Sahtekar Şehrin Fakir Ama Onurlu Genci
"Zavallı çocuk!
Dolanıp durursun
Kendi eserin
Labirentte
Çıktım sandığın anda
Ortasındasındır
Daha bir artar yalnızlığın"
Baştan başlamalı mı? Nedenleri niçinlerini bilmeden, hatta bir sebep yokken, umutla bakmalı mı hayata, tekrar dizmeli mi taşları? Acemice iyi niyetler beslemeli, menfaatlerin örtüşmesi dayanışmasına vurunca baltayı, iyi niyetleri yakmalı sonra -gemileri yakar gibi-. Tekrar etmeli mi bu oyunu, çekip gitmeli mi?
Yorulduğum yanıma kar kaldı. Yirmi yıl zaman geçti ömrümden küsüratıyla, bir şey anlayamadım. Daha kaç nefesim var, kaç adımım? Kaç kalp vuruşum kaldı Allah'ım. İtalikleyip duruyorum hayatı. Ne düzgün, geniş kasılmayı, ne de ölmeyi beceremedim bir kere. Hep iğreti duruyorum. "Buraya ait değilim" kopuyor yüreğimden çığlık çığlık ama başka sözler dökülüyor ağzımdan "yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın, bu şehir ardından gelecektir."
Öyleyse iyi mi geçinmeli şehirle. Bir nar şerbeti içer gibi içmeli mi zehirli güzelliğini. Satır aralarını okumayıp, inanmalı mı yalanlarına, ucuz bir aksiyon filmi seyreder gibi. Tırnaklarımı kanatırcasına avucuma batırırken yakalıyorum kendimi. Gülüyorum. Fakir ama onurlu genç reddederdi sahtekar bir şehirle uzlaşmayı. İyi de, insan isteyince ölemiyor ki…
EMETI YUCEL
|