Tek Mesajı Görüntüle
Old 04-17-2007, 12:54 PM   #1
parlayan güneş
Geçerken Uğradım
 
Üyelik Tarihi: Mar 2007
Yaş: 34
Mesajlar: 99
Teşekkür Etme: 1
Thanked 15 Times in 12 Posts
Üye No: 37912
İtibar Gücü: 1362
Rep Puanı : 760
Rep Derecesi : parlayan güneş is on a distinguished roadparlayan güneş is on a distinguished roadparlayan güneş is on a distinguished roadparlayan güneş is on a distinguished roadparlayan güneş is on a distinguished roadparlayan güneş is on a distinguished roadparlayan güneş is on a distinguished road
Cinsiyet :
Thumbs up “Sözde demokrat, özde cuntacı”

ASKERDEN FAZLA ASKERCİ GAZETECİLER!
Evet, böyle bir “beklenti” içine girdiler!.. Doğrusu, “acınacak” haldeydiler!.. O kadar “aciz ve çaresiz”diler ki; bunca “askerden fazla askerci”nin yanında, Org. Büyükanıt’ın “sivil” kaldığı bile söylenebilir!..
Ki, “minik kuş”ların söylediğine göre; “apoletli medya” mensuplarından “gazeteci” sıfatlı bir “embedded”in; beklentisinin boşa çıktığını görünce, “ümitsizliğini” şöyle dile getirdiği bile ifade edildi: “Eyvah!.. Bunu da kaybettik!.. Özkök gibi, bu da iktidarla çok yakın ve Başbakan’la çok samimi!”
Böyle bir tablo işte!..
“Sözde demokrat, özde cuntacı” kafaların kalem oynattığı bir Türkiye’de; İzmit’te olduğu gibi, “özgürlük” talepli yürüyüş yapanların üzerlerine “biber gazı” sıkılmasını ve “cop”lanmasını, ya da “Nokta” dergisine yapılan “baskın” olayında görüldüğü gibi; “cuntacılar”ın değil, onları “deşifre” edenlerin mağdur edilmesini fazla yadırgamamak gerekir!..
Çünkü, burası Türkiye!.. Ne de olsa; “sözde demokrasinin, özde askerî vesayetin hakim olduğu” bir ülkede yaşıyoruz!..
MİLLETE DEĞİL, ASKERE VEDA!
O kadar “asker bir millet”iz ki; üzerinde “Cumhur’un Başkanı” sıfatını taşıyan A.N. Sezer bile, Cuma günkü “veda” konuşmasını, “cumhurun önünde” değil, Harp Akademileri Komutanlığı’ndaki “askerî kurmaylar”ın önünde yaptı!..
Öyle bir “garabet” ki;
“Cumhurun başı” olan zat, konuştuğu “asker kürsüsü”nden “Cumhuru şikâyet” ediyor!.. Evet, bu ülkenin “öz evlâtları” olan İHL öğrencilerini, bu ülke insanının sahip olduğu “inanç, örg, adet ve gelenek”ler ile o inancın gereği olarak örtülen “başörtüsü”nü şikâyet ediyor “asker”lere!..
Üstelik, “eski bir yazarı” olduğu “Cumhuriyet gazetesinin ağzıyla” konuşup; “Farkında mısınız?” diyor; “Rejim, bugüne kadar hiç olmadığı kadar tehlike altında!”
Öyle “tahrik edici” sözler sarfediyor ki; bir tek, “Hadi, ne duruyorsunuz, darbe yapsanıza!” demediği kalıyor!..
Dehşet sözler... Feci bir tablo!.
Öyle feci bir tablo ki, “demokrasi”nin “d”si ile tanışmış bir ülkede bile, böylesine bir “ayrışma operasyonu” görülemez!..
Şu hale bakın;
Bir yanda, kendilerini “devlet” sayanlar, öte yanda da “halkın seçtiği hükümet”in temsilcileri!..
İşin acı tarafı;
Kendilerini “devlet” sayanlar, hani neredeyse “Başkomutan Sezer”in sevk ve idaresinde, “milletin hükümeti”ne karşı yoğun bir “taarruz” halinde ve adeta “ölüm-kalım savaşı” veriyor!..
Farkındayız, “çok sivri” bir ifade oldu!.. Ancak, görünen manzara, maalesef bu!.. Aslına bakarsanız; “açıkça ifade etmeseler” de, “yaptıkları” bu!..
Bay Sezer’in sözleri çok iyi okunur ve satır aralarındaki “mesaj”lar iyi algılanırsa; “devletin, milletle ve onun değerleriyle çatışmaya girmesi”nin istendiği çok net olarak görülecektir!..
Yazık!.. Türkiye adına yazık!..
TANDOĞAN’DA NEVZAT TANDOĞAN KAFALILAR!
Nihayet, Cumartesi günü... Bir yandan “apoletli medya”nın, bir yandan “kod adı Sarıkız” olan darbe girişimcilerinin ve isminde “halk” olan, fakat “halktan kopuk” siyasîlerin destek ve kışkırtmalarıyla, “beklenen” miting, Cumartesi günü Ankara’nın Tandoğan Meydanı’nda yapıldı!..
Aslına bakarsanız; “meydanın adı”na yaraşır bir miting oldu... Çünkü, adı o “meydan”a verilen “CHP’nin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan” da, işte “mitingçilerin kafası”na uygun bir “vali” idi!..
“Bu ülkeye” diyordu;
“Eğer komünizm gelecekse, onu da biz getiririz!”
Bu sözler, “Tandoğan’daki mitinge” katılanların “zihniyet”ini ne de güzel ifade ediyor!..
Onların bir kısmı da aynen böyle “höykürüyorlar”dı:
“Bu ülkeye Cumhurbaşkanı seçilecekse, onu da biz seçeriz!”
Peki, kim bu “seçici”ler?..
“Askerî üniforma” içindeyken “darbe girişimleri”nde bulunan, “emekli” olduktan sonra da bu “tutku”sunu “STK kisvesi” altında gerçekleştirmeye çalışan zevat!.. “Bu mitingle organik bağımız yok” diyen ve fakat hastaları “koltuk değnekleri” ile “hastane”lerden, yaşlıları “bastonları” ile “huzurevleri”nden kaldırıp “CHP otobüsleri” ile Ankara’ya taşıyan parti!.. Artı Zeki Sezer’in DSP’si, artı Yaşar Okuyan’ın HP’si, artı Mümtaz Soysal’ın BCP’si, artı YÖK’ün üniversiteleri, artı “üniforma veya resmî kıyafetler”inden arındırılıp “sivilleştirilmiş”(!) bir topluluk!..
Hepsi hepsi, taş çatlasa 60-70 bin kişi!.. Çünkü o meydan, “ancak o kadar insan” alabiliyor!.. Tablo ortada: “70 milyon” nüfusa karşı “70 bin kişi!”
Bunlar, “Cumhurbaşkanı”nı, 70 milyonluk “millet”in iradesini temsil eden “Meclis”in değil, “kendileri”nin seçmesini istiyor!..
Tam da, Nevzat Tandoğan’ın kafa yapısı;
“Bu ülkeye Cumhurbaşkanı seçilecekse, onu da biz seçeriz!”
Güler misiniz, ağlar mısınız?..
Ama, burası Türkiye!.. İnsan, böylesine bir “acziyet” ve “zavallılık” karşısında, gülemiyor bile!..
DEVELER TELLÂL, YALANCILAR AKREDİTE!
Neyse ki; “gülümsetici” olaylar da yaşamıyor değiliz... Meselâ, Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt’ın, sadece “TSK ile işbirliği yapan gazeteciler”e, yani “akredite” gazetecilere hitap ettiği konuşmada; “niye akreditasyon uyguladıklarını” izah etmeye çalışırken; isim vermeden “Vakit”ten söz eden ifadeleri, “gülümsememize” vesile oldu!..
Ayrıntılara girmiyoruz... Özetle, “yalan haber” yazdığımızı ileri sürüyordu sayın Büyükanıt!.. Oysa, halen “haberimizin arkasındayız” ve diyoruz ki, kastedilen o haberde, kesinlikle “yalan” yok!.. “Söyleyen” kişi ortada, “söylediği olay” da ortada!.. Yani, haber bir “kaynağa” dayanıyor!.. Hem de o kaynak, “eski bir TSK mensubu!”
“Aslı astarı olmayan ve dedikoduya dayanan duyumlar”ın bile; parti genel başkanlarınca “belge” diye sunulduğu, üstelik gazetelere “manşet” olduğu bir ülkede, Vakit’in gündeme getirdiği bir “durum tesbiti”ne, daha doğrusu “kanayan bir yara”ya neşter vurma çabasına “yalan” demek; çözüm bekleyen problemi “örtbas girişimi”nden başka bir şey olmasa gerek!.. Kaldı ki; eğer “yalan”sa, verirsiniz “mahkeme”ye, “gerçek” ortaya çıkar!..
Hayır; “bizi gülümseten”, olayın bu boyutu değildi!.. Sayın Büyükanıt’ın, “akreditasyon” ayrımcılığını “yalan haber” gerekçesiyle savunmaya çalıştığı o salonda, “gerçek yalancılar” vardı ve neredeyse “baş köşeye” oturtulmuşlardı!.. Evet, aralarında; “haber”leri bizzat “Genelkurmay” tarafından “defalarca yalanlanan” gazeteci-yazarlar vardı!.. O kadar ki; onlardan biri, bizzat eski Genelkurmay Başkanı’nın, “Bu haberi yazanı lânetliyorum!” hitabına bile maruz kalmıştı!..
Demek oluyor ki;
“Akredite” uygulamasında ölçü, “haber” değildir!.. Eğer, “yalan haber” yazanlar “akreditasyon dışı” bırakılsaydı, “katmerli ve lânetli yalancılar” o salonda olmazlardı!..
Uzun lâfın kısası;
Öğreniyoruz ki, “deve”lerin “tellâl” olduğu, “pire”lerin de “berber” olduğu şeklindeki ifadeler birer “masal” değil, aslında “günümüz Türkiye’sini anlatan gerçekler”miş!..
Baksanıza;
Develerin “tellâl”, pirelerin “berber” olduğu bir ülkede “lânetli yalancılar” da, Genelkurmay’dan “akredite” oluyorlar!..
Olsunlar... Hiç umurumuzda değil!..
Çünkü biz, “milletten akredite” olmayı, “kurumlardan akredite” olmaya tercih ederiz!.. Nasıl ki; “devletler, millet için var” ve dahası “olmak zorunda” ise, Vakit de, “millet için var”dır ve “milletten akredite” olmanın onurunu yaşamaktadır!..
Arzumuz ve temennimiz odur ki, sadece “Vakit” değil; bu ülkedeki bütün “kişi ve kuruluş”lar da “milletten akredite” olmaya gayret etsinler!.. Bunun aksi yönde hareket edip, “milleti dışlayan” eylem ve söylemlerde bulunanların varacağı son nokta, “millet şamarı”nı yemekten başka bir şey değildir!.. Onu da, “sandık”ta görüyoruz zaten!..
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle!..
parlayan güneş çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla