Tek Mesajı Görüntüle
Old 10-26-2007, 06:59 PM   #1
KoJiRo
Aşmış Üye
 
KoJiRo Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: KoCaELi
Yaş: 40
Mesajlar: 34,356
Teşekkür Etme: 21
Thanked 162 Times in 97 Posts
Üye No: 23848
İtibar Gücü: 8770
Rep Puanı : 54700
Rep Derecesi : KoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan At Meydanı Ve Çevresi

AT MEYDANI ve ÇEVRESİ


At Meydanı, İstanbul’da Sultanahmet Camisi önündeki alana Osmanlıların vermiş olduğu addır. Roma ve Bizans dönemlerinde hipodromun yer aldığı bu alana 19. yüzyıldan sonra Sultanahmet Meydanı denmeye başlanmıştır. At meydanı, 196’da Roma İmparatoru Septimus Severus tarafından kuruldu. İmparator Constantinus döneminde (306-337) hipodrom olarak tamamlandı. Bizans döneminde burası siyasal yaşamda önemli bir yeri olan at ve araba koşularının yanı sıra, devrimlerin, toplantıların; müzisyen toplulukların, dansözlerin, akrobatların, vahşi hayvanlarla kavga gösterilerinin yapıldığı değişmez alandı. Bütün bu faaliyetler için ise Roma devrinde bol tatil günleri mevcuttu. 1204’te İstanbul’un, Haçlılar tarafından işgali sırasında tahrip edildi. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldığında hipodrom çoktan harap olmuştu. Osmanlı döneminde de at ve cirit oyunları, spor yarışmaları, büyük şenlikler ve düğünler burada yapılırdı. İmparatorluğun gerileme döneminde, yeniçeri ve sipahi ayaklanmalarının çoğu burada oldu. 16. yüzyılda bazı büyük vezir konaklarının ön yüzleri bu alana bakardı.17. yüzyılın başında Sultanahmet Camisi yapıldı. Caminin yapılmasıyla Atmeydanı iyice daraldı. Ama Topkapı Sarayı’na, kentin ticaret ve liman kesimlerine yakınlığından dolayı önemini imparatorluğun son döneminde de korudu. İlk Osmanlı sergisi 1863’te burada açıldı. Abdüllaziz’in son yıllarında alan, parka dönüştürüldü.İzmir’in, Yunanlılarca işgalinin protesto edildiği ünlü Sultanahmet mitingi de burada yapılmıştır.
Orijinali, Roma İmparatoru Septimus tarafından yaptırılan ve daha sonra Büyük Constantinus tarafından genişletilen ve imparatorluğun değişik yerlerinden getirilen eserlerle donatılan Hipodromun; eni 117, boyu ise 480 metreye, kapasitesi ise 100.000 kişiye ulaşıyordu. Bir seferde şehrin nüfusunun dörtte birini aldığı söylenir. İmparatorluk sarayı ve dolayısıyla da kathisma denilen imparator locası, şimdi Sultanahmet Cami’nin bulunduğu taraftaydı. Kuzey ucundaki girişte büyük kemerli yapılar, duvarlarda çok sayıda heykel vardı. Ortada, çevresinde yarışan arabaların döndüğü Spina’da, bazıları günümüzde de bulunan anıtlar vardı.
Muazzam Hipodromdan günümüze yuvarlak güney ucu gelmiştir. Büyük kemerlerle donatılmış tuğla bir yapıdır. Sonraki devirlerde Hipodromun taş blokları ve sütunlarının tamamı başka yapılarda kullanılmıştır. Hipodrom girişi sağındaki parkta 4-5.yüzyıla ait özel saray kalıntıları, az ilerisinde de Aya Öfemiya Bizans Kilisesinin kalıntıları bulunmaktadır.
Günümüz Sultanahmet Meydanı’nda bulunan en önemli eserler; Büyük Theodosius tarafından diktirilen dikilitaş, üç tane yılanın birbirine dolandığı Burmalı Sütun, 32 metrelik örülme bir sütun ve 2. Wilhelm’in 2. Abdülhamit için yaptırdığı Alman Çeşmesidir.
Dikilitaş: İstanbul’daki Dikilitaş, günümüzde Sultanahmet Meydanını süsleyen üç anıttan biridir. 18,74 metre yüksekliğindeki Dikilitaş, tek parça pembe granitten yapılmıştır. Mısır İmparatoru 3. Tutmosis’in (İÖ 1504-1450) zaferlerini anlatan anıt, Heliopolis’teki Karnak tapınağının önüne dikilmişti. Julianus Apostata zamanında (361- 363) İstanbul’a getirilen Sütun, Theodosius döneminde mermer kaidesine yerleştirildi (390). Bu nedenle Theodosius Sütunu olarak da anılır. Kaidedeki Latince ve Yunanca yazıtlarda anıtın Mısır’dan getirilişi ve yerine yerleştirilişi anlatılır. Batı, doğu ve güney yüzlerde Theodosius, karısı ve çocuklarıyla birlikte oyun ve şenlikleri izlerken; kuzey yüzde ise Arcadius ve karısı işlenmiştir.
Burmalı ya da Yılanlı Sütun: Sultanahmet Meydanında bulunan üç anıttan ikincisidir. Birbirine dolanan üç yılandan oluşan bronzdan anıt, İÖ 480 ve İÖ 479’da, Yunanlıların Perslere karşı kazandıkları zaferlerin anısına, Delphoi’deki Apollon Tapınağı’na sunulmuş olan üç ayaklı altından kazanın kaidesiydi. Yazıtında, savaşlara katılan otuz bir kent devletinin adı bulunuyordu. Bizans İmparatoru Constantinus, anıtı söktürerek Byzantion’a getirtti ve Hipodroma diktirdi. 1204’te Haçlı Seferleri sırasında anıt hasar gördü. 1856’da yapılan kazılarda toprağa gömülü olan bölümü ortaya çıkarıldı. Bu sırada altında bir su yolu bulunduğundan, Bizans döneminde çeşme olarak kullanıldığı sanılmaktadır. 18. yüzyıla kadar varolan yılan başlarından biri bugün British Museum’da, birinin de yalnızca çenesi İstanbul Arkeoloji Müzesindedir; üçüncü baş kayıptır. Günümüzde bir çukur içinde bulunan anıtın, yaklaşık beş metre yüksekliğindeki burmalı bölümü parmaklıklarla çevrilmiştir.
Örme Sütun: Sultanahmet Meydanında bulunan üç anıttan üçüncüsüdür. Yapım tarihi bilinmemektedir; ancak Konstantinos 7. Prophyrogenetos döneminde (913-959) dikildiği ya da onarıldığı öne sürülmektedir. Kare gövdeli anıtın üzeri yaldızlı bakır levhalarla kaplıydı ve kaidesinde kabartmalı tunç levhalar yer alıyor, tepesinde de tunç bir küre bulunuyordu. Latin işgali sırasında (1204-1261) levhalar ve tunç küre, sikke basımı amacıyla söküldü.
Alman Çeşmesi: 2. Wilhelm Çeşmesi olarak da bilinir, İstanbul’da Sultanahmet’teki meydan çeşmesidir. 1898-99’da Almanya’da yapılan çeşme, Alman imparatoru 2. Wilhelm’in armağanıdır.1901’de bugünkü yerine konan çeşmenin mimarı Spitta’dır. Biçim ve bezeme yönünden Osmanlı çeşme mimarlığından oldukça farklıdır, yabancı etkiler taşır. Sekizgen biçimli yapının bir yüzünde basamaklar, öteki yedi yüzünde birer çeşme yer alır. Her köşeden parlak yeşil mermerden bir sütun yükselir. Bu sütunlar çeşmenin üzerini örten sekizli tonozu taşır. Tonozun içi altın yaldızla, dışı renkli çinilerle bezelidir.
At Meydanı Hakkında: Türk yurdu, yüzyıllar boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, bu medeniyetler yurdumuza çeşitli eserler armağan etmiştir. İşte bunlardan biridir, At Meydanı. Bünyesinde birçok mimari eser barındırmış olan bu alan, tarihin değişik sayfalarında farklı amaçlar için kullanılmıştır.
Günümüzde Sultanahmet Meydanı diye anılan bu alan, ilk olarak Romalılar tarafından Hipodrom olarak tamamlanmış ve kullanılmıştır.“Hipodrom” At binenlerin, atların meydanı anlamına gelir.Dev ölçüde bir “U” harfi şeklinde olan hipodromun doğu uzun tarafında, damında 4 bronz at bulunan, balkon şeklinde, imparator locası yer alırdı. Buraya sadece saraydan girilebiliyordu. Ortada hipodromun kum sahasını ikiye bölen, arabaların etrafında yarıştığı alçak bir duvar, bu duvarın üstünde de imparatorluğun çeşitli yerlerinden getirilen abideler ve meşhur at yarışları ile atlarının heykelleri bulunurdu. Şöhretli bir araba yarışçısı akla gelebilecek her türlü maddi olanak içinde yüzerdi. Yarışçılar yeşil, mavi, sarı, kırmızı gibi politik güçleri de olan takımlara ayrılmışlardı. Zaman zaman yarışlara politika karışır, karşılıklı güçlerin mücadeleleri korkunç katliamlara dönüşebilirdi.
Osmanlı Devleti hipodromun özelliğini bozmamış, Bizans’tan kalan bu yapıyı kendi geleneklerine uyarlayarak meydanın önemini korumasını ve günümüze kadar gelmesini sağlamıştır. Latin istilası ile yok olmaya yüz tutan meydan, 1453 Fatih’in İstanbul’u almasıyla tekrar hayat kazanmıştır. Hipodrom bu tarihten sonra At Meydanı adını almıştır. Bu devirde de meydanda çeşitli yarışlar, eğlenceler, panayırlar düzenlenmiştir. Günümüzde de meydanda, ramazan aylarında çeşitli eğlenceler düzenlenmektedir.
Hipodromun bulunduğu alan, günümüzde yaklaşık olarak 5 metre yükselerek bugünkü halini almıştır. Meydandan günümüze ulaşan eserler; kuzeyden güneye doğru: Alman Çeşmesi, Dikilitaş, Yılanlı Sütun, Örme Sütun şeklindedir. Ayrıca doğusunda Sultanahmet Camisi, batısında da Türk ve İslam Eserleri Müzesi ve İbrahim Paşa Sarayı bulunmaktadır.
Alman Çeşmesi; 2. Wilhelm’in 2. Abdülhamit’e armağanıdır. Bu eserde tümüyle Alman mimarisi görülmektedir. Güzel bir eser olmakla beraber, çevresindeki diğer eski abidelerle tam uyum içerisinde değildir.Çeşme üzerinde gözümüze çarpan ayrıntılar şunlardır: Karşılıklı sütunların altları aynı motiflerle süslenmiştir. Tonozun iç kısmında, sütunlarla birleştiği yerlerin biraz üzerinde karşılıklı olarak 2. Abdülhamit ve 2. Wilhelm’in tuğraları bulunmaktadır. Yine sütunları bağlayan kemerlerin iç tarafında Arapça olarak bazı bilgiler yer almaktadır. Çeşme üzerinde bulunan basamaklarla, çardak olarak kullanılabildiğini düşündüğümüz çeşmenin üzerine çıkılabilmektedir. Buranın ortasında çeşmenin deposu bulunmaktadır. Yine çeşmenin iç tarafı da beyaz mermerden yapılmıştır. Ayrıca, basamaklardan çıkınca, deponun üzerinde; çeşmenin yapılış tarihi, sebebi ile ilgili yazılı Almanca bazı bilgilerin bulunduğunu görebilirsiniz.
Bugün Alman Çeşmesi, tarihsel nitelik taşımakla birlikte; halka da çeşme olarak hizmet sunmaktadır. Büyükşehir Belediyesi bu eserde gerekli çalışmayı yapmış, çeşmenin muslukları tamir edilmiş ve fayda sağlanmıştır.
Dikilitaş günümüze ulaşmış en eski eserlerden biridir. Julianus Apostata zamanında Mısır’dan İstanbul’a getirilen sütun, Theodosius döneminde mermer kaidesine yerleştirilmiştir. Bu meydanda görevli bir güvenlik görevlisi bizlere, aslında Mısır’dan iki tane dikilitaşın gemilerle yola çıktığını; fakat gemilerden birinin Marmara Denizi’nde battığını, taşlardan sadece birinin İstanbul’a ulaştığını söylemiştir. Buna paralel olarak daha sonra yaptığımız ansiklopedik araştırmalara göre; Mısır’daki iki dikilitaştan sadece birinin İstanbul’a getirildiğini görmüşüzdür. Julianus Apostata’nın İstanbul’a getirttiği bu dikilitaş,Hipodromun bir köşesine bırakılmıştır. Yaklaşık otuz yıl kadar (363-390) el sürülmeyen taş, Theodosius tarafından şimdiki yerine yerleştirilmiştir. Mermer kaidenin batı yüzünde, Yunanca olarak dikilitaşın nasıl zorluklarla yerine oturtulduğu yazmaktadır. Bu yazının çevirisi şöyledir: “Sadece İmparator Theodosius, ağırlığıyla toprağı bastıran bu dörtgen sütunu dikmeye cesaret ederek Proklos’a görev verdi ve otuz iki günde makineler bu hayranlık uyandıran kütleyi yukarıya kaldırdılar.”Aynı güvenlik görevlisinin söylediğine göre bu devasa kütle, dikileceği yere kum yığılarak yerleştirilmiştir. Dikilitaş 4 tane bronz taşın üzerinde oturmaktadır. Bu bronz taşların içerisine yerleştirilmiş kurşun madde, herhangi bir sarsıntı ya da deprem esnasında anıtın esnemesi ve devrilmemesi için kullanılmıştır. Dikilitaşın altındaki mermer kaidenin doğusunda bazı Latince yazılar bulunmaktadır. Bunun tercümesi şöyledir: “Önceleri ulu efendilere itaat etmek zordu. Ama ölmüş tiranların üstünde zafer çelengi taşıma(m) emredildi. Her şey boyun eğer Theodosius’a ve onun sürekli soyuna böylece otuz iki günde yenilip, Praefektus Proclus’un döneminde yüksek göğe doğru kaldırıldı(m).”Ayrıca kaidenin dört bir yüzünde at yarışlarını, hipodromu, kral ailesini sembolize bazı kabartma resimler bulunmaktadır. Kaidenin kuzey yüzünde en üstten en alta kadar uzanan bir oluk oluşumu gözlenmektedir. Biz bunun yağmur, kar vb. gibi sebeplerle kaide üzerinde biriken suyun, dikilitaşın dengesini bozmaması için düşünülmüş bir gereç olduğunu yorumladık.Dikilitaşa baktığınızda bunun Mısırlılara ait bir eser olduğunu rahatlıkla
anlayabiliyorsunuz. Dikilitaşın 4 bir yanında hiyeroglif yazılar bulunmaktadır. Bunların içerisinde küçük bir ayrıntı dikkatimizi çekiyor: Anıtın batı yüzünde orta tarafta küçük bir surat resmi bulunmaktadır. Biz bunu bir uzaylı (UFO) suratına benzettik. Mısır tarihinde bazı olay ve olgular hâlâ esrarengizliğini korumaktadır. Bu suratı da buna paralel bir simge olarak değerlendirebiliriz.
Yılanlı Sütun, At Meydanında bulunan Dikilitaş ve Örme Sütunun ortasındaki alanda yer alır. Yılanlı Sütun da burada bulunan diğer eserler gibi Latin istilasından nasibini almıştır. Şu anda Yılanlı Sütunu oluşturan yılanların kafaları bulunmamaktadır. Bronzdan yapılmış olan bu anıtın iç tarafı boştur. Belirli bir sebepten dolayı hasar gördüğü açık bir şekilde görülmektedir. Bunun yanında rüzgar ve yağmur gibi sebeplerin de eseri olumsuz yönde etkilediğini öğreniyoruz. Bu eser, meydanda bulunan diğer anıtlara oranla bize daha sade geliyor; fakat eserin tarihçesini öğrenince insanda ister istemez bir hayranlık uyandırıyor. Bir söylentiye göre Yılanlı Sütunun boyu, meydanda bulunan diğer eserlerinkinden daha uzundur. Meydanın 4-5 metre yükselmesi sebebiyle anıtın diğer bölümü kaybolmuştur. Bu bizi biraz düşündürüyor. Çünkü anıtın çapının yaklaşık olarak 60-70 cm olması fiziksel olarak bu yükseklikteki kütleyi taşımasını zorlaştırıyor.
Örmeli Sütun, At Meydanının en güneyinde bulunan ve en yüksek olan(yaklaşık 32m) anıttır. Örmeli Sütun, taş tuğlalar ve çimentoya benzer bir madde kullanılarak örüldüğü için bu adı almıştır. 11. yüzyıla kadar üzeri bronzla kaplı olan eserin, Latin istilası sırasında bronz kaplaması ve tepesinde bulunan tunç küre sökülmüştür. Bir turist rehberinin söylediğine göre bu sökülen tunç küre İtalya’da bir müzede sergilenmektedir. Örme Sütuna dikkatli bakıldığında üzerinde sıklıkla bulunan delikleri görebilirsiniz. Bu delikler bronz kaplamanın anıt üzerine oturtulması için yapılmıştır. Eserin üzerinde durduğu kaidenin batı yüzünde anıt ile ilgili Latince bazı bilgiler yer almaktadır. Bunun çevirisi şöyledir: “Bu yüce şeylerin dört kenarlı harikası zamanla eskidiğinden şimdi, hükümdarlık asâsının şanı olan İmparator onarıldı. Öyle ki, Kolassos, Rodos’ta bir harikaydı, bu bakır da burada hayranlık uyandırıyor.” Bu eser de, Dikilitaş ve Örme sütun gibi yer yüzeyinden 5 metre kadar derinlikte bulunmaktadır. Üç eser de demir parmaklıklarla çevrilmiştir. Bu nedenle kaidelerin üzerinde yer alan bilgiler yer yüzeyi ile aynı seviyededir.
Hipodromun yeri şu an itibariyle tam olarak belirli değildir. Eski boyutlarına göre çok daha küçülmüştür. Etrafında birçok tarihi eser bulundurması dolayısıyla hemen hemen her gün birçok turistin akımına uğramaktadır. Özellikle yabancı turistler bu eserlerle çok ilgilenmektedirler. Yabancıların bu büyük ilgisi açıkçası bizi biraz şaşırttı. Çünkü onların bu ilgisi sayesinde yurdumuzdaki eserlerin önemini, onlarla ilgili bazı bilgilerimizin olması gerektiğini anladık. Ancak bu şekilde daha huzurlu ve rahat bir yarına ulaşabileceğimiz sonucuna vardık.
__________________
KoJiRo çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla