Tek Mesajı Görüntüle
Old 10-04-2005, 06:02 PM   #8
Misyoner
Guest
 
Misyoner Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Sep 2005
Konum: düşünmeM lazıM
Yaş: 38
Mesajlar: 0
Teşekkür Etme: 30
Thanked 111 Times in 77 Posts
Üye No: 916
İtibar Gücü: 0
Rep Puanı : 5544
Rep Derecesi : Misyoner has a reputation beyond reputeMisyoner has a reputation beyond reputeMisyoner has a reputation beyond reputeMisyoner has a reputation beyond reputeMisyoner has a reputation beyond reputeMisyoner has a reputation beyond reputeMisyoner has a reputation beyond reputeMisyoner has a reputation beyond reputeMisyoner has a reputation beyond reputeMisyoner has a reputation beyond reputeMisyoner has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan Ynt: EPİSTEMOLOJİ

Doğru tanımın prensiplerini ilk formüle eden Aristo'dur. Sadece somutlukların mevcut olduğunu teşhis eden Aristo'dur. Fakat, Aristo; tanımların, somutluklar içinde özel bir öge olarak veya formatif (biçimleyici) bir güç olarak mevcut olan metafizik özlere (öz = asıl, esas) işaret ettiğini; buna uygun olarak, kavram-teşkili işleminin, insan zihninin bu özleri ve formları (biçimleri) kavramasını sağlayan bir tür doğrudan sezgiye dayandığını ileri sürdü.
Yani; Aristo, "özleri" metafizik olarak sunar; gerçekte, "özler" epistemolojiktir.
Özlerin, yani asli karakteristiklerin epistemolojik oluşunun anlamını özetlersek: Bir kavramın aslı (özü), bu kavram altındaki birimlerin hepsinin sahip olduğu karakteristiklerden öyle bir (veya birden fazla) karakteristiktir ki, bu asıl karakteristik(ler), hem en fazla sayıda diğer karakteristiklerin varoluş sebebini açıklar, hem de bu birimleri, insan bilgisinin o anki alanı dahilindeki diğer bütün mevcut-şeylerden ayırt eder. Görülüyor ki, kavramın aslı (özü), bağlamsal olarak belirlenir; dolayısiyle, insan bilgisinin genişlemesiyle birlikte değişebilir. İnsanların kullandığı herhangi bir kavramın metafizik karşılığı (realite tekabül ettiği şey), özel, ayrı metafizik özler olmayıp, insanların o ana kadar gözlemledikleri realite olgularının bütünüdür; işte bu bütün, verili bir gurup mevcut-şeyin hangi karakteristik(ler)inin, asli olarak belirtileceğini tayin eder. Asli bir karakteristik olgusaldır; şu anlamda: asli karakteristik, mevcuttur; diğer karakteristikleri belirler; bir gurup mevcut-şeyi diğer bütün mevcut-şeylerden ayırt eder. Asli bir karakteristik epistemolojiktir; şu anlamda: "asli karakteristik" bazında sınıflama işi, insana özgü bilgilenme yöntemi içinde bir alettir; sürekli büyüyen bir bilgi yığınını, sınıflama, yoğunlaştırma ve bütünleştirme aracıdır.
Kavramlar konusunda, bu bölümün girişinde listelediğim dört irrasyonel düşünce ekollerine tekrar dönelim...
Hem aşırı realist ekol (Plato'nun izindekiler), hem de ılımlı realist ekol (Aristo'nun izindekiler), kavramların realitedeki karşılıklarının bizatihi şeyler olduğunu kabul ederler; yani, bu ekollere göre, kavramların karşılıkları, insan bilinciyle ilişkisiz olarak, şeyler içinde bir tür özel varlıklar olarak bizzat varolan "evrenseller"dir. Plato'ya göre arktipler olarak, Aristo'ya göre metafizik özler halinde bulunan bu evrenseller; insan tarafından herhangi bir somutluk gibi doğrudan algılanacaktır; fakat, bu algılama, duyumsal olmayan veya ekstra-duyumsal bir araçla -normal duyum kanalları dışındaki (?) bazı duyum kanallarıyla- yapılacaktır.
Hem nominalist ekol, hem de kavramsalcı ekol, kavramların sübjektif olduğunu kabul eder; yani, bu ekollere göre, kavramlar; insan bilincinin, realitenin olgularıyla ilişkisiz ürünleridir; başka bir deyişle, kavramlar; müphem, izahı gayri-mümkün benzerlikler yoluyla keyfi olarak birarada düşünülmüş somutluk guruplarına, keyfi olarak verilmiş "isimler" veya nosyonlardan başka birşey değildir.
"Bizatihi"-"sübjektif" zıtlığı; bilincin, mevcudiyetle ilişkisi etrafındaki her konuyu olduğu gibi, kavramlar konusunu da anlaşılmaz hale sokmuştur.
Gerçekte, aşırı realist ekolün yaptığı teşebbüs: mevcudiyetin (realitenin) önceliğini kabul ederken, bilinçten sarf-ı nazar etmektir; yani, kavramları, somut mevcut-şeyler halinde düşünerek, bilincin bütün fonksiyonunu bir tür algısal düzeyden ibaret saymaktır; üstelik, algıların otomatikman kavranmasını ifade eden bu düzeyin, -kavramlara doğrudan karşılık düşen hiçbir somut nesne olmadığından (mesela, hiçbir "insanlık" maddesi mevcut olmadığından), gerçek anlamında bir algı da mevcut olamayacağından- tabiat-üstü bazı araçlar kullandığı zannedilir.
Aşırı nominalist (çağdaş) ekolün yaptığı teşebbüs: mevcudiyetten (realiteden) sarf-ı nazar ederek, bilincin önceliğini tesis etmeğe çalışmaktır; yani, somut şeylere bile mevcut-şey statüsü vermeyi reddetmek ve kavramları, realitedeki hiçbir şeye karşılık düşmeyen kelimelerinin veya ses dizilerinin oluşturduğu küçük fantezi enkazları üzerine bina edilmiş fantezi yığınları halinde görmektir.
Platonist ekol, bilincin önceliği nosyonunu kabul ederek işe başlar; bilincin mevcudiyetle olan ilşkisini ters çevirir: realitenin, bilincin içeriğine uymak zorunda olduğunu varsayar; çünkü, Platonistlerin öncülü şudur: herhangi bir nosyonun insan zihninde bulunması, realitede buna tekabül eden bir şeyin mevcudiyetini isbat eder. Fakat yine de, Platonist ekol, realiteye duyulan -Plato'dan sonra gittikçe azalmış- bir tür saygıyla işe başlamıştır denebilir: Platonistler'in, realiteyi, mistik bir yapı halinde tahrif etmelerindeki amaç; sübjektivizmlerini geçerli kılmak için, realitenin zoraki de olsa tasdikine ihtiyaç duyduklarını hissetmeleridir. Nominalist ekol ise; bilincin, mevcudiyet hakkında geçerli genellemeler yapma gücünü inkar biçiminde ortaya çıkan ampiristik aşağılık duygusuyla işe başlar; yani, realitenin her şey, bilincin hiçbir şey olduğu nosyonuyla işe başlar; ama, realitenin (mevcudiyetin) hiçbir tasdikine ihtiyaç duymayan bir sübjektivizme, realitenin "tiranlığından" özgürleşmiş bir bilince varır.
Bu irrasyonel ekollerden hiçbirinin anlayamadığı husus şudur: kavramlar, objektiftir: kavramlar, ne vahyedilmiş, ne de icat edilmiştir; kavramlar, realitedeki olgulara uygun olarak, insan bilinci tarafından üretilmiştir.


4.1.7 Aksiyomatik Kavramlar

Aksiyomlar: temel, aşikar bir gerçeği kimliklendiren önermelerdir. Fakat; önermeler, birincil değildir; yani, önermeler, kavramlar kullanarak yapılır. İnsan bilgisinin -her kavramın, her aksiyomun, her önermenin, her düşüncenin- temeli, aksiyomatik kavramlardan oluşur.
Bir aksiyomatik kavram:
a) Tahlil edilmesi mümkün olmayan -başka olgulara indirgenmesi veya bileşen parçalar halinde bölünmesi mümkün olmayan- birincil bir realite olgusunun kimliklendirilmesidir.
b) Bütün olgularda ve bütün bilgilerde, zımnen mevcuttur.
c) Bilgimizdeki temel veridir: doğrudan doğruya algılanır veya yaşanır; hiçbir isbat veya izah gerektirmez; ama, bütün isbat ve izahlar onun üzerine bina olur.
İlk ve birincil aksiyomatik kavramlar: "mevcudiyet," "kimlik" ("kimlik," "mevcudiyet"in sonucu ve parelelidir) ve "bilinç"tir. İnsan, neyin mevcut olduğunu ve bilincin nasıl işlediğini inceleyebilir; fakat, mevcudiyeti -mevcudiyet olarak- veya bilinci -bilinç olarak- tahlil edemez (veya "ispatlayamaz"). Bunlar, indirgenmez birincillerdir. (Bunları "isbatlamak" çabası, kendisiyle çelişkilidir: bu çaba, mevcudiyeti, mevcut olmayan vasıtasıyla; bilinci, bilinçsizlik vasıtasıyla "isbatlamak" yoluna gitmektir.)
Mevcudiyet, kimlik ve bilinç, birer kavramdır; şu anlamda ki: kavramsal bir biçimde kimliklendirilmeleri gerekir. Ancak, özellikleri şu olgudan doğar: aksiyomatik kavramlar, doğrudan doğruya algılanır veya yaşanırlar, ama kavramsal olarak anlaşılırlar. Aksiyomatik kavramlar, ilk duyumda, ilk algıda, ilk kavramda, her kavramda, yani her haberdarlık durumunda zımnen mevcuttur. İlk ayırt edilmiş duyumdan (veya algıdan) sonra, insanın elde edeceği bilgi; "mevcudiyet," "kimlik," "bilinç" terimleriyle adlandırılan temel olgulara hiçbir şey ilave etmez; yani, bu olgular, ilki de dahil herhangi bir haberdarlık durumunun hep içindedirler; daha sonraki bilginin ilave ettiği şey, bu olguların bilinçli olarak kimliklendirilmesi için duyulan epistemolojik ihtiyaçtır. Bu ihtiyaçtan haberdar olmak, ancak kavramsal gelişmenin ileri bir aşamasında, yeterli miktar bilgi elde edildikten sonra mümkündür; kimliklendirme, yani tam bilinçli kavrayış ise, ancak bir soyutlama işlemiyle mümkündür.
Bu konudaki soyutlama; bir hususiyeti, bir gurup mevcut-şeyden soyutlamak anlamında olmayıp; temel bir olguyu, diğer bütün olgulardan soyutlamak anlamındadır. Mevcudiyet ve kimlik, mevcut-şeylerin hususiyetleri değildir; bunlar, mevcut-şeylerin ta kendisidir. Bilinç yeteneği, belirli canlıların bir hususiyetidir; ama, bilinç, verili bir haberdarlık durumunun bir hususiyeti değildir; bilinç, o haberdarlık durumunun ta kendisidir. Epistemolojik olarak, aksiyomatik kavramların teşkili, bir soyutlama eylemidir: metafizik temeller üzerinde seçici olarak odaklanmak ve onları zihnen tecrit etmektir. Fakat, metafizik olarak (realitede), aksiyomatik kavramların teşkili, bir bütünleştirme eylemidir; insanın yapabileceği en geniş bütünleştirmedir: aksiyomatik kavramlar, insanın yaşadıklarının tümünü kapsar ve birleştirir.
"Mevcudiyet" ve "kimlik" kavramlarının birimleri: mevcut olan, mevcut olmuş, mevcut olacak her varlık, her hususiyet, her eylem, her olay veya (bilinç de dahil) her fenomendir. "Bilinç" kavramının birimleri: yaşanan, yaşanmış olan, yaşanacak olan her haberdarlık durumu veya sürecidir. Aksiyomatik kavramların teşkilinde dışarıda bırakılan ölçümler, bu kavramlar altındaki bütün birimlere ait bütün ölçümlerdir; muhafaza edilen şey: metafizik olarak, sadece temel bir olgudur; epistemolojik olarak, özel halleri dışarıda bırakılan bir ölçüm kategorisidir: zaman. Yani, aksiyomatik kavramların teşkilinde, herhangi bir haberdarlık anından bağımsız olarak ele alınan temel bir olgu söz konusudur.
Aksiyomatik kavramlar, insan bilincinin sabiteleridir; insan bilincinin sürekliliğini kimliklendiren ve böylece bu sürekliliği koruyan bilgisel bütünleştiricilerdir. Aksiyomatik kavramlar, diğer bütün kavramlarda zımnen varolan psikolojik zaman ölçümlerinin dışarıda bırakılmış olduğunu, açık olarak ifade ederler.
Hatırlanmalıdır ki; kavramsal haberdarlık, geçmişi, şimdiyi ve geleceği bütünleştirmeğe muktedir tek haberdarlık tipidir. Duyumlar, sadece şimdiki zamandan haber verir ve yaşanan anın ötesinde muhafaza edilemez; algılar, muhafaza edilir ve otomatik hafıza vasıtasıyla geçmişle gevşek bir bağlantı sağlayabilir, ama geleceği öngöremez. Sadece kavramsal haberdarlık, geçmiş, şimdiki ve gelecek bütün yaşantıyı (dışabakışsal olarak, mevcudiyetin sürekliliğini; içebakışsal olarak, bilincin sürekliliğini) kavramaya ve göz önünde tutmaya, böylece sahibine geleceği uzun-vadeli olarak öngörme yeteneği vermeye muktedirdir. Bu sürekliliğin kavranması ve göz önüne getirilmesi, aksiyomatik kavramlar vasıtasıyla olur; böylece, mevcudiyet ve bilinç olgularının tamamı, bilinçli haberdarlık alanına sokulur ve bilgi haline getirilir. Aksiyomatik kavramlar, bilginin ön-şartını belirler; bilginin ön-şartı: mevcudiyet ile bilinç arasındaki ayrımın farkında olmaktır; realite ile realiteden haberdarlık arasındaki ayrımın, bilgilenmenin nesnesi ile öznesi arasındaki ayrımın farkında olmaktır. Aksiyomatik kavramlar, objektifliğin temelidir.
Aksiyomatik kavramlar, bir çocuğun veya bir hayvanın bilincinde sadece zımnen bulunan bir şeyi açık olarak kimliklendirir. (Zımni bilgi, pasif olarak zihinde tutulan ve kavranması için bilincin özel bir odaklanmışlığını ve işlem yapmasını gerektiren, malzemedir. Zımni bilgiyi açık bilgi haline getiren bilinç işlemini, bir çocuk ergeç öğrenir; ama, bir hayvan hiç öğrenemez.)
Bir hayvanın algısal haberdarlık durumu, kelimelerle anlatılabilseydi; bu durum, rasgele anların, bağlantısı olmayan bir dizisinden ibaret olurdu: Mesela, "İşte şimdi masa; işte şimdi ağaç; işte şimdi adam; işte şimdi görüyorum; işte şimdi duyuyorum; vs." Ertesi gün veya saat, bu dizi, sil baştan tekrar başlar ve sadece basit bazı hafıza bağları eklenebilir: Mesela, "bu şimdi yem; bu şimdi sahip; vs." Aynı malzeme üzerinde, bir insan bilincinin aksiyomatik kavramlar vasıtasıyla yaptığını kelimelerle ifade edersek: "Masa mevcuttur; ağaç mevcuttur; insan mevcuttur; ben bilinçliyim."
Aksiyomatik kavramlar, bir gurup mevcut-şeyin diğerlerinden ayırt edilmesiyle teşkil edilmeyip, bütün mevcut-şeylerin bütünleştirilmesini temsil ettiklerinden; başka hiçbir şey ile Kavramsal Asgari Müştereğe sahip değildirler. Aksiyomatik kavramların hiçbir zıddı ve hiçbir alternatifi yoktur. "Masa" kavramının zıddı vardır: "gayrı-masa"; bir gayri-masa, masa dışındaki her cins mevcut-şeydir. "İnsan" kavramının zıddı vardır: "gayrı-insan"; bir gayrı-insan, insan dışındaki her cins mevcut-şeydir. Ama, "mevcudiyet," "kimlik" ve "bilinç"in hiçbir zıddı yoktur. Bunların zıddı, hükümsüzdür, geçersizdir, anlamsızdır.
Denebilir ki: "Mevcudiyet de, gayrı-mevcudiyetten ayırt edilebilir; mevcudiyetin zıddı, gayrı-mevcudiyettir"; fakat, gayrı-mevcudiyet, bir olgu değildir, bir olgunun yokluğudur. Gayrı-mevcudiyet, bir ilişkiye işaret eden türev bir kavramdır; yani, gayrı-mevcudiyet, mevcut iken artık gayrı-mevcut hale gelmiş bir mevcut-şeye ilişkin olarak bahsedilebilir. (Belirli bir mevcut-şeye ilişkin olarak, "varlık" kavramından yola çıkarak, "yokluk" kavramına erişilebilir; ama, her şeyi içeren bir "yokluk" kavramından yola çıkarak, "varlık" kavramına erişilemez.) Gayrı-mevcudiyet olarak gayrı-mevcudiyet; önünden veya ardından gelen hiçbir sayı dizisi olmayan bir sıfırdır, bir hiçtir, bir boşluktur.
Bu nokta, bizi aksiyomatik kavramların bir başka özel veçhesine getirir: aksiyomatik kavramlar, temel bir metafizik olguya işaret etmekle birlikte, epistemolojik bir ihtiyacın ürünüdürler: aksiyomatik kavramlar, hata yapmaya ve şüphe duymaya muktedir olan, iradi, kavramsal bir bilincin duyduğu ihtiyacın ürünüdürler. Bir hayvanın algısal haberdarlığı; "mevcudiyet," "kimlik" ve "bilinç" kavramlarının eşdeğerlerine, ne ihtiyaç duyar, ne de onları kavrayabilir: hayvan, sürekli olarak bunlarla alışveriş halindedir; yani, mevcut-şeylerden (mevcudiyetten) haberdardır, değişik kimlikler tanır; ama, onları (kendisi de dahil) verili olarak kabul eder ve onlara karşı hiçbir alternatif düşünemez. Sadece insan bilinci, yani kavramsal hatalar yapmaya muktedir bir bilinç, bir yandan haberdarlık alanının tamamını kapsamak, öte yandan kavramsal hataların götürebileceği realite-dışı bir boşluğa karşı sınırlar koymak üzere; doğrudan verili olan malzemeyi, özel olarak kimliklendirme ihtiyacını duyar. Aksiyomatik kavramlar, epistemoloji anayasasının temel maddeleridir. Aksiyomatik kavramlar, bütün insan bilgisinin aslını (esasını) ifade ederler: bir şey mevcuttur; ben, onun mevcut olduğunun bilincindeyim; bu şeyin kimliğini keşfetmeliyim.
"Mevcudiyet" kavramı; altındaki mevcut-şeylerin, nelerden ibaret olduğuna işaret etmez: sadece, onların mevcut olduğu birincil olgusunun altını çizer. "Kimlik" kavramı; altındaki mevcut-şeylerin özel tabiatlarına işaret etmez: sadece, onların ne ise o oldukları birincil olgusunun altını çizer. "Bilinç" kavramı; birisinin, hangi mevcut-şeylerin bilincinde olduğuna işaret etmez: sadece, birisinin, bilinçli olduğu birincil olgusunun altını çizer.
Birincil olguların altlarının çizilmesi, aksiyomatik kavramların hayati epistemolojik fonksiyonlarından biridir. Aksiyomatik kavramların birincil olgulara işaret ediyor olması, onların ancak tekrarlamalar halinde cümle içinde kullanılabilmesinin sebebidir: Mevcudiyet mevcuttur; Bilinç bilinçlidir; A, A'dır. (Bu temel ve hatırlatıcı cümleler, aksiyomatik kavramları, formel aksiyomlara dönüştürür.)
Hayvanlar için hiç önemli olmayan bu özel altını-çizme işlemi, insan için bir ölüm-kalım meselesidir. Modern felsefenin sefaleti, böyle hatırlatıcılardan sarfı nazar etme teşebbüsünün sonuçlarından kaynaklanır.
Aksiyomatik kavramlar, realitenin olgularına işaret ettiğinden; yani, bir "inanç" veya keyfi seçim meselesi olmadığından; verili bir kavramın aksiyomatik olup olmadığını belirlemenin yolu, şu olguyu gözlemlemektir: aksiyomatik bir kavramdan kaçılamaz; aksiyomatik bir kavram, bütün bilgide zımnen mevcuttur; aksiyomatik bir kavramı reddetme teşebbüsünde dahi, o aksiyomatik kavramın kabul edilip kullanılması zorunlu olur.
Mesela; bazı modern filozoflar, aksiyomların keyfi bir seçim meselesi olduğunu ilan etmişler ve temel olmayan -kompleks, türev- bazı kavramların, kendi sözde akıl yürütmeleri içindeki, sözde aksiyomlar olarak seçmişlerdir; ama, bütün argümanlarında, şu olgu gözlemlenebilir: cümleleri, inkar ettiklerini söyledikleri "mevcudiyet," "kimlik" ve "bilinç" aksiyomatik kavramlarını zımnen bulundurur ve onlar üzerine bina olur; bu aksiyomatik kavramlar, değeri teslim edilmemiş "çalıntı kavramlar" olarak argümanlarına kaçaklar halinde sokulmuştur. ("Çalıntı kavram" yanılgısı: bir yandan, bir kavramın genetik köklerinin (yani, o kavramın mantıken bağlı olduğu daha önceki kavramların) geçerliğini inkar ederken, öte yandan o kavramı kullanmaktır.)
Bu noktada bir hususa dikkat çekmek yararlı olacak: aklın düşmanlarının galiba bildiği, fakat aklın sözde savunucularının keşfetmediği olgu şudur: aksiyomatik kavramlar, insan zihninin muhafızları ve aklın temelidir; aksiyomatik kavramlar, aklın temel taşı, mihenk taşı ve alamet-i farikasıdır; akıl tahrip edilmek isteniyorsa, aksiyomatik kavramlar tahrip edilir.
Şu olguyu gözlemleyin: mistisizmin ve irrasyonelizmin her ekolünde yazılmış yazıların hepsinde, şaşırtmacalar, rasyonelizasyonlar ve iki-anlama-çekilebilecek ifadelerle (bir yandan, akla sadakat nutukları çeken; öte yandan, "daha yüksek" bir tür rasyonellikten bahseden ifadelerle) dolu anlaşılmaz ve sıkıcı laf kalabalığının arasında er veya geç ortaya çıkar ki: en sık raslananı "kimlik" olmak üzere, aksiyomatik kavramların (metafizik veya genetik statüsünün) geçerliği açıkça inkar edilmektedir. (Mesela; Kant ve Hegel, "kimlik" aksiyomatik kavramının inkarında; Sartre ve Heidegger, "mevcudiyet" ve "bilinç" aksiyomatik kavramlarının inkarında uzmanlaşmıştır.)
Bir insanın akla sadakat çığlıkları, tek başına anlamsızdır: "akıl" aksiyomatik değil, karmaşık ve türev bir kavramdır. Ve, özellikle Kant'ın usta olduğu kavram-çalma felsefi tekniği, akıl yoluyla aklı inkar etme çabası, bayat bir hile haline gelmiştir. Bir insanın, bir teorinin veya bir felsefi sistemin rasyonel olup olmadığı anlaşılmak isteniyorsa, aklın geçerliğini kabul edip etmediğini sormak yararsızdır; aksiyomatik kavramlar konusundaki tutumu, bütün gerçeği ifade edecektir.
Misyoner çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla