www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Eskiler (Arşiv) (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=188)
-   -   şiirler devam (3) (https://www.cakal.net/showthread.php?t=89097)

mystical_waynak 10-03-2007 08:13 PM

şiirler devam (3)
 
ιçιм∂є тαşıуσяυм ѕєηι кαуgıѕız¢α,
нєя υукυ ѕєяѕємℓιğιη∂є, нєя ѕєяѕємℓιкℓєяιм∂є ѕєηι,
zαмαηı νє мєкαηı ιηкαя є∂єя¢єѕιηє,
вαzєη кαρıℓıρ вυ яüуαуα, ηєя∂є υуυ∂υğυмυ
νє ηαѕıℓ υуυ∂υğυмυ ѕαвαн öğяєη∂ιğιм
υукυℓαяıм σℓυуσя;

υуαη∂ığıм∂α güηαу∂ıη мєѕαנıη σℓυуσя
ѕαηкι υƒαк вιя тєвєѕѕüмüη..
тαнαммüℓüηü вєηιм вιℓє тєѕριт є∂ємєğιм,
En içten bir ses yürekten gelen,
νє кσякυℓαѕı вιя zαмαηıη єşιğιη∂є вιя ηαяα,
ιşтє σ ιкι ѕöz¢üк νє кσ¢α вιя ∂üηуα ѕαηα,
...ѕєηι ѕєνιуσяυм...

єνєт, ємιηιм кєη∂ιм∂єη
-нιç вυ кα∂αя σℓмαмışтıм..-
... yaşıyorum,
____
Yalan Sevgilerin, Sahte gülüşlerin,tuzak bakışların olduğu yerde buldum seni.!
Herşeyi kaybetmeye değecek kadar kıymetlisin çünkü sahte değilsin...

mystical_waynak 10-03-2007 08:14 PM

Adını duyduğumda titriyorum.
İçimdeki sevda telleri titriyor
Eriyorum su olup akacağım sanki
Su olsam da sana akmak için yol bulurum ben
Ayaklarının dibine göl olurum
Sen bu aşk suyu ile yıkanırsın
Seni düşünmediğim tek bir an yok bile
Senin hasretine tutsak oluyorum
Hasret dedim de,seni özlemenin
bu kadar zor olacağını bilmezdim.
Bir sarmaşığa dönüşüyor hasretin,
bedenimi sarıyor.
Hasretten şikayet etsem de aldırma sen
Kavuştuğumuzda yaşadığım bahtiyarlık
kötü olan ne varsa hepsini silip atıyor.

Seni Seviyorum Çünkü
Yanındayken dört mevsim bahar oluyorum
Seni o baharın en nadide çiçeği yapıyorum
Buram buram çiçek açıyorsun yüreğimde.
Kokunla başımı döndürüyorsun
Bir bahardan diğerine uzanırken zaman
sensizliği aklıma bile getirmek istemiyorum.
Çiçek dedim ya, Bir çiçek adı verseydim sana
papatya olurdun Tomurcuklarıyla dünyaya, insanlara
baharın geldiğini müjdeleyen papatya
iddiasız ama güzel,güzel ama kibirsiz

Seni Seviyorum Çünkü
Sana baktıkça kendimi hiç keşfedilmemiş
bir kıtanın topraklarında buluyorum
Adım adım dolaşıyorum seni
Sana ait ne varsa öğrenmek istiyorum
Keşfetmeye aç bir kaşifim ben
Ancak senin topraklarında doyuyorum hayata
Sana her gün yeniden aşık oluyorum
Bu aşka ben bile şaşıyorum
Ama şaşkınlığım beni mutlu ediyor

Seni Seviyorum Çünkü
Her sabah kalktığımda bir günü daha
seninle geçirecek olmanın mutluluğunu
yaşatıyorsun bana Ben güne seninle başlıyorum
ve her gün hayatı yeniden keşfediyorum
Gök kuşağının her tonunu gölgede bırakan
en parlak renksin sen Her şey senin rengini taşıyor
benim için ancak o zaman anlamlı oluyorsun

Seni Seviyorum Çünkü
Soğuk günlerde içimi ısıtan ceketimsin
Sıcak günlerde ise ferahlık veren kuzey rüzgarı
İliklerime işleyerek esiyorsun
Her şeyde sen varsın.Nasıl olmayacaksın ki
sanki sen doğduğumdan beri içimdeydin
Yüreğimin en derin köşesinde idin
Sanki ortaya çıkmak için beni bekliyordun
Ve ben orada olduğunu fark edince
hak ettiğin yere çıkardım seni

Seni Seviyorum Çünkü
Hep benimlesin.Seni görmem için yüzüne
bakmam gerekmiyor.Gözümü kapatsam oradasın
Gördüğüm her sima aslında sensin.
Gözlerinin içindeki binlerce yıldız
gecenin karanlığını delip geçiyor
Sen bana bakarken ben kendimi
yıldızlara bakıyor gibi hissediyorum
O yıldızların parlaklığında kaybediyorum
kendimi.Gözlerim kamaşıyor ama şikayetçi değilim
aydınlığından.Güneş doğmasa,yıldızlar kaybolmasa diyorum
Ama biliyorum ki güneşimde sen olacaksın gecenin sonunda.
Bu kez daha parlak ve aydınlık çıkacaksın karşıma

Seni Seviyorum Çünkü
Saçların ellerimin arasında kayıp giderken
dünyadaki cenneti bulmuş gibi hissediyorum kendimi
Her gülümseyişin içime yeniden yaşama sevinci dolduruyor.
Her gülümseyişin karamsarlığı yıkıyor,mutsuzluğu parçalıyor
Seni seviyorum çünkü,seni sevmeyi,sana dokunmayı,
seni dinlemeyi,sana bakmayı, seni koklamayı.
seninle paylaşmayı seviyorum.
Seni sen olduğun için seviyorum

Seni Seviyorum Çünkü
Seni sevdiğimi anlatmaya çalışırken
ne kadar çaresiz olduğumu da görüyorum
Her sözcükten sonra durup tekrar düşünüyorum
Seni yeterince anlatabildim mi diye
Biliyorum ki yetmeyecek.Bu kadar sözcükten
sonra bile sana sevgimi anlatamamış olacağım
SÖZCÜKLERİN BİTTİĞİ YERDE GÖZLERİME BAK
ONLAR BU SEVGİYİ ÇOK DAHA İYİ ANLATACAKTIR SANA

mystical_waynak 10-03-2007 08:14 PM

Seni Düşünüyorum Yine
Seni düşünüyorum yine,
Bir güneşin karanlığında,
Ömrümün en kısa yolunda,
En uzun yolculuğu yaparken,
Seni düşünüyorum yine,

Seni düşünüyorum yine,
Doğacak güneşi umutsuzca beklerken ve ölü,
Yatağımın baş ucunda düşüncelerim;
Seni ve sevdamızı ararken,
Seni düşünüyorum yine,

Seni düşünüyorum yine,
Ben ve sadece umutlarım,
Hiç sonu olmayan bir yolda,
Sana ulaşamayacağımı bile bile,
Seni düşünüyorum yine,

Seni düşünüyorum yine,
Umutlarımı çorak topraklarda,
Onları duygularımla sularken,
Yeşermeyeceğini bile bile
Seni düşünüyorum yine,

Seni düşünüyorum yine,
Çünkü sen ben yaşadıkça varsın,
Sen var oldukça ben düşüneceğim,
Ben düşündükçe seni seveceğim,
Seni düşünüyorum yine.

mystical_waynak 10-03-2007 08:15 PM

BÖYLE SEVDİM İŞTE
Ben seni kocaman bir yürekle sevdim. Gözlerim değil, yüreğimdi seni gören.
Sen damarlarımdaki kana karışıp, geldin oturdun yüreğime. Bir başka yerde
olamazdın zaten. Sen, benim en değerli yerimde, yüreğimde olmalıydın,
orada kalmalıydın. Çok aşka ev sahipliği yapan bu yürek, ilk kez bu kadar
kolay kabullendi seni. Herhangi bir konuk değildin artık. Bu yüzden ne
ağırlama faslı vardı, ne de uğurlama. O yüreğin gerçek sahibiydin.

Şimdi sonbahar, kışa giriyoruz ya... Ben dört mevsim baharı yaşadım
seninle. Çiçek çiçek açtın yüreğimde. Gökkuşağı zayıf kaldı, senin
renklerin karşısında. Taze bir yaprak gibi yeşildin. Açelya idin
pembeliğinle. Üzerine çiğ taneleri düşmüş sarı güldün. Kırmızıydın bir
ateş gibi. Ve maviydin... En çok bu renkle anmayı sevdim seni. Denize
tutkundum, denizi sensiz, seni de denizsiz düşünemedim.

Seni severken dünyayı da sevdim ben, insanları da... Kendime bile dar
gelirken, içinde herkese yer olan bir hayatın sahibiydim artık. En kızgın,
en tahammülsüz olduğum anlarda bile, seni düşünmek yetti bana. İçimdeki
sevinç yüzüme yansıdı, güldüm. Beni öylesine güldüren senin sevgindi ve
ben kaygısız, içten gülüşün ne demek olduğunu, nasıl güzel bir şey
olduğunu anladım seninle...

Her şeye rağmen sevdim seni. Güçlüydüm ve aşamayacağım hiçbir zorluk
yoktu. Koca bir kente, koca bir ülkeye kafa tutabilirdim. Sen elimden
tuttuğunda, patlamaya hazır bir volkan gibi hissederdim kendimi. Menzil
sendin ve ben o menzile ulaşmak için önüme çıkan her şeyi yok edebilirdim.
Sana ulaşmamı engelleyecek her şeyi eritirdim, kül ederdim. Sana
ulaştığımdaysa sakin bir göle dönüşürdüm. Ve o göle bir tek sen
girebilirdin.

Sevdim ve hayrandım da... Her halin çekti beni. Duruşunu, uyumanı,
gülmeni, kızmanı, şaşkınlığını, saflığını, kurnazlığını, çocukluğunu,
olgunluğunu sevdim. Sesini de sevdim suskunluğunu da.
Küçük oyunlarını, kaprislerini, sitemlerini, korkularını sevdim. Seni ve o
doyumsuz sevdanı, uçarı sevdanı anlatacak kelime bulamadım çoğu zaman.
Sığmadın cümlelere ve hiçbir cümle seni
yeterince tarif edecek kadar derin olmadı.

Seni severken yorulmadım. Çünkü sen yaşam kaynağıydın. Her gün yenilendim.
Seninle çoğaldım, büyüdüm. Eksik kalan neyim varsa tamamladın.
Ölmeyecektim çünkü sen ölmezliğin ta kendisiydin.

Sevdim işte ötesi yok...

mystical_waynak 10-03-2007 08:15 PM

Her nefes alışımda
Ciğerlerime özlemini çekiyorum
Her sigara yakışımda
Hasretinin kor ateşinde bende yanıyorum


Anla artık;
Sensiz gecen her bir anda
Gözlerindeki ışıktan yoksun her karanlıkta
Yüreğim sızlıyor içten içe
Ve canım acıyor...

Duvarlar pembe düşlerime el koymuşsa
Yalnızlık son restini çekip kalbimi rehin almışsa
Sana koşan ayaklarıma kör zincirler vurulmuşsa

Anla işte;
Düşündükçe yokluğunu, andıkça ismini
Hasretine sarılıp hatırladıkça o masum gözlerini
Yüreğim ağlıyor içten içe
Ve canım acıyor...

Gece yarısı yokluğunun kâbuslarından
korkuyla uyanıyorsam
Yetim kalmışçasına
Düşlerimin ortasında sadece sana ağlıyorsam

Anla işte;
Ağladıkça hasretine, gözyaşlarım süzüldükçe toprağa
Bir gün sensiz bitip bir sayfa daha
ekliyorsam yalnızlığıma
Yüreğim sızlıyor içten içe
Ve canım acıyor...

Bastığım her kaldırımda senden bir şeyler ararken
Şehrin tam ortasında dizlerim artık yorgun düşüyorsa
Sensizliğin içinde ruhum yavaş
yavaş kayboluyorsa

Anla artık;
Şehrin her ışığında hatırladıkça gözbebeklerini

Anımsadıkça son gidişini
Yüreğim sızlıyor içten içe
Ve canım acıyor...

mystical_waynak 10-03-2007 08:16 PM

YAŞAYABİLME İHTİMALİ . . .

soğuk ve şehirlerarası
otobüslerde vazgeçtim
çocuk olmaktan
ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam...

Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama
yeme ihtimalini sevdim.

İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
(Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o
zaman) özlemeye başladım herkesi.. Ve bu hasret öyle
uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım
sonra..

Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı...
Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...

Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan
kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık..
Ben doktor
oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...
Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu,
pütürlü duvarlara ve Türk Dil Kurumu'na inat bir
Türkçeyle... Ağbilerimizden öğrendik, Ş harfinden
orak çekiç figürleri türetmeyi..

Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu
haber bültenleri..
Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben.
Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim..
(Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik
dikenleri saymazsak..)
Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu.. Ve belli bir
saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber
bültenleri.. Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim..
Ve hiçbir mahkeme tutanağında geçmedi adım..
Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm
sadece..


Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde ama
sen yoktun.. Ben, senin beni sevebilme ihtimalini
seviyordum, suni teneffüs saatlerinde.. Okul servisi
seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine
götürüyordu.. Ben, senin benimle Tunalı Hilmi
Caddesine gelebilme ihtimalini seviyordum..

Ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.

Yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır
gevrekliğini.. Sonra otobüs oluyordum,
kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü..
Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş
ovasının yalancı maviliğini.. Otobüs oluyordum bir
süre.. Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum,
yanağım otobüs camının garantisinde..
Otobüs oluyordum.. Bir ülkeden bir iç ülkeye..
Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum...

Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın
listesinin.. Korkuyordum..Sonra iniyordum otobüsten..
Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun, ömrümün
en kısa, ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu
koşuyordum.. Çünkü sonunda annem oluyordum babam
kokuyordum sonunda...

Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim,
çocuk olmaktan..
Ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam...

Ben seninle birgün Van'daki bir kahvaltı salonunda...
Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği)
bir yol üstü lokantasında...
Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay
kıvamında bakan Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak
damında..
Ben seninle herhangi bir insan elinin terli
coğrafyasında olma ihtimalini sevdim..

Ben senin,
beni sevebilme ihtimalini sevdim !

mystical_waynak 10-03-2007 08:16 PM

AŞK HAYATI

Sevmek gibi geliyordu herşey,
Sevmek gibi gidiyordu kadın
Adını anlattığı, canın teni yakmasaydı,
Bir bulut evet ama aslolan
Bulutun suyu yağmasıydı...

"bir insanı sevmekle başlıyordu herşey"
Ve boşanmak için
En az iki şahit gerekiyordu!

Pastırma yazı

Böyle zamansız güneşli,
Umulmadık mavi günlerde
Bir bekleme salonu yalnızlığına
Bürünüyorum..
İliklerimdeki yitik aşkı
Sarhoş bir unutkanlığailikliyorum...

Sanki şiirini bilmediğim
Bir fransız akşamında
Kaldırım taşlarını sayıyorum kalbimin..
İçimde ayak izlerin,
Aylak bir yaz geçiyor avuçlarımdan...

Ve ben ne zaman,
Kiminle sevişsem,
Hala seni aldatıyorum!

mystical_waynak 10-03-2007 08:17 PM

Her sey yapilabilir
Bir beyaz kagitla
Uçak örnegin uçurtma mesela
Altina konulabilir
Bir ayagi ötekilerden kisa oldugu için
Sallanan bir masanin
Veya siir yazilabilir
Süresi ötekilerden kisa
Bir ömür üzerine.

Bir beyaz kagida
Her sey yazilabilir
Senin disinda
Güzelligine benzetme bulmak zor
Sen iyisi mi sana benzemeye çalisan
Her seyden
Bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
Belki tabiattadir çaresi
Senin bir çiçege bu kadar benzemenin
Ve benim
Bilinci nasirli bir bahçivan çaresizligim
Anlarim bitkiden filan
Ama anlatamam
Topragin günesle konusmasini
Sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla


Sen bana isik ver yeter
Bende filiz çok
Köklerim içimde gizlidir
Gelen giden açan soran bere budak yok
Bir siir istersin
"Içinde benzetmeler olan"
Kusura bakma sevgilim
Heybemde sana benzeyecek kadar
Güzel bir sey yok

Uzun bir yoldan gelen
Tedariksiz katiksiz bir yolcuyum
Yarali yarasiz sevdalardan geçtim
Koynumda bir beyaz kagit bosluk
Her seyi anlattim
Olan olmayan acitan sancitan
Bilsem ki sana varmak içindi
Bütün mola sancilari
Bütün stabilize arkadasliklar
Daha hizli kosardim
Severadim gelirdim
Gözlerinin mercan maviligine

Sana bakmak
Suya bakmaktir
Sana bakmak
Bir mucizeyi anlamaktir

Sana sola bakmadan yürüdügüm yollar taniktir
Ask sorgusunda sahanem
Yalniz kelepçeler saniktir
Ne yazsam olmuyor
Çünkü bilenler hatirlar
Hem yapilmis hem yapma çiçek satanlar
Bahçivanlar degil tüccarlardir
Sen öyle göz
Sen öyle toprak ve günes ortakligi
Sen teninde cennet kayganligi iken
Sana siir yazmak ahmakliktir

Bir tek söz kalir
Dislerimin arasindan
Ben sana gülüm derim
Gülün ömrü uzamaya baslar

Verdigim bütün sözler
Sende kalsin isterim
Ben sana gülüm derim
Gül sana benzedigi için ölümsüz
Yazdigim bütün siirler
Sana baslayan bir kitap için önsöz

Sana bakmak
Bir beyaz kagida bakmaktir
Her sey olmaya hazir
Sana bakmak
Suya bakmaktir
Gördügün suretten utanmak
Sana bakmak
Bütün rastlantilari reddedip
Bir mucizeyi anlamaktir
Sana bakmak
Allah'a inanmaktir
...

mystical_waynak 10-03-2007 08:19 PM

'Gitmeler bana kaldı'
Daha üç adım olmadı çıkalı bu sevdadan
Ayrılığın kokusu hala üzerimde
Avuçlarımda buzdan bir alev
Yüreğimde yepyeni bir ateşkes
Gitmeler bana kaldı yine bu aşktan
Bütün sayfalarım sil baştan
Sonu nereye varacak bilmiyorum
Oysa içimde inadına yanan bir mum
Dokunma ellerime-sönmedim daha
Unutmaktan geliyorum.

Daha dün kirpikleri kadar yakındım ona
Her gece düşlerinde sabahlıyordum
İşte orada köşebaşında bıraktım ellerini
O bana
Ben ona ağlıyordum
Son tetiği gözleri çekti gözlerime
Kanıyor kanıyordum
Ölüler yalan söylemez bilirsin
Deliler gibi seviyordum.

Daha biraz önce
Onu öpen bu dudakları aynalarda parçaladım
Onu okşayan bu elleri bir yangında bıraktım
Ona gülen bu gözleri zindanlara attım
Yüreğim ayazda
Kaç şiirim çığlıklar attı ardından bilemiyorum
Bavullar dolusu hatıraları bir mağaraya taşıdım
Yalnızlığımı bir dağ başına
Kendimi nereye koyacağımı bulamıyorum
Ne olur ayıplama beni
Susmadı daha gözlerim
Ağlamaktan geliyorum.

Zıpkın yemiş balıklar gibiyim
Şimdi bir ıslık bile dağlar yüreğimi
Bir eski şarkı yağmalar bütün uykularımı
Çıkmaz sokaklarda kaldım biliyorum
Başım dönüyor, ben dönüyorum
Acele etme ne olur bekle biraz
Daha yakmadım bütün gemileri
Daha yırtmadım dönüş biletimi
Öyle yorgun öyle bitkin ve öyle sürgün
Unutmaktan geliyorum...

mystical_waynak 10-03-2007 08:19 PM

ASK YEMINI



Bugün oldugu gibi yarin da,yarindan sonrada,ondan sonraki günlerde de gözlerimdeki yerinin degismeyecegine,

>Bu günüm gibi yarinda hep sevginle yasayacagima,

>Her bakisinda okudugun o gözleri her zaman yaninda görecegine,

>En yakin dostun, en yakin sirdasin, en yakin arkadasin olacagima,

>Sikintinin sikintim, üzüntünün üzüntüm olacagina,

>Her kizgin anini çiçege dönüstürecegime,

>Her üzgün aninda gülüsünün geri gelmesi için elimden geleni yapacagima,

>Yaninda olamadigim ve yardimima ihtiyacin oldugu her anda bir rüzgar olup seni saracagima,

>Gözümün gözüne degdigi her an sana yeniden asik olup seni bir prensese dönüstürecegime,

>Her sabah sana yeniden asik olup uyanacagima,

>Sen uyurken sana bakip ikimiz için dualar edecegime,

>Beni tanidigin gün bende gördügün neyse, ömrünce beni ayni sekilde görecegine,

>Sevgimin asla degismeyecegine, asla azalmayacagina, aksine hergün büyüyen bir sevgiyle seni mutluluk ormanina tasiyacagima,

>Baskalarinin yanindayken seni asla unutmayacagima,

>Elini usul usul, korka korka tutup o ilk gündeki heyecani ayni sekilde yasayacagima ve elini hiç birakmayacagima,

>Bir ömür boyu senin canin, askin, sevgilin ve herseyin olarak kalmak için elimden gelen herseyi yapacagima SÖZ VERIYORUM..!

mystical_waynak 10-03-2007 08:20 PM

Akıttım zehrimi bedenime



Ciğerlerimin en ücra köşelerine



Seni çektim



Dumanlarım dostum oldu



Hayallerin arkadaş



Gülüşlerin yoldaş



Vuruşun kardeşçe



Ahhhhh çeksem yeter mi?



Bilsem dermanları mı?



Çare mi olur bana?



Zaman ilacım mı olacak



Yoksa bitişim mi?



Akılsız kaldım artık



Etmiyor bana fayda



Deli divanelik benim olsun



Dûçar bakışlarımda



Duvarlar aynam olur



Kırılır, dökülür



Feryadım kanasın



Nefesimin yetmediği anlarda…

mystical_waynak 10-03-2007 08:20 PM

Eylül Düş(üş)leri



söylemek istediğim tüm kelimeler

bıçak gibi kanatıyor dilimi

yazmayı düşündüklerimse

düşmek üzere olan bir yaprak gibi

kırgın bir intihar düşünde







dikmiş gözlerini

tenhalığına çağırıyor yalnızlık

biriken cesetleri bekleyişlerin

ve ayrılanların kalabalık mezarlığındaki

suskun ağıtları söndürüyor içimdeki ışıkları







ah …bir çiçek soluyor göğsümde







adı konmamış özlemler boğuluyor

aysız bir gecenin demlendiği denizde

uçuk kaçık bir poyraz öperken Eylülü

dudak kıvrımında unutulmuş

öksüz bir gülüş açıyor gözlerini

doğduğuna bin pişman







hatırlattığına

yaraladığına mahcup şarkılar

kaybolan güne emziriyor anları

ve ben büyüyorum

düştükçe derinliğine zamanın



zor da olsa..!!

mystical_waynak 10-03-2007 08:21 PM

İçinizde yaprak kımıldamaz ya bazen hani..
Hiçbir duygusuz kalmışsınızdır..
Özlemezsiniz kimseyi..
İstemezsiniz hiçbir şeyi..
Sevgi dallarınıza sular yürümez artık, kurur kalır çıtırtılarla sürgünleri..
Hiçbir cümlenin başı yoktur ve sonu da; hatta sözcüklerin ilk hecesinde kalır..
Ne fazla, ne eksiksinizdir, bilemezsiniz, anlayamazsınız...
Bir başka ruhun evinde gibi duyumsarsınız kendinizi, sanki
bu istemsiz konukluğunuzla, kendinizden millerce uzaklaşmışsınızdır...
Silik bir flulukla örtülmüştür geçmişiniz, hatıralarınız;ve bir sis kaplıdır gözünüzün ufkunda da..
Öründüğünüz kozanızda kalakalmışsınızdır,ne yapacağınızı bir
zamanlar bilmenize ve yapmamanıza rağmen, bu kez ne yapmanız
gerektiğini bile bilemiyorsunuzdur...

Yüreğiniz bir tavan arasıdır, düşleriniz bir yangın bahçesi,
umut martılarınız haykırışsız, elleriniz bir buz pramitine
dokunmaktadır sanki, üşüyemezsiniz bile, üşümeye ya
alışmışsınızdır, ya da ısınmak gibi, üşümeyi de
unutmuşsunuzdur çoktan..
Unutmak istersiniz her şeyi, kim olduğunuzu, neler olduğunu
ya da olmadığını,unutarak eksilmek, madem hiç tam olamıyorsanız, sıfırlanmak ..
Bilirsiniz ki aslında; keder, mutsuzluk ve umutsuzluk, ne
kadar,üzerinize bir yaşlı ağaç gibi yığılıp kalsa da,
sedefli yeşiliyle ve turuncu damlalarıyla akıp giden günün
gözlerinin taa içine bakıp, hayatı düşünmek gerekir..
Bir inci avcısı gibi, maviliklerin derinlerine dalıp,
istiridyeleri tek tek arayıp, mutluluk incileri toplamak gerekir yüreğin avuçlarına...
Ve yine bilirsiniz ki, gün batımında, aslında ay doğumunu
düşünmek gerekir karanlıklara inat, ışığa daha çok koşmak gerekir gölgelerde...
Yaşantılarımızı bir kazı yerine çevirmeden, sandukalara
saklamadan, hayatın içinden, duyarak,dinleyerek, anlayarak, hissederek geçmek gerekir...
Yaşam denizinin derinlerine varmak, suyun yüzeyindeki, çer
çöp sap görüntülerinin arasından, nilüferleri,mavi su
güllerini, sedef kabuklarını bulup, toplamak gerekir;bilirsiniz bunu da..

Ama bazen bilmek de yetmez...
Tüm edimleriniz öylesine ölmüşlüktedir ki, konserve bir yaşamda öylesine sahte bir
tazelikle yorulmuşsunuzdur ki,som olan tüm düşleriniz ve
dilekleriniz, öylesine azarlaştırılmıştır ki,hiçbir bilme ve farkındalık yetmez size...
Acılanmışsınızdır usul usul,bile bile...
Sadece durursunuz...
Öylece durakalırsınız...
Ne yapılacakbir şey vardır, ne de yapılmamış bir şey kalmıştır..
Yaptıklarınızdan mı pişmansınızdır, yapamadıklarınızdan mı?
Yaşamak isteyip de yaşayamadıklarınızın özlemi mi
yaşatıyordu sizi, yoksa yaşayamadıklarınızın girdabında mı tükendiniz?
Erteleyip, biriktirdiğiniz düşlerinizin sancısı mı şu an
kıvrandıran sizi;yoksa hiçbir sancıyı hissedemeyecek kadar
geç mi kaldınız artık..??
En çok unutmaya çalıştıklarınız mı yaşatıyor sizi, en
unutulamaz olanlara
olan özlemleriniz mi..??
En özlediğiniz mi, en çok unutmaya çabaladığınız, yoksa o mu
en unutmak istediğiniz..??
Galiba içimizi en çok acıtan, göze alamadıklarımız ve
alamadıkça da, özlemiyle içimizde besleyip büyüttüklerimizdir...
Onlar bir an gelir,o kadar büyürler ki, taşarlar içinizden, bedeninizden,
ruhunuzdan, kimsesiz kalırsınız, kendinizsiz hatta...
Adını koyabildiğiniz hiçbir duyguyu yardımınıza gelmez,
duymaz bile sizi... Sığınaksızsınızdır, kendinize bile...
Iskalanmış yaşam mekanları intikam almaya koyulur sizden...
Yaban kalırsınız, yabancı kalırsınız..
Rüzgarlı bir alev denizini özler gözleriniz, mum alevli...
Her titrek aleviyle,hikayesi değişen mum ışıltılı bir
denizin, ılık esintilerinin sarhoşluğunda,gömülmek
istersiniz evrenin yaşam sularının aynasına...
Sular akıp gitse de, denizinizin mum alevleri yerinde kalacaktır, sizin
kalacaktır, sizinle kalacaktır, bilirsiniz...
özlersiniz...
istersiniz...
Herşeyi varmış da, hiçbir şeyini kullanmayan o acizliğinizin
kınından soyunup, mum alevli sularınıza atlamak, dalmak
istersizin, sizi usul usul çağıran,göze alamadıklarınızdan bu kez vazgeçmemek istersiniz...
Yüreğinizin düşler haritasında artık doğru rotada, doğru
dağları, nehirleri, şehirleri, ovaları aşarak, yol almak, göze almak zorundasınızdır..
İçinizde büyütüğünüz o çığın altında, bir kez daha kalmak,
acılanamayacak kadar bile hissizleşmek istemiyorsanız
yeniden -ki belki bir dahaki sefer, bir son şansınız bile
olmayacaktır, şimdi bile bu kadar donakalmış,
durakalmışlığınızla, içinizde bir daha geri gelmemek üzere
giden bir şeylerin kanat seslerinin kulaklarınızdaki
sağırlığına mahkum edilmişliğinde kıvranmaktayken- , yarım
bırakmayın artık yüreğinizin serüvenlerini, göze alın..

Yağmursuz bir gökkuşağı olmayın..
Ya da papatyasız bir kır..
Ya da kımıltısız kalmasın içinizin yaprakları..

mystical_waynak 10-03-2007 08:21 PM

GÜNÜ SEVGİYLE BAŞLAT


Günü sevgiyle başlat
Tebessümlere teslim et bakışlarını
Gülücüklerin
Karanlık hücrelere pencereler açsın
Gözlerin başka gözlere
Sevginin gücüyle baksın

Günü sevgiyle başlat
Kendinle barışık ol
Aklını güzele yönlendir
İnsanların insancıllığını çıkar derinlerden

Akıl değil mi insanı farklı kılan
Aklın kullanılış biçimi
İnsanı insandan ayıran

İçinde iki güç var
Düşüncelerinde dolaşan
Kalp atışlarında yaşayan
Yüzündeki maske ile saklanan
Ve birbiriyle hep çatışan

Gözler senin gözlerin
Bakışlar onların bakışları
Verdiğin tepkiler
Onların haykırışları
Ve karşılarında akıl surları

Hangisi aşar hangisi şaşar
Ey sevgi ne olur bunu sen başar
Senin açtığın kapılarla gönüller coşar
Işığınla insanlar dostluğa koşar

Günü sevgiyle başlat
Sevgiye açık olsun yolların
Hep sevgiyi sarsın kolların
Ve mutlu geçsin yılların.

mystical_waynak 10-03-2007 08:22 PM

pamuk ipliği

Anlatılmaz bir duygu bu...
Pamuk ipliğine bağlı sanki,
Koptu kopacak.
Dost yarenlik,dostluk,kardeşlik.....
Böylemi olmalı?
Pamuk ipliğinin sağlamlıgı kadar....
Kopardım desen kopacak....
Oysa! !
Ona duyulan sevgi ummanlar kadar....
Bütün sevgi ırmaklarım,
Gönlümdeki umman denizine akıyor.
Dost ise:bilinçli veya bilinçsiz,
Irmaklara set çekmeklemi meşgul?
Dostluk, yarenlik böyle mi olmalı?
Üzüntüm çok büyük...
Yüreğimi çekip çıkarmak geliyor,
İçimden..
Sevgileri,dostlukları,yarenlikleri,
Almayan bir madde ile kaplayıp,
Yeniden yerine koyup,
Bir oh be
Dünya varmış demek geliyor içimden.......
Yapamıyorum...
Çünki,
Dostlarımı çok seviyorum.

mystical_waynak 10-03-2007 08:23 PM

Okşarken kalbimi karbeyaz bulutlar,
Duman renkli güvercinler konarken dudağına gökyüzümün,
Afet-i başlattı birden gidişin.

Org melekleri uçuştu
Ellerime dokundu sevda remilli bir cinayet.
Devlet arması koparılmış bir zafer tacı gibi,
küle ve tuza bandın bu sevdayı.







Gidişin gönlümdeki yanardağın patlamasıydı
Ve bir bir eritmesiydi uvuzlarımı...

Perdeler indi,tozlar uçuştu,gözyaşı yağmur oldu
Yandım ateşlerle dondu toprağım
Ve gördüm hasretinle çürüyen günlerimi...

Sürüklendim sonra,tutarak bir atın yelesinden
arasından geçtim insanların,bir gürültüyle
duyan olmadı.....








Dağlara çıktım sonra,
en keskin şarkıları dillendirerek yorgun dudaklarımla,
geçmişi seyrettim gözbebeklerimin içindeki suzişanla..

Parçaladım hücresini yaşamın,
suyu havaya ekledim,ikisini toprağa.
Toprağı dinledim yalınayak aştım koruları
Ama yinede o mutad işaretini bulamadım,vaad ettiğin cennetin.

Çırpınmayı bile unutmuş bir serçe gibi,
Sakladım,sol mememin altındaki cevahir'de,kanatlarımı.
Kadınlığın böyle karşıma dikeldikçe utandım,
Savaşamadım içimdeki yangınla.








Hayatla katlayamadım genç yaşımı,
Yirmimde çarptı beni bu ayrılık firak-ı.

Perdeler çekili,kapılar sürgülü,bahçe duvarları yıkık,
Yazlar,baharlar yokuş aşağı yuvarlandı
Deli bir poyraza döndü hayatım.

Gidişin yanardağın patlamasıydı
Ve bir bir karartmasıydı düşlerimi.








Bizans surları,Osmanlı bedestenleri ve
Hünkar camileriyle,
Aziz İstanbul'da güneşe açık bir pencerem kalmadı.
Pendik sırtlarında yorgun,telaşlı,eskimiş,
solgun ve acılı bir 'ben'varım şimdi...

Gittiğin bu yerde karanlık bir tomurcuk bıraktın senden arda...
Şimdi gözyaşlarım avuçlarımda bir alev topu.
Oku kadınım,OKU! ! !
Ayırma gözlerini kelimelerden
ve istersen bir günlük doğan bir böcek gibi
düşünme hiç yarını...
Sadece oku ve hisset kelimelere işlediğim kalp yangınımı,
sez sana olan bağlılığımı.









Oku kadınım,OKU! ! !

Yüreğimin yangınını döktüm bu satırlara
Alev alan kağıdı söndürmeye çalıştım gözyaşlarımla,
Şimdi elinde,yarı yanık,yarı yaş bu şiirim
Bin asırlık uzun bir gecenin eseridir.....

Oku kadınım OKU! ! !
Ve artık geri dön.
Çünkü;
Gidişin yüreğimdeki yanardağın patlamasıydı...

mystical_waynak 10-03-2007 08:23 PM

EYLÜL DAMLALARI







Eylül damlaları düşer üzerime

öpüşleri hüzünlü ve durgun

dağıtır düşüncelerimi

solgun dudaklarından çıkan lodosun rüzgarı

bir kez daha boynu bükülür bekleyişlerimin

kırılan filizler gibi







söyle Eylül

gündüzleri yakar-kavurursun da

nedendir ayaza düşürür *******i

denizinden uzanan el

okşarken öksüz tenimi







kum taneleri misali

kayar gider hatıralar gözlerimden

ve ardı sıra dökülür dilimden

vefasızlara bana üvey kelimeler

ve sen bağdaş kurunca takvimlerde

dalgalar bir başka vurur kıyı boyunca

yakamozlar fitillerini yakar da

daha solgun – daha yaşlı - daha yaslı







savrulur umutlarım havada

öfke bulutlarımın gölgeleri düşer denize

kabarır sarsılır göğsüm

Marmara’nın tam ortasında

fırtınalar biriktirir isyanım









sonra yetişir ığrıpçılar

dizilirler sıra -sıra

Fener adasının gerdanına

nihavent bir taksimdir duruşları

Eylül hüznümün tam ortasına

her damlada biraz daha ıslanır

biraz daha yaşlanır ömrüm







şimdi gözlerindeki tüm damlaları

sal üzerime

bir adalıya hüzün denizinde

boğularak ölmek yakışır

hazırım –hazırım sağanağında sürüklenmeye



hadi durma

damlalarınla boğ beni

ki yaşadığımı hissedeyim..







ah eylül gözyaşlarında yüzmek ve kulaçlamak ömrü renginde.Olsun,

zor da olsan, yine de ol takvimlerde..Seni seviyorum..







10/Eylül/2007



Avşa Günlüğü

mystical_waynak 10-03-2007 08:24 PM

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiçbir seyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.

mystical_waynak 10-03-2007 08:24 PM

Ben hep onyedi yasindayim.
Her Ayak sesinde ürperirim.
Demirkapinin her acilisinda,
gögsümün Kafesine sigmaz yüregim.
Her türlüsünü tattim, acilarin ayriliklarin.
Herseye biraz alistim.
Bir seni beklerken kendimi yenemedim.....


Su Metrisin önü,bir uzun Alan.
Birtek seni Sevdim,gerisi Yalan.
Senin Hasretindir, Hücreme dolan.
Birtek seni Sevdim, gerisi Yalan.
Senin Hasretindir, Hücreme dolan.
Birtek seni Sevdim, gerisi Yalan,
gerisi Yalan...

Hücremdeyim, hasretinle Yanarim.
Senin icin hergün, hergün Aglarim.
Kanin hep icime akar kanarim.
Beni anlamadin, oana yanarim.
Kanin hep icime akar kanarim.
Bizi anlamadin, ona yanarim,
ona yanarim...

mystical_waynak 10-03-2007 08:24 PM

Sen gelince aklima
Unutmadim seni

Napdiysam unutamadim

Yalanim yok, sevemedim senden sonra kimseyi

Vermedim yüregimi, aldanmadim

Aglamadim her gidenin ardindan

Gözlerimi yatiripda uzaklara beklemedim

Tutkuyu bilmedim

Kapilmayi, özlemlerimi unutup yenilmedim

O hain sanci hic kivrandirmadi senden sonra

Sevdigimi söylemedim kimseye

Ve sevilmedim

Simdi eskilerden kalma bir sarkisin dilime doladigim

Hüzün cicegimsin, solduramadigim

Unutamadigimsin, unutamadigim



Sen gelince aklima, aglamak varya

Yaz günü subati yasamak varya

Aktikca biriktin, aktikca biriktin duygularimda

Aktikca biriktin, aktikca biriktin yanaklarimda



Sen gelince aklima gizli gizli aglarim

Sarkilara dert yanarim

Sen gelince aklima iclenir kahrederim,

Vurulurum, kanarim



Dedimya yalanim yok

Sevemedim senden sonra

Düsünmedim senden baska kimseyi

Dizlerinde uyumadim, siginmadim cocuk gibi

Gögüsünde aglamadim

Aska asik olmadim yeniden

Aynalarda düzeltmedim saclarimi

Dudaklarimi boyamadim

O kirmizi elbisemi hic giymedim senden sonra

Ve hic güzel bulmadim kendimi

Hatirlarmisin, en cok gülüsümü severdin

Ne cok güldürürdün beni

Senden sonra hic gülmedim

Senden sonra sofralar hazirlamadim, mumlu cicekli

Saganda yumurtayi agzima bile sürmedim

Önlü arkali bir kasete cektigimiz

O sarikiyi hic dinlemedim, dinliyemedim

Sakladim mektublarini

Resimlerini yakmadim

Ve kackereler, kackereler cevrip de

Konusmaya cesaret edemedigim

O telefon numarasini hic unutmadim



Sen gelince aklima, aglamak varya

Yaz günü subati yasamak varya

Aktikca biriktin, aktikca biriktin duygularimda

Aktikca biriktin, aktikca biriktin yanaklarimda



Sen gelince aklima gizli gizli aglarim

Sarkilara dert yanarim

Sen gelince aklima iclenir kahrederim,

Vurulurum, kanarim



Ilk vurgunum, son gözagrim

Dinmedi icimde sizin

Bu kancinci gece yanlizim

Simdi kim siirler okur sabahlara dek

Ellerim hangi elleri tutar rüyasiz

Kime baksam seni görüyorum

Sen gelince aklima aglamak varya

Aktikca biriktin duygularimda

Yillarca gelisini bekledim

Bana dönüsünü

Hicbirsey dindirmedi hasretini

Yoklugunu silmedi en aci ölümler bile

Ben hep seni hatirladim

Yeni dogmus bir bebegin ilk cigiliginda

Gec kalinmis sevdalarin aksamlarinda

Ve sen vardin birzamanlar ölüsiye sevenlerin ayriliginda

Sen gelince aklima aglamak varya

Beklemek, can cekisen bir türküdür artik

Dilimde yürükler parcalayan

Umut soguk duvarlarin ardinda kaldi

Sen gelmez oldun

Sen gelince aklima aglamak varya

Böyle sevmek olmaz olsun

mystical_waynak 10-03-2007 08:26 PM

Gittin...
Dudağıma, çocuksu susuzluğumla asla doyamadığım öpücüklerinden birini kondurup gittin."Ne olur öyle bakma bana" dedin enson...
Daha birkaç dakika önce gözlerimde varlığınla alevlenen yaşam sevincinin yerine, boyun eğmiş, donuk ve daha şimdiden hasretinle kavrulmuş bir karanlığı bırakıp gittin... Dolmuştu zamanın...


Yüreğimdeki kum saatini, o göz açıp kapayıncaya kadar geçen "sen"den, sanki asırlarca tükenmek bilmeyen "sensizliğe" tersyüz ederek gittin.


İçimde, günlerdir yokluğunla zayıflamış, kalbi kupkuru kalmış aşk çocuğunu sevginle emzirme sarhoşluğuyla delirdiğim şu üç saatin içindeki yüzlerce "an"ı "anı"ya dönüştürerek...


Önce gözlerim öksüz kaldı yokluğunda. Sonra, nefesinin o buğulu sıcaklığından mahrum kalan evimin rutubet kokulu duvarları...


Gittin...
İki aşkın arasında şaşkın. Ürkek ve çaresiz bir çocuk gibi savrulan kalbini cebine koyup, başka bir eve gittin uyumaya. Artık senin değildi evin, "sizin"di. Benim özlediğim o eski evin değildi gittiğin...


O eski ev... Oturup, zamanın o yağmursuz, o parça parça yüzüne bakarak, güneşin bütün gün sadece yalayıp geçtiği loş pencerelerinde dalgınlığımızı biriktirdiğimiz o ev...


Şaşardık bazen... ansızın, hesapsızca, belki de yorgun düşerek... Akıldışı bir hızla devinen imgelerin ortasında, bir çığ gibi ömrümüze yığılan anılardan birin seçip, dondurarak... Hayat, çok eskilerden gelen sonsuz bir rityel gibi, bir gelenek gibi tekrar ederdi etrafımızda, umurumuzda olmadan...


Elin çaya uzanırdı...
Tenim dudaklarını özlerdi...
Bir sözüm şiirin olurdu... Demlenirdik.


Gömüldükce düşlerin o büyülü uykusuna, aşkımın kalbimdeki ilahi melodisi çalınırdı kulaklarına birden. nasıl da ürkerdin... Karanlıktan korkan bir çocuğun teselli isteği gibi bölerdi sesin suskunluğumuzu...


Ruhlarımızın biryerlerde buluştuğuna, düşlerimizin biryerde kesiştiğine inanmak istediğim bu hayattan çalıntı anları, beni bunun aksine inandırmaya çalışan bir sesle ve ilk önce hep sen bölerdin.


İşte böyle anlarda yüzü daha da netleşirdi dünyaya gözlerinden bakan o yaralı çocuğunun... İşte ben en çok seni içimden doğru sevdiğim böyle anları severdim...


Hayatın içinde seni barındırdığı her karesinde uzun uzun soluklar alarak, o günlük , o sıradan ayrıntılarını alabildiğince büyütüp, içinde kaybolarak severdim seni... Odanın içinde, varlığına yıllardır aşina olduğun bir eşya gibi sessizce kaybolarak , seni izlemek ve başının üzerinden sonsuzluğa akıp giden düş bulutlarında şekillenen herşeyi, şu yüreğimde senin için büyüttüğüm şiire mısra yapıp eklemekti seni sevmek...


Sevmek hayatına tanıklık etmekti benim için...
Sabahları evden çıkmadan önce, uykundaki o en masum halini öpücüklere boğarken "gitme" diye sayıklayan sesine kıyamayıp, patrona binbir yalanlar uydurarak, işe gitmemekti seni sevmek...


Sana kahvaltı hazırlamaktı... Senle hazırladığım sofraya iştahla oturup "sen varya, bir meleksin, neden seninle evlenmiyorum ki ben? Senden daha iyisini mi bulacağım"diyen muzip sözlerine sevinmek, belki de çocukca inanmaktı... İnce ince kıyılmış, tabağa motif gibi işlenerek dizilmiş ve hep sevdiğin gibi üzerinde zeydinyağı ve limon gezdirilmiş domateslere, yaptığım mezelere duyduğun minnete şaşırmaktı... Hayatına eklemekten çılgınca zevk aldığım o şefkatli inceliklere duyduğun minnete şaşırmaktı seni sevmek...


Seni sevmek, bundan yıllar önce, seni bir idol gibi içimde büyütüp, hayranlığımın yavaş yavaş aşka dönüşünü ürkekçe gizleyerek kaleme aldığım mektuplarıma, aynı incelikle, aynı özlemle, aynı hayranlıkla verdiğin cevaplarına inanmaktı. Tüm ısrarlarına rağmen, bu eşsiz büyüyü bozmaktan çekinip, aylarca seni bir kez bile aramamaktı. Sonra ansızın yollara düşüp, çocukluğumda kalbimde filizlenen sevdası senin aşkınla yeşeren bu kentin sokaklarında izini sürmek, kendi sözlerinle "bu inceliğin ve bu derin anlayışın yüzünü", yani o merak ettiğin yüzümü , gözlerine taşımaktı. Buluştuğumuz cafede , ayların günlerin telaşı ve suskunluğuyla anlattığın şeylerin hiçbirini algılamadan, sadece hayranlıkla seni, o hepimiz gibiliğini seyrederken, masanın altından bir türlü çıkartamadığın o telaşlı, o çocuk ellerinde kendini eleveren heyecanına inanmaktı...


Seni sevmek, o gece rakı içtiğimiz köhne meyhaneden çıkıp yürüdüğümüz sokaklarda, Nisan ayında bir mucize gibi gökyüzünde dans eden kar tanelerinin Tanrı'nın bu aşk için gönderdiği bir işaret olduğuna inanmaktı...


Seni sevmek kadınlığımı, bedenimi ve hazzı ilk defa seninle keşfetmekti. Onyedi yıldır sanki sadece senin için sakladığım bedenimi, en ufak bir tereddüt duymadan ve beklentisiz bir sarhoşlukla sana sunmaktı... Her dokunuşunda kutsal bir ayinin o sıcak ve tatlı şarabını yudum yudum içer gibi...


Seni sevmek, aşkın uğruna, ama senden izinsiz, başka bir kentteki hayatımı sıfırlayıp, yaşadığın kente, yaşadığın göğün altına, ıslandığın yağmurların altına gelip yerleşmekti. Senden başka, bu koca kentte bir başınalık ve kimsesizlikti seni sevmek... sokaklarda tek bir tanıdık simaya rastlamamaya alışmaktı güçlükle... Hücrelerimle beraber çoğalan aşkını özgürce ve sınırsızca yaşamak için ailemin şefkatli ve anlayışlı kollarından sıyrılıp kanatlanmak, yıllanmış can dostların sevgisini çok uzaklarda bırakmaktı...


Seni sevmek, yalnızlığın soğuk kollarından biraz olsun sıyrılıp, nefes alabilmek için *******i saatlerce tek başıma Beyoğlu'nun karanlık sokaklarında kalabalığın soluğuyla ısınmaya çalışmaktı. Hiç tanımadığım insanların yüzünde senin yüzünü aramak, onların kaybolmuş, umutsuz hayatlarında yaralı geçmişinin ve çocuksu düşlerinin izini sürmekti...


Seni sevmek, bu kentin tozlu, soluk ışıkları ruhumu ısırırken, aynı gecenin yıldızları altında seni deliler gibi özlemekti. O geceyi de kollarında geçirebilmeye seni ikna edebilmek için saatlerce sokaklarda dolaşıp, barlarda, kahvelerde oturup eve dönüşünü beklemekti... Bazen bu bekleyişlerin sonu, yorgun düşmüş bedenimi sürüklediğim evimde, o gece bir başka kadının yanında uyumana ağlamak olurdu sabaha kadar... Ertesi gün bir şizofren gibi, hiçbirşey olmamış gibi tekrar seni sevmeye koyulurdum... şaşırırdım.


Çünki, seni sevmek direnmekti sevgili... Güçsüz olanı acımasızca yokeden bu kentin hoyratlığına ve senin için artık inanmaktan çoktan vazgeçtiğin, yaşadığın hayalkırıklıklarıyla çok uzun zamandır kaybettiğin o aşk duygusunun gerçekliğinin canlı ispatı olmaya direnmekti... Kalbine inançla aşk tohumları ekmekti seni sevmek... Sevmek o yitirdiğin aşk şarkısı adına sana umut vermekti...


Seni sevmek, ait olduğun gökyüzünde seni özgür bırakmaktı... Koparmamaktı kanatlarını... Ruhunun ve kaleminin tek besin kaynağından, başka sevgilerin şiirine eklediği mısralardan kıskançlıkla seni mahrum etmeye yeltenmemekti...


Sevmek, ruhumun tek sahibi olan seni sahiplenmemeye kanaya kanaya razı olmaktı... Çocuksu bir saflıkla tek vazgeçemeyeceğinin ben olduğuma kendimi inandırarak, hayatına boyun eğmekti...


Seni sevmek, bir babayı, bir can yoldaşını hayatının sonuna kadar yanında olduğunu bildiğin güvenilir bir dostu, ilgiye ve şefkate doymayan çaresiz bir küçük çocuğu, ama en çok da tutkulu, kıskanç ve yüreği sonsuz maviliklere akan bir deli aşığı sevmek gibiydi...


Birgün ansızın, telefonda duyduğun bir sese, ya da yeni tanıştığın bir kadına aşık olduğunu, sanki tepkimi ölçmek ya da seni nasıl kıskandığımı görmek isteyen abartılı bir heyecanla söylediğinde, telaşa kapılmamak, bunun gelip geçici bir duygu olduğuna ve asla benden vazgeçemeyeceğine inanmaktı... Yine de içimdeki o kaçınılmaz endişe ister istemez sarardı yüzümü... Sesim soluğum kesilirdi birden... İşte öyle anlarda beni sımsıkı sarıp, tutkulu bir sevişmenin ilk öpücüklerini dudağıma kondururken "Sen küçücük bir kızsın, biliyor musun" diyen şefkatli sesini severdim en çok... Ve aslında ben dahil, hiç kimseye aşık olamayacağını düşünür hüzünlenirdim...


Ruyalarımın gül kokusu...
Sonra birgün aşka açıldı yüreğinin sürgüleri
Sonra birgün şiirlerin başka bir aşkın kokusuna büründü...
Yıkıldı tabuların...Kırıldı zincirlerin... Uzağıma düştün...
Bu defa farklıydı, hissetmiştim. Yalnız bedenini değil, ruhunu da paylaşmaya başlamıştın bir başka kadınla...


Sonra sevmek yavaş yavaş kayışını izlemek oldu avuçlarımdan... Seni sevmek, sen sabaha karşı uyuduğumu sanarak yanımdan kalkıp bir başka yürekle telefonda özlem giderirken, içimde kopan fırtınaları susturmaya çalışmak oldu sessizce...


Habersizce kapını çaldığım o gün, kapında kalıp, içeri girememek oldu...
O güne kadar hiç olmazsa bana karşı dürüst olmanla, yaşadıklarını benden gizlememenle, yalan söylememenle avunuyordum... Ama bir başkasını incitmemek, üzmemek için ondan gerçekleri gizlediğini, yalanlarla da olsa o nu koruduğunu farkedince bu avuntu da terketti beni... Yalanlarını bile kıskanır oldum.


Neden dürüst olmak için beni seçmiştin sanki... Gerçeğin acımazıs zindanlarında neden beni kilitli bırakmıştın...


Ne çok düşündüm bu soruların cevaplarını... Ne çok sorguladım kendimi , nerde hata yaptığımı, neyi eksik bıraktığımı...


Kadınca oyunlardan haberim olmadı hiçbir zaman. Seçtiğin yaşam biçiminden koparmak, seni soluksuz bırakmak demekti benim için. Hatam seni bir mülk gibi sahiplenmemek miydi? Acaba istediğin bu muydu? Seni yanlış mı tanımıştım?... Bana hep, ne kadar asil bir yüreğim oludğunu söyler dururdun... İsyanım, kalbimin ezilmiş parçalarının üstünü örtüp, sessizce çekip kapını çıkmak olurdu en fazla...


Yalnız kalmak istediğini daha sen söylemeden yüzündeki bulutlardan hisseder, çekip giderdim... Özür diler gibi bir sesle , o nun geleceğini söylediğinde, sessizce çıkıp giderdim... Karşında ben otururken, onunla saatlerce telefonda konuştuğunda çıkıp giderdim... Hep giderdim...


Bu onurlu tavrımdı belki de ezen yüreğini... Vazgeçemediğin tek yanım buydu belki...


Sonra, sevmek yaralı kadınlığımı başka yüreklerle avutma yanılgısına kapılmak oldu... Buna hakkım olduğunu söyleyip dursan da, biliyorum aslında içten içe hiç affetmedin beni... Sen çoktan parçalanmıştın zaten... Benim de yüreğimi böldüğümü düşünmek sana bile ağır geldi... Oysa ben, seni değil, kendimi cezalandırıyordum başka bedenlerle... Ruhumu kemiren bu deli aşkı cezalandırıyordum... Bunu anlamadın mı sevgili?


Sevmek seni değil çocukluğumu, düşlerimi, kendimi aldatmak olmuştu artık... Bana bağlanan masum aşkları seninle aldatmak olmuştu... Kimseye veremedim yüreğimi. Ne zaman baksalar içime, yüreğimin kırık aynasında kendilerinin değil senin yüzünün aksini gördüler hep... Sessizce çekip gittiler. Farketmedim bile gittiklerini...


Gittin...
Seni sevmek, bensiz akıp giden hayatına bir yabancı gibi uzaktan bakmak oldu çoktandır... O çocuk ellerinin, bir başkasının saçlarında gezindiğini, aniden özlemle sarılıp bir başka yüzü öpücüklere boğduğunu, sabahları uykunda bir başka kadına "gitme" diye sayıkladığını düşünmek oldu, seni sevmek... *******i kokuna hasret yatağımda ter içinde uyanmak, kendimin bile affedemediği bir bencillikle, kalbindeki tek aşkın benimki olması için gözyaşları içinde Tanrı'ya yalvarmak oldu...


Seni yasak bir aşk gibi gözlerden uzakta, rutubetli duvarlar arasında yaşamak oldu, sevmek... Beni hayatından dışladığın için öfke nöbetlerine kapılıp, bana bile yabancı gelen, hiç tanımadığım bir sesle sana bağırmak, haykırmak, ağlamak, sonra pişmanlıkla affedip tutkuyla sana tekrar sarılmak oldu...


Yabani bir ot gibi ruhumu sarıp sarmalayan öfke ve kıskançlık duygularıyla benliğimden uzaklaşmayı kendime yakıştırmamak, kaldığım bu karanlık dehlizde, kendi kalbimde, yalnızlığımda, sensizliğimde, kendi aşkımla delirmek oldu seni sevmek...


Şimdi, bu acıya bir son vermesi, kendisini terketmesi, sonsuzluğa bırakıp gitmesi için birbirine yalvaran iki yüreğiz artık. "Ayazda iki yürek" gibiyiz...


Sen benim şizofren aşkımsın... Ben senin kanayan vicdanınım...
Affet beni sevgili... Verdiğim sözleri tutamadım...

mystical_waynak 10-03-2007 08:27 PM

Gittin...
Dudağıma, çocuksu susuzluğumla asla doyamadığım öpücüklerinden birini kondurup gittin."Ne olur öyle bakma bana" dedin enson...
Daha birkaç dakika önce gözlerimde varlığınla alevlenen yaşam sevincinin yerine, boyun eğmiş, donuk ve daha şimdiden hasretinle kavrulmuş bir karanlığı bırakıp gittin... Dolmuştu zamanın...


Yüreğimdeki kum saatini, o göz açıp kapayıncaya kadar geçen "sen"den, sanki asırlarca tükenmek bilmeyen "sensizliğe" tersyüz ederek gittin.


İçimde, günlerdir yokluğunla zayıflamış, kalbi kupkuru kalmış aşk çocuğunu sevginle emzirme sarhoşluğuyla delirdiğim şu üç saatin içindeki yüzlerce "an"ı "anı"ya dönüştürerek...


Önce gözlerim öksüz kaldı yokluğunda. Sonra, nefesinin o buğulu sıcaklığından mahrum kalan evimin rutubet kokulu duvarları...


Gittin...
İki aşkın arasında şaşkın. Ürkek ve çaresiz bir çocuk gibi savrulan kalbini cebine koyup, başka bir eve gittin uyumaya. Artık senin değildi evin, "sizin"di. Benim özlediğim o eski evin değildi gittiğin...


O eski ev... Oturup, zamanın o yağmursuz, o parça parça yüzüne bakarak, güneşin bütün gün sadece yalayıp geçtiği loş pencerelerinde dalgınlığımızı biriktirdiğimiz o ev...


Şaşardık bazen... ansızın, hesapsızca, belki de yorgun düşerek... Akıldışı bir hızla devinen imgelerin ortasında, bir çığ gibi ömrümüze yığılan anılardan birin seçip, dondurarak... Hayat, çok eskilerden gelen sonsuz bir rityel gibi, bir gelenek gibi tekrar ederdi etrafımızda, umurumuzda olmadan...


Elin çaya uzanırdı...
Tenim dudaklarını özlerdi...
Bir sözüm şiirin olurdu... Demlenirdik.


Gömüldükce düşlerin o büyülü uykusuna, aşkımın kalbimdeki ilahi melodisi çalınırdı kulaklarına birden. nasıl da ürkerdin... Karanlıktan korkan bir çocuğun teselli isteği gibi bölerdi sesin suskunluğumuzu...


Ruhlarımızın biryerlerde buluştuğuna, düşlerimizin biryerde kesiştiğine inanmak istediğim bu hayattan çalıntı anları, beni bunun aksine inandırmaya çalışan bir sesle ve ilk önce hep sen bölerdin.


İşte böyle anlarda yüzü daha da netleşirdi dünyaya gözlerinden bakan o yaralı çocuğunun... İşte ben en çok seni içimden doğru sevdiğim böyle anları severdim...


Hayatın içinde seni barındırdığı her karesinde uzun uzun soluklar alarak, o günlük , o sıradan ayrıntılarını alabildiğince büyütüp, içinde kaybolarak severdim seni... Odanın içinde, varlığına yıllardır aşina olduğun bir eşya gibi sessizce kaybolarak , seni izlemek ve başının üzerinden sonsuzluğa akıp giden düş bulutlarında şekillenen herşeyi, şu yüreğimde senin için büyüttüğüm şiire mısra yapıp eklemekti seni sevmek...


Sevmek hayatına tanıklık etmekti benim için...
Sabahları evden çıkmadan önce, uykundaki o en masum halini öpücüklere boğarken "gitme" diye sayıklayan sesine kıyamayıp, patrona binbir yalanlar uydurarak, işe gitmemekti seni sevmek...


Sana kahvaltı hazırlamaktı... Senle hazırladığım sofraya iştahla oturup "sen varya, bir meleksin, neden seninle evlenmiyorum ki ben? Senden daha iyisini mi bulacağım"diyen muzip sözlerine sevinmek, belki de çocukca inanmaktı... İnce ince kıyılmış, tabağa motif gibi işlenerek dizilmiş ve hep sevdiğin gibi üzerinde zeydinyağı ve limon gezdirilmiş domateslere, yaptığım mezelere duyduğun minnete şaşırmaktı... Hayatına eklemekten çılgınca zevk aldığım o şefkatli inceliklere duyduğun minnete şaşırmaktı seni sevmek...


Seni sevmek, bundan yıllar önce, seni bir idol gibi içimde büyütüp, hayranlığımın yavaş yavaş aşka dönüşünü ürkekçe gizleyerek kaleme aldığım mektuplarıma, aynı incelikle, aynı özlemle, aynı hayranlıkla verdiğin cevaplarına inanmaktı. Tüm ısrarlarına rağmen, bu eşsiz büyüyü bozmaktan çekinip, aylarca seni bir kez bile aramamaktı. Sonra ansızın yollara düşüp, çocukluğumda kalbimde filizlenen sevdası senin aşkınla yeşeren bu kentin sokaklarında izini sürmek, kendi sözlerinle "bu inceliğin ve bu derin anlayışın yüzünü", yani o merak ettiğin yüzümü , gözlerine taşımaktı. Buluştuğumuz cafede , ayların günlerin telaşı ve suskunluğuyla anlattığın şeylerin hiçbirini algılamadan, sadece hayranlıkla seni, o hepimiz gibiliğini seyrederken, masanın altından bir türlü çıkartamadığın o telaşlı, o çocuk ellerinde kendini eleveren heyecanına inanmaktı...


Seni sevmek, o gece rakı içtiğimiz köhne meyhaneden çıkıp yürüdüğümüz sokaklarda, Nisan ayında bir mucize gibi gökyüzünde dans eden kar tanelerinin Tanrı'nın bu aşk için gönderdiği bir işaret olduğuna inanmaktı...


Seni sevmek kadınlığımı, bedenimi ve hazzı ilk defa seninle keşfetmekti. Onyedi yıldır sanki sadece senin için sakladığım bedenimi, en ufak bir tereddüt duymadan ve beklentisiz bir sarhoşlukla sana sunmaktı... Her dokunuşunda kutsal bir ayinin o sıcak ve tatlı şarabını yudum yudum içer gibi...


Seni sevmek, aşkın uğruna, ama senden izinsiz, başka bir kentteki hayatımı sıfırlayıp, yaşadığın kente, yaşadığın göğün altına, ıslandığın yağmurların altına gelip yerleşmekti. Senden başka, bu koca kentte bir başınalık ve kimsesizlikti seni sevmek... sokaklarda tek bir tanıdık simaya rastlamamaya alışmaktı güçlükle... Hücrelerimle beraber çoğalan aşkını özgürce ve sınırsızca yaşamak için ailemin şefkatli ve anlayışlı kollarından sıyrılıp kanatlanmak, yıllanmış can dostların sevgisini çok uzaklarda bırakmaktı...


Seni sevmek, yalnızlığın soğuk kollarından biraz olsun sıyrılıp, nefes alabilmek için *******i saatlerce tek başıma Beyoğlu'nun karanlık sokaklarında kalabalığın soluğuyla ısınmaya çalışmaktı. Hiç tanımadığım insanların yüzünde senin yüzünü aramak, onların kaybolmuş, umutsuz hayatlarında yaralı geçmişinin ve çocuksu düşlerinin izini sürmekti...


Seni sevmek, bu kentin tozlu, soluk ışıkları ruhumu ısırırken, aynı gecenin yıldızları altında seni deliler gibi özlemekti. O geceyi de kollarında geçirebilmeye seni ikna edebilmek için saatlerce sokaklarda dolaşıp, barlarda, kahvelerde oturup eve dönüşünü beklemekti... Bazen bu bekleyişlerin sonu, yorgun düşmüş bedenimi sürüklediğim evimde, o gece bir başka kadının yanında uyumana ağlamak olurdu sabaha kadar... Ertesi gün bir şizofren gibi, hiçbirşey olmamış gibi tekrar seni sevmeye koyulurdum... şaşırırdım.


Çünki, seni sevmek direnmekti sevgili... Güçsüz olanı acımasızca yokeden bu kentin hoyratlığına ve senin için artık inanmaktan çoktan vazgeçtiğin, yaşadığın hayalkırıklıklarıyla çok uzun zamandır kaybettiğin o aşk duygusunun gerçekliğinin canlı ispatı olmaya direnmekti... Kalbine inançla aşk tohumları ekmekti seni sevmek... Sevmek o yitirdiğin aşk şarkısı adına sana umut vermekti...


Seni sevmek, ait olduğun gökyüzünde seni özgür bırakmaktı... Koparmamaktı kanatlarını... Ruhunun ve kaleminin tek besin kaynağından, başka sevgilerin şiirine eklediği mısralardan kıskançlıkla seni mahrum etmeye yeltenmemekti...


Sevmek, ruhumun tek sahibi olan seni sahiplenmemeye kanaya kanaya razı olmaktı... Çocuksu bir saflıkla tek vazgeçemeyeceğinin ben olduğuma kendimi inandırarak, hayatına boyun eğmekti...


Seni sevmek, bir babayı, bir can yoldaşını hayatının sonuna kadar yanında olduğunu bildiğin güvenilir bir dostu, ilgiye ve şefkate doymayan çaresiz bir küçük çocuğu, ama en çok da tutkulu, kıskanç ve yüreği sonsuz maviliklere akan bir deli aşığı sevmek gibiydi...


Birgün ansızın, telefonda duyduğun bir sese, ya da yeni tanıştığın bir kadına aşık olduğunu, sanki tepkimi ölçmek ya da seni nasıl kıskandığımı görmek isteyen abartılı bir heyecanla söylediğinde, telaşa kapılmamak, bunun gelip geçici bir duygu olduğuna ve asla benden vazgeçemeyeceğine inanmaktı... Yine de içimdeki o kaçınılmaz endişe ister istemez sarardı yüzümü... Sesim soluğum kesilirdi birden... İşte öyle anlarda beni sımsıkı sarıp, tutkulu bir sevişmenin ilk öpücüklerini dudağıma kondururken "Sen küçücük bir kızsın, biliyor musun" diyen şefkatli sesini severdim en çok... Ve aslında ben dahil, hiç kimseye aşık olamayacağını düşünür hüzünlenirdim...


Ruyalarımın gül kokusu...
Sonra birgün aşka açıldı yüreğinin sürgüleri
Sonra birgün şiirlerin başka bir aşkın kokusuna büründü...
Yıkıldı tabuların...Kırıldı zincirlerin... Uzağıma düştün...
Bu defa farklıydı, hissetmiştim. Yalnız bedenini değil, ruhunu da paylaşmaya başlamıştın bir başka kadınla...


Sonra sevmek yavaş yavaş kayışını izlemek oldu avuçlarımdan... Seni sevmek, sen sabaha karşı uyuduğumu sanarak yanımdan kalkıp bir başka yürekle telefonda özlem giderirken, içimde kopan fırtınaları susturmaya çalışmak oldu sessizce...


Habersizce kapını çaldığım o gün, kapında kalıp, içeri girememek oldu...
O güne kadar hiç olmazsa bana karşı dürüst olmanla, yaşadıklarını benden gizlememenle, yalan söylememenle avunuyordum... Ama bir başkasını incitmemek, üzmemek için ondan gerçekleri gizlediğini, yalanlarla da olsa o nu koruduğunu farkedince bu avuntu da terketti beni... Yalanlarını bile kıskanır oldum.


Neden dürüst olmak için beni seçmiştin sanki... Gerçeğin acımazıs zindanlarında neden beni kilitli bırakmıştın...


Ne çok düşündüm bu soruların cevaplarını... Ne çok sorguladım kendimi , nerde hata yaptığımı, neyi eksik bıraktığımı...


Kadınca oyunlardan haberim olmadı hiçbir zaman. Seçtiğin yaşam biçiminden koparmak, seni soluksuz bırakmak demekti benim için. Hatam seni bir mülk gibi sahiplenmemek miydi? Acaba istediğin bu muydu? Seni yanlış mı tanımıştım?... Bana hep, ne kadar asil bir yüreğim oludğunu söyler dururdun... İsyanım, kalbimin ezilmiş parçalarının üstünü örtüp, sessizce çekip kapını çıkmak olurdu en fazla...


Yalnız kalmak istediğini daha sen söylemeden yüzündeki bulutlardan hisseder, çekip giderdim... Özür diler gibi bir sesle , o nun geleceğini söylediğinde, sessizce çıkıp giderdim... Karşında ben otururken, onunla saatlerce telefonda konuştuğunda çıkıp giderdim... Hep giderdim...


Bu onurlu tavrımdı belki de ezen yüreğini... Vazgeçemediğin tek yanım buydu belki...


Sonra, sevmek yaralı kadınlığımı başka yüreklerle avutma yanılgısına kapılmak oldu... Buna hakkım olduğunu söyleyip dursan da, biliyorum aslında içten içe hiç affetmedin beni... Sen çoktan parçalanmıştın zaten... Benim de yüreğimi böldüğümü düşünmek sana bile ağır geldi... Oysa ben, seni değil, kendimi cezalandırıyordum başka bedenlerle... Ruhumu kemiren bu deli aşkı cezalandırıyordum... Bunu anlamadın mı sevgili?


Sevmek seni değil çocukluğumu, düşlerimi, kendimi aldatmak olmuştu artık... Bana bağlanan masum aşkları seninle aldatmak olmuştu... Kimseye veremedim yüreğimi. Ne zaman baksalar içime, yüreğimin kırık aynasında kendilerinin değil senin yüzünün aksini gördüler hep... Sessizce çekip gittiler. Farketmedim bile gittiklerini...


Gittin...
Seni sevmek, bensiz akıp giden hayatına bir yabancı gibi uzaktan bakmak oldu çoktandır... O çocuk ellerinin, bir başkasının saçlarında gezindiğini, aniden özlemle sarılıp bir başka yüzü öpücüklere boğduğunu, sabahları uykunda bir başka kadına "gitme" diye sayıkladığını düşünmek oldu, seni sevmek... *******i kokuna hasret yatağımda ter içinde uyanmak, kendimin bile affedemediği bir bencillikle, kalbindeki tek aşkın benimki olması için gözyaşları içinde Tanrı'ya yalvarmak oldu...


Seni yasak bir aşk gibi gözlerden uzakta, rutubetli duvarlar arasında yaşamak oldu, sevmek... Beni hayatından dışladığın için öfke nöbetlerine kapılıp, bana bile yabancı gelen, hiç tanımadığım bir sesle sana bağırmak, haykırmak, ağlamak, sonra pişmanlıkla affedip tutkuyla sana tekrar sarılmak oldu...


Yabani bir ot gibi ruhumu sarıp sarmalayan öfke ve kıskançlık duygularıyla benliğimden uzaklaşmayı kendime yakıştırmamak, kaldığım bu karanlık dehlizde, kendi kalbimde, yalnızlığımda, sensizliğimde, kendi aşkımla delirmek oldu seni sevmek...


Şimdi, bu acıya bir son vermesi, kendisini terketmesi, sonsuzluğa bırakıp gitmesi için birbirine yalvaran iki yüreğiz artık. "Ayazda iki yürek" gibiyiz...


Sen benim şizofren aşkımsın... Ben senin kanayan vicdanınım...
Affet beni sevgili... Verdiğim sözleri tutamadım...

mystical_waynak 10-03-2007 08:31 PM

Sahibini Arayan Mektuplar


Gözlerine baktığım zaman susmanın bir sebebi olmalı.
Bana kendini anlat. Korkularını, dileklerini söyle
bana. Aşktan ne bekliyorsun? Dostluk mu? Al, istediğin
kadar... Yüreğimi apaçık önüne seriyorum işte! Orada
sevdiğin, isteğin ne varsa al, senin olsun. Sana
arzularımın ötesinden sesleniyorum.


Aydınlık! sen en güzel aydınlık! Bizi bırakma.
Kalplerimizde girmediğin köşe kalmasın. Çek, kurtar
bizi insan yaratılılışımızın korkunç
karanlığından. İçimizde, ta derinlerde kükreyen o vahşi
hayvanı sustur. Düşüncelerimizi tırmalayan o kanlı
pençeden kurtar bizi. Unutulmuşların dünyasında biz
unutmak istemiyoruz.


Haydi sevdiğim sen de aç yüreğini. Dostluğun o ölümsüz
ışığı dolsun içine. Saçlarımı okşadığın zaman, annemin
eli sanmalıyım ellerini. Dudakalrından yalnız aşkın
hazzını değil, dostluğun doyulmaz içkisini de
içmeliyim. Bana önce insanlığımı öğret, bana
unutmamayı öğret. Seni hiç unutmak istemiyorum.
Bilinmeyen içkilerin en zevk dolu sarhoşluğunda
yaşayalım seninle. Kurtulalım bu korkulardan, bu
çaresizliklerden.


Beni hiç unutmayacaksan sev, usanmayacaksan sev.
Birlikte yaşadığımız her dakika ömrümüzün bir yılına
bedel olmalı. O dakikaları hatıraların sonsuz
mezarlığına göemceksek hiç yaşamayalım.


Önce zamandan kurtulmalıyız öyleyse. Birbirini
yenilemeli saatlerimiz. Yarın bu günü aratmamalı.
Yerçekiminden kurtulurcasına aşmalıyız zamanı seninle.
O dost zamanı, o dostça zamanları.


Bana "gel" dediğin an; mesafeler de anlamını
kaybetmeli. Yolları dakikalarla, günleri kilometrelerle
ölçmemeliyiz. Beraberliğimiz, bütünlüğümüz hiç
bitmemeli. O hiç sönmeyen dostluk ateşinin çevresinde
hep böyle elele, dizdize olalım. Ne yağmur söndürmeli
o ateşi ne rüzgar. Yüreklerimiz hep böyle ışıl ışıl
olmalı alevlerinde.


Hadi sevdiğim, sen de aç yüreğini. Bana kendinden
bahset. Hep ben ol, durmadan ben ol istiyorum.
Dudaklarım kurudu bak! Bir yudum su ver güzelliğinin
pınarından. Acıktım dersem iyiliğinle doyur beni.
Üşüyorsam; yalnız dostluğunun ateşinde ısınsın
ellerim.


Benim olma demiyorum. Ama önce ben ol. İnan, ben hep
sen olacağım, baştanbaşa sen olduğum için.


Aşkta kaybettiklerimizi dostlukla tamamlayalım. Gel,
aydınlık, bizi bekliyor..

mystical_waynak 10-03-2007 08:32 PM

Hayalleri olmalı insanın.



Hissetmeli yüreğinden gelenleri.



Yaşamalı ölmeyecek gibi.



Duymalı içinden gelen sesi



Bir okun



Yayından fırladığı gibi




Saplanmalı yüreğine.




Tasaları bir yana



Hüzünleri arkasına koymalı



Dönüp de bakmamalı



Uçmalı bulutlara



Hem de bembeyaz düşlere



Masmavi gökyüzünde



Süzülüp süzülüp



Konmalı



Yârin yüreğine.



Düşleri olmalı insanın



Hiç uyanmamacasına




Sabahları kovmalı




Yıldızlarda koşmalı




Güneşlerde yanmalı




Velhasıl doya doya




Bitmeyecekmişçesine...



süleyman özbaş

mystical_waynak 10-03-2007 08:34 PM

Sevgi Pınarı



Bir sevdadır dizelerle dile gelir

Umutlar kabarır gönüller güle gelir



Fışkırır kalplerden şiir seven gönüllere

Gönüllerde tufan olup name olur dillerde



Kimi sevdadır kimi aşktır dizenin adı

Kimi hüzün kimi hazin kimi umuttur tadı



Bazen Yunus’dan Bazen Karacaoğlan’dan

Bir sevgi pınarı gibi kucaklar Mevlana’dan



Duygular yoğrulur hecelerden kelimelere

Nakış nakış işlenir duygular cümlelere



Aruz olur ,hece olur ,serbest olur, vezinlerde

Dörtlük dörtlük, kıta kıta ,akar dizelerde



Sevgi pınarından akan duygular şiir olur

Bu sevgiyi dizeleri ile şair bir bir dokur



Sevgi seli toplanır şiir seven gönüllerde

Bir şarkı olur,bir türkü olur sunan dillerde

mystical_waynak 10-03-2007 08:35 PM

Koskoca bir bahçede
Demetler içinde bir papatya.
Aşık olmuş, yanmış, tutuşmuş
Ak sakallı bahçıvana...
Bir ümit bekliyormuş.
Yüzlerce çiçeğin arasından
Onunla, sadece onunla
Saatlerce ilgilenmesini.
Buz gibi suyunu
Sadece ona döksün istiyormuş...
Sadece ona değsin makası,
Sadece ona gülsün dudakları.
Kıskanıyormuş bahçıvanı
Kırmızı güllerden,
Sarı lalelerden,
Mor menekşelerden.
Papatya, sadece bahçıvan için açıyormuş,
Bembeyaz yapraklarını...

Bir gün,
Aşkı öyle büyümüş ki,
Papatya yapraklarını taşıyamaz olmuş.
Eğilivermiş boynu.
Toprağa bakıyormuş artık.
Bahçıvanın sadece sesini duyuyormuş
Ayaklarını görüyormuş.
Bunada sükür diyormus.
Yetiyormuş ona, bahçıvanın varlığını hissetmek.
Zaman akıp gidiyormuş.
Papatya bahçıvanın yüzünü görmeyeli çok olmuş.
Ne var sanki boynumu kaldırsa
Bi kerecik daha görsem yüzünü diyormuş.
Yanıp tutuşuyormuş...

Ve işte bir gün..
Bahçıvan papatyaya doğru yaklaşmış.
İncecik bedenini ellerinin arasına almış.
Elindeki sopayı, köklerinin yanına, toprağa sokmuş
Bir iple papatyanın gövdesini bağlayıvermiş sopaya.
Papatya o an daha çok sevmiş bahçıvanı.
Hâlâ göremiyormuş onu,
Ama bedeni kurtulmuş.
Uzun bir müddet sonra,
Bahçıvan uğramaz olmuş bahçeye.
Gelen giden yokmuş...

Kahrından ölecekmiş papatya.
Ama işte bir sabah,
Hortumdan akan suyun sesiyle uyanmış.
Derin bir oh çekmiş.
Çılgıncasına sevdiği bahçıvan geri gelmiş.
Birden, kendisine doğru gelen iki ayak görmüş.
Bu onun delicesine sevdiği bahçıvan değilmiş.
Başka birisiymiş.
Adamın elinde bir de makas varmış.
Papatyanın kafasını kaldırmış yukarıya doğru
Ne güzel açmışsın sen öyle demiş.
Bu gencecik, yakışıklı bir delikanlıymış.
Gözleri gök mavisi, saçları güneş sarısıymış...
Ama gövden seni taşımıyor demiş.
Elindeki makası papatyanın boynuna doğru uzatmış
Ve bir hamlede başını gövdesinden ayırmış.

Papatya yere düşerken hatırlamış sevdiğini,
O ak saçlı, ak sakallı, yaşlımı yaşlı bahçıvanı hatırlamış.
Bir de o gencecik, yakışıklı delikanlıyı düşünmüş,
Ve o an anlamış, neden o yaşlı bahçıvanı sevdiğini.
O, her şeye rağmen, papatyaya emek vermiş.
Belki, ona hiç bir zaman güzel olduğunu söylememiş,
Ama onu asluında hep sevmiş.
Papatya anlamış artık.
Sevgi; emek istermiş...
Yere düştüğünde son bir kez düşünmüş sevdiğini,
Teşekkür etmiş ona içinden..
Son yaprağı da kuruduğunda,
Biliyormuş artık...
Gerçek sevginin, söylemeden,
Yaşamadan ve asla kavuşmadan
Varolabileceğini...

mystical_waynak 10-03-2007 08:35 PM

Nedenin yoktu her zamanki gibi,
Sadece öyle istiyordun yine tüm bencilliğin ve umursamazlığın ile.
Gitmem lazım dedin sadece kısık bir sesle.
Çok kısa bir süre baktın gözlerimin içine..
Ama sonra nedense hemen çektin gözbebeklerini..
Kim bilir?..Korktuğun içindir belki de!!
Ya da içimde yaktığın ateşin kıvılcımları sıçramasın diye gözbebeklerine..

Yanaklarıma iz yapıp dudaklarıma dokunan gözyaşlarımı fark etmedin bile.
Kim bilir?..İçime akıttığım içindir belki de..

Ağzımı açabilsem..Ah!! Bi konuşabilsem,sorabilsem neden diye..Ama cevap çok belli,
Neden yok belli her zamanki gibi yine!
Değiyor mu bilmiyorum bunca gözyaşı bu adice terk edişlerine.Bırakıp gitmeyi erkeklik belledin herhalde!!Canımı yakıyorsun,gitmem lazım diyorsun ve sonrasında tek kelime etmeden öylece duruyorsun.Beni öldürüyorsun,haberin yok ki bu aşktan ,aşıktan sanane!!

Katlanamıyorum seninle sensizliğe.En önemlisi de sessizliğine.Ya git artık ya da bir şey söyle.Sustuğun her saniye ömrümden çalıyorsun belli belirsizce.Değiyor mu bilmiyorum bunca gözyaşı bu adice terk edişlerine.Olsun ben yine de seni seviyorum kalan tüm benliklerimde..Ama yeter artık ya git ya da bir şey söyle..!!

mystical_waynak 10-03-2007 08:37 PM

Yoklugunda ne atesleri hasretimle yaktim da,
Bir seni yakamadim beni yaktigin gibi.
cölde su, mahpusta gün, oructa ekmek gibi bekledim seni.
Sense araya korkular koydun,
Yasaklar koydun,
Bitmez tükenmez engeller koydun.
simdi nerdesin diye sakin sorma.
Sen cagirdin da ben gelmedim mi?
Sen varken darilmazdim ciceksiz baharlara,
Yagmurlu havalara, bu kasvetli aksamlara.
Sen varken;
Bakip iclenmezdim tren istasyonlarina,
Otobüs duraklarina...
Sen varken ayrilanlara aglamazdim...
Yikilmazdim biten sevdalarin ardindan,
Gidenlere küsmezdim,
Kalanlara acimazdim...
Sen varken böyle üsümezdim,titremezdim.
Masumdum, cocuklar gibi.
Böyle delirmezdim,küfretmezdim...
Hele ölmeyi hic düsünmezdim.
simdi soruyorum sana:
Adi sevdaysa bu cehennemin,
Sen yaktin da ben yanmadim mi?
Biliyorsun;
Bütün acilarina yesil isik yaktim olmadi.
Bütün korkularina arka ciktim olmadi.
Daglara merdiven dayadim olmadi.
Haziranda kar oldum yagdim avuclarina olmadi.
Sevdim olmadi,yandim olmadi,taptim olmadi.
Artik benden pes!
Bu askin biletini istedigin gibi kes!
Nasilsa gidiyorsun.
Biliyorum, git...
Ama ardinda;
Aglayan bir cift göz,
Paramparca bir yürek,
Ve yikilmis bir dag görmek istemiyosan;
cek silahini,daya sirtima,
Titrersem namerdim...
Sen vurdun da ben ölmedim mi?

Ahmet Selçuk İlhan

mystical_waynak 10-03-2007 08:38 PM

Seveceksen BÖyle Sevmelİyİm

Bİr Gece Dİlİm Tutulmali Ay GÖkteyken,
Gİrdabina DÜŞmelİyİm YalnizliĞin
İhanetİn Adini Bİlmemelİyİm
Ya Da UĞramamali Yalanlar Beynİme.
Zİndandan Mektuplar Yazmaliyim
Penceremde Bİr Karanfİl Solmali,
İÇİmde TebessÜmler..
Bİr Yakin İklİm Olmalisin Bana.
Ah Ederken,
GÜn GÖrmemİŞ Bİr Yildiz Kaymali.
Seveceksem BÖyle Sevmelİyİm
YaŞayacaksam BÖyle..
BaŞucumda Kara Bİr Kİtap Bulunmali
Her Sayfaya Adimi Yazmaliyim.
Hayallerİm GÖkte YildizlaŞirken,
Lanet Etmelİyİm Şansima, TutunamayiŞima
Aklima GeldİĞİn Anlardakİ KahroluŞuma
Seveceksem BÖyle Sevmelİyİm,
Kahrolacaksam BÖyle..
Bİr BaŞkasi DedİĞİnde Dİk Olmaliyim
Ya Da Yabanci Bİrİsİ, Senİn İÇİn
İÇİmİn Kan Revanini GÖrmemelİsİn.
Firtinalar Koparken İÇİmde,
Dudaklarim SÜt Lİman Olmali
Bİlmemelİsİn YÜreĞİmİn EzİklİĞİnİ
Sevgİmİ DaraĞacina Asarken,
Ellerİm Tİtrememelİ
Seveceksem BÖyle Sevmelİyİm,
Kaybedeceksem BÖyle..
Gİt Dersen Gİtmelİyİm, Yalandan Da Olsa
GÖrmemelİsİn Benİ Arkanda
Hep KÖŞebaŞlarindan Bakmaliyim Sana
Her GÜn Hayalİn GeÇmelİ Kapimin ÖnÜnden
Sana Benzeyenlerİ Sen Sanmaliyim
Seveceksem BÖyle Sevmelİyİm,
Kanacaksam BÖyle..
Veda Edeceksem BÖyle Etmelİyİm
Yaninda Bİr Yanini Da GÖtÜrerek,
Sessİzce Ayrilmaliyim Bu Dİyardan.
Ben MeÇhule KariŞirken,
Sen Kirmizi Bİr GÜl Bulmalisin..(?)
Ecel BaŞucuma Dayanirken
Kİmse Bİlmemelİ
Seher Vaktİ Kapim Çalinmali
Sen Uykudayken, Alem Uykudayken
DÜŞlerİm, Ümİtlerİm, Hepsİ Uykudayken..
Ümİdİmİ İsmİne GÖmmelİyİm!
GÖzlerİm BoŞluĞa Bakarken,
Hafİften Bİr YaĞmur YaĞmali
Seveceksem BÖyle Sevmelİyİm,
Öleceksem BÖyle!

mystical_waynak 10-03-2007 08:40 PM

BENİ UNUTMA

Bir gün gelir de unuturmuş insan
En sevdiği hatıraları bile
Bari sen her gece yorgun sesiyle
Saat on ikiyi vurduğu zaman
Beni unutma
Çünkü ben her gece o saatlerde
Seni yaşar ve seni düşünürüm
Hayal içinde perişan yürürüm
Sen de karanlığın sustuğu yerde
Beni unutma
O saatlerde serpilir gülüşün
Bir avuç su gibi içime, ey yar
Senin de başında o çılgın rüzgar
Deli deli esiverirse bir gün
Beni unutma
Ben ayağımda çarık, elimde asa
Senin için şu yollara düşmüşüm
Senelerce sonra sana dönüşüm
Bir mahşer gününe de rastlasa
Beni unutma
Hala duruyorsa yeşil elbisen
Onu bir gün benim için giy
Saksıdaki pembe karanfilde çiğ
Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen
Beni unutma
Büyük acılara tutuştuğum gün
Çok uzaklarda da olsan yine gel
Bu ölürcesine sevdiğine gel
Ne olur Tanrıya kavuştuğum gün
Beni unutma..

mystical_waynak 10-03-2007 08:42 PM

Seni Seviyorum

Ne güzel şey seni seviyorum demek
Sevdiğini söyleyebilmek ne güzel
Her baharda gece gündüz her saniye
Seni seviyorum
Seni seviyorum
Seviyorum seni diyebilmek ne güzel

Bir kere sevdaya tutulmayagör
Ateşlere yandığının resmidir
Aşık dediğin mecnun misali kör
Ne bilsin alemde ne mevsimidir

Çünküsü yok nedeni yok sevmenin
Zamanı hiç yok, dakikalar zaman üstü
Utangaç bir gecenin kucağında
Yağmurlar vuruyor pencereme
Aşkın vuruyor kalbimin kıyılarına
Gecenin bu çıldırtan yalnızlığında
Aşkın ayak seslerinin duyuyorum yüreğimde
Ve hasretin içimde
Seni seviyorum
Sesinin duymak istiyorum uyumadan önce
Sabahlara kadar konuşmak
Hiç kapatmamak telefonu
Aynı düşlere uyumak sonra
Ve uyanmak aynı güneşe

Bir kere sevdaya tutulmayagör
Ateşlere yandığının resmidir
Aşık dediğin mecnun misali kör
Ne bilsin alemde ne mevsimidir

Daha bir güzelleştim son günlerde
Gözlerimin içi parlıyor
Kabıma sığdıramıyorum aşkı
Gülmek geliyor içimden
Sokaklarda koşar adım yürümek
Tanıdık tanımadık herkese selam vermek
Merhaba ülkemin güzel insanları
Hepinize hepinize merhaba
Sizi de seviyorum
Yağmuru, denizi, kokusunu toprağın
Gökmavisinde güvercinleri, martıları
Dağ eteklerinde gelincikleri seviyorum ateş kırmızısı
Bindallılarıyla köy kızlarını
Ve elleri hamur kokan anaları
Hepsini sende seviyorum
Seni seviyorum
Bir kenara mahsun çekilen içim
Yemeden içmeden kesilen içim
Sensiz/yarsız uykuyu haram bilen için
Ayrılık ölümün diğer ismidir

Senin sevdiğin gibi topluyorum saçlarımı
Siyah kazağımı daha çok yakıştırıyorum kendime
Ve daha çok seviyorum limonlu çayı
Senin sevdiğin herşeyi seviyorum
Türkülerini memleketinin
Feneri ve kara kartalı senin için
Davamızı ve şiiri sende seviyorum
Seni seviyorum
İyi ki doğdun
İyi ki varsın
Doğum günün kutlu olsun
Seni çok seviyorum
Seni çok seviyorum

Yaşamaksa seni sevmek
Ben hiç ölmedim
Seni seviyorum

mystical_waynak 10-03-2007 08:43 PM

SEV YETER



Ömrümüzün son kertesinde,

Yıllanmış şarap diliminde...

Baharla birlikte yeşeren,

Rengârenk çiçekleriyle

Gönül rahatlatan fidanlar gibi

Taze ve tertemiz aşklara

Kucak açmıştık...

Kurak yazlar,

Acımasız sonbahar...

Sararan yapraklar,

Çıplak kalan fidanlar gibi

Yanlış insanlar,

Su vermeyen eller...

Yorgun bıraktı yüreğimizi.

Finalini oynarken ömrümüzün,

Sona yaklaşıyoruz artık...

Zaman yanlıştı ama

Çevresine saçtığı ışıltı,

Güzelliği doğaldı

Kırçiçeğimin...

Gözüm yok saltanatta, güzellikte

Kırçiçeğim...

Sen,

Beni sev yeter...

mystical_waynak 10-03-2007 08:43 PM

Ne ağzımın tadı var ne canda huzur

Gönül nasıl derin bir kederde

Aşkından ümidi kestim hiç olmazsa

Evim şenlensin sohbete gel de



Sen hiç farketmeden kalp kırmadın mı

Merak edip vicdanına sormadın mı

Ne yaptım ben sana bu kadar nihayet

Ben de bir anadan doğmadım mı

Bir daha olmaz

Bin kere tövbe

Kan davası mı bu

Bu nasıl öfke



Perişanım şimdi mutlu oldun mu

Başını yastığa rahat koydun mu

mystical_waynak 10-03-2007 08:44 PM

Aşk ikidir sevgi bir;
Aşk yalan,sevgi gerçektir.
Aşk sudur,sevgi susuzluk.
Bu yüzden sevgi hasrettir,
Özlemektir,beklemektir.
Asıl maharet:
Susuzken suyu içmek değil
Karşısına geçip seyretmektir.
Aşk haykırmaktır,sevgi ağlamak;
Aşk açmaktır,sevgi katlamak.
Sevgi saklamaktır
Yüreğini,gözlerini
Ve de ellerini saklamak
Bahar geldiğinde…
Bir çiçeğe,yeşile,çimene
Aşık olamazsın ama seversin.
Arkadaşına aşık olamazsın
Ama seversin.
Toprağa fidanı aşkla değil
Sevgiyle dikersin.
Sevgi için ölünür,aşk öldürür.
Aşk kıskançtır,nankördür
Sevgiyi öldürür.
Aşk Kabil’dir,sevgi Habil.
Aşkla sevgi aslında kardeştir
Babaları insandır,Adem’dir
Aşk için şiirler yazarsın,
Şarkılar yaparsın;
Sevgiyi anlatamazsın.
Çünkü yüreğine sığdıramazsın.
Kalbini aşka kapatabilirsin
Ama sevgiye kapatamazsın
Sevgi gizli,aşk aşikardır.
Yüz vermeyince unutursun
Sen aşığım diye daha kendini kandır.
Dedim ya sevgi gerçek,aşk yalandır.
Dahası da var:
Aşkın gözü kördür,
Fazla naz aşık usandırır;
Aşk oyun,aşık oyuncaktır.
Sevgi ise yaşamdır,hakikattir.
Aşk aceledir,
Sevgi usul usul sabırlıdır.
Acele işe hem şeytan karışır.
Aşk ateşlidir
Çünkü hastalıklıdır.
Sevgi ılıktır
Çünkü sağlıklıdır.
Velhasıl bu iki kardeşin hikayesidir
Aşka ve sevgiye dair....

güneşe doğru bakmak

mystical_waynak 10-03-2007 08:44 PM

Bir heyecan

İçinden atamadığın

Yaşansın

Bitmesin dediğin

İç çekişlerin

Uçursun seni

Sevdaya dair

Her ne varsa

Dilinden düşmesin

Doya doya

Kana kana

Damla damla

İçmeye kıyamadığın

Bir sevda bunun adı

Baktığın her yerde

Gözünden gitmeyen

Bir hayal bu

Adını andığın

Yürek yanığı

Devasa bir duygu

Bağımlılığın

Hiç bitmeyen

Bulutlara taşıyan

Gönül tazesi

Umut dolu

Nabız atışın…



01.09.2007

Süleyman ÖZBAŞ

mystical_waynak 10-03-2007 08:45 PM

Yasamak sakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yasayacaksin
bir sincap gibi mesela,
yani, yasamanin disinda ve ötesinde hiçbir sey
beklemeden ,yani bütün isin gücün yasamak olacak.
Yasamayi ciddiye alacaksin,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kollarin bagli arkadan, sirtin duvarda,


yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleginle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmedigin
insanlar hem de hiç kimse seni buna
zorlamamis hem de en güzel en gerçek seyin
yasamak oldugunu bildigin halde
Yani, öylesine ciddiye alacaksin ki yasamayi,
yetmisinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalir diye degil
ölmekten korktugun halde ölüme
inanmadigin için, yasamak yani agir
bastigindan.
Diyelim ki, agir ameliyatlik hastayiz,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün degilse de biraz erken
gitmenin kederini
biz yine de gülecegiz anlatilan Bektasi fikrasina,
hava yagmurlu mu, diye bakacagiz pencereden,
yahut da sabirsizlikla bekleyecegiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüsülmeye deger bir seyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanip ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hinçla bilecegiz bunu,
fakat yine de çildirasiya merak
edecegiz belki yillarca sürecek olan
savasin sonunu.Diyelim ki hapisteyiz,
yasimiz da elliye yakin,
daha da on sekiz sene olsun açilmasina demir kapinin.
Yine de disariyla birlikte yasayacagiz,
insanlari, hayvanlari, kavgasi ve rüzgariyla
yani, duvarin ardindaki disariyla.
Yani, nasil ve nerede olursak olalim
hiç ölünmeyecekmis gibi yasanacak...
Bu dünya soguyacak,
yildizlarin arasinda bir yildiz,
hem de en ufaciklarindan,
mavi kadifede bir yaldiz zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamiz.
Bu dünya soguyacak günün birinde,
hatta bir buz yigini
yahut ölü bir bulut gibi de degil,
bos bir ceviz gibi yuvarlanacak zifiri karanlikta uçsuz bucaksiz.
Simdiden çekilecek acisi bunun,
duyulacak mahzunlugu simdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yasadim" diyebilmen için...

mystical_waynak 10-03-2007 08:45 PM

Anladım sonu yok yalnızlığın


Her gün çoğalacak


Her zaman böyle miydi bilmiyorum


Sanki dokunulmazdı çocukken ağlamak


Alışır her insan, alışır zamanla kırılıp incinmeye


Çünkü olağan yıkılıp yıkılıp yeniden ayağa



kalkmak

Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte


Acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette


Bekliyorum bekliyorum bekliyorum


Hadi gelin üstüme korkmuyorum







Bulutlar yüklü ha yağdı ha yağacak üstümüze




hasret


Yokluğunla ben baş başayız nihayet





Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte



Acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette


Bekliyorum bekliyorum bekliyorum


Hadi gelin üstüme korkmuyorum

mystical_waynak 10-03-2007 08:46 PM

Al kucağına beni

Bakışlarında tazeleneyim

Buselerinle hayat bulup

Ömrümü sana vereyim

Coşkum bitmesin

Yanacaksam senle yanayım

Dokunuşların alsın beni

Götürsün

Uçursun bir kuş gibi

Kanatlarında bizi

Taşısın sonsuza

Sevdamızı

Yüreğinden çıkarma

Kalayım orda

Elvedalara elveda

Diyelim

Yeni bir başlangıç

Bitmeyen bir umut olsun

Güzel sevdamız…

mystical_waynak 10-03-2007 08:47 PM

Keşke Dememiş Olsaydım

Keşke, yaşadığımı yaşayanım olsaydın
Kuşların kanatlarını uçurup
Sana gönderdiğim mektupları alsaydın
Ve yağmur ıslatırken saçlarını
Yağmurun üzerine yağan ben olsaydım

Keşke, hislerimi hissedenim olsaydın
Kışın soğuk günlerinde
Yaktığım güneşlerde ısınsaydın
Kâğıtlarla kalemlerin üstüne
Yazdığım şiirleri okusaydın

Keşke, ışığımı aydınlatan olsaydın
Doğudan alçalıp, batıdan yükselirken
Akşam doğup, sabah batan
Ve
Işığını aydan alan güneşime
Işık olsaydın

Keşke, ağırlığıma yük olsaydın
Ben onları değil
Onlar beni aşmak isterken
Omzunu verip, atsaydın dağları omzumdan
Seninle bile paylaşamadığım seni
Bana getirseydin

Keşke gözlerime göz olsaydın
Saçlarımla ağarttığım karları
Sen görseydin
Martıların kanatlarında asılı gözyaşlarımı
Sen silseydin
Rüyalarımda ıslattığım suları
Sen içseydin
Uykuyu bile misafir almayan gözlerimin önünde
Bir serap gibi kalsaydın
Gözlerimde yüzen denizlerde
Yüzen sen olsaydın

Keşke, 'Keşke' dememiş olsaydım
Aşkına aşık bu yüreği
Koparıp alsaydın benden
Sadece kalsaydı beden
İnan üzülmezdim buna
Madem ki sen yoksun
Bu yürek, bu beden fazladır bana
Keşke, sen de bir örümcek ağıyla bağlansaydın
Ben delicesine bağlıyken sana....

mystical_waynak 10-03-2007 08:49 PM

Gerçekte duymadığım sesler bitti


Öğleye doğru bir gök gürültüsü yalnız


Karıştırdı ortalığı bir süre


Gök akıttı bir parça yağmurunu


Ve deniz kuşları umutsuz


Arıyorken kokularını gölgelerinde


Sıyırdı bir iki bulutu güneş de


Yığılıp kaldı yorgun


Denizin gözbebekleri üstünde.


Bir uyum muydu durgunluk, fırtınayı


Gök gürültüsünü de barındıran içinde


Duyuyorum o tanıdık sesi yeniden


Tiz bir çıngırağı andıran


Benzeyen zil sesine de


Daha önce unutmuşum gibi denizde


Yankılanıp durdu ara vermeden.







Hangi dili öğreniyordum? Mutluluk


İki tek ağustosu çarpıştıran


Sızdıran kanını bu yaz gününe


Yaşayan bir mutluluk? Ve işte


kaç yerinden kesilmiş ki ellerim


Bekletip durdu da acısını bunca yıl


Şimdi bir gülümseme gibi sindi yüzüme.





Görmüşüm daha önce de bir Lidya kralının

boynunda


Bilmekti yazgısını ölümünü, gene de


Yıllarca beklemişti kendini


Yeşimden sapı olan bir kılıçla


Bense ne içimi yakan rüzgarı


Ne denizdeki yangını, ne gök gürültüsünü


Duymuş gibi olduğum sesleri de değil


Yaşamın gövdesini arıyordum yalnızca


Bir çürük dişle alnımdaki


İki üç kırışığı yedeğine takmış da.




Özledim ilkelliğimi dalgalarında


Buldum savaşı bitmez derinliklerini


karıştırdıkça bir kargının ucuyla


Gördüm, bekliyordu kendini de o da


Germiş de al kıskacını Lidya kıralı gibi


O turuncu ruh, değişken


İzledim onda ilk oluşumu sanki


Hafifçe kesilmiş gibi oldu dudağım bir yerinden.




İşledim payıma düşen her görüntüyü


Kamaştı gözlerim kıyıya varınca


Rüzgarın itişiyle kumlarda


Durmadan yer değiştiren


Sayısız siren iskeleti


Çın çın ötüyordu sessizlik kaburgalarında


Dedim, besbelli başıboş bırakmışlar da korkuyu


Tarihin onlara bağışladığı


Bu garip rastlantıdan


Doğma bir rahatlıkla parıldıyorlar şimdi


Kemikleri som altından.




Sığındım çatısına bu yok olmuş şehrin.


Şehir ki herkesin bir şehir düşündüğü gibiydi


Tanrım! tunç bir kapı kilidi


Bronz bir sokak


Kumlar içindeydi. Ve bu çakıl taşı


Kim bilir kimin külrengi kalbi


Tanrım!


Neden herkes başka tarafa bakıyor


Neden herkes başka biriydi.




Yıkıntılardan geçtim, eski mezarlardan



Şimdi artık bir anımsamada yeri olmayan


Arı kümeleri taşların arasında


Ve yukarıda kuşlar yanmış kağıt parçaları gibi


Uçuşuyordu da


Ağır ağır yanıyordu da şehir


Yanmayan kadınlar gördüm


Nasıl görünürse dünya gözyaşının altından


Tam öyle, dönüp duruyorlardı bu cehennem

oyununda


Ve büyümeyen adamlar gördüm, hiç şaşırmadım.


Konuşuyorlardı sırayla, ilgisiz


Ağaçlara asılmışlardı bir yandan da


Bir kapı kirişine asılmışlardı ve ufka


Ölüm müydü konuştukları? Ölümdü anlaşılan


Silince bir aynayı çıkıveren karşılarına


Bir ölümdü ki, işte bir muska asılı dururdu

duvarda


Bir büyü gösterilirdi


Bir kuyu sezdirilirdi


Hiç yoktan bir zincir boşalırdı avluda.




Akşam geri verince bana gözlerimi


Şehir de kayboldu, denizin durgunluğu da


Bir anka kuşu yeniden karıyorken küllerini


Bir kaya oyuğu kendini alıştırıyorken boşluğa


Dedim, deniz de bendim, düşleyen de denizi


Ve sabah olur olmaz üstünde derinliğimin


Bir gülümseme gibi bulacağım kendimi.


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 01:11 PM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.