![]() |
Rıfat İlkaya
Acı Haber
Güller derdim demet demet, beyazdı, Yar bana gurbetten acı bir haber yazdı, Yüreğim sızladı, ağrılarım azdı. (Perşembe,24.12.1998) Rıfat İlkaya |
Ağladım Sönmedi Ateşin
*******imi sana ayırdım Yıldızlara bakıp seni göreyim, diye Her şey karanlıksa bile Bir sen varsın ışığıma ışık veren; Mehtabın ahbabı gözlerinle Denizler kadar güzelsin, Mazinin sandalına binip de Geçmişe doğru küreklediğimde Anlamsızlığa saptığımı görürüm hep, Bir sen varsın ışığıma ışık veren Ağladım sönmedi bile ateşin. Kimi acılar puskun olur Kimisi yorgun, Zehir gelir dostun olur Bir kerecik gülemezsin. Ağladım Ve ağlıyorum, Şu ıssız odalarda Hala seni özlüyorum; Seni *******le, yıldızlarla Seni mehtabınla seviyorum. Hergün seni söyleşiriz; Başını göğsüme koyduğunda Kalbimin sesini duyacaksın... Ağladım sönmedi bile Kalbimdeki ateşin. (Pazartesi,16.08.1999/02:15) Rıfat İlkaya |
Aks
-authantic crash after the dream- aynamdaki aksım gözlerime düşmüş yüreğim ağzımda şarkılarla nağme nağme suskunluk notaları haykırışlarımla coşmuş bir gece gece o gecedir kayan bir yıldızı vardı baktım suretim donuk gözlerimde geceden bir ben kalmışım sönen meşale sancılar çarşısındaki yüreğim ve adı belirsiz şarkılara kapı açtığım kulağımmış o gece suskunluk vardı bende masumluk isyanlarımı kültablasına basan parmaklar ve aynamda nem nem var dedim nen yok öylesine öyleyse bu suskunluk niye doğuştandır ölesiye şafak söksün bir hele kapılar tırmanılmaz duvarlarla mı kilitli ağlar balıkların hücresi mi siyah mı her zaman siyah yoksa seçicilikten mi niyazın gülmek mi bitab ve bedbinsin susma küsme zehrin çoksa da tut mezara götür orda temizlenirsin buraya sakın kusma susma aynan haline bırak gülsün gülümset kendini sen bir bülbülsün gülümset kendini en ak güle değersin gel bak ne de güzelsin aynamda gün ışığı gözlerimde neş'e sabah böyle olurmuş (Mayıs-Eylül 1999) Rıfat İlkaya |
Alev
Sen bir çiçek, Sen sevgi deryası, Parmaklıkların ışık sunan noktası, Kavrulup yere çöktüğümün takvimlerinde Savrulup göğe uçtuğumun duası; Zehrimi içmen için geldim, Açmaz mısın? Düşler diyarında gözünle konuştum, Hisler diyarında gönlünle konuştum, Sevda diyarında aşkınla konuştum; Seni diri istedim ben, Açmaz mısın? Liğme liğme yüreğinde dolaştım, Nağme nağme kulağında dolaştım, Pare pare lisanında dolaştım; Ateşin kısık dediler, Açmaz mısın. Okyanusların ürktüğü tufandan geldim, Ağacın küllendiği yangından. Ben geldim, toprağın bittiği cihandan! Yanıp yanıp sönen manadan; Derinden çıktım da geldim, Açmaz mısın? Bir demet gülsün bahçende, fidan; Bir cihan aleviyle geldim, Açmaz mısın? (04.05.1999) Rıfat İlkaya |
Alma Benden Kendini 1, 2, 3
Bir feryat kopsa içinden, Bir ceset görmüş gibi, Bir beden çürümüş gibiyse Bir sevdadır bunu eden. Alma benden kendini, Sakın, öldürme beni! İki dakika düşün o an, İki candır ortadaki. İki kalbe aşkı yazan, İki bebektir gözlerdeki. Alma benden kendini, Sakın, öldürme beni! Üç yıl gibi gelir Üç dakika yokluğun, Üç saniyede öldürür Üç yabancıya gülüşün. Alma benden kendini, Sakın, öldürme beni! (1995-1996) Rıfat İlkaya |
Aradım
Az yer dolaştım Çok şeye ulaştım Seni unutamadım Yad ellerde Başka yar bulamadım Senden güzelini aradım Uyduramadım Başkalarına benzettim Tutturamadım Yad ellerde Başka yar bulamadım Gözleri siyahtı Kapkara ve çekik Saçları da siyah Teni esmerdi Boyu yetik Sana benzettim Olur sandım olmadı Bu boşluğun dolmadı Yad ellerde Başka yar bulamadım Başkasına baktım Narıma yaktım Önce koştum peşinden Sonra onu bıraktım Kendimi aldattım Veya ben öyle sandım Usandım Yad ellerde Başka yar bulamadım Göz uzak olunca Gönül de olurmuş Bu sözden yola çıktım Yanıldım Seninle tokmuşum Sensiz acıktım Aradım seni Aradım Yad ellerde Başka yar bulamadım (1996) Rıfat İlkaya |
Armağan
Yalnızların yaşadığı ıssızlıktır benimki de Ne vakit bir sigara yaksam Dumanı dostça sarar ciğerlerimi Kimbilir fırsatçıdır Kimbilir masum Kimbilir duman duman Ve benim gibi bilir ezildiğini Çok üzgünüm demek Eski mutluluklarıma ihanet değil İkiye bölünmüş bir resmin Kültablasında yakılan parçasıyım O günler dolu doluydu O günler huzurdu Kimbilir fırsatçıdır Kimbilir masum Kimbilir eskimek de vardı Kimbilir duman duman Bir albümün sayfalarında Mevsimler devriliyor tepemden Yıkılıyor ümitlerim bir daha Kimbilir bitmek de varmış Sıram geçti yolumu yeni nesle bıraktım Kimbilir fırsatçıdır Kimbilir masum Kimbilir duman duman Yeni kuşak savaşır Ve benim gibi bilir ezildiğini (Cumartesi,15.01.2000/00:35) Rıfat İlkaya |
Aşk Sensin
Yine düşündüm sahili... Deniz dalgalanıyordu, sen vardın aklımda, Sular coştukça 'Sensin! ' diyordu, Derya senin için dalgalanıyordu... Altımda kum, Sıcağı yakıyordu, 'Sensin! ' diyordu. Üstümde güneş, Senin için parlıyordu, yansıyordu denize, 'Sensin! ' diyordu. Kalbimde sen, 'Sensin! ' diyordu, 'yanıma gelsen...' Yanımda düşman, 'Hain...' diyordu, 'beni görsen! ' Kördü gözlerim, Sağırdı kulaklarım. İkisi de ' Devamız Sensin! ' diyordu. Güneş batarken, aşkım solarken Beynim 'gitsin' diyordu, Kalbim yolunu bilmiyordu Ama Ruhum 'Sensin! Sensin! Sensin' diyordu, Beynim bir silah aldı eline, Kalbimi taraftar etti kendine, Haykırarak 'kes, bitsin! ' diyordu, Vurdukça silahla ruhuma Ruhum 'gel, sev, Sensin.' diyordu; Mahkum olmuş sana bu ruh, bilmiyordu. Ruhum rencide, Kalp sessiz... Beyin nefrette... Beden sensiz, Ruh sensiz. Seni isteyen: Aşk dolu ruhum, garip kalbim, intikamcı beynim. Hepsi bir arada, Karanlık bir sokakta, kimsesiz. Tek durakları senmişsin; Yoksa adressiz... (1996-1997) Rıfat İlkaya |
Aşk Tezatı
İçiyorum yokluğunu, kırdığım kadeh sayısız, Biçiyorum ektiğimi, kaç dekar tarlam kayıtsız, Arıyorum benliğimi, sensiz ruhum kimliksiz, Veriyorum hesabımı: seni terk eden benliğim kişiliksiz. Bekle, geleceğim, sözlerini maziye sattım, Çok seviyordum seni, şimdi ise bıraktım, Bırakmazdım asla, sen bıraktırdın, Madem sevmeyecektin niye umut bıraktın? Çek git, çek git etrafımdan, unutana kadar, Kes ilişkini çevremle, yaşantımı çerçeveleme, Sendin çerçevem, camım, resmim; aşkım ve canım, Gittin kırıldı kalbim, çekil, kırmayayım! Yokluğun beddua ettiriyor, eski sevdiğim, benden yana, Eskiyor hayalimdeki gelinlik giymişliğin, yakışmıyor sana, Yakışmıyor gezmen, tozman, eğlenmen ben olmadıkça yanında, Varsayımlar günahı bana yüklüyor hala, kişilik kimde ya? Kusura bakma, kalbim istemese de tutacağım aklımın sözünü, Bırakacağım geçmişi, yansın ruhum aşkından dolayı, dinlemeyeceğim özümü, Daha kırılacak çok kadeh var, öz bağında toplayacağım üzümü, Sen vermedin ya gerçek aşkı, bulacağım ve ona harcayacağım ömrümü. (1997) Rıfat İlkaya |
Aşk ve Acı
Aşk, aşk olalı Bunca güzelleşmedi bir gönülde, O kadar çetrefilin içinde Kurumadı çeşmesi, Yüreğim kavgalarla/doludizgin susamış, Her şeye kapanmışlara düşman göğsümde Acılardan kurtulamam/lakin tozdurmam sevgimi Siper kuyuları çökse/çökse bile tepeme. 'Vah! dedim, zamanı değildir, Bu ne saygısız dalgı! Zırhlanmış, şahlanmış, üstüme gelir O amansız silahlar, Başımı kaldırsam keser, acımaz, dağlarlar; Eğsem... Eğmem, sevdamdan, başkasına ki Susamış.../kendine/çöl görmemiş aslanlar. Bir aşkım var yüce mi yüce /Kimse sezemez olmayanıyla/ Görse, utanır, büyüklüğüyle övünen Derin okyanuslar, Gözümden çekilmiş, Kalbimde saklı aşkımdan.' gözler güle, acılar bite! (Pazar,02.01.2000/00:35) Rıfat İlkaya |
Aşkamlar
Kapanmış gökyüzü ışıklarıma, Hürmet mi nefret mi bu ilk akşamlar? Özlemin tırmanmış omuzlarıma, Sevmekten söner mi yanık akşamlar? Dalgalar durulsa hasret durulmaz, Durağım sorulsa adres bulunmaz, Yaralar sarılmaz, kat'i onulmaz! Çaresiz kıvranır verem akşamlar. (2) Umuda bir ışık ufuklarında, Ufkun hangi dağın doruklarında? Sanki güneşin kaygısızlığında Kabarır da bitmez ecel akşamlar. Açılsa gökyüzü aydınlığıma, Koyarım hep, yar, ben seni başıma, Nefretini de basarım bağrıma, Aşkıma aşk katar güzel akşamlar. (Çarşamba,08.09.1999/02:53) Rıfat İlkaya |
Aşkım
Bakma n'olur yüzüme, güzel, Beni kor ateşlere atma, Kül olmuşum yana yana zaten, Beni sev seveceksen, unutma. Sev beni ben de seni seveyim, Ver kazmayı, dağları deleyim, Aşayım yoları ardıma bakmadan, Karışayım kumlara, çöllerde gezeyim. Bir endamına bin çalım atayım, Pembe mendiline zil zurna sarhoş yatayım, Göğe uçayım, denize uzanayım, Aşk pazarında sana canımı satayım. (1997) Rıfat İlkaya |
Atışma
Siz, ey, Zeki İşbilen! Elinden her iş gelen, Kopuzunuz kırılır Karşınızda ben varken. Fırsat verin sınıfta Biraz ders anlatmaya, Çok çalışırız hergün Boş ders bulup kaçmaya. Dersleriniz muhteşem, Açılır her neşem, Unutmam asla sizi Kurtulup da gidersem. Boş dersiniz olmasın, O da bizi bulmasın, Aman ters anlamayın! İzniniz az uzasın. Buyrun biraz siz yazın, Paslı kopuz çıkarın, Naz yaptım bir an size, Fırsatı sizde cazın. (1997-1998) Rıfat İlkaya |
Avare Ayaklarım
avare dolaşır ayaklarım sayıklarım sen sen diye gelsen görsen diye bu gemi nere yanaşır düşünür düşünür ağlarım bilmem ne olur yarınım boş yere dayanır yaşarım söz bilmez öz bilmez durup durup kaçarım sevmeyi iş bilip ora bura koşarım sevdiğime susarım avare dolaşır ayaklarım sevsin diye sevdim gülsün sevdiğime yaraşır ben diyarı koklarım bilmem niye şaşarım her yandan haber gelir duymadığımı duyarım sensizliğe kayarım avare dolaşır ayaklarım sileceğimi yazarım yarimin eli yakar varıp kimi okşarım avare dolaşır ayaklarım zannetme ki kanarım sinir tutar içimi kafam yine karışır avare dolaşır ayaklarım seni sever yanarım bugün olur yarın olur yüreğini duyarım aşk maziye karışır dün gibi bugün gibi avare dolaşır ayaklarım (Pazartesi,15.06.1998/00:05) Rıfat İlkaya |
Bahar Gülü
Sonbahar rüzgarı kanım nasıl kaynıyor, Taze yapraklarım dökülür kurunun yanında, Bir kırıntı aşkım sökülür gururun yanında, Bitmem ben asla, köküm gövdem yaşıyor. Diyar diyar rüzgar, sokak sokak yaprak, Her şehir rüzgarlı, bütün yollar kurumuş. Bir ben varım yokluğundan yorulmuş, Sen, bahar, gidince beyaz bana kalacak! Bana bir bahar çiçeklerin açtığı, Ne arkasındaki fırtınalara ağlayan Ağlayıp ağlayıp da ne yakasını yırtan; Bu bahar olmalı ki gönüllerin taştığı... Seviyorum bir gülü ilkbaharda açan, Seviyorum ben onu, tertemiz. Yüzüm fırtınadan kalma yılmaz bir beniz, Kalbim bahara kollarını sonsuzca açan. (Pazartesi,13.10.1997) Rıfat İlkaya |
Baharı Bahane
elimde ne sen kaldın ne de tatlı hatıran var gülü veren gülistansa laleyi lalezar her bahçe ayrı kokar her çiçek bir diyar ne kış girmeli zara ne de mağribi bahar duyardım bahçeler eskiden hoş imiş çiçekleri ağacı suyu toprağı yemişi ekilişi biçilişi dünyalarda yok imiş dinletemedik coştular aman dost sen ek bizi sen biç bu bahçe ski bahçe bu bahar eski bahar bu diyar inan ağyar gel bizi al bizi bir kuruduk zarda çatlamadan sula bizi bilemediler bilmiyorlar bilemezler gelseler girseler şu bahçeyi görseler en güzeli seçseler en güzeli sevseler çiçek diye çiçeği ağaç diye ağacı meyve diye meyveyi ayırmadan sevseler yok yok yok elimde ne sen kaldın ne de tatlı hatıran var kokmuyor her bahçe inan kendi dilince tutmuyor elim tutamıyor çiçek yüzlü baharı kesildi ayağı kırıldı o zaman ne bahardı ne de yaz püskürüyorken ayaz dünyayı tutan belim sardıydı ya herkesi sonu olmayan elim işte herkes ağlarken bize sevinen ardımızdan yuh çekip zehirler saçan zaman ne kış girmeli zara ne de mağrib-i bahar çiçeklerin çiçeği kim ya çiçeği çiçek eden eğer bunu bilmezsen kalkıp onu sevmezsen çıktın da gittin hadi dönüp geri gelemezsen çiçek şahı küsüverir çiçekçi seni eziverir bakılmaz yüzüne bir de tükürürler üstüne -hem gül bahçen hem el bahçen- ne yaparsın ne edersin inan beni üzersin gel bahçeni bil gül bahçeni bil öl bahçeni bil bilmem nere gidersin gülü veren gülistansa laleyi lalezar her bahçe ayrı kokar her çiçek bir diyar zor değil tekrar gerçeği bulmak koşarcasına coşarcasına eski dostlar misali boyunlara sarılmak sıra sıra gelince sevip sevip hem korkmak kalsın elimde kalsın payım olan ne varsa bahçemi çiçekli ağacımı meyveli isteğimi geçerli beklentimi ümitli koyun aradan zaman geçse de girmesin hiçbir yabani sahipsiz -sandıkları- bahçeme ellemesin ellemesin hey çiçeğime ben de küserim sonra ipsiz sapsız otlara süzülürüm habersiz bozuk bostanlarına alırım bahçemi alırım güllerimi yollarımı sonra çiğner gelirim çürümüş saplarını sabır sabır sabır ne kış girmeli zara ne de mağrib-i bahar (Cumartesi,21.03.1998/01:00) Rıfat İlkaya |
Bana Temiz Gel
Bana temiz gel, doğduğun gibi, İçindeki saflığın varlığı gibi. Asil duygularını silmesin kötülük Cihan gibi değişen kalbinde, Çiğnenmesin özgürlüğün, alınmasın hayallerin, Yönetilme, düşmanına bırakma kendini, Girme hastalığa,uzaklaşma uygarlığından, 'Ben' i ara 'ben' i unutma, Satma kendini, satma! 'Dolar sizin, Mark sizin.' dedirtme, Aslını bul! hatırşinas ol, doğru yaşa, Seni bu güne getirenleri sev, Geri alma verdiğin sözleri, Su katma bir daha, pişmiş bu aşa, Amacını söyle, arzın nedir? Bugün için mi yaşıyorsun? Sinemayı sever misin, ne tür kitap okursun? Bize yabancı olmasın, sanatta tarzın nedir? Dünü unutma! ... Haberin var mı az sonradan? İnsanlık için, insanlar için Herşeyini herkesle paylaş, Kuralları aşma. Yardımcı ol, dilek tut, Dertleş, saldırma, korkma. Geri dön, ilerle ve durma; Girdinse yola, gel yanıma. 'Ben' de budur ruhunda! İşte böyle gel, olduğun gibi, Ruhundaki saflığın varlığı gibi. (Çarşamba,17.09.1997) Rıfat İlkaya |
Başaşağı I
Kupkuru duyguların ıslaklığında Bir damlacık nem dolusu yangın, Zifiri *******in aydınlığında, Çekirdekten semaya günaydın! Günaydın, ilk darbelerin son hedefi! Uğul uğul afetler ve en yavaş ışık hızı! Bu havalar hem açık hem sisli, Unuttum uçarken yoldan kaldığımızı. Uyan gönül, bu dümdüz yol arapsaçı! Bu yağmur değil, değil bu güneş! Mutluluksa eğer yaşadığım sancı, Ben yanlışım; lakin herşey güne eş... Kupkuru günaydın gece yağmurlarına! En doğru hata: Ben ve biz. Bu ovanın labirent topraklarında, Alim doğmuşuz, birşey bilememişiz. (Salı,15.06.1999/00:05) Rıfat İlkaya |
Başaşağı II
Sevmeyi kendim öğrendim, Hissettiğim gibi, ölmeyi. Bir duygu seline kapıldım Ki Kazdım kendi elimle kendi çukurumu... Kazdım kendi elimle kendi çukurumu... Ki Bir duygu seline kapıldım. Hissettiğim gibi, ölmeyi. Sevmeyi kendim öğrendim Bir adi kelimeyi bölmüşüm bine, Gelmedi gelmeyecek yine! Yandığım kadar sevdim, Sevdiğim kadar gittim, 'Ey koskoca köyün Ulu Sahibi! ' dedim, 'Gözlerimi fersiz bırak ama... lakin onu kör koma, Kapat onun yolunu benden başkasına' Dedim, denmez olsaydı 'sevda' denen, Yandım ki küllerim ta güneşe savruldu Yandım ki küllerim ta güneşe savruldu Dedim, denmez olsaydı 'sevda' denen, Kapat onun yolunu benden başkasına' 'Gözlerimi fersiz bırak ama... lakin onu kör koma, 'Ey koskoca köyün Ulu Sahibi! ' dedim, Sevdiğim kadar gittim, Yandığım kadar sevdim, Gelmedi gelmeyecek yine! Bir adi kelimeyi bölmüşüm bine. Bir ışık vardı önümde, aşkla yanan Masum bir yüreğe kurban, Şimdi, sevda masalım. Gel, sevimli goncam Dur, sevimli goncam Dön, sevimli goncam Git, sevimli goncam Şimdi, sevda masalım, Masum bir yüreğe kurban. Bir ışık vardı önümde, aşkla yanan. Yalnız sevgi mi kalır gönlümde, Aşk, denen dünyam vardı, O aşk alındı elimden, Dindi rüzgarım ebedi. Dindi rüzgarım ebedi, O aşk alındı elimden, Aşk, denen dünyam vardı, Yalnız sevgi mi kalır gönlümde! (Salı,22.02.2000/01:45) Rıfat İlkaya |
Başaşağı III
Geri dönmüyor zaman... Dönmüyor sevdalar, sevdalılar; Resimler terk edilmilş, rüyalar sapsarı, Alem tersine döndü, aynalar asude: Ayak ucumda asuman, başım toprağa erik. Rıfat İlkaya |
Ben Dedim
'Ben, dedim, kapı...' 'Yok, dedi, imar...' 'Ben, dedim, usta...' 'Ben, dedi, mimar...' 'Gel, dedim, gidelim.' 'Dur, dedi, kalalım! ' 'Ne, dedim, yapalım? ' 'Hiç, dedi, duralım.' 'Vur, dedim, kapıya! ' 'Dokunma, dedi, yapıya! ' 'Sabır! ' dedim, bıraktım, 'Şimdi, dedi, kazandın! ' (1998) Rıfat İlkaya |
Ben Değil Hayallerim ve Sen
Zaman su gibi...balık gibi... Zaman kuşlar gibi uçup gidiyor avucumu açtığın zaman, Kelimeler kıskanç veya vurdumduymaz Ve yetersiz, Cismin süvari, dört nala, benden öte, Yangına sel olamamış yüreğim hapsinde; Ey güzel canan, mavi gözlerimde bir düş var ki O, ben değilim, Hayallerim ve sensin. Sessizliğim senelerimi tepiyor, Yıllar yıllara karışınca saçlarımda aklar, Dönmeyince kollarıma, sert sert davullar vururken, Bana şakağıma dayanmış silahın tetikçisine bakmak düşer, Bir de gözlerime dalgınlık, teflerle sektiğimize dair, Sular bulanmaya, hava bulana haşmetiyle, Ey güzel canan, mavi gözlerimde bir düş var ki O, ben değilim, Hayallerim ve sensin. Ağlama beni böyle gördüğün için resimlerde Günler rüzgara takılmış, Üflenerek gelir bize asırlar, Yerler de kükreyecek, gökler de; Bir gün güneşe sarıldıkça donacağım bir karıncanın dizinde, Belki de kalbine damlayan son kan ben olacağım Belki gözlerinden akmayan yaş! Ey güzel canan, mavi gözlerimde bir düş var ki O, ben değilim, Hayallerim ve sensin. Bir serçenin kanadı dünyaya çarpacak, O anda gireceksin kapımdan. (Cuma,30.07.1999/04:00) Rıfat İlkaya |
Beni Buldu
Sustun... Kelimeler de sustu, yutkunarak. Ben de seninle ağladım *******ce, Devran buğday değil ki öğütmeye veresin, Asaleti asilik mi çiğnedi Yoksa sükuneti muhabbet mi kalemini? Hüsran zindan olmadı çizgilerde, Vuslat hasılsa, hayret, derinlerde! Bir sükut ki, canan, acımasızca; Nerde ağı varsa, Sen* oldu, Beni buldu. Yıldızlar sönüp düşer mi göğüslere? Şavkın ziyan ile harman, dönüşlerde, Ararsan, Ham meyva misali, bahçelerden Nice çiçekler de açmadan vazolara intikal... Ne desem Sen sustun, Gönül boş ve emelsiz; Nerde ağı varsa, Sen oldu, Beni buldu. Cesaret çeyiz istemez feleğe Ve bir sohbet ve bir kelime, Doğmadan gün Koşacaksa kısrak sahillerde, Bir bohça nizamı, at üstünde, Sürmelidir enginlere: Cümlemiz cihanı sarmalı zamansız, Uzanmalı eller nesillere. Ve lakin sustun Ki herşey tutsak; Nerde ağı varsa, Sen oldu, Beni buldu. Şiirin yazıldığı tarihlerin kısa bir süre öncesinde Sn. Recep Tayyip ERDOĞAN okuduğu bir şiir nedeniyle hapishaneye (Kendisini bütün bu olumsuzluklardan tenzih ederim) alınmıştı. Sadece ve bizzat o hislerle ve O'na ithaf edilerek sözkonusu tarihte hazırlanmıştır. Diğer şiirlerde olduğu gibi bu ithaf şiirin müsveddesi de elimde mevcuttur... (Çarşamba,04.08.1999/02:07) Rıfat İlkaya |
Beni de Al
Birgün ölüm kapımı çalarsa Şaşmayın, Sebebini sormayın. O yar ki beni benden alan, Sevgisiyle boğan, Dünyaya doyan. Ah, ölüme koşma bensiz! Kalırım kimsesiz, Ne yaparım sensiz. Geleyim mi seninle Gideceğin yerlere? Tutuşup da elele. Beni de al! Beni de al! Ruhumla, gel, diye. 'Haydi, gidelim! ' diye. Sen neysen ben de oyum, yaş değil gözümden Dökülen kırmızı suyum. (Salı,23.12.1997) Rıfat İlkaya |
Benimle Ol Yeter
Sevgi sınırı silmektir, Fersahlardan geçmektir, Maşuk yerini bilmektir, Yarim benimle ol, yeter. Seni sevmek mürüvvettir, Aşkın bahçemde çiçektir, Bir gül bülbüle gerektir, Yarim benimle ol, yeter. Hayatın sonu ölmektir, Hayatım seni sevmektir, Aşk şerbetin içmektir, Yarim benimle ol, yeter. Sensiz yaşam felakettir, Yolum yoluna düşmektir, Görevim seni bulmaktır, Yarim benimle ol, yeter. (1997) Rıfat İlkaya |
Beyaz Gül
Çıktı da feraha yerin dibinden Gül kokusu saçtı gönül, derinden. Sıra sıra yağar aşk rahmetleri, Bitmesin yarimin muhabbetleri. Biter mi sendeki, iyi bilirim; Bu yüzden coşarım, sana gelirim. Beyaz gül misali sarardık, solduk. Dönerken huzura epeyce durduk. Yol uzundur, canım, haydi gidelim! Pek de eğlendik, acele edelim! Taşıyamam yalnız ben bu bayrağı, Bir ömür aşamaz bunca uzağı. Hava, su ve toprak senin yarindir, Yüreğin ateşli, yaran derindir. Tutunca baharı beyaz gülünle Bize de yetiştir gönül elinle. Bu mevsim yerini tez terk edince Beyaz gül de kurur, ışık sönünce. (Pazartesi,05.01.1998) Rıfat İlkaya |
Bihaber
bihaber imişim dünya nimetinden de yaşamışım bihude, geze geze avare, var mıdır dünyada aşk gibi keder? (Pazar,13.12.1998) Rıfat İlkaya |
Bildiğin Gibiyim
Bildiğim gibisin hala... Bildiğin gibiyim ben de... Yaşamla ölümün ince çizgisinde Yarım kafiyelerin çocuğuyum, Ben, Serbest nazımın kendisiyim, Hiçbir şeyle ifade edilemeyen, Bildiğin gibiyim. Bildiğin gibiyim uzaklarda, Aynı akşamlarda, sabahlarda, Talihsiz dört duvar arasında, Unutulmuş, yalnız sokaklarda. Bildiğin gibiyim... Devlerin tabanında çiğnenirken Kara sineklerin çanlarını çaldığı başımda Gecelediğim günleri hatırlıyorum; Bir bankın ıslağında uyanırken hastalandığım sabahlarda Üstüme ölüm kokusu siner her dirilişimde, Vedalardan kalma düş çiçeklerini toplarım Beni bıraktığın bankta! Zavallı saç tellerim! Tek tek intihar ediyorlar. Herbiri bir yılını götürür nefesimin. Yaşamla ölümün ince çizgisinde; Ama yine de bildiğin gibiyim gökyüzünde, ama yine de en parlak yıldızı tanıyabiliyorum, Her selam salışımda Beni duyduğunu hissediyorum. Saatimi kırmak için ağzıma götürdüm! Zaman durmadı, Dişlerim söküldü otuz iki yerinden, Ama yine de bildiğin gibiyim: Sırtımda kambur/söğütten bastonumla/ Bir ayağım çukurda/ Seni bekliyorum, hiç ölmeyecekmişim gibi. (Çarşamba,17.11.1999/00:40) Rıfat İlkaya |
Bilirim
I Beni Unutulmak korkutmaz Bilirim Baharda çiçek toplamasını Bilirim gül koklamasını Bu defa Başka II Gözlerim Yaş akıtmaz kolay kolay Yüzlerin Sitem Yüzlerin Enflasyon küpürü Durmadan Hiç durmadan çoğalan Bu defa Başka III Sisler Arkasında dolaşır Yaşam, Ölümün önüsıra. İçimde yine o adi Sesler Yine beklenen Ölümcül yaslar: Bağışıklık kazandım Bu defa Başka IV İnsanlık nasihatleri Arkasında Gizlenen yüzler Özlenen yüzler Ve: Kimsesizlik: Arkamda topluluklarla, Önümde sonsuzluklarla. Evet, Sonsuzluklarla! V Bu defa Başka VI İkiyüzlü ihanet VII Şeytan ve nefis VIII Sen ve ben IX Bu defa Başka X Her bahar çiçek açar Arada İki soğuk, bir sıcak; Bir sıcak! Yurt ararım sığınacak, Bilirim Baharda gül koklamasını Bilirim unutulmak korkusunu Bağışıklık kazandım: Sildim Bütün matemleri Bu defa Başka XI Yılan yaza soyundu. (Çarşamba,29.04.1998/01:10) Rıfat İlkaya |
Bin Mendil
Bugün de sabah oldu Serap, Adınsız bakmıyor yüzüme kafiyeler, Her mısraım suskun ve harap, Hasret ve kaçışın ödünsüz hediyeler. Herkeste ümit var sonsuzundan, Taşlar bile bekleyerek yaşar (!) , Ruhumun ölçüsüz kuytusundan Ümit yoktur, yüreğim yanar. Unutacaksın, dedin ve unuttum, Kimim ki, nerdeyim bu sessiz alemde? Bu sabah da bin mendil kuruttum, Resmin ıslak durur elimde. (Pazar,03.09.2000/01:32) Rıfat İlkaya |
Bir Bahar Busesinin Ardından
bir bahar busesinin ardından eser neşe dolu hislerin, biliyorsun, sen varsın her duasında, dilimin. sıla da olsa özlem de...aşkım ben gül kokan tenine vurulmuşum burdayım sensizim ama yalnız değilim: her nefesimde sen... hasreti inciten gücünle eser neşe dolu hislerin. hani küçük sırlarımız var ya, herkesin bildiği o şey... fısılda bir daha, sessizce, kimse bilmesin meleğim olduğunu, kimse bilmesin, canımın içi, aşkım olduğunu ve duysun koskoca kainat işte bu sessizlikle... tatlı rüyan olsun bensizliği terkedişler, avucunu aç, öp ve bana gönder. (Pazartesi,22.01.2001/00:45) Rıfat İlkaya |
Bir Şairin Sonu
karanlığın çöküşüne kayıtsız kalamam, ölümün sinesinde yetişiyorken karanfiller, reva mı gözlerime ıslanmak? ve kanat açışı yokluğa, kuşların? İbrahim'in ateşe atılması? reva mı gül kokan yıldırımlar? bal tasından hummalar? aşk damıtan dergahından gelmişim sevdanın, en hafif tebessümü derya eder hülyalarım, küçük bir benekmişim, kelebek, kanatlarında! layık mıydım zulmüne gözlerinin? elinde sararmış kağıtlarla yok oluşların davetiyesini dağıtıyor meczup bir adam, beni ateşlere ezaya çağırıyorlar, başladı sisler şehrinde düğün, şarkıları hüzzam, bestekarların, gözyaşımla boğulduğunda deniz semalara bıraktım kahkahaları, ekmeğinde mi gizliydi gafletim; yoksa çorbasında mı? ... kaşını çatmış ziyaya karanlık ve suskun gene her yan, bekleyişler beni tutuklusu yapar rüyaların; zindanlarım üşür kendi betimsizliğine ve dalgalar ülkesine lanetleri karışır dilsizlerin, kahır sabra karışınca ihanet... gözlerin uzanışıydı leylakların, layık mıydım bunca hevaya? duydun ya,kayıtsız kalamam karanlığın çöküşüne; gövdesiz umutlar omzunda taşır yükümü, ayaksız müjdelerin kanadıyım ben, kaygılarım sarsılsa cihan durur, özgürlüğüm nihayetidir sisler şehrinde halayın; katlanamazdım İbrahim'in yanmasına, layık mıydım ecelin bedduasına? (Perşembe,12.04.2001/00:41) Rıfat İlkaya |
Biricik Sevgilim
Sen benim sıcakta rüzgarımsın Avutulmamış gönlüme derman ve Gün görmemiş aydınlığımsın. Sen benim biricik Sen benim sevgilimsin. Buğusu silinmemiş camımsın, Kafesimin içinde özgürlüğümün leylak kokulu uçuşu, Sen bataklıktaki gül, ırgatın semeri, Madencinin alın terisin; Ufalanmış her tanenin Ve ekmek olmuş her hamurun yoğruluşusun, Sen benim biricik Sen benim sevgilimsin. Sen benim özgürlüğümsün, Dağları tırnaklarıyla Hüznü umutlarıyla aşan ceylanımsın, Benim muallim edalı cahilim, Vahşi sözlü alimimsin; Yetişemediğim her otobüsün aceleciliği, Vardığım her durağın bekçisisin; Tükenen zamanım, Bitmeyen aşkımsın; Sen benim biricik Sen benim sevgilimsin. Rıfat İlkaya |
Bu Akşam
Gönül kuşunu uçuralım, Meşk edelim bu akşam. Konuşalım, gülüşelim, Eğlenelim bu akşam Ki hangi günü neşeyle geçirdik? ! ... (Salı,03.08.1999/01:20) Rıfat İlkaya |
Bu Sabah
Bu sabah yangın vardı gönlümde, Bu sabah güneş gibi tırmandım, sevgi ufuklarından, Sendim bu sabah, canındım... canımdın bu sabah, Sevdim... sevdim... doğdum bu sabah. Bir küçük yüreğim var Bir çift de gözüm, Tebessümünün, Gücümün kalbime yüklendiğini gördüm, Duvarlarımı yıktığını, Zincirlerimi kırdığını gördüm. Bu sabah günahsızdım, Bu sabah tertemiz oldum. Büyük aşk ve ey güzel Sevgili! Ölümse beni yanına çağıran; al, götür! Hayatsa; gel ve aşkı, kendini bana bırak, Tut ki gövdemi sıkı sıkı, Tut ki gönlümü, Güzel sevgili, Gözlerine hapsolan gönlüm, sende kalsın. ve artık güneş yorgun gibi batmasın. Bir ziya ki aşk, denen ışık... Bu sabah ışığını aynamda gördüm. (Salı,15.02.2000/23:30) Rıfat İlkaya |
Bu Şehir
Bu şehri boyadım gözlerinin rengine Dalıp dalıp giderim yarim engine Gövdemi bağlayıp sevgi zincirine Bu şehri boyadım gözlerinin rengine Dalga dalga kabarır aşk, taşar yüreğim Sarılıp boynunua gülümseyişinin Sararmış bir yaprak gibi düşmek isterim Dalga dalga kabarırım, taşar yüreğim Bu şehri boyadım gözlerinin rengine Dalga dalga kabarır -aşk- dolar gönlüme. (Cuma,19.11.1999/22:35) Rıfat İlkaya |
Buğulu Aynalar
Ne mevsimler gördüm yemyeşil yaprakları solduran, Her saniyesi ölüm olan ne azaplar, Geçmişi iki günlük olan alim edalılar; Çok değil, silinmeden kanunlar Kaç gönüldaş gördüm dostluğuma abanan. Gurbet yapıştı enseme, gözlerim sana yabancı, Şimdi dopdoluyum ve yarı hüzünlü, İki satır ve buluşma noktası, Bilmem kaçta kalkar istasyon aracı; Bir yudum su, bir bardak çay /ve/ bir buse-i bahar, Nerede gezer-dolaşır, bilmem, o nasıl yaşar? Belki beraberdi gönlümüz, kalplerimiz aynı atar... Herkes kavga eder, Çınlar kulaklarımda sesleri kılıçların; Her yiğidin boy boy da sevdiği var; Bizim eller tutmaz/ yar tutkusu, Bizim eller bulmaz/ yar kuytusu. Atları köpüklü neferler gördüm, alınları terli, Yüreği taşmış pınarlar gördüm, gözleri yaşlı, Yaralı kuşlar gördüm, yolları taşlı... Ben de sabahı beklerim, güneş doğsa evime, Bir de sarsa neşesi/ umut ve mutluluğun/ kayıp sokaklardaki bu garibe, Hayır, olamayız sen, ben ve biz! Olamayız ayrı, yalnız ve mahzun. Bu diyarın yoları da uzanır kalbimden, adımlarla/ oralara, Bekle yeter ki sen Ve bırakma kalemini, sevdanı elinden, Ben toplar gelirim ne varsa cebimden: Bir ceket, bir demet gül ve bir dopdolu yürekle -Titredi işte başımdan ayak uçlarıma şu sensiz bedenim- Bu bahtsız yüzümdeki gülmeliktir seni sevmekteki nedenim; Şu yaralar dinsin, ahu suya insin, Şiirler yalancı olmasın, hülya serap, Sevda da bahar olsun bahçemizde, çiçek bahar; Ya, bu gönlüm cihana sensiz nasıl sığar? Mekan ırak olsun bugün de; lakin yarın dar. Eskimiş sözcükler, sallanan kılıçlar, yaralı yüzler-gönüller, Çırpınan kanatlar, koşan süvariler, buğulu aynalar; Bir yerde bekler hissi gülen gözlerimin, Bir yerde biter nefesi seven yüreğimin. Rıfat İlkaya |
Bunalım
Yağmur yağdı sabah ezanıyla, Uyandım, baktım ortalığa, Dağınıktı. Yağan yağmur gibi, Yerdeki suyu gibi bulanıktı her yer, Toprağa karışmıştı çevrem. Temizlikten eser yoktu, Pislikten de... Ne olduğu belli değildi odamın. Aynı kafamın içi gibiydi: Beynim şaşırmış yolunu, Hangi yöne sapacağını bilemiyor, Kim uzatsa veriyor elini, Başlayacak ama sonunu bilmiyor, Gideceği yerden beklediği haber gelmiyor. Çıldıracak gibiyim fakat sessizim, Kaçacak gibiyim, yolsuzum, Uçacak gibiyim, kanatsızım, Kalacak değilim, isteksizim, Bekleyemem sabırsızım, Dinleyemem meşgulüm, Konuşamam yorgunum, Susamam haklıyım! (1996) Rıfat İlkaya |
Buzunu Çözemezsin
-Düşlerden Düşlere- düşlerin kaskatı... donuk titreyen benim ellerim hislerin gözlerini katarakt gibi sarsa da buzulluğunda yüreğimde İbrahim'in atıldığı alevler kabarır dokunuşunla donukluğunla köreltme yollarımı alemin eğrisini keserim ben makasımla sense doğruları bozansın bakıra boyun eğdirdiğimiz de oldu ağacı gövdesinden beni başımdan eden sensin yüreğimde İbrahim'in atıldığı alevler kabarır sen buzunu çözemezsin susan sensin Kainatla konuşan ben ağzımı kapatan sen oldun gözyaşını salıveren ben kuyulara atan sen yalanının mumunu sabaha kadar yakan sen yüreğimde İbrahim'in atıldığı alevler kabarır sen buzunu çözemezsin denizi dolduran ben oldum yutulan ben çırılçıplak tenimi taşlayan sen soğuk cesaretinle karşıma çıktın ilmi savunan ben oldum kanunu koyan sen deveyi koruyan ben başını vuran sen yüreğimde İbrahim'in atıldığı alevler kabarır sen buzunu çözemezsin İlk Günün Adamıyım insanlığa uyanmış sen son günün cansızısın soğukluğa bürünmüş yüreğimde İbrahim'in atıldığı alevler kabarır sen buzunu çözemezsin (Cumartesi,21.08.1999/01:33) Rıfat İlkaya |
Canan
Ah, canan, delirdim; çıkacak dağ yok! Misli viraneyim, gezecek çöl yok, Oturur gülerim sen var gibi yanımda, Ah canan, ah yar; sensiz canımda öz yok! Ah, canan, şaşırdım, soracak iz yok, Yolun bulup kapına sürecek yüz yok, Yatar kalkar eğler beni kuruntum, Gel, canan, dizlerimde koşacak naz yok. Yok, canan, aynı aynıdır laflarım, Gün bitmez ki aylar boyu yanarım, Gel canan, derim, duymaz gezersin. Niye gezmeyesin, yüreğinde yanan köz yok. Bil, canan, delirdim aşkın uğruna, Sitem değil nağmelerim, küpe kulağına, Bir gün duyarsın biri çıkmış dağlara, Onda dağlar vardır, söyleyecek söz yok. Ey canan, sevgi bilmez gezersin! Niye gezmeyesin, yüreğinde yanan köz yok! (Salı,11.08.1998/19:50) Rıfat İlkaya |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 05:57 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.