma kanarım Kilitlenir bakışlarım bir anda Esir benden daha hürdür zindanda İki durur, bir maziyi anarım Boşa geçen günlerime yanarım Öz nefsimle uğraştığım zamanda Mazi ve hal, ben istikbal bir yanda Köynür özüm, için için kanarım Kör gecede bir mum erir şamdanda Acep mum mu, yoksa ben mi yanarım |
Gece Muhasebeleri 2
Ne günlere kaldım ben, benim ile Bir bilebilseydim nasıl, niceyim Bazen gündüz gibi, bazen geceyim Karanlıklar basar kuşluk zamanı Gönlümün bülbülü gelemez dile Karanlıklar basar kuşluk zamanı İslenir ruhumun ölgün ışığı Bense; bir bilinmez sevda aşığı Yüreğimi saran yumak çözülmez Karışır, seçilmez çöpü, samanı Yüreğimi saran yumak çözülmez Ortasında kor kor bir ateş yanar Hisden delik deşik, inceden kanar Aşkdan mı bizarım, sevenim mi yok Çıkmaza girmişim; geri dönülmez Aşkdan mı bizarım, sevenim mi yok Vefasız mı çıktı, karagözlü yar Yoksa abdal olup ben diyar diyar Kendimi bulmaya yollara çıksam Sükutu kriz bana, tebessümü şok! Kendimi bulmaya yollara çıksam Ya bulur dönerim, ya kaybolurum Ya nizam tutarım, ya kahrolurum Açılsın ruhumu sıkan cendere İçimdeki boşluk, bu benim tasam Boşluğun ağını bir paralasam |
Gece Muhasebeleri 3
Terk edeli *******in geveze sessizliğini Ne vakittir unuttuk, uykunun çaresizliğini Böyle mi dönermiş normal devrinde ihtiyar alem Bu devrandan tabi ki yazacak şey bulamaz kalem Nerde karşı duvara dikilmiş kan çanağı gözler Nerde gece yarılarında gaibden gelen sözler Ne fikir üretir dimağ, ne kurar toz pembe hayal Akşam alacası ile baş köşeye çöker melal Yatsının ardından gömerim seni varıp uykuya Hayat daha kolaydır, dokunmadan sabuna suya Ne endişe, görecek miyim aceb, yarın olupta Çok kere beheri buldun bu soruyla, oturupta Bırak *******i ümitsizlerin karanlığına Gayrı meyletsin Hünkar tebasına, hakanlığına |
Geceye Vuruyorum Kendimi 1
Geceye vuruyorum kendimi epeydir Ayaz bir yalnızlığı ıslıklıyor gözlerim Ellerimde asfaltların kaskatı bükülmüşlüğü Kararmış kiremitler titriyor alnımda Ve kayısı ağacında sarı yaprak yalnızlığı Sakarya'daki gürültü içindeyim Kendimi geceye vuruyorum epeydir Uzun huzmeli farlar acıtıyor gözlerimi Dilimde hırçın sağanak hüzünleri Kedi yavrusu büzülmüşlüğünün kapı önleri Dikine yükselmiş eğri binalar arasında Kapatın perdelerinizi kapatın Ve şubat titremeleriyle yeşermiş küçük park Yenimahalle'nin bittiği yerdeyim Epeydir geceye vuruyorum kendimi Çenesini kıracağım cırcır böceklerinin Bu kadar mı karaydı gözleri de Hep geç kalıyor yüreğimdeki kurt uluması Ve karanfiller kızaracak depremlerin üstünde Çubuk Barajı'na doğru yoldayım Geceye vuruyorum epeydir kendimi Terazinin bir kefesine bohçalanmış Temmuz güneşi daha mı ağır bodrumlarda Serçeler uyukluyor ay ışığı sağarken Ya deniz olsaydı yorganın altında İhtiraslarım hep bekleyecek mi kederi Ve hala mı büyümedi mezarlığın servileri Ezan okunuyor, Kocatepe'deyim Kendimi epeydir geceye vuruyorum Tiryaki fotoğrafımın sigara dumanıyla Sararmış kalemin tutulan yerleri cıvık Bir taş plak iğnesi cızırdıyor kuliste Ve menekşeler tırmandı ampullere Mamak Köprü'deyim Epeydir kendimi geceye vuruyorum Yığılıp kalmış bir ceylan bedeni ağarıyor önümde Ellerim ne kadar uzun, ne işi var oralarda Bu kadar kapı yapmanın alemi neydi Hepsi kapalı olduktan sonra Yıldızlar saçlarına düşmüş kırağılardır Ve tekkedeki postunda bir şeyh oturmuşluğu Evdeyim, evimdeyim.. |
Geceye Vuruyorum Kendimi 2
Geceye vuruyorum kendimi epeydir Sahtekar çığlıklarımın suskunluğu Lacivert bir oturuştur kulaklarına Hepten karşı durur duvarlar Boşuna mıdır sükunetin dörtnalı İhtirasların kavurucu soğuklarına Ve.. huzurun kapı zili çalmaktadır Sihirli bir anahtar tutuşturuyorum Parmaklarına.. Kendimi geceye vuruyorum epeydir Gözlerimden kaydırılan yıldızlar Bir kucak dolusu çiçektir, ellerine Çoktan ayağımın altındadır Yumuşak dokunuşlarını İple çektiğimiz siğim siğim yağmurlar Ve.. Kapanmıştır şimdilik, kaygının kapısı Pervazına tırmanan sarmaşık Bir gün mutlaka dolanır mı Ayaklarına.. Epeydir geceye vuruyorum kendimi Mestane kurt ulumalarında lezzet Savruk harmanlardan artakalan emektir Bir çobanın çeşme başı yalnızlığı İkindi üstlerinde uykuyla olan muharebendir Hiddet, şiddet, nefret, kasvet, şehvet.. Külleri arasında sigara izmaritlerinin Ve.. Dudaklarımdaki yarım tebessüm Kelepçe olup yapışacak, görürsün! Tırnaklarına.. Geceye vuruyorum epeydir kendimi Pişmanlıkların ateşi ısıtırken odayı Halihazıra rıza, kirlerimizi soymaktadır Şaşkın ördek dalgaları, bu ummanda Sebeb-i vasl-ı zevk olan Cılız kulaçları kırmaktadır Bu ne zahmetli beton yapışkanlığı Martıların çöl kumu eşelediği hiç görülmüş mü Ve.. Gecikmiş nedamet, kamçılayıp arzularını Devrilmiş dağlarca ter yürütecektir Şakaklarına... |
Geceye Vuruyorum Kendimi 3
Geceye vuruyorum kendimi epeydir Bazen, çayıra çıkması gibi, küçük derenin Sırtlayıp getirir onca çalı-çırpıyı Saçar sağa-sola, darmadağınık Kolay olsa gerek saçıp, savurmak Ardına kadar dayayarak kapıyı Yürüyorum önüm-arkam karanlık Yürüyorum, dağın ardında ışık! Kendimi geceye vuruyorum epeydir Sığmayıp yatağına, taşması gibi, küçük derenin Sürükleyip getirir bir yığın kum Örter yeşil çimenlerin yüzünü Yırtar sağı-solu, bozar düzünü Kolay olsa gerek kesip, biçmek Sertçe çarparak kapıyı Yürüyorum, dört bir yanım uçurum Dağın öte yüzüne varırsam otururum.. Epeydir geceye vuruyorum kendimi Kaybolasıya kabuğuna çekilmesi gibi, küçük derenin Erir gider taşların ve köklerin arasında Benzi solar kıyısındaki sazların Belki de gözü patlar kurbağaların Kolay olsa gerek esirgemesi Muhanetlerin resmigeçidi sırasında Sımsıkı kapatarak kapıyı Yürüyorum, önümde hala "belki yarın" sürüncemesi Yürüyorum, dağın arkasında yıldız kümesi! |
Geceye Vuruyorum Kendimi 4
Geceye vuruyorum kendimi epeydir Bir kervansaray uzaklığında sabah Köpük köpük ter taşır bu yana, hayat Silkelenir avlunun orta yerinde Salıp ısyan atlarımı başıboş Salah arıyorum salah Ve.. Geri dönüşlerin her seferinde Yine geciktim, Eyvah! Kendimi geceye vuruyorum epeydir Bir kervansaray telaşındadır uyku Durmadan koşuşturur sağa-sola, hayat Yine yollar çizer başka diyara Fırsat bulup da kendine gelemez korku Kırar meşguliyet zincirini gönül Ve yığıyorum pişmanlıklarımı bir kenara Ödül bu ödül! Epeydir geceye vuruyorum kendimi Bir kervansaray sıkıntısında oda Hanay ucunda, daracık yerlere sığınır hayat Sıkıştıkca acır yanı-yöresi Hayret ederim yorgun atların tepişmesine Gözlerin uykuyla kavgası hala mı moda Ve.. Daha dolmadı mı bu delinin teskeresi Dolanır durur ortada! Geceye vuruyorum epeydir kendimi Bir kervansaray köhneliğinde yarın Bozkır ortasında kırık-döküktür hayat Sallanır sevdaya tempo tutarak Kırar yularını tedirgin atlar Çocuklarla kadınları dışarı çıkarın Ufacık şeylere zırlayan bebeği avutarak Kapıları kapatın Ve.. Sevda masalına eklediğim kanatlar Çırpınmasın, koparın! |
Geceye Vuruyorum Kendimi 5
Geceye vuruyorum kendimi epeydir Aydınlıktan kaçıyorken bir yandan Ağartmaya çalışıyorum zulmeti Ya çelişki hüküm sürer mülkümde Ya beyaz boyalı bir zından Bunca eziyyeti tercih edemem Söndürüp ışıkları, çekip hançeri kınından Uykuya meydan okuyabiliyorum ancak Yoksa ayakta uyuyabilmek mi erdem? Kendimi geceye vuruyorum epeydir Atlayıp akşam yemeğini Telâş ediyorum kahvaltı için Acele etmenin unutkanlığındayım Trafik ışıkları yanar-söner gönlümde En çok sarıyla muhatabım, niçin? Üstüme uymayan elbisenin somurtkanlığındayım Uçarı heveslerde gezer bilincim Yeşili görüp de birazcık sürat yapsam Kursağımda kalır sevincim.. Epeydir geceye vuruyorum kendimi Tutup bağlamalı nedametleri Oh olsun! rahatlığında geçmeli günler Olsaydı, bulsaydı, kalsaydı.. Keşkeleri, karyola altına tıkıştırmaktayım Karar veremediğim ihanetleri Ancak gündüzlere yakıştırmaktayım Sinsinle bezenmekte düğünler Pişmanlıkların tiryakisi değilim İstemem gece yarısı serüvenleri Tercihim, tütünler ve bütünler. |
Geceye Vuruyorum Kendimi 6
Geceye vuruyorum kendimi epeydir Sıyrılıp usulca siyah örtünün kenarından Açığa çıkıyorum, alabildiğince açığa En uzak yıldıza dikiyorum gözlerimi Ya bitkindir bencileyin, ya da sırf efkârından Titriyor ışıkları Yan yanayken bile ne kadar uzak Ve ne kadar fakir Zamane âşıkları Kendimi geceye vuruyorum epeydir Karanlığa karşı bir şemsiye yapıp üstüme Yaslanıyorum kocaman bir çınara Canımı acıtıyor gövdesindeki yaralar Kırılmış dalını, budağını ekliyor yüküme Yoruluyorum Ve ne kadar söz versem de kendime Sana darılıyorum Epeydir geceye vuruyorum kendimi Bıçak gibi ayaza karşı dönüp yönümü İnadına bir mezar taşına dayıyorum sırtımı İşte varlık, işte gerçek, işte kuvvet Bu taş bildim bileli bu dağ başındadır Ne çok erken pişmanlığı Ne de geç kalmanın telâşındadır Sükûnet burada oturur Ve ne kadar kargaşa varsa götürün Huzur istiyorum, Bir parça huzur! |
Gibi!..
Hıçkırıklar ile ağlarım bazen Gözyaşı sel olur yanaklarımda Vücudum kaskatı olur aniden Boşluklar fısıldar kulaklarımda Buruk bir tebessüm dudaklarımda -deliler gibi- Böcekler gezinir dört bir yanımda Bulanır hislerim; tutar, kusarım Nedamet arama şu figanımda Yarin saçlarına gönlü asarım Kilitlenir ağzım.. Gayrı susarım -ölüler gibi- |
Gidermiş
Aldanma dünyaya, yalandır yalan! Hayaller, rüyalar güle gidermiş Büyütür, beslersin bir tek kızını O da en sonunda ele gidermiş Sakın ha! Kapılma feza çağına Arkanı çevirme ümit dağına Bakarsın beslersin bahçe, bağına Bir gün ırmak taşar, sele gidermiş Verilmiş hakkında ölüm fermanı Gezersin ovayı, bir de ormanı Çalışır, kurarsın geçim harmanı Hoyrat rüzgâr eser, yele gidermiş! Hayatdan ümidi kesersin bazı Her kışın da vardır baharı, yazı Tutulmaz yabanın ördeği, kazı Terk eder kümesi, göle gidermiş Nice kanunlar var birden çürümüş Derler ki; kırk günde çocuk yürümüş! Zengin olmak hırsı gözün bürümüş Çoğu emeklerin pula gidermiş Hünkâr'ım kendine iyi dost kazan Böyle kurulmuştur bu büyük düzen Uzun ömür üzre yazılar yazan Akıbet sonunda ölü gidermiş.. |
Gitmek!
İnce ince yağar kar Rüzgâr savurur Çarpar yüzüme Duydukça içimde; Kemiklerime kadar üşürüm Ve ben; Önünü görmeyen yolcu Hem gider, Hem düşünürüm! Bin belaya karşı koyup dururken Yine de hayatın manası vardı Ama bir tek bela, bir cevr-i canan Hüzünle sarılı bir uyuşukluk Manayı, ümidi sildi gönlümden Aşk girdaplarına Batıp çıktıkça İliklerime kadar üşürüm Ve ben; Sevgi sıcağından ümidsiz yolcu Hem gider, Hem düşünürüm! |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 04:54 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.