![]() |
![]() |
#1 |
ÇaKaL Üye
![]() Üyelik Tarihi: Sep 2007
Konum: istanbul
Yaş: 43
Mesajlar: 1,020
Teşekkür Etme: 14 Thanked 35 Times in 30 Posts
Üye No: 44374
İtibar Gücü: 1523
Rep Puanı : 1562
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Kostantiniyye mutlak fethedilecektir.
Onu fetheden komutan ne güzel komutan, Onu fetheden asker ne güzel askerdir ” * Söz nurlu, söz muştulu, pusulası cennetin. Kim olmazdı neferi sorgusuz kıyametin? Uğrunda atılacak her adım kutsal idi, Şehitlik mecburiyet, gazilik ikbal idi. Bu yüzden nice canlar toplandı sur önünde Şühedâ duadaydı, olmak için düğünde Yürüdü akın akın Eyyüp...Bayezit... Fatih, Hedeflerinde cennet, gönüllerinde fetih Ne taş ne çamur büktü o güçlü bilekleri, Ne telaşlı şeytanlar ürküttü yürekleri. “ Ya Bizans beni alır ya ben onu.”diyerek; Çağlara yön verdiler cenk gömleği giyerek. Zafere yürüdüler, evliyalar önderdi. Hazreti Musa gelip Fatih’e elin verdi, Deniz boşa bekledi, dağlarda yüzdü gemi. Gülbank göğü titretti, tekbirler gülle gibi Ulubatlıya ölüm; sanki düğün bayramdı... Bayrak şehre sunulan cennetten bir selamdı. Bizans hiç görmemişti, böyle cengaverleri Birlikte kutladılar bu mübarek zaferi Haçlıların aksine, gelenler pek de mertti Halk çiğnedi serpuşu; sarığa güller serpti Boğazın sularıyla yıkandı, paklandı ruh, İmanın süzgecinden geçip duruldu güruh. Yedi tepe ufkundan güneş bir başka doğdu, Hilâl yerinden çıkıp kalpleri nura boğdu. Gelin parmağı gibi minareler, açıp yol, Semaya seslendiler “ İşte budur İslambol” * İslambol: cennetin dünyaya vuran şavkı, Gören secdeye varır, minnetle anar Hakk’ı. Yıldızlar huşu ile eğilir şehre doğru Nüvesine almaya göğe yükselen nuru Yıldız yerde, ay kalpte, cezbeden bir zarâfet... Arzdan arşa uzanan ilahi bir keramet. Alem gördü mü acep; böyle bir ihtişamı? Ne Roma’sı, Bizans’ı, ne Bağdat’ı ne Şam’ı. İstanbul, üç kıtanın boğazında gerdanlık, Tüm şehirlere nispet övmüş, yaratmış Hâlık Çırpınır Karadeniz, çağıldaşır Marmara, Birleşir sükun ile İstanbul’un koynunda. Mehtap suyla öpüşür, su, kürekte nidalar Sultanın yazmasında oya gibi adalar Haliç; şehrin göğsüne sokulmuş, şefkat arar, Kıskanır güneş onu kızıllığıyla sarar. Boğaz, kuğu boynunu uzatır Marmara’ya. Rum’un,Sırp’ın, Moskof’un özlemleri buraya. Haklılar; nasıl böyle bir cevher terk edilir? Doymayan ömürlerin gözünde kalan şehir. Her taşından bir tarih sökün eder, dirilir. Sokakta külhanbeyi, sarayda sultan, vezir Topkapı, Dolmabahçe, Yıldız, Çırağan, Hıdiv Kaç hüznü, kaç sevinci, sakladılar kim bilir? Kanat çırpar martıyla; ölümsüz aşklar orda, Kızkulesi’nde masum, Küçüksu’da hovarda Sadâbâd mutlu, mesut, nihaventten çalar saz, Faytonlarda göz kırpıp yürek hoplatır dilbaz Kapalı Çarşı, Mısır, kubbelerle münhasır Bir ucu tarih kokar, diğeriyse muâsır.. İstanbul, adaletin, hoşgörünün yatağı, Kırk bir çeşit milletin sığındığı otağı, Öyle bir belde ki o, canlara devâ gibi, Ordan dem almayanın, günleri hevâ gibi Yedi tepe, yedi renk, yansıyan hoş sedadır, İstanbul yüreklerde koskoca bir sevdadır. * Öyle bir sevda ki o; taşındığı yürek dar Umut hüzne sarılmış, şehir gibi tarumar Öyle bir şehir ki o; devlet içinde devlet Dinlenmek için şimdi; uykuya etti avdet Evlerin avlusunda kokmaz oldu leylaklar Feraceden sıyrıldı, çıplak kaldı sokaklar. Yerebatan’ın suyu üstünden çekilince, Yılan saçlı Medusa geziniyor haince, Al yüzlü Ayasofya; durur mahzun, mükedder, Böyle ruhsuz bir duruş olmamalı mukadder Çeşmeler ona keza; suskun bülbüller gibi, Bıraksan ağlayacak “ Nerde saltanat devri”, Sadâbâd kayıkları oldu birer heyulâ, Denizin suyu hırçın, balığı küskün suya. Bir yanda Koca Sinan, bir yanda gecekondu, İhtişam ve sefalet ikileminin yurdu. Zekat, zevk aleminin kafeslerinde mahkum, Eğleşir “ Laila ” da, söylenişi bile Rum. Kanlıca’da yoğurt ye, Eminönü’nde balık, Yok başka dinlendiren, boğuyor kalabalık. Piyerloti’den bakan karşılaşmaz özüyle, Şehir sanki sarılmış amerikan beziyle. Sağda; cami, külliye, solda; türbe, yatır var Üstte yabancı müzik, altta; disko, kafe, bar, Binalar yükseliyor yeri göğü yırtarak, İçlerinde yalnızlık, feryat, figan ve nifak. Üç başlı ejderhanın başı kopalı beri, Akrebin kıskacında şehrin güvercinleri. İstanbul! .. At, göğsünden küflü, süfli hayatı, Kurtarmaz Yedikule, Hazerfen’in kanadı Atiyi aydınlatan mazinle övün, fakat; Ey! İstanbul, yok sende dününe hiç sadakat Uyan; kaybolmakta gün, Ay batıyor, Güneş yok..... Silkin rehavetinden, sana göz koyanlar çok. Davul zurna çalınsın, köse vursun mehteran. Medeniyetlere koş, özünden hiç kopmadan. Vurgunum, sevdalıyım, hasretim sana şehir, Gülün çardakta solgun,lâleni kim devşirir? Coşkun akar nehirler, durgun su içilir mi? Rahmet yüklü İstanbul, senden vazgeçilir mi? |
![]() |
![]() |
![]() |
#n/a |
Bot
![]()
Giriş Tarihi: Ocak 2005
Yaş: 0
Mesaj : 0
Üye No: 0
Rep Power: Çok
|
serseri_waynakh (10-14-2007) bu konu için teşekkür ettiler...
|
![]() ![]() ![]() |
![]() |
#2 |
Yeni Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Yaş: 35
Mesajlar: 36
Teşekkür Etme: 235 Thanked 0 Times in 0 Posts
Üye No: 44150
İtibar Gücü: 1489
Rep Puanı : 17502
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() kanka dewam şiir yazmaya
![]()
__________________
:shifty::shifty: |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|