Tek Mesajı Görüntüle
Old 03-16-2006, 12:26 PM   #1
Bostandere
Forum Aşığı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2005
Mesajlar: 4,764
Teşekkür Etme: 111
Thanked 1,308 Times in 803 Posts
Üye No: 4863
İtibar Gücü: 3036
Rep Puanı : 65437
Rep Derecesi : Bostandere has a reputation beyond reputeBostandere has a reputation beyond reputeBostandere has a reputation beyond reputeBostandere has a reputation beyond reputeBostandere has a reputation beyond reputeBostandere has a reputation beyond reputeBostandere has a reputation beyond reputeBostandere has a reputation beyond reputeBostandere has a reputation beyond reputeBostandere has a reputation beyond reputeBostandere has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan Dövüş Sanatlari Yildizlari


Japon dövüş sanatları konusunda uzman olan Steven Seagal, aksiyon filmlerinin vazgeçilmez isimlerinden biri. Segal filmleri, yüksek dozda şiddet içeren filmler olmakla beraber, ruhani konulara yer vermeleri, çevre duyarlılığı gibi sosyal konulara eğilmeleri ile benzerlerinden ayrılmakta.


Japon dövüş sanatları konusunda uzman olan Steven Seagal, aksiyon filmlerinin vazgeçilmez isimlerinden biri. Segal filmleri, yüksek dozda şiddet içeren filmler olmakla beraber, ruhani konulara yer vermeleri, çevre duyarlılığı gibi sosyal konulara eğilmeleri ile benzerlerinden ayrılmakta.

10 Nisan 1951’de Amerika’nın Michigan eyaletinde tıbbi teknisyen bir anne ile matematik öğretmeni bir babanın çocuğu olarak dünyaya gelen Seagal, beş yaşında ailesiyle birlikte California’ya taşındı. Daha yedi yaşındayken dövüş sanatlarına duyduğu ilgi, onu evlerinin yakınlarındaki Garden Grove’da aikido dersleri almaya yöneltti.

1971 yılında Japonya’ya giderek orada bir yandan Zen, Budizm ve dövüş sanatları konusundaki bilgisini artırırken, bir yandan da İngilizce dersleri verdi. 1975 yılında burada evlenen Seagal, kayınpederinden devraldığı bir dövüş okulunun başına geçerek, Japonya’da bir dövüş okulu açan ilk Batılı oldu.

Bu süre boyunca zaman zaman dövüş filmlerinde kendini gösteren aktör, Sean Connery ve Toshiro Mifune gibi aktörlerin eğitmenliğini de yaptı. Doğu dinlerine de ilgi duymaya başlayan Seagal, 1997 yılında Shambala Sun için yaptığı bir röportajında, Tibet Budizmine olan ilgisinin kendisini akupunktur öğrenmeye yönelttiğini söylüyordu.

Uzun yıllar boyunca Asya’da kalan ve burada kaldığı süre içerisinde CIA ajanları ile yakın ilişkiler içinde olduğunu söylenen aktör, burada geçirdiği 15 yılın sonunda Amerika’ya geri dönerek yeni bir dövüş sanatları okulu açtı. Aynı zamanda ünlülere bodyguardlık da yapan Seagal’ın müşterileri arasında gelecekte eşi olacak Kelly Le Brock ile Michael Ovitz gibi isimler yer alıyordu.

Ovitz’in yardımıyla, dövüş filmlerinde rol almak üzere Warner Bros ile anlaşan Seagal, Andrew Davis’in yönettiği ilk filmi “ Above the Law ”ın ( 1988 ) yüksek tempolu aksiyon sahnelerinin hayata geçirilmesinde önemli rol oynadı.

Filmdeki performansıyla takdir toplayan Seagal kendini bir anda aksiyon filmleri dünyasında buldu. Bir sonraki filmi “ Hard to Kill ”de ( 1989 ) komadan çıkıp kendini bu duruma sokanlardan intikam almak üzere işe koyulan bir polis memurunu canlandıran aktör, 1992 yılında rol aldığı “ Under Siege ” ile oyunculuk alanındaki başarısını kanıtladı.

1994’te “ On Deadly Ground ” ile yönetmenlik alanında da şansını denemeye karar verdiyse de film, eleştirmenler tarafından pek de yapıcı eleştiriler almadı.

Aktör, 1996 yapımı “ Executive Decision ” ve 1998 yapımı “ The Patriot ” ile aksiyon filmleri alanındaki çalışmalarını sürdürdü. 1999 yılında “ Prince of Central Park ” filminin yapımcılığını üstlenen Seagal, 2001 yılında gösterime giren “ Exit Wounds ” ( Kurşun ) isimli aksiyon filminde yine bir polisi canlandırdı.

2001 yılındaki diğer çalışmaları “ Ticker ” ve “ The Path Beyond Thought ” olan aktör, 1997 yılında geçmiş hayatında bir Buda rahibi olduğunu açıklayınca pek çok tartışmaya konu oldu. Budizm konusundaki çalışmalarında çok ciddi olduğunu söyleyen aktör, meditasyon yaparak, bu konuda sürekli kendini geliştirmeye çalışarak iyi bir eğitmen olmaya çaba gösterdiğini söylüyor...

**************************

Jet Li.

Asıl ismi Li Lian Jie olan Jet Li, daha 11 yaşındayken Çin’in ulusal aerobik sanatı olan wushu şampiyonu oldu. Ülkesini temsil etmek için Washington D.C.’ye giden küçük Li, dövüş sanatını ustalıkla sergilemesi sayesinde dönemin Amerikan başkanı Richard Nixon’ın özel davetlisi bile oldu. Li, Nixon’ın “ Büyüdüğün zaman koruma görevlisi olmak ister misin ? ” sorusuna “ Hayır, bir insanı korumak istemiyorum; ben bütün Çin halkını korumak istiyorum ” diye şok edici bir cevap vererek uzun süre medyaya konu oldu.Şu an beyazperdede en popüler Do sporcularından olan li’nin yaşam öyküsü…


Lethal Weapon 4 ” filminin yönetmeni Dick Donner, filme başlamadan önce endişeli gözlerle bakarak Jet Li’ye şöyle demiş: “ Jet, Mel Gibson’ın canını yakmayacağına dair bana söz vermelisin ”

Asıl ismi Li Lian Jie olan Jet Li, daha 11 yaşındayken Çin’in ulusal aerobik sanatı olan wushu şampiyonu oldu. Ülkesini temsil etmek için Washington D.C.’ye giden küçük Li, dövüş sanatını ustalıkla sergilemesi sayesinde dönemin Amerikan başkanı Richard Nixon’ın özel davetlisi bile oldu. Li, Nixon’ın “ Büyüdüğün zaman koruma görevlisi olmak ister misin ? ” sorusuna “ Hayır, bir insanı korumak istemiyorum; ben bütün Çin halkını korumak istiyorum ” diye şok edici bir cevap vererek uzun süre medyaya konu oldu. Amerika’da verdiği demeçlerle dünya çapında tanınan küçük Li, ülkesinde de kahraman ilan edildi. Fakat zaman Li’yi ülkesini koruyan bir vatanseverden ziyade insanları ekran karşısında eğlendiren bir dövüş ustası haline getirdi.

Babasının ölmesi üzerine çok zor koşullar altında yaşayan Li, çocukluğunu otobüs bileti satarak geçirdi. Ailesine yük olmamak için, bedava eğitim ve giyecek hakkı kazanarak Bejin spor okulunun wushu sınıfına katılan Li, bu sporda giderek ustalaştı ve 1974 yılında ulusal wushu şampiyonu oldu. Ülkesini temsil etmek için 45 ülkeyi birden dolaşan Li, yakın bir zamanda ölen Bruce Lee’den sonra anılan ikinci bir efsane olmaya karar verdi. Önceleri kafasında bir film yıldızı olmak gibi bir fikrin olmadığını söyleyen Jet Li, sinemayı idealini gerçekleştirmek için bir basamak olarak gördüğünü belirtiyor.

“ Bruce Lee’nin öldüğü 1973 yılını hatırlıyorum. Ertesi yıl kendimi kung fu’da ispatladım. Hong Kong’daki en büyük film menajerlerinden biri bana geldi ve ‘ Merhaba, oldukça iyisin. Bir film yıldızı olmayı ister misin ?’ dedi. Henüz 11 yaşındaydım. Her yıl Hong Kong’daki gösterdiğim performanslarda yanıma gelerek ‘ Hala gençsin. Neden daha hızlı yükselmeyesin ? diye çıkışıyordu ” Tekliflere rağmen bir süre daha bekleyen Li, bu sırada sanatını konuşturmaya devam ederek altın madalyalarına yenilerini ekledi.

Yaşı ilerledikçe olgunlaşan ve kabiliyetini insanlara öğretmek isteyen Li, ulusal takımın koçluğunu yapmaya başladı. Spor hayatında saha kenarına geçen Li, sinemada da kamera önüne geçmeye hazırlandı. 1982 yılında ilk film deneyimini yaşayan usta dövüşçü, “ Shaolin Temple ” filminde rol aldı. Jackie Chan’ın en büyük rakibi olacağı düşünülen Li, tahminleri boşa çıkarmadı ve sinemada hızla yükseldi. Bu filmin Çin hükümeti tarafından bütün gençlere tavsiye edilmesi üzerine ülkesinin bir numaralı yıldızı haline gelen Jet Li, 1986 yılında “ Born to Defend ” ile ikinci sinema deneyimini yaşadı.

80’lerin sonu ile 90’ların başı arasındaki süreçte ünü bütün dünyaya yayılan Li, dövüş filmlerinin aranan adamı haline geldi. “ Once Upon a Time in China ”, “ America ” ve “ Swordsman ” gibi ticari filmlerde rol alan aktör, izleyicileri farklı dövüş stiliyle kendine hayran bıraktı. Bu sırada aşk hayatında oldukça hararetli günler geçiren Li, aktris Quiyan Huang ile 1987 yılında evlendi. İki tane kız çocuğu olması nedeniyle ailesine daha da düşkünleşen aktöri ekrandan bir süre için uzaklaştı. Fakat ne kadar ilgi gösterse de işler istediği gibi gitmesi ve karısıyla 1990 yılında ayrıldı.

Artık bütüyle kendini işine yoğunlaştıran Li, aynı yıl “ Once Upon a Time ”ın yeni versiyonunda rol aldı. Hollywood’un kendisini kabul etmesi için tam sekiz yıl bekleyen Li, sonunda istediğine kavuştu ve Mel Gibson ve Danny Glover ikilisinin yer aldığı “ Lethal Weapon 4 ”de kötü adam rolü kazandı. Aslında beklediği rolün bu olmadığını söyleyen ve hayranlarını hayal kırıklığına uğratan Li, neden sorusuna ise şu cevabı veriyor: “ Çünkü ben bir oyuncuyum.”

Her şeye rağmen filmdeki performansıyla kötü adam karakterlerine farklı bir yaklaşım getiren Li, yönetmen Joel Silver’ı oldukça etkilemeyi başardı. Silver’ın teklifi üzerine bir Asya filmi olan “ Romeo Must Die ”da rol adlı. Aynı zamanda “ The Matrix ”in yapımcısı olan Joel Silver, Li ile çalışmanın büyük bir şans olduğunu belirtiyor: “ Matrix filminde, dövüş sanatlarından anlamayan insanlarla çalıştık. Her ne kadar özel efektlerle beslense de dövüş sahnelerinin çıkarılması tam dört ayımıza mal oldu. Fakat Jet farklıydı. Jet’in kendisi zaten özel bir efekt. ” Jet Li’nin oldukça estetik duran dövüş teknikleri sergilediği “ Romeo Must Die ”da özellikle ölümcül dövüş sahnelerinde X ışınları kullanarak çekim yapıldı. Li rol arkadaşı Aaliyah’ı da bir aylık bir eğitime sokarak dövüş sahnelerinde zorluk çekmemsini sağladı. Yönetmenliğini Andy ve Larry Wachowski kardeşlerin üstlendiği “ Matrix ”in ikincisinde oynaması kesinleşen Li, yapımcı Joel Silver ile birlikte hayalindeki projeyi gerçekleştirmeye başladı. Çin’in çevredeki bütün ülkeleri bir araya getiren ilk kralının hikayesini konu alan filmin çalışmalarına yoğunlaşan Li, ayrıca bir Universal yapımı olan “ The Green Hornet ” adlı filmde rol aldı. Li, filmde daha önce Bruce Lee’nin de canlandırdığı Kato rolünü oynayacak. “ Lethal Weapon 4 ” filminde beraber oynayan ve daha sonraları sıkı bir dostluk kuran Li-Gibson ikilisi, “ Invincible ” adlı bir televizyon dizisinin yapımcılığını üstlendi. Gerek oyunculuk ve gerekse de kamera arkasında oldukça aktif görünen Jet Li, son dönemde başarılı projelere imza atarak “ Asya’nın en popüler yıldızı ” lakaplı Jackie Chan’in tahtına oturmayı başardı. İş yaşamının yanı sıra özel hayatında da yükselişe geçen Li, 1999 yılında Li Chi ile evlendi. İkinci evliliğini gerçekleştiren aktörün, 2000’in Nisan ayında Jane Li adlı bir kız çocuğu oldu.

*******************************

Jackie Chan.

İlk gençlik yıllarında Cheng Lung ismiyle bazı filmlerde rol alan Chan, daha 20 yaşına basmadan 25 filmde rol almıştı bile. İşe cambazlıkla başlayan Chan, Bruce Lee’nin potansiyel varisi olmaya adaydı. İlk filmlerinde soğuk ve ciddi karakterleri canlandıran genç aktör, Lee’nin ölümünün intikamını almaya kararlı gibi görünüyordu. Ama Chan’ın oyunculuğuyla dikkat çekmesi, bu ciddiyetinden sıyrılıp komedi filmlerinde boy göstermeye başlamasıyla gerçekleşecekti.Ünlü ustanın yaşantısını detayları…


Dünyanın en popüler aktörlerinden biri olan Jackie Chan, 7 Nisan 1954’te Hong Kong’lu fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Aktörün anlattığına göre ailesi o kadar fakirdi ki, neredeyse onu doğar doğmaz para karşılığında zengin bir İngiliz çifte evlatlık vereceklerdi. Ama öyle olmadı ve Chan, ailesinin en büyük destekçisi oldu.

7 yaşında Çin Opera Araştırma Enstitüsü’ne kaydını yaptıran Chan, takip eden on yılını Pekin Operası’nda yoğun bir çalışma temposu içinde geçirdi. Bu dönemde dövüş sanatları ve akrobasi alanındaki yeteneklerini geliştirme imkanı buldu.

İlk gençlik yıllarında Cheng Lung ismiyle bazı filmlerde rol alan Chan, daha 20 yaşına basmadan 25 filmde rol almıştı bile. İşe cambazlıkla başlayan Chan, Bruce Lee’nin potansiyel varisi olmaya adaydı. İlk filmlerinde soğuk ve ciddi karakterleri canlandıran genç aktör, Lee’nin ölümünün intikamını almaya kararlı gibi görünüyordu. Ama Chan’ın oyunculuğuyla dikkat çekmesi, bu ciddiyetinden sıyrılıp komedi filmlerinde boy göstermeye başlamasıyla gerçekleşecekti.

Çoğu zaman kung-fu’nun Buster Keaton’u olarak anılan aktörün hayata bakışı Keaton’dan daha iyimser olmakla birlikte, çete filmlerine olan bağlılığı ve yaşamını tehlikeye atmaktan çekinmeksizin en korku verici akrobasi hareketlerini gözü kapalı kabul edişiyşe, Keaton’un temsilcisi olduğu da yadsınamazdı.

1978’de rol aldığı “The Young Master ”dan bu yana hemen hemen bütün filmlerinde kendi kendinin yönetmeni olan Chan, bu filmlerin çoğunun senaristliğini de üstlendi. Hong Kong yapımı filmlerinin en iyileri arasında 1983 yapımı “ Project A ”, 1985 yapımı “ Police Story ”, 1986’da gösterime giren “ Armour of God ” ve “ Golden Horse ” ödüllü “ Crime Story ” ( 1993 ) ilk akla gelenler.

Avrupa ve Asya’daki popülerliğine rağmen uzunca bir süre Amerikan pazarına giremeyen Chan, “ The Big Brawl ” ( 1980 ) ve “ Cannonball Run ” gibi filmlerle Amerikalı izleyicilerin de beğenisini kazanmaya çalıştı ancak fazla başarı sağlayamadı.

Chan’ın Amerika kıtasında istediği başarıya ulaşması 1996 yapımı “ Rumble in the Bronx ” ile oldu. Gösterime girdiği tarihte yüksek gişe başarısı elde eden filmde izleyiciler ilk kez “ Bronx ” ufuk çizgisindeki Kanada sıradağlarının bu kadar net ve güzel olduğunu keşfedeceklerdi.

1998’de Chris Tucker ile birlikte kamera karşısına geçtiği “ Rush Hour ” sayesinde box-office listelerinde bir kez daha üst sıralara yerleşen Chan, Amerika pazarının en tanınan Asya kökenli oyuncularından biri oldu.

2000 yılında rol aldığı bir western komedisi olan “ Shanghai Noon ” ile bir kez daha izleyicilerin beğenisini kazanan aktör, filmde, Çin İmparatorunun kaçırılan kızını kurtarması için görevlendirilen İmparatorluk muhafızı rolündeydi.

2001 yılında “ Rush Hour 2 ” için Tucker ile bir kez daha bir araya gelen Chan’ın son çalışmaları arasında “ The Tuxedo ”, “ Highbinders ” ve “ Rush Hour 3 ” yer alıyor...
__________________




Bostandere çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla