![]() |
![]() |
#1 |
Guest
Mesajlar: n/a
Üye No:
Cinsiyet :
|
![]() Sadece Bir Aşk Sonrası İç Dökümü Sesini duydum az önce, mümkün olmayan bir ölümün iki yüzlü korkusu düştü içime. Şarkı söyleyen cehennem melekleri, korkunç gece canavarları, sadece dolunay ışığının aydınlattığı üç kan emici yaratık geldi odama. Söndürdüm yavaşça ışığı. Kanlı bir bez uzattı bana meleklerden biri. “Sil gözyaşlarını” dedi. Üzerinde kırmızı bir elbise vardı yerlere kadar uzanan ve bir tül gibiydi, içi görünüyordu. Parçalanmış göğüslerinden hala kan sızıyordu. Gözleri yoktu meleğin, yerlerinde iki kocaman siyah taş vardı. Saçları siyah ve ıslaktı. Usulca aldım bez parçasını, elleri dokundu ellerime, ürperdim. İçim titredi. Kanla ıslanmamış tarafıyla sildim göz yaşlarımı. Yalanarak baktı kan emicilerinden biri. Bu karanlıkta nasıl gördüğümü sordum ona. “Sana bütün sırları anlatabilirim, sadece birazcık kan karşılığında” dedi tıslayarak. “Bütün kanım içime aktı, damarlarımda dolaşan şey sana göre değil” diyebildim. “ O zaman bir parça et, bir ısırık sadece ama ben karar vereceğim ısıracağım yere” kabul ettim. Tam dört melek vardı odamda dördüde başlarını öne eğdiler. Canavarlar sağa sola koşuşturmaya başladılar. Küçüktüler ve buruşturup atılmış bir kağıda benziyordu yüzleri. Bilmediğim bir dilde bağırıyorlardı. “nashlaruk nashlaruk .“ Ağızları yoktu ve sesleri başımın içinde yankılanıyordu. Konuştuğum kan emici yanıma yaklaştı, iri kolları vardı ve dişleri dudaklarını parçalamış gibiydi. Elden çok pençeye benzeyen uzuvlarını yavaşça bana uzattı. Gözlerini yumdu “İlhuskhan nashlaruk” diye bağırdı. Melekler kulaklarını kapattılar soğuk elleriyle. Ağlıyorlardı ve kanlar akıyordu gözlerinden. Sonra ani bir hareketle üzerimdeki tişörtü parçalayıp aldı sırtımdan. Gözlerimi kapattım, artık sadece soluk alışını duyabiliyordum, büyük bir iştahla ve sabırsızca. Göğsümde ıslaklık hissettim. Usulca gözlerimi açtım ve ne yaptığına baktım. Mosmor bir dil gördüm önce, artık her yer karanlıktı. Canavarlar bağırmaya devam ediyordu ve melekler hep bir ağızdan bir şarkıya başlamışlardı. Hayatımda daha hüzünlü bir şarkı duymamıştım. Kan emici göğsümü yalamaya devam ediyordu. Yapışkan ve tahrik ediciydi. Tekrar kapattım gözlerimi. Seni düşündüm, yüzünü hatırlayamıyordum, adın yavaşça siliniyordu hafızamdan. Seni unutmamaya çalışırken dişleri geçti göğsüme. Hayır canım yanmadı, bu sefer değil. İki pençesini iki omzuma koydu ve birden kendini geriye çekti. Aynı anda omuzlarımı da bıraktı, yere yığıldım. Karanlık ortadan kayboldu, melekler sustu. Kafamı kaldırıp baktığımda, pençeleri koca bir et parçasını tutmuş iştahla yiyen kan emiciyi gördüm. “nashlaruk” diye bağırmak istedim nedenini bilmiyorum. Tam bağıracaktım ki gözleri gözlerimi yakaladı. Pençelerini indirdi, etim hala avuçlarındaydı. Korkmuş bir hali vardı. Diğer ikisi bana doğru yöneldi, öfkeliydiler. Haykırdım “nashlaruk” ikisi de o an yere kapanıp inlemeye başladılar. Etimi elinde tutan birden yok oldu. Etin betona çarpma sesi yankılandı odada. Ayağa kalktım. “Kim yanıt verecek soruma ?” diye haykırdım. Yerdekiler kafalarını çevirip gözlerime baktılar. Aynı anda bir kadın ve bir erkeğin çıkarabileceği her tonda “Siz bütün yanıtları bilirsiniz efendimiz” dediler “Bağışlayın biz zavallıları”. “Ben bağışlamam” dedim. “Bağışlamak bağışlayıcıların işi, bana hemen bir bağışlayıcı getirin” bağışlayıcılar iyi taraftaydılar ve tanrıya hizmet ederlerdi bir zamanlar. Tanrı öldürüldüğünden beri yazgıları değişmiş olsa da günahkarlar için birer umuttu onlar. Meleklerden kanlı bezi uzatan konuştu. “Uyanmanıza sevindim lordum, dilerseniz kılıcınızı yeniden dövdürüp getirelim”. “Hayır” dedim. “Bu kez bir balta istiyorum. Sapını bu iki düşkünün kemiklerinden yapın” korkuyla bana döndü gözleri. “Ama önce bağışlayıcıyı getirecekler” dedim. Kalkıp uzaklaştılar. Canavarlardan birine “Acıktım” dedim, “Binlerce yıldır bir şey yemiyorum” bir tanesi yanıma yaklaştı, küçük bir hançer çıkardı cebinden ve oracıkta sapladı göğsüne. Düştü ve yitti. Onu yerden alıp ağzıma yaklaştırdım. Güzel kokuyordu ve lezizdi. Çok geçmeden iki melek daha yanlarında bir balta ve bağışlayıcılardan en kadim olanıyla odaya girdiler. Canı yanmış gözüküyordu. Bembeyaz pelerini kanlar içindeydi. Yüzüme baktı ve “Demek uyandın” dedi kibirlice. “Değişmemişsin, hala aynı küçük hayatı yaşıyorsun” dedim. Yüzüme tükürdü. Evime gitmeyi düşledim, evimdeydik. Kor kor ateşler yanıyordu her yanda. Acı dolu çığlıklar sarıyordu ortalığı. Tahtıma oturdum. Karşımda özlediğim manzara duruyordu. Ateşler içinde iyi meleklerin en yücesi. Eski düzen konsülünün başı Darflien. “Şu tükürme konusuna gelince bana borçlusun eski dostum” dedim. Önüme bir çuval gibi yığılmış bağışlayıcıya. “Ben konsülden bile yaşlı olanım, ben tanrıdan sonra gelenim. Borcum sadece tanrıyadır öldüğünden beri. Ben ilk yaratılanım, ben ilk kılıcın sahibiyim, ben Acbr-lrien’im” dedi. Doğruldu yerinden ve güneş ışığından bir kılıç belirdi elinde. Darflien başını kaldırdı. Oraya zincirlendiğinden beri ilk kez ağlamaktan başka bir şey yapıyordu. “Kıt bir aklı olan, yalnız ahmaklara umut verir” diye bağırdım. “Kılıcının hükmü burada geçmez. Ama istersen baltamın tadına bakabilirsin. Hükmü geri almak ve kendi konsülümü kurmak için dövüldü” önce baltaya göz ucuyla baktı, hemen tahtımın yanımdaki meleğin elinde duruyordu. Sonra bana yöneldi bakışları. Ani bir refleksle fırladı yerinden ve savurdu kılıcını tam boynuma doğru. Çarptı ve yok oldu kılıç. Derin derin soluyordu. Öfkesi ve duyduğu korku evimi şenlendirdi. Yanına yaklaştım. “Ölüm benim yarattığımdır. Bulunduğun yer pahalıya mal oldu bana. Binlerce yıl uyumayı göze aldım. Meydan sizin gibilere kaldıysa bir süre, nedensiz değildi. İtaat etmeni beklemiyorum senden. Siz hep bunu isterdiniz. Gözlerini kaçırdı. “Neden gözlerini kaçırırsın ilkten sonra gelen, yoksa fırsat varken öldürmediğinize mi üzülürsün. Tanrın sağken korkuların olsaydı şimdi hala dost olabilirdik. Ama siz ve şu ölmüş olanın ardında bıraktıkları ne hale getirmiş dünyayı. Bu gün her şeyden haberdar oldum, ağladım şu koca Darflien gibi daha çoğuna bedeldi benimkisi. Her şeyi bilirken sakladınız zavallı insanlardan. Onları sadece köle gibi görüp yaşam verip, onlardan geri almak içinde beni yarattınız. Yaşam sürekli verilir eski dostum, ama bir kez benim tarafımdan alınırsa şurada duran zavallı melekler gibi bakınca acı verir sadece.” Gözleri gözlerimi buldu tekrar. “Sen lanetlenmiştin, vazgeçmiştik hizmetlerinden. Kabul ediyorum yararın dokundu, belki Darfien’in yanında bir hayat sunacaksın bana. Zaten ötesine gücün yetmez.” “Tamahkar olma” diyerek kestim sözünü. “Gücümün yettiklerini göreceksin.” Darfien’e baktım, bir güç gösterisi için hazırdı artık. “boşaltın zincirlerinden şu ahmağı.” Dedim. Karanlıklardan iki gölge geldi. Birer hayalete benziyorlardı, sesleri yoktu. Darflien’in yanına süzüldüler yavaşça. Ateşten ve dumandan geçtiler. Zincirlerdeki mührü buldu elleri. Darfien kafasını kaldırdı, gözlerime baktı öfkeyle. Mühür çözüldü, kanatları özgürce havaya hamle yaptı. Devasa bir kartal gibi çıkıyordu sesi. Sudan yapılmış kanatlarını. havada umutsuzca çırptı. Yükseldi yükseldi. Bağışlayıcı şaşkınlıkla karışık bir gülümseme içindeydi. Darfien birden boşluğa bıraktı kendini, bir şeyler mırıldanıyordu. Elinde sudan bir kılıç belirdi, kılıcın boyu üç metre olmalıydı boyunun tam yarısı kadar. Tertemiz bir yüzü vardı eski masal şövalyeleri gibi. Başındaki kırık tacı parıldıyordu ateşler içinde. Hızla yaklaştı. Yanımdaki melekten baltamı kaptığım gibi havalandım. Kılıcının yanında küçücük kalıyordu baltam. İlk temas fazlaca gürültülü olmuştu, kılıcını savurmuş bir yandan da büyü sözcükleri söylemişti. Kılıcı baltama çarptığı yerden çatırdadı. Sonra tekrar sağlamlaştı. Havada o kadar yakındık ki nefesini duyabiliyordum artık. Saçlarını yakaladım hareket edemedi. “Şimdi düşeceksin küçük kuş” dedim. Düştü. Birkaç kez tekrar havalanmaya çalıştı başaramadı. Tam karşısına indim. Üzerine yürüdüm, karşılamak için savunmasını aldı. Rüzgar gibi geçtim yanından. Bir çığlık yarım kaldı. Arkamda yere yıkıldı. “Elveda eski konsül” dedim. Yavaşça arkama döndüm, kanatları birkaç kez umarsızca titredi, kafası tacından gövdesi de başından arınmıştı. Bembeyaz kanı akıyordu boynundan siyah mermerin üzerine. Yaklaştım, yerden aldım taçsız başını. Fırlatıp attım bağışlayıcının önüne. “Garip zamanlar” dedim. Yüzüne bakarak “Uyanmayacaklar uyanıyor, ölmeyecekler ölüyor.” Titriyordu. “Ölüm getireni öldürmeye çalıştı. İlk ve son kez bir ağıt yankılansın bahçemde. Ruhları sustuğunda bir kırık kılıç bile bırakamayacak olanlara ne yazık. Sen yaşlı olan adın unutulacak, sonsuza kadar, tüm bilenler her neredelerse ortadan kaldırılıyorlar şimdi. Az sonra gelir ruhları bahçeme. Bunun için ağıt bekleniyor sadece.” Baltamı aldığıma uzattım. “Başlasın dedim son çağın şarkısı artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” Tahtıma oturdum, bağışlayıcı hiç bu kadar yaşlı görünmemişti gözüme. Çaresizlik esir almıştı bedenini. Ağıt başladı. Ağladım, adın geldi tekrar aklıma, sesin geldi, ardından yüzün ve dokunuşların. Günahlardan arındırır gibi, başını alıp gider gibi, susup da söyleyememek gibi adının anlamı geldi aklıma. Bu ağıt zavallı Darfien’den çok bana yakışıyordu. Ölümsüzlüğü veren koydum senin adını, sonrada alıp giden. Ağıt sürerken cansız bırakılmış bedenlerin ruhları birer yıldız gibi akmaya başladılar bahçeme, bağışlayıcı ağlıyordu. Bense acımıyordum ona. Dizlerinin üzerine çöktü “Tamam” dedi mırıldanır gibi. “Ne istediğini söyle bunları hangi bedelle ödeyeceğim.” “Zamanı geldiğinde söyleyeceğim. Yaşarken yalvaranların acısını doldur içine önce. Sen bağışlamıştın her birini değil mi? Ölü olana tapınan şu zavallılar yaşarken haberdar olsalardı yalvarırlar mıydı sanıyorsun? Ya bu bedenin sahibi. Sana ve senin inandığına tapınmadı asla. Af dilemedi yaptıklarından. Üzerimdeki uyku büyüsünü sen koydurmuştun. Hatırlarsın, var olmuş tüm acılar ruhuma sahip olacaktı, ta ki benden daha çok acı çeken bir ölümlü çıkana kadar. Size bildiği halde inanmayacak, günahkar olduğu halde af dilemeyecek ve tüm acılarına rağmen en az yüz gün kendini öldürmeyecekti. Ama dayandı. Ben kabuslar içinde acı çekmeye her gün binlerce kez yeniden başlarken, o tüm acılarımı bir anda yaşıyordu.” Doğruldum yerimden. O anda doğrulanın kim olduğunu, içimdeki sıcaklığı, adını ve burada ne işim olduğunu düşünüyordum. Konuştum tekrar. “Kızı bu bedene yaptıklarından bağışlayacaksın, diz çöküp bu bedenin sahibinden af dileyeceksin ölen adına. Bende çabuk bir ölüm sunacağım kendime.” Bağışlayıcı aniden gözlerini çevirdi bana doğru. Küçülüyordu adeta. Bütün yanan ateşler gürültüyle inledi, melekler diz çöküp ağlamaya başladı, ağıt sustu. “efendimiz İlhuskhan bırakma bizi” dedi etraftaki her ölü. “susun” diye haykırdım. Bir bedende iki kişilik bir ölüm…. Öyle büyük bir sessizlik kapladı ki ortalığı. Ölüm geldi aklıma, yine adınla birlikte. “Sana güvenmem asla. Sen yalancıların ve çingenelerin lordusun aynı zamanda.” Kontrolünü kaybetmiş bir konuşmacı gibiydi sesi. “Şu zavallılar, asla toprakları olmamasıyla lanetlendiler sizin tarafınızdan. Peki ne için ?. Oradan oraya savrulup gidiyorlar yüzyıllardır. Onların lordu tabi ki ben olacağım. Yoksa her ölümlünün size tapınmaması acı mı veriyor. Üzerine inançlar kurmak için yanlış bir temel seçtiniz en başında. Bir tek inanmayan kalmasa ne için burada olacaktınız. Bir yandan bize inanın diyordunuz, bir yandan inanmayan insanlar yaratmaya çalışıyordunuz. Varlığınız anlamsız kalmasın diye. Ne büyük çelişki, ben kötüyüm evet. Ve her taraf kötülükle dolana kadar savaşmaya yemin etmiş olanım. Sonunda rahatlıkla kendimi öldürüp yokluğa karışmak zor gelmiyor. Sizse hem sonsuzluk istiyorsunuz, hem de her yerin iyi olmasını, bu olmaz dostum her yer iyi olursa size gerek kalmaz.” “Yeter !” diye bağırdı bağışlayıcı. “Sen kendini ne sanıyorsun. Sen de bu oyuna itaat edeceğine söz vermemiş miydin? Tanrıyla aranızda hep bir fark vardı. Onun düşlediklerine senin aklın ermez.” Son bir güçle konuşuyordu artık. “Hadi bitirelim şu işi. Dediğimi yap ve bende sözümü tutayım. Bağışla kızı ve af dile.” “Ne için af dileyecekmişim ? O kendi acısını kendisi yarattı. Hem kız bağışlanmayacak asla. Bu genç bedene gelince, ölümü ve sonsuz bir karanlığı hak edecek kadar büyük bir günahkardır. Böyle bir şey yaparsam bağışlanacak duruma düşerim.” O an gözlerim parladı kendimi tutamıyordum. Yanına yaklaştım ve boynundan tutup havaya kaldırdım. “Bu yüzden her şey benim istediğim gibi gerçekleşiyor. Kimse sizin bağışlamanıza ihtiyaç duymuyor aslında. Küçük yaşamlarına öyle büyük anlamlar yüklüyorsunuz ki bir asrı bulmayan hayatları sonsuz cennet veya cehennemle sonlandırılıyor. Hepsi bu gece özgür kalacak. Kimse ne size ne de bana sığınmayacak artık. Bu gece eski dostum, sen, ben ve bütün bize bağlı olanlar yok olacak.” Yere bıraktım, dolu bir çuval gibi simsiyah mermere yığıldı. “eğer söylediğimi yapmazsan, şimdi tüm gücümle saldıracağım yarattıklarınıza. Bir tek kalp atışı kalmayacak. Size ve bana gerek kalmayacağı gibi. Bir ağıtla yüz binlerce can aldım az önce, ve ben şarkıma başlamadım henüz.” Bağışlayıcı irkildi ve ayağa kalkmaya çalıştı. Başardığında, konuştu, “bu ikisi neden bu kadar önemli. Eğer varolmanı sağladığı için borçlu hissediyorsan kendini bu sana ters düşen bir hal. Yine de benim bile göze alamayacaklarım var. Karşıma geçmiş ölümünden söz ediyorsun, bunca zaman bekledin ve gözlerinde öfkeden çok hüzün okunuyor. Bırak her şey eskisi gibi sürsün daha fazlasını isteme benden.” Sesine güven gelmişti. Susmak ve uyumak istiyordum yapamadım gözlerimi kapatıp adını heceledim. Susuyordum lakin sesim yankılandı yeniden. “ Bir şey gizlenmeyi başardı sizden.” Darflien’in bedenini işaret ettim. Birkaç sözcük ve sonra kafası yuvarlanarak yerini buldu kanatları titredi tekrar. Bağışlayıcı şaşkınlığını gizleyemiyordu. “Ben artık hem can alanım hem de veren” Darflien yavaşça doğruldu. Yanıma gelip “Bağışlayın efendim binlerce yıl, zihnimi köreltmekten başka bir işe yaramamış.” Bağışlayıcı bana döndü, “Ama siz ölmüştünüz, nasıl olur, gözlerimle gördüm.” “Görmek yanıltır” diyebildi dudaklarım. Bağışlayıcı önüme gelip diz çöktü. “Kızı bağışlıyorum efendim, yalvarırım sizde aynı lütufta bulunun bana karşı.” Sesi korku doluydu. “Hayır Acbr-lrien bu kez değil. Yeni bir düzen kuruluyor artık ve sen dışarıda kaldın. Sen çalıp kaçansın “Düş kaçkını” koyuyorum adını. Az sonra lanetleneceksin tarafımdan. Denizlerdeki tüm kötü şeyler senindir artık. Git şimdi, başka bir şey söylemeyeceğim.” Bağışlayıcı birden yokluğa karıştı. Sesim Darflien’e döndü , “Sen bundan böyle azat edildin malumun olsun. İster git sonsuz ömrünü af dilemeye ada, ister karanlıklara hapset kendini.” “ Efendimiz, izin verin şuracıktaki ateşte yanayım sonsuza kadar yeter ki beni ayırmayın yanınızdan.” “sana da başka bir şey söylemeyeceğim şimdi git.” Darflien o an bir ışık gibi aktı gitti. Ses sonunda bana döndü. “Sen bunları unutmakla mükafatlandırıldın. Duyduğun sese geri dön fakat umut etme sakın. Kız artık affedildi. Benden dilemediğin şeyi yaptım senin için. Şimdi git, adını “Geceyle Konuşan” koyuyorum. Tekrar karşılaştığımızda her şeyi hatırlayacaksın. Ayrıcalık bekleme sakın.” Korkunç bir kabustan uyanmış gibi bir ağırlık hissettim göğsümde. Gözlerimi açtım, odamdaydım. Gecenin karanlığı sarıyordu ortalığı. Masadaki mumu yaktım. Bir sigarayla beraber sessizliği dinledim. Geceye mırıldandım sonra. “Bağışlandın sevgilim.” Sesini duymak, mümkün olmayan bir ölümün iki yüzlü korkusunu düşürdü içime. Ben unutmam, tanrı bile başaramaz bunu. Az sonra lanetleneceksin tarafımdan. Denizlerdeki tüm kötü şeyler senindir artık. Sen çalıp kaçansın “Düş Kaçkını” koyuyorum adını. Başka bir şey söylemeyeceğim. |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|
![]() |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Bilimkurgu-Fantastik-Korku-Gerilim Kitapları 172 Adet | styla45 | e-kitap, e-book, Kitap | 0 | 05-06-2010 01:27 AM |
Öğretmen Akademisi Vakfı kuruldu | GooD aNd EvıL | Eskiler (Arşiv) | 0 | 08-28-2008 12:33 PM |
Polis Akademisi-Meram Belediyesi: 3-0 | [stop] | Eskiler (Arşiv) | 0 | 04-06-2008 01:56 PM |
polis akademisi | вσυя∂¢αη | Eskiler (Arşiv) | 0 | 08-14-2007 12:33 PM |
Polis Akademisi rahat kazandı.. | DHeMLy-CHaY | Eskiler (Arşiv) | 0 | 10-21-2006 11:45 PM |