![]() |
Cumhur Boratav
Adını Bilebilseydin
korku salıyorum içine bugünü soluyorum yarına ilişkin her türlü belirsizliği kendini hissettiriyorum dokunuşlarımda işte en sonunda birşeyleri yaşıyorum derken çıkarıp kitabını unuttuğun yerden tozunu üflüyorsun ciğerlerine kaçıyor toz öksürüyorsun mideni bulandıran bir öfkeyle boğulurcasına kurtulmak için kapılarımın her birini açtığında yarattığın imgeler karşılıyor seni yüzüne kendini inkar eden bir gülümseme yayılıyor keşke adını bilebilseydin Cumhur Boratav |
Ağlamak
nasıl izin verdim ıslaklığının bulaşmasına kendimi rahat hissetmeye saçlarımı okşayan ellerinde yorgun bir günün bitikliğine benzeyen sıcaklığında kendimi kendime alıştırmaya seni bulmak ağlamaktı ağlamak bir şey kazandırmıyor bana her akşam korkulu düşlerimle rüzgarlar oluşturmak ya da acı verici sesini susturmak dünyaya bakışlarımın artık ölümün benimle beraber yürüdüğünü daha çok hissediyorum içinde gevşek, uzun, tükenmiş zamanımın beni yeni koltuğunda uyuklayan bir adam yapıyorsun ayaklarım bu kentin sokaklarını sevmeye çalışıyor seninle sevgi hiç büyümeyen, hiç solmayan bir ot gibi hafifçe sallanıyor ellerimin arasındaki soluğunda içimden onu kökünden koparıp yosunların denizin içindeki dalgalanışlarına bırakmak geçiyor tuzunu gövdemden silmek istiyorum ve uzun adımlarla odandan çıkmak dışardaki kavgama geri dönmek düşüncesi gözlerimi dolduruyor ah ağlıyorsun, ama zaten hepsi sadece ağlamaktı Cumhur Boratav |
Akıp gidiyorsun
bir çiçek oluyorsun ama seni koparmam için su oluyorsun ama seni içmem için gölgeniyorsun gülümsemenle sana güneşi vermem için hep bunu yapıyorsun ne benimle olabiliyorsun ne kendinle dudaklarının kenarından akıp gidiyorsun Cumhur Boratav |
Anafor
1. (aklından uçmadan çıkarıver o bir çok sesi) dudağın dudaklara değmeden hissetsin, kokuları almadan çocukluk zamanından geri gelen elinle bardağı şerefe kaldırmadan saçların, üstünde durdukları kemiği öfkeyle duvara fırlatmadan hissetsin toprak, çıplak ayaklarında hissettiğin o zamanki ten değil 2. (duvara karşı kendimi bağırırken buldum) önce en arka duvar çöktü arka duvardan bir öndeki önce en önce daha öndeki önce (sonrası olmayan bir çığlık ağzımı kapadı) 3. sana böyle ol diyemem, belki de çaresizimdir ben öyle olduğum için…belki de hissedilmek için senden bu isteğim, belki de olup biteni anladığım için… sana anlamıyorsun da demeyeceğim huzursuzlanırsın sonra, kendimi tanıyorum huzursuzluğunu daha da artırmayı denerim sonra…hayır bunu isterim… (sadece uykunda yanına kıvrılabilmek sadece bu, senin üstüne yağan pus kardeş yapacak bizi belki de sevgili terlemiş bir sevişme dudağına gömdüğüm pustan öğrendiğim bir gülümseme oysa dokunamayacağım bile tenine) 4. yine de sana böyle ol diyemem…belki sen uğuldayansın sadece, ağaçların yaprak uçlarına değmekten hoşlanansın, boşluğa açılan kayalıklardan karşılara seslenen, yüksekteki bir kanat çırpışında aşağıya doğru hızla yükselmekten hazlanansın… (işte elin, yarattığına değdi gözleri heyecanla açılmış bir çocuğun bir serçe kuşuna koşarak uzanan elini çizdi) tavana baktın, beyazdı, çekti seni…gürültünün sesi beyazlaşarak sana kollarımdaki bu et beyaz dedi -evet o beyazdı, puslu bir beyaz-ve anlaşılmayan imgelere boğdun kendini, ve gittin… 5. oysa bilmiyorsun, ben de bilmiyorum…sadece bir hissedenim…sevdiğim gün ışığı bir anda kırmızılaşıveriyor yüzünde, artık senden sızan damlaları içemiyorum.. çeperlerinin içinde saklı olan beni sonsuza kadar değiştirecek bir gölge… bilmiyorum, sadece hissedenim; sana yine de oysa bilmiyorsun diyeceğim… (oysa bilmiyorsun kırılgan olan gökyüzü seninle beraber döküldü parça parça o sana gömülüyor, ben mağaramdaki çiziklerime) bilmiyorsun, tükenen insanların da farkına varamayacaksın öyleyse, cam kırıkları gibi yere saçılmış olanların…aslında kırık bile değiller, küçük cam parçaları sadece, bunu hissedemeyeceksin öyleyse...düğmeye bastığında ışık gözlerini yine inildiyerek kamaştıracak, perdeler örtünecek seni saklamak için…dışardan yeni ismin seslendiğinde duyamayacaksın öyleyse… 6. hissediyorum, bir yer bulabilmek için kaçıyorsun, yüreğin çarpıntının kendisi her yer senin gölgen, karanlık, karanlıksın kendi içinde neye dönüştüysen bir yapışkanlık 7. (bu bir ağıttır sana kaybolduğun için, oysa sadece değişim içindeydi çizgilerin) bir eski ya da bir yeni değilsin Cumhur Boratav |
Anlamı, yani birşeylerin
anlamını hissedebilmek yani birşeylerin benimle değil artık sevinçlerim solgun bir kıpırtı kuru bir yaprak kırıklığı zamandan ödünç alınmış parça parça insan yüzleri bir imgelem değil bir çaresizlik, bir korku bir hiçbirşey böyle başladı, böyle başlıyor uzun bir yol gibi ve bitmiyor benimle değil artık sevinçlerim gözlerim, gözlerim, gözlerim..... siliniyor pırıltıları derinleşiyorum düşün ve hisset erimek hiç bu kadar yumuşak olmamıştı bir çığlık gibi akıyor ellerimden ellerim ayak izlerimi içine alıyor çatlayan toprak kolay, çok kolay hiç bu kadar kolay olmamıştı, bu kadar acı bir yalnızlık gibi kırılıyor pencereler keskin cam kırığı yere hızla çarpan bir inilti gibi acı çekiyor düşüncelerim kalabalıklaşıyorum bir göze gibi kenid sonuna bölünerek sıkıntıyla uykum uzağıma düşen düşler sunuyor bana koyu bir koku tuzunu kaybetmiş terim ve büyük bir zavallılıkla kalabalıklaşıyorum elimi uzatıyorum göğün sınırına kırmızı bir leke gibi bulaşıyor yatağıma bir kan damlası bir sesleniş uçuruma fırlatılan bir taşın gölgesi elimi uzatıyorum varıyorum, ufuk bitiyor anlamını hissedebilmek birşeylerin yine de korkuya tepki veriyor gözbebeklerim bu çaresizlik benim değildi şimdi benim bu yaşam benimdi, şimdi hiç kimsenin benimle değil artık sevinçlerim solgun bir kıpırtı kuru bir yaprak kırıklığı zamandan ödünç alınmış parça parça insan yüzleri bu bir imgelem değil bir çaresizlik, bir korku bu bir hiçbirşey yani anlamı yani birşeylerin Cumhur Boratav |
Anlatmıyorum
(ses, yeni uyanmış gibi; yatak, yatakta uzanmış bir vücut; ağız kımıldandığı belli olmadan kımıldanıyor, her şey.durmuş) (bir düş gördüm,.en masum zamanım. kollarım beni sarmış, korumak için kucaklar gibi) uyanmak uyanmak karışıyor. (fısıltıya dönüşen ses, sıcak bir çamurun içinde; hazza yakın, ses olmaya uzak, evet biraz gevşek) karışıklık sende bir yağmur, bende yatağımın altına saklanan bir çocuk tütsü kokusu, duvarın plastiği erimiş salıncakta bir oda, hem göğü hem yeri görüyor (neden renkler kırık bir camdan geçiyormuş gibi) ateşin tükenmediği yer yüzünde yanık izleri (bir bulmaca yazarı en zor kavşağını hazırlıyor, bu hazırlığı yapan sese benzer bir ses: 'hangi usta ateşine yakın durur? ') uyanmak uyanmak karışıyor (ses söner. yataktaki uykuya dalar yeniden. düşü görenin düşü sürer. bulmacayı yapan kendi sesindedir hala ve cama biçim vermeye devam eder) ince mor bir alev yüzüne yansıyor üfleyerek ciğerlerinin sonuna kadar doldurduğun havayı onu söndürmek iyi olurdu değil mi şimdi -sus. ciğerlerindeki havayı boşalt önce ve soluksuzluğunla üfle uyanmaktasın ve uykuya dalıyorsun- Cumhur Boratav |
Aslında Yaşamak Senin İçin Önemsizdi
kendine ne açıklayacaksın ki yazdığım şeylerde bir büyü yapmamı mı istiyorsun hani o keskin vurguları mı gençliğimdeki ya da bir büyü olmamı mı haklısın bir büyü olmayı çok istemiştim hayal –adın hayaldi değil mi- elimi değdirdiğimde yaşamına o zamanlar, dönüşebilmeliydin sana kırılgan bir öfke bırakarak gittim yaşamımda hep bunu yaptım sana ve ilginç, sen hep bir alıngan öfkeyi sevdin öfke güzeldir, soğuk seni titretirken soban varsa eğer onu yakamadığın zaman hissedersin ne kadar güzel olduğunu öfkenin -anımsa, nasıl sarılmıştık birbirimize ateşimizi yakamadığımızda ve soğuk nasıl da girmişti aramıza buna rağmen- neydi ki yani yaşadığımız belki bir hiç ne sen farkındaydın benim esir alındığımın ne de ben senin esirliğininin belki de ben hep hissettiğim yerde oldum sadece gelinciklerin açtığı yerde belki sen, onların gölgesi olmaz diye görmüşsündür hep belki onlar gölge vermiştir bana belki de onların hemen yanında bulunan bir kuyu serinletmiştir beni hani senin derinliği insana yaramaz dediğin onun sakin suyuna çekilmişimdir belki yine de sana bir şey hissetmiyorsun diyemem nereden bileceksin ki senin masan, önceden kurulmuştu bile senin her oturuşunda ettiğin dua benimkinden farklıydı ben insanca, sen arapça okurdun, sabah kalktığında perdemizden sızan ışık sana bugün de yaşıyorum dedirtirdi bana ise iyi ki doğdun ve iyi ki yanımdasın ağzımızın konuşmayı becermesi senin için olağan bir şeydi ben ise hala şaşkındım konuşabildiğime sen konuşmayı olağan bulduğun için yeni sloganlar bulmaya çalışırdın, bense seni hissetmeye. beni anlamazdın bir insanın insanı hissetmesini anlamazdın, sen öylesini öğrenmiştin ben de öğrenmiştim, sen öylesini öğrendiğin için, senin bir karaltı olduğunu sen olmadığını nerden bileceksin ki sen, elin bana değdiğinde ne hissetmen gerekiyorsa onu hissedenlerdendin, aklına bile getirmedin başka birisini yani beni aslında yaşamak senin için önemsizdi ama ne farkeder ki Cumhur Boratav |
Aslında Yokum
sayıklarım istediğin her anda özgürsün sayıklamamı istemekte ve sayıklamakta -sana benziyorum sen istediğinde beni uçurumumla başbaşa bıraktığında ben gibiyim bir sayıklama- sevgi, aramızda kar tanelerine dönüştürüp üstümüze yağdırdığın bir çığ düşüyor uçurumun kenarından havaya asılı kar tanelerin aslında yokum Cumhur Boratav |
Ayak İzleri Üstünde
hissettiğim zaman içindeki hissinin ne olduğunu bahçen dikene dönüşüyor, kardan arta kalan çamura -oysa seni seviyorum derken sevdiğin sadece sesin aynanın karşısında hiç kırılmıyorrmuş gibi ışığın- farkında olmadığın renkler veriyorsun çarpıp bölünerek kendi keskinliğinde kırıklığının hissettiğimde renklerini hissediyorum kırıklığını kumsalına varıyorsun camlaşamayan her kum taneciği gibi her yerde senin üstünde biçimlenmiş ayak izleri hissettiğim zaman ne olduğunu bahçen öfkeye dönüşüyor üstünde ayak izleri Cumhur Boratav |
Ayakkabılarında taşıdıkları için
karanlıkta duvarlar gözükmez ve duvar deliklerindeki küçük yaratıklar sadece uzaktaki açıklıktan gelen belirsiz bir ışık çalar gözümüzü bizden onları zaman zaman hissederiz girdikleri zaman ayakkabılarımızdan içeri küçük kertenkeleleri,fareleri,böcekleri duvarları sadece değdiğimizde hissederiz yanımızda biri var sadece kolumuza çarparsa anlarız uzağımızda bir ışık çalar gözümüzü bizden ve taşırız farkında olmadan ayakkabılarımızda küçük kertenkeleleri,fareleri,böcekleri Cumhur Boratav |
Bataklığın İş Üstünde
senden ne kadar uzak değil mi insanların sessizliği bataklığın iyi biliyor işini oysa sabah güzel göğün yüzü de güzel hem de hep böyle kalacakmış kadar güzel bir martının ete aç sesinin kulaklarında seni yatağında gülümsemeyle uyandıran bir sese dönüşmesi kadar güzel ve kapıdan çıkarak her sabah kışkırttığın ciğerlerinle içine aldığın soluk başlamadan önce işine, daha yıkanmadan beyninde evinin kirli boyası daha dönüp bakmadan kırık olduğunu hissetmeden yabancı ve kopuk iş üstünde bataklığın sesler alıştığın şeyler anımsa ve rahatla gazeteye gömülmüş yüzünde karşındakine sunulan aldatıcı seni kapatan renkli, ucu kıvrılarak düşmüş buruşuk sayfa -her sabah bir kuş sesi dökülerek vücudundan çarşafının gölge kıvrımlarında katılıyor tırnaklarına yastığında tırnak izleri her sabah bir kuş sesi uyandırıyor seni- sesler alıştığın şeyler ve selamlaştığın her insan dinlediğin, yaşadığın her insan sabah kulaklarında hissettiğin her kuş sesi aldatıyor seni bir camda kendini görmek sürekli tozu alınmış bir görüntü hep pasparlak soğutularak yaşatılan derin dondurucudaki bir anı ölümsüzlüğe sunulan donuk bir başkaldırı tanrıya söyleyeceğim seni uzak tutsun camdaki görüntünden ne kadar uzak insanların sessizliği ne kadar uzak görüntündeki gülümsemen bir martının ete aç sesi not: sevdiğin şiirler belki de onlar aslında senin yazdıkların aldatıyor seni Cumhur Boratav |
Belki de bu
Belki de sadece bu Yani istediğim Hani gün batışını severim ya Gördüğümde arabamı yana çekip Seyrederim ya, belki de bu Hani torunlarımın gözleri de dalmıştır ya Hani öyle hissederim, yolun karşısından Ağaçların onların tırmanacağı dallarına daldıkça Öyle hissederim ya Gözleri dalmıştır değil mi, Dalmıştır kesin Yani çimeni çıplak ayağımda hissetmeye Onlar gibi ağaçların dallarına uzanmaya Gitmişimdir o an, Henüz tükenmemiş bir su kaynağının sesi Duyuluyordur belki Onlar, torunlarım, belki bu sesi göremeyeyecekler Ama gözleri beni izlemeye dalmıştır değil mi Bak uzandım artık Benimlesin aslında, sadece bilmiyorsun Ama söz sana kimseye söylemeyeceğim Kendini sıcaktan koruyamayan bir çiçeğin Altına yattık O sararıyor, biz nefes almaya çalışıyoruz Arabam yolun kenarında, Her an binip gidebilirsin Benim sahipliğim yok Ya da yaşa benimle Bizi gözlediği yerde Geleceğin Cumhur Boratav |
Ben Aşkımı Hiç Anlatmadım
Sen dediğimde Sanıyorsun ki o “sen” benim aşkım Evimin kokusunu bana bulayan Kırılmasına dayanamadığım. Ve sanıyorsun ki Yakamoz ışıltısına benzeyen Satır aralarım, Perdelerine sinmiş gölgeliğim, kışkıştmalığım Onun için, Hayır onlar senin. Senin onlar Gökkuşağı çemberinde Nem olarak kalamayıp Aktığın için Ve değdiğinde yer üstüne, Toprağın hissetmediğin çiziklerinde birikip Birikip kendine katılarak, yaktığını bilmeden, Oysa her su yakar toprağı senin gibi aktığında Bilmeden, yuvasını, her şeyin Böceklerin bile, kaplayarak Aktığın için Onlar senin, Oysa sen gökkuşağı çemberinde Bir nemdin, bir gözyaşı. Ve ben hiç anlatmadım Sana aşkımı Cumhur Boratav |
Beni Sevdin Sadece
sevmedim hiç bir şeyi bu kadar yeni basılmış kitabın kokusunu severdim ben bir de dizeleri beni anlatıyorsa benim seninle nevizade yokuşundaki adımlarımızı hatırlatıyorsa ne kadar kırılır yüreğim asfalt nasıl da erir artık sen yürüdüğünde ne var yani, ne yaptın ki yeni yeşermiş çiçekleri döktün sadece gece yarısı denizle ıslandın gün ışıyana kadar ıslak -sevmiyorum uykunu benim yanımda sen benim uykuma çok yakındın gözlerinde gövdemin derin soluğu benim gibi çırılçıplak- ne var yani, ne yaptın ki biraz çiğe bulanmış ben tütsü kokan bir oda anason sağan dudağım elimi attiğımda yastığımın altına sarkan bir tutam saçak saçların ne var yani, ne yaptın ki beni sevdin sadece Cumhur Boratav |
Benim Hüznüm Hiç Mor Olmadı
yaşamımda hüznüm hiç bir zaman mor olmadı hüznüm hep hüzündü benim için bulutlu günlerde gelirdi hep bir de senin terkettiğin zamanlarda mavi sevinçlerim de olmadı hiç, hissetmedim hissetmediysem biliyorum benim kabahatim sevinçlerimde sadece karşımdakine sarıldım bir de sana, kendi içimde, sen gitmiş olsan da yeşillerim, turuncularım, sarılarım, erguvan rengim hiç olmadı duygularımda ben bir tek gölge rengini severim hani güneşe durduğunda göremediğin senin kendi rengin benim hiç renklerim olmadı bir duygunun, bir dizenin, bir insanın da rengi olmadı içimde ne mor buhranlardı benim buhranlarım ne turuncu öfkelendim ne de kırmızı oldum yaşamımda saklanmak için perdeleri kapatıp havayı karartığımda bile aynı kaldı benim rengim kitaplarım yakıldığında hatta bana artık korku zamanı dendiğinde, hatırla, keskin ışık altında sorgulanırken bile değişmemişti benim rengim ve hatta yıllar sonra bana bunu yapanla iki insan gibi karşılaştığımızda hiç bir zaman hissetmedin, biliyorum bana hep bildiğin bir renkle sesleneceksin oysa benim yaşamımda hiç bir zaman mor hüznüm olmadı hüznüm hep hüzündü benim için bulutlu günlerde gelirdi hep bir de senin terkettiğin zamanlarda Cumhur Boratav |
Bir Adam Rüzgarı Saçlarına Alıyor
(ben) hissetmiyorsun, oysa odada sesini duyduğumda bu son nokta demişimdir, kırık bir ses ekleyerek mektubuma hissedip gelmeni istememişimdir ve ayakkabılarımın arkasına basarak ve hatta ıslık çalarak hatta senin sevmediğin küfürleri ağzımda ıslatarak çekip gitmeyi bile istemişimdir ve çekip gitmemişsem hissetmelisin ve sen güzel adam, saçlarını yaşamına bir leke gibi saçarak başını rüzgarına değdirmelisin (öteki) -evet seninle buluşacağız günün birinde ama orada olmayabiliriz, ne ben ne de sen o an - yanılmadım, kendine göre hissettin buluşmayı tamam şimdi eline al saçlarını parmaklarınla kıskıvrak yakalayarak -birden hatırladın değil mi pencereyi açtığını? - uzat ve dinle dinle dinle bir adam rüzgarı saçlarına alıyor Cumhur Boratav |
Bir çakıl taşı kadar
“çakıl taşı kadar özgür olmak isterdim” dedi ayakları köpükler içindeydi, adı denizdi ve kendisinin içinde duruyordu sonra köpüklerini ayaklarının üstünde bırakarak çekildi kendisinden, sürüklenen bir çakıltaşını avuçları arasına aldı ve onu birşeylerden kurtarmış gibi bana baktı “çakıl taşı kadar özgür olmak isterdim” dedi “onun kadar özgürsün” dedim sürükleniyorsun ve farkında değilsin sürüklendiğinin sadece istemeden yuvarlanmanın belirsiz bir acısı zaman zaman hızlandırıyor yüreğini düşünmek istediklerini düşünüyorsun ama bunlarla yetersiz hissediyorsun kendini düşünemediklerin bir çakıl taşı kadar doğal ve çekici geliyor sen de doğal ve çekicisin ve onun kadar özgürsün, ancak bir çakıl taşının olabileceği kadar -ah, seni denizinde sürüklenmekten çekip aldıktan sonra bir başkasının gözlerine seni kurtarmış gibi bakmak istemiyorum- Cumhur Boratav |
Bir Deli (Muammer Çelik için)
özlemek? hayır bu özlemek değil sabahın topraktaki izi ter, güneşte pişmiş bir surat, sert ve diri anımsa, gece ışıltısı düşerken toprağa nasıl da huzurluydu üstünde karıncalar gezinen uykumuz anımsa, birbirimize sinirlendiğimizde toprağı avuç avuç avuçlayıp nasıl da fırlatmıştık gövdelerimize ama hiç dokunmadık şiirlerimize soğuk meydanda -anımsa sessizdi ve kendisinden başka her şey aşağılayıcı ve hareketli- herkes atılmamızı bekledi ve uyandığımızda... uyanmamıştı hiç biri.. özlemek? evet.. yalnızlık, senin gibi.. sonsuzluk kendini tanımayanlar için ben bir sona davet ediyorum seni, meydandaki bir törene kendi üstüne akan suya şimdiye dek seni anladılar diye hissettin merhaba yanılsama oysa şiirlerin... şiirlerin.. evet sensin. özlemek? hayır bu özlemek değil ve evet evet evet evet.. Cumhur Boratav |
Bir Elinde Üç Parmak Bir elinde Altı
kolaylıkla geldi aramıza zorla ve zorlanmadan bir elinde üç parmağı vardı diğerinde altı birini kurşun parçalamıştı diğeri doğuştan açtı ama duvarlardan sızan sudan başka bir şey sunamadım ona acı kımıldanıyordu karnında açlık değil, ve su yüreğine iyi geldi ısındı ve gece uykusunun sıcaklığını paylaştı benimle gözlerinde haz değil acıydı parlayan onun şiirini yazarken parmaklarını tam çizmemi istedi ben de onun şiirini şöyle bitirdim bir elinde beş parmak vardı diğerinde altı ikisi de doğuştan ama doğuştan değildi acısı Cumhur Boratav |
Bir Gün Yeniden Gelecek, Bir Gün Hiç Beklemeden
bir gün yeniden gelecek bir gün, seni hiç beklemeden senin için çok yeni bir duyguyla hep yaşadığım benim güneşle henüz tanışmadığı zamanda o zamandaki sabahının sen korkunu bile hissedemeden sevgilinin kollarından alındığın bir gün, uyanan kuşların keskin cıvıltısıyla arka penceresinden bindirildiğin arabanın yüzünü dönerek bizi hatırla üstündeki tozu üfle seni anlatan şiirlerimizin artık bizi yaşamaya başlıyorsun öyle gelir bir gün, hiç beklemeden bir gün, yeniden Cumhur Boratav |
Bir Susuzluk, Bir Acı, Bir Yırtılma
bu karışıklığın bir çözümü olsa gerek sayıklamalarım düşüncelerime karışıyor cam gibi saydamlaşıyorum insan gölgelerinin ardında bir susuzluk bir acı bir yırtılma bu karışıklığın bir çözümü olsa gerek ışıltısında gölgesini getiren gözlerin altında eziliyorum ateş bir kedi gibi dolaşıyor bacaklarımın arasında bir susuzluk bir acı bir yırtılma bu karışıklığın bir çözümü olsa gerek sonsuzluk içimdeki sığlığa değiyor derinleşiyor ve sınırlanıyorum korku bir sinek gibi yapışıyor tenimden fışkıran heyecanıma bir susuzluk bir acı bir yırtılma bu karışıklığın bir çözümü olsa gerek çelişkilerim canlanıyor mağaramdaki çizili yerlerinden kurtulup ıslanıyorum, akıyorum anlarım bir düş gibi karışıyor gerçekten kaçan suya bir susuzluk bir acı bir yırtılma bu karışıklığın bir çözümü olsa gerek çatlaklardan güneş ışıkları giriyor çözülüyorum, kırılıyorum vücudum gölgemden kaçışan kertenkeleler gibi koşuyor acıyla benden ayrılan karanlığa bir susuzluk bir acı bir yırtılma bu karışıklığın bir çözümü olsa gerek susadığım, acıdığım. yırtıldığım yerimde yarılıyorum bu çözümün bir karışıklığı olsa gerek Cumhur Boratav |
Bir Şey Olacak
bir şey olacak haberci mendilini sallayarak yalpalanarak yorgun ayaklarının üstünde getirecek sıradan bir insanınkine benzeyen çenesiyle 'bir şey olacak' haberini ısınıp kendi suyuna dönüşen kar gibi ıslak, yani yaramaz çocukların bacaklarını bağladığı bir kuş gibi sarsak yani o biçimiyle uçarak senin korkaklığında ama hissederek insanın kokusunu yani seni ürküterek çıplak koluna dolanmış bir bez -belli ki yarası var- kolunun elinde bir mendil -belli ki korkusuz- kendi müziğine bile kulak tıkayarak şiire geri dönecek bir şey olacak Cumhur Boratav |
Bir şiir olamayacaksın -Sana yeni bir şiir yazacağım V-
'kendi mağaranda yaşama' dedim fesefeye boş verdim böylece duvar işçiliğine soyundu tenim betonun suyuna sapladım kendimi senin için dörtlükler yarattım, bu şiirde dörtlüklere sığamayacağını anlayasın diye yamuklar ve silindirlerden vazgeçtim ve senin için şiir olmamayı seçtim şiirin ne olduğunu hissettirmek istemedim bu şiir olmayanda yastığının altına girmedim, kendini kandırdığın yaşamına düşüncelerin içinde çağıldamaya boşverdim bir bülbül oldum bu şiirde kurumuş bir ağaç dalında adımı kerem ve aslı yaptım bak neler dedim daha: 'kaderim sendin acım oldun nerdesin, sensiz bir hiç oldum' 'merdivenin altına yuvarlandığında kara kedi buldu seni ve merdiveni yuvarladın' (hayır bu bana benzedi, bu değil) 'zul oldu hayatım, çöldeki bedevilere döndüm lal ile zal içinde, bir çadır içinde öldüm terk-i diyar hissindeyim, senin ile oldum yaralı bir geyik misali, seni kanım gibi sevdim' başkaldırmayı bilmiyorsun başkaldırmayacaksın -bunu istiyorum- büyü seni almasın havaya asılı kurşun tanecikleri bunlar bir şiir olamayacaksın not: 'şiir nedir? ' diye sordu yanıt verdi, 'o benim' sordu: 'ne zaman? ' yanıtladı, 'her zaman' sordu, 'her zaman nedir? ' kafasını kaşıdı,' benim olduğum her yer' ve sordu, 'sen kimsin, bir şiir misin! ' (sana başka bir şiir yazacağım) Cumhur Boratav |
Bir Tel Karanlık Ellerim
dalları girmiş penceremden yüzüme dokunmuş sabah sabah sabahta serinlik kokusu sen, başın kollarında gözlerin kabusa kapanmış masum görünen uykundasın kısa gelmiş gecen uyku girmiş pencerenden dalları girmiş - serinlik onun nefesi gibiymiş bir serçe çırpınışıymış boynunda derin siyah bakışlı gözlermiş yüzüne eğilen: “şşşt uyuyor musun? ”- -artık unutulmuş bir akşam birkaç adım ötede ayak seslerimize dolaşmış sesin yarılıvermiş hava dudağımdaki sıcağın çırpınışlarıyla ellerim uzanmış tutmak için saçlarından bir tel karanlık, ellerim apartmanın ay gölgesi kırık, acı bakan bir göz ışığı duvarların içinden geçen yalnızlığının sesi uzaktaymışsın- (o kadar derin bir esneme ki bu, boğulmuşum) Cumhur Boratav |
Bir Virgül Bile Koymadım Senin İçin
tamam anlaştık çok yalın geleceğim sana bir virgül bile göremeyeceksin bu duygumda tamam çelişkiyle inceltilmiş bir cümle bulamayacaksın satır aralarımda kendi içimdeki tanrı ve şeytanı saklayacağım senden tamam yanılmanı sana saklayacağım suçluluğunu öfkeni ve krırlganlığını tek bir şey hisset senin hep keşke dediğin şey ayakların çorabın içinde olsa bile toprağın neminde kendini ellerini ensende birleştirip arkana kaykılarak kahkahalarla gülmeyi düşmüştün ayağın kaymış ya da bayılmıştın ayağa kalktığında ilk şaşkınlığını ve üstüne bulaşan tozu sana acı veren vuruşlarla tokatladığını o ben sensiz olmak istiyorum dedi ve gitti ardından bakarken içindeki sızıyı üstelik biliyorum çoğu kez düşündün kendini atmayı balkonun demirliklerine ayaklarını koyduğunu düşündüğün zamanı o zamandaki kendini sadece hisset tek bir şey Cumhur Boratav |
Birimiz Yanılıyor
satır aralarımı hiç gözden geçirmedin aslında benim satır aralarım değildi onlar belki de seninkilerdi beni ilgilendirmiyordu hiç ben topu atıp tutma oyunundaydım kendi duvarıma bir insanı anlıyordum yani o sıralar sense okudun sadece, sesini yüreğin gibi hissederek vurguların da iyiydi yani sesimdeki karmaşık imgeler senin gibiydi senmişsin gibi algılandılar o zaman ve yetmediği için satır araların benim satırlarım gibi olmak istedin ama hangimiz yanılıyoruz ben yazmasını bilmem ki Cumhur Boratav |
Büyük Pusun Altında
damla şu büyük pusun üstüne damla anlasınlar onlardan daha büyük değil hiç kimse damla anlasınlar onlardan daha önemli değil hiç biri ne gökdelenler, ne ışıltılı vitrinler ne arabaların fazla üretimi ne evimizdeki duvarın yeni boyası ne televizyonların renklenmesi.. ah evet, heyecanlanıyorlar, hazlanıyorlar ama damla anlasınlar ne pusu delen sis ışıkları ne saatlerin yeniden ayarlanması ne çorapların yeni baştan giyilmesi onlardan daha önemli değil hiç biri damla yüreklerinin tam ucuna orada tanısınlar bir daha kendilerini damla yürekleri sustu bu sessiz uykuda gövdeleri akmaz oldu uzakları görmez oldu gözleri elleri göğüslerine kavuşmuyor artık parmakları açılmış, ayakları bitişik çeneleri bağlanmış kalın bir iple kafalarına ve bir ölününki gibi ilk yumuşaklığında kasları damla, öksürük bundan iyiydi yaşamak için uçan sinek olmak iyiydi bundan küçüklük bile iyiydi, damla damla, kuruyan göz pınarları dolsun artık ağlasınlar, ağlayıp boşaltsınlar gövdelerini gözleri yaşlarla buğulanıp neredeler baksınlar nasıl alındı gerçek ellerinden nasıl kırıldı kanatları büyük düşlerin ve omuzları kasılırken titresin gövdeleri kaybettikleri özgürlüğün anısı için damla yatağında dinlenen gölgelere uykularının en derin yerinde yeni düşler yarat yeni düşler, yeni düşler kollarını açarak ve gülümseyerek yaşayarak uyansınlar sabaha damla gözlerindeki cam kırığına yeni anlamlar, o gözlerin beyinlerine yeni gerçekler kat, yeni gerçekler kendi zembereklerine eklemesinler hiçbir şeyi görsünler nasıl başkaldırıyor yeni doğanlar hiç izin almadan, tanısınlar damla anlasınlar başkaldırmayı öğret onlara düşlerine katılıp en derin uykularda. bir cetvel olup ağrı tüm gövdenle bir ucun kırık ortan çatlak olmalı bir ekmek olup sancılan küçük boş midelerde çaresiz olsan bile öğren parçalarına ayrılıp akmayı hep bir yerlere koyacaklar seni, her zaman - hatta sen, kendin bile olabilirsin bu küçük aklınla bunu yapan- durma koydukları yerde taş yüreğinden, taş yüreğinden damla damla damla bir ana yüreğiyle açtım işte kollarımı damla damla ('Dün Odasında Sesler Duydu' kitabından -1991-) Cumhur Boratav |
Büyüyü Aldım Elinden
büyüyü aldım elinden, artık yaşlanmıyorum üstelik şarkılarını da hissetmiyorum bak iğde kokusunu kendisine verdi oysa ben, ya da bana benzeyen bir şey sırf iğde kokusu için belki dere yatağımda akıyordur hala akıyordur, sen eminsen ben de eminim üstelik senin söylediklerin çamurlaşıyordur, çamurum kıvamlıdır o yüzden büyüyü alıp elinden kaç kere seslendim sana düz, uyaksız hiç bir biçime bürünmeden -hah yalan söyledim, gülerim buna uyaklı yürürken bile uyaksızdım- geçen gün, gün son ışığını gözlerime sunarak batarken, şiirleştim sana ne söylersem söyleyeyim sen ne söylersen söyle bu oluyor gün ışığı değdiğinde oluyor, elimde değil gözlerim yeşilleniyor onun gibi bir şey ve unutma, uyaksızım Cumhur Boratav |
Canım Hoşçakal
hoşçakal canım küf kokusu kımıldanır ellerimin dokunduğu yerde canım hoşçakal başa çıkamam ben kırılmış buzlardan düşen öfkeyle bütün o çaba bittiğinde kayalara rüzgarla vuran kayığını kumsala çektiğinde hırıldayarak dönen pervane saplandığında senin kum taneciklerine -elin uzandı oradaydı, dün akşam yatağının yanındaki yatakta çığlıklar atarak seni uyandıran- alacakaranlığa biraz kala bütün o çaba bittiğinde sevgim kalmak değildir seninle Cumhur Boratav |
Çayda Saat
aynı anda hem geçmişindeki kendin olmak hem burada.. sakalından bir kırçıl damladı, sorular çenesinden, rahat durmazdı yine saati sorardı burada olsaydı çizgileri, bilirdi senin çayı sevdiğini çenesinin altına bir silah dayalıydı o zamanlar sanki ağlıyordu. gürültüyü duymadılar. anımsıyorsun senin ellerin de vardı gövdesini taşıyanlar arasında zaman çay içtiğin o zamandı geçmişinde çabuk unuttun silahını da onun yanıbaşına bıraktın Cumhur Boratav |
Çıktın
ah, sana yazabilsem.. sabah saati, kapıdan çıkıyorsun dudağından bana uzattığın bir gülümseme. kapının aralığında eteğini dalgalandıran esinti çıktın sokak simitçi sesiyle dolu bende yorgunluğum sende bacaklarının hoş seğirtmeleri geriye dönüp gülümseyen bakışın gidebilen ben olsaydım Cumhur Boratav |
Çıldırmış Bir Ressam Saçlarındaki Rengi İşliyor
çıldırmış bir ressam saçlarındaki rengi işliyor ince ince bir yağmur kokusu gibi seni içmesi gibi ellerimin yaşaması gibi ressam çıldırmış seni çiziyor önündeki boşluğa sanki gözlerim seni görüyormuş gibi susadıkça, yanıbaşımda duran rakıdan seni içiyormuşum gibi senmişim gibi ince ince saçlarının rengini işliyor sanki seni seviyormuşum gibi ve unutmuyor eklemeyi bakışlarından gözlerinin altına inen gölgeleri Cumhur Boratav |
Çocuksun bilmiyorsun...
kısa bir zaman sonra.. kanatlarımı isteyen aynı gözler.. çocuksun, bilmiyorsun. uzak bir yerden hissetmiştim sesini.. gelmiş miydim? .. o zaman da böyle miydi, gözbebeklerin, oradaki boşluğun gırtlağımı tıkayan soğuğu ve şaşılası bir 'artık direnme bırak kendini' diyen sıcaklığı kokunun. ya sen, istemiş miydin? .. bir gün kısa bir zaman sonra.. ah çocuksun. çocuk..bilmiyordun.. uyandım, yanındaki kırışmış çarşafta, senin yastığına yakın.. düştün.. ya kanatlarım? .. ya kanatlarım? .. Cumhur Boratav |
Çok Güzel Bir Söz Vardı Dilinde
çok güzel bir söz vardı dilinde uzandı ağzıma bulaştırdı sonra ağzımın kenarından sızan bir öpücük oldu gövdeme yayıldı amansız değiştirdi beni ve duygularımı sonra bir kapının ardında gibi durdu elini uzattı yaşayalım dedi kapı benim için bir korkuydu ama yaşamak için yanına gittim eli daha şimdiden elimdeydi ve kendisi içimde yeni gövdemin ve duygularımın yanında yorulmayan bir ırmağa dönüştü ve sabaha kadar dansetti benimle Cumhur Boratav |
Çok Hırçındın Çok Çıplak
ne yapacağım ben… bir esinti gibi vücudunu okşayarak uzaklaştı gülümsemen çok hırçındın, çok çıplak hissediyordum, çok tedirgin gözlerin, simsiyah yakınlığını uzaklaştırmak için aşağıda bir yere bakıyordu pencereden ah küçük kız sen köşedeki mumu yakmaya gittiğinde farketmedin, ben yatağımda dönüp duruyordum umutsuzluğum yaz akşamı gibi nemli bir sıcaklık bırakarak akıyordu avuçlarımın çizgilerinden sen ağlıyordun mum ışığı parmakların söndürmeye hazır ama sadece ağlıyordun uyku iyi bir dost olurdu şimdi belki sarhoş olmak gücümü aldın ne yapacağım ben Cumhur Boratav |
Daha Ayrık Otların Temizlenecek
ne yapayım sen öyle söylemiştin yani sevdiğini kumulun bir çamur gibi ayaklarını ellemesini hem de göğüslerini okşar gibi sen öyle söylemiştin suya benziyor demiştin suya benziyor evet suya benziyorsun tıp tıp tıp kum taneciklerin damlıyor daha ayrık otların temizlenecek Cumhur Boratav |
Dansetmelisin
çekmece çok ani açıldı ve çarptı kendi gıcırtısıyla acıyla doğruldun, dizindesin dirseğin masada.. tortulu bir çay bardağı çakmak turuncu renginin üstünde duruyor güzel, bu rengi seversin bir şey daha var ışık ve perdelik. uçuşan toz taneleri parmağına konamayacak kadar narin ve evet masanda yeni dağılmaya başlamış gün ışığının rengi gibisin evet tahtanın ince damarlarından fışkıran su ışığı ve evet evet dansetmelisin -danset cumhur- Cumhur Boratav |
Dianisos
(Bir Dianisos gecesi. Parantezlerde kalabalığı susturan duraklamalar yapıyorsun. Parantezi bitirdiğinde vücudun ve ses vurguların harekete geçiyor ve yine parantez. Duraklamayı hissetmek ustalık ister. Ustasın. Bu senin için yazıldı.) 'bunun böyle olması gerekmiyor mu! ..' ('bir şey', anlatan duraksar..) -bir içses- sordun..sırtın duvara dayanmış.. iskemlen yan duruyor, farkettim.. kolun yanına yaslanmış.. arkanda, kopyalanmış dışavurumcu bir resim, hafif eğrilmiş üstünde yeni boyanmış duvarın..bir soru yok burada.. 'evet ve hayır' ('bir şey', soran duraksar...) -bir içses- kararsızlığım... ve sen hissettin..yıpranmış, ipliklenmiş paçalarının altında titredi ayakların, farkettim..kararsızlaştın.. önünde birkaç kübik surat, kendine güvenin arkandaki sessizliğe yaslanmış.. bir yanıt yok burada.. ('birçok şey', duraksama duraksar) -hiçbirşeyin sesi- bir soru bir yanıt hiç olmadı burada..burası yaşanmadı.. (...birileri yüksek sesle kitaptaki satırları okuyor..duraksama yazarak izle onları..) Cumhur Boratav |
Dipnot
sayfanın altına bir dip not... sen yazmışsın, ben okuyorum.. yorgunum.. anılarım sırasını beklemiyor.. yataktayım, ateşli bir hastalık.. ateş her yerimde.. sen ağlıyorsun.. yanıbaşımda..başın omuzuma düşmüş.. omuzum terlemiş.. hadi öp ve git.. uyku beni alsın.. öp ve git.. karların arasına sokulayım.. yumuşaklık çığ olsun.. karanlığı sevsin gözbebeklerim.. kuytuya büzülmüş bir çocuk gibi ağlasın... sessiz.. hıçkırığının sesinden sakınıp.. öp ve git.. dudakların karanlık olsun..sayıklama bir çığlık.. gidişin bilinmesin..yorgunum... sayfanın altında bir dip not.. ben yazmışım.. Cumhur Boratav |
Dizelerimi hissetmiyorsun
kapat gözlerini dizelerimi bir kere de öyle dinle hiçbirşey beklemeden sana ne anlatacağımı düşünmeden kapat gözlerini duymanı istiyorum bu müziği aklımı başımdan aldı aklını başından almasını istiyorum kapat gözlerini görüp kendi gerçeğinin dünyasına dalma başka bir gerçeği yaşamanı istiyorum orada benimle beraber huzursuzlanmanı istiyorum kaçmanı istemiyorum bu sıkıntıdan benimle beraber yoldan geçen sıradan insanın adımlarına karışmanı istiyorum soluğundaki oksijenin tadına varmanı parmaklarının başka bir insana dokunuşundaki tılsımı farketmeni ve susayışını hissetmek istiyorum kendi kuracağın bir yaşamı kapat gözlerini açacağın zamanı senin söylemeni istiyorum Cumhur Boratav |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:09 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.