ılık hayat suyu...
Ekmek taşıyordu
Küfe dolusu ümitler
Akbaba yokuşunun malta taşlarında
Titreyen dizlerin sırtında
Koşuyordu ağır ağır
Anadoludaki sevdalara
Antik bir efsane
Dünya omuzlarında
Meydan okuyor çağlara
Ne ibibik kuşları umurunda
Ne de ömrü baharında
Mevsim artık hazan
Kuşlar göçüyor
Yapraklar düşüyor
Ve adam yürüyor
Akbaba yokuşunda
Sırtında küfesi
Yüreğinde hasret acısı
Ekmek taşıyordu sırtında
Ümitler domurdu alnında
Ve damla damla düştü ümitler
Akbaba yokuşunun malta taşlarına
Her adımda bir damla
Bel bükük,
Baş eğik,
Ama gözler ufukta
Güneydoğununun bir mezrasında yürek
Dokuz çocuk
İki kadın
Biri ana
Biri kuma
Biri katık bekler yoldan
Biri oğul verme derdinde
Bütün yük mecalsiz dizlerde
Hain korku pusuda
Her köşebaşında
Ekmek taşıyordu sırtında
Her adımda bir lokma
Her adımda bir damla
Her adımda daha yakında
Köşebaşında bekleyen hain korku
Bir adım
Bir damla
Bir lokma
Ve bir kurşun
Akbabalara bayram
Mezradaki yüreklere hazan
Dikildi karşısına adamın
Köşebaşındaki hain korku
Ne zaman
Nerede
Nasıllar bitti
İşte böyle
Akbaba yokuşunda
Ansızın
İki çift titreyen el
Bir kaç soğuk mermi
Ve soğuk taşlara dökülen
Ilık can suyu...
Ilık, damla damla ümitler
Ve ekmekler
Akbaba yokuşunun malta taşlarında
Acılar
İki kadın ve dokuz çocuk da
Ağıtlar
Harran’ın semalarında...
Selahattin ERDOĞAN