Tek Mesajı Görüntüle
Old 10-19-2007, 09:23 PM   #1
KoJiRo
Aşmış Üye
 
KoJiRo Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: KoCaELi
Yaş: 40
Mesajlar: 34,356
Teşekkür Etme: 21
Thanked 162 Times in 97 Posts
Üye No: 23848
İtibar Gücü: 8773
Rep Puanı : 54700
Rep Derecesi : KoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan Şiddete meyyalim vallahi dertten

Bu sabah akşam yatarken güneş perdelerini kapatmadığım için gözüme gözüme giren yaz güneşinin, nasıl oluyorsa nasıl beceriyorsa sabahın körü bile olsa, yakıcı sıcaklığıyla uyandım.


Yastığım sırılsıklam olmuş, pijamalarım üstüme yapışmıştı. Sanıyorum bütün geceyi kabuslarla boğuşarak geçirdim.


Sular kesikti. Duş alamadım, kahvaltı yapamadım, çay-kahve içemedim; kahretsin ki yüzümü bile yıkayamadım. Çünkü sular bir senedir ilk defa kesiliyordu ve ben rahata alışkın olduğum için bir yerlerde biraz da olsa su bulundurmayı unutmuştum!


Böylece “Hay hepinizin köküne kibrit suyu!” diye diye söylenerek; daha da erkenmiş biraz televizyon seyredeyim derken, haberleri görüp herkese ve her şeye söverken; kısaca oyalanarak o kadar vakit kaybettim ki evimden tam olarak 2 saat uzaklıktaki işyerime gitmek için kullandığım servisi kaçırdım.


Otobüs çocuğuyuz; çok oturgaçlı götürgeç doğuştan bizim ikametgahımız; eyvallah; ama bu anasını sattığımın şehrinde bu anasını sattığımın işine giderken dört vasıta değiştirmek de neyin nesi. İşte öyle! Yaz geldi, trafiğin biraz azalacağını varsayarak büyüklerimiz bütün caddelerde hummalı bir çalışma içine girmişler. Yalnız, nedense ben 5 senedir bitirilemeyen kimi kavşaklar görmeye devam ediyorum. O kavşaklardan geçmek için bekliyor, bekliyor, bekliyor….. Sövüyor, sövüyor sövüyorum…


Ufak tefek, minik, miniminnacık dertler di mi bunlar. Ama öyle değil işte. Yaşayınca öyle değil. İnsan psikolojisi öyle değil. Zaten en yakın arkadaşınızı kaybedersiniz bi damla göz yaşı dökmezsiniz. Sonra ertesi gün otobüse binerken birden hüngür hüngür boşalırsınız. Sonra insanlar size acıyarak bakarlar. Siz onlara nefretle bakmaya başlarsınız.


İşte, yanımda oturan adam niye bu kadar şişman. Arkamdaki çocuk neden kralFM dinlediğini bilebileceğim kadar yüksek sesle dinliyor bu müziği, şu karşımdaki kadının neden kocaman memeleri var ve onları sergiliyor durduk yere, tepemde dikilen adam sanki omuzuma değdiriyor hafiften. Öfke gittikçe büyüyor. Öfke gittikçe içimdeki diğer bütün duyguları bastırıyor. Pat! Sakız patlatıyor birisi, yaşlı bir teyze otobüse biniyor, kalkıp yer veriyorum yer verirken de “Neden evinde oturmuyor ki bu, ne işi var sabahın köründe, gitmesin otursun evde!” diye kendi kendime söyleniyorum. Şöför gerekli gereksiz hızlanıp hızlanıp son anda fren yapıyor. Bacaklarım ağrıyor. Öfke yüzüme sıçrıyor.


Pencereden sıra sıra yanımızdan geçen arabaları izliyorum. Her birinin içinde birer kişi. Her birininin içindeki birer kişi birer sigara yakmış gidiyor. Her birinin içindekileri birer birer o arabalardan indirip dövmek istiyorum. Bu ********le yüzünden trafikte kalıyorum. Bu ********ler yüzünden bacaklarım ağrıyor ve eminim bu ********lerden biri de bu yaşlı teyzenin oğlu. Annesini gitmek istediği yere götüremeyecek kadar bencil. Evden çıkarken annesine”Anne sen bi otobüse atlayıp gidersin, orası bana çok ters şimdi nerden baksan yarım saat gecikirim bi de trafikte dur kalk bi sürü benzin yakar araba” diyor. Onun yüzünden şimdi ben ayakta gidiyorum!


Öfke damarlarımda geziniyor. Öfke bana başka şeyleri hatırlatıyor. Trafikte sıkışıp kaldığı bir gün arabasını bırakıp çöp tenekesinde bulduğu bir valiz dolusu silahla terör saçmaya başlayan adamın hikayesinin anlatıldığı filmi hatırlıyorum. Şimdi ilk durakta insem böyle bir şansım olabilir mi? Gözlerim bu denli dönmüşken suçlu suçsuz farkeder mi? Şiddet insanın kemiklerine işlemeye başladığında onu durdurmak mümkün mü? Şiddetin kaynağı öfke ise öfkenin kaynağı ne!!?


Sabaha dönüyorum. Bir önceki güne dönüyorum. Bir önceki aya, bir önceki yıla. Bir önceki yıllarıma dönüyorum. Öfkemin kaynağını didik didik arıyorum. Buluyorum da! Orada öylece duruyor; öylesine masum, öylesine insancıl, öylesine naif, öylesine çocuksu ve gerçek! İpini koparıp boşalamayacak kadar doğal, göğsümün ortasına gelip oturan, orada çöreklenen, büyüyüp de kendine gözün içinden süzülen iki damla yolu ancak bulabilen kocaman bir göl olmuş... O iki damla durup durup akıyor işte tevekkeli değil. Şiddetin kaynağının öfke, öfkenin kaynağının dert olduğunu bilmek de zor değil. Derdimin akıp gitmesini istiyorum. Daha önce de yaptım biliyorum. Derdimin, kendimi bir belaya bulaşturarak akıp gidebileceğini biliyorum. En az aktıkça yerine yenilerinin geleceğini bildiğim kadar iyi biliyorum…


Yolculuk bitiyor. Bir sonraki araca binmek için şimdilik iniyorum. Sonraki etap daha uzun. Bir gazete alıyorum. Gazeteyi alırken önceki gün aynı gazetede okuduğum bir haberde yeni bir filmin çekileceğini hatırlıyorum. Filmin adını değil; logosunun altında yazan ”Şiddete meyyalim vallahi dertten” yazısını hatırlıyorum. Bu yazıyı yazmaya karar veriyorum.


Kimseye saldırmıyorum. Kimseyi incitmiyorum. Kimseyi kırmıyorum. Hala balkonumdaki karıncaları karpuz suyu ve rakıyla besliyorum. Derdimi şimdilik göğsümün ortasındaki kafeste tutmaya devam ediyorum. Durduk yere gözüme toz kaçıyor. Durduk yere gözümden bir şeyler süzülüyor. Aldırmıyorum…
__________________
KoJiRo çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla