Tek Mesajı Görüntüle
Old 04-25-2009, 12:35 PM   #4
GooD aNd EvıL
Aşmış Üye
 
GooD aNd EvıL Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98
Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57912
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi : GooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond reputeGooD aNd EvıL has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

KURAMSAL YAKLAŞIMLAR

*Psikoanalitik Yaklaşım
Psikoanalitik kişilik kuramları herkişide içsel çatışmaları kaçınılmaz hale getiren birbirine zıt güçlerin (ID,EGO ve SÜPEREGO)olduğunu varsayar.Kişinin farkında olabileceği yada olamayacağı bu çatışmalar kişilik gelişmesi ve yaşamın getirdiği streslerle başa çıkama yeteneği üzerinde güçlü bir etki yaratır.Freud,psikolojik bozuklukların genellikle erken çocukluk döneminden kaynaklanan ve kişinin farkında olmadığı çatışmaların sonucu olduğuna ;itkiler ve duyguların bilinçdışına itilerek bastırıldığına inanıyordu.Freud,idin saldırganlık ve cinsel itkileri ile ego ve süperegonun dayattığı kısaltmalar arasındaki biliçdışı çatışmaları daha sonra ortaya çıkan uyumsuzluk bakımından en yaşamsal öğe olarak gördü.(Freud,id-ego-üstben olmak üzere üç birimli bir kişilik yapısı düşünür.Id,bireyin hayvansal yönünü ve bütün enerji kaynağını temsil eder.Id’ın cinsel ve saldırganlık olmak üzere iki dürtüsü vardır ve bu dürtüler hemen o anda doyurulmak ister.Üst-ben toplumun ahlak kurallarının sosyal değerlerinin kristalleştiği yerlerdir ve bireyin vicdanını temsil eder.
Ego,üst-ben’in ortaya koyduğu koşulları iyice inceler,gerçekçi bir değerlendirmenin sonucunda ulaştığı sonuçlara göre kısmen yada tamamen gerçekleştirir.Id’in isteği hiç yerine getirilemeyecek türden bir istekse,başka bir deyişle yerine getirildiği takdirde birey için son derece olumsuz sosyal sonuçlar doğuracaksa,o zaman ego savunma mekanizmalarını harekete geçirir.ve id’in isteğini bilinçaltına iterek,id’le üst-ben arasındaki çelişkiyi “görünüşte”çözer.Biliçaltına itilen çelişkiler ortadan kaybolmazlar,buradan insanın davranışlarını etkilemeye devam ederler.Bireyin ego’su zayıflar ve bireyin davranışları çelişkilerin etkisi altına girer.Normal dışı davranışların kaynağı çözüme ulaşmış bilinçaltındaki çelişkilerdir.Psikoanalizin hedefi bu bastırılmış duygu ve dürtüleri daha akılcı ve gerçekçi bir tarzda ele alınabilecek şekilde bilince taşımaktır.Psikoanalistlerin başlıca tekniklerden biri “serbest çağrışım”dır.Hasta düşünce ve duygularını serbestçe ortaya koymaya ve aklına gelen herşeyi,düzeltmeden ve sansüre tabii tutmadan söylemeye özendirilir.Hasta,bunu yerine getirmeye çalışırken zaman zaman duraksamakta,çekinmekte,ketlenmektedir.Freud bu durumları “direnç” olarak adlandırır.Kilitlenmenin yada direnmenin,kişinin duyarlı olduğu konularda bilinçdışı denetimden kaynaklandığına ve özellikle açığa çıkarılması gereken alanın bu alan olduğuna inanır.

*Hastanın,haftada 3 veya 6 defa 50 dak sürede terapistini ziyaret ettiği bu seanslar günler boyu sürüp gittikçe hasta,yanında oldukça sessiz oturup duran terapiste karşı,düşmanlık ,öfke yada sevgi,hayranlık gibi duygular göstermeye başlar.Freud bu
duyguları da “aktarım”olarak adlandırmaktadır.
Psikoanalistler aktarımın gerekli olduğunu düşünürler.Hasta kendi yaşamındaki önemli olan kişilere yönelik duygularını analiste karşı hisseder.Freud,aktarımın ana babaya yönelik çocukluk tepkilerinin kalıntılarını temsil ettiğini düşünmüş ve bunu,hastanın birçok kaygı ve korkusunun çocukluktaki kökenini hastalara açıklamanın bir aracı olarak kullanmıştır.Hasta,terapistle kurduğu etkileşim sonucu,küçüklüğünde ana-babasıyla nasıl bir etkileşim kurduğunu görüp anlamaya başlar.Bu anlayış oluştuktan sonraki aşamada,hasta ve terapist arasında transfer ilişkisi yerine daha olgun,yetişkin bireylerin kuracağı türden bir ilişki yer almaya başlar.Bu gelişmeler içinde,terapistin yaptığı yorum psikoanalitik terapinin en önemli araçlarından biridir.Freud’a göre kişilik anlayışı içinde öncelik saldırganlık önemli tutulduğundan terapistin hastanın söylediklerini bu yönde yorumlama eğilimi vardır.Yorumların,uygun biçimde zamanlanması gerekir.erken yapılan bir yorum,anksiyete ve savunma davranışını uyarabilir.Freud,döneminden beri onun kavramlarını temel olan sayısız psikoterapi biçimi geliştirilmiştir.Bunlar,akıl hastalıklarının bilinçdışı çatışma korkulardan kaynaklandığı fikrinde ortaktırlar ancak klasik psikoanalizden çeşitli biçimlerde farklılaşırlar.Bunlara Psikoanalitik Terapiler denir.Ego analistleri (Karen HONEY.Heina HARTMAN)davranışın yönlendirilmesinde akılcı problem çözme eğilimindeki EGO’nun rolünü daha fazla,bilinçdışı,cinsel ve saldırgan dürtülerin rolünü ise daha az vurgularlar.Bu analistlerin genel stratejisi hastaya geçmişin şimdiki zamanı nasıl etkilediğine ilişkin bir iç görüş kazandırmak ve hastanın geçmişin zararlı etkilerini düzeltmek için şimdi yapılabilecek olana ilişkin farkındalık geliştirmesini sağlamaktır.Çağdaş psikoanalitik terapi genellikle daha esnektir.Seanslar genellikle haftada birdir.Serbest çağrışımın yerini genellikle kritik konuların doğrudan tartışılması almıştır.Terapist daha dolaysız olarak ilgili konuları,hastanın uygun olduğu anda ortaya atabilir.Aktarım duygularının yoğunluğunu sınırlamaya çalışabilir.
Psikozların tedavisinde psikoanaliz kullanılmaz.Psianalitik terapide hasta ve terapist arasındaki ilişki sürekli iletişim gerektirdiğinden hastanın içgörüye açık olması lazımdır.Bu özellikler nevrozlarda bulunur fakat psikozlar terapistle ilişki kuramazlar ve içgörü geliştiremezler.
*Serbest çağrışımın yanı sıra kullanılan başka bir teknik rüya analizidir.Rüyalar,bilinçdışı arzu yada korkuları kılık değiştirmiş olarak temsil eder.Freud,zihinsel etkinliklerin,biri yüzeyde ve biri derinde iki paralel iki paralel düzeyde ilerleyen iki katmanı düşünmüştür.Yüzeyde,yani bilinç düzeyinde yaşanmış olan ve travmatik olarak algılanan olgu,bilinçli bellekten sürülerek çıkartılır ve onun yerini çocukluk amnezisi alır.Alt düzeyde ise süregelen ve canlı kalan bu anılar travma olarak durmaktadır.Bu travma üst düzeye çıkmak için bir eğilim gösterir ve basınç yapar.Ama üst düzey için travma yeniden zedelenmelere yol açacak bir şeydir ve kaçınılmalıdır.Bu yüzden bir sansür işler ve travma anısı çarptırılarak bir semptom haline getirilir ve bu semptom yüzeyde belirir.Başlıca dinamik mekanizma,Ödipus Karmaşası adı verilen,erkek çocuğun babasını ortadan kaldırmaya yönelik dürtülerdir.Bu çocuk gelişimindeki patolojik sapmaların en önemlilerinden biridir.








DAVRANIŞÇILAR

Öğrenme kavramlarını kullanarak kişinin şikayetçi olduğu davranış bozukluğunu gidermeyi amaçlar.Davranışçı terapi davranışa yönelir,temeldeki sorunların ne olduğuyla ilgilenmez,sınırlı ve gayet iyi belirlenmiş davranış sorunlarını terapi amacı olarak seçer,genel kişilik sorunlarıyla ilgilenmez .Kişiliğin belirli yönlerini değiştirmeye çalışan psikodinamik terapinin davranış terapileri,özgül durumlardaki uyumsuz davranışların değiştirilmesi üzerinde yoğunlaşma eğilimindedir.Davranışçı terapinin bir tek kurucusu yoktur (Watson,Pavlov,Dashsel örnekleri)Birçok psikolog bu terapinin ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştur.B.F Skinner(1953)psikiyatr Joseph Wolpe (1958,1973,1979)en önde gelen örneklerdir.Skinner edimsel koşullama kavram ve ilkelerini,Wolpe kendine güvenli davranma eğitim tekniğini .Albert Bandura ise sosyal öğrenme taklit yoluyla öğrenme ilkelerini geliştirmişlerdir.Albert Ellis bilişsel psikoloji kavramlarını kaynaştırarak “Bilişsel Davranış Terapisi “ yaklaşımını geliştirmiştir .
GooD aNd EvıL çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla