![]() |
![]() |
#1 |
Forum Aşığı
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Mesajlar: 4,764
Teşekkür Etme: 111 Thanked 1,308 Times in 803 Posts
Üye No: 4863
İtibar Gücü: 3037
Rep Puanı : 65437
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() Kütahya taraflarında bir çoban , koyunlarını otlattıktan sonra, köyüne doğru yol almaya başlar..Akşam karanlığı bastırınca etrafta sığınmak için yer bakmaya başlar.Biraz ileride köy vardır ama köyde koyunları bırakacak iyi yer yoktur diye köye girmez..Köyün hemen üst tarafında bulunan köy mezarlığını gözüne kestirir ve koyunları henüz mezar olmamış bölüme yerleştirir ve bembeyaz kepeneğini * üzerine çekerek uykuya dalar..
Aradan 1 - 2 saat geçer...Gece karanlığında oradan geçen bir köylü gelenek olduğu üzere mezarlığa döner ve " Selamun Aleyküm " diye seslenir..Bu sırada orada yatmakta olan çobanda gayri ihtiyari doğrularak "Ve Aleykümselam " diye seslenir.. Yoldan geçen köylü paniğe kapılır ve kaçmaya başlar..Çoban ise adam kaçmaya başlayınca yaptığının farkına varır ve adamın arkasından hemşerim dur yanlış anladın diye koşmaya başlar..Ama adam bundan daha da korkar çünkü bir ölünün kendisini kopvaladığını zanneder..Ertesi gün köy kahvesinde başından geçenleri anlatır..Ama bu beyaz hayalet'e kimse inanmaz ta ki çoban köye gelip gerçekleri anlatana kadar..Ama bu korkudan sonra adam çok yaşamaz ve 2 -3 ay sonra vefat eder. ++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++ Falcı Olay 1999 yazında gerçekleşmişti. Ben bu tarihte Erdek'te bir otelin barında çalışıyordum. Bu nedenle geceleri geç yattığım için öğlen kalkıyordum. Yine böyle gece geç saatlere kadar çalıştığım bir günün ertesi;öğlen saat 4 gibi kalktım ve her zaman yemek yediğim yer olan otelin karşısındaki büfeye gittim. Orada otelin güvenliklerinden biriyle karşılaştım ve beraberce bir masaya oturduk. Yemeğimizi yerken yanımıza benim arkamdan biri yanaştı ve aynen şu cümleyi söyledi: -"falına bakmamı ister misin?" Ben bu lafın bana söylenmediğini düşünerek tostumu yemeğe devam ederken.Sesinden kadın olduğunu anladığım o şahıs aynı soruyu tekrarladı: -"falına bakmamı ister misin?" Bunun üzerine dayanamayıp arkamı döndüm. Ben de herkes gibi, döndüğümde o tipik falcı kılığındaki birini göreceğimi sandığımdan hızlı ve sinirli bir dönüş yaptım ki bunun bir diğer nedeni o güne kadar fala inanmıyor olmamdı. Kadınla göz göze geldik ve kadın az önce sorduğu soruyu benim ona herhangi bir şey söylememe fırsat vermeden yineledi: -"falına bakmamı ister misin?" Ben de üzerimde neden olduğunu bilmediğim o bir anlık şaşkınlığı atarak hızlı bir şekilde “hayır” diyerek arkamı döndüm .Bunun üzerine yanımdaki güvenlik arkadaşımın kadına "benim falıma bak" dediğini duydum. “Duydum” diyorum çünkü o 3-5 saniye arası sanki yaşanmamış gibi geliyordu. Arkadaşım kolumu tutarak benim de baktırmamı parasını kendisinin vereceğini söyledi. Ben de gayri ihtiyari sanki bunu yapınca rahatlayacakmışım gibi kafamı olur anlamında salladım. İşte tam bu sırada falcı kadın arkadaşıma onun falına bakmayacağını söyledi ve benim yanıma gelerek sanki bir “Rıdvan”(cennetin bekçisi) gibi tepemde dikildi. Bunun üzerine ben de ne istediğini istediğinin para mı olduğunu sordum. Falcı kadın aynen şunları söyledi: -falına bakıcam! Ben de sanki bu bir oyunmuşçasına; "-niye"dedim. Kadın buz gibi donuk sesiyle “-çünkü az önce istediğini söyledin” dedi. Az önce kaynağını bilmediğim o -irkilme sebebim- gibi görünen kadın bana bir anda çekici gelmeye başladı. Ve aklımdan ““neden olmasın ki ne kaybedersin ki zaten”” denen o en tehlikeli düşünce geçti ve falcı kadına “TAMAM” dedim. Kadın hiç duraksamadan yanıma oturdu ve kafasını yere doğru eğerek bana sağ elimi uzatmamı söyledi. Ben de biraz yaramazlık olsun diye aklımdan sol elimi uzatmak geliyordu ki falcı kadının ağzından beynimdeki tüm kanı donduran şu sözler döküldü. “Sakın ha yanlış elini uzatmak gibi haylazca bir şey yapma.” İşte o an kendimi felç olmuş gibi hissettim. Oradan gitmek istiyordum ama mümkün değildi. Ayaklarım sanki yere mıhlanmış gibiydi. Ben bu korkuyla karışık durumda sağ elimi kadına uzattım. Kadın parmaklarımın arasına bir bezden sıktığı sıvıyı sürdü ve sağ elimi sol elimle kapattı. Ve sonra sanki bana acırmışçasına baktı. Ardından elimi açtı ve bir şeyler mırıldanmaya başladı. Bi an sustu ve bana kelimelerine hiç aralık vermeden şunları söyledi: “Bir kağıt alacaksın ve bu seni büyük bir topluluğun içine sokak, 3 gün içerisinde çok sevdiğin iki insanı kaybedeceksin. Şu an sıkıntıların var ama yarın bunların hepsi sona erecek. Annen çok uzaklardan bir haber alacak. Ve en son söylediği söz ise şuydu 2 abinden büyük olanı küçük olanından daha uzak bir yere gidip sizden ayrılacak. Olayın hikaye kısmını geçerek size o hafta olan olaylardan bahsedeyim.2 gün sonra üniversite sınav sonuç kağıdım geldi ve ben artık bir kalabalığın içinde olmaya hak kazanmıştım. Bundan bir gün sonra kuzenim intahar ettiği haberini aldık ve aynı gün dayım kalp krizinden öldü. Ortanca abim aniden askere gitmeye karar verdi ve diğer abim de üniversite için Avusturalya’ya gitti. Ben bu olayın üzerinden yaklaşık 3 yada 4 ay sonra tesadüfen tekrar Erdek'e gittim. Aklıma bu kadın geldi ve aramaya karar verdim. ancak tüm aramalarım boşa çıkmıştı ki. Son bir kez uğradığım benzin istasyonundakilere sorarken birisi bana o kadını tanıdığını ancak o kadının yaklaşık 3 sene önce öldüğünü söyledi. Benim o anki halini tarif edemiyeceğim için bu tarifi size bırakıyorum. Daha sonra adama olayı anlattım .Adamın bana inanmamış olduğunu anlasam da kadının yaşadığı yeri bilip bilmediğini sordum. Bana kadının evini tarif edebileceğini söyledi. Ben tarif doğrultusunda eve gittim. Ancak gittim yer bir ev değil harabeydi. Yanmış yıkık dökük içinde şarap içenlerin olduğu yıkıntı bir yerdi. Ben evin içine girdim biraz dolaştım içerde şarap içen insanlara böyle birini görüp görmediklerini sordum. Kimse görmediğini söyledi ben de ümidimi kesmiş evden tam ayrılacağım sırada az önce çıktığım merdivenlerin üstünde kadının benim elimin üstüne sıktığı bezi gördüm. Diyeceksiniz ki aynı bez olduğunu nerden biliyorsun. ÇÜNKÜ O GÜNDEN SONRA SAĞ ELİMDEKİ KOKU HİÇ ÇIKMADI... ++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++ +++++ 14-15 yaslarindaki bi kizda durup dururken hamilelik belirtileri baslamis: Karni hafiften siskinlesmis, kusma nöbetleri geliyomus, sabahlari yataktan hasta gibi kalkiyomus... Fakat kiz annesine israrla böyle bi seyin mümkün olamayacagini, çünkü hiç bi erkekle bu sonucu doguracak kadar yakin temasta bulunmadigini iddia ediyomus. Fakat zaman geçtikçe hem karni büyümeye devam etmis, hem de diger belirtilerde degisiklik olmamis. Annesi, "Bu yasta... Allahim Allahim, kepazelik bu" dese de kiz hala hamile olmadigini söylüyomus. Sonunda anne küçük bi kasabada yasiyor olmalarina ragmen çikacak söylentileri göze alarak kizini hastaneye götürmüs. Ancak çekilen ultrasondan sonra kizin inkarlarinda samimi oldugu anlasilmis. Çünkü karninda son derece büyük boyutlara ulasmis bi tümör tesbit edilince siskinligin ve diger belirtilerin asil sebebi ortaya çikmis. Vakit kaybetmeden, apar topar ameliyata alinmis taabi. Doktorlar rutin kabul edilen bu operasyon sirasinda karni açmislar ve iste o an gördükleri manzara karsisinda sok olmuslar. Megerse tümör sandiklari sey kocaman bi ahtapotmus. Üstelik kipir kipirmis da hayvan, yani canliymis. Olayin asli sonradan anlasilmis. Kiz üç-dört ay önce ailesiyle birlikte okyanus kenarindaki bi kasabada tatil yapmis. Ahtapot yumurtalari da mikroskobik boyutlarda olurmus ve bunlardan dogal olarak okyanus sularinda milyarlarca varmis. Kiz muhtemelen yüzerken yuttugu sularla beraber bu yumurtalardan da indirmis mideye. iste bunlardan biri de, milyonda bir görülecek biçimde de olsa, kizin vücudunun içinde yasamayi, hatta büyüyüp gelismeyi basarmis. ++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++ +++ Ben öldüm galiba! Mezbahadan et taşıyan bir tırın sabahın erken saatlerinde yüklenip bir an önce yola çıkması gerekiyormuş. Işe sabahın kör vakti gelen işçiler, tırı yüklemeye başlamışlar. Alelacele işi bitirmişler. Tırın şoförü arkadaki soğuk hava deposunun kapısı kapatılır kapatılmaz yola çıkmış. Ancak son eti çengele takmaya uğraşan işçinin içeride kaldığını kimse farketmemiş. Uyku sersemi olan işçi de başına gelen korkunç şeyi, ancak tır hareket edince farkedebilmiş. Tır hiç durmadan 8 saat yol alacağindan, arkadaşları kaybolduğunu farketmezlerse donarak öleceği kesinmis. Bir süre duvarları yumruklamış ama sesini duyuramayacağını biliyormuş. Bir süre sonra üşümeye başladığından hareketleri yavaşlamış ve bir kenara çöküp ölümü beklemeye başlamış. Oturup kaçınılmaz sonunu beklemeye başlamış ve cebinden çıkardığı kağıt kaleme yazmaya başlamış. 1. saat: çok üşüyorum; 2. saat: her yerim uyuşuyor; 3. saat: ayaklarımı hissetmiyorum; 4. saat: donarak ölmek istemiyorum, kalemi tutucak gücüm kalmadı, ellerim dondu... Tır etleri teslim edeceği yere geldiğinde şöförü dondurucunun kapısını açınca içerisinin soğuk olmadığını farketmiş. Sabah yola çıkarken aceleden dondurucuyu çalıştırmadığını hatırlayan şoför, lanetler okurken köşede büzülmüş yatan işçiyi görmüş. Adamın uyuyakaldığını sanan şoför, işçiyi sarstığı halde uyandıramamış. Polis olaya el koymuş, şoför tutuklanmış. Bir müddet sonra adli tabip raporunda işçinin ölüm nedeni vücut ısısının hızla düşüşü olduğu açıklanınca temize çıkmış. Meğerse talihsiz işçi psikolojikman ölmüşmüş +++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
__________________
|
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
Forum Aşığı
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Mesajlar: 4,764
Teşekkür Etme: 111 Thanked 1,308 Times in 803 Posts
Üye No: 4863
İtibar Gücü: 3037
Rep Puanı : 65437
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() iNANMAYANLARLA KESiNLiKLE RUH CAGIRMAYIN
1998 yaziydi bizim 7 kisilik kizlardan olusan bir gurubumuz vardi bir aksam annemlerin evde olmamasini firsat bilip kizlari eve davet edip parti vermeye karar verdim ve öylede oldu. Yedik içtik eglendik falan yasemin diye bir arkadasim ortaya atlayarak hadi ruh çagiralim dedi ben nekadar olmaz desemde çogunluk istedigi için karsi çikamadim. Ama bir sartim var kimse dalga geçmeyecek ve ciddi olucak dedim. içimizde böyle seylere inanmayan sadece Yeliz adinda bir arkadas vardi. Neyse duamizi ettik ve çagirmaya basladik. ( yazi üzerine fincan usulü) ruh geldi ve fincan oynamaya basladi.Hepimiz bayagi gerildik ve tam o sirada filiz bize hadi ordan siz oynatiyosunuz fincani, ozaman gerçekse bisey yapsin dedi osirada hiç bir sey olmayinca bizimki iyice dalga geçmeye basladi, iste benimle çikarmisin?sevgilin varmi? nezaman öldün? diye söyleniyordu ki fincan oynamaya basladi ve söyle yazdi "aksam bekle beni yanina gelicem ve bana inanacaksin" biz tabi korkudan ölücez yeliz hala dalgasinda hemen dua okuyup gönderdik. 1 saat daha oturduk kizlarla ve herkes eve dagildi saat 04:00 civarlari odamda sigara içiyodum genelde o saatlerde mum yakarim odamda zaten korkudan uyumamda imkansiz, tamda o ruhu düsünürken cami biri tikladi nolur aç kapiyi beni içeri aldiye aglamali bir ses, perdeyi araladim birde ne göreyim Yeliz her yeri çizik ve kan içinde. Sessizce kapiyi açip onu içeri aldim. Noldu dedim? (onun agziyla aynen anlatiyorum) " eve geldim mutfaga girip kendime bir sandviç hazirladim sonra odama geldim koltugun üstünde duran bebegimin duvara dönük oldugunu gördüm ve yere düstü, rüzgar sandim, hemen ardindan camin tahta kapagi hizli bir sekilde 3- defa çarpti yataga oturdum ve dua etmeye basladim o sirada üzerime bir agirlik çöktü bagiramadim sesim çikmadi ve kimildiyamadim 2-3 dakika sürdü bitince evden çikip sana dogru kosarken sanki arkamdan birinin nefes sesini duyuyodum ve o sey beni hizli bir sekilde itti ve yerde yuvarlandim. Kalktim gene kostum ve sana geldim iste böyle oldu" lütfen kurtar beni diye yalvardi neyse ertesi günü cami hocasina anlattik durumu evde kimse yokken hoca okudu üfledi evi sonrada hersey bitti. Daha sonra Yelizin söyledigine göre 5 yasinda olan küçük kardesi o gece annesine ablamin odasinda biri var demis ama annesi inanmamis. Hayatimda yasadigim en kötü olaylardan biriydi ama ilkte degildi ve olmayacakta ben böyle seylere merak duydugum sürece.... Size tavsiyem inanmayanlarla sakin ruh çagirmayin sakin dalga geçirtmeyin,zaten gelen ruh degil cin. ++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++ +++++ Hayal mi? Akşamları çok yemek yediğimde zor uyur ve genelde kabus görürüm. Yemeği yine fazla kaçırmıştım. Hiç karabasan görmedim. Ama bu yemeğe görürüm artık diye düşünüp uyumaya koyuldum. Sadece terliyor, bir o tarafa bir bu tarafa dönüyordum. Tam daldığım sırada, birinin bana baktığını hissettim -Biraz korkağımdır. - hemen irkildim. Odamın yarısı kadar bir gölge hafif hareketlerle bana dogru bakıyordu. En kötü yanı ise bunun rüya olmadığını biliyordum. Elim lambanın düğmesini arıyordu ama bulamıyordum. Nefes alamadım ve bağıramadım. Elektrik düğmesini buldum ama açmaya çok korkuyordum. Gözlerim bana anlamsızca baktığına inandığım gölgeye dönüktü... Işığı açtığımda sandalyemin üzerine yığılı elbiselerin, onlarında üzerinde kedimin bana baktığını gördüm. Nede olsa hepsi birden kocaman bir soru işaretiydi benim için. İçim rahatlamıştı. Kedimi sevmek istedim. Hırlayıp yok olup gitti. Asabi bir kedi değildir. Bende tekrar yattım. Aniden tekrar birinin bana baktığını hissederek irkilip ışığı açtım. Aynı manzaranın tekrarı olması benim sinirimi bozmuştu. Gülmeye başladım. Daha sonra sinirlerim yatışsın diye kalkıp bir kahve yapmaya karar verdim. 20 dakika sonra odama döndüm. Tüylerim diken diken olmuştu. Kedim aynı pozisyonda hiç oynamadan duruyordu. Pencerem açık olmasına rağmen odamda ağır bir koku vardı. O tatlı kedimin hareketsizce gözlerimin içine bakması beni oldukça etkilemiş olacak ki birden ağlamaya başladım. Sinirlerim bozulmuştu. Arkadaşımı aradım. Hemen buraya gelmesi gerektiğini ve sinirlerimin bozulduğunu söyledim. Döndüğümde kedim yerinde yoktu. Koku arttıkca artıyordu. Ama nereden geldiğini anlayamamıştım. Odayı aramaya başladım. Heryeri kokluyordum. Balkon tarafındaki camdan aşağıya doğru bakarken hızla kapım çarptı. Hemen kapıya koştum fakat açmaya korkuyordum. Kapının öteki tarafindan kedimin çıkaramayacagi sesler duyuyordum. Kalbimin nasil attığını hala hatırlarım. Bağırmaya başladım. Koku, sinirbozukluğu o garip seslere bir de telefonun o yüksek sesi katılmıştı. Derin bir nefes aldım, kapıyı açtım ve doğru tuvalete gittim. Yansımam beni ürkütmüştü. Sinirbozukluğunun verdiği yorgunluktan olsa gerek kendi yansımamın bana oyun oynadığını düşündüm.Tam bayılıp kalacağımı sandığım sırada telefon tekrar çaldı. Açmaya cesaret edemedim önce. Sonra içeri gidip ahizeyi kaldırdım, kulağıma dayadım... Telefonda arkadaşımın sesini duydum. Gelemiyeceğini söylerken, birden sesi değişmeye başladı. Sanki sesi apartmandan aynı anda gelir gibi yakından duyuyordum. Tüylerim ürpermisti. Ben hiç konuşmadığım halde bana açıklamalar yapıyordu. Açıkcası saçmalıyordu. Bana ikide bir "gelmeyeyim ben, ama sana bişey olmayacak. O sadece alacağını alıp gidecek." diyordu. Kedim etrafta gezerken normal sesler çıkarıp geziyordu. Eski tedirginliğim kalmamıştı. Neydi? Kedime ruh mu girmişti? Hayır. Ya kapı? Hava akımından çarpmıştı. Arkadaşımın ise içmiş olacağını düşündüm. Ama koku gerçekti.. +++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++ Işıkları açmadığın için memnun musun? İngiltere'de okuyan iki Türk kızı yurttta aynı odada kalıyorlarmış. Bir gece kizlardan biri arkadaşının evine ders çalışmak için gidecekmiş. Diğer kızla vedalaşıp çıkmış ama daha yurttan 100 metre falan uzaklaşmış ki ders kitaplarından birini unuttuğunu farketmiş. Odaya geri dönmüş tabiyatıyla. Kapıyı açtığında ışıkların kapalı olduğunu görmüş. "Banu yattı heralde" diye düşünüp ayaklarının ucuna basa basa karanlıkta kitabını aramış. Bulamayınca da, "Şimdi kızcağızı rahatsız etmeyim, nasılsa arkadaşımda aynı kitaptan var. İdare ederiz artık" deyip çıkıp gitmiş. Ertesi sabah sınavdan sonra odasına döndüğünde bir de ne görsün! Oda baştan aşağı kan içinde! Arkadaşının vücudu da parçalar halinde oraya buraya dağıtılmış. Duvarda da (muhtemelen kızın kanıyla yazılmış) bir yazı varmış: "Aren't you glad, you didn't turn on the lights?" (Işıkları açmadığın için memnun musun?) +++++++++++++++++++++++++++++++ Depremin Habercisi 17 Ağustos gecesi Adapazarı'nda yaşlı bi teyze, gece saat 2 buçukta ana caddedeki apartmanlardan birinin zillerini çalmaya başlamış. Kimse kadına kapıyı açmamış, hatta uyandırdıkları için, camı açan bağırıp çağırmış. Üst katlardan bi adam, "Gecenin bu saatinde ne istiyosun teyze?" diye sormuş. Kadın, "Karnım aç oğlum. Bi parça ekmek var mı?" deyince adam, "Yok, yok. Allah Allah, gecenin bu saatinde ne bu yahu?" demiş. Yatağa döndüğünde karısı, yaşlı kadının aç olduğunu öğrenince, "Keşke verseydik" demiş. Teyze zillere basmaya devam etmiş. En üst katta yeni evli bi çift oturuyomuş. Kadının ne istediğini öğrenince kapıyı açıp yukarı çağırmışlar. Evin hanımı, hemen yiyecek bi'şeyler hazırlamış. Kadına eşlik edip beraberce yemişler. Yemek bitince kadıncağız, "İçimde bi huzursuzluk var. Bi an evvel dışarı çıkalım" diye yalvarmaya başlamış. Genç çift, sırf kadını kırmamak için sokağa inmiş. Daha dışarı adım atar atmaz da her yan sallanmaya başlamış. Depremde o kocca apartman yerle bir olmuş. O binada oturanlardan sadece yeni evliler ve kocasına, "Keşke yemek verseydik" diyen kadın ölümden kurtulmuş. Onu da 3 gün sonra enkazın altından çıkarmışlar. --------------------------------------------------------------------------------------- Allahsız Osman İstanbul'da 1800'lü yıllar... O zamanın ünlü kabadayılarından Ustura Kemal ve arkadaşları, Karacaahmet Mezarlığı'nın karşısında bi evin bahçesinde çilingir sofrası kurmuşlar. İçki masası muhabbeti tüm hızıyla devam ederken laf dönüp dolaşıp mezarlık ve ölü konusuna gelmiş. İçinde zırnık Allah korkusu ve vicdan bulunmadığını iddia ettiği için lakabı Allahsız Osman olan bir kabadayı, "Ulan ölü ne ki be?! Sen sağ olanlardan kork, ölüden kimseye zarar gelmez" demiş. Ustura Kemal da muhabbeti koyulaştırmak için, "Ulan Osman, madem ölüden korkmuyosun, gel şunu iyiden iyiye ispatla bize" diye dalga geçmiş. Allahsız Osman bunu nasıl yapacağını sorunca, Ustura Kemal, "Aha şu karşıdaki Karacaahmet mezarlığını görüyosun. Madem Allah'a inanmaz ve ölüden korkmazsın, bu gece 12'de mezarlığa girip sana vereceğimiz kazığı mezarlığa içinde bi yere çak. Sabah biz gidip, kazığın orada olup olmadığına bakarız. Eğer orada bi kazık varsa seni takdir ederiz" demiş. Allahsız Osman aslında, gece mezarlığa girmek bi yana, yanından geçerken bile türkü söyleyen bi adammış. Ama yiğitliğe leke süremeyeceğinden, "Peki ama siz de benimle gece gelip, mezarlık çıkışında bekleyeceksiniz" demiş. Zaten bu konuşmalar akşam saatlerinde yapılıyomuş, gece yarısı kalkıp Karacaahmet Mezarlığı'na gitmişler. Osman, gece karanlığında mezarlığın büyük kapısından içeri girmiş. Herkesin Allahsız Osman olarak bildiği o cesur (!) kabadayı, mezarlığın içinde salavatlar getirerek bi elinde kazık, bi elinde çekiç ilerlemiş. Bi mezarın yanına geldiğinde alelacele eğilip kazığı yere çakmış. Korktuğu için de hemen or'dan uzaklaşmak istemiş. Ama bi'şey, giydiği setrenin, (o zamanlar erkeklerin giydiği uzunca eteği olan bi tür giysi) ucundan tutmuş. Allahsız Osman vargücüyle, "İmdaaat! Ulan yardım edin. Ölü beni tutuyooo" diye feryat etmiş ama kendinden epey uzakta olan arkadaşlarına sesini duyuramamış. Bağıra çağıra mezarın üzerine yığılıp, kalp krizinden oracıkta ruhunu teslim etmiş. Uzunca bir süredir mezarlığın dışında bekleyen arkadaşları, Allahsız Osman'ın kendilerine oyun oynayıp, mezarlığın öteki kapısından çıktığını düşünüp dağılmışlar. Ertesi sabah ise, Ustura Kemal ve arkadaşları kazığın çakılı olup olmadığına kontrol için Karacaahmet Mezarlığı'na gelmiş. Bi bakmışlar ki, Allahsız Osman, kazıkla beraber setresinin ucunu toprağa çakmış durumda, bi mezarın üzerinde cansız yatıyomuş.
__________________
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
Forum Aşığı
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Mesajlar: 4,764
Teşekkür Etme: 111 Thanked 1,308 Times in 803 Posts
Üye No: 4863
İtibar Gücü: 3037
Rep Puanı : 65437
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() Lanetli Prenses.... İsa’dan 1500 yıl önce yaşayan Mısırlı Prenses Amen-Ra öldükten sonra dönemin geleneklerine uygun olarak mumyalanmış ve tahta bi tabuta konmuş. 1890 yılında 4 zengin İngiliz genci, prensesin mumyasını bi “tarihi eser” kaçakçısından (böyle söylediğimi prenses duymaz inşallah) satın almış. Ve felaketler zinciri de böylelikle başlamış. Mumyayı alan gençlerden birini en son alış-verişten bi’kaç saat sonra çöle doğru yürürken görmüşler. Bi daha da İngilizi gören olmamış. Dörtlü grubun bi başka üyesi ertesi gün Mısırlı hizmetkarlarından biri tarafından kazayla vurulmuş. Hizmetkar, elini o an kontrol edemediğini ve hiç istemediği halde silahı alıp “sahip”i vurduğunu iddia etmiş. Kalan iki genç mumyayı alıp memleketlerine dönmüş. Üçüncü adam İngiltere’ye döndükten sonra bütün parasını yatırdığı bankanın battığını öğrenmiş. Son adam da iflah olmaz bir hastalığa yakalanmış, servetini hastanelerde harcayıp sokaklarda kibrit satmaya başlamış. Bu arada mumya bi işadamının eline geçmiş bu felaketler sırasında. O da British Museum’a hediye etmiş lanet(li) prensesi. Müze mumyayı Mısır bölümüne koymuş. Ama prenses boş durmamış taabi. Gece bekçileri, tabuttan hıçkırığa benzer sesler duyduklarını iddia ediyolarmış. Bekçilerden biri, bi sabah ölü bulunmuş. Temizlikçiler mumyanın etrafını temizlemeyi reddediyolarmış. Bi gazeteci tabutun dıştan fotoğrafını çekmiş. Fotoğrafı tab ettiğinde kartta sadece korkunç bi suratın olduğunu görmüş. Gazeteci koşa koşa evine gitmiş, yatak odasına girip kapıyı kilitlemiş ve kendini vurmuş. Falaaan, filaaan... (Prensesin daha sonra da o kadar çok vukuatı var ki, falan filan demek yetmiyor.) Müze sonunda mumyayı özel bi koleksiyoncuya satmış. Ondan sonra da bi sürü felaket olmuş. Vakit kaybetmeyelim. En son Amerikalı bi arkeolog satın almış prensesi. 1912 Nisan’ında da mumya Amerika’ya götürülmek üzere Titanik gemisine yüklenmiş ve asıl olan da böylelikle olmuş zaten. Amen-Ra son volesinde 1500 yolcunun kendi yanına gelmelerini sağlamış ++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++ ++++++ Bu olaya mantıklı bir yanıt bulamıyorum ve hala kanımı donduran bu olayın şokunu yaşıyorum. Bulunduğumuz bölge beldenin dışında ve tepelik bir bölge, çevremizde yalnızca birkaç tane ev bulunuyor ve ana yola uzaklığı yaklaşık 1,5 km. yüksek bir nokta olduğu için rüzgarla birlikte, 15 km uzaktaki büyük bir kasabanın ışıklarının verdiği manzara oldukça keyifli. İki gün öncesi, akşam saat 9 civarları; kız arkadaşım tatilde olduğu için uzun bir görüşme yapma isteği duydum bu nedenle tepenin üzerine oturdum ve konuşmaya başladım, henüz 5 dakika olmuştu birden arkamdan çok süratlı birşeyin geçtiğini hissettim kafamı çevirdiğimde hiçbirşey görememiştim, konuşuyor olmam ve rüzgarın esmesinden dolayı aklıma kötü bir şey getirmedim, muhtemelen hızlı bir rüzgar arkamdaki otları oynattı diye düşündüm. Görüşmem uzun sürmedi, kız arkadaşım babamlarla dışarıya çıkacağız, dönünce ben seni ararım dedi ve kapattı. Eve girdiğimde bu garip olayı çoktan unutmuştum. Aradan 3 saat geçti kız arkadaşım aradı odada kardeşim uyuduğundan beni biraz bekle dışarıya çıkayım 5 dakika sonra ararım dedim. Amacım arabayı tepenin üzerine çıkartıp hem hafiften müzik dinlemek hem de konuşmaktı, arabayı tepenin üzerinde manzaraya karşı durdurdum, güzel bir müzik açtım, kız arkadaşımı aradım. Yaklaşık 40 dakikadır konuşuyorduk oldukça keyifli gidiyordu sohbet, kız arkadaşım bir dakika beklememi istedi seni hemen ararım dedi ve kapattı, kapatınca ben bir sigara yaktım, müziği değiştirdim, kapıyı araladım dışarıda rüzgar vardı, manzaranın tadını sigarayla yoğunlaştırıyordum, sigarayı ağzıma götürdüm kafamı hafif geri aldım manzaraya bakarak sigaramdan içime çekiyordum gözlerim dikiz aynasına gitti !!!!! AMAN TANRIM!!!!! arabada arka koltukta donuk bakışlarıyla bana bakan bir surat vardı o korkunç ve ölüleri andıran gözleri o kadar içime işlediki kanım dondu, kendimi bu güne kadar hissetmediğim bir korkuda, sanki boşluğa düşercesine dizlerimin dermanın gittiğini ve elimi bile oynatamayacak kadar güçsüz kaldığımı hissettim, gayri ihtiyari bir çığlıkla kendimi kapının dışına yuvarladım çıldırmıştım tepeden eve inişim belki saniseler içerisinde gerçekleşti. Babama kekeleyerek olayı anlattım, işte o an gerçekten ne kadar korktuğumu anladım dizlerim beni daha fazla taşıyamadı yere düştüm. Babam arabayı getirdi ama orada hiç birşey olmadığını söyledi. Şimdi düşünüyorum da uzun konuşmam süresince acaba o şey hep oradamıydı ?
__________________
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
Forum Aşığı
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2005
Mesajlar: 4,764
Teşekkür Etme: 111 Thanked 1,308 Times in 803 Posts
Üye No: 4863
İtibar Gücü: 3037
Rep Puanı : 65437
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() sibirya değil,Polonyanın
Genewa şehrinde çekilmiş,ve saatte 100 km hıza ulaşan bir poyraz fırtınasının ardından olmuş bu görüntüler,bu yılın fotoğraflarıymış.. ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]()
__________________
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
ÇaKaL Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0 Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2551
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() ayy cok ılgınc ya uf ne soguktur orası ay son resıme bıtım saten
![]()
__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur. |
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
Forum Aşığı
![]() Üyelik Tarihi: Jan 2006
Yaş: 43
Mesajlar: 4,575
Teşekkür Etme: 337 Thanked 1,629 Times in 455 Posts
Üye No: 6517
İtibar Gücü: 3258
Rep Puanı : 91747
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() yuhhhh ya arabanın icinde falan adamin biri kalsa direk olcek herhalde yada olmustur
![]()
__________________
SÖMÜRÜCÜ OLMAYALIM BAKTIĞIMIZ KONULARA TEŞEKKÜR ETMEDEN YORUM YAPMADAN GEÇMEYELİM NETİCEDE EMEK SARF EDİLMİŞTİR. EMEĞE SAYGI DUYALIM...
LÜTFEN |
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
ÇaKaL Üye
![]() Üyelik Tarihi: Sep 2005
Konum: neden,neden,neden...
Yaş: 38
Mesajlar: 1,350
Teşekkür Etme: 142 Thanked 44 Times in 15 Posts
Üye No: 898
İtibar Gücü: 1738
Rep Puanı : 2213
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet :
|
![]() abi falcı yı okurken tüylerim diken diken oldu.diğer resimler ve hikayeler için saol
|
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
Yeni Üye
![]() Üyelik Tarihi: Mar 2006
Yaş: 39
Mesajlar: 21
Teşekkür Etme: 1 Thanked 0 Times in 0 Posts
Üye No: 10710
İtibar Gücü: 1415
Rep Puanı : 10
Rep Derecesi :
![]() Cinsiyet :
|
![]() resimler çok iii yaa bu senenin resmi dimi emeğine sağlıkk..........
|
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|
![]() |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Dini Hikayeler | styla45 | İslamiyet | 206 | 05-01-2010 07:24 PM |
Efsane Hikayeler! | ÇaKıR- | Eskiler (Arşiv) | 1 | 02-22-2008 11:06 PM |
Komik Hikayeler | BB_Kaulitz | Eskiler (Arşiv) | 122 | 02-18-2008 06:19 PM |
Eski bir çakal net'çiden yeni çakal net e bakış....! | flywalker | Eskiler (Arşiv) | 11 | 06-30-2007 04:28 PM |
yaşanmış gerçek hikayeler... | bluekeys™ | Eskiler (Arşiv) | 1 | 02-03-2006 11:43 AM |