www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Eskiler (Arşiv) (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=188)
-   -   Kİralik Konak Üzerİne (https://www.cakal.net/showthread.php?t=63547)

saphirarya 04-04-2007 02:42 PM

Kİralik Konak Üzerİne
 
Kiralık Konak, Yaban'ın popülerliği bir yana bırakılırsa gerek içeriği,
gerek kişilerinin işlenişi, gerekse kurgusu bakımından Yakup Kadri'nin
romanları arasında önemli bir yer tutar. Türk romanının köşe taşlarından
oluşu, değerini günümüzde de koruması ise konu edindiği gerçekliğin, değişik
boyutlarda da olsa sürmesinden gelir. Türk toplumunun tarihsel gelişim
sürecinde ilk belirtileri onsekizinci yüzyılda görülen ve Tanzimat'la
somutlaşan Batılılaşma olgusuna bağlayabileceğimiz bir gerçekliktir. Bu
Kiralık Konakla Yakup Kadri, altyapısından üstyapısına bir değişim sürecine
giren Türkiye'de, bu sürecin sonucu olan bir sorunsalı getirir gündeme. Zaman
dilimi olarak da bu sorunsalın belirgin biçimde yaşadığı ikinci Meşrutiyet
dönemini seçer.

Hüküm Gecesi'nin önsözünde de belirttiğim gibi, İkinci Meşrutiyet salt
mutlakiyetçi yönetimin sona erdirildiği siyasi bir devrim olarak ele alınamaz.
Geleneksel toplum yapısının çözüldüğü, sınıflaşmanın belirginleştiği bir tarih
sürecinde sivil-asker bürokratların, dışa bağımlı egemen güçlerin desteğinde
yönetime el koyması olayıdır temelde. Ama Türk burjuvazisi üretim güçlerini
geliştirecek, üretimin toplumsallaşmasını sağlayıp hızlandıracak güçte
olmadığı, değişim toplumun kendi iç dinamiklerince belirlenmediği için çöküntü
durdurulmadı, tersine hızlandı. Böylece, Türkiye'nin yukarıdan aşağıya
kapitalistleşmesi süreci içinde, yapı kendi iç dinamiğiyle değişmedi. O zaman
doğrudan doğruya saldırıya uğrayan doğa kendisi değil, hayat tarzı, değerler,
ahlak, kısacası kültür oldu. (Murat Belge, Birikim, s. 2, 1975).

Bu açıdan bakılınca yapısal bir çözülüşün, toplumun bütün kesimlerine,
hayata yansıyan bir çöküntünün romanıdır, Kiralık Konak. Değer yargılarının
alt üst olduğu bir dönemi kuşaklar arası çatışmayı odak alarak anlatır Yakup
Kadri. Batıya öykünme ve bu öykünmenin yarattığı toplumuna yabancılaşma
olgusu, dünya görüşünün, buna bağlı olarak da yaşama biçiminin,değişmesi,
insanlar arası ilişkilerdeki yozlaşma romanın çatısını oluşturur. Roman
kişileri de bu çatı içinde ve sınıfsal konumlarıyla yansıtılır.

Naim Efendiler bu yaz Kanlıca'ya taşınmadılar. Zamanlar artık eski zamanlar
değil, iki sene içinde pek çok adetler değişti cümleleriyle başlayan romanın
ilk sayfalarında Yakup Kadri, Tanzimat'tan, Meşrutiyet'e İstanbul'un ve
redingot dönemleri olarak ikiye ayırır yaşayan tarihsel süreci. Giyimden yola
çıkılarak yapılan bu saptama gerçekten de bir kültür değişiminin somut
göstergelerini getirir. Abdülmecit döneminin İstanbul'un giyinmiş ölçülü,
zarif, namuslu birer aile babası ve kibar konak reisi olan İstanbul Efendisi
yerini ikinci Abdülhamit döneminin redingotlu, yan uşak, yarı memur, ikiyüzlü
insanına bırakmış; dolayısıyla görkemli konak hayatı da köşk hayatına
dönüşüvermiştir. Sonuç olarak ne yaşayışın, ne düşünüşün, ne giyinişin kendine
özgülüğü kalmış; her şey geleneğin dışına çıkmıştır.

Burada Yakup Kadri'nin, değişimi biri ötekinin içinden çıkan ve birbirine
bağlı, birbirini izleyen aşamaların oluşturduğu bir süreç olarak toplumsal
fonu ustalıkla çizdiğini söylemek gerekir. Nitekim romanın başkişilerinden
Naim Efendi'nin tanıtımı hemen bu satırların ardından gelir. Onu öteki kişiler
izler.

Bütün hatıraları, bütün zevkleri, bütün muhabbetleri, kendisini güldüren ve
ağlatan her şey mutlaka bundan kırk sene evveline ait olan Naim Efendi
redingotlu nesle mensup olmakla beraber vücudu henüz körpe iken İstanbul'un
içinde teşekkül ve tekemmül etmiş kimselerdendir. Damadı Düyunu Umumiye
Müfettişlerinden Servet Bey ise Alafranga hayat namına sabahtan akşama kadar
bin türlü garabet yapan, kırk beş yaşında bir züppeden başka bir şey
değildir. Birbirine bütünüyle karşıt bu iki tipin yanısıra Naim Efendi'nin
torunları Seniha ve Cemil, yeğeni Hakkı Celis, Kasım Paşa'nın oğlu Faik Bey de
üçüncü kuşağı oluştururlar. Böylece romanın ilk bölümlerinde belirgin yanları,
duyuş, düşünüş ve davranış özellikleriyle anlatacağı kişileri sergileyen Yakup
Kadri, bu kişiler arasındaki ilişkileri öyküleyerek olayı geliştirmeye başlar.
Seniha-Faik, Seniha-Hakkı Celis ilişkisi çevresinde sözünü ettiğim sorunsalı
kişilerinin dramını belirleyen ana olgu olarak gündeme getirir.

Gerçekten Naim Efendi'nin dramı, kimi zaman benliğine dek sarsılsa, sonunda
kendi içine kapanmayı seçse de toplumun gelişimine ayak uyduramayışından ya da
değişmeye karşı direnmesinden gelmez. Tersine, torunlarına duyduğu sevgi onu
her şeye boyun eğmeye, bütün aykırılıkları kabullenmeye götürür. Konağıyla
birlikte parça parça dökülmeye, yokolmaya yazgılı bir sınıfın bireyidir o.
İşlevi bitmiştir. Yapabileceği tek şey kendini zamanın akışınıa bırakmak,
eskiyle yeni, alaturkalıkla alafrangalık arasında, için için birinciden,
kafası ve yüreğiyle ikinciden yana tükenip gidecektir. Arkamızda bıraktığımız
mazinin son feryadı ve önümüzde hissettiğimiz uçurumun ilk ürpertisi
olarak...

Ama çöken yalnız Naim Efendi değildir. Önümüzdeki uçurumun göstergeleri olan
Seniha'yla Faik Bey de bir başka çöküntüyü yaşarlar. İkisinin dramı da
bireysel olduğu ölçüde toplumsaldır. Frenklerin asır sonu diye niteledikleri,
geçmiş ve şimdiyle bağlarını kopararak geleceğin akımlarına bağlanan Seniha,
içi de dışı gibi durmaksızın değişen, okuduğu yabancı dergilerde, tiyatro
oyunlarında, romanlarda tanıdığı tipleri hayata geçirmeye uğraşan genç bir
kızdır. Değil dedesinin, babası Servet Bey'in düşüncelerini, davranışlarını
bile ilkel, sakat ve şaşılası bulur. Boğulacak gibi olduğu konaktan da,
ülkeden de kaçmak, kurtulmaktır tek isteği. Sürdüğü hayat, bütün
hareketliliğine, bütün gönül eğlendiriciliğine karşın yavan ve tekdüzedir ona
göre. Oysa Avrupa'da, Avrupa'nın aydınlık ve bayındır kentlerindeki hayat ne
kadar başkadır. Çölde yürüyene serap neyse, Seniha'ya da Avrupa odur bir
bakıma. Faik Bey'e yönelişinin bir nedeni de budur.

Çünkü Faik Bey, Avrupa'nın birçok kentini dolaşmış, o hayatı tanımaktan da
öte yaşamış bir gençtir. Küçük yaşından beri Avrupa'da bulunduğu için bir
frenk zarafeti ve mahareti edinmişti, Batılı bir salon adamının bütün
gösterişlerini özümsemiş, varlığına sindirmiştir. Onunla karşılaştırıldığında
beceriksiz, çiğ, züppece davranışlarıyla bayağılaşan yaşıtları arasında
kolayca sivriliverir bu nedenle. Ayrıca yorgun ve aynı zamanda hummalı
bakışıyla da kadınların gözdesidir. Aile bireyleri dahil çevresindeki
insanları dillerini anlamadığı, davranışlarından ürktüğü başka cinsten
birtakım mahlukat gibi gören Seniha'nın, özlediği hayatın bir parçası olan
Faik Bey'e eğilim duyması, bu eğilimin genç kızlık duygularıyla birleşerek
yakıcı bir tutkuya dönüşmesi doğaldır.

Yine de bu aşkın bir yanardağ gibi ansızın patlayıp somutlaşması için
konaktaki görece özgürlüğün dışında afrodizyak bir ortam gerekecektir.
Kahramanlarını Büyükada'ya taşır Yakup Kadri. Delikanlılara, taze kadınlara,
içkiye ve saza düşkün halanın köşkünde Diyonizos şölenlerini andıran bir kır
yemeğinin ardından gecenin mehtabıyla birlikte aşk sökün eder. Beklenen
sonucuna, evliliğe ulaşmayan bu aşk geçerli değer yargılarıyla çatışan bir
ilişkiye dönüşmekle kalmaz, aile kurumunu sarstığı gibi kahramanlarını da
çöküntüye götürür. Dengesini yitiren Seniha, zengin biriyle evlenerek özlediği
hayata kavuşma düşleriyle oradan oraya savrulur. Terkedilen Faik ise artık
eski uçarı, çapkın Faik değildir. Tutkusu yerden yere, çukurdan çukura
sürüklemiştir onu.

Burada, Yakup Kadri'nin, kişilerini ele alış ve yansıtışında göze çarpan bir
noktaya dikkati çekmemiz gerek. Değiş me olgusudur bu da. Romandaki birincil
kişiler hayatla ilişkilerinin gelişim sürecinde, bilinçli ya da bilinçsiz
değişime uğrarlar. Naim Efendi, Seniha ve Faik Bey adım adım olumsuzluğa
yuvarlanırken, Servet Bey yeni yaşama biçiminin ürünü olan Şişli'deki bir
apartman katına taşınır, iş adamları, nazırlar, yabancı zenginlerle düşüp
kalkmaya başlar. Olumlu sayılabilecek tek değişme ise Hakkı Celis'te görülür.

İlk bölümlerde duygulu, düşsel bir dünyada gezinen, Edebiyat-ı Cedide'nin o
ünlü solgun benizli tiplerini anımsatan Hakkı Celis Seniha'ya duyduğu sevgi
karşılıksız kalınca, hele sevdiğinin ve çevresindeki kişilerin aşk
anlayışlarının başkalığını görünce önce boşluğa yuvarlanacak, savaşın
başlamasıyla gerçeğin ayrımına vararak yeni bir sevgiye, millet sevgisine
sarılacaktır. Naim Efendi'yi de yalnız o terketmez. Değişen hayatın darbesini
ikisi de aynı insandan, Seniha'dan yemişlerdir çünkü. Ama hayatın gerçek
yüzünü gören, katıldığı askeri eğitimden bambaşka bir insan olarak çıkın
eskiden yazdığı bütün şiirleri yakmak isteyen, Seniha'nın ve Faik Bey'in
kişiliğinde Batılılaşmanın yarattığı yeni insan tipini kıyasıya eleştirip
kurtuluşu ulusçulukta arayan Hakkı Celis de yokolmaya yazgılıdır. Çürüyen bir
düzenin bireyidir o da. Değişen, uçurumun kenarına gelen Seniha'yı sevmiyordur
gerçi, ama içindeki, geçmişteki Seniha'yı da söküp atamamıştır. Bir duygu ve
düşünce çatışmasını bütün benliğiyle yaşar. O çevrede, o insanlar arasında
yeri yoktur artık, o hayatın dışında kalmayı seçmiştir. Bu seçimse onu boşluğa
itecek, hayata tutunamayınca ölüme sığınacaktır.

Denilebilir ki Yakup Kadri romanını karşıtlar üzerine kurmuş, olayların ve
kişilerin geliştirilmesinde çatışma olgusundan yararlanmıştır. Temeldeki
çatışma eski-yeni, Doğu-Batı kavramlarıyla açıklanabilir kuşkusuz. Belli bir
sınıfın yaşama biçimindeki değişme, aileyi dağıtıp eskinin simgesi konağı
kiraya çıkarttırırken seçeneği olan apartman dairesini getirir. Naim
Efendi'nin simgelediği sınıf çökerken de savaş koşullarını değerlendiren iş
adamlarının oluşturduğu yeni bir sınıf türeyecektir. Naim Efendilerin
kalıntıları, Hakkı Celislerin cesetleıl üzerinde... Bütün değerleri, kutsal
bilinen ilkeleri, insanlar arası ilişkileri maddeye dönüştürerek,
metalaştırarak...

Yakup Kadri'nin, anlattığı toplumsal çözülüşü yeni bir oluşumun geçiş evresi
olarak aldığını, görünürdeki yozlaşmanın toplum yapısına ilişkin görünmeyen
nedenlerini kavradığını söyleyemeyiz. Eleştirinin ötesine geçemeyişi,
olumsuzlamadan kurtulamayışı da buna bağlanabilir. Ama yansıttığı toplumsal
gerçekliğin doğruluğuda yadsınamaz. İşte Kiralık Konak'ı önemli kılan bu
niteliği, gerçekliğe, bağlılığıdır.

Araştırmacılarca örnekleriyle kanıtlandığı gibi Seniha tipinin Madam
Bovary'den alınmış olması da değerini eskitmez. Nereden, nasıl esinlenilmiş
olunursa olunsun, önemli olan Türk toplumunun tarihsel gelişiminde yaşanan,
bugün de etkilerini sürdüren bir gerçekliğin yansıtılması değil midir?


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 09:33 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.