Padişahın biri, Bana yalan söyleyebilene bir küp dolusu altın vereceğim demiş. Yalancılar, hemen saraya koşuşturup başlamışlar yalana; Bir kuş, aslanı kapıp yuvasına götürdü. Bunun neresi yalan? Kuş kartaldır, aslan da kuzu kadar
minik bir yavru. Kaptı mi götürür tabii. Komşu ülkede bir eşeği kral yaptılar. Ülkenin kralı, pencereden bakınırken tacını düşürmüş. Taç da pencerenin altındaki eşeğin başına geçmiş. Taç kimin kafasındaysa, kral odur tabii. Padişahım, ben gökyüzüne bir ok attım. Altı ay sonra geri dondu. Senin ok bir ağacın üstüne düşmüştür. Ağaç sonbaharda yapraklarını dökünce, takılacak yer bulamayıp yere inmiştir. Böylece padişah, her yalana gerçek bir bahane bulmuş ve kimse padişaha bu yalandır dedirtememiş. Ama bir gün Kayserili gelmiş. Padişahım, sen benim babamdan borç olarak bir küp dolusu altın almıştın. Şimdi geri almaya geldim. Yalandır dersen ödülümü ver.
Yalan değil dersen borcunu öde.
|