Guest
Üyelik Tarihi: Sep 2005
Konum: düşünmeM lazıM
Yaş: 38
Mesajlar: 0
Teşekkür Etme: 30
Thanked 111 Times in 77 Posts
Üye No: 916
İtibar Gücü: 0
Rep Puanı : 5544
Cinsiyet :
|
Ynt: EPİSTEMOLOJİ
4.1.5 Bilinçlilik Kavramları
Bilinç, haberdarlık yeteneğidir; varolanı algılama yeteneğidir.
Haberdarlık, pasif değil, aktif bir durumdur. Haberdarlığın alt düzeylerinde, insanın bir duyum yapması ve duyumları algılara bütünleştirmesi için, karmaşık bir nörolojik süreç gerekir; bu süreç, otomatik ve gayri-iradidir: insan, bu sürecin ürettiği sonuçlardan haberdardır; fakat, sürecin kendisinden haberdar değildir. Daha üst düzeyde, yani kavramsal düzeyde; süreç, psikolojik, bilinçli ve iradidir. Her iki düzeyde de; haberdarlık, sürekli faaliyet yoluyla elde edilir.
Doğrudan veya dolaylı olsun; her bilinç fenomeni, insanın dış dünya ile ilgili haberdarlığından türer. Bir nesne, yani bir içerik her haberdarlık durumunda söz konusudur. Dışabakış, dışarıya (dış dünyadaki bir mevcut-şeyin kavranmasına) yöneltilmiş bir bilgilenme sürecidir. İçebakış, içe (yine dış dünyadaki bir mevcut-şey karşısında, düşünme, duygulanma, hatırlama gibi, insanın kendi psikolojik faaliyetlerinin kavranmasına) yöneltilmiş bir bilgilenme sürecidir. Bir bilincin faaliyetleri: sadece dış dünyaya ilişkin olarak yapılabilir; sadece dış dünyaya referansla anlaşılıp tanımlanabilir; ve, sadece dış dünyaya muhabere edilebilir. Haberdarlık, bir şeyden haberdarlıktır. İçeriksiz bir bilinç hali, terimlerde çelişkidir.
İnsan bilincinin her durumunda, veçhesinde veya fonksiyonunda, her zaman iki temel hususiyet vardır: içerik ve faaliyet; yani, haberdarlık halinin ne hakkında olduğu hususu ve bilincin bu içeriğe ilişkin faaliyetinin ne olduğu hususu.
Bu iki hususiyet; bilinçle ilgili her kavramın, temel "Kavramsal Asgari Müştereği"dir.
Bilinçlilik kavramları teşkil edilirken; verili bir bilinç halinin içeriği, bilincin bu içerik üzerindeki faaliyetinden, soyutlama yoluyla tecrit edilmelidir. Nasıl ki, dışabakan insan, varlıkların hususiyetini varlıklardan soyutlayabilirse; benzer şekilde, içebakarken de, bilincinin faaliyetlerini, bilincinin içeriğinden soyutlayabilir ve bu çeşitli faaliyetler arasındaki farklılıkları gözlemleyebilir.
Mesela (yetişkinlik düzeyinde) bir insan; sokakta yürüyen bir kadın görürse, bilincinin yaptığı bu faaliyet algılamadır; onun güzel olduğuna karar verirse, bilincinin bu faaliyeti değerlendirmedir; içinde bir zevk ve hayranlık durumu doğarsa, bilincinin faaliyeti duygulanmadır; durup kadını seyreder ve gördüklerine dayanarak karakteri, yaşı, sosyal durumu, vs. hakkında sonuçlara varmaya çalışırsa, bilincinin faaliyeti düşünmedir; bir kaç gün sonra, bu olayı kafasında canlandırırsa, bilincinin faaliyeti hatırlamadır; kadının saçları kestane rengi olacağına sarı ve elbisesi kırmızı olacağına mavi olsaydı görünüşü daha iyi olurdu diye tasarladığında, bilincinin faaliyeti hayalgücü kullanmadır.
İçebakış alanında bilinçlilik kavramları teşkil edilirken; verili bir psikolojik sürecin spesifik halleri, somutluklar olarak (birimler halinde) bir kavram altında bütünleştirilir. Psikolojik bir sürecin ölçülebilir iki hususiyeti vardır: bu sürecin nesnesi (yani, içeriği) ve bu sürecin şiddeti.
Psikolojik bir süreçteki içerik, dış dünyanın bir veçhesidir (veya, dış dünyanın bir veçhesinden türetilmiştir) ve dış dünyaya tatbik edilebilen çeşitli ölçüm yöntemleriyle ölçülür. Bir psikolojik sürecin şiddeti, bir çok faktörün (sürecin kapsamı, sarahati, bilgisel ve motivasyonel içeriği, gerekli zihni enerji veya gayret miktarı, vs.) otomatikman hulasa edilmiş sonucudur.
Her psikolojik sürecin şiddetini ölçecek tam bir yöntem yoktur; fakat, renk kavramlarının, dalga-boyu keşfedilmeden önce teşkil edilmiş olduğu gerçeğinin gösterdiği gibi, kavramlaştırma, tam bir ölçüm bilgisi gerektirmez. Psikolojik süreçlerdeki şiddet dereceleri, mukayeseye dayanan bir ölçek üzerinde, yaklaşık olarak ölçülebilir ve ölçülmektedir. Mesela, belirli olgulara tepkime olarak ortaya çıkan zevk duygusunun şiddeti; bu olguların, bir insanın değerler hiyerarşisindeki yerine göre değişir; mesela, yeni bir elbise alma, terfi etme, sevilen insanla evlenme gibi durumlar -bu durumlara verilen değer oranında- farklı şiddette zevkler verir. Bir düşünme sürecinin ve gerekli entellektüel gayretin şiddeti, içeriğin kapsamına göre değişir; bu şiddet, "masa" kavramını anladığında başkadır, "adalet" kavramını anladığında başka; 2 + 2 = 4 eşitliğini anladığında başkadır, e = mc2 eşitliğini anladığında başka.
Hem içebakış, hem de dışabakış kavramlarının teşkili, aynı prensip üzerinde yapılır: verili bir psikolojik süreç, bir içeriğe ve bir şiddete sahip olmalıdır, fakat herhangi bir içeriğe ve herhangi bir şiddete sahip olabilir.
Mesela, "düşünce" kavramı teşkil edilirken; sözkonusu psikolojik faaliyetin ayırt edici karakteristiği (amaçlı olarak yöneltilmiş bir bilgilenme süreci) alınır ve özel içerik ile entellektüel gayretin şiddeti dışarıda bırakılır. "Duygu" kavramı teşkil edilirken, sözkonusu psikolojik faaliyetin ayırt edici karakteristiği (bir mevcut-şeyin değerlendirilmesinden doğan otomatik tepkime) alınır ve özel içerik (mevcut-şeyler) ile duygusal şiddetin derecesi dışarıda bırakılır.
Psikolojik sürecin şiddeti ile ilgili olarak, kapsam ve hiyerarşi terimlerinden bahsedilmişti. Bunlar, ölçümler kategorisine ait terimlerdir; ve, bu terimler, psikolojik fenomenlerin ölçümünde daha kesin yöntemlere işaret eder.
Bilgilenmeyle ilgili kavramlar ("düşünme," "gözlemleme," "akıl yürütme," "öğrenme," vs.) açısından; içeriğin kapsamı, bir ölçüm yöntemi sağlar. Kapsam, iki ilişkin veçheyle belirlenir: belirli bir bilgilenme sürecindeki olgusal malzemenin kapsamı ve bu malzemeyle uğraşmak için gereken kavramsal zincirin uzunluğu. Kavramlar, hiyerarşik bir yapıya sahip olduğundan; yani, daha yüksek ve daha karmaşık olan kavramlar, (algısal olarak verili somutluklardan başlayarak) daha basit ve daha temel kavramlardan türetilmiş olduğundan; bir bilgilenme sürecinde kullanılan bir kavramın, algısal düzeydeki kavramlara olan mesafesi, sürecin kapsamını gösterir. (Bir insanın uğraşabildiği soyutlamaların düzeyi (derinliği); o insanın, o düzeye erişmek için ne kadar şey bilmek zorunda kaldığını gösterir. Tabii burada söz konusu olan insan; boşlukta dolaşan bazı soyutlamaları sadece ezberleyerek onlarla cümle kurmayı beceren insan değil; bu soyutlamaları doğuran her aşamayı gerçekten kavramış olan insandır.)
Değerlendirme ile ilgili kavramlarda ("değer," "duygu," "heyecan," "arzu," vs.) sözkonusu hiyerarşi, farklıdır ve tamamen farklı bir ölçüm çeşidi gerektirir. "Teleolojik ölçüm" olarak nitelenebilecek bu ölçüm tipi, sadece değerlendirme denen psikolojik sürece tatbik edilebilir (Yunanca "telos" = "amaç").
Ölçüm, bir birim olarak hizmet gören bir standart vasıtasıyla, niceliksel bir ilişkiyi tanıma işlemidir. Teleolojik ölçüm, kardinal sayılarla değil, ordinal sayılarla iş görür. Teleolojik ölçümdeki standart; bir amaca erişmek için kullanılan aracın, o amaçla olan ilişkisini mertebelendirir. (Kardinal sayı, (1,2,3, vs. gibi) miktar belirten sayılardan biridir. Ordinal sayı, (birinci, ikinci, üçüncü, vs. gibi) bir serideki derece veya nitelik veya pozisyonları ifade eden bir sayıdır.)
Mesela; bir ahlak sistemi, insana açık olan seçenek ve faaliyetleri, o ahlak sisteminin değer standardına varma veya ondan uzaklaşma derecesi açısından mertebelendiren bir teleolojik ölçüm sistemidir. Ahlak sistemindeki standart, insan faaliyetlerinin uğrunda yapıldığı -araç olduğu- amaçtır.
Bir ahlak sistemi, bir dizi soyut prensiptir; bu ahlak sistemine uygun davranmak isteyen bir birey, bu soyut prensipleri, uygun somutluklara tercüme etmelidir: somut olarak uğrunda davranacağı özel amaçları ve değerleri seçmelidir. Bunu yapmak için; özel değerlerini, önem sırasına göre, bir hiyerarşi içine sokmalı ve bu hiyerarşiye göre davranmalıdır. Yani, bir teleolojik ölçüm süreci, bütün faaliyetlerine rehberlik etmelidir. (Bir insanın değerler hiyerarşisindeki belirsizliğin ve çelişkilerin derecesi; o insanın teleolojik ölçümler yapmada karşılaşacağı başarısızlıkların, dolayısiyle değer hesaplama ve amaçlı faaliyet gerçekleştirme çabalarında karşılaşacağı başarısızlıkların derecesini belirler.)
Teleolojik ölçümler, muazzam bir bağlamın içinde, muazzam bir bağlam karşısında yapılmak durumundadır: verili bir seçenek karşısındaki bir insan, bu seçeneğin, diğer bütün seçenekler ile ve kendi değerler hiyerarşisi ile ilişkisini tesis etmek durumundadır.
Bu sürecin en basit bir örneğini, maddi değerler alanında, insanın para harcamasını yöneten (zımni) prensipte görebiliriz. Hangi gelir seviyesinde olunursa olunsun, insanın parası sınırlı bir niceliktir; bu parayı harcarken, satın alacağı şeyin değerini, aynı miktar parayla yapabileceği başka her harcamanın elde edeceği değere karşı, diğer amaçlarına, arzularına ve ihtiyaçlarına karşı tartar ve buna göre, o malı satın alır veya almaz.
Bu tür ölçüm, sadece maddi değerler alanına değil, ahlaki veya manevi değerlerin daha geniş olan alanına da rehberlik eder. ("Manevi" ile, "bilinçle ilgili" olan kast edilmiştir. Manevi değerler alanında bağlam daha geniştir; çünkü, insanın bu alandaki değerlerin hiyerarşisi, onun maddi veya ekonomik alandaki değerlerinin hiyerarşisini belirler.) Fakat, manevi alanda, nakit veya mübadele aracı değişiktir. Manevi alanda, -sınırlı miktarda olan ve herhangi bir değer peşindeyken teleolojik olarak ölçülmesi gereken- nakit, zamandır, yani insanın kendi hayatıdır.
Değer, elde etmek ve/veya muhafaza etmek için uğrunda davranılan şeydir; mümkün davranışın miktarı, insan hayatının süresince sınırlanmıştır; dolayısiyle, değer verilen her şey, insan hayatının bir kısmının yatırımını gerektirir. Bir değere vakfedilecek olan yıllar, aylar, günler, saatler, o değerden elde edilecek zevke karşılık olarak ödenecek olan nakittir.
Bu prensipler açısından, "sevmek" dahi ölçülebilir. "Sevmek" kavramı, söz konusu psikolojik sürecin iki veya daha çok tezahürünü tecrit etmek ve bu sürecin ayırt edici karakteristiğini (bir mevcut-şeyi, pozitif bir değer ve bir zevk kaynağı olarak değerlendirmekten doğan bir heyecan) tutup, sürecin nesnesini ve sürecin şiddetiyle ilgili ölçümleri dışarıda bırakmak suretiyle teşkil edilir.
Sevmenin nesnesi, bir şey veya bir olay veya bir faaliyet veya bir durum veya bir kişi olabilir. Sevmenin şiddeti; kişinin, o nesneyi (dondurma, eğlence, okuma, özgürlük, sevgili, vs.) ne ölçüde değerlendirdiğine bağlı olarak değişir. "Sevmek" kavramı, geniş bir değerler yelpazesini kapsadığından, çok farklı şiddetlerde ortaya çıkar: alt düzeylerden ("hoşlanma" alt-kategorisi) üst düzeylere ("sadece kişilerle ilgili kullanılabilecek "muhabbet" veya "şefkat" alt-kategorileri) ve en üst düzeyde romantik aşka kadar uzanır.
Belirli bir sevme halinin şiddeti ölçülmek istenirse; bu iş, sevgiyi duyan insanın değerler hiyerarşisine referansla yapılır. Bir adam, bir kadını sevebilir; mamafih, başka kadınlarla yaptığı uçkuru bozukluğun verdiği nörotik tatmini, o kadının kendisine ifade ettiği değerden daha yüksek derecelendirebilir. Başka bir adam, bir kadını sevebilir; mamafih, başkalarının (ailesinin veya arkadaşlarının veya herhangi bir yabancının) bu seçimi onaylamayacağı korkusuyla, o kadını terk edebilir. Yine başka bir adam, sevdiği kadını kurtarmak için kendi hayatını tehlikeye atabilir; çünkü, o kadın olmaksızın diğer bütün değerleri anlamını kaybedecektir.
Bilinçlilik kavramlarının belirli kategorileri, özel dikkat gerektirir. Bunlar, psikolojik süreçlerin ürünleri ile ilgili ("bilgi," "bilim," "fikir," vs. gibi) kavramlardır.
Bu tür kavramlar teşkil edilirken, söz konusu psikolojik sürecin ayırt edici karakteristiği tutulur ve içerik dışarıda bırakılır. Mesela, "bilgi" kavramı teşkil edilirken; sürecin ayırt edici karakteristiği (bir realite olgusunun -ya doğrudan algısal gözlemlemeyle, ya da algısal gözlemleme üzerinde temellenmiş bir akıl yürütme süreciyle- zihnen kavranması) tutulur ve özel olgunun ne olduğu hususu dışarıda bırakılır.
Burada, bir noktanın hatırlanması önemlidir: bu tür bilinçlilik kavramları, bu kavramların mevcudiyetsel içeriğinin eşdeğeri değildir; epistemolojik kavramlar kategorisine dahil olan bu kavramların metafizik bileşenleri (realitede tekabül ettiği şeyler), bu kavramların içeriğini teşkil eder. Mesela, "fizik bilimi," bu bilimin içeriği olan fiziki fenomenlerle aynı şey değildir. Fenomenler, insan bilgisinden bağımsız olarak mevcuttur; bilim, bu fenomenler hakkında, insan bilincince elde edilmiş ve başka insan bilincine muhabere edilebilecek örgütlü bir bilgi topluluğudur. İnsan bilinci, evrendeki mevcudiyetine başlamadan önce de fenomenler mevcuttu, ama bilim mevcut değildi; insan bilinci, bir gün mevcudiyetten tamamen yok olsa dahi, fenomenler mevcut olmaya devam edecektir, ama bilim yok olacaktır.
Bilincin ürünleriyle ilgili özel bir kavramlar alt-kategorisi, yöntem kavramlarına ayrılmıştır. Yöntem kavramları, belirli amaçlara erişmek için insanlarca tasarlanan sistematik faaliyet çizgilerini belirtir. Faaliyet çizgisi, amacın ne olduğuna bağlı olarak, tamamen psikolojik olabilir (insan bilincinin belirli bir faaliyeti gibi) veya psikolojik ve fiziki faaliyetlerin bir karışımı olabilir (bir petrol arama faaliyeti gibi).
Yöntem kavramları teşkil edilirken, ayırt edici karakteristik olarak amaç ve bu amaca götüren faaliyet çizgisi tutulur ve her ikisinin özel ölçümleri dışarıda bırakılır.
Mesela, temel yöntem kavramı (yani, diğer bütün yöntem kavramlarının dayandığı kavram) mantıktır. "Mantık" kavramının teşkilinde; doğru bir teşhis (kimlikleme) yapabilmek için gerekli bilinç faaliyetlerinin tabiatı ve bu faaliyetlerin amacı (bilgi), ayırt edici karakteristiği belirler: mantık, çelişkisiz teşhis (kimlikleme) yeteneğidir. "Mantık" kavramının ve diğer bütün yöntem kavramlarının teşkilinde, mantıki çıkarsama sürecinin uzunluğu veya karmaşıklığı veya spesifik basamakları ile herhangi bir mantık kullanma durumundaki özel bilgilenme probleminin tabiatı, dışarıda bırakılır.
Yöntem kavramları, insanın kavramsal teçhizatının büyük bir kısmını temsil eder. Epistemoloji, bilgi elde etme ve doğruluğunu tahkik etme yöntemlerinin keşfine tahsis edilmiş bir bilimdir. Ahlak, bir insanın hayatını yaşaması için gerekli yöntemlerin keşfine tahsis edilmiş bir bilimdir. Tıp, hastalık önlemeye ve tedaviye yarayan yöntemlerin keşfine tahsis edilmiş bir bilimdir. Bütün uygulamalı bilimler (teknoloji), yöntemlerin keşfine tahsis edilmiş bilimlerdir.
Yöntem kavramları, mevcudiyetsel kavramlar ile bilinçlilik kavramlarının bütünleştirilmesinden oluşan muazzam ve karmaşık kavramlar kategorisine -ki bu kategori, insan faaliyetlerinin çoğunu kapsar- kurulan bir köprüdür. Bu kategorideki kavramlar, (algısal bileşenlere sahip olmakla birlikte) haberdarlığın algısal düzeyindeki hiçbir nesneye doğrudan işaret etmezler; ve, bu kavramlar, uzun bir ön kavramlar zincirine sahip olmaksızın ne teşkil edilebilirler, ne de anlaşılabilirler.
Mesela, "evlilik" kavramı, bir erkek ve bir kadın arasındaki belirli bir ahlaki-kanuni ilişkiye işaret eder ve karşılıklı anlaşmaya ve kanuni müeyyideye dayanan belirli bir davranış kalıbını söz konusu eder. "Evlilik" kavramı, sırf bir çiftin davranışları gözlemlenerek teşkil edilemez veya anlaşılamaz; "evlilik" kavramının teşkili için, çiftin fiziki faaliyetleri ile "mukaveleli anlaşma," "ahlak," "kanun" gibi belirli bilinçlilik kavramlarının bütünleştirilmesi gerekir.
"Mülkiyet" kavramı, bir insan ile bir nesne (veya mülkiyete konu olabilen bir fikir) arasındaki ilişkiye işaret eder; o insanın, o şeyi kullanma ve tasarruf etme hakkına işaret eder; ve, o nesnenin elde edildiği usul de dahil olmak üzere, çok uzun bir ahlaki-kanuni kavramlar zincirinin anlaşılmasını gerektirir. Bir insanın bir şeyi sürekli kullanıyor olmasının, onu alıyor-satıyor olmasının gözlemlenmesi, "mülkiyet" kavramının anlamını kavramaya yetmeyecektir.
Bu tür bileşik kavramlar teşkil edilirken: söz konusu mevcut-şeyler, ilişkiler ve faaliyetler tecrit edilir; onların ayırt edici karakteristikleri tutulur; sürece konu olan çeşitli kavram kategorilerine ait ölçüm tipleri dışarıda bırakılır.
|