Osman Emmi
ağzında oksijen maskesi
nargile çeker gibi okşayıp hortumlarını
göz ucuyla düşlüyorsun
Adalar’ın çamlarını
Marmara’nın serin suyunu
çocuklarına taşıdığın mimozaları
bu mevsim
sonra buruşuyor yüzün
buruşuyor
sırtını dayadığın üç yastık
acılarına karışıyor göz yaşların
evin geliyor aklına
bahara hazırlanan bahçelerin
çalı diplerine kuytulaşan menekşeler
dağların dumanı
ormanın ıslaklığı
avcılığın, avların
asılı kalan tüfeğin
gençliğin geliyor
güneşe göğüs verip ısınan
ve doyamadığın yaşamın
beklemek
beyaz çarşaflar içinde
yakıştıramadığın böyle bir ölümü
bağlanıp kalıp
on metrekarelik odalara
beklemek
gidişin erken oldu
her ölüm gibi
sevenlerine Osman Emmi
sevdalıydın karına
ilk gelin oluşuna
onlarca yıl unutamadığın
şimdi
eriyor başının altında yastık
düşlerin gibi
sevdiğin yoktu
yetmiş altı yıl ne yangınlar gördün
işin gereği
kurtardığın oldu
kurtulanlar oldu
bir sen kurtulamadın
kendi ateşinden
çekip gittin
kendi yangınlarında
kırmızı miğferli Osman Emmi
bir yaralı kız
ceylan duruşlu bir torun
gönüllere gülen yüz oldular
onlar ki
senin dünyada bıraktığın gülücüklerin
Ünal Yıldırım
|