Tek Mesajı Görüntüle
Old 07-10-2007, 12:01 AM   #6
Nǿ ŦΞДЯ™
Forum Kalfası
 
Nǿ ŦΞДЯ™ Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: Napcan!??
Mesajlar: 7,221
Teşekkür Etme: 75
Thanked 78 Times in 60 Posts
Üye No: 24380
İtibar Gücü: 2863
Rep Puanı : 3451
Rep Derecesi : Nǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Bir yıldız yağmuru ıslatır beni.
Düşerken damlalar o gül yüzüne...
Her damla gözyaşı sorarken seni,
Yıldızlar döşerim ayak izine.

Kuruyan dallara gözyaşı yürür...
Yapraklar titreşir yol verir dağlar.
Yıldız kümeleri yere dökülür,
Şehrayine döner karanlık yollar.

Artık ne gam keder ne acı ne dert...
Umutla yeşeren her mevsim bahar.
Ve gün gün ruhlarda büyüyen hasret,
Solgun yürekleri sonsuza boyar

Rıfkı Kaymaz

Küçük bir dünyanin içine gizlenmissin
Sadece hissedebiliyorum seni
Tipki senin beni hissedebildigin gibi
Bazen bütün umutlarimi ,bütün sikintilarimi
Oradan sana söylüyorum
Tipki senin bana söyledigin gibi
Içimizin karanligini bosaltiyoruz bazen
Bazen de iki kelime saklayabiliyoruz
Seni böyle hissetmek, seni böyle sevmek güzel
Bir bakiyorum bir adim geliyor,
Bir bakiyorum kilometrelerce uzaksin
*******i seni düslüyorum yine
Küçük bir makinenin içinden
Biliyorum ayni yerdeyiz ayni seyi dinliyoruz
Hissedebiliyoruz ayni seyi
Elimde sana dair hiçbir sey yok
Sadece yani basim da çalan minik bir radyo
Bilmiyorum su an ne haldesin
Ve de evin neresindesin
Belki salon da koltuga oturmus,
Belki odanda yatagina uzanmis
Ayni seyleri düslüyoruz
Gecenin bizim için hazirladigi güzelligi dinliyoruz
Ben bu gece çok hüzünlendim
Göz yaslarim yanagimda kaldi
Bir ananin acisini paylasti göz yaslarim
Bir sevgilinin siirinde duygulandim
Ama bunlarin hepsinde seni düsledim
Tipki senin beni düsledigin gibi

erkan kültekin

Ters yönde ömrümün
diğer yokuşundayım,
Ters yönde ömrün
en uğursuz kıyılarında
Kim bilir hangi yağmurdan kalan
Bir çiğ damlasıyım,
Kurumuş bir ırmağın
unutulmuş yatağında...

Önceden bir sihirdi o ! Yok oldu !
Bir ışıktı...geldi, gitti, söndü !..

Oysa, sana ebediyen esir gelmiştim
Gerilimden yüreğinin hafifliğini
Özlemiştim,
Beyhude serinliğini.
Sinsice güneşin özenle yaktığı
Şakaklarında sakladığı / yanık
lekelerine özenmiştim !
Yüzündeki sımsıcak kışları sevmiştim
Buharlı camlarımda
Nemli havasını kırık gülüşlerinin
Islak dudaklarında...

Bir sihirdi o...Yok oldu !
Bir ışıktı...geldi, gitti, söndü !

Zincire vurulan ufuklarda
Yırtarken yaşam
sahte güzelliğini,
Ölümsüz şarkılar vardı
Yaşanacak dehşete inat,
Bitimsiz / akıp giden.
Bir tarih sızıyordu
Azınlık yüreğimizden.

Sanki doğuştan biliyorduk
Kaç adım bahar,
Kaç adım ölüm olduğunu,
İliklerimize kadar işleyen
O tarihin dayanılmaz
Soğukluğunu...

Her mevsimin güzelliği
Bizde en güzeldi,
Mayıs’ta o ilkbahar
başka bir bedeldi...
Başka bir bedel !

Cesur değildik belki / ancak
Daha az korkak
Vazgeçmek mi ?.. Asla yoktu
Yolumuz bildik
Azınlığın gerçek yüzünü
O rejimde öğrendik !

O ürperti işte düştü yüreğimize
Tırmanırken tarihin yokuşunu,
Gözlerimize çekilen
demir perdeler
Bir ömre bedeldi,
Bir ömre bedel !

Arkamıza baktığımızda
Mayıs gerçeğinden gelen
Ne bıraktığımız izler
Ne de...alın terimizle beslenen
Toprak görünür,
Her Mayıs’ta o ilkbahar...
Ecdadınla övünür !

SEVGİM SANA EMANET

Şimdi gidiyorum
Yüreğimde gül gibi
Vazgeçemediğim kavgam gibi
Sevdan sana emanet
Elimde şerefim
Bağrıma bastığım umudum gibi
Sevdam sana emanet
Gözlerimde esmer akşamlar gibi
Haykıramadığım acım gibi sevdam
Sana emanet
Koynumda toprak gözlerin gibi
Sarılıp öpemediğim tenin gibi
Sevdam sana emanet
Şimdi gidiyorum
Yüreğim sana emanet

MURAT BASBAYRAK

Özledim Seni

Ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir...
Beynimi uyuşturuyor özlemin...
Çok sık birlikte olmasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca yıl
içimi nasıl ısıttığını yeni yeni anlıyorum.
Yokluğun, hatırlandıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp
sürekli bir boşluğa dönüşüyor.
Sabahlara seni okşayarak başlamaları, akşamları her işi bir kenara koyup
seninle baş başa karşılamaları özlüyorum; oynaşmalarımızı,
yürüyüşlerimizi, sevimli haşarılığını, çocuksu küskünlüğünü...
Nasıl da serttin başkalarına karşı beni savunurken; ve ne yumuşak,
bir çift kısık gözle kendini ellerimin okşayışına bırakırken...
Ya da kolyeni çözdüğümde kollarıma atlarken...
Hasta olduğunda, o korkunç kriz *******inde günler,
******* boyu nöbet tuttuk başında... O şen kahkahalarına
yeniden kavuşabilmek için sessiz dualar ederek...
"Atlattı" müjdesini kutlarken yorgun bedenindeki yaraları okşayarak,
doktorun böldü sevincimizi: "Yaşayamaz artık bu evde...
Yüksek binalar ve beton duvarların gri kentinde" dedi,
"O gitmeli... Ve kendine yeni bir hayat çizmeli..."
Bilsen ne zor, gitmen gerektiğini bile bile "Kal" demek sana...
Ne zor, senin için ebedi mutluluğun beni unutmandan geçtiğini bilmek...
Gitmeni asla istemediğim halde, buna mecbur olduğumuzu görmek
ve sana bunları söyleyemeden "Git artık" demek...
"Beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın
mutluluğa" demek sana ne zor...
Sesimi, kokumu çekip alıvermek beyninden,
sesin, kokun hala beynimdeyken...
Seni görmemek ve belki yıllar sonra karşılaştığımızda
bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...
Yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek...
Ve sonra kendi ellerimle bindirip seni yabancı bir arabanın
arka koltuğuna, birlikte güneşlendiğimiz onca yazı,
yan yana titreştiğimiz onca kışı, paylaştığımız bunca acıyı,
onca kahkahayı ve bütün o uzak yeşillikleri katıp yorgun bedeninin yanına,
arkadan pişmanlık gözyaşları dökmek ne zor...
Ne zor hiç tanımadan seni emanet ettiğim bir şoföre "Hızla
uzaklaş buradan ve gidebileceğin kadar uzağa git" demek...
Yokluğunu beklemek, ne zor...
Bunları düşündükçe, şu anda uzaklarda bir yerlerde
üşüdüğünü sezinleyerek panikliyorum. Bütün engelleri aşıp,
terk edilmiş caddeleri, kimsesiz sokakları, yalnız bulvarları arşınlayarak
sana ulaşmak, sessizce başını okşamak, kulağına sevgi sözcükleri fısıldamak
ve yavaşça üzerini örtmek geliyor içimden...
Paylaştığımız bir mazinin, yitirdiğimiz bir geleceğe
dönüşmesinden hicran duyuyorum.
Gizli gizli hüzünlendiğim akşamlardan birinde,
terk etmişlere özgü bir terk edilme korkusunu da
yüreğimin derinliklerinde duyarak sana koşmak,
yaptıklarım ve daha çok da yapamadıklarım için özür dilemek
ve "Dön bebeğim" demek istiyorum:
"Geri dön... Kulüben seni bekliyor..."

Bu Dünya Kimin Dünyası?

Yol üstünde biten çalı,
Bu dünya kimin dünyası?
Ak çiçekli ayva dalı
Bu dünya kimin dünyası?

Gediklerde esen poyraz,
Yaprakları dalda koymaz
Gözler doysa gönül doymaz
Bu dünya kimin dünyası?

Her gün eski her gün yeni
Tükenmez gidip geleni
Canevimden vurdu beni
Bu dünya kimin dünyası?

Kar yağar kaybolur izler
Her nakış binbir sır gizler
Ufuklara dalan gözler
Bu dünya kimin dünyası?

Toprak basar kucağına
Güneş çeker sıcağına
Atar derdin ocağına...
Bu dünya kimin dünyası?


Abdurrahim Karakoç
__________________
Eskidendi O .
Nǿ ŦΞДЯ™ çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla