www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Forum > Eskiler (Arşiv)

Eskiler (Arşiv) Eski konular

CevaplaCevapla
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Old 10-19-2007, 10:01 PM   #1
KoJiRo
Aşmış Üye
 
KoJiRo Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: KoCaELi
Yaş: 40
Mesajlar: 34,356
Teşekkür Etme: 21
Thanked 162 Times in 97 Posts
Üye No: 23848
İtibar Gücü: 8775
Rep Puanı : 54700
Rep Derecesi : KoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Arrow Gıybetten uzak durun

Gıybet, Peygamberimiz’in ifadeleriyle mü’min kardeşinin hoşuna gitmediği bir şeyi onun gıyabında söylemektir. Rabbimiz, i net bir ifadeyle haram kılıyor ve gıybet edeni ölü kardeşinin etini yemeye benzetiyor.

Hangi sözcükler gıybet sayılır? Gıybet derin yaralar açıyor Kardeşimizin etini yemeyelim Sosyal yapıyı ayakta tutan dinamikleri sarsan bazı virüsler vardır. Bu virüslerden bir tanesi ve belki de en önemlisi gıybettir. Gıybet Efendimiz’in ifadeleriyle mü’min kardeşinin hoşuna gitmediği bir şeyi onun gıyabında söylemektir. Cenab-ı Hak gıybeti net bir ifadeyle haram kılmış ve gıybet edeni ölü kardeşinin etini yemeye benzetmiştir. Gıybetin haram olduğuna dair Efendimiz’den de rivayet edilen pek çok hadis vardır. Esasında çok geniş bir konu olan gıybeti bir makalenin dar kalıpları içinde mütalaa etmek oldukça zor. Ancak günlük hayatta çokça kullandığımız ama çoğu zaman bunun farkında bile olamadığımız, belki de şeytanın sağdan yaklaşması neticesinde ağzımızdan çıkan bazı gıybet lafızları var. Bu lafızlardan başlayarak gıybet hakkında genel bir değerlendirmede bulunalım.
GIYBET OLACAK AMA..
Bu gıybet lafızlarından bir tanesi.. “Ya şimdi biliyorum gıybet olacak ama..” diye başlıyor, ondan sonra gelecek olan ifadelere adeta bir masumiyet urbası giydiriliyor. İkincisi “ben gıybet etmiyorum ki.. doğrusunu söylüyorum.. o bunların hepsini yapıyor zaten..” Bu da çokça kullanılan bir ifade kalıbı.. zaten kişide olan şeyleri onun arkasından söylemek gıybettir.. eğer söylenilen şeyler kişide yoksa o zaman o kişiye iftira atılmış oluyor ki bu daha kötü bir günahtır. Bir diğer ifade kalıbı: “Ben arkasından konuşmuyorum ki.. şimdi burada olsa yüzüne karşı da söylerim..” bu da ayrı bir gıybet lafzı.. aslında itiraf etmek gerekir ki, o kişi o anda orada olsa söylediği şeyleri yüzüne karşı söylemesi mümkün değildir.
DAHA NELERİ VAR NELERİ!
Bir diğer gıybet lafzı ki bu en büyük ve en tehlikeli gıybet oluyor.. mesela “Falan kişi mi.. siz onu bilmiyorsunuz.. onun daha neleri var neleri.. ama gıybet olur diye korkuyor ve söylemiyorum.” Bu ifade bunu söyleyen kişinin kast ettiği şeyleri söylemesinden çok daha büyük bir gıybettir. Çünkü burada üstü kapalı bir isnat vardır. Zira orada bulunan kişilerin aklına acaba bu şahıs, zina mı yaptı, içki mi içti, kumar mı oynadı gibi şeylerin hepsi birden gelebilir. Çünkü ortada net bir durum yoktur.
FALAN GRUBUN ADAMLARI!
Son olarak da birden fazla topluluklar ile ilgili yapılan gıybet lafızları var.. mesela “falan grubun adamları var ya işte onlar şöyle şöyle..” Bu da çok ağır bir gıybettir. Çünkü bir topluluğu gıybet eden aynı zamanda o topluluğun bütün fertlerini gıybet etmiş sayılır. Ve o fertlerin bütününe haklarını helal ettirmesi gerekmektedir ki, bu da çok zor hatta imkansız gibi görünmektedir.
DiN BÜYÜKLERiNE SAYGIDA SINIRIMIZ NE OLMALI
Bu soruya tek kelimeyle cevap verecek olursak şöyle diyebiliriz: Büyük zâtlara vesilelikten ötürü bir pâye verilmemeli ve onlara gösterilen sevgi Hak’tan ötürü olmalıdır. Şimdi bunu biraz daha açalım: Biz, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e bile vesilelik nokta-i nazarından bağlıyız ve O’nu severiz. Ashab-ı Kiram’ı, Efendimiz’e hizmetlerinden ötürü bir kadirşinaslık içinde ele alıp takdir ederiz. Allah’a ulaştırıcı her şeye vesileliği cihetiyle ve vesileliğin büyüklüğü kadar saygılı olur ve severiz. Bu vesilelik çoğalıp uzayabilir, bize kadar uzatılabilir. Mesela içimizden birisi, bir zatın hidayetine vesile olduğu takdirde, o hidayete eren kimse, vesileliğinden ötürü o kimseye karşı saygı duyar, sevgi ve takdir besler. Hakkın hatırı için onun hatırını âlî tutar ve ona hürmette bulunur. Ancak bu takdir hisleri, o kimseye vesileliğin üstünde tanımaktan daha ziyade samimi bir sevgi içinde olmalıdır. Bu iki şeyi birbirine karıştırmamak gerekir. Netice itibariyle Allah’a ulaşmaya vesile olan insanlar vesileliğinden ötürü sevilmeli ve dualarda daima yâd edilmelidir. Böyle bir sevgiyi Allah da, Peygamberimiz de sever. Ancak büyük pâyeler bahşetme meselesine gelince, bu tür pâyeleri insanlara Allah verir, başka kimse veremez. Veren kimseler, hem kendilerine, hem o zata, hem de başkalarına zulm etmiş olurlar.
ŞEFAAT NEDİR?
Şefaat, müminlerden büyük günah işlemekten dolayı cehennem azabını hak edenler hakkında, başta Peygemberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem) olmak üzere, peygamberlerin, şehitlerin ve sâlihlerin Allah’ın izin ve rızası dahilinde cennete girmeleri için dua ederek talepte bulunmalarıdır. Dünya fâni ve geçicidir. Burada çekilen sıkıntılar da bir yönüyle işlenen günahlara keffaret sayılır. Ancak insanların perişan ve derbeder olacakları ve kendilerini kurtaracak yeni bir amele de fırsat bulamayacakları bir gün gelecektir -ki, biz ona ahiret diyoruzişte o gün, Allah Resulü bütün insanlığı içine alan şefaatiyle ortaya çıkacak ve “en büyük şefaat” ma’nâsına “şefaat-ı uzmâ”sıyla şefaat edecektir. Nitekim, “Her Peygamberin bir duası vardır. Ben ise, duamı inşaallah kıyamet gününde ümmetime şefâat etmek için saklamak istiyorum” (Buhârî, Daavât, 1) hadisi bu hakikati ifade etmektedir. Efendimiz, şefaatının büyük günah işleyenlere olduğunu ifade etmişler ve “Benim şefaatim ümmetimden büyük günah işleyenleredir” (Buhârî, Rikak, 51) buyurmuşlardır. O her hususta olduğu gibi bu mevzuda da bir denge insanıdır. Zaten bütün ümmet O’nun bu ifadeleriyle teselli bulmakta ve Allah Rasulü’nün şefaatına nail olmayı ummaktadır.
KİMLER ŞEFAAT EDECEK?
Şefaat herkesten önce Cenab-ı Hakk’ın kendi elindedir ve O’nun izni ve emri ile gerçekleşebilir. Şefaat etmesine izin verilenler kendi dilediklerine değil, yine Allah’ın dilediklerine şefaat imkânını bulabilir. Kulun günahını ancak Allah affedebilir. Ama bu affı, dilediği seçkin kullarının hatırı için yapmakla onların şerefini bütün mahşer ehline ilân eder. Bu mânâya en büyük mazhar Efendimiz’dir. Allah’ın O en sevgili kulu, mahşer meydanında Makam-ı Mahmud denilen ulvî bir makamda Rabbine secde edecek, yalvarıp yakaracak, Allah’ın kendisine ilham ettiği ve o güne kadar duyulmamış hamd cümleleriyle O’nu tâzim edecek ve sonunda kendisine şefaat izni verilecektir. O da ancak Allah’ın razı olduğu kimselere şefaat edebilecektir. Nitekim “Allah’ın huzurunda, O’nun izin verdiğinden başkasının şefaatleri fayda vermez.” (Sebe, 34/23) “Göklerde nice melek vardır ki, Allah, dilediği ve razı olduğu kimseler için izin vermedikçe onların şefaatı hiçbir işe yaramaz” (Necm, 53/26) ayet-i kerimeleri bu hakikati dile getirmektedir.
__________________
KoJiRo çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
CevaplaCevapla


Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir)
 

Yayınlama Kuralları
Yeni konu açamazsınız
Cevap gönderemezsiniz
Eklenti ekleyemezsiniz
Mesajlarınızı düzenleyemezsiniz

Kodlama is Açık
Smilies are Açık
[IMG] code is Açık
HTML code is Kapalı


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 09:40 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.