www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Edebiyat (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=268)
-   -   Hüsrev Hatemi (https://www.cakal.net/showthread.php?t=144369)

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:10 PM

Hüsrev Hatemi
 
Karabağ Şikestesi-1

I.

Bilirsin kırık dökük hayatımız bizim,
Karabağ şikestesi gibidir.
Bir çığlık fışkırır birden,
Neşeli ara nağmelerden.
Ben, ara nağmeler sürerken
Anlıyorum ki, gitmeliyim...
Düşsel bir kervanın dev develeri,
Evin önünde çökmüş
Kapıcıyla lafa dalmış kafilesalar
Artık tereddüde mahal mi var?
Sevdiklerimin anılarından döktürdüm
Kervana armağan bir çan,
Melamet hırkasını giyerek eynime,
Ne yüreğime ne beynime
Ne de ardıma bakmalı, gitmeliyim
Kişi ardına bakmadan gitmelidir
Orfe'den beri malumdur ki,
Geriye bakmak tehlikelidir.

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:10 PM

Karabağ şikestesi-2

I.

Yöntemsiz ve düzensiz bir şekilde,
Hüzün damıttım durdum ömrümce
Dağınık bir ambarda bulduğum
Tozlu, eski bir imbikle
-İlk sahibinin Şeyh Galip olduğu söylenirdi-
İmbiği ambara bırakıyorum,
Ne cevabım var bundan böyle ne sorum
Silinirken ülkeler ve ormanlar
Birey yokoluşlarının ne önemi var?
“Ah şahım” yazılı duvar,
Umarım bana da bir yer bağışlar
Cemiller silindi, ortada Cemal,
Mestler nerede, ortada Elest...
Nasıl olsa onlar da yorumlayacak,
Yorgun yorumlarımı söylemeden
Her taze güle;
Onların gönlünü boğmadan toza, küle
Salmadan köhne kente velvele,
Gitmek göründü, gitmeliyim...
Söndü ocak yok şule.

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:10 PM

Karabağ Şikestesi-3

Ey nevnihal senin misalin,
Hayalde düşte bile görülmez...
En az yüzyıldır Beyoğlunda,
Gezer ve süzersin gözlerini.
Sonra eve nasıl dönersin?
Sarıyer minibüs durağında
Gören olmamış seni
Ne de güller arasında bensiz...
Niçin beni üzersin?
Benden çok yaşlı hayal sen...
Ey hayalet yavrucağım
Bostan ıssı kakıyıp
Bana bunu soracak.
Şimdi hala Kayseriyle Sivas arasında
Dağ başlarına Yunus bulutları asılı,
Kimlik sormadan “zifin”ler sunan
Yeşil tepeler Trabzon'da.
Sen aynı güzellik değil misin?
Görüp kaçırdığımız neşe sen,
Görüp kaybettiğimiz mutluluk.
Tanık mısın Edirne minaresi?
Narin parmağı kurşun kubbenin
Tanık mısın?
Bostan ıssı kakıyıp
Bize soracak ihtimaldir.

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:10 PM

Karabağ şikestesi-4

IV.

Yunus bulutları hâlâ Anadolu'da
Ben ne yazık ki ben, seni yitirdim
Seni yitirdim; Cevahir Bedesteni'nde
Esham ve tahvilata mı değiştirdim?
Ellerini erkek gibi arkada kavuşturmuş
-Aslında bükük beline destek-
“Benim tecellim böyleymiş” diyerek
Yürüyen bir kadın belirdi.
Siyah ve eski mantoluydu
Beyaz iplikler yapışmış arkasına
Faydasızdı, biliyorum önceden
Ondan sormadım seni, bilemezdi
Sen söyle ey Kıztaşı en yaşlısı
Muhtedi İstanbul sütunlarının

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:10 PM

Ölümün İlk Anları

Siyah madendendir ölümün jeti,
Tekerlekleri pistten kesilir.
Kesilmesiyle birlikte yolculuk biter,
Havalimanı karşıda belirir.
Dünyada –henüz unutmadınız-
Karanlık siyahtı, burada aksi
İşte sizi almağa gönderilmiş;
Farları siyah yanan bir taksi.
-Eve bir telefon mu? ...
Hayır, yarın nasılsa onlar da
Buradadır.
Otel mi? Yok devenin ayağı!
“Yolcunun burası sürekli durağı.”

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:11 PM

Yedikule Saz Semaisi

Bu ne eskimiş Yedikule ve bu hız niye?
Bu ne anı yoğunluğu, anı bölü saniye
Olmadı ağabey, olmadı, olmadı bu hiç…
Gül yapraklarının hışırtısı mı bu gulgule?
Gidenler siniyorlar, çöküp zaman duvarlarına
Sürdürmeğe, bitmez tükenmez bir saklambacı
Burada gözyaşı, katran ve incecik bir acı,
Karışıyor kışın savrulan karlarına.
Yürek çölünün sessiz develeri girin içeriye!
Surlarda kim otlayın dedi size?
Ne bankalar değiştirir seni ne sinemalar ey Yedikule,
Sen, Verem Hastahanesinden önce de hun-i ciğer kenti
Ben de gülgun şarabı, kanla değiştirdim şimdi
Aykırı zaman dolayısı ile…
Gül yaprakları hışırdar mı ki ağabey?
Lastik ve motor uğultusu olmalı bu gulgule.
Hüsrev Hatemi

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:11 PM

Yedikule'de Akşam

YEDİKULE’DE AKŞAM

Yürekte bir çöküntü, bir kahır
İsa ve “lime terekteni”…
Refikasına ağlamaktadır,
Düşük pantolonlu bir efendi.
Kim hüznü onun kadar benimsedi…
Yalnız bayramlarda hatırlanır.
Acının kendince bir anıtı şimdi…
Hangi anıt zaten ebedi kalır?
Düşük pantolonlu bir efendi,
Kendi görüntüsünün farkındadır.
Kim zevki onun kadar garipsedi…
Yedikule’de yüzyıllardan beri
Akşam, hep bu akşamdır.

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:11 PM

İSTİKBAL DİKEN TERZİ

Sus, lütfen sus, sessiz olmalıyız;
Sisler içinde sis atlarına….
Seyislik eden sis adamı,
Dağılınca sis vedalaştı,
Çekildi dağına yapayalnız.

Sen ve ben şimdi başbaşayız…
Berrak, güneşli bir ikindi,
Birikinti ardımızda mazi.
İstikbal diken gündelikçi terzi,
Bugün bizim evde mesaide,
Dalgın mesaya kadar hem de.

Sek sek oynuyor bahçede sükut…
Eski arkadaşı ıssızlıkla.
Oynasın nasılsa uyanmıştı…
Çaylak çığlık attırınca serçelere
Uyuman mümkün mü sevgili çocuk?
Seni yanımda tutmak muhal;
Çaylak uzaklaşır uzaklaşmaz,
Sen de bahçeye çık derhal.
Yanında ben olmasam da olur…
Sen gül bahçelerinde ebedi kal.
Tepelerde bir bulutum ben, mağmum,
Hep sisli dağlara mahkumum,
Rüzgarın beni dağıtması yakın, çocuğum.

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:11 PM

ÇUKURBOSTAN KAPLUMBAĞALARI


Bende rağbet aramayın rindan-ı meyaşama
Çünkü onlar ters düşünce yaşama,
Hiç bozmazlar istiflerini.
Oysa kaplumbağalar ölür ters düşünce.
Nitekim Çukurbostan kaplumbağaları,
Langa’nın ve Cerrahpaşa’nın
Haki cübbeli ve vakur ağaları,
Kaportacılar arasında yaşamaktansa,
Taşkasap bostanları sokaklaşırken
Taşkesildiler.
Son anka kuşu terkederken
Benim jülide saçımı,
Son kaplumbağanın üzgün bakışı
Asılı kaldı Sümbülsinan kitabesine
Kim unutturacak bu acımı?
Doldurulmuş kuşlar ağlasın şimden geri;
Paslanmış tel kafeslerde.
Fesleğen ektim gül bile bitmedi,
Dibinde kaplumbağalar sustu sadece,
Hepsi ters dönük.

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:11 PM

KISIRDÖNGÜ


Nereye götürür bizi bu sevda?
-Ölüme, ancak ölüme.....
Sevdayı terkettim gitti.
-Eyvallah akıllı adem.
Nereye götürür bizi bu akıl?
Mutsuzluğa, ancak mutsuzluğa
Aklı da bıraksam gerektir
-Eyvallah gönüllü adem.
Nereye götürürsün beni gönlüm?
-Sevdaya oradan ölüme.
Tez ırak olasın benden
-Eyvallah ölümlü adem.

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:11 PM

Berlin 1969

BERLİN 1969
Şimdi Giritli Aziz Efendi’nin ruhu
Berlin İslam mezarlığından,
Der ki: Her türk benim kitabımdan bir Cevat’tır.
Çünkü her türk kendi yüreğine
Acılar dokuyan bir tezgahtır.
Bizler birer Sadullah Paşa’yız yurt dışında;
Bizi sadece acı bekler zira,
Kalbimiz hüzün oklarına açık
Delik-deşik bir nişangahtır.
Bizde sevgi elemdir ve “türk hüznü”nü
“Alman hüznü”ne çeviren
Hiçbir kambiyo bürosu yok henüz.
Hepimiz dertli büyürüz, hayat bizim için,
Kederle kurtuluş arasında bir berzahtır.
Ah biz de “Die schöne Zeit ist vorbei” diyerek
Bira ve sosisten sonra uyumağa gidebilsek.
Oysa biz başka ulusların da elemlerinin
İzini sürer dururuz
Berlin’i otobüsle geçerken
-İki dilde anlatan rehber-
Le Corbusier evinden de büyük,
Bir keder dolduruyor içimi,
Süleymeniye heybetinde bir keder.
Bu kadar çok ve görünmeyen mezartaşı,
Hayal gözüme çarpmamıştı hiçbir kentte;
Kalbimse bugün nasıl söylesem.....
Blumental Biraderlerce doldurtulup,
Darütta’lim-i Musiki pulu yapıştırılmış,
Bir taş plak.
Sen ey zamanın “Seda izlerine göre bilenmiş
Mahruti ala platin iğnesi! ”
İnletme onu bırak.

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:11 PM

1943 ABLALARI

“Ey gözlerinin rengi kadar kalbi güzel kız”lar
Geçip gittiler...
-Zaten çok güçsüz idiler-
Ne savaşı durdurabildiler,
Ne de pahalılığı.
Gece Kısıklı’da projektörler.
Yarıp dururlarken karanlığı
Vefasız böcekler zikri bırakıp
Batı usulü terennümdeyken
(Aziz Mahmud Çilehanesi civarında)
Benim, Simkeşhane-i Amire’de,
Çekilmiş bir gümüş telden ibaret hüznüm
Nasıl anlatır kırküç ablalarını...
Ey ölüler ülkesindeki Istabl-ı Amire’nin
ölü atları, götürün beni kırküç yılına.
Bulmalıyım Ahmet Haşim’den öksüz kalan,
o yılların kızlarını,onların ki hançer-i ebruları dile saplanırdı efsus
Kimine hançer-i kaza saplandı kimine infarktus
Ve o yılların kızları
Geçip gittiler
Hüsrev Hatemi 1979

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:11 PM

ŞARKI-TÜRKÜLERLE HESAPLAŞMA

I.
Urfali sayılmam ezelden Ömer Beyefendi;
Fakat güzelden de sarfınazar edemem
Gözü mü çıksın buyurdunuz gönlünüzün?
Hayır, bunu temenni edemem.
Pederim mi validem mi olacak,
Yoksa yetim mi kalacaksınız?
Ah zalim zaman ve kibritsiz…
Kibritsiz ateş yakan duhteran…
Kar düşüyor şimdi muttasıl,
Kar musukisini de kalmadı duyani
Karar verdiniz mi? Elli yıl oldu.
Pederim mi valdem mi olacak?
Yoksa yetim mi kalacaksınız…
Karlar düşer düşer muttasıl,
Giryanım ben ey Gece
Giryanım ben Adamo

II.

Geldin mi, bekleniyordun da diyemem
Beklenmiyordun da…
Gidelim, pekala, düşelim yola
Kontakt anahtarını çevirme sakın
Sigara ve çakmağı da yakma
Tek kişinin yüreğinde bir sızı
Varsa eğer ardımda.
Bana yeter ve bu da olmazsa olur
Ardına düştüğüm şu anda,
Yüreğimde bir huzur
Ve ötelere bir merak,
İçimde kaldıysa bana elverir.
Folklora uymayı bırak lütfen,
Yani yakma sigara ve çakmağını;
Çağdaş davranma helikopterle gelerek,
Bütün zamanlarda yaptığın gibi,
Karşıma birdenbire çık.

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:11 PM

Şeb-i Arus

ŞEB-İ ARUS
Bugün sebepsiz kederi unutmak gerek
Ve “komparsita” çalmalı felek,
Düğün gecemizde.
Dilsiz mağaralarına yeraltının,
Çiçekler saçarken bahar,
Varsın ben-pencere,
Olmadan seyretsin güzellikleri,
Canlı-küre, insan-küre;
Şen ola artık bütün Halepler,
Sanmam ki bu ateş küllenecektir,
Benim sana sevgim dillenecektir.
Daha nice insanlar şekillenip yürüyecektir,
İki yanlarında kıymeti az bilinen elleri,
Bulunanlarla bebeler büyüyecektir.
Unutmuş belki varlığını,
Mesela sincapların, kuşların,
Ayçiçeği tarlalarının,
Sıcakta serin görünüşünü,
Bir sevindirilenin gözlerinde
Gelecek sevinçlerin düşünü.
Yüreklerde kinler döllenecektir,
Ayrılık gözyaşı göllenecektir.
Gözler tavana perçinli, açık…
Külümüz un-ufak savrulacaktır,
Liman ne bilmeyen dalgalarına,
Denizin yahut hiç görmemiş deniz
Çorağına çöllerin ıssız-sessiz.
Yine O fermanı dinletecektir
Aşk yeni canları inletecektir.
1970

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:11 PM

UMMAN
(Saz eseri)
Dar bir sokaktı, iki kıyıda evler
İnsan ömürlerinin aktığı
Bir dere yatağını sınırlardı
Akan insanlar hep değişirdi.
Hangi dere böyle değildir ki?
Kutup yıldızını, çoban yıldızını
Göklerde arayan çocuklara
Büyükler hep akan dere,
Kendileri kenarda kaya
Görünürdü bir süre.
Dereler ırmağa ulaştıkları gibi,
Kuruyabilirler de.
Dereler deryayı hiç bulmayabilir,
Umman bir umuttur sadece
Ah, umman bir umuttur sadece.
1986

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:11 PM

SERVİSTAN II
Özeleştiri

Çâkeri miydim ki ben gamın?
Çökerdi yüreğime dembedem,
Fakir bir de gam yükünü,
Bir de elemin yükünü,
Çekerdim.
Divâne miydim ki devâsâ dertler,
Yetmezmiş gibi yüreğime,
Başka yüreklerin dertlerini düşünür,
Deşerdim.
Serveri miydim ki servistânın?
Hayatın huysuz atında süvari,
Olan ben,
Akıbet buraya gelecek birini
Esrik, çılgın ama sessizce
Severdim.
Onu sevmemek mümkün müydü?
“Kün” emri onda yinelenmiş gibiydi,
Ben ise gözlemci bir rüzgâr,
Durup eğlenmeye vakit mi var?
Eser ve giderdim.

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:11 PM

MEDHAL

I.

Musikicibaşı, sen iyi bilirsin
Sudan olduğunu her dirinin;
Kederler ki gözyaşlarından can bulurlar,
Sevinçlerden daha diridir onlar.
Şimdi var olmayan o bahçeler,
Bir de yer altı suları izlensin;
İzlenmelidir de nedendir,
Çekildi köşeye arzular...
Elem demidir ve bu bezmin,
Dağılması yaklaştı, bu hazin;
Her dirinin, bahçelerin ve kederin,
Göğe yükseldi suyu, bulut yok.
Geri dönmez o su ey mutrip,
Dönse de göremem ki ben...
Güllerin şevki yok ey mutrip,
Sadece hakkı var kederin.

II.

Bir tavus becerisiyle renkleri,
Sermesin önüme artık Mâzi,
Nağmeler yayılsa hemen şimdi,
İsfahan perdeleri isterdim...
Ağaçlar ve ağulu bir ağıt,
Günlerden derlenmiş bir ahenk.
Kader ve Çengelköy’de bir çeng...
Göklerin dürülmesi yakın mı ki?
Yırtılmasın mı yıpranmış yürek,
Ümit Alpertunga’sını sırladık...
Arzuları attık kuyulara;
Neden kendimizi daima
Gelecek elemlere hazırladık.

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:11 PM

Basel'de Gece

Yağmurda ve gece parke taşları,
Yalnızlık zehrinin tabletleridir;
Gece, yağmurda yad elde
Bütün şehirlerde hele Basel'de.
Fifre ve davul sesleriyle
Tarihine kapanırken kent,
Neylesin bir yabancı bilemez.
Adına dikilen katedralde,
Çok önce yaşamış bir yalvacın
Duyar iç acısını,yürür hep yürür
Islanmış, parlayan parkelerde,
Otel, o yalnızlık mabedinde biter gece.

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:12 PM

Mecdelli Meryemsiz Batı

Sen, orada duran, yoksa Mecdelli Meryem misin?
Ne kadar uzakta kaldı değil mi günlerin?
Sen ki inandığının-belki de sevdiğinin-
Ayaklarını saçlarınla kurulamıştın.
Alabildiğine kudretli Roma'nın
Ve Kral Hirodes'in günlerinde
Soğuk ve fakir kulübende onu
Kaybettiğine nasıl da ağlamıştın...
Duydun mu rivayet ederler ki son yıllarda
Batıya bir kere uğramış İsa,
Ve karşılaştığı ilk kadın ona
'Bay İsa demiş alın şu elli fenig'i
Atın şu otomat'a, bir sabun bir havlu
Düşecektir kusura bakmayın çarşıya,
Çıkıyorum ben'
Sonra çok müzikal bir sesle
'Auf wiederseheeeen'
Demiş ve uzaklaşmış.
Derler ki rivayet ederler ki Hazret-i İsa
Mecdelli Meryem'siz bu dünya yüzünde
'Beni niçin terkettin İlahi' dedirten,
Yalnızlığı bir daha duymuş yüreğinde.

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:12 PM

Otogarda Gece

Kaz adımıyla yürür içimde karamsarlık,
Ve hayâlin salınır onunla karşıt yönde;
Gittikçe uzaklaşan şarkı gibisin artık,
Yalnızlık hükmediyor bu çok bulutlu günde.
Sevdâ sırlı sularla sürüklendi sâhile...
Kara kumudur kalan kalbimde bozkırların.
Ümitsizdi yolculuk ve dağıldı kafile,
Benim içimde çamur ve kar’ı otogarın,
Sen güzel günlerini şarkılaştırdın bile.
İnsanlar ne ki, çoğu kalpler ezen birer tank
Senin de çevren yalnız kuş ve çiçek değil ki...
Yerler makine yağlı, izmaritli ve çorak.
Uzaktan şarkıların duyulurken sâdece
Sırtlanlar arasına konar bir küçük serçe
Tuzlu göller, dikenler arasında bir kaynak,
Kaz adımıyla gelir şimdi yıldızsız gece
Âh ömrüm, sen elimde onarılmaz bir sırça.

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:12 PM

İntiha

Sen de bilirsin hüznün incelmişliğini,
Fırınında değil, mezecilerinde bulunur kalbimizin,
Oysa keder, kara ekmek gibi zorunlu neredeyse...
Senin verdiğin hüzün kedere dönüşüyor gitgide.
Sabah güneşi vuran doruklardan,
Pembe rengi sildim şimdiki halde...
Tipiyi çağırdım göz gözü görmesin yine.
Gözlerime ilgisizlik bulutları ardından,
Kış güneşi gibi soluk,serin bak.
Her zamanki bakışınla muhakkak,
Özlem buzulu çözünür, taşkın olur.
Sabah güneşi vuran doruklardan,
Pembe rengi sildim bugünlerde;
Dağdan kereste kesemem bunu bekleme,
Kafeste kuş beslemek de değil bana göre
Son nefesine yetişmeyi düşler miyim,
-Tanrı beni korusun-
İlgisizlik bulutları ardından,
Kış güneşi gibi soğuk bak gözlerime.
Tipiyi çağırdım göz gözü görmesin yine;
O güzelim bakışın kesinlikle
Eritir buzulları taşkın olur.
Ömür vadisinin sona erdiği uçurumda,
Duygu nehri çavlanlaşır ve korkunç coşkun olur.

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:12 PM

Ey Sevda

Son İstanbullu anneanneyle beraber,
'Kumpanya'sözcüğü de öldü...
Biri Karacaahmet'e,diğeri
Feriköy Latin Katolik Mezarlığına gömüldü.
Ey Sevda Yaşayamazsın,Öl bari
Al yanına Aşk'ı,Muhabbet'iYar'i
Git 'Ölü Sözcükler Gömütlüğü'ne,
Ben çılgın,ben esrik,ben gerçeklerden firari
Ardıma kalmanı istemem bir gün bile
Öl bari

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:12 PM

Aşık Garip Coğrafyası(2) Anneler günü

Birçok kentimizde uzun kavak kalmadı
ki gıcırdasın,
Ama benim sol yanımda sancı baki
Anne! Ne olur ki?
Sıram gelmiş olsun varsın
'Ben ölürsem benden daha genci var' tabii
Ama Aşık Garip değil hiçbiri...
Ben de olamadım, yokmuş kısmette
Yaşadıkça Şah Senem'i hissettim,
Gerçi Tiflis'e Tebriz'e hiç gitmedim
Gitsem de bulamazdım, eminim
Anne! Yunus ne dediyse hep çıktı..
'Şeytanlar'semirdi kuvvetli oldu
Zayıf olsalar ne farkederdi?
Nasıl olsa onlar galip gelecekti
Bundan sonra Aşık Garip olunur mu ki?
Sen onu söyle Anne...

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:12 PM

Kanlıca Vasfında Elektrobağlama eşliğinde Yozlaşma Gazeli-Oyun havası

Çöplü sulara dalsın gözlerin, sana ney dinletemem
Plastik torbalar açılıp kapanır meduzalar yerine
Geçmiş *******in hepsi battılar derine
Son uykuyu cümle yosunlar uyusunlar
Bu cehennemde hasret kalsan da serine
Sana bir tek fidan gösteremem
İmkansız ey çocuk, sana senden başka fidan gösteremem...
Sana gazel dinletemem ki 'ömrüm ömrüm'
Betonlaşmış tepelere bak ve gazoz iç istersen
Bize 'gel' oldu gidiyorum, gelme burda kal sen
Başka bir Beykoz bul kendine yeryüzünde
İstanbul'dan Mihrâbâd gitti dostum
Çoktan gitti gülüm 'vah ömrüm, ömrüm'
İmkânsız ah çocuk sana bundan böyle
Sana senden başka fidan gösteremem

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:12 PM

Ağıt (1)

Ürkekti, ürperirdi üzüntüsü sürekli
Dal gibiydi, dalgındı, derindeydi, düşteydi
İnceydi bir İmgeydi İzlenimdi, Simgeydi
Ak kuğuydu ve keder buğuydu gözlerinde
Yeşil yağmurlar yağar, yine kalırdı orda,
Yazısıydı, yazgıydı, mevsim de yazdı...Sonra,
Suskun bir kara tümsek özdeşleşti onunla
İstanbul 1988,

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:12 PM

Derviş ve Ölüm (2) Rumeli rüzgarı

Çocuğum, bana gel emri var
Duyuyorum kapıda bir rüzgar
Grebene'den, Koniçe'den
Üsküp, yahut Prizren'den
Gelmiş olabilir belki,
Yani Tanrı misafiri
Bizim gibi rüzgar da muhacir
Abe aç kapıyı girmelidir;
Varsın ev soğusun azıcık
Rüzgar da bizim gibi bir kul,
Isınmalıdır kızancık
Çocuk, bu daha yükseklerden
Bulgarya Musalla Tepesinden
Gelen bir rüzgar olmalı
İçeri girdi namaza durdu
Namaza durdu be yahu...
İstanbul 1990

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:12 PM

Derviş ve ölüm

Eser kalmasın esrikliğinden,
Güz geçti vedalaş güzelliklerle
Martifal mi okuyorlar martılar?
Ben hiç martı görmemiştim Priştine'de...
Sualler su altında kalsın abe çocuğum,
Soğuracak sorunlarını ergeç
Çelik duvarlı zindanı hiçliğin
Eser kalmasın esrikliğinden
Geçti bu tenin demi, yıprandı beden
Soba söndü tükendi mum
Hadi git yat abe çocuğum
Abe abe abe çocuğum
Abe ço..cu..ğum! ...

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:12 PM

Zamanın Sesleri(IV)

Hışırtılı plakların çalındığı
Çamurlu bir çarşının ortasında, Sen
Bütün insanlarsız kalmayı bilir misin?
Bir kişisizken.
Bir sıfır, ,
Bir sıfır çöreklenmiş yüreğine,
Ve burgu burgu bir sual:
Başı neydi, sonu ne?
Olsun, biz sevsek de ne olur ki?
Düşünmeden sonu nedir
Haykırsam o zaman hakkım değil mi?
Heeeyy, ölüme mani ne gelebilir..
Haykırsam ve kapkara gözlerinden,
Çocuksulaşıp yansısa sevincim,
Masmavi bir gülüşle dolar içim.
Bu kapkara ve sınırsız uzayda
Değil mi ki bütün ikiler bir,
Sen ve ben olarak ikimiz ancak
Bir göz kırpma zamanı beraberiz,
Olsun, madem yanyana serpilmişiz
Düşünmesek de olur sonu nedir
Haykırsam o zaman hakkım degil mi
Biir:Ölüme mani ne, ...Gelebilir
İkii:Kişi, düşünmeden de sevebilir

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:12 PM

Zamanın Sesleri (I)

Bir ses dolduruyor kulaklarımı,
Ne kadar da Deniz kızı Eftalya,
Borulu gramofonlar inlerdi,
En tramvaylı 1935 Istanbul'unda
Ve en yalnız, en bitik bir İstanbullu
Anardı Yemen'de gömülü olan
1916 lı yaz günlerini
Sen yine bildiğin gibi tara saçlarını
Takmayı da unutma bir karanfili
Bırak bana düşünmeyi eski saçları
Bırak bana düşünmeyi eski günleri,
-Böylesi daha iyi-
Ah o ses Tanrım yine o ses
Ne kadar da Adamo, Animals, Beatles
Bu sesle de gömüldü çoğumuzun,
1966 lı yaz günleri.........

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:12 PM

Zamanın Sesleri(VII)

'Ben ölmeynen kahpe dünya yıkılır'
Demekte üç kerre bencillik var,
Birinci bencillikten kurtulur, çocuklarında yaşayan
Ve imdi, çocuklarında yaşamak de bencilliktir,
Bir bencillikten daha kurtuluştur,
Yaşamak başkalarının çocuklarında
Bencilliktir yine de çocuklarda yaşamak,
Kurtuluş:yaşamaktır her canlı her bitkiyle
ve karşısında Tanrı'nın...

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:12 PM

Dertli Yırlar(III)

Sefil bir sefinede gider sevincim,
Kalbimse kıyıda kaybolur, yiter
Onu Nakkaştepeye nakşeylemeyin
Defnedilsin...belki yeniden biter
Beni ey damıtılmış güzellik!
Beni ey hüsnün çehreleşmişi
Beni en dertli yırlarla çağır
Çünkü çirkâb ve çamur çoğalmıştır

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:12 PM

Dertli Yırlar(II)

İnceldi keder inceldi, inceldi
Geçti iğnesine günlerin
Ve oyasını işledi kalbimize.
Tez silindi tezhibi, lâciverdi,
Ümidin, neş'enin, bahtın
Bilmem saadeti resmetti mi Abidin Bey?
Hayyaaam, sen, elemin takvimini yapar mısın

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:13 PM

Zamanın Sesleri (III)

Evvel Zaman içinde değil şimdi,
Masallarımdan'bir varmış'silindi.
Bir gün ümitlerim de beni bırakırsa
, Ne demir çarık isterim ne asa..
Anılar cirit oynarken eski odam içinde
Ne Hint'te ararım seni ne Çin'de
Çünkü bileceğim nerdesin, -Acı olan da bu ya-
O gün de bileceğim bu gün gibi
Onulmazlığını bu derdin,
Ama o gün, biraz daha çaresiz
Biraz daha derin.
Sessizlik sussun artık yetişir
Ben de bilirim ki sonu gelmiştir
Bu eski hikayenin
Evvel zaman içinde değil şimdi,
Anılar cirit oynarken eski odam içinde,
'Bir varmış'ı siliyorum işte bak
Bir zamanki o gökyüzü, o berrak
O çepçevre mavilikler 'bir yokmuş'

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:13 PM

Kovulmuş Vak'anüvis

Zaman adında o kadim Sultan'ın
'Hisar'tesmiye olunan sarayından,
Muhtelif seciyeli şehzadegân,
Arz üzerine dağılmışlardır.
Garp pâyitahtlarına hükmeden büyüğü
Mermer ve çelik seciyeli olmağla,
Onun mülkünde asırlarca,
Bina ve meydanlar aynı biçimdedir..
İkinci Şehzade ahşap ve erguvan seciyeli
. Benim Çocukluğumda Boğaziçi
O Şehzadenin hükmündeydi
Son yılların birinde,
Amcazade yalısında sanırım,
Hâl-i nez'inde görmüştüm o genci
Daha sonra üvey kardeşi-çürük beton ve plastik seciyeli-
Onun yerine geçti...
Kimi şairlerin ömrüne
Hükmü geçen Şehzâde
Bir kelebek uçarılığını taşır,
Âkif ve arkadaşlarının günlerine
Hükmeden Şehzade ise
'Bu din garip geldi garip gider'
Sırrına mazhardır.
Ah Çocuk, bunları sen nerden bileceksin?
Ben Zaman Sultanı'nın sarayından
Ve vak'anüvisliğinden kovuldum
Adlarını şimdi anmadığım,
Başka Şehzadeler de tanımışken,
Halk arasında seni,
'Zaman Prensesi'ni buldum...
Şiiri bırakırdım bilsem
Şimdi nerelerde olduğunu,
Ümitsiz de olsa bekleyişim,
Seni düşünür sadece
ve susardım

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:13 PM

Kırgınlık Şiiri

Kırgınlık
Sanki başka bir his
Hiç ama hiç
Yaşamamış gibiyim.
Kırgınlık
Beyoğlunda bir ara sokakta
Yapıldığı yıllarda muhteşem
Şimdi küf ve soğan kokan
Bir bina gibi
Kime ne sitem etsem veya yakınsam
Bütünü sana gibi
Bir yol tutturup kendiliğinden
Hepsi sana yöneliyor
Bedenim
Toprak üstünde kaldıkça
Benden ne selam ne sitem
Ne de yakınma
Bekleme, yollara bakınma
Son gün Yeraltına gidişte,
Ben ve yüreğim Tanrı'ya
Döneceğiz ve kırgınlığım
Yani o soğan kokulu apartman
Sana döndürülecek unutma

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:13 PM

Çok Şey Var ki Geride Kaldı

Çok şey var ki, geride kaldı
Dönüş yolları kapalı,
Kara otağ içindeyim;
Yerde de kara bir halı...
Çok şey var ki geride kaldı
Nice sisli-sevgili yüz
Her biri bir yönden öksüz
Kiminin ardında kalınır,
Kiminden önce ölünür
Zamanla herşey silinir,
Bir gerçek yalnız bilinir:
Tanrı verdiydi, O aldı....
Ne çok şey geride kaldı
Ne çok şey geride kaldı

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:13 PM

Çeşmibülbül

Kalbler sırçadan yaratılmış bir kere,
İmkân yok sağlam yürekle ölmeye.
Her yer cam kırığı her yer...
Ve sırçaları toplayan kişiler,
Camdan bilyalar yaptırıyor;
Tokuşturmak için zevkle,
Dedikodu meclislerinde.
Oysa yüreklerin kırıkları,
Katılarak birbirine
Çeşmibülbül kadehler üflenmeliydi,
O zaman işte Çocuk, âh o zaman,
Benim kalbim senin,
Menderes'in kalbi İnönü'nün
Fikret'in kalbi Âkif'in kalbiyle
Renklenir ve kıvrılır giderdi,
Bir Çeşmibülbülün hârelerinde.
Sert ve kaçınılmaz içkisini ihtilâfların,
Veyâ sevdâ acılarının,
Buruk, is kokulu çayını,
İçenler hüzünlenirdi
Kulaklarında senin şarkın,
Gözleri hârelerde.

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:13 PM

Haydarpaşa Garı

ı.
Bizim diyarda Sen,
Sokakta satılır gibisin ey elem,
Bir eşek sırtında ve eşeği,
Kuvvetle muhtemel yakında öleceği,
Bir ihtiyar çekiyor, yürütüyor.
Ey elem, onunla seni paylaşmak
Dışında bir ilişkimiz kalmadı...
Oysa, bizden öncekiler için,
O adam bir Hak aşığıydı.

Ben çok sevinci uğurladım,
Dönen var mıydı yok hatırımda.
Sevinçler, yüreğimin Garında,
Uğurlanırdı daima
-Şemsiyeli ve uzun paltolu-
Hatırlamıyorum hangisi döndü,
Uğurladıklarım, gözümde hala.

ıı.
Bir gündü o Beykoz akşamında,
Bulutlar, alçalma yarışında,
Omuzlarımızdaydı bulutlar...
İç ürperten bir serinlikle,
Sulardan göğe, gökten sulara,
Ve insanlara çarpıp duran,
Küçük Çocukları korkutan
Alıcı kuş gibi bir akşam,
Gökten bizi süzüyordu.
Fakat hangi yıldaydı bu?
Yıllar ve günler karıştı...
Şimdi uğurladığım sevinçler,
-Şemsiyeli ve çok uzun paltolu-
O gençlik görünümleriyle
Kaldılar hayalimin Haydarpaşa Garı'nda.

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:13 PM

İcadiye Tepesi'ne Rokoko Hitap

Kandilli Bahçe civârında,
Hicran nâmına inşa olunmuş,
Nev-icâd kasrın kandilleri
Bir anda yandı idiler...
Yüreğimin doruğundaki rasathane,
Bir bulut şekline girerek sizin,
Gitiğinizi henüz kaydetmişti ki;
Bir Frenk Madam, şapkası siyah tüllü,
''Monte Griso'da neler oluyor Tanrım'' dedi
Uzun, soluk yüzünde,
Birer faltaşıydı gözleri...
İcadiye'de birşey olduğu yoktu
O gri dağda âh Grili Çocuk,
Fatin bir râsıt gibi elem,
Sizi izlemekteydi, hâdise bu.
Siz epeyce mesafe katetmişken,
Elem, rasat mahallinde, mağrurdu.
Bense tırmanıyordum ona doğru.
Tek gerçek, tepedeki hindibalar,
Plantagolar, çamlardı bir de
Siz bile gerçek değildiniz....
Ey Azizem niçün halkedildiniz?
Hem, affınızı reca ederim ama kimdiniz?
Sinâ-yı kahra ayak basmamışken Hâşim Bey, henüz
Monte Griso'ya doğru yükselerek,
Oradan... Oradan kaybolmayı,
Kimden öğrendiniz?
Dağlara dayanmazken eninime,
İcadiye nasıl tahammül eder Çocuk?
Cevabı mümkünse lütfediniz.

GooD aNd EvıL 04-19-2009 03:13 PM

Kasımpatı

Göl çevresinde bir tek kasımpatı...
Ölüm eğrisi tırmanışta şimdi,
Hergün gözlerinin ekranında, Tavan çizerken güzellik eğrisi.
Her ikisini de yaşadığından,
Farkında güzelliğin ve ölümün.
Beyaz, lekesiz bir kasımpatı...
Göl kıyısında toz ve çalılar...
Bâtın gölünde oynaşan balıklar,
Belki de böyle bir göl yok,
Çamur ve çalılar da hayâl.
Yalnız varolan Kasımpatı...
Göl kıyısında kaynaşarak,
Karışmakta ümit, sevinç ve melâl.


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 07:14 PM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.