![]() |
Ahmet Ada
ABLAM ICIN GAZEL
Ablam çiçekli basma giyerdi. Gurbet ustasıydı, Sıla mı,hüzün saatleri mi? Eylülün ilk haftasıydı. Saçlarını tarasa akıp giderdi onlarca keder. Darılsa bana kumral bir yalnızlığa başlardı. Verandanın köşesinde siyah- beyazdı sesi. Ablam yaşasaydı solgun şarkılar söylerdi. Eylül müydü albümden düşmüş sonbahar mı? Ne güzel güldü bütün özlemi sarardı. Bir gün kalbi kuş uçmayan atlaslara gömüldü. Yaşasaydı kuş olup cezayir menekşelerine konardı. |
ACIYLA AKRAN
Burda mayalanan aşkın yedeğinde Gün vurdu mu yüzünü sulara Bir haber beklerim sevinçli Ulaşan mermere, taşa, içerdeki dosta Usulcacık bir türküye girer gibi Bir haber; kuşların kanadında Burda taşrada bir esimlik rüzgar Üşüttü mü gül yaprağını gizlice Duyarım yüreğimde sessizce Geri gelmeyecek örselenmiş gençliğimi Bir haber döndürebilir beni Buğulu mavi bozkır günlerime Sarınıp yıldızlı *******e, öyle ki Çekip gidebilirim ipsiz serseri Çalımsız bir ıslık tutturarak Kırık dökük dizelerime benzeyen Burda ırmağın sesinden başka Yüreğimi uslandıracak kimse kalmadı Haber gönder, çık gel, acıyla akranım artık Ağarabilir usulca göğsümdeki karaltı. |
ASKI BULURUM
Öpüşün karanfil kokardı aşkı bulurdum Işık hızını geçen bir uçakta aşkı Bulutlar tükenir kuşlar görünmezdi Yitip giderdi altımızda nice denizsiz kent Çelik gürültüleri arasında sayısız çiçek Mutlu ederdim seni kadınım olurdun Seninle ikimiz ilkyaz gibiydik Sevda avcumuzda tuttuğumuz gül yaprağıydı Uzayda bıraktığımız ayak iziydi Güzelim, hangi güç durduracaktı bizi Hangi güç ince parmaklarının hünerini Aşka izin yoktu, gün soldu kuşluk vakti Usul usul konuştuktu hani Aşkı savunanları düşen bir kenti savunur gibi Bütün sahici aşkları konuştuktu Leyla ile Mecnun'u, Elsa ile Aragon'u Yani ikimizle yarının ölümsüz olduğunu Giyilmemiş çamaşırlar gibi kokardı aşkın Güzelim benim bir tanem Sırasında hazırdın onarmaya İşkencedeki insanın incinen onurunu Yaşadığımız günü, tutsaklığı, bugünü Buğular içinde yüzen geceyle gündüzü Işıkları yalandı kederle akardı kent Ne kadar da güzeldi kışı, sisi, ayazı Güzelim benim, bir tanem, yanımda sen olunca Özlenirdin anlıyor musun Bir karanfile baka baka uçarılaşırdın Yitirmeden henüz aşkı, ilkyazı Saçların çiçek tozu, çam kokusu Sende düğümlenirdi bir uçumluk tadı çocukluğun |
BEGONYALI PENCERE
Senin bu küsümser yüz Bir ağlar bir gülersin Seninle ayakta duruyor Hercai sözcüğü. Seninle biçim - bozuma Uğruyor Türkçe. Günübirlik değerleri ters yüz ede ede Döküntü değeri kazanıyor Her sevgili. Yüzün göğe açılmış Gündeş yazı Begonyalı pencere |
BIR COCUK
Sen ey engin gönüllü düşsever Sıfatsız derviş Dolaştın içinde hep özveriyle Doğu'yu, Batı'yı, sokakları Sokaklar ki leylak kokardı Şuraya koymuştun masaya Çiçeklerin sokak görgüsünü Sokakların çiçek örgüsünü Sen ey uçuruma atlayan çocuk Anlat şimdi uçurumu, uçan çiçekleri Bazı güneşleri büyük sulara akan Bazı aşkları beyaz sessizliğe akan Bak işte geçti yine İçinden sümbül yeleli bir at Sen ey uslanmaz kalender Doğu'lu bilge, gün doğdu bak Hasret burcuna düştü İmgelerin sınırsız dalga boyu Deniz kıyısında denize karşı Yaktı sigarasını bir atlı Sen ey uslanmaz uçarı çocuk Anlat şimdi vişneçürüğü ufku Uçurum sessizliğinde suçsuzluğunu Bak işte Cemal Abidir Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvayda Onun kasketine yağan yağmuru anlat |
BOŞLUKTA
yanımdaki masada üç genç kız üç güzel kız sarı saçları bir beyzbol kepinin altındaydı uzak bir şehre eğimliydi gözleri cep telefonları çaldı çalacaktı denize sokulan küçük beyaz ayaklar gibiydi oturuşları duruşları hiçlikte kaybolmuştular belki kimselerin arayacağı yoktu belki sevgileri acı tadındaydı bir kırlangıcın yuvadan uçup gitmesi gibiydi can sıkıntıları yatılı okul mezunuydu acıları evlerinden uzaktaydılar belli ki bir boşlukta kaybolmuştular yanımdaki masada üç güzel kızı öylece buldum bir beyzbol kepinin altındaydı sarı saçları kalkıp gittiler boşlukları kaldı sevdaları kimbilir neyin ardındaydı |
CESARET
Bir parça kar beyazı bulut mu Gök mavisi mendil mi anısı olan Savaktan akan serin sular mı Git getir usulca yarana sar Eksilmesin başucundan memleket Kuşattı mı bütün yolları harami Can yoldaşı orman uzak mı Kuşların çığlığına uyarak yürü Omuzlarına güneş vurmuş olmalı Bin nazla büyüyen özlediğin güle Faytonlar sürdün körüklü fenerli Koşum takımları pırıl pırıl doru atlar Nice gelinler götürdün al duvaklı Baş çekip diz vurarak halayda Gün oldu erittin kederli havaları Komadılar ama seni uçarı yürek Değmedi körpe fidan bir ele elin Arpa ekmeğine değdiği kadar Henüz onsekizinde yirmisinde Gül ömrünü yangınlara saldılar Bu usul yürek loncaya yazılmalı Çünkü dem tutmaya başladı çığlık Ve ayrılığın köze döndürdüğü sevda Öyle yalın öyle hırçın ki göğsünde Götürebilir seni güneşli yollara |
DELİKANLI
ben düşler tramvayına binerken şehrin pırıl pırıl bir ay doğmuş olurdu dünyaya hanem aydınlanır annem uyanırdı babamın serçelenmiş ayakları saçılırdı ufak tefek sokaklara ben sokaklara borçluydum çocukluğumu bolluk günleri miydi babamın elinde ay ışığı bir de dolu file, dönerdi eve, benim yakınımdaydı ekmek parası, gökyüzünün teri, salıncaklar, ben çekidüzen verirdim eski dünyaya biraz umutsuz, az ironik, bir parça kırılgan yağmuru bol kış akşamlarında dip odalarda kısa pantolonlu aşık bağbozumuydum ben duygularım karmakarışık ben aşkla ödeşir düet sona ererdi zambak gibi sözcüklerden oluşan nasılsa yağmur yağardı tenha vakitlere seke seke yürüyüşünden tanırdım yağmuru, seni, baş dönmesi serüveni yağmurun iplerinde törendi beyaz gemi |
GÜL YENİSİ KÜÇÜK KIZ
Bir park kanepesinde oturuyorum deniz kıyısındaki, burnumda tütüyor günyenisi küçük kız, bir çocuk kadar suçsuzum onu sevmekle, bunun için ilgileniyorum kırgın çiçeklerle Baktıkça resmine gül açılıyor parmak uçlarımda, ne çok istiyorum onu gün eskiten gözleri değdikçe günebakanlara nasıl da yakıştırıyorum günebakanları gözlerine Serçelerle, evet serçelerle geçiyorum ara sokaklardan, oyun oynuyor toz duman içinde çocuklar, geçiyorum içimde hüzne benzer bir duyguyla Şimdi şurdan koşuyorum kuşlar kalkıyor koştuğum taşlıklardan bir aldanış mı yaşadığım yoksa bilmiyorum ne kadar koşabilirim eskimez yeşil pabuçlarla gelen aşka Ey serçe gölgeleriyle lekeli ara sokaklar nasıl da sendeliyor kalbim küçük bir kız için, yürüyüp gidiyorum yüzümü bir Akdeniz çiçeğine gömerek Sevincimi bozuk paralar gibi dağıtıyorum |
GÜLÜN TEKRARI
mevsimler uzar saatler kısalır hayat gülde gülün tekrarı güz vakti miydi belki öyleydi gülde gülün sesi suda testilerin sesi eylül sonu uzun yağmurların sesi her dem taze burnumun direğini sızlatan hasretin sesi gökyakut sevdanın sesi derbentlerden gelen turnaların sesi seni öyle çok sevmiştim ki yurdum biraz keder biraz acı verdinse de bana hâlâ sızlar hasretinle burnumun direği haydi gelsin nalbantların sesi naz katılır makamlara gül dökülür çarşılara yaşanır çılgın curcunanın ucunda türk kürt gürcü laz süryani gül alıp vermişiz türkülerimiz benzer, göğümüz aynı içimizi pırıl pırıl yapan cana can katan uzun yağmurlar kıtlıklar tufanlar görmüşüz mezopotamya ovasında hayat gülde gülün tekrarıdır narda nar şerbetinin tekrarı erbil ovasında hurmanın tekrarı gök çatıda uçuşan ipek mendillerin tekrarı hasretini göstermiş sarıya güz güzü kıskanmış gülün tekrarı haydi gelsin, demdir gelmesini istediğin şey leyla gamıyla gelsin mecnun nalburlar inceltirken göğü gülünü dererken has bahçe yeşil limonlar arasında güneydeyim serserilik yaşımda topuklarımdan dertli türküler akıyor gündüzü, akşamı, göğü ilişkilendiren yaz şarkılarıyla erken yaz güllerinde gülün tekrarı güllerde sensin gülün tekrarı hayat gülün kuşta tekrarıdır urfa'da taşın ovada tekrarı ay girerken buluta gel bir arzuhalciye gidelim gülün yazdıralım taştaki tekrarını yazın güzdeki tekrarını mağaranın evdeki tekrarını ağıdımız derbentleri aşarken peki kime anlatalım halimizi biliyorum artık çok geç biliyorum henüz çok erken seste sessizliğin tekrarı künyemize düşüldü acı zalim avcılar bile dokunmaz mevsimler uzar günler kısalır hayat gülde gülün tekrarıdır. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 02:06 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.