Safet Kuramaz
17 Ağustos Depremi...
Milyonlarca insan gecenin derinliğinde,
Derin, derin uyurken depremle:
Duvardan, duvara yerden yukarıya fırladı!
Kimi o anda, kimi saatler sonra öldü
Kimi de inatla yaşadı…
Korkunç bir manzaraydı, yaşamakta inat edene
Sahibim denilen her şeyi bir anda yok olmuştu, çünkü.
Dışarısı yağmurlu, rüzgarlı ve soğuktu
Sığınacak ne bir yer vardı nede parası.
Ölmekten beter olmuştu,
Şanslı depremzede!
Sonra gelen Kızılayın çadırı, artçı şoktu…
Onu bulan şanslı, içine oturmaktan başka yoktu yolu.
Kimse görmüyordu onları çaresizlik dolu,
Oturulan yer sanki, büyükçe buzdolabıydı.
Kuruldu binlercesi,
Naylonkent oldu bilmecesi,
Ne vardı yokuşu ne sobası, nede tenceresi!
Yakıyordu onları, düşünmeyenlerin çırası…
Ölenler kurtuldu belki,
Kalanlar öldü, öldü dirildi
Her an sanki!
Nelere hazırlıksız, ne gaflet
Ne acıydı, depremin faturası!
Naylonkent insanı yaşamak için hala… direniyor
Yeni depremleri görebilmek için belkide!
Acı içlerinde, özlem duyuyorlar geçmişlerine,
Fırsatçı insanlar aç kurt gibi tetikte,
Onlar garip, herkes sömürüyor.
Söz zaten dudaklarımızda milletçe, yaşamamakta…
İşlenmiş, her mevsimde yeniden toprakta.
Sancısı yaşayanda,
Seyreden öğüt vermeye hala… devam etmekte!
Ne düzelen var nede düzelten,
Asrılarca yaşar çilekeş toplum, sürüngen…
Ağıtlar dinmez bir türlü, dizleri döven!
Osmanlı tebası gibi kul olmaya razı...
Safet Kuramaz
__________________
Buraya Kadarmış ..
|