![]() |
![]() |
#1 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57903
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() GERÇEK DOSTLUK BÖYLE OLUR
Çok samimi iki dost ve arkadaşlardı. Fakat bir tanesi çok kurnaz atılgan ve hareketli, diğeri ise çok saf, dürüst ve sessizdi. Bir gün kurnaz olan arkadaş , diğer arkadaşın yanına giderek işlerinin bozulduğunu söyler ve kendisinden para ister. Samimi dostu onu hiç kırmaz ve elindeki bütün parayı arkadaşına verir. Arkadaşı bu parayla işlerini düzeltir. Bir süre sonra kurnaz olan yine arkadaşının yanına gider ve arkadaşının evlenmek üzere olduğu nişanlısını çok beğendiğini ve kendisine vermesini ister. Arkadaşı çok şaşırır, ne diyeceğini bilemez.Fakat aralarında o kadar kuvvetli bir sevgi vardır ki arkadaşına hayır diyemez, nişanlısını arkadaşına verir. Zaman içinde Saf olanın işleri bozulur ve birden arkadaşı aklına gelir ben ona sıkıştığında iyilik yapmıştım diyerek arkadaşının iş yerine gider ve kendisine çalışması için iş vermesini ister. Arkadaşı ona iş vermez. Bizimki pişmanlık ve üzüntü içinde geri döner ama yinede arkadaşına kızamaz. Bir gün sokakta dolaşırken yanına hasta ve yaşlı bir adam yaklaşır. Fakir olduğu için ilaç alamadığını söyler. Bizimki yaşlı adamcağıza acır, istediği ilaçları alır ve adamcağıza verir. Kısa bir süre sonra yaşlı adamın öldüğünü duyar. Yaşlı adam çok zengindir ve bütün mirasını kendisine bırakmıştır. Saf adam artık zengindir. Biraz da sevdiği dostuna olan kırgınlığıyla dostunun iş yerinin karşısında bir ev alır ve oraya yerleşir. Bir gün evinin kapısını dilenci bir kadın çalar. Yaşlı kadın çok aç olduğunu, kendisine yemek vermesini ister. Bizim saf hiç düşünmeden kadını içeri alır karnını doyurur, Kimsesi olmadığını öğrendiği kadına; Kendisinin de yanlız olduğunu söyler ve bu evde birlikte yaşıyalım sen evin işlerini ve yemekleri yaparsın der, yaşlı kadın hiç düşünmeden kabul eder. Bir süre sonra yaşlı kadın bizimkine, kendine uygun bir kız bulup evlenmesini söyler. Bizimki böyle bir kızı nasıl bulacağını, kendisinin tanıdığı olmadığını söyler.Yaşlı kadın ona uygun bir kız tanıdığını ve kendisiyle görüştürebileceğini söyler. Görüşmeler sonucunda evlenmeye karar verilir ve düğün davetiyeleri basılır. Bizimkisi kırgın olduğu halde çok samimi dostunu yinede unutamamıştır. Biraz da geldiği konumu görmesi açısından samimi arkadaşına da davetiye gönderir . Düğün günü gelir çatar. Saf adam düğün salonunda bir şeyler söylemek isteğiyle mikrafonu alır ve başlar yaşadıklarını anlatmaya; Eskiden çok sevdiğim bir dostum vardı. Bir gün işleri bozulunca benden borç para istedi elimdeki bütün parayı verdim. Evlenmek üzere olduğum nişanlımı çok beğendiğini söyleyerek benden istedi. Çok üzülerek onu da kendisine verdim . Çünkü biz gerçek dosttuk onun üzülmesini istemedim. işlerim bozulduğunda onun fabrikasına gittim ve çalışmak için kendisinden iş istedim. Bana iş vermedi. çok üzüldüm, ama yinede arkadaşıma kızmıyorum .çünkü biz gerçek dosttuk. Bu konuşma üzerine kurnaz olan arkadaşı daha fazla dayanamaz mikrofonu eline alır ve başlar konuşmaya; Benim de bir zamanlar çok sevdiğim bir dostum vardı. İşlerim bozulduğunda kendisinden para istedim, bütün parasını bana verdi. Sonra ondan nişanlısını istedim, üzülerek nişanlısını da verdi. Nişanlısını istememin nedeni o kadının arkadaşıma layık olmamasıydı (Hayat kadınıydı) Kendisi çok saf olduğu için arkadaşımı o kadından bu şekilde kurtardım.İşleri bozulduğunda gelip benden iş istedi, Arkadaşımı kendi emrimde çalıştıramazdım, o yüzden iş vermedim. Günün birinde karşılaştığı yaşlı adam benim babamdı. Babam ölmek üzereydi, onu arkadaşımın yanına ben gönderdim ve mirasını ona ben bıraktırdım. Evine gelen dilenci kadın benim annemdi.Ona bakıp iyi yaşamasını sağlamak için gönderdim. Şu anda evlenmekte olduğu kız de benim kız kardeşim. Onu arkadaşımla evlenmesine ben ikna ettim. Değerli misafirler, işte biz böyle dostuz. Dostlukla ve Sevgiyle kalın.
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57903
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Eğer günün birinde "Artık işimden bıktım, nefret ediyorum"
şeklinde bir ruh haline düşerseniz şunu yapın : Akşam işten eve dönerken bir eczaneye uğrayın, ve Johnson & Johnson marka bir MAKAT TERMOMETRESİ satın alın. Eve vardığınızda tuüm kapıları üstünüze kilitleyin, perdeleri kapatın, üstünüzü değistirip rahat bir şeyler giyin ve yatağa uzanın... Hah.. Bu arada cep ve ev telefonlarınızı kapatın ki; bu terapi sırasında sizi kimse rahatsız etmesin... Termometreyi ambalajindan çıkarıp başucunuza koyun, kırılmasın... Akabinde kutunun içindeki prospektüsü açıp okumaya başlayın, orada küçük harflerle yazılı bölümde aşağıdaki ifadenin var olduğunu göreceksiniz : "Johnson & Johnson fabrikasında üretilen her makat termometresinin kalitesi denenerek kontrol edilmistir" ! ! ! ... Sonra gözlerinizi kapatıp aşağıdaki cümleyi en az beş defa içinizden söyleyin : "ŞÜKÜRLER OLSUN Ki ; JOHNSON & JOHNSON FABRiKASINDA KALiTE KONTROL ELEMANI OLARAK çALIşMIYORUM..." .... Unutmayalim ki, her zaman DAHA KÖTÜ işi olan birileri vardır.
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57903
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Aslerlik Anısı
Sayili gundur gecer. SIk disini. beterin beteri var unutma. Ben askerligimi ankara etimesgutta pek kisa donem olarak (6 ay) yaparken ve cuma gununden evci cukarken bile mutlu degildim. Ama allahin sopasi yok ki. Birgun bize kurtulus dizisinde rol alacagimiz soylendi. Konu memleket meselesi olunca tabii, sahsi cikarlarimizi bir yana birakip senaryoyu okumadan kabul ettik teklifi. Sahnelerin polatlida cekilecegini soylediklerinde icime biraz kurt dusmedi degil. Polatli topcu okuluna bir geldik ki, belene kampindan farksiz bir yer. 2000 kisiyi cole saldilar ve cadirlarinizi kurun dediler. Ertesi gun bir kismimizi kuvay-i milliye bir kismimiza yunan ve diger gavur askeri kiyafetlerini dagittilar. Tabii bizim kuvay-i milliye kiyafetleri yirtik pirtik. Ayni kiyafetle cekim yapip, yatip kalkip yasiyoruz. Sabah bir matara su veriyorlar ve bir matara suyla her turlu ![]() Saat 08:00 de otobuslerle sete gidiyoruz. Set dediysem yanlis analasilmasin YildizTepe. Sakarya meydan muharebesinin gectigi yer. Rivayete gore (resmi tarihte boyle bir bilgi yok) tepe daha once bizimmis. Bizimkiler yeterince startejik gormeyip birakmislar ve Yunanlilar aldiktan sonra da caymislar ve tepeyi geri almak icin taaruza gecmisler. Savasmak pis bir is. insanin ustu basi batiyor. tepenin basinda bir komutan. Asagidan pire gibi gorunuyor ve asagida biz yani 2000 asker. Komutan megafonla hucum diye bagiriyor ve biz Allah Allah nidalariyla gavurun ustune yildirimlar gibi cakiyoruz. Tabii bu sirada birilerinin olmesi gerekiyor ve herkes daha az kosmak icin olmek istiyor. Ölume talep cok olunca komutan (cakmak cakmak bir tegmen-ruh hastasi) bu isi siraya soktu. Bu sefer kim olecek diyince herkes elini kaldiriyor. Ama bizim bir kisa donem var. Her defasinda siyatik, dalak sismesi, kroner kalp yetmezligi gibi hastaliklar bahane ederek olmek istiyor ve adamin tum saydigim ve sayamadigim hastaliklari icin raporu var. Komutan kim olecek diyince herif her defasinda bir rapor ibraz ediyor ve olme hakki kazaniyor. En sonunda komutan ulan ne bicim herifisin be, sen zaten olusun oglum? diyerek ona her cekimde olme hakki tanidi. Bir keresinde de ben olmeye hak kazandim. ve olme yerim de yunan siperine 5 metre kala. Yaklasik 300 metre tirmanmamiz gerekiyor yani. neyse hucum emriini aldik ve allah allah allah... Tirmanmaya basladik, tabii ben savasmayali yillar olmus biraz hamlasmisiz. nefes kesiliyor. Buffaloda top kosturmaya benzemiyor. Benim olme mekanima daha cok var ve benim gozum karardi ve artik bacagim cekmedi. Ben erken olmeye karar verdim. ve yandim allah diyerek goge yukseldim, silahimla havada bir yay gibi gerildim ve koca bir dag gibi devrildim ve en yuce kata erme serefine nail oldum. Buraya kadar olayin butun hamasi yonu bir anda traji-komik bir hal aldi. Tabii olduk ve devrildik ama Yildiztepe dik bir tepe hafiften. Ölduk ama basladik yuvarlanmaya. Her taraf tas kaya cakil. oramiz buramiz yirtiliyor. Zaten elbise dedigin caput parcasi. Yirtiklardan filan don paca geziyoruz. Ben bir taraftan yuvarlanirken bir taraftan tutunmaya calisiyorum . Tufek bir tarafa, matara ve diger techizatlarim bir tarafa, ben bir tarafa yuvarlanip duruyoruz. Durmak mumkun degil. Guya olduk rol icabi ama can tatli tabii. Velhasil olsen bir turlu olmesen bir turlu. Ertesi gun biz yunanli olduk. ve temmuz sicaginda bize kaşe elbiseleri giydirdiler. Uzun donemlerden biri tutturdu ben yunanli olmam diye. Abi ben yunanli olursam koye donemem, anamin babamin yuzune nasil bakarim? diyor. Olum ulan rol icabi bisey olmaz dedikse de dinletemedik ve herif istimaya cikmadi. Tabii bizim bolukten biri yunan olmayi kabul etmeyip cekimlere katilmadigi icin ceza yedik. Bu ara tuvaletleri cukur acip bez paravanlarla insaa ettik. Gece bir ruzgar cikiyor, colun ortasinda comelmis yuzlerce ay parcasi ortaligi aydinlatiyor. Yunanli oldugumuz gun yine yayilmisiz ortaya hucum emri bekliyoruz. Hucum emri geldi ve basladik taaruza bu sefer gavur olarak. Ve bizim boluk salak gibi yine allah allah nidalariyla saldiriyor. Tepeden yakin cekim de yaptiklari icin son derece dikkatli olmak gerekiyor. Aksi taktirde cekim tekrar ediliyor ve bir cekimin hazirligi 3 saat filan suruyor. Ulan dedim ?manyakmisiniz olum biz yunanliyiz ne allah allahi?. Demez olaydim. cekim devam ederken bizim boluk durdu. Oradan biri peki ne diyecegiz diye ortaya son derece kritik bir soru atti. Boluk konuyu tartismaya basladi. Bu arada arkadan yuzlerce at yanimizdan gok gurultusu halinde geciyor. ortalikta bombalar patliyor. Gurultuyu ve arbedeyi anlatamam. Diger yunan bolukleri de yanimizdan allah allah diye geciyorlar ve gecerken bizim boluge bakip ulan bunlar ne yapiyo savasin ortasinda diye anlamsiz anlamsiz bakiyorlar. Olum birakin tartismayi hic birsey demenize gerek yok kosun yeter diyorum ama bomba sesleri ve at kisnemelerinin arasinda beni pek sallayan yok. Dallamanin teki bir dakika diye kukredi, ben buldum "makarios" diye bagiralim dedi. Bu olaganustu fikir de bir sure tartisilmaya deger goruldu ve sonuc tahmin ettiginiz gibi sahne yeniden cekildi. Cunku yukaridaki kameralar bizi ayna gibi cekmisler. Savasin ortasinda bir grup yunanli ve hararetli bir sekilde tartisiyor. Bu arada mayinlarin daha iyi patlamasi icin at pisligi koyuyorlarmis ve bunu kimseye soylemediler. Daha ilk cekimde basladik kosmaya ve yanimizda sagimizda solumuzda bombalar patliyor. Ortalik bir anda bok gibi kokmaya basladi ve gokten basimiza at boku yagiyor. Ensemizden at boku oldugu gibi iceri. herkes durdu ve uyuz gibi elini sirtina sokup basladi kasinmaya. Sonuc yine tahmin ettiginiz gibi. cekim sil bastan...
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57903
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ülkenin batısındaki küçük bir mahallenin bir sokagının neredeyse tamamı ressamlardan oluşmaktaydı. Bu mahallede, üç katlı bodur bir tugla yıgınının tepesinde iki kız arkadaşın stüdyoları bulunmaktaydı. Alt katlarında ise yaşlı bir ressam otururdu.
Günlerden bir gün genç kızın arkadaşları zatürreye yakalandı. Genç kız günden güne eriyordu. Bir gün, arkadaşı resim yaparken o da yatagında pencereden dışarı bakıyor ve sayıyordu... Geriye dogru sayıyordu;'Oniki' dedi, biraz sonra da 'on bir'; arkasından 'on', sonra 'dokuz'; daha sonra, hemen birbiri ardına 'sekiz' ve 'yedi'. Arkadaşı merakla dışarı baktı. Sayılacak ne vardı acaba? Görünürde sadece kasvetli, bomboş bir avlu ile altı yedi metre ötedeki tugla evin çıplak duvarı vardı. Budaklı köklerinden çürümüş, yaşlı mı yaşlı bir asma, tugla duvarın yarı boyuna kadar tırmanmıştı. Dönüp arkadaşına 'Neyin var?' diye sordu. Hasta kız fısıltı halinde 'altı' dedi. 'Artık hızla düşüyorlar. Üç gün önce nerdeyse yüz tane vardı. Saymaktan başım agrıyordu. Ama şimdi kolaylaştı. İşte biri daha gitti. Topu topu beş tane kaldı şimdi.' 'Beş tane ne?' diye sordu arkadaşı. 'Yapraklar, asmanın yaprakları. Sonuncusu da düşünce, bende mutlaka gidecegim. Hissediyorum bunu.' Arkadaşı ona saçmalamamasını söyleyip içmesi için çorba götürdü. Fakat o; 'İşte bir tane daha gidiyor. Hayır, çorba falan istemiyorum. Bununla geriye dört tane kaldı. Hava kararmadan sonuncusunun da düştügünü görmek istiyorum.. Ondan sonra bende gidecegim.' diyerek cevap verdi. Genç kız uykuya daldıgında arkadaşı da alt kattaki yaşlı ressama ziyarete gitti. Bu sırada yaprak olayını da anlattı yaşlı ressama. Yukarı çıktıgında arkadaşı uyuyordu. Ertesi sabah hasta kız hemen arkadaşına perdeyi açmasını söyledi. Ama hayret! Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen upuzun gece boyunca aralıksız yagan yagmur ve şiddetli esen rüzgardan sonra, bir asma yapragı hala yerinde duruyordu. Sapına yakın tarafları hala koyu yeşil kalmakla birlikte, testere agzı gibi tırtıllı kenarlarına ölümün ve çürümenin sarı rengi gelmiş olan yaprak, yerden altı yedi metre yükseklikteki bir dala yigitçe asılmış duruyordu. 'Bu sonuncusu' dedi hasta kız. 'Geceleyim mutlaka düşer diye düşünmüştüm. Rüzgarı duydum. Bu gün düşecektir, o düştügü an ben de ölecegim.' Agır agır geçen gün sona erdiginde onlar, alacakaranlıkta bile, asma yapragının duvarın önünde sapına tutunmakta oldugunu görebiliyordu. Derken şiddetli yagmur tekrar başladı. Hava yeteri kadar aydınlanır aydınlanmaz, genç kıza hemen perdenin açılmasını istedi. ASma yapragı hala yerindeydi. Genç kız, yattıgı yerden uzun uzun yapragı seyretti. Sonra arkadaşına seslendi; 'Münasebetsizlik ettim. Benim ne kötü bir insan oldugumu göstermek istercesine, bir kuvvet o son yapragı orada tuttu. Ölümü istemek günahtır. Şimdi bana biraz çorba verebilirsin' dedi. Akşam üstü gelen doktor ayrılırken; şimdi bir alt kattaki hastaya bakmam gerekiyor. Yaşlı bir ressammış sanırım. O da zatürree. Yaşlı adam çok agır bir durumda, kurtulma umudu yok ama daha rahat eder diye bugün hastaneye kaldırılıyor' dedi. Ertesi gün doktor;'Tehlikeyi atlattınız, siz kazandınız' dedi. O gün ögleden sonra arkadaşı, iyice iyileşmiş oaln arkadaşına alt kattaki yaşlı adamı anlattı. Yaşlı adam iki gün hastanede yattıktan sonra ölmüş. Hastalandıgı günün sabahı kapıcı onu, odasında sancıdan kıvranırken bulmuş. Papuçları, elbisesi baştan aşagı sırılsıklam, her yanı buz gibi bir haldeymiş. Öyle korkunç bir gecede nereye çıktıgına akıl sır erdirememişti kimse. Sonra, hala yanık duran gemici feneri, yerinden sürüklene sürüklene çıkarılmış bir portatif merdiven, bir de üstünde birbirine karışmış sarı, yeşil boyalarla bir palet ve saga sola saçılmış bir kaç fırça bulmuşlar. O zaman o son yapragın sırrı da çözüldü. Rüzgar estigi zaman bile yerinden oynamayan yaprak, yaşlı ressamın şahaseriydi. Yaşlı ressam, son yapragın düştügü gece oraya bir yaprak resmi yapıp yapıştırmıştı...
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57903
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Küçük kız, hüzünlü bir yabancıya gülümsedi.
Bu gülümseme adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu. Bu hava içinde yakın geçmişte kendisine yardım eden bir dosta teşekkür etmediğini hatırladı. Hemen bir not yazdı, yolladı. Arkadaşı bu teşekkürden o kadar keyiflendi ki, her öğlen yemek yediği lokantada garson kıza yüklü bir bahşiş bıraktı. Garson kız ilk defa böyle bir bahşiş alıyordu. Aksam eve giderken, kazandığı paranın bir parçasını her zaman köşe basında oturan fakir adamın şapkasına bıraktı. Fakir adam öyle ama öyle minnettar oldu ki. İki gündür boğazından aşağı lokma geçmemişti. Karnını ilk defa doyurduktan sonra, bir apartman bodrumundaki tek odasının yolunu ıslık çalarak tuttu. Öyle neşeliydi ki, bir saçak altında titresen köpek yavrusunu görünce, kucağına alıverdi. Küçük köpek gecenin soğuğundan kurtulduğu için mutluydu. Sıcak odada sabaha kadar koşuşturdu. Gece yarısından sonra apartmanı dumanlar sardı. Bir yangın başlıyordu. Dumanı koklayan köpek öyle bir havlamaya başladı ki, önce fakir adam uyandı, sonra bütün apartman halkı. Anneler, babalar dumandan boğulmak üzere olan yavrularını kucaklayıp, ölümden kurtardılar. Bütün bunların hepsi, beş kuruşluk bile maliyeti olmayan bir tebessümün sonucuydu.
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57903
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() YENI DOGMUS BEBEGIN GUNLUGU...
1. gün böylesi kötü bir başlangıç beklemiyordum. oha hortumumu bile kesmişler! meme diye, süt diye birşey varmış. nerden nasıl bulunur bu ya? hayattan daha 1. günden soğutacaklar beni. 2. gün meme buldum ama bundan süt gelmiyor, emiyorum allah emiyorum, tık yok, süt başka yerde mi? neyse biraz daha emdim geldi, fazla abanınca meme sahibi kişilik bağırdı, ne bağrıyosun açım ben! çok yalnızım be gunluk. hayır bişi değil içerdeyken de yalnızdım ama yediğim önümde yemediğim arkamdaydı en azından, bak yine aklıma geldi, hortumu bile kestiler yaa! uykum geldi yine. zzzzz! 3. gün memeyi sevdim, bu dünyadaki tek dostlarım bu iki meme. iyi ki varsınız. 4. gün bugün bir sürü olaylar oldu, gürültü yaptılar, başka biryerlere gittik galiba. memeden ayrılınca bağrıyorum geri geliyor, sonra uyuyorum, uyanıyorum bir bakıyorum meme yok, neyse ama tekrar bağrınca geri geliyor nasılsa. s.çmak da zevkliymiş be, eskiden yapamıyordum. 5. gün bugün 15 kez kaka yaptım, rekorumu geliştirmeliyim. dikkat ettim de her yaptığımda temizliyorlar, bunu sevdim. dikkatimi çeken bir noktada şu ki, amma koca kafalıyım be arkadaş, ağır mı ağır tutamıyorum şerefsizim, pat o yana, pat bu yana, dikkat etseler bari de çatlatmasak daha ilk günden. 6. gün avucuma ne verseler hemen tutuyorum, tik gibi birşey, maalesef farkettiler, herkes parmağını veriyor avucuma, mecburen tutuyorum, alemin maymunu oldum iyi mi? bu arada ne çok uyuyorum ya arkadaş, atamadım şu yorgunluğu, daha çok süt içeyim en iyisi. hayır içtikçe de yoruluyorum o da ayrı, nerde o eski günler, hortumdan geliyordu ne güzel, şimdi em allah em, bak yine aklıma geldi, şerefsizler kesti hortumu yaa. 7. gün bugün solaryuma girdim, sarılık mı ne ondanmış. yine uykum geldi. 8. gün biraz daha iyi hissetim kendimi, daha çok süt içiyorum artık. kaka yapma işini de tam alt açma anına denk getiriyorum ki etraf pislensin, eziyet olsun. naapayım ama alt açıkken daha rahat roketleyebiliyorum. kaka yaparken başka birşey daha yapıyorum galiba, anlamaya çalışacağım bakalım. 9. gün çok fena hıçkırık tutuyor, geçsin diye nefesimi tutayım dedim onu da beceremedim, neyse ki süt içince geçiyor. bu süt her derde devaymış, bugün bunu gördüm. 10. gün sütten başka birşeyler verdiler, var ya, yeter artık be, tam alışıyordum yine dayadılar başka birşey, hayret bişi ya, vitaminmiyiş neymiş. bu arada memelerin arasından dün gördüğüm lavuk gündüzleri piyasada yok akşamları geliyor sadece, hadi bakalım hayırlısı. 11. gün al işte, başladı yine bir arıza. sütten sonra çok feci karnım ağrıyor, böyle gaz gibi bişi, eğilip bükülüyorum, binbir şekile giriyorum çıkaracağım diye. sırtımı falan sıvazlayın bari be kardeşim. 12. gün bütün gün gazdan kıvrandım arkadaş ya, bela oldu başıma, yaygarayı bastım ben de. uyutmadım, diktim bunları da hazır asker. sonra bir saldım ki evlere şenlik, akabinde uyudum hemen gerisini hatırlamıyorum. 13. gün annemin suratına s.çtım. tamam utandım biraz da insan bebeği g.tünden öper mi yaa. ayıp oldu di mi? naapıyım abi, neyse fazla kızmadı herhalde. 14. gün anneme kırmızı renkli birşeyler içiriyorlar, o zaman süt daha bi randımanlı oluyor sanki, böyle tadı da hoşuma gidiyor, şu memelere bir rating aleti taksalar da hangisini sevip hangisini sevmediğimi söyleyebilsem. 15. gün topuktan kan alıp duruyorlar, metin olayım çok ağlamayayım diyorum ama canım yandı be arkadaş, hayır ondan sonra da hemen süt verince sakinliyorum, kızgınlığım geçiyor, ağız tadıyla asabiyet yaptırmıyorlar, şu memelere karşı biraz daha dikbaşlı durabilsem. 16. gün şu memeleri çok sevdiğimi bir kez daha anladım, çok seviyorum onları, onlardan ayrılınca içimi bir huzursuzluk kaplıyor, en iyisi onlardan uzaklaştığım anda yaygarayı basayım ben. bugün benden biraz büyük biri geldi yanıma, sevme amaçlı olsa gerek bir geçirdi başım dönüyo hala. sonradan öğrendim kuzenmiş, neyse yazdım kenara intikam alınacak. 17. gün etrafı daha net seçer oldum, ama el ve ayak koordinasyonu hala zayıf, memeyi kavrayabiliyorum ancak. bir de bu eller ve ayaklar bana mı ait tam olarak emin değilim, sallıyorum öyle, zevkli birşey. yüze ve gözlere dikkat etmem lazım ama, tırnaklar tehlikeli. diğer yandan annem bugün onları kesmeye çalıştı ama huysuzluk ettim, etmeseydim daha iyi olacaktı galiba, bak çizdik tam gözün altını yine. 18. gün elime torbalar taktılar, kafaya çarpınca artık acıtmıyor, yara bere de yapmıyor. sanırım onlar da beni seviyor, iyiliğimi düşünüyorlar. aslında hala çıktığım yeri özlüyorum, geri girme imkanım olmaz mı acaba? 19. gun nihayet o adamin neden eve sadece ak$amlari geldigini anladim megerse bana ve anneme bakmak icin gunduz cali$iyomu$.. aferin gozume girdi $imdi bak!.. 20. gün tabii ya, annemin karnındayken de duyuyordum o adamın sesini sık sık. ona da ilgi alaka gösterdim, bağırdığımda bazen o alıyor beni kucağına, meme vardır diye saldırdım ama vermedi. bir ara meme açıkken kıstırdım ama emme olayından bir randıman alabilmiş değilim, meme yüzeyi bayağı bir farklı.
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57903
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() 19.Yüzyılda Mora'da doğup büyüyen ve divanındaki bir şiirden Moralı Süleyman adlı bir şeyhin müridi olduğu anlaşilan Sümbülzade Vehbi, hece ve aruz vezniyle yazdığı şiirlerle tanınır.Vehbi, divan edebiyatı türlerinden "rücu" şiirleriyle ün yapmıştır."Rücu", mesajın ilk satırında tahmin edilenden çok farklı olduğunu ikinci satırda anlatan bir sanat tarzıydı.
Rivayete göre, padişahın "bana öyle bir beyit söyle ki, ilk satırın "cellat!"diye bağırırken, ikinci satırın sonunda sana bir kese altın vereyim"emri üzerine Sümbülzade Vehbi'nin hazırladığı divan edebiyatının en güzel ve en eğlenceli rücu orneğini aşağıda bulacaksınız Sözlük Rücu ![]() Bezm:Toplantı Zer:Altın Drahsan:Süslü Nevcivan:Genç kiş Dest:Ayak Sahtiyan:Kuzu derisi Nagihan:Aniden Saduman:Mutlu, sevinçli ***************** Bezm-i hamam edelim, sürtüşürem ben sana, Kese ile sabunu, rahat etsin cism-ü can ****************** Lal-u şarap içirem ve ıslatup geçirem, Parmağına yüzüğü, hatem-i zer drahsan ****************** Eyil eyil sokayım, iki tutam az mıdır ? Lale ile sümbülü kakülüne nevcivan ***************** Diz çökerek önüne ilik ilik akıtam, Bir gümüş ibrik ile destine ab-ı revan ***************** Salınarak giderken,ardından ben sokayım, Ard eteğin beline, olmasın çamur aman. ***************** Kulaklarından tutup dibime kadar sokam, Sahtiyandan çizmeyi, olasın yola revan **************** Öyle bir sokayım ki kalmasın dışarda hiç Düşmanın bağrına hançerimi nagihan *************** Herkese vermektesin, birde bana versen, Avuç avuç altını, olsun kulun saduman *************** Eğer arzu edersen ben ağzına vereyim, Yeterki sen kulundan lokum iste her zaman *************** Sen her sabah gelesin, ben Vehbi'ye veresin, Esselamü aleyküm ve aleykümselam
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57903
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() İnternet'de dolaşan bir başka mail daha, Türklere özgü hastalıklar
1-Kardan adama tekme atma veya bozmaya çalışma hastalığı, 2-Yeni atılmış betona basma ve isim yazma hastalığı, 3-Gazete ve dergilerdeki resimlere sakal, bıyık ve gözlük yapma hastalığı, 4-En iyi arabayı ben kullanıyorum zannetme hastalığı, 5-Kar topunun içine buz veya taş koyma hastalığı, 6-Cep telefonu kullanımının yasak olduğu ortamlarda illede görüşme yapma hastalığı, 7-Belediyenin duraklara koyduğu saatlerin yelkovan ve akrebini sökme hastalığı, 8-Kumsalda Deve güreşi yapma hastalığı, 9-Şahin model arabayı, Doğan görünümlü yapma hastalığı, 10-Ağaçlara ve parktaki banklara kalp ve isim baş harfi kazıma hastaligi, 11-Derslerini çalışıp sınıfını geçenleri inek sanma hastalığı, 12-Mesleğimizdeki ünvanımızı ingilizce olarak söyleme hastalığı, 13-Tiki olan insanların tikleri ile uğraşma hastalığı, 14-İskambil kağıtlarından kule yapan birinin kulesini bozmaya çalisma hastalığı, 15-Cep telefonu ile bağıra bağıra konuşma hastalığı, 16-Reklam için duvarlara veya panolara yapıştırılan afişleri yırtma hastalığı, 17-Tuvalet duvarlarını defter sanma hastalığı, 18-Otobüs duraklarına "Ateşli sevişirim beni ara" yazma hastalığı, 19-Trafikte bizi geçen bir aracı mutlaka yakalayıp onu geçmeyi ilke sayma rahatsızlığı, 20-Sinyal verir vermez şerit degiştirip, kazaya sebebiyet verdiğimizde sinyal verdik görmüyon mu deme hastalığı, 21-Ara yollardan ana yola çıkacak araca yol vermeme hastalığı, 22-Ünlü birini gördüğümüzde, ne kadar yakınımızda olursa olsun, ona el sallama hastalığı, 23-Ünlü birini gördüğümüzde onunla fotoğraf çektirip çok samimiyiz havası verme hastalığı, 24-Yaşamadığımız bir deneyimi yada olayı yaşamış gibi anlatıp ona kendimizi inandirma hastalığı, 25-Otobüs durağa yanaştığında illede ön kapıdan inmeye çalışma hastalığı, 26-Otobüs koltuklarını yırtma ve üzerlerine acayip acayip yazılar yazma hastalığı, 27-Minibüs şoförüyseniz beğenmeseniz bile mutlaka kral fm dinleme hastalığı, 28-Trafikte kirmizi isikta dururken, yesil isik yanar yanmaz kornaya basma hastaligi, 29-Trafikte kirmizi isikta dururken burun karistirma hastaligi, 30-Kimsenin herhangi bir konu hakkinda bilgisi olmadigini anladigimiz anda o konu hakkinda atip tutma hastaligi, 31-Elektrik,su,dogalgaz,vergi,trafik cezasi vb.. faturalari son gününde ödeme hastaligi, 32-Kar yagdiginda eve bolca ekmek alma hastaligi, 33-Grup halinde bir meydana konan güvercinlerin üzerine kosup onlari kaçirmaya çalisma hastaligi, 34-Evli olanlarin bekarlara sakin ha evlenme demesi hastaligi, 35-Ayni filme giden insanlarin filmden çiktiktan sonra filmi birbirlerine anlatmalari hastaligi, 36-18 yasina geldigi gün bara gitme hastaligi, 37-Eline silah geçen birinin hemen o silahla saka yapma ihtiyaci duymasi hastaligi, 38-Arabayla yolda giderken tanidik birini görünce arabayi sakadan onun üzerine dogru sürme hastaligi, 39-Takim elbise giyince elini cebe sokma hastaligi, 40-Tuttugu takim galip gelince havaya silah atma hastaligi, 41-Meslek arkadaslarina mesleki sakalar yapma hastaligi.. 42-Şehirler arası yollardaki levhaları hedef tahtası olarak kullanıp tabanca ile kevgire çevirme hastalığı
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57903
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Bir kral halkı için geniş bir yol yaptırmaya karar verdi.Yapımı tamamlanan yolu halka açmadan önce, bir yarışma düzenlemeye karar verdi.
İsteyenin bu yarışmaya katılabileceğini ilan ettiren kral, yoldan en güzel geçecek kişiyi belirleyecegini söyledi. Yarışma günü, insanlar akın ettiler. Bazıları en güzel arabalarını, bazıları en güzel elbiselerini getirmişti: Kadınlardan kimileri saçlarını en güzel biçimde yaptırmıştı, kimi de yanlarında en güzel yiyecekleri getirmişti. Gençlerden bazıları spor kıyafetler içinde yol boyunca koşmaya hazırlanıyordu. Nihayet, tüm gün insanlar yoldan geçtiler, fakat yolu kat edip tekrar kralın yanına döndüklerinde hepsi aynı şikayette bulundu: Yolun bir yerinde büyükçe bir taş ve moloz yığını vardı ve bu moloz yığını yolculuğu zorlastırıyordu. Günün sonunda yalnız bir yolcu da bitiş çizgisine yorgun argın ulaştı. Üstü başı toz toprak içindeydi, ama krala büyük bir saygıyla yönelerek elindeki altın kesesini uzatti: "Yolculugum sırasında, yolu tıkayan tas ve moloz yığınını kaldırmak için durmuştum. Bu altın kesesini onun altında buldum. Bu altınlar size ait olmalı." Kral gülümseyerek cevap verdi: "O altınlar sana ait delikanlı." "Hayır, benim değil. Benim hiçbir zaman o kadar çok param olmadı." "Evet" dedi kral. "Bu altınları sen kazandin, zira yarışmanın galibi sensin. Yoldan en güzel geçen kişi sensin. Çünkü, yoldan en güzel geçen kişi, ardından gelenler için yoldaki engelleri kaldıran kişidir ! "
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57903
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Herkesin (haksız bir şekilde) kullandığı bir ifadedir "Angut".
Birisi bir salaklık yapınca, bi laftan anlamayınca, böle boş boş bakınca hemen "Angut'musun" der günümüzün insanı.. . Angut'un aslında bir kuş olduğunu bilmeyen bir ton "Angut!" var ülkemizde.. Angut kuşu'nun eşi öldüğü zaman (yanına o anda başka bir yırtıcı hayvan veya bir insan gelse dahi) gözlerini bir dakika bile eşinin ölüsünün üstünden ayırmadan o da ölene kadar onun baş ucunda bekler... İşte bu canlının yaptığı en büyük"Angut"luk budur.. Ayrıca bu olay bütün Angut kuşları için geçerlidir, arada bir görülen birşey değildir.. Çok ürkek bir hayvan olmalarına rağmen eşinin ölüsünün başında bekleyen Angut kuşuna elini uzatsanız dahi oradan kaçmaz.. Hani derler ya "Angut gibi bakmasana lan".. keşke herkes Angut gibi bakabilse değer verdiklerine.. Bundan sonra bazılarına "Angut" demeden önce bir kere daha düşünün.. Bir "Angut" bile olamayan o kadar çok insan var ki artık günümüzde...
__________________
Buraya Kadarmış .. ![]() |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|