Forum Aşığı
Üyelik Tarihi: Dec 2005
Mesajlar: 4,764
Teşekkür Etme: 111
Thanked 1,308 Times in 803 Posts
Üye No: 4863
İtibar Gücü: 3036
Rep Puanı : 65437
Cinsiyet :
|
Samuray denildigi zaman aklimiza gelen en önemli seylerden biri de nisan ayi sonu ve mayis ayi basinda açan, manzarasi nedeniyle günümüz Japonyasi’nda üzerine festivaller, gezintiler yapilan kiraz agaci ve çiçekleridir. Samuraylar diktirdikleri kiraz agaçlarinin çiçekleri ortaya çiktigi zaman uzun uzun seyrederlerdi. Bu olayin felsefe derinligi surada yatiyordu: Kiraz çiçekleri en olgun zamanlarinda düsmektedir ve bu yönüyle samurayin savas aninda, en güçlü zamaninda ölebilecegini, her an ölüme hazir olmasi gerektigini hatirlatiyordu. Yasam ve ölüm kavramlarinin sorgulamasini, kiraz çiçeklerine derin derin bakarak en anlamli sekilde yapmis oluyordu.
Su ana kadar anlattiklarimiz samuraylarin genel özelliklerinden bazilariydi. Ama onlarin degismez prensipleri vardi: Mesela, ölmek ya da öldürmek zorunda olduklari gerçegi... Onlar için en önemli sey buydu ve bununla birlikte bazi prensipler bushido olarak adlandirilan Savasçinin Yolu’nu kapsiyordu.
BUSHIDO FELSEFESI: SAVASÇININ YOLU
Bushido, yani savasçinin yolu, 17. yüzyilda Yamaga Soko isimli neo-konfüçyüsün yazisinda, samuray ahlak kurallarinin tanimlandirilmasi için kullanilmistir. Bushido prensipleri çok daha önceden gelmis, yazilmamis, gayri resmi olarak Japonya’da gelismis ve Çin savas doktrinlerinden temel almistir. Ek olarak, Bushido ögeleri Budist, Zen, Konfüçyüs ve Shinto prensiplerini içermektedir.
Yamaga Soko’nun disinda Edo dönemi sogunu Tokugawa Ieyasu, Buke Sho Hatto (Savasçi Ailelerin Kurallari) isimli bir eser çikarmisti. Söz konusu kitap, bushido prensiplerinin yaninda titiz kurallar ve baris zamaninda samuray klanlarinin davranislarini yönetmek gibi konulara egildi. Savas prensipleri ögelerini biçimleyip samuraylar için yeni ilgi odaklari yaratmayi umut etmistir. Böylelikle kurdugu sogunluga karsi dogabilecek isyanlari azaltmak istemistir. Ayrica samuraylarin kendilerini felsefi islere adamasini, yogun egitimli ve disiplinli bir hayati, baris zamanlari boyunca savas sanatinin muhafaza edilmesini ve arilastirilmasini yansitmistir. Bu kitap klasik samurayi yaratmistir.
Bushido; samuraylarin var olma nedenini ve baslangiç prensiplerini içerir. Bu prensipler sadece Sengoku döneminin sonu (1477-1615) ve Tokugawa döneminin (1603-1867) baslangicinda yazildi. Bushido’nun amaçlari orta çag sövalyelerinin kurallariyla benzerlik gösterir ama daha farkli prensipleri de içerir: Normal savasçilarin aksine samuraylarin yasama dair kendilerine özgü prensipleri ve fikirleri vardir. Dürüstlük, dayaniklilik, tutumluluk, cesaret, nezaket, onur ve hepsinden önemlisi sadakat ve korkusuzluk bushido prensiplerinin içinde yer alan faziletlerdir. Samuray prensiplerinin kilit noktasi vazifedir.
Samuray ölüm korkusundan, acidan kendisini yalitmistir ve efendiye hizmet ilkesini benimsemistir. Bir samuray ancak hizmet verdigi taktirde samuray olabilirdi. Efendisiz, vazifesiz ve amaçsiz samuray sadece bos bos dolasan silahli bir adam, bir ronin ve bir avaredir. Söz konusu basibos samuraylar yani roninler, baris halinde geçen Edo döneminde (1603-1867) çok büyük sikintilara neden olmuslardi.
Ayrica sadakat ve vatanseverligin tüm sekilleri cesaretlendirilmisti. Shinto dininden ulusal onur; Konfüçyüs dininden sadece daimyo ve samuraylar arasinda degil, aile üyeleri ve arkadaslar arasindaki özel iliskilere önem verilmesi gibi etkilenimler söz konusu olmustur. Dürüstlük ve görgü kurallarina hatasiz baglilik çok önemliydi. Bütün iliskilere çok dikkat edilmistir. Ideal bir samuray; bütün akrabalari ve arkadaslari için sirtlarini dayayabilecekleri bir kaya, Japonya ya da daimyoyu tehdit edecek kisilerin cesur bir düsmaniydi. Bütün toplumsal iliskilerde mükemmel bir agirbaslilik, ciddiyet, dürüstlük ve resmiyet çok önemliydi. En sonunda onun sadakati efendisine olurdu. Bir samuray yüce gönüllü, cömert, yardimsever ve koruyucu olmali, kendi bilgisi ve iç odaklarini gelistirmeliydi. Her seyden önce yasli ve zayiflari korumali, dürüst ve merhametli olmali, akil ve bilgeligi arastirmali ve saygin olmaliydi. Nihayetinde diger siniflara, çevresine harika bir örnek olmaliydi. Kendisinde bütün faziletleri örnekleyen, yüksek standartlarda yasayan gururlu bir adam olma olgusu kilit noktaydi.
Samurayin en önemli tutkusu onura sahip olmakti. Bütün fikirlerin ötesinde bu sabit fikir, onlarin en önemli özelligine damgayi vuruyordu: Onurunu kaybettigi zaman tekrar onurunu kazanabilmek için kendisini gözünü kirpmadan öldürmesi, yani seppuku, batida bilinen adiyla harakiri yapmasidir. Düsmanlari tarafindan sarilan bir samuray, hala onlara dogru ilerliyorsa, sonuna kadar savasiyorsa, yasamini verene kadar mücadele ediyorsa bunun nedeni bagli olduklari bushido prensipleridir. Bu olay samuraylarin söz konusu prensiplere bagliliklarini samimi bir sekilde gerçeklestirdiklerini kanitliyordu. Hem prensiplere baglilik hem de hizmet ettikleri kisilere, liderlere ve güçlere baglilik... Bu noktada günümüz insanlari bu erdemlere çok tuhaf gözlerle bakabilmektedir. Özellikle samuraylarin kendilerini öldürmelerine. Günümüz insanlarinin bu prensiplere nasil baktiklari su an için önemli degil. Bu durum, günümüz insanlarina çok sasirtici, anlamsiz geliyorsa demek ki manevi degerlere bakis noktasinda dönemlere göre farkliliklar ve degisimler söz konusu. Tabi kültürel, geleneksel özellikleri de hesaba katmamiz gerekiyor. Samuraylarin bir çok fikri, Orta Çag Avrupasi’nin sövalyelerinin prensiplerinden çok farkli degildi. Bushido felsefesinin tüm rüzgarlariyla dolu olan bir samuray, hareketlerini yaparken ve adimini atarken kendi hayatini bencilce düsünmemistir. Ölüm ve yasam sonuç olarak tesadüfiydi, o kadar da önemli degildi. Önemli olan dogru seyleri yapmak ve degerleri korumakti. Nerede ve nasil yasandigi, ölü ya da canli olmak önemli degildi. Önemli olan hayatin her yerde olmasi, onurun ve manevi degerlerin korunmasiydi. Çabalamak, denemek ve ölmek, hiç bir sey yapmamaktan çok degerliydi. Çünkü bu girisimler kisisel ve bedensel korkular tasimadan, büyük bir rahatlik ve içtenlikle yapiliyordu.
Bu prensipler savaslardan kaçmak zorunda kalan samuraylari da durdurmuyordu. Her seyden önce onlar bir insandi. Ama hiçbir sey yapmadan kaçmak zorunda kalinmissa, bushido prensipleri yerine getirilememisse yapilacak sey belliydi. Eger prensipler yerine getirilememisse artik yasamanin bir anlami yoktu. Artik intihar etme zamaniydi. Bir örnek vermek gerekirse; bir kaleyi düsmana vermektense kaybedecegini ve ölecegini bile bile direnmek, her seyi göze alip kaleden çikip düsmana saldirmak ve son adam kalincaya kadar savasmak da farkli bir intihar yöntemiydi. Bir düsman kaleyi kusattigi zaman kaleyi düsmana kaptirmak, intihar etme sebeplerinden biriydi. Eger düsmanin kaleyi ele geçirmesini engellerse, bagli oldugu efendisinin savasi kazanmis olmasini saglayabilirse bu sadakat ve cesaret dolu bir davranis sanatina eslik edecekti.
Günümüz kosullarini göz önüne aldigimizda binlerce, on binlerce askerin iki yüz kisilik bir kaleyi kusattigini düsünelim. Söz konusu iki yüz kisinin kaleyi savunmanin ötesine geçip, kaleden çikarak devasa düsmana saldirmasi sizce bir nevi intihar degil midir? Bu örnegi dogrulayan yasanmis bir gerçek olaydan bahsedebiliriz: 1600 yilinda Japonya Bati ordulari Fushimi Kalesi’ni kusatmislardi ve iki yüz kisilik Tokugawa klani savunmacilari, kale kapisini açip düsmana defalarca saldirmislardi. Iste bu saldirilara banzai saldirilari denilmektedir. Banzai saldirisi, her seyi göze alarak yapilan saldiriydi ve derinligi bushido felsefesinde yatiyordu. Ikinci Dünya Savasi sirasinda Japonya birlikleri tüm Pasifik’te sayisiz banzai saldirisini gerçeklestirmistir. 20. yüzyil Japonya imparatorlugu askeri kuvvetlerinin bushido kurallarini yasattiklarini görebiliyoruz. Ayrica Ikinci Dünya Savasi’nda Amerika Japonya’yi isgal ettigi zaman tüm kiliçlari toplatmistir. Çünkü Amerikalilar kiliçtan, kilicin mistik gücünden çok korkmuslardir. Eline kilicini alan bir samuray ya da samuray kanini tasiyan bir Japon, mistik güçlerle kaplanmis gibi her an banzai saldirisini gerçeklestirebilirdi. Kiliç ve samuray arasindaki iliski baska bir baslik altinda incelenecek bir konudur.
Bushido, davranis prensiplerini biçimlendirdigi gibi karanlik yönlere de sahip olabilirdi. Samuraylar esirlere sik sik acimasiz ve sert davranmislardir. Çünkü tutsaklar bushido prensipleriyle yasamanin gerekliliklerini yerine getirememis, basarisiz olmus sayiliyorlardi. Bazi düsmanlar sirf bu nedenden dolayi idam edilmislerdir. Ayrica esir düsen büyük savasçi samuraylarin onurlarini kazanabilmeleri için seppuku yapmalarina imkan verdiklerini de söyleyebiliriz. Orta Çag Avrupasi döneminde önemli savasçilar ve sövalyeler fidye karsiligi serbest birakilabilirken, samuray savaslar döneminde nakit karsiligi esirleri serbest birakmak yöntemine asla basvurulmamistir. Savas alaninda esir alinmis bir samuray ya da daimyo, onlarin elinde rezilce ölmeyi bekleyecekti. Gerçek bir samurayin çok yetenekli bir savasçi olmasinin yaninda çok kültürlü bir yapiya sahip olmasi da beklenir. O sadece kiliç kullanma konusunda ustalasmis degildi ve yukarida anlattigimiz gibi bir çok vasfa sahipti. Özellikle siirler yazilirken en büyük rakipleri düsünülerek çesitli siirler yazilir, akilli sözcük oyunlari ve imalar kullanilirdi. Bunu yapabilmek için iyi bir zekaya sahip olmak gerekiyordu.
Samuraylar, sosyal sinifin en üstünde yer alarak yasamin en güzel yönlerini saf kendi gücüyle saglamis; daimyolar da dünyanin en zengin insanlarindan biri olarak yasamisti. Onlarin asagidaki siirsel inançlari pek çok seyi açikliyor:
Anne babam yok; gökyüzü ve dünya anne babamdir.
Evim yok; Tan Tien evimdir.
Ilahi gücüm yok; dürüstlügüm ilahi gücümdür.
Huysuzlugum yok; uysalligim huysuzlugumdur.
Büyü gücüm yok; kisiligim büyü gücümdür.
Ne ölümüm ne de yasamim yok; Um ölüm ve yasamimdir.
Bedenim yok; sabirlilik bedenimdir.
Gözlerim yok; simsegin çakmasi gözlerimdir.
Kulaklarim yok; duyarliligim kulaklarimdir.
Bacaklarim yok; çabuklugum bacaklarimdir.
Kanunum yok; kendimi savunmam kanunumdur.
Stratejim yok; dogru öldürmem ve yasamimi dogru vermem stratejimdir.
Planim yok; firsati degerlendirmem planimdir.
Mucizem yok; dürüst kurallarim mucizemdir.
Prensiplerim yok; bütün kosullara adapte olmak prensibimdir.
Taktiklerim yok; bosluk ve doymuslugum taktigimdir.
Dogal yetenegim yok; zekami hazir tutmak dogal yetenegimdir.
Arkadaslarim yok; aklim arkadasimdir.
Düsmanim yok; dikkatsizligim düsmanimdir.
Zirhim yok; yardimseverligim zirhimdir.
Kalem yok; degismezligim kalemdir.
Kilicim yok; zekam kilicimdir.
Atilla ÇELIK
SAMURAY VE KILIÇ
Sadece samuraylar iki kılıç taşıyabilirdi. Bu kılıçlar, uzun ve kısa kılıçlardan oluşur ve benzersiz savaşçıların statüsünü yansıttığı için kılıçlar genel olarak daisho diye isimlendiriliyordu. Bu iki kılıçtan uzun olanına katana, kısa olana wakizashi adı verilmiştir. Her iki kılıç savaş esnasında taşınıyordu ve ikisi de kullanılıyordu. Kılıç kullanma sanatı hakkında yazılmış en iyi kitap olarak bilinen “A Book of Five Rings” kitabının yazarı olan kılıç ustası Miyamoto Musashi, aynı anda iki tane kılıçla dövüşmenin iki gökyüzünün mücadelesine benzetmiştir. Bir diğer kılıç no dachi olarak adlandırılır. Bu silahlar iki elle kullanılan muazzam uzunlukta kılıçlardı ve sadece ayakta kullanılabiliyordu.
Samuraylar katanayla saldırdıkları gibi aynı zamanda onunla korunurdu. Asla kalkan kullanmamışlardır ve katana aynı zamanda kalkan görevini görmüştür. Onlar kalkana asla ihtiyaç duymamışlardır. Çünkü katana mükemmel bir metal işiyle yapıldığı için kalkana gerek duyulmamıştır.
Japonya’da çelik kılıçların varlığı söz konusu değilken Çin ve Kore’den çelik kılıçlar gelmiş, zamanla Nihon Tou denilen kılıç ustaları kılıç üretmeye başlamışlar ve bu meslek babadan oğula geçmiştir. İlk zamanlarda koto adı verilen düz şekilli kılıçlar yapılmış ve daha sonrasında kılıç ustaları yeteneklerini arttırarak kılıçların şekillerini değiştirmişlerdir. Katana denilen Japonya’ya özgü kılıçların en önemli özelliği; kavisli olması, sırt tarafının keskin olmaması ve çoğunlukla hamon adı verilen sınırıdır. Hamon kenardaki sert çelikle kılıcın gövdesindeki yumuşak çeliği birbirinden ayırır. Çift tarafı keskin kılıç yapılmamasının nedeni, Japonlarda solaklığa ve çift yönlü kullanıma yer olmamasıdır. Kılıca eğim verilmesinin sebebi de kılıç batırıldığı zaman esneklik kazandırılması ve yaranın genişletilmesinin kolaylaştırılmasıdır. Bu yönüyle samuray kılıçları en iyi kılıçlar olarak nitelendirilmektedir.
Samurayların nezdinde kılıçların çok büyük önemi vardı. Kılıç, sahibinin gücüyle beraber savaşçı ruhunu da temsil ediyordu. Kılıcın kendi içinde savaşçının ruhunu ve gücünü barındırdığına inanılır. Her samuray kılıcına bir isim verilirdi. Samuraylar kılıçlarını çok özenli muhafaza eder, evlerindeki kılıç askılığında kısa olanı üstte uzun olanı altta olacak şekilde yerleştirirlerdi. Bunun sebebi samurayın sabah uyandığında ilk olarak kısa kılıcı alması ve sonrasında da dışarı çıkarken uzun kılıcı kemerine takmasıdır. Ayrıca alt tabakadan biri samuray kılıcına çarparsa, samurayın onu öldürme hakkı bulunuyordu.
Tarihi Japon kılıç yapım sanatı hemen hemen yok olmuştur. Çünkü Meiji restorasyonu ve İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerikan işgali sonucunda kılıç taşımak ve yenilerinin yapılması yasaklanmış, tüm kılıçlar toplanmıştır. Amerikan askerleri kılıçtan ve onun mistik gücünden çok korkmuşlardır. Çünkü eline kılıcını alan bir Japon her şeyi yapabilirdi. Ama yine de Japonlar bir çok kaliteli kılıcı saklamayı başardı ve 1953 yılında yasak ortadan kalktı. Bununla beraber kılıç üretimi yeniden başlamış, koleksiyon halini almıştır. Japonya’da kılıç bulundurmak özel izin ve kayıt belgesi ile sağlanabilmektedir.
Çok eski samuray kılıçları 200,000 dolardan alıcı bulabilmekte, koleksiyoncular yeni yapılmış hakiki kılıçlara 35,000-40,000 dolar verebilmektedir. Çünkü ustura gibi keskinliğiyle, üzerinde yansımalarımızı görebileceğimiz pırıl pırıl görünümü ve estetiğiyle bir sanat eseri olmasının ötesinde kılıcın, evi ve aileyi koruduğuna inanılmaktadır.
Atilla ÇELİK
Ölüm Ve Samuray
Hakli ya da haksiz, ölüm samurayla daima baglantili olmustur. Hayal gücünü yakaladigi ve diger savasçilardan daha kararli oldugu için samuray ölüme daha yakindir. Kesinlikle, ölüme gitme konusunda en ufak bir tereddüt içinde oldugu dahi düsünülemez. Ama biz her ne kadar inanamasak da gözünü kirpmadan ölümüne dair yazi-tura atmaya her an hazir miydi? Bushi ögretisinde, hece olarak geçen shi kelimesi ölüm anlamina gelmektedir. Samuraylara da ayni zamanda bushidoka da denilmektedir. Bushidoka ölüm korkusunu yenmis kisi anlamina gelmektedir.
Samuraylar için degismez nokta suydu : Ya öldürecekti ya da ölecekti. Daha farkli bir durumu düsünme lüksü yoktu. Onur ve gururlarina çok düskün olduklari için eger savas aninda esir düsecegini anlarsa, esir düsmemek için kendisini öldürecekti. Verilen görevi layikiyla yapamamak, basarisiz olmak ve utanç verici bir duruma sebep olmak durumunda da ayni eylemi yerine getirecekti.
Bilindigi gibi Japonya dedigimiz zaman aklimiza gelen en önemli seylerden biri de ilkbaharda açan kiraz agaci çiçekleridir. Ortaya muhtesem güzel renkli dokumalar çikmakta, böyle bir manzara karsisinda huzurla dolmaktayizdir. O anki görüntünün cennetten farki yoktur. Günümüz Japonyasi’nda kiraz çiçekleri açtigi zaman çesitli festivaller, gezintiler ve etkinlikler yapilmaktadir. Insanlar objektiflerine harika manzarayi almakta, gezinmekte ve dogayla bas basa kalmaktadirlar. Aslinda bu gelenek samuraylardan gelmistir. Söz konusu agaçlari dikenler ve uzun uzun düsünerek açan çiçeklere bakanlar da samurayin kendisiydi. Dogayla her zaman iç içeydiler. Özellikle kiraz agacinin açan çiçegiyle... Peki savas alaninda acimasiz, gaddar olan ve kelleler toplayan bir samuray nasil oluyor da dogayla iç içe olup incelesebiliyor ve farkli dünyalara gidebiliyordu? Bunun nedeni de suydu : “Kiraz çiçekleri en güzel ve en olgun zamanlarinda solmadan düsmektedirler. Samuraylar da bu görüntüye bakarak savas aninda her an ölebilecegini aklina getirmekte ve felsefik bir boyuta gitmektedir. Kiraz çiçekleri ona hem yasami hem de her an ölebilecegini hatirlatiyordu.” Eski Japonya klanlarinin insa ettikleri kalelere bakarsaniz, çevresinde hep kiraz agaçlarini da görürsünüz. Bu baglamda kiraz agaçlarinin ve çiçeklerinin ne kadar önemli oldugunu az çok anlayabilmisizdir. Örnegin Kamakura’da bir geçit vardir ve geçidin yolu üzerinde karsilikli dizilmis kiraz agaçlari vardir. Bu agaçlar yüzyillar önce ilk sogun Minamoto Yoritomo tarafindan diktirilmistir. Kendi varisini saglikli olarak dünyaya getirecek esi Masako için hediyesi olmustur.
Samuraylarin ölüm ile iç içe oldugunu bilmemizde 18. yüzyilda olusturulmus bir kitap olan Hagakure’ye çok sey borçluyuz. Son samuray ordusu savasa gittikten sonra Hagakure uzun uzun samuray sinifini süsleyen savasçi ruhunu yazdi. Söylemek gereksiz ki kitabin sayfalarinda idealizmin iyi yönleri bulundu, ama ayni zamanda içerilen bilgelik çarpitildi ya da yanlis yorumlandi. En bilinen örnek Hagakure’nin ilk bölümünde veriliyor...
“Samuray yolunu ölümde bulmus olur. Ölüm gelirken, sadece çabucak ölümü seçmek vardir”1
Aktarilan bu çizgiler popüler Samuray magazin ve kitaplarinda, Japon dövüs kültüründe bulunabilir. Daha fazlasini okumak istiyorsak su pasajlari sunabiliriz :
“Hepimiz yasamak isteriz. Ve neyi yapmak istiyorsak çogunlukla mantigimizi ona göre sekillendiriyoruz. Ama bizim amacimiz hedefine ulasmazsa, yasamaya devam etmek korkakliktir. Bu çok ince, tehlikeli bir çizgidir. Birinin amacini kazanamadan ölmesi, bir köpegin ölümü ve bagnazligidir. Ama bunda bir utanç yoktur. Bu samuray yolunun asil anlamidir. Ama biri her sabah ve aksam kalbini dogru kullanirsa, onun bedeni ölü olsa bile güçlü bir sekilde yasayabilir, bu yolda özgürlügünü kazanir. Tüm yasami suçsuz olacak ve hevesi basariya ulasacaktir.” 2
Edo samurayi Daidoji Yuzan yazmis :
“Samuray olan birisi daha önce olan tüm seyleri sabitçe aklinda tutmalidir. Ölmek zorunda oldugu gerçegini... Eger o buna dikkat ederse, evlatlik görevini ve sadakatini basarili bir yasamla uyumlastiracak, sayisiz kötülükler ve güçlüklerden uzak kalacak, kendisini hastalik ve felaketten uzak tutacak, hayattan zevk alacaktir. Çok övgüye deger, kaliteli, iyi bir kisilik olacaktir. Varolus için savasçinin yasami kesinlikle aksamin çiyi, sabahin kiragisi gibi süreklidir...” 3
Lakin baris zamanlarinda samuraylarin ölümleri ne kadar ilgi çekebilir? Edo samurayinin savas lordunu gücendirdigi ya da saygin kisilere karsi geldigi zaman intihar etmesi muhtemeldir. Ayrica, Edo Japonya’si günlük yasama ek olarak yanginlar, depremler, hastaliklar gibi zor yasamin her türlü çesidine sahipti. Aslinda Japonya’da sayisiz savaslar olmasina ragmen bir savasta ölü sayisi göreceli olarak bini geçmezdi. En büyük ölümler veba salginindan, yangin ve depremlerden olmustur. Bu noktada yasam Kamo no Chomei’nin yazdigi gibi biraz farklilik göstermistir : “Huzurlu bir yer nerede bulunur? Ve bizim kalplerimize kisa yasamimizda huzuru nasil getirir?” 4 Samurayin ölüm fikri ve görüsü yönlendirilmis degildi, belki yasamin gerçeklikleri gibi savasin yollarindan kaynakliydi. Japon yasaminin her yönü, ansizin dayanilmaz ve sok edici bir ülkede uygun yasam biçimini yeniden sekillendirdi. Depremler, devrilen kaleler ve kirsal alani kirip geçiren salgin hastaliklar, vebalar ve yanan sehirler... Chomei söyle demis : “Insanlarin yaptiklari her is anlamsizdir / ama servetini tüketir / ve kendine eziyet eder / bu tehlikeli sehirde bir ev insa etmek / özellikle akilsizliktir”5 Açlik mevcut olan bir tehlikeydi, 1181-82 yilindaki eziyetlere Chomei bizzat sahit olmustu : “Ticaret çok ufakti ama tahil altindan degerliydi / Sokaklar dilenci doluydu, eziyet yaygaralari, kederlice havayi doldururdu / Sen bunlari izlerken hastalik tasiyan insanlar ansizin düserdi / Açliktan ölen bedenler sokakta evlerin duvarlarina serilirdi / Çikmaz korkunç bir les kokusu vardi. Çürümüs cesetlere bakmaya katlanilmaliydi.” 6 Ayni açlik meshur Gempei savasini getirmisti.
Yüzyillar önce bir çok ünlü adam savasta ölmeyecekti ama hastaliktan vefat edecekti. Iki büyük rakip Uesugi Kenshin ve Takeda Shingen gibi. Gelecek vadeden Mori Takamoto ve Taira Shigemori gibi lordlar, genç yaslarinda yatakta öldüler.
__________________
|