Kârlı kuruluşları özelleştirmek akıl kârı mı?
Kârlı kuruluşları özelleştirmek akıl kârı mı?
Evet. Özelleştirme ile hedeflenen kârlılık değil etkinliktir.
Bir kamu kuruluşu piyasalarda tekel konumdadır. Kötü yönetilmesine, kaynakları israf etmesine rağmen kâr ediyor olabilir. Ya da kamu kuruluşu yılda 5 TL kâr elde ediyor; ama muadili özel sektör kuruluşu 15 TL kâr ediyorsa kamu kuruluşunu kârlı mı saymalıyız? Belki de gerçekten çok yetenekli ve çok dürüst bir yönetim başa gelmiştir. Kamu kuruluşunu iyi yönetiyor, kaynakları etkin kullanıyordur. Bu durum bile özelleştirmeme için mazeret değildir. Çünkü mevcut durum tesadüfidir. Kamu kuruluşunun doğası gereği sürekli bu nitelikte bir yönetimi başa getirmesi mümkün değildir.
Gelelim Türkiye’deki tartışmalara... Bazı kesimler TÜPRAŞ ve Erdemir’in kârlı kuruluşlar olduğunu ve bunların satılmaması gerektiğini iddia ediyor. Halbuki bu iki kuruluş da talepteki arızi artışların yarattığı fiyat yükselmesi nedeniyle kâr etmekte. Peki Çin’in ateşlediği yassı demir talebi bittiğinde Erdemir, petroldeki talep azaldığında TÜPRAŞ aynı kârlı konumlarını sürdürebilecekler midir? Yarın zarar etmeye başladıklarında bu şirketlere belki bugünkü kadar para veren çıkmayacak hatta müşteri bile bulunamayacaktır. O zaman özelleştirmeye karşı çıkanlar uğranan kaybı kendileri telafi edebilecekler midir? Uzun bir zaman dilimi ele alındığında kâr-zarar konusu daha bariz ortaya çıkmaktadır. 1985-2004 yılları arasında vergi sonrası toplam KİT zararlarının 21 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir.
Burada Deniz Gökçe’nin TÜPRAŞ’a ilişkin sürekli verdiği çarpıcı örneği yinelemekte yarar var. TÜPRAŞ’a teklif veren Macar MOL şirketi bizim paha biçemediğimiz TÜPRAŞ gibi bir şirket. Macarlar bu şirketin kıymetini bilemeyip (!) 1995 yılında özelleştirmişler. Şimdi bu şirket TÜPRAŞ’la yaklaşık aynı ciroya sahip olmasına rağmen ondan üç kat daha fazla kâr ediyor. Şirket 9 ülkede faaliyet göstermeye başlamış ve hisse değeri 9 milyar dolara fırlamış. Bu arada Macaristan’ın nüfusunun 10 milyon olduğunu ve sosyalist sistemden daha 15 yıl önce kurtulduğunu belirtelim.
Stratejik KİT’leri de mi özelleştirelim?
Bu memlekette ne zaman bir özelleştirme gündeme gelse tüm özelleştirme karşıtları strateji uzmanı oluveriyorlar. TÜPRAŞ’ta stratejik şirket tartışması yeniden gündeme geldi. TÜPRAŞ’ı stratejik olarak addedenlerin savı sanırım şu: Bu şirketi alanlar yarın, örneğin bir savaş halinde bize uçak benzini vermezse ne yaparız?
Benim cevaplarım: 1- El koyarız. Yine eskisi gibi çalıştırırız. Nasılsa satın alan adam tesisi sırtına yükleyip bir yere götürecek hali yok. 2- Başka rafinerisi olan ülkeler (sanırım dünyadaki her ülkede rafineri yok) ne yaparsa onu yaparız. Yani satın alırız. (İran can düşmanı İsrail’den silah alabiliyorsa parayı veren, her yerden her şeyi alabilir sanırım). Zaten TÜPRAŞ işlediği petrolün neredeyse tamamını ithal ediyor. Bu durumda strateji uzmanlarının Türkiye Cumhuriyeti’nin yurtdışında petrol kuyusu işletmesini savunmaları da akıllıca olmaz mı? Bu yüzden ‘stratejik kuruluş’ kavramını öne sürmenin özelleştirmeye karşı olanların uydurduğu bir strateji olduğunu düşünmeden edemiyorum.
Telekom
Örneğin Global One şirketinde Fransız ve Alman Telekom şirketleri ve ABD’li Sprint şirketi ortaklar. Çek Telekom’un özelleştirmesinde en yüksek teklifi İspanyol Telefonica şirketi verdi. Royal Dutch Telekom (Hollanda) Almanya’nın e-plus telekom şirketini satın aldı. İrlanda Telekom şirketinin de, Kuzey İrlanda sorunu nedeniyle problemler yaşadığı, İngiltere merkezli Vodafon şirketi tarafından 2001 yılında satın alındığını belirtmekte yarar var. Türkiye de bu pazarda karmaşık mülkiyet ilişkilerine dahil oldu. Arnavutluk Telekom, Orta Asya’daki yatırımlarıyla parlayan Çalık Grubu tarafından satın alındı. Özelleştirilmeyi istemeyen Türk Telekom hem Bulgaristan hem de Kırgızistan’da telekom özelleştirmesi ihalelerine girdi. Turkcell, Kazakistan’ın iki cep telefonu operatöründen biri. Böyle bir ortamda sadece Türkiye yabancı sermaye tehdidi altında demek ne derece doğru olabilir? Eğer bir tehlike varsa hepimiz tehlikedeyiz demektir.
1993 yılında ptt nin bu T sini özelleştirseydik bütün borçlarıızı kapatabilirdik ve şuan da çoktan düzlüğe çıkmış olurduk. o zamanlar telekoma 40 milyar dolar civarlarında fiat verildiğini hatırlatayım. bu gün ise 6,5 milyar dolara sattık.
|