www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Forum > Eskiler (Arşiv)

Eskiler (Arşiv) Eski konular

CevaplaCevapla
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Old 10-19-2007, 10:03 PM   #1
KoJiRo
Aşmış Üye
 
KoJiRo Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: KoCaELi
Yaş: 40
Mesajlar: 34,356
Teşekkür Etme: 21
Thanked 162 Times in 97 Posts
Üye No: 23848
İtibar Gücü: 8775
Rep Puanı : 54700
Rep Derecesi : KoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Arrow Temiz Kalmak ve Ahlakı düzeltmek(Manen)

Oluşan yeteneklerin kimi kuvvetli, kimi zayıf olduğundan bu kararmanın da derecesi ayrı ayrıdır. Kimi günah kalbe reyn (pas, leke) olur, kimi kalbin üstünü mühürler, kimi de kalbi kilitler, kapatır.
Kimi insanlar derler ki: Ahlâk denilen ruhi melekeler, yaratılıştan gelmektedir; bunları değiştirmek mümkün değildir. Fakat bu fikir doğru değildir.

MANEN TEMİZ KALMAK AHLAKINIZI GÜZELLEŞTİRİNİZ
Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

"(Batıl inançlardan, kötü ahlaklardan) iyice temizlenen, arınan ve Rabbisinin adını zikredip de namaz kılan kimse muhakkak felaha ermiş, korktuğundan emin, umduğuna nail olmuştur."

Şimdi bize düşen vazife, bu temizliğimizi muhafaza etmek ve kirlenmemeye
çalışmaktır. Farzları yapmak, haramlardan uzaklaşmaktır. Kirlenirsek, yine yıkanırız, demeyelim. Çünkü ya nasib olmazsa!.. Sonra kirlenmemeye çalışmak, kirlenip temizlenmekten ve temizken tekrar yıkanmak da kirlendikten sonra yıkanmaktan daha faziletlidir ve daha kolaydır. Rabbimizin emirlerini muntazaman yerine getirip yasaklarından devamlı kaçınan müslümanlar, daima bu şekilde tertemiz kalırlar. Aksine hareket edenler yani farzları terk edenler ve haramları işleyenler manen ve maddeten kirlenirler.

Ebu Zer Radıyallahu Anh:

“Resülüllah bana şöyle buyurdu: "Nerede ve nasıl olursan ol, Allah Teala'dan kork, takva sahibi ol; (işlediğin) kötülüğün, haramın hemen arkasından iyilik yap, tevbe-istiğfar et ki, o kötülüğü yok etsin, silip süpürsün; insanlarla güzel geçin, insanlara iyi ahlakla muamele et.”

Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in özlü sözlerinden biri olan bu hadis-i şerifte üç önemli hususa tenbih ve ikaz buyurulmaktadır.

l- Her yerde ve her halde takva üzere olmak. Allah Teala'nın azabından korkup bütün emirlerini yapıp yasaklarından kaçınmak suretiyle kişi ancak muttaki olabilir. Dinin temeli takvadır. Takvaya riayet etmeyen, dini; hayatında kamil olarak temsil edemez. Takva, Allah'ın emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınmakla gerçekleşen ve dinin temeli olan bir ilkedir. Buna Allah saygısı, Allah korkusu da denir. Takva çeşitli derecelere ayrılmaktadır. En alt tabakası şirkten uzak kalmak, en üst derecesi ise, Allah'dan başka her şeyden (masiva) yüz çevirmektir. Takvanın birbirlerinden farklı dereceleri bulunmaktadır.

Ancak onun tabii sonucu ilahi murakebe altında olduğu bilinci ile hareket etmekten ibarettir.

Takva, yalnızlıkta, toplum içinde, belâ ve musibet anında, bolluk ve refahta, yokluk ve darlıkta, sağlık ve hastalıkta, hasılı her durumda Allah'a karşı saygılı olmak, sürekli uyanık, dikkatli ve şuurlu bulunmaktır. Bütün hallerde takva esas alınmalıdır.

Böyle bir duygu ve halin sonuçları ise, yüce kitabımızda: Allah'ın dostluğu, ilahî övgü, Allah'ın yardımına ulaşmak, sıkıntılardan kurtulmak ve beklenmedik yerlerden rızka kavuşmak, amellerin ıslahı ve günahların bağışlanması, ilahî muhabbet, Allah katında makbuliyet, ölüm anında müjde, cehennemden kurtuluş ve nihayet cennette temelli mutluluğu buluş olarak belirtilmektedir.

Allah Teâlâ'nın, gazabından sakındırması ve Hz.Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in:

"Nerede ve nasıl olursan ol, Allah'a karşı saygılı bulun" tavsiyesi, Müslümanları bu güzel sonuçlara davet etmektir.

Böylece Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem mü'minleri:

"...Gerçekten Allah, üzerinizde gözetleyicidir." Âyetinin mânâsına uygun davranmaya çağırmış olmaktadır.

2- İşlenen haramların ardından hemen tevbe-istiğfar etmek, iyilik yapmak.

Takva, günah işlemeye, günah işlemek takva sahibi olmaya engel olmadığı için, insanlık gereği işlenecek günahların peşinden iyilik yapmak, o hata ve günahın sonuçlarını ve hatta bizzat günahın kendisini ortadan kaldırmak gerekmektedir. Zira Allah Teâlâ, “iyiliklerin kötülükleri giderdiğini ” ve “hatta iyiliklere tebdil ettiğini ” haber vermiştir.

Bu da murakabe şuurunun olumlu bir başka neticesidir. İyiliğin hatayı iyiliğe dönüştürmesi veya hiç değilse, kötülüğün sonuçlarının ortadan kaldırılması, hiç hata işlememesinin mümkün olmadığı dünyamızda, kötülüklere karşı müsamahasız olmayı öngörmek ve öğütlemek demektir. Günahların ve kötülüklerin tortularını, işlenen iyiliklerle dezenfekte edebilmek gerçekten çok büyük bir imkan ve şanstır.

Hayır vesilesiyle Allah'ın günahı yok etmesi, hem kişinin kalbinden günahın lekesini silmesi, hem de kişinin amel defterinin günah sayfasından, günahı silmesi şeklinde gerçekleşir. Kişinin her ikisine de ihtiyacı var. Çünkü günahlardan hasıl olan lekeler çoğalarak kalbi tamamen kaplayıp karartabilir.

Mü'min büyük-küçük bütün günahı ciddiye alıp, tevbe, istiğfar, sadaka ve namaz gibi amellerle ondan kurtulma ve temizlenme gayretinde olmalıdır. Unutulmamalı ki: "Her bir günah içinde, küfre giden bir yol vardır.” Şu hadis-i şerif ile dikkatinizi çekmek istiyorum.

Ebu H ureyre Radıyallahu Anh'den rivayete göre Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

" (Mü'min) bir kul; bir hata yaptığı, bir günah işlediği zaman kalbine siyah bir nokta, siyah bir iz vurulur, işlenir. Eğer kul (o hatayı, o günahı işlemekten) el çeker, kendini uzaklaştırır, istiğfar eder ve tevbe ederse kalbi (o iz pasından) cilalanır, parlatılır, (leke silinir.) Eğer (bunu yapmayarak günahı işlemeye) dönerse, hatalara devam ederse, o siyah nokta arttırılır, büyütülür. Öyle ki bütün kalbini kaplar, istilâ eder. İşte Allah Teâlâ'nın:

"Hayır! (Gerçek öyle değil.) Bilâkis, onların kazanmakta oldukları, işleye
geldikleri günahlar, haramlar kalplerini kirletmiş, paslandırmıştır." Ayet-i
kerimesinde zikrettiği "Rân" budur."

Bu Mutaffın suresi, 14. Ayet-i Kerime kafirler hakkındadır. Ancak mü'min kişi günah işlemek suretiyle kalbinin kararması ve günah işlemeye devam etmesi yüzünden kalbinin kararmasının fazlalaşması bakımından kâfirlere benzer.

Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selem bu ayet-i kerimeyi mü'minlere okumuş ki, mü'minler günahları çoğaltmaktan sakınsınlar ve kâfirlerin kalbleri karardığı gibi onların kalbleri de kararmasın. Bunun içindir ki: Günahlar küfrün postasıdır, denilmiştir.

Farzları terketmek, haramları işlemek neticesinde oluşan günahlar, üst üste gelerek kalbi körletir ve onu öldürür. Kul farzları terkeder, haramları işler, neticede günahlar kalbini kuşatır ve her tarafını kaplar. Kulun kalbi, insanın eline benzer. Kul, her günah işledikçe bir parmağı kapanır. Böylece günah işlemeye devam ettikçe bütün parmaklar kapanır ve üzeri mühürlenir . O kalpler, o günahları alışkanlık haline getire getire, pas tutmuş aynalar gibi körlenmiş, kararmıştır da artık göstermez olmuşlardır.

Yazı öğrenmek isteyen, yazı yazdıkça yeteneği artar. İlerleye ilerleye o derece yetenek kazanır ki bakmadan dahi yazı yazabilir. İşte psikolojik durum da böyledir. Yapılan işlerin, ruh üzerinde değişik etkileri olur. Meselâ herhangi bir günahı sürekli işleyenlerin kalblerinde o günahın yeteneği oluşur. Günah, seni Allah Teâlâ'dan başka şeyle uğraştırandır. Seni Allah Teâlâ'dan başka şeylerle uğraştıran her şey karanlıktır, lekedir.

Demek ki bütün günahlar karanlıktır, kalbi karartır. Kalbte bu yeteneği oluşturan amellerden her birinin, bu yeteneğin oluşmasında bir katkısı vardır. "İnsan, her günah işledikçe kalbte siyah bir nokta oluşur, böyle böyle kalb kapkara olur."

Oluşan yeteneklerin kimi kuvvetli, kimi zayıf olduğundan bu kararmanın da derecesi ayrı ayrıdır. Kimi günah kalbe reyn (pas, leke) olur, kimi kalbin üstünü mühürler, kimi de kalbi kilitler, kapatır.

Zikredilen hadis-i şerifte Resülüllah sallallahu Aleyhi ve Sellem tevbe ve istiğfarın ehemmiyetini çok güzel bir teşbih (benzetme) ile anlatmaktadır. Kasıtlı ve kasıtsız olarak işlenen her bir hata, her bir günah, ruhta siyah bir leke meydana getirmektedir. Günahlar arttıkça bu lekeler çoğalmakta ve temiz yerler azalmaktadır.

Günahlardan uzaklaşmak, lekenin artmasını önler ise de tevbe ederek, mevcutların da silinmesi, o pasların yeniden cilalanması gerekmektedir. Günahın lekesi tıpkı ayna veya kılıç üzerindeki bir kir veya kağıt üzerine düşen bir mürekkep damlası gibi barizdir. Bu leke işlenen günahın cinsine ve miktarına göre muhtelif büyüklüktedir. "Kalp tıpkı, bembeyaz ve tertemiz bir elbise, günah da bu beyaz elbiseye isabet eden siyah bir leke gibidir. İster istemez bu leke elbiseyi çirkinleştirecektir. Günah karşısında insan bundan farksızdır."

Günahtan hasıl olan lekenin kalbi kaplaması, kalbteki nurun sönmesi, basiretin kapanması demektir. Kalpteki bu fıtri nur sönüp basiret körleşince, kişi, artık günahı günah olarak göremez, hayrı da hayır bilemez.

İnsanlarla güzel geçinmek, ahlâkî olgunluğun ve murakabe şuurunun günlük hayattaki ve beşerî ilişkilerdeki sonucu olmaktadır. Bu uygulamanın ölçüsü de Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem tarafından, başkalarının kendisine yapmasını istemediğini onlara yapmamak şeklinde belirtilmiştir.

İnsanlara güzel ahlâkla muamele çok farklı şekillerde olabilir, yerine göre tatlı dil, güler yüz, müsamaha, bağışlama, kusurlarını görmeme, hatasını yüzüne vurmama, ayıbını teşhir etmeme, eza ve cefasına katlanma, iltifat, hediye vs. Bunu yapabilen, hem dünyada hem ahirette mükafatını görecektir. Dünyada felah, başarı, sıhhat, takdir ve sevgi, ahirette Cenâb-ı Hakk'ın mağfiretine mazhariyetle necat ve kurtuluş. Bu iki hadis-i şeriften öğrendiklerimiz:

1- İyilikler, kötülükleri ya büsbütün ortadan kaldırmak ya da iyiliğe dönüştürmek suretiyle yok eder.

2- Güler yüz göstermek, zarar vermemek, iyiliklerin yaygınlaşmasına gayret etmek ve kendisine yapılmasını istemediğini başkalarına yapmamak, insanlarla güzel geçinmek demektir.

3- Takva ya da Allah'a karşı saygılı olmak, müslümam her türlü kötülüklerden koruyacak üstün bir meziyettir.

4- Her yer ve şartta Allah'a karşı saygılı olmak, murakabe şuurunun göstergesidir.

Yukarıda zikredilen, A'lâ suresi, 14 ve 15. Ayet-i celilesinden, insanların felaha ermesinin başlıca üç şeye bağlı olduğu güzelce anlaşılmaktadır. Bu üçü de; Tezekki (iyice temizlemek) arınmak, Allah'ı zikretmek ve namaz kılmaktır.

Tezekki'den maksat: İnkâr ve isyandan arınmak, Allah Teâlâ'nın emrettiklerini tutup yasaklarından kaçınmaktır. Şirkten, kötü ahlâktan temizlenmek, Allah Teâlâ'nın Resulü'ne indirdiği hükümlere tabi olmaktır. Salih ameller yapmaktır. Zekâtı, fitreyi vermektir. Küfürden, batıl inançlardan uzaklaşmaktır.

Şüphesiz ki, gerçek arınma, her türlü maddi ve manevi kirlerden, lekelerden sıyrılıp kalbi ve vicdanı, duygu ve düşünceyi berraklaştırıp tertemiz tutmaktır. Böylesine kapsamlı ve anlamlı bir arınmanın mükâfatı ise, Cennet'te sonsuz mutluluğa erişmektir.

Hakiki imân, kalbi her türlü şirkten, inkârdan, şüphe ve nifaktan boşaltıp arındırır ve orayı ilahı tecellinin aynası haline getirip feyiz ve rahmet kaynağı kılar. Hiç şüphe yok ki, insan aslında düzgün bir tabiata sahiptir. Uluhiyet fikrim kavramıştır. Artık insana, bu düzgün tabiatına aykırı bir harekette bulunması, kötü inanç ve ahlâkla kendini kirletmesi hiç yakışır mı?

İnsan, nefsini batıl inançlardan temizlemeye çalışmalı, ahlâkını da düzeltmeye gayret göstermelidir. Kimi insanlar derler ki: Ahlâk denilen ruhi melekeler, yaratılıştan gelmektedir; bunları değiştirmek mümkün değildir. Fakat bu fikir doğru değildir. Ahlâk; ister yaratılıştan gelsin ve ister kimilerin dediği gibi insandaki gelişimin neticesi veya kabiliyetinin bir eseri olsun herhalde düzeltilmesi mümkündür.

Bilindiği üzere, bir meyve çekirdeğinin büyük bir kabiliyeti vardır. Bu çekirdek, nice ağaç ve meyve verme gücüne sahiptir. Bu çekirdek yetiştirildiği taktirde nice ağaçlar elde edilir, o ağaçlar yeşil yapraklar, rengarenk çiçeklerle bezenir ve çeşit çeşit meyveler verir. İşte insanda da tohum halinde ahlâk kabiliyeti vardır. İnsan çalışır, nefisle mücadelede bulunursa kendisindeki bu kabiliyet açığa çıkar, güzel ahlaklar meydana gelir ve kötü ahlaklar yok olup gider veya pasif halde kalıp aktif hale geçmez.

Düşünmelidir ki, bir takım vahşi hayvanlar bile terbiyenin tesiriyle adeta tabiatlarını değiştiriyorlar ve evcil hayvanlar arasına giriyorlar. Bir takım yabani bitkiler dahi terbiye sayesinde başka bir renk ve canlılık ile bahçelerimizi süslüyorlar.

Yine bazı adi taş parçaları da kapkara bir halde iken yapılan işlemler sayesinde parlıyor. Birer pırlanta ve elmas olarak gözlerimizi kamaştırıyor. Öyleyse en seçkin varlık olan insanın ahlakı niçin düzelmeye müsait olmasın?

İnsanların ahlâkı değişebilir. Çirkin huyları güzel huylara değiştirmeye "tehzibi ahlâk" denir. Bu değiştirme, her halde mümkündür. Mümkün olmasaydı, Nebiyyi Zişan Efendimiz:

" Ahlâkınızı güzelleştiriniz" diye emretmezdi.
__________________
KoJiRo çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
CevaplaCevapla


Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir)
 

Yayınlama Kuralları
Yeni konu açamazsınız
Cevap gönderemezsiniz
Eklenti ekleyemezsiniz
Mesajlarınızı düzenleyemezsiniz

Kodlama is Açık
Smilies are Açık
[IMG] code is Açık
HTML code is Kapalı


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 08:38 PM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.