![]() |
![]() |
#1 |
Forum Aşığı
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Mesajlar: 4,764
Teşekkür Etme: 111 Thanked 1,308 Times in 803 Posts
Üye No: 4863
İtibar Gücü: 3037
Rep Puanı : 65437
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() ---kaynakça var.....
1. GİRİŞ Coğrafi ve sosyal yapısı nedeniyle, Kürdistan’a Osmanlı hakimiyeti tam anlamıyla Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman devrinde bile girememiştir. Bu yüzden Kürdistan ile merkezi hükümet arasında ciddi bir ilişki kurulamamış ve bölge cumhuriyet devrine kadar özerk olarak kalmıştır. Bu özelliğinden dolayı Kürdistan’ın sosyal, ekonomik-kültürel yapısı kendine özgü bir durum kazanmıştır. Bu yapının en belirgin yanı iki şekilde somut olarak göze çarpmaktadır: Ağalık ve şeyhlik. 19. yüzyıl boyunca aralıksız bir biçimde olgunlaşan Kürt ulusal sorunu indirilmesine bile, olanaklar dahilinde gündemden uzaklaştırılmalıydı. Feodal bey ve şeyhler önderliğinde Kürt ulusal kurtuluş hareketiyle büyük zorluklarla “başa çikabilen” Osmanlı Devleti, Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin amaç olarak bağımsız Kürdistan’ın oluşturulmasını hedefleyecek ulusal bir harekete dönüşmesine meydan vermemeye kararlıydı. Bu amaçla, ulus ve halklar arası ilişkiler körüklendi. Hamidiye Alayları, bu amaçla kullanılabilecek en uygun araç sayıldı. Abdülhamit yönetiminin 19. yüzyılın sonlarında Kürdistan’da uygulandığı Hamidiye Alayları’yla ilgili politikanın açık ve gizli etkenleri bunlardı. 2. Alayları Meydana Getiren Vilayetlere Genel Bir Bakış Doğu vilayetlerine mensup aşiretler 20. yüzyılın başına kadar kendi topraklarında “yarı-bağımsız” yönetimlere sahiplerdi. Bu aşiretlerin büyük bir kismini Kürtler oluşturuyordu. Osmanli topraklarin yaklaşik olarak 1.500.000 Kürt yaşiyordu. Dr. Blaye Sir Kuh’a göre yüzyilin başinda; Iran, Irak, Suriye ve Rus topraklarinda yaklaşik Kürt nüfusu 8.000.000 kadardir. Iran, Suriye ve Osmanli “ümmet sınıfı” içinde ve kendi topraklarında yaşamlarını sürdüren Kürtler, kendi özgün adları ve kimlikleriyle anılırlardı. Kendine özgü yaşamları, kültürel değerleri ve dilleriyle, belirlenmiş yasal kurallar içinde kendine ait yönetim birimlerine sahiplerdi. 19. yüzyılın ortalarına kadar Kürt prenslikleri bir Kürt “emir”i ya da “bey”i tarafından yönetilirdi. Kürtlerin yaşamı, imparatorluğun bazı bölgelerinde tamamen “özerk yapı” olarak sistemleştirilmiş yönetim birimlerinde geçiyordu. Kürt yöneticiler, sultanın (merkezi yönetiminin) imzasını taşıyan, birer “belge” ye sahiplerdi. Bu “bağımsız Kürt bölgeleri”ne “Kürt hükümetleri”de deniyordu. Hükümetler dışında kalan birimler ocaklık, yurtluk ya da ekrad beylikleri olarak ayrılmışlardır. Buralar, merkezden atanan sancak beylerinin yönetimindeydi. Kürt sancaklarının yönetimi de bir Kürt aileye verilirdi. Kürt sancakları “tımar” ve “zeamet”e bölünmüşlerdi. “Tımar” Kürt babadab Kürt evlada geçiyordu. Evliya Çelebi’ye göre, “bu bölgelerin yöneticileri tam bir otoriteye sahiplerdi”. Saray, Kürtlerin bu özgür yönetim birimlerini kendi sistemi içinde tanımıştı. 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra tarikat şeyhleri en önemli politik liderler oldular. Avrupa baskısı altında Osmanlı hükümeti, bir idari reform uygulayarak daha önceleri yarı otonom olan Kürt emirliklerini kaldırdı ve ilk kez bölgeyi doğrudan merkezi denetim altına aldı. Aşiretlerin çoğu önceleri emirliklerin birer parçasıydı. Bu emirlerin ortadan kaldırılmasıyla, Kürt toplumu çatışan ve kavga eden aşiretlere bölündü. Otoriteleri aşiret sınırlarını aşan yegane şahsiyetler şeyhlerdi. 19. yüzyılın ortalarında şeyhlerin önemlerinin artmasında rol oynayan diğer bir faktördür. Avrupalı misyonerlerle Hıristiyan azınlıklar arasındaki yoğun faaliyetlerdir. Bu faaliyetler Avrupalıların bölgedeki gizli niyetlerine ilişkin kaygılar uyandırmış, Hıristiyanlığa ve Avrupa’ya karşı duyulan tepki İslami duyguları uyarmış ve şeyhlerin konumunu güçlendirmiştir. Osmanlı hükümetinin son Osmanlı-Rusya Savaş’ında (1877-78) Kürtlerden beklediği yardımların boşa çıkması ve bu savaştan sonra Bedirhanoğulları’nın ayaklanmalar çıkarması, Şeyh Ubeydullah’ın ayaklanması ve diğer küçük ayaklanmalar mezkur hükümetinin 1880 yılında Kürdistan’da ciddi önlemler almasına yol açtı. Bu zamana kadar Türlerin hakimiyeti Kürdistan’da yalnız silahlı kuvvetler vasıtasıyla korunuyordu. Öte yandan İngiltere ve Rusya’nın bölgeye yönelik politikaları vardır. Yine ermeni milliyetçiliğine karşı bölgede bulunan tek Müslüman güç de bu aşiretlerdir. Dolayısıyla II. Abdülhamit’in merkeziyetçi, İslamcı-dengeci-reformcu devlet anlayışına göre, her yönden çelişkiler içinde olan ve uluslar arası çıkarların çarpıştığı Kürdistan’da Ermeni devletlerinin kuruluşunu önlemek ve Kürdistan’ı imparatorluk sınırları içinde tutma politikası izlemiştir. Bu nedenle devlet, buradaki aşiretlerin islahi yaninda asgari güçlerinden de yararlanmak için çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Bunlardan en önemlisi, 1891 yilinda “Hamidiye Süvari Alayları”nın kurulmasıdır. Kürtlerin bu dönemde üç bölüme göre sınıflandırabiliriz: Hamidiye Alaylarının teşkilatına giren Sünni Kürt aşiretleri, Bayezit sancağının Hınıs kazasıyla, Erzurum sancağının Pasinler, Hasankale, kazalarında, Kiği kazasıyla Van ve Bitlis vilayetlerinin kuzey bölümünde yaşarlar. Bu grubun Kürtleri, Van ve Diyarbakır vilayetlerinin doğu bölümlerinde az da olsa yaşarlar. Hamidiye süvarisinin teşkilatına iştirak etmeyen Sünni, Alevi ve göçebe Kürt aşiretleri, Dersim, kuzucan ve yezidi Kürtleri, Musul ve Halep ile Diyarbekir vilayetinin büyük bir bölümünde, Bitlis vilayetinin bir bölümü ile muş, gence sancaklarında, Van vilayetinin güney ve güneydoğu bölümlerinin büyük bir bölümü dersim ve kuzucan mıntıkasında bulunurlar. Reaya Kürtler ise, genel kanunlara boyun bükerek devletin emirlerine itaat eden, vergi ve asker veren, devletin her türlü hizmetini gören, aşireti olmayan veya aşirete mensup olmayan Sünni ve alevi Kürtleridir. Bunlar Kürdistan’ın geniş sahasına dağılmış ve her yerde toprak sahibi olmuş, sanat ve ticaretle uğraşan Kürdistan’ın gerçek sahibi kişilerdir. 3. ALAYLAR KURULMADAN ÖNCE OSMANLI YÖNETİMİ VE II. ABDÜLHAMİT II ABDÜLHAMİT DÖNEMİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ Anayasaya dayalı meşruti bir idare kurmak isteyen ve bu yüzden Abdülaziz ile V. Murad’ı , bir saray darbesiyle tahttan indiren Midhat Paşa ve Hüseyin Avni Paşa önderliğindeki grupla anlaşan II. Abdülhamit, 31 Ağustos 1876 Perşembe tahta çıktı. Bu sırada devlet en buhranlı dönemini yaşıyordu. Abdülaziz döneminde başlamış olan Bosna-Hersek ve Bulgar ayaklanmalarına V. Murad devrinde Sırbistan ve Karadağ muharebeleri de eklenmişti. Bu durum büyük bir balkan sorunu halini alır. Bu isyanları kışkırtan ve destekleyen Rusya “Şark meselesi”ni halletmek üzere fırsat kollamakta idi. Mali imkansızlıklar yüzünden isyanlar bastırılamamaktaydı. Bu durum 93 Harbi diye bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşına neden olmuş, daha önemlisi ise bu savaştan ağır bir yenilgiye uğrayan Osmanlı Devleti’nin imzalamış olduğu Ayastefanos ile Berlin antlaşmalarının yaratmış olduğu ortamdır. Bu antlaşmalar ile Romanya, Sırbistan ve Karadağ bağımsız oldu, özerk bir Bulgaristan kuruldu. İmparatorluğun Doğu Eyaletlerinde Ermeniler lehine reform yapılması, Kürtlerle Çerkezlere karşı güvenliklerinin sağlanması kararlaştırılmıştı. 1881’de Teselya ve Epiros’un bir kısmı Yunanistan’a bırakılmış, yine aynı tarihte Fransızlar Tunus’u kendi himayelerine alırken, 1882’de Mısır büyük oranda İngilizlerin denetimi altına girmiştir. Görüldüğü gibi II. Abdülhamid’in saltanatının daha 6. yılında devletin büyük bir kısmı elden çıkmıştır. İşte tüm bu faktörler, II. Abdülhamid döneminin genel karakterlerini ortaya koymuştur. Birliğin korunması için bu dönemde iki konu üzerinde durulduğu görülmüştür: Birincisi, elden geldiğince merkezi güçlendirmek, ikincisi, “İslam birliği” politikası ile devleti bir arada tutmak. II. Abdülhamid’in merkeziyetçiliği Tanzimattan beri meydana gelen olayların ve değişikliklerin sonucudur. Gerçektende Tanzimat ıslahatlarının ana teması olan idari merkezileşme, ancak II. Abdülhamid döneminde imparatorluktaki haberleşme araçlarındaki çarpıcı gelişme sayesinde gerçekleşebilmişti. Bu araçların en önemlisi telgraftı. yine merkezin güçlenmesini sağlamak için öncelikle çok geniş bir bürokrasi ağının kurulduğu, demiryollarının ve karayollarının yapıldığı görülmektedir. Ayrıca oluşturulan geniş sansür ağı ve hafiye teşkilatıyla da muhalefettin gelişimi engellemeye çalışmıştır. Padişah demiryolu ağının Basra körfezine kadar uzatılmasını istiyordu: bu O’na Kürt ve Arap aşiretleri üzerinde otoritesini genişletme ve Ortadogu Müslüman dünyasinin halifesi olarak, sayginligini kabul ettirme olanagini verecekti. “İslam Birliği” politikası bir bakıma II. Abdülhamid açısından zorunlu olarak gündeme gelmiştir. Çünkü Berlin Antlaşmasından sonra devlet daha çok Müslüman ağırlıklı bir yapıya kavuşmuştur. İlk bakışta devletten ayrılma tehlikesi olan en önemli kesim Ermeniler dışında Araplar ve Kürtler’di. Sultan Abdülhamid, Osmanlı devleti tarihinde ilk kez olarak modern anlamı ile İslam kültürüne dayanan bir siyasi ideolojiyi yani İslamcılığı, belirli siyasi amaçlarını geçekleştirmek için vasıta olarak kullanmıştır. Savaştan çikan ve başkenti bile Rumeli göçmenleriyle dolan imparatorlukta, ideolojik dirilme ve reform; meşrutiyet rejimi kanuni idare ile degil de, Panislamizm’le saglanmak isteniyordu. Abdülhamit’in Panislamizm’inin ana parçasını Halifelik teması oluşturmuştu. Sultanın düşündüğü, Halifelik makamı yalnız Osmanlı İmparatorluğu üzerinde yaşayan Müslümanları değil, bütün Müslümanları manevi bir kurum haline getiriyordu ve Yıldız sarayı da, İslam’ın bir Vatikan’ı oluyordu. Abdülhamid’in bütün stratejisi ulema-bürokrat-asker güçlerinin birleşmesini önlemek, onlardan kendine sadik bir çember yapmakti. Bunu haber alma örgütü, saray adamlarini çalişmalari, ulemayi, bürokratlari ve orduyu siyasetten (daha dogrusu saray çevresini kapanmiş olan siyasetten) ayirmak; onlari, rütbeler, maaşlar, atiyelerle tatmin etmekle sagladi. 4. HAMİDİYE ALAYLARI A: Alayların Kuruluş Sebepleri Hamidiye Alayları’nın kuruluş amaç ve gerekçesi, değişik kaynaklarda farklı yaklaşımlarla ele alınıyor. Kimileri olayı sadece Ermeni ulusal hareketinin bastırılması, kimileri Rusya’ya karşı Kürt aşiretlerinin harekete geçirilmesi, kimileri İslam’ın dünyada egemen kılınması amacının bir parçası, kimileri bir türlü denetim altına alınamayan Kürt göçebe aşiretlerinin kontrol edilmesi gibi gerekçelerle olayı açıklıyorlar. M. S. Lazarev’e göre, Hamidiye Alayları ile Kürtleri Rusya karşısında güçlü bir askeri siper İran’a karşı saldırı aracı durumuna getirme amacının yanında Kürt “başi bozukluklari”nın önünü almak, Kürtlerin Türk idari makamlarının sıkı gözetimi altında durmaya alıştırmak, istisnasız bütün Kürt aşiretlerinin bağımsızlık durumunu yok etmekti. Bununla birlikte Hamidiye Alayları’nın Hıristiyan ulusal azınlıklarını, özellikle de Ermeniler’in yükselen özgürlük hareketlerine karşı kullanılmaları da amaçlanmaktaydı. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda eksikliği hissedilen süvari gücünü telafi için padişahın şahsi ıslahatlar girişimi olarak Kürt vesair aşiretlerden süvari alayları kurdurup askeri nizam ve intizam altına alınması, bölgede göçebeliğin ve aşırılıklarının sona erdirilmesi olarak da sunulmaktadır. M. Van Bruinessen, Hamidiye Alayları’nın Kürtleri sultana bağlamak, “Doğu”da dengeleri devlet lehine değiştirerek aktif bir politika sürdürmek için oluşturduğunu belirterek Hamidiye Alayları’nın İngiltere ve Rusya’ya karşı alınan önlemlerden biri olarak gündeme geldiğini vurguluyor. Sultan Abdülhamid ise bu konuda şöyle demektedir: Rusya ile harb vukuunda disiplinli bir şekilde yetiştirilen bu Kürt alaylari, bize çok büyük hizmetlerde bulunabilirler. Zabit ünvani verdigimiz Kürt agalari ise yeni mevkileri ile övünecekler ve bir miktar zabti rapt altina girmeye gayret edeceklerdir. “Hamidiye Alayları” sonuda kıymetli bir ordu haline gelecektir. Bayram Kodaman, alaylarının kurulmasında rol oynayan etkenleri şöyle sıralamaktadır: Merkezi otoriteyi teşhis etmek, Kürdistan’da devletin etkin olabileceği yeni bir sosyo-politik denge kurmak, Aşiretlerden askeri güç olarak faydalanmak, Ermeniler’in faaliyetlerine engel olmak ve Müslüman halkla Ermeniler arasında göç dengesini temin etmek Rusların saldırısından ve İngiliz politikasından Kürdistan’ı korumak. Hamidiye Alayları’nın oluşturdukları koşullar ve kullanıldıkları alanlar dikkate alındığında, temel amaçlar olarak hem kendi içinde hem de Ermeniler’le birbirine kırdıltılması ve diğer devletlerle yapılan savaşlarda Hamidiye Alayları’ndan yararlanılması olgusu ortaya çıkıyor. Osmanlılar baskı ile Kürtleri ve aşiretlerini boğun eğdirtemeyeceğini anlayınca ve 1877-1878 yıllarındaki savaşlardan sonra, Ermeniler’in istiklal hareketlerini görünce, Kürtle olan ilişkilerinin şeklini değiştirmeye karar vermişlerdir. Bunun üzerine aşiret Kürtlerini nizamiye askeri kuvvetlere almaktan vazgeçerek bunları kendine mahsus şartlar altında teşkil edilecek askeri birliklere almak için planlar hazırladılar. Özel şartlarla teşkil olunan melis alaylarında askerlik yapmak üzere, hafif süvari alaylarına Kürtleri çağırdılar. Doğu Anadolu’daki Ermeniler arasında milliyetçiliğin yayılmaya başlaması ve ayrı bir devlet kurma yolundaki çabaların yoğunlaşması üzerine II. Abdülhamid, bu gelişmenin önüne geçmek ve Kürtlerin de bu akımlara kapılmalarını önlemek amacıyla 20 Ekim 1890 yılında çıkarılan bir yasayla kendi adıyla anılan Hamidiye Alayları’nı kurdurttu. Bu alayların komutanlıklarına aşiret reisleri getirilmişti, ayrıca tamamı da Sünni Kürt aşiretlerdendi. Bu aşamada Ermeni milliyetçiliginin doguşundan kisaca bahsetmekte fayda vardir. Büyük bir Gregoryen “milliyetiyle” küçük Protestan ve Katolik “milletlerine” bölünmüş olan Ermeniler, Anadolu’nun dogu vilayetlerinin altisinda oldukça büyük bir azinlik kesimini oluşturuyorlardi. Yüzyillardir bunlar Anadolu’nun dogudan batiya ulaşan önemli ticaret yollari boyunca göç etmişlerdi, öyle ki 19. Yüzyil’da büyük Anadolu kentlerini bir çogu ile Istanbul’da önemli yerleşim bölgeleri vardi. Yeni ortaya çikmiş olan milliyetçilik ideolojisi 1870’lerde kendisini Ermeniler arasinda hissettirmeye başladi. Berlin Kongresi’ nde bir Ermeni heyeti Anadolu’nun Dogu vilayetlerinde reform talebinde bulunmuş ama sadece Rusya’dan gönülsüz bir destek görmüştür. Sonra 1887’ de Cenevre’deki mülteci ögrenciler tarafindan Hinçak (çan sesi) adli radikal milliyetçi bir örgüt kurulmuş, bunu, 1890’da Tiflis’te kurulan ve daha ilimli ve daha büyük bir sosyal demokrat örgüt olan Taşnaksutyun (Ermeni Ihtilal Federasyonu) izlemişti. Bu komitelerin hedefi Ermeniler’in bagimsizligiydi ve terörist saldirilar yoluyla dünyanin ilgisini çekmeyi amaçliyorlardi. Hükümet buna, bazı Kürt aşiretlerini Hamidiye Alayları denilen, Rus Kazak birliklerinden örnek alınmış yeni gayri resmi birliklere almak suretiyle karşılık verdi. B: Alayların Kuruluşu ve Alayları Meydana Getiren Etnik Gruplar Başta II. Abdülhamid olmak üzere IV. Ordu Komutani Müşir (mareşal) Zeki Paşa ve valilerin aşiret reisleri ile kurduklari yakin ilişkilerin giderek artmasi, 1890 yillarinda Dogu Anadolu’daki politik durumun tehlikeli bir şekil almasi ve batili devletlerin bu bölge ile ilgilenmesi sonucunda, ilk defa Müşir Zeki Paşa aşiretlerinden askeri yönden faydalanma fikrini II. Abdülhamid’e telkin etti. Padişah ise projeyi uygun bularak desteklemeye karar verdi. Hamidiye Alayları’nın kurulmasıyla ilgili en erken tarihli belgeler 14-15 Nisan 1307 (14-15 Nisan 1891) tarihlerini taşımaktadır. Bu belgelerden anlaşıldığına göre, 1890 tarihinden itibaren “Hamidiye Alayları” Müşir Zeki Paşa’nin teşebbüsleriyle kurulmaya başlanmiştir. Alaylarla ilgili ilk matbu nizamname 1308 (1891) tarihinde çıkarılmıştır. Hatt-ı Hümayun olarak hazırlanan bu kanunun ilk maddesinde, Hamidiye hafif süvari alaylarını kuruluş gerekçesinde memleketin düşmana karşı savunulması işinin her ferdin görevi olduğu vurgulanarak, yumuşak ve teşvik edici bir dille aşiretlerin de bu savunmaya katılmaları gerektiği işaret edilmektedir. Ayrıca, bu bölgelerden şimdiye kadar asker toplanamadığı hakikati de ortaya konulmaktadır. Nizamname elli üç madde ve bir de sonuçtan ibarettir. Bölgeyi kontrol altında tutmak isteyen Osmanlı sultanı Abdülhamid tarafından 1891 de Kürtlerden oluşan “Hamidiye Alayları” kurulmaya başlandi. Kürt aşiretlerinin askeri gücünden oluşan bu alaylar Kürt ve Ermeni uyanişina ve Rus saldirilarina karşi kullanildi. Özellikle alayların kurulması için en uygun iki bölge seçilmiş ve bu bölgelerden başlanmıştır. Birinci bölge, Erzurum- Van arasındaki Rusya’ ya sınır olan yerlerdir. İkinci bölge ise Mardin- Urfa arasındaki çorak arazinin kuzey kısımlarında oturan aşiretleri içine alıyordu. Görüldüğü gibi Hamidiye hafif süvari alaylarını kurulmasına öncelik verilen bölgelerden Erzurum-Van hattının Rus tehlikesine, Urfa-Mardin hattının da İngiltere’nin politik amaçlarına karşı korunması amaç olarak seçilmiştir. Evvela, kurulacak alaylar dört bölükten az altı bölükten fazla olmayacaktır. buna göre her alay en az 512, en fazla 1152 kişiden meydana gelecektir. büyük aşiretlere bir veya birden fazla alay küçük aşiretlere ise bir kaç bölük kurma hakkı verilmekte, ancak kesinlikle alay kurulması ve eğitim maksadıyla aşiretlerin birleştirilmesi yasaklanmakta, merkezi otoritenin ve ordu komutanlarının emri ile, sadece savaş zamanında birleştirilmeleri öngörülmektedir. aşiretlere ve kabilelere dahil 17-40 yaş arasındaki bütün erkeklerin nüfus sayımı yapılıp bir deftere yazılarak Dahiliye Nezareti’ne, Hamidiye Umum Komutanlığına Merkez-i Ordu Hümayun’a bildirecekti. Hamidiye Süvari Alayı’nı teşkil edecek erkekler üç sınıfa ayrılıyordu: 17-20 yaş arası “Ibtidaiye”, 20-30 yaş arasi “Nizamiye”, 32-40 yaş arasi “Redif”sınıflarına dahil olacaklardı. Her alaydan iki çavuş Ordu’yu Hümayun merkezine gönderilerek “Mektep Alayı”’nda eğitime tabi tutulacak ve sonra İstanbul’ da veya başka bir yerde iki yıl hizmet yaptırılarak terfien alaylara gönderilecekti. Ayrıca her alaydan bir çocuk seçilerek İstanbul’a gönderilecek ve orada “Süvari Mektebi”nde tahsil gördükten sonra mülazımlık (teğmen) rütbesiyle memleketine ve alayına teslim edilecekti. Hamidiye Alayları elbise, hayvan ve eyer takımlarını kendileri tedarik edecekler ise de tüfek, cephane ve sancak devlet tarafından verilecekti. Söz konusu nizamnamenin hazırlanıp kabul edilmesiyle, Kürt aşiretlerinden alay teşkiline, Müşir Zeki Paşa’nın nezaretiyle hızla devam edilmiştir. Bu arada yani 1891 yılında pek aşiret reisi ve ileri gelenleri İstanbul’a gelenlere II. Abdülhamid’ i ziyaret etmiş ve bağlılıklarını bildirmişlerdir. İstanbul’ a gidemeyen aşiret ümera ve Rü’ esası da IV. Ordu Merkezi Erzincan’a giderek Müşir Zeki Paşa ile görüşmüşler ve onun vasıtasıyla padişaha sadakatlerini bildirmişlerdir. Bu alaylardan bir çoklarının başına, aşiret reisleri kendilerine maaş bağlanma, rütbe ve nişan verilmek suretiyle komutan tayin edildi. Aşiret ağaları da aynı suretle subay yapıldı. Alay haline getirilen aşiretler vergiden azat edildi. Yaptıkları adi suçlar hakkında bile mahalli mahkemelerin yetkileri kaldırıldı. Asker itibar edildikleri için davalarının harp divanlarında görülmesi kararlaştırıldı ise de bu da tamamiyle nazariyatta kaldı. Bir kez daha padişahin iltifat ve lütfuna mazhar olan bu Sünni aşiretler alevi aşiretlerle amansiz bir çatişma sürecine girmiştir. Bu çatişmalarin en uzunu ve şiddetlisi Karliova yöresindeki Cibran aşiretiyle Varto’daki Xormek-Lonan aşiretleri arasinda süregelmiştir. 1891’den 1908’e kadar süren bu aşiretler arasindaki çatişmada, diger aşiretlerin de katilmasiyla binlerce kişi ölmüştür. 1891 yılında 36 adet kurulan Hamidiye Alayları’nın sayısının, 1895 başlarinda 562ya çiktigini görüyoruz. Alaylara alay numarasini gösterir. 1’den 56’ya kadar numara verilmiştir, bunlardan sadece 51., 52., 53., 54., 55. Alaylar yakinliklari dolayisiyla Suriyede bulunan 5. Ordu’yi Hümayun’a baglanmişlardir. Diger 51 Ordu’ya bagli Hamidiye Alaylari’nin 20’sine Miralay(Albay), gerisine ise kaymakam (yarbay) kumanda ediyordu. 1889 Yılının sonuna doğru Türkiye Kürtleri 4. Ordu’da elli buçuk yani 210 süvari birliği teşkil etmişlerdir. Aynı zamanda Ordu gibi veya aynı görevi ifaya sorumlu Karapapaklar tarafından çıkarılan üç alay (14 birlik) ve Araplar tarafından çıkarılan 4 alay (16 birlik), Hamidiye Alayları’ne bağlıydı. Sason olayları üzerine 11 Mayıs 1895 tarihinde büyük devletlerin Bab-ı Ali’ye bir muhtıra vererek Ermeniler lehine derhal reform yapılması istekleri olmuştur. II. Abdülhamid bunun üzerine 1895’te Müşir Zeki Paşa’yı Anadolu Müfettişi Umumisi (Anadolu Genel Müfettişi) ünvanı ile bölgeye gönderdi. Ancak olaylar devam ediyordu. 1897’ye gelindiğinde Şakir Paşa ve Zeki Paşa bölgeye ilişkin genel bir rapor hazırladılar ve Aralık 1897 tarihinde Bab-ı Ali’ye gönderdiler. Bütün alayları yedi livaya ayıran Şakir Paşa ve Zeki Paşa liva merkezlerini, livaların hangi alaylardan meydana geldiğini ve aşiretlerin isimleriyle kaçar alay olduklarını göstermişlerdir. Söz konusu durum şöyle formüle edilmiştir. Alaylar Alayları teşkil eden aşiretler Alay numarası Birinci liva Merkez: karakulliya Zilan Aşireti 3 .________. 4 .________. 5 Karapapak Aşireti 6 .______________. 9 Ademanlı Aşireti 10 ._____________. 11 Hayderanlı Aşireti 12 .______________. 37 Celali Aşiret 38 Şazili Aşireti 57 İkinci Liva Merkez: Hınıs Cemadanlı Aşireti 8 .______________. 31 Cibranlı Aşireti 32 .____________. 33 .____________. 34 .____________. 36 Zırikanlı Aşireti 35 Üçüncü Liva Merkez: Malazgirt Sıpkanlı Aşireti 1 .____________. 2 Karapapak Aşireti 7 Hüsnanlı(Hasenan) Aşireti 26 ._____________________. 27 ._____________________. 28 .____________________. 29 .____________________. 30 Dördüncü Liva Merkez: Erciş (?) Aşireti 13 ._________. 14 ._________. 15 ._________. 16 Haydaran Aşireti 21 ._____________. 22 ._____________. 23 ._____________. 24 ._____________. 25 Beşinci Liva Merkez: Başkale Mukri (Mugri) Aşireti 17 Milan Aşireti 18 Şemsiki Aşireti 19 Şukifti Aşireti 20 .___________. 56 Takuri (Tagori) Aşireti 39 Altıncı Liva Merkez: Mardin Milli aşireti 41 ._________. 42 ._________. 43 ._________. 44 Karakeçi Aşireti 45 ._____________. 46 Tay Aşireti 47 Miran Aşireti 48 .___________. 49 Ertuşi Aşireti 50 Yedinci Liva Merkez: Urfa Kays (Qays)Aşireti 51 ._______________. 52 Berazi Aşireti 53 .__________. 54 .__________. 55 Kuruluşundan 1897’ye kadar Hamidiye Alaylari ile ilgili olarak gösterilen iyi niyetli gayretlere ve ortaya konulan kanunnamelere, nizamnamelere çeşitli layihalara ragmen istenilen sonuç tam olarak elde edilememiştir. 1897’den sonra da Hamidiye Alaylari’nin düzene konmasi konusunda çalişmalar devam etmiş ise de uygulamalarinda sonuç pek degişmemiş, yani tam başariya ulaşamamiştir. Durumun bu şekilde gelişmesinde, bölgenin özellikleri kadar, imparatorlugun karşi karşiya bulundugu iç ve diş olaylarda büyük rol oynamiştir. Böyle olunca Bab-i Ali veya saray pek çok durumda olaylar hakkinda esnek politika izlemek mecburiyetinde kalmiştir. Bütün bunlara ragmen, alaylar ve alaylara mensup aşiretlerle-saray arasindaki münasebetlerde müsbet bir gelişme olmuştur. Pek çok konuda aşiretlerin merkezi otoriteye itaat saglanmiştir. 5. Hamidiye Alayları ile Aşiret Mektebi İlişkisi. Aşiret mektebi ile ilk bakişta Tanzimat ve onu takiben II. Abdülhamid devrinde açilan modern egitim kurumlarindan biri gibi görülebilir. Ancak diger okullarla kuruluş ve amaç yönünden karşilaştirildiginda, Aşiret Mektebi’nin kendine özgü bazi hususiyetleri ortaya çikar. Hamidiye Alayları’nın izdüşümü, İstanbul’da açılan “Aşiret Mektepleri” oldu. Sultan Abdülhamid’in aşiret reisi çocuklarinin padişaha bagimli bir şekilde egitimlerini saglamak amaci ile açtigi bu okulda çocuklar yatili okuyordu. Başarili olanlar tegmen rütbesiyle orduda görevlendiriliyordu. Hamidiye Alaylari ve aşiret mektepleri sonraki yüzyilin başlarinda lagvedilecekti. Abdülhamid, aşiret mektebini açarak Pan-Islamizm, Osmanlicilik ve merkeziyetçilik siyasetini egitim yoluyla aşiretlere benimseterek iç ve diş siyasette güçlenmeyi düşünüyordu. Ord. P. İsmail Hakkı Uzun Çarşılı’ya göre: aşiret mektebinin kurulmasının amacı, çeşitli “etnik” grupların ileri gelenlerinin burada yetiştirilen çocuklarının geldikleri bölgelerde öğretmen, subay ve kaymakam olarak görevlendirilip, rütbe ve maaşla merkezi hükümetin bağımlılığına getirmek, bulundukları yerlerde çıkabilecek ayaklanmaları bu yolla engellemektir. Ama aşiret reisleri, İstanbul’a gönderecekleri çocukları hükümetin elinde tutacağı birer rehine biçiminde yorumladıkları ve kendi çocukları yerine halktan çocuklar gönderdikleri için uygulama başarılı olamadı. II. Abdülhamid’in sosyal, kültürel ve ekonomik yapının geriliği bakımından birbirine az çok benzeyen, iç ve dış politika yönünden aynı derecede öneme sahip bu üç hassas bölgede, aynı metot ve vasıtalarla, şahsi politikasını yürüttüğünü görüyoruz. Bu politika 1881’den sonra Arnavutluk’ta, 1890’dan itibaren de Arabistan ve Kürdistan’dan uygulamaya konulmuştur. Zira her üç yerde de devlet otoritesi tesis edilmiş, aşiretler devlete, sultana, hilafete ısındırılmış ve itaate alıştırılmış, topluma hakim olan sosyal ve politik güçler arasında devlet lehine bir denge kurulmuştur. 5. Sonuç Rus Kazak birliklerinden örnek alınarak oluşturulan Hamidiye Alayları, Ermenilerin Kürdistan’da bir Ermenistan devleti kumalarını engellemiştir. Hıristiyan halk ile Müslüman halk arasında güç dengesi bozulmuş ve Kürt aşiretleri arasında da çatışmaların artmasına yol açmıştır. Bu durum Alevi-Sünni çelişkisi ve çatışması şeklinde ifadesini bulmuştur. Rusya ve İngiltere’nin bölgeye yönelik politikaları işlevsiz kalmıştır. Bunda böyle devlet Almanya ile hareket edecek ve ortak politika izlenecektir. Alayları oluşturan aşiretler, aynı zamanda Kürt milliyetçiliğinin filizlendiği çevreler olmuştur. Alayların faaliyetleri, Abdülhamid’in merkeziyetçi-İslamcı politikasını pekiştirmiş ve saltanatının devamına katkı sağlamıştır. İttihat ve Terakki’nin 1908’de yönetimi ele geçirmesinden sonra da alayların varlığı sürdürülmüş ve farklı amaçlar için kullanılmıştır. Ayrıca kuruluş amaçları ve doğurduğu sonuçlar dolayısıyla Hamidiye Hafif Süvari Alayları hala tartışılmaktadır. Osmanlı devleti için çok önemli proje sayılan Hamidiye Alayları hala gizemini koruyan bir konu olarak tarih sayfalarında yerini almıştır. 1. Bayram Kodaman “Hamidiye Hafis Süvari Alayları”, Tarih Dergisi Sayı XXXII Edebiyat Fakültesi Basımevi İstanbul 1979. s. 434 2. Osman Aytar, Hamidiye Alaylarından Köy Koruculuğuna, Medya Güneş Yayınları, I. Baskı İstanbul, 1992. s. 68. 3. Zeynel Abidin Kızılyaprak 1900’den 2000’e Kürtler (Kronolojik Albüm), Özgür Bakış Yayınları İstanbul. Ocak 2000, s.14 4. Martin Van Bruinessen, Kürdistan Üzerine Yazılar, İletişim Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 1995, s. 35-36. 5. Avyarov, Osmanlı-Rus ve İran Savaşlar’ında Kürtler (1801-1900), (Çev: Muhammed Varlı) Sipan Yayınları, Ankara, 1995, s. 130 6. Alişan Akpinar, Osmanli Devletinde Aşiret Mektebi, Göçebe Yayinlari, I. Basim Istanbul 1997, s. 15-16 7. Stanford J. Shaw, Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye II. Cilt e Yayınları İstanbul 1983 s. 217-219 8. Cevdet Küçük “Abdülhamid II.” Türkiye Dinayet Vakfı İslam Ansiklopedisi I. Cilt İsanbul 1988 s. 217 9. D. H. Ongunsu “Abdulhamit II.” İslam Ansiklopedisi I. Cilt Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları V. Baskı İstanbul 1978 s. 77-78 10. Francois Georgeon “Son Canlanış (1878-1908)” Osmanlı İmp. Tarihi II (Editör Robert Montran ), (Çev: Servet Tanilli) Cem Yayınevi, I. Baskı İstanbul 1995 s.146 11. Eric Jan Lürcher Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, Iletişim Yayinlari III. Baski Istanbul 1998 s. 117 12. Stefanas Yerasimos, Özgelişmişlik Sürecinde Türkiye, (Bizanstan 1971’ e ) (Çev: Babür Kuzucu) 8. Cilt 13. Kemal D. Karpal “Panislamizm ve II.Abdülhamid Yanlış Bir Görüşün DüzeltilmesiX. Türk Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Bilgiler 22-26 Eylül 1986 Cilt 4, TTK Yayınları 1993 s.1355 14. İlber Ortaylı II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı İmp. Alman Nüfus, A.Ü.S.B.F. Yayınları Ankara 1981 s. 42 15. Niyazi Berkeş, Türkiye’de Çagdaşlaşma Bilgi Yayinevi I. Basim Ankara 1973 s. 439 16. Orhan Koloğlu Avrupa’nın Kıskacında Ayyıldız İletişim Yayınları I. Baskı İstanbul 1998 s. 439 17. Sultan Abdülhamid Siyasi Hayatım Dergah Yayınları V. Baskı İstanbul 1987 s. 75 18. Arif Noktalı “1800’lerden 1980’e Kürt Sorunu” Cumhuriyet Dönemi Türk Ansiklopedisi Cilt 13 İletişim Yayınları I. Baskı İstanbul 1996 s. 842-843 19. Bayram Kodaman Sultan Abdülhamid Devri Doğu Anadolu Politikası, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları,Ankara 1987 s. 34-35 20. Enver Ziya Karal Osmanlı Tarihi 8. Cilt TTK II. Baskı Ankara 1983 s. 364 21. Ahmet Özel Doğu Anadolu’da Dairel Düzeni, Boyut Yayınları 1. Basım İstanbul 1990 s. 33 22. Bayram Kodaman Şark Meselesi Işigi Altinda Sultan II. Abdülhamid’in Dogu Anadolu Politikasi Orkun Yayinevi Istanbul 1983 s. 97 23. İsmail Hakkı Uzunçarşılı Şark Meselesi ve Kürtler B. Osmanlı Tarihi Ansk. Cilt 6 1989 s. 334
__________________
|
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
Forum Aşığı
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2006
Yaş: 43
Mesajlar: 4,575
Teşekkür Etme: 337 Thanked 1,629 Times in 455 Posts
Üye No: 6517
İtibar Gücü: 3259
Rep Puanı : 91747
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() eline sağlık
__________________
SÖMÜRÜCÜ OLMAYALIM BAKTIĞIMIZ KONULARA TEŞEKKÜR ETMEDEN YORUM YAPMADAN GEÇMEYELİM NETİCEDE EMEK SARF EDİLMİŞTİR. EMEĞE SAYGI DUYALIM...
LÜTFEN |
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
Forum Aşığı
![]() Üyelik Tarihi: Oct 2005
Yaş: 40
Mesajlar: 4,030
Teşekkür Etme: 202 Thanked 922 Times in 234 Posts
Üye No: 3160
İtibar Gücü: 3281
Rep Puanı : 103395
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() eline sağlık
|
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|
![]() |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Abdülhamit Güllük | GooD aNd EvıL | Edebiyat | 348 | 04-19-2009 02:15 PM |