![]() |
![]() |
#1 |
Forum Müdavimi
![]() Üyelik Tarihi: Apr 2007
Konum: Balıkesir
Yaş: 32
Mesajlar: 2,415
Teşekkür Etme: 32 Thanked 56 Times in 49 Posts
Üye No: 39171
İtibar Gücü: 1849
Rep Puanı : 3277
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Dört Mum
Dört mum yavaşca yanıyordu. Ortam çok yumuşaktı ve konuştukları duyuluyordu. İlki söyledi: ‘’ ben barışım!" Artık kimse benim yanık kalmamı sağlamıyor, sanıyorum söneceğim. " Alevi hızla azaldı ve bütünüyle söndü. İkincisi söyledi: ‘’ ben inancım!" neredeyse herkez benim artık gerekli olmadığımı düşünüyor o nedenle daha fazla yanık kalmama hiç gerek yok’’ Konuşmayı bitirdiği zaman, bir rüzgar hafifçe esti ve onu söndürdü. Üzgünce üçüncü mum sırası gelince konuştu: ” ben sevgiyim!" yanık kalmak için artık gücüm kalmadı. İnsanlar beni bir kenara bıraktı ve önemimi anlamadı. Kendilerine en yakın olanları bile sevmeyi unuttular " Ve hiç zaman yitirmeden söndü. Ansızın... Bir çocuk odaya girer ve üç mumun yanmadığını görür ”neden yanmıyorsunuz sizin sonuna kadar yanmanız gerekir " Bunu söyleyerek, çocuk ağlamaya başlar. Ardından dördüncü mum söyler: ”korkma ben hala yanıkken diğer mumları yeniden yakabiliriz "ben umudum!’’ Umudun alevi yaşamınızdan asla sönmemesi dileğiyle..
__________________
![]() ![]() ѕρу_мαѕтєя& [мαℓα¢нι] spy_master™ ©2007 |l|lllll|lll||ll||lll| ²¹°¹³²¹³ °¹²¹³ |
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
Forum Müdavimi
![]() Üyelik Tarihi: Apr 2007
Konum: Balıkesir
Yaş: 32
Mesajlar: 2,415
Teşekkür Etme: 32 Thanked 56 Times in 49 Posts
Üye No: 39171
İtibar Gücü: 1849
Rep Puanı : 3277
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() uzun bir hikaye biliyorum; ama sonuna kadar lütfen okuyun kesinlikle hayatınıza yeni anlamlar katacaktır..
"18 Kasim 1995 günü keman sanatçisi Itzhak Perlman, New York'ta, Lincoln Center'daki Avery Fisher Salonu'nda bir konser vermek üzre sahneye çikti. Eger herhangi bir Perlman konserinde bulunmussaniz bilirsiniz ki onun için "sahneye çikmak" hiç de küçümsenecek bir basari degildir. Çocukluk yillarinda çocuk felcine yakalanmis olan Perlman'in her iki bacaginda da destekleyici ateller vardir ve ancak kol degnegi yardimiyla yürüyebilmektedir. Onu sahne üzerinde her defasinda sadece bir adim atabilmek suratiyle aci içinde ve yavas yavas yürüken görmek unutulmayacak bir bir görüntüdür. Agrilar içinde ama ihtisamla yürümektedir, sandalyesine erisinceye kadar. Sonra oturur; yavasça koltuk degneklerini yere koyar, bacaklarindaki atellerin klipslerini açar, bir ayagini geriye iter, ötekini öne uzatir. Daha sonra yere egilerek kemanini alir, çenesinin altina koyar, orkestra sefine basiyla isaret verir ve çalmaya batlar. Su zamanda degin, izleyiciler bu ritüele alismislardir. O, sahnenin bir ucundan sandalyesine dogru ilerlerken sessizce otururlar. Bacaklarindaki klipsleri açarken inanilmaz bir sessizlikle beklemektedirler. Çalmaya hazir olana dek beklerler. Ancak o konserde birseyler ters gitti. Daha ilk birkaç satiri çalmisti ki kemanin tellerinden bir tanesi koptu. Telin kopma sesini duyabilmek mümkündü, salonun bir ucuna tabancadan firlayan kursun gibi gitmisti ses. O sesin ne anlama geldigi konusunda yanilmak imkansizdi. Ve bunun akabinde ne yapilmasi gerektigi konusunda da... O gece orda olan insanlar kendi kendilerine söyle düsündüler: "Anlamistik ki, yeniden ayaga kalkmasi, atelleri yeniden takmasi, koltuk degneklerini almasi, yavas yavas sahne arkasina gitmesi ve ya yeni bir keman bulmasi ya da yeni bir tel takmasi gerekecekti" Ama o öyle yapmadi. Bunun yerine bir dakika kadar bekledi,gözlerini kapadi ve sonra sefe yeniden baslamasi için isaret verdi. Orkestra basladi ve o kaldigi yerden devam etti. Ve daha evvel hiç görülmemis bir tutku, güç ve saflikla çaldi. Elbette herkes bilmektedir ki senfonik bir eseri sadece 3 telle çalmak imkansizdir. Bunu ben de bilirim, sen de bilirsin, herkes bilir. Ama o gece Itzhak Perlman bilmeyi reddetmisti. Onu parçayi kafasinda molüde ederken, degistirirken ve yeniden bestelerken görebilirdiniz. Bir noktada, telleri nerdeyse yeniden tonlamisçasina sesler çikarmaktaydi kemandan, daha evvel hiç vermedikleri sesleri vermelerini saglamak için... Bitirdiginde salonu olaganüstü bir sessizlik kapladi. Ve akabinde seyirciler ayaga kalkti ve tezahürata basladilar. Oditoryumun her yanindan inanilmaz bir alkis patladi. Hepimiz ayaktaydik bagiriyor, islik çaliyor, alkisliyor, yaptigini ne kadar takdir ettigimizi, begendigimizi anlatacak her türlü hareketi yapiyorduk. Gülümsedi, yüzünden akan terle ri sildi, yayini kaldirarak bizi susturdu ve böbürlen degil ama sessiz, güçlü, dingin bir tonla söyle dedi: "Bilirsiniz, bazen de sanatçinin görevidir, elinde kalanlarla ne kadar daha müzik yapabilecegini bulmak..." Bu ne güçlü bir cümledir. Duydugumdan beri aklimdan çikmiyor. Ve kim bilir? Belki de bu bir yasam tarzidir, - sadece sanatçilar için degil hepimiz için. Burada, tüm yasamini bir kemanin 4 teli ile müzik yapmak üstüne kuran ve birden bire, bir konserin ortasinda kendini sadece 3 tel ile bulan bir adam vardir. Öyleyse o da 3 tel ile müzik yapmayi seçer, ve o gece yaptigi, sadece 3 telle yaptigi müzik, daha evvel yaptigi, 4 teli varken yaptigi herseyden daha güzel, daha kutsal, daha unutulmazdi... O zaman belki de bizim görevimiz, yasadigimiz bu sallantili, hizla degisen, ürkütücü dünyada kendi müzigimizi yapmaktir; önce elimizde olan herseyle; ve daha sonra bu artik imkansiz oldugunda, sadece elimizde kalanlarla..."
__________________
![]() ![]() ѕρу_мαѕтєя& [мαℓα¢нι] spy_master™ ©2007 |l|lllll|lll||ll||lll| ²¹°¹³²¹³ °¹²¹³ |
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
Forum Müdavimi
![]() Üyelik Tarihi: Apr 2007
Konum: Balıkesir
Yaş: 32
Mesajlar: 2,415
Teşekkür Etme: 32 Thanked 56 Times in 49 Posts
Üye No: 39171
İtibar Gücü: 1849
Rep Puanı : 3277
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() FISILTI
Adam fısıldadı, " Tanrım konuş benimle" ve bir kus cıvıldadı ağaçta ama adam duymadı. Sonra adam bağırdı " Tanrım konuş benimle!" Ve gökyüzünde bir şimşek çaktı, ama adam dinlemedi onu. Adam etrafına bakındı ve " Tanrım seni görmeme izin ver" dedi. Ve bir yıldız parıldadı gökyüzünde. Ama adam farkına varmadı. Ve adama bağırdı, " Tanrım bana bir mucize göster! " Ve bir bebek doğdu bir yerlerde. Ama adam bunu bilemedi. Sonra adam çaresizlik içinde sızlandı, " Dokun bana Tanrım ve burada olduğunu anlamamı sağla! " Bunun üzerine Tanrı aşağı doğru süzüldü ve adama dokundu. Ama adam kelebeği elinin tersiyle uzaklaştırdı ve yürüyüp gitti.
__________________
![]() ![]() ѕρу_мαѕтєя& [мαℓα¢нι] spy_master™ ©2007 |l|lllll|lll||ll||lll| ²¹°¹³²¹³ °¹²¹³ |
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
Forum Müdavimi
![]() Üyelik Tarihi: Apr 2007
Konum: Balıkesir
Yaş: 32
Mesajlar: 2,415
Teşekkür Etme: 32 Thanked 56 Times in 49 Posts
Üye No: 39171
İtibar Gücü: 1849
Rep Puanı : 3277
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() KURABİYE HIRSIZI
Bir gece kadının biri bekliyordu havaalanında, daha epeyce zaman vardı, uçağın kalkmasına. Havaalanındaki dükkândan bir kitap ve bir paket kurabiye alıp buldu kendisine oturacak bir yer. Kendisini kitabına öyle kaptırmıştı ki, yine de yanında oturan adamın olabildiğince cüretkâr bir şekilde aralarında duran paketten birer birer kurabiye aldığını gördü, ne kadar görmezden gelse de. Bir taraftan kitabını okuyup, bir taraftan kurabiyesini yerken, gözü saatteydi, kurabiye hırsızı yavaş yavaş tüketirken kurabiyelerini. Kulağı saatin tik taklarındaydı ama yine de engelleyemiyordu tik taklar sinirlenmesini. Düşünüyordu kendi kendine, kibar bir insan olmasaydım, morartırdım şu adamın gözlerini! Her kurabiyeye uzandığında, adam da uzatıyordu elini. Sonunda pakette tek bir kurabiye kalınca, bakalım şimdi ne yapacak? dedi kendi kendine. Adam, yüzünde asabi bir gülümsemeyle uzandı son kurabiyeye ve böldü kurabiyeyi ikiye. Yarısını kurabiyenin atarken ağzına, verdi diğer yarıyı kadına. Kadın kapar gibi aldı kurabiyeyi adamın elinden ve Aman Tanrım, ne cüretkâr ve ne kaba bir adam, üstelik bir teşekkür bile etmiyor! Anımsamıyordu bu kadar sinirlendiğini hayatında, uçağının kalkacağı anons edilince bir iç çekti rahatlamayla. Topladı eşyalarını ve yürüdü çıkış kapısına, dönüp bakmadı bile kurabiye hırsızına. Uçağa bindi ve oturdu rahat koltuğuna, sonra uzandı, bitmek üzere olan kitabına. Çantasına elini uzatınca, gözleri açıldı şaşkınlıkla. Duruyordu gözlerinin önünde bir paket kurabiye! Çaresizlik içinde inledi, bunlar benim kurabiyelerimse eğer; ötekiler de onundu ve paylaştı benimle her bir kurabiyesini! Özür dilemek için çok geç kaldığını anladı üzüntüyle, Kaba ve cüretkâr olan, kurabiye hırsızı kendisiydi işte.
__________________
![]() ![]() ѕρу_мαѕтєя& [мαℓα¢нι] spy_master™ ©2007 |l|lllll|lll||ll||lll| ²¹°¹³²¹³ °¹²¹³ |
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
Forum Müdavimi
![]() Üyelik Tarihi: Apr 2007
Konum: Balıkesir
Yaş: 32
Mesajlar: 2,415
Teşekkür Etme: 32 Thanked 56 Times in 49 Posts
Üye No: 39171
İtibar Gücü: 1849
Rep Puanı : 3277
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() beş önemli ders
'' Birinci önemli ders..." Size hizmet edenleri hep hatırlayın.. Bir pastanın uc otuz paraya satıldığı günlerde 10 yaşında bir çocuk pastaneye girdi. Garson kız hemen koştu.. Çocuk sordu: "Cukulatali pasta kaç para?.." "50 cent!.." Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu: "Peki dondurma ne kadar.." "35 cent" dedi garson kız sabırsızlıkla.. Dükkanda yığınla müşteri vardı ve kız hepsine tek başına koşuşturuyordu. Bu çocukla daha ne kadar vakit geçirebilirdi ki.. Çocuk parasını bir daha saydı ve "Bir dondurma alabilir miyim lütfen" dedi. Kız dondurmayı getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu ve öteki masaya koştu. Çocuk dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi. Garson kız masayı temizlemek üzere geldiğinde, gözleri doldu birden. Masayı sanki akan yaslar temizleyecekti. Bos dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı 15 centlik bahşiş duruyordu.. İkinci önemli ders.. Onemli olan vermektir.. Yillar once hastanede calisirken, agir hasta bir kiz getirdiler. Tek yasam sansi bes yasindaki kardesinden acil kan nakli idi. Kucuk oglan ayni hastaliktan mucizevi sekilde kurtulmus ve kaninda o hastaligin mikroplarini yok eden bagisiklik olusmustu. Doktor durumu bes yasindaki oglana anlatti ve ablasina kan verip vermeyecegini sordu. Kucuk cocuk bir an duraksadi. Sonra derin bir nefes aldi ve "Eger kurtulacaksa, veririm kanimi" dedi. Kan nakli ilerlerken, ablasinin gozlerinin icine bakiyor ve gulumsuyor-du. Kizin yanaklarina yeniden renk gelmeye baslamisti, ama kucuk cocugun yuzu de giderek soluyordu.. Gulumsemesi de yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu: "Hemen mi olecegim?.." Kucuk doktoru yanlis anlamis, ablasina vucudundaki butun kani verip, olecegini sanmisti. Üçüncü önemli ders.. Yağmurda otostop!.. Bir gece vakit gece yarısına doğru Alabama otoyolunun kenarında duran bir zenci kadın gördüm. Bardaktan boşanırca yağan yağmura rağmen, bozulan arabasının dışında duruyor ve dikkati çekmeye çalışıyordu. Gecen her arabaya el sallıyordu. Yanında durdum. 60 li yıllarda bir beyazın bir zenciye hem de Alabama da yardıma kalkışması pek olağan şeylerden değildi. Onu kente kadar götürdüm. Bir taksi durağına bıraktım. Ayrılırken ille de adresimi istedi. Verdim. Bir hafta sonra kapım calindi. Muazzam bir konsol televizyon indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi, armağanda.. "Gecen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O korkunç yağmur sadece elbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti. Kendime güvenimi yitirmek üzereydim, siz çıka geldiniz. Sizin sayenizde ölmekte olan kocamın yatağının bas ucuna zamanında ulaşmayı başardım. Biraz sonra son nefesini verdi. Tanrı bana yardim eden sizi ve başkalarına karşılık beklemeksizin yardim eden herkesi kutsasın!.. En iyi dileklerimle, Bayan Nat King Cole." Dördüncü önemli ders.. Yolumuzdaki engeller.. Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmus, kendisi de pencereye oturmustu. Bakalim neler olacakti?. Ulkenin en zengin tuccarlari, en guclu kervancilari, saray gorevlileri birer birer geldiler, sabahtan oglene kadar. Hepsi kayanin etrafindan dolasip saraya girdiler. Pek cogu krali yuksek sesle elestirdi. Halkindan bu kadar vergi aliyor, ama yollari temiz tutamiyordu. Sonunda bir koylu cikageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sirtindaki kufeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarildi ve ikina sikina itmeye basladi. Sonunda kan ter icinde kaldi ama, kayayi da yolun kenarina cekti. Tam kufesini yeniden sirtina almak uzereydi ki, kayanin eski yerinde bir kesenin durdugunu gordu Acti. Kese altin doluydu. Bir de kralin notu vardi icinde.. "Bu altinlar kayayi yoldan ceken kisiye aittir" diyordu kral. Koylu, bugun dahi pek cogumuzun farkinda olmadigi bir ders almisti. "Her engel, yasam kosullarinizi daha iyilestirecek bir firsattir.. Beşinci önemli ders... Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı. Ben okulun en iyi öğrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada çakıldım kaldım. Son soru şöyleydi: "Her gün okulu temizleyen hademe kadının ilk adi nedir?.." Bu herhalde bir çeşit saka olmalıydı. Kadını yerleri silerken hemen her gün görüyordum. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. 50 lerinde falan olmalıydı. Ama adini nerden bilecektim ki!.. Son soruyu yanıtsız bırakıp kağıdı teslim ettim. Sure biterken bir öğrenci, son sorunun test sonuçlarına dahil olup olmadığını sordu. "Tabii dahil" dedi, hocamız.. "İş yaşamınız boyunca insanlarla karşılaşacaksınız. Hepsi birbirinden farklı insanlar. Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hakkeden insanlar bunlar. Onlara sadece gülümsemeniz ve`Merhaba demeniz gerekse bile.." Bu dersi hayatim boyunca unutmadım. O hademenin adini da.. Dorothy idi.''
__________________
![]() ![]() ѕρу_мαѕтєя& [мαℓα¢нι] spy_master™ ©2007 |l|lllll|lll||ll||lll| ²¹°¹³²¹³ °¹²¹³ |
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
Forum Müdavimi
![]() Üyelik Tarihi: Apr 2007
Konum: Balıkesir
Yaş: 32
Mesajlar: 2,415
Teşekkür Etme: 32 Thanked 56 Times in 49 Posts
Üye No: 39171
İtibar Gücü: 1849
Rep Puanı : 3277
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Şirketin insan kaynakları yöneticisi, iş başvurusuna gelen adaylara bir soru sormuş;
“Sorunun doğru cevabı yok, vereceğiniz cevap sizi tanımamızda etkili olacak. Karanlık, yağmurlu bir gece, yağmur yağıyor, fırtına var, gök gürlüyor ve siz sabaha karşı iki sularında yalnız ve ıssız bir yolda araba kullanıyorsunuz. Araba iki kişilik. Biraz ilerde otobüs durağında üç kişi bekliyor. Birincisi doktor, daha önce hayatınızı kurtarmış. İkinci kişi, çok yaşlı ve hasta. Soğuktan ölmek üzere. Üçüncüsü, aşık olduğunuz ve bugüne kadar söyleme fırsatı bulamadığınız kişi. Hava gittikçe kötüleşiyor ve arabanızda sadece bir kişiye yer var. Böyle bir durumda ne yapardınız?” Görüşmecilerden bazılarının cevapları tahmin edebileceğiniz gibi şöyle: A. Hasta adamı en yakın hastaneye götürürdüm. B. Doktor daha önce hayatımı kurtardığına göre onu alırdım. C. Hasta adam tabi ki önemli ama, kendi geleceğim ve hayatım için, aşık olduğum kişiyi alırdım. Yine de cevap verenlerin yüzde 90 ı yaşlı adamı alacağını söylemiş. Ancak sadece bir kişi işe alınmış. Alınan kişinin cevabi şu; “Arabadan inip anahtarı doktora veririm, doktor benim hayatımı kurtardığı gibi yaşlı adamı da hastaneye yetiştirip iyileştirebilir, böylece ben de hayatımın aşkıyla otobüs durağında baş başa kalırım, üzerimdeki montu ve şemsiyemi ona verir, sonra da aşkımı ilan ederdim!”
__________________
![]() ![]() ѕρу_мαѕтєя& [мαℓα¢нι] spy_master™ ©2007 |l|lllll|lll||ll||lll| ²¹°¹³²¹³ °¹²¹³ |
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
Forum Müdavimi
![]() Üyelik Tarihi: Apr 2007
Konum: Balıkesir
Yaş: 32
Mesajlar: 2,415
Teşekkür Etme: 32 Thanked 56 Times in 49 Posts
Üye No: 39171
İtibar Gücü: 1849
Rep Puanı : 3277
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Sudanlı aç bir çocuğun incecik siyah teni, narin kemikleri ve güneşten pişmiş öne eğik başı. Küçük kızın açlıktan bir adım daha atacak gücü kalmamış. Yere kapaklanmış, emekleyerek bir kaç kilometre ilerideki yardım kampına gitmeye çalışıyor. Biraz arkasında ise bir akbaba sabırla bekliyor. Ölse de yesem diye.
Ve küçük kız için inanılmaz bir fırsat doğuyor: Küçük kızı kurtarabilecek bir insan olayı görüyor ve yanına yaklaşıyor. Ve işte zamanın durduğu an: Kızın bu halini gören gazeteci Kevin Carter, fotoğraf makinesi ile bu anı donduruyor ve çektiği bu fotoğrafla hayalindeki Pulitzer ödülünü 1994 yılında alıyor. 1994 yılında Sudan da çekilen bu fotoğraf Afrikada ki açlığın simgesi oldu ve belkide bir çok insan bu fotoğraf sayesinde açlıktan kurtuldu. Ancak insanlar olayı sadece bir fotoğraf karesi olarak görmüyorlardı, Kevin Carter e olayın devamını yani küçük kıza ne olduğunu sordular. Cevap en az fotoğraftaki manzara kadar içler acısıydı: Carter, küçük kıza yardım etmediğini ama fotoğraf çekerken akbabanın korkup kaçtığını, kızın yaşayıp yaşamadığını bilmediğini ama yaşıyor olması gerektiğini, çünkü gıda yardımı yapılan Amerikan üssünün pek de uzakta olmadığını söyledi. İnsanların Carter a o anda ne cevap verdi bilemiyoruz, ancak Carter 3 ay sonra kendince bir cevap buldu. Fotoğraf makinesini elinden bırakıp, bahçe hortumunu arabasının egsozuna takıyor ve intihar ediyor. Kevin Carter in bıraktığı intihar notunda bu fotoğrafla ilgili veya içinde bir takım ızdıraplar olduğunu gösterecek her hangi bir ifade bulunmadığı belirtiliyor...
__________________
![]() ![]() ѕρу_мαѕтєя& [мαℓα¢нι] spy_master™ ©2007 |l|lllll|lll||ll||lll| ²¹°¹³²¹³ °¹²¹³ |
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
Forum Müdavimi
![]() Üyelik Tarihi: Apr 2007
Konum: Balıkesir
Yaş: 32
Mesajlar: 2,415
Teşekkür Etme: 32 Thanked 56 Times in 49 Posts
Üye No: 39171
İtibar Gücü: 1849
Rep Puanı : 3277
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Siva ve Sakti, Hinduizm in kutsal çifti, gökyüzündeki yüksek katlarında oturup, bir yandan yeryüzünü seyrediyorlar, bir yandan da insan yaşamını tehdit eden unsurları, insan davranışlarındaki karmaşayı, insan olmanın acılarla dolu bedeline hüzünleniyorlarmış.
Birden Sakti, ara sokakların birinde ayakta bile zorla duran perişan yoksulu farketmiş.. Kalbi merhametle burkulmuş. Yaşamak için verdiği savaş, dürüst ve iyi bir insan olması onu etkilemiş olmalı ki, kutsal kocasına "Bu zavallıya biraz altın vermesi" için yalvarmış. Siva adamı bir an gözlemiş, sonra sevgili karısına dönerek, "Yapamam" demiş.. Sakti şaşırmış. "Ne demek?" diye isyan etmiş kocasına.. "Sen bu evrenin sahibi, en yüce tanrısı değil misin? Bu kadar basit bir şeyi nasıl yapamazsın?" "Bunu ona veremem çünkü henüz almaya hazır değil" demiş, Siva.. Sakti çıkışmış, "Yani, yolunun üzerine bir kese altın bırakamayacağını mı söylüyorsun?" "Tabii, bırakabilirim" demiş, Siva.. "Ama bu başka bir şey.." "Lütfen.." diye yalvarmış, Sakti.. "Lütfen.." Ve Siva bir kese dolusu altını yoksul adamın yolunun üzerine bırakmış.. Zavallı yoksula gelince, o akşam iki lokma bir şey bulup yiyip yiyemeyeceğini, yoksa yine aç mı uyuyacağını düşünerek yoluna devam ediyormuş.. Köşeyi dönünce, "Şuna bak" demiş, "koca bir taş parçası iyi ki, gördüm.. Çarpsaydım, partalı çıkmış sandaletlerim iyice elden çıkacaktı.." Ve dikkatle altın dolu kesenin üzerinden atlayarak yoluna devam etmiş.. Yaşam yolumuzun üzerine yüzlerce torba dolusu altın bırakıyor.. Ya çok seyrek olarak bu torbalar olduğu gibi görünüyor ya da biz onların bilincine çok geç varıyoruz..
__________________
![]() ![]() ѕρу_мαѕтєя& [мαℓα¢нι] spy_master™ ©2007 |l|lllll|lll||ll||lll| ²¹°¹³²¹³ °¹²¹³ |
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
Forum Müdavimi
![]() Üyelik Tarihi: Apr 2007
Konum: Balıkesir
Yaş: 32
Mesajlar: 2,415
Teşekkür Etme: 32 Thanked 56 Times in 49 Posts
Üye No: 39171
İtibar Gücü: 1849
Rep Puanı : 3277
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() BİR CİNAYET DAVASI
Mahkemede bir cinayet davası görülüyordu. Adamın katil olduğu hemen hemen kesindi, bunu gören davalı avukatının aklına bir aklına bir şeytanlık geldi. “Bayanlar baylar. Hepinize bir sürprizim var” diyerek saatine baktı. “tam bir dakika sonra, müvekkilim tarafından öldürüldüğü iddia edilen kişi bu mahkeme salonundan içeri girecek.” Bunun üzerine hakim, seyirciler, bütün kafalar mahkeme salonunun kapısına döndü. 1 dakika geçti ve hiçbir şey olmadı. Bunun ardından avukat: “Bakın “ dedi. “Ortaya bu iddiayı attım ve hepiniz heyecan içinde kapıya bakıp 1 dakika boyunca beklediniz. Bu gösteriyor ki gerçekten ortada bir ölü olduğuna ve dolayısıyla müvekkilimin katil olduğuna sizler tamamiyle inanmış değilsiniz” Ve bu sözün ardından hakim kararını açıkladı ve adamı suçlu buldu. Avukat şok içinde: “Ama nasıl olur??? Az önceki gösteriden hepiniz etkilendiniz hepinizin kapıya baktığını gördüm!!!” Hakim: “Evet doğru hepimiz baktık.”dedi. “ama müvekkiliniz bakmadı.”
__________________
![]() ![]() ѕρу_мαѕтєя& [мαℓα¢нι] spy_master™ ©2007 |l|lllll|lll||ll||lll| ²¹°¹³²¹³ °¹²¹³ |
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
Forum Müdavimi
![]() Üyelik Tarihi: Apr 2007
Konum: Balıkesir
Yaş: 32
Mesajlar: 2,415
Teşekkür Etme: 32 Thanked 56 Times in 49 Posts
Üye No: 39171
İtibar Gücü: 1849
Rep Puanı : 3277
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Savaşın en kanlı günlerinden biri...
Asker,en iyi arkadaşının az ilerde kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üstünde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Asker teğmene koştu ve: -Teğmenim, fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim? -Delirdin mi? der gibi baktı teğmen... Gitmeye değer mi? Arkadaşın delik deşik olmuş... Büyük olasılıkla Ölmüştür bile... Kendi hayatını tehlikeye atmaya değmez... Asker ısrara etti ve teğmen ona "peki" dedi..."Git o zaman" İnanılması güç bir mucize... Asker o ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa geri döndü... Birlikte siperin içine yuvarlandılar... Teğmen kanlar içindeki askeri muayene etti... Ve arkadaşına döndü: -Sana hayatını tehlikeye atmana değmez demiştim, arkadaşın çoktan ölmüş... -Değdi teğmenim... dedi asker -Nasıl değdi?... dedi teğmen. Bu adam ölmüş görmüyor musun? -Gene de değdi komutanım... Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağ idi... Onun son sözlerini duymak dünyaya bedeldi benim için... VE ARKADAŞININ SON SÖZLERİNİ HIÇKIRARAK TEKRARLADI...: -MEHMET!... GELECEĞİNİ BİLİYORDUM!... demişti arkadaşı... Geleceğini biliyordum...
__________________
![]() ![]() ѕρу_мαѕтєя& [мαℓα¢нι] spy_master™ ©2007 |l|lllll|lll||ll||lll| ²¹°¹³²¹³ °¹²¹³ |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|
![]() |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Dini Hikayeler | styla45 | İslamiyet | 206 | 05-01-2010 07:24 PM |
Efsane Hikayeler! | ÇaKıR- | Eskiler (Arşiv) | 1 | 02-22-2008 11:06 PM |
Komik Hikayeler | BB_Kaulitz | Eskiler (Arşiv) | 122 | 02-18-2008 06:19 PM |
cakal hikayeler | Bostandere | Eskiler (Arşiv) | 7 | 03-26-2006 12:07 AM |