www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Forum > Eskiler (Arşiv)

Eskiler (Arşiv) Eski konular

CevaplaCevapla
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Old 03-19-2006, 01:56 PM   #1
Tathar Elanessé
ÇaKaL Üye
 
Tathar Elanessé Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Sep 2005
Konum: Lothlorien
Yaş: 43
Mesajlar: 1,424
Teşekkür Etme: 145
Thanked 408 Times in 212 Posts
Üye No: 602
İtibar Gücü: 2027
Rep Puanı : 29938
Rep Derecesi : Tathar Elanessé has a reputation beyond reputeTathar Elanessé has a reputation beyond reputeTathar Elanessé has a reputation beyond reputeTathar Elanessé has a reputation beyond reputeTathar Elanessé has a reputation beyond reputeTathar Elanessé has a reputation beyond reputeTathar Elanessé has a reputation beyond reputeTathar Elanessé has a reputation beyond reputeTathar Elanessé has a reputation beyond reputeTathar Elanessé has a reputation beyond reputeTathar Elanessé has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan Tapınak şövalyeleri,tapınakçılar kimdir?????

HAÇLI-TAPINAKÇI ZİHNİYETİ


Tapınakçıların kim olduklarını, nasıl ortaya çıktıklarını ve gerçek amaçlarını anlamak için, Haçlı Seferleri'ne kadar uzanmak gerekir; çünkü Tapınakçı tarikatını kuranlar, Kutsal Toprakları kurtarma ve koruma bahanesiyle Filistin bölgesine gelip yerleşmiş Haçlı Şövalyeleri'dir.
Haçlı Seferleri'nin başladığı dönemde, Avrupa'da karanlık bir dönem yaşanıyordu. Bir yandan fakirlik, açlık ve cehalet, küçük krallıklar ve feodal beylikler arasındaki iktidar mücadeleleri, hiç bitmeyen savaşlar; diğer yandan kuzeyden gelen barbar akınları Avrupa'yı yaşanmaz bir yer haline getirmişti. Yeni yeni gelişmeye başlayan ticaret ve zanaatkarlık, Avrupa'nın ihtiyaçlarını ve güç arayışını karşılamaya yetmiyordu. Bu karmaşanın içinde, Katolik Kilisesi, halk arasında büyük bir etkiye sahip olan misyoner tarikatlar sayesinde Avrupa'nın en güçlü ve en etkili kurumu haline gelmişti.
Kilise mensupları, aldıkları yoğun eğitimle cahil halkın ve eğitimsiz asillerin çok üstünde bir bilgiye ve anlayışa erişmişlerdi. Ne var ki, dönemin en organize gücünün başına geçen Papalar, bu imkanları kendi amaçları doğrultusunda en stratejik şekilde kullanmış, kuruluş gayelerinden uzaklaşarak dünyevi hakimiyete yönelmiş ve bir süre sonra da bütün Avrupa krallarına ve asillerine boyun eğdirmişlerdi.

Papa II. Urban
Bu gücün doruk noktasına ulaştığı bir dönemde Papa II. Urban'ın savaş çağrısı duyuldu: Müslümanların yüzyıllardır ellerinde tuttuğu Kutsal Topraklar geri alınacaktı... Papa'nın amacı, görünüşe bakılırsa, Hıristiyanlar açısından son derece soyluydu: Hıristiyanlığı Kutsal Topraklarda hakim kılmak! Ancak, Haçlı Seferi'ni başlatan Kilise'nin bu kararı hiçbir zaman bu amaçla sınırlı kalmadı.
Başta da belirttiğimiz gibi, Avrupa, özellikle de Kilise'nin hakim olduğu topraklar, büyük bir yokluk ve sefalet içindeydi. Doğu'dan gelen tüccarlar ise, Müslümanların sahip oldukları büyük zenginliklerden, adı duyulmamış yiyeceklerden, çok değerli kumaşlardan ve hazinelerden bahsediyorlardı. İşte Haçlı Seferleri'nin başlamasında en büyük etken Doğu'nun bu zenginliğiydi.

O dönemdeki Kilise, tarihin ilk sömürgeleştirme hareketini başlatırken, Doğu'daki bütün zenginlikleri, dolayısıyla politik gücü ele geçirmeyi, Avrupa'daki iktidar sahibi rakiplerine karşı nihai bir zafer kazanmayı planlıyordu. Bunu yaparken, Hıristiyanlığın temel unsurlarından olan barışçılığı, mütevaziliği, şiddet karşıtlığını bir tarafa bırakmış, 1000 yıllık geleneğini terk etmişti.
Haçlı Seferleri'ne katılanların seçiminde de Hıristiyan dinine aykırı uygulamalar öne çıkmış ve böylece vahşi, zalim ve cahil Haçlı askeri imajının temelleri atılmıştı. Kilise, Haçlı Seferi'ne katılımı artırmak uğruna, her türlü teşvik yöntemini kullanmış, aforoz edilmiş günahkarları ve mahkumları günahlarının affedileceği vaadiyle orduya almıştı. Cehalet, orduyu oluşturanların büyük bir kısmının ortak özelliğiydi. Bu insanlar, Müslümanlık hakkında cahil oldukları gibi, kendi dinleri hakkında da yeterli bir bilgiye sahip değillerdi. Savaşa katılmalarındaki sebep de sanılanın aksine, dini idealler değil, Doğu'nun ganimetlerinden kendilerine bir pay alabilmekti. Birbirleriyle savaş halindeki krallar ve soylular, mal varlıklarını artırmak hayallerine kapılıp kendi ordularıyla bir tür maceraya atılmışlardı. Birbirlerine rakip olan bu kesim, bir birlik halinde olmadıklarından çoğu zaman başlarına buyruk hareket ediyorlardı. Feodal beylerin yanında köle seviyesinde bulunan vasallar ise özgürlüklerini kazanmak için savaşa koşmuşlardı. Bu gruplar içinde, yalnızca Kilise'nin kutsal çağrısı doğrultusunda yola çıkanların sayısı küçük bir toplulukla sınırlıydı. Bir kaynakta bu durum şöyle ifade edilmektedir:

Haçlılar, daha ilk savaşlarında tarihin en büyük katliamlarından birini gerçekleştirdiler. Tahminen 40 bin kişinin öldürüldüğü bu katliamda dökülen kan, tarihi anlatımlarda 'diz boyu' şeklinde tasvir edilmiştir.

I. Haçlı Seferi'ne katılanlar, 1099 yılında Kudüs'ü ele geçirmeyi başarmış ve büyük bir katliam gerçekleştirmişlerdir.
Fransız şövalyeleri daha fazla toprak ummuş, İtalyan tacirleri Doğu Avrupa limanlarında ticareti büyütmeyi hayal etmiş, çok sayıdaki yoksul insan da sadece gündelik sıkıntı ve zorluklardan kaçabilmek için bu seferlere katılmıştı.1
Bir ordudan çok, düzensiz, disiplinsiz, kontrolsüz bir güruh izlenimi veren Haçlılar, kendilerinden bekleneni yaparak daha ilk savaşlarında tarihin en büyük katliamlarından birini gerçekleştirdiler: Kudüs'ü ele geçirdikten sonra, Müslüman ve Yahudilerden oluşan halkın tamamına yakınını katlettiler. Tahminen 40 bin kişinin öldürüldüğü bu katliamda dökülen kan, tarihi anlatımlarda 'diz boyu' şeklinde tasvir edilmiştir.
Kitabımızın konusu olan Tapınak Şövalyeleri tarikatını kuranlar aslında, diğer pek çok Haçlı topluluğu gibi, Kilise'nin skolastik eğitiminden geçmiş bilgili, kültürlü insanlar değillerdi. Bunlar daha çok, macera, ganimet, şan-şöhret, mevki gibi amaçlarla Haçlılara katılmış cahil, kaba saba, savaşçı askerlerdi. Nitekim, tarikatın kuruluşundan kısa bir süre sonra sergilemeye başladıkları davranışlar, bu kişilerin Hıristiyanlıktan uzak, karanlık amaçlar peşine düşmüş fakir Fransız soyluları olduklarını ortaya çıkarmıştı. Fakirlikleri oranında hırslı ve tamahkar olan bu askerler, bir dizi gelişmenin sonucunda, çok geçmeden dönemin en büyük ve en tehlikeli güçlerinden biri haline geleceklerdi.


I. Haçlı Seferi'ne katılanlar, 1099 yılında Kudüs'ü ele geçirmeyi başarmış ve büyük bir katliam gerçekleştirmişlerdi. Savaşa katılan askerlerin çoğunluğu geri dönerken, başta Fransa'dan gelmiş bazı soylular ve askerler olmak üzere, bir grup Haçlı askeri de bölgede kalmayı kararlaştırmıştı. Bu kararın görünüşteki amacı, Kutsal Toprakların ve Hıristiyan hacıların güvenliğini sağlamak ve Hıristiyan dinini bu beldede yaymaktı. Bir avuç idealist askerin ve din adamının gerçekten bu amacı güttüğü düşünülebilirse de, genel tablo göz önüne alındığında bunun sadece bir bahane olduğu rahatlıkla anlaşılır.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, I. Haçlı Seferi'yle birlikte, aslında Batı'nın sömürgeleştirme faaliyetleri başlamış ve yöredeki Arap halkıyla Batı arasında sonuçları günümüze kadar uzanacak sorunlar yaşanmaya başlamıştı. Katliamlar için öne sürülen gerekçelerin hiçbir geçerliliği yoktu. Müslümanların yönetimindeki Kudüs'te, hac yolları bütünüyle açıktı ve farklı dinlere mensup insanlar bir barış ve hoşgörü ikliminde birarada yaşıyordu. Fakat bu manzara, Müslümanların, Yahudilerin ve yerli Hıristiyanların Haçlılar tarafından katledilmesine engel olamadı.

Başlarında, Tapınakçıların ilk büyük üstadı Hugues de Payens olmak üzere, dokuz Fransız şövalyesinin, Kral Baldwin'in huzuruna çıkmaları.


Nihayet 1099 yılında, Kudüs Krallığı kuruldu ve işgal hareketi Antakya-Urfa yönünde genişledi. Yaklaşık yirmi yıl sonra, başlarında Hugues de Payens olmak üzere, dokuz Fransız şövalyesi Kral Baldwin'in huzuruna çıkarak, sahil şeridinden Kudüs'e kadar uzanan bölgede hacıları korumaya gönüllü olduklarını ilettiler. Kral, bu teklifi memnuniyetle karşıladı. Böylece, Tapınakçıların hızlı yükselişi de başlamış oldu.
Dokuz şövalyenin kendilerine yakıştırdıkları "İsa'nın Yoksul Şövalyeleri" ünvanındaki yoksul sıfatı, paraya doymayan bu askerlerin amaçlarıyla ne denli çelişiyorsa, insanların gözlerini boyamada da o denli inandırıcı bir kılıf oluşturuyordu. Aldatmaca sadece isimle sınırlı değildi: Dünya hayatını ve maddi zevkleri terk etmiş rahip-asker görüntüsü çizmeyi de ihmal etmemişlerdi. Nitekim, ileriki bölümlerde ayrıntılı olarak göreceğimiz gibi, şövalyeler, kısa bir süre sonra, dine uygun olmayan hatta din düşmanı, maddiyatçı bir tarikata dönüşmekte gecikmeyeceklerdi.
İlk Tapınakçı Büyük Üstad, Hugues de Payens ve 9 şövalyeyi gösteren minyatür


Kral Baldwin, şövalyelere çeşitli imtiyazlar tanımakla kalmamış, bir zamanlar Süleyman Tapınağı'nın yer aldığı (Mescid-i Aksa'yı da kapsayan) bölgeyi kendilerine tahsis etmişti. Baldwin'in de kuşkusuz kendine göre planları vardı: Bölgede Müslümanların etkisi arttıkça Krallık riske giriyordu; savaş tecrübesi olan şövalyelerin varlığı, onların belirli noktalarda koruma görevi üstlenmeleri Kralın lehineydi. Ancak, bölgedeki Tapınakçıların sayısı yok denecek kadar azdı. Bu yüzden, Kral Baldwin ve Tapınakçıların ilk büyük üstadı Hugues de Payens, bu sayıyı artıracak planları devreye soktular. Sonuçta, Kilise'nin desteğini kazanmak Tapınakçılara istedikleri imkanı sağladı.


Kudüs'ün Tapınakçılar tarafından işgal edilmesini gösteren yağlı boya resim.


1127 yılında iki Tapınakçı, kraldan aldıkları mektupla birlikte Aziz Bernard'a* başvurdular. (*Aziz Bernard, o dönemde, Kilise içinde en etkili isimlerden biriydi ve yaşadığı dönemde, Hıristiyanlığın en önemli şahsiyeti olarak görülmekteydi. Aziz Bernard bütün Hıristiyan dünyasının önde gelen tarikatlarından olan Sistersiyan tarikatına bağlıdır; ayrıca Katolik Kilisesi içinde bu tarikata mensup olanlar önemli mevkilere sahiptirler. Fransa'dan Kudüs'e giden Tapınakçılar, Sistersiyan tarikatının Fransa'daki temsilcileri tarafından büyük destek gördükleri için Aziz Bernard, bütün kapıları açabilecek insan olarak belirlenmiştir.) Mektupta Baldwin, Tapınakçıları abartılı bir şekilde övüyor, Kutsal Toprakların bu fakir ama sözde inançlı askerler tarafından korunmasının önemini anlatıyor ve taleplerini belirtiyordu. Buna göre tarikat, Kilise ve daha önemlisi, doğrudan Papa tarafından tanınmalı, yardım ve destek esirgenmemeliydi. Beklenen destek kısa sürede geldi ve Hugues de Payens, Tapınakçı biraderleriyle beraber, Papa Honorius tarafından özel bir ilgi ve ayrıcalıkla kabul edildi.

Aziz Bernard Tapınak Şövalyelerine büyük imtiyazlar tanıdı.
1128'de Truva'da toplanan büyük konsül, toplantıya Tapınakçıları da davet etmişti. Bu yolculuk Tapınakçılara geniş imkanlar ve büyük miktarda maddi destek kazandırdı. Kral I. Henry'nin hediyesi olarak, altın ve gümüşten oluşan yüklü bir hazinenin yanı sıra, İngiltere, İskoçya, Fransa ve Flanders'daki bölge yöneticilerinden zırh, at gibi teçhizat ve önemli para yardımları aldılar. Payens, İngiltere'den ayrılmadan önce, tarikata hibe edilen bölgede bir şube açtı ve Tapınakçı biraderlerden birini başına geçirdi. Buradaki biraderin görevi, tarikata bırakılan yerlerin yönetimini ve toplanan gelirin Kudüs'e transferini yürütmek, ayrıca yeni üye toplamak, bunları yetiştirmek ve görev bölgelerine yollamaktı. Bunların dışında, Province bölgesinde, tarikata çeşitli gayrimenkuller verilerek vergi ayrıcalıkları sağlandı ve özel gelirler tahsis edildi. Böylece, tarikatın örmeye başladığı ağın ilk düğümleri atıldı.

Ortaçağ Şövalye Tapınaklarından birkaçı: Morts a Sarlat, Perigort ve L'eglise Tapınağı


Anglo-Sakson tarih kayıtlarında, Hugues de Payens'in, kendisine verilen destek sayesinde, Papa II. Urban'ın I. Haçlı Seferi'nde topladığı adam sayısından daha fazlasını tarikata üye yaptığı anlatılmaktadır.3 Gerçekten de tarikata o kadar çok rağbet vardı ki, İngiltere'de kısa sürede geniş bir Tapınakçı kitlesi oluşmuş ve Kudüs'tekine benzer bir idare şekline geçilmişti. Prensler ve asiller başta olmak üzere, her kesimden insan tarikata yardımda bulunmak veya üye olmak için yarışa girmişti. Tapınakçılar, Kilise'nin ve kralların imkanlarını biraraya getirip, kendilerine çıkar sağlayan bu kampanyayı uzun süre devam ettirmiş, eşi ancak günümüzde görülebilecek reklam-propaganda yöntemleriyle her kesimden insanı etkilemeyi başarmışlardı. O kadar ki öldüklerinde, Tapınakçı kıyafetleriyle Tapınakçıların mezarlarına gömülmek isteyen insanlar bile vardı.


Aziz Bernard, Tapınakçıların Papa dışında hiç kimseye karşı sorumlu tutulmayacakları garantisini verirken aslında çok büyük bir tehlikeye zemin hazırladı.


Aslında burada söz konusu olan, Tapınakçıların Avrupalı asillere oynadığı bir oyundur: Yardım talebinde bulunurken gerekçe olarak Müslümanlarla yakında savaşacakları yalanını öne sürüyorlardı. Ancak Avrupa'da toplanan yardımlar bu sahte savaşın finansmanına değil, Tapınakçıların kasasına transfer oluyordu. Böylece şövalyeler, karanlık servetlerini oluşturma yolunda ilk büyük adımı atmışlardı.
1127'de iki Tapınakçı'nın Aziz Bernard'ı ziyareti aslında Tapınakçılar açısından bir nevi dönüm noktası idi. Ziyaretleri sırasında Tapınakçılar, Kilise yetkililerine tarikatın genel kurallarını anlatmış, ancak bunların büyük bir kısmı hoş karşılanmamıştı. Bu aşamada Bernard devreye girerek, tarikatın yeni bir düzenlemeyle Hıristiyanlığa uygun bir hale gelebileceğini savunmuştu. Akabinde, yeni tarikat nizamnamesini, bağlı bulunduğu Sistersiyan tarikatına göre hazırladı ve Tapınakçıların manevi eğitimlerini üstlendiğini bildirdi. Böylece tarikat, sadece Papa'ya karşı sorumlu tutulma ayrıcalığını kazanarak karşısına çıkabilecek bütün engelleri ortadan kaldırmış oldu. Papa'dan başka hiçbir otorite, Tapınakçılara hesap soramayacak, görev yükleyemeyecekti. Böylesi ayrıcalıkları sağlayan Aziz Bernard, Kilise'ye güç kazandıracağına inandığı uzun vadeli planını devreye sokarken, gerçekte çok büyük bir tehlikeye zemin hazırladığının farkında değildi.
__________________

Tanıdıktı yalnızlık oysa
Haklısın belki yanımda
Hazırdım bu kez mutluluğa
Nerden çıktı şimdi bu ayrılık

Öyle boş öyle boş ki bu dünya
Güneşim sandım seni oysa
Girdabın içinde yaşarken
Yakamoz yakamoz çakar aklıma

Susadım sana tek bir nefeste
Yaşadım aşkımı bir heveste
Gözümün önünde durma n''olur
Yaşamak öyle zor ki bu bedende

Hadi yoluna eyvallah
Mutlu ol gülüm işallah
Sen geçen günün ardından
Bi başına kalma inşallah
Tathar Elanessé çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 03-19-2006, 02:05 PM   #2
Bostandere
Forum Aşığı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2005
Mesajlar: 4,764
Teşekkür Etme: 111
Thanked 1,308 Times in 803 Posts
Üye No: 4863
İtibar Gücü: 3033
Rep Puanı : 65437
Rep Derecesi : Bostandere has a reputation beyond reputeBostandere has a reputation beyond reputeBostandere has a reputation beyond reputeBostandere has a reputation beyond reputeBostandere has a reputation beyond reputeBostandere has a reputation beyond reputeBostandere has a reputation beyond reputeBostandere has a reputation beyond reputeBostandere has a reputation beyond reputeBostandere has a reputation beyond reputeBostandere has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan

sağol............
__________________




Bostandere çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
CevaplaCevapla


Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir)
 

Yayınlama Kuralları
Yeni konu açamazsınız
Cevap gönderemezsiniz
Eklenti ekleyemezsiniz
Mesajlarınızı düzenleyemezsiniz

Kodlama is Açık
Smilies are Açık
[IMG] code is Açık
HTML code is Kapalı


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Tapınak izdihamında ölenlerin sayısı 224 oldu GooD aNd EvıL Eskiler (Arşiv) 0 10-02-2008 10:13 AM
Deniz kabuklarından tapınak... GhencThurk Eskiler (Arşiv) 0 01-15-2008 07:07 PM
Tarihi belgede tapınak şövalyeleri / 17 Ekim KoJiRo Eskiler (Arşiv) 0 10-17-2007 07:37 PM
Arkadaşlar masonlar ve tapınakçılar arasındaki ilişkiler GeCeLeR Eskiler (Arşiv) 1 12-14-2006 11:31 AM
Tapınak Şövalyeleri - Gizli Dünya Devleti Bostandere Eskiler (Arşiv) 1 03-16-2006 09:51 PM

Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 01:11 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.