www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Forum > Eskiler (Arşiv)

Eskiler (Arşiv) Eski konular

CevaplaCevapla
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Old 11-28-2006, 03:59 PM   #1
CaKaLBoT
ÇaKaL Üye
 
Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0
Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2553
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi : CaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Exclamation Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanları...


Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki cumhurbaşkanları ve görev yaptıkları tarihler şöyledir:

Mustafa Kemal Atatürk (29 Ekim 1923 - 10 Kasım 1938)


İsmet İnönü (11 Kasım 1938 - 22 Mayıs 1950)

Celal Bayar (22 Mayıs 1950 - 27 Mayıs 1960)

Cemal Gürsel (27 Mayıs 1960 - 28 Mart 1966)**

Cevdet Sunay (28 Mart 1966 - 28 Mart 1973)

Tekin Arıburun (28 Mart 1973 - 6 Nisan 1973)*

Fahri Korutürk (6 Nisan 1973 - 6 Nisan 1980)
İhsan Sabri Çağlayangil (6 Nisan 1980 - 12 Eylül 1980)*

Kenan Evren (12 Eylül 1980 - 9 Kasım 1989)***

Turgut Özal (9 Kasım 1989 - 17 Nisan 1993)

Hüsamettin Cindoruk (17 Nisan 1993 - 16 Mayıs 1993)*

Süleyman Demirel (16 Mayıs 1993 - 16 Mayıs 2000)

Ahmet Necdet Sezer (16 Mayıs 2000 - 16 Mayıs 2007)

__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur.
CaKaLBoT çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 11-28-2006, 04:02 PM   #2
CaKaLBoT
ÇaKaL Üye
 
Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0
Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2553
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi : CaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan

ATATÜRK'ün HAYATI





Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan Makedonya'ya yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesinin kızıdır. Milis subaylığı, evkaf katipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi. Atatürk'ün beş kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü, sadece Makbule (Atadan) 1956 yılına değin yaşadı.

Küçük Mustafa öğrenim çağına gelince Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, sonra babasının isteğiyle Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti. Bu sırada babasını kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği'nde dayısının yanında kaldıktan sonra Selânik'e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu. Kısa bir süre sonra 1893 yılında Askeri Rüştiye'ye girdi. Bu okulda Matematik öğretmeni Mustafa Bey adına "Kemal" i ilave etti. 1896-1899 yıllarında Manastır Askeri İdâdi'sini bitirip, İstanbul'da Harp Okulunda öğrenime başladı. 1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu., Harp Akademisi'ne devam etti. 11 Ocak 1905'te yüzbaşı rütbesiyle Akademi'yi tamamladı. 1905-1907 yılları arasında Şam'da 5. Ordu emrinde görev yaptı. 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. Manastır'a III. Ordu'ya atandı. 19 Nisan 1909'da İstanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmay Başkanı olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa'ya gönderildi. Picardie Manevraları'na katıldı. 1911 yılında İstanbul'da Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başladı.

1911 yılında İtalyanların Trablusgarp'a hücumu ile başlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadaşıyla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev aldı. 22 Aralık 1911'de İtalyanlara karşı Tobruk Savaşını kazandı. 6 Mart 1912'de Derne Komutanlığına getirildi.

Ekim 1912'de Balkan Savaşı başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913 yılında Sofya Ateşemiliterliğine atandı. Bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. Ateşemiliterlik görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada I. Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi.

1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı'nda, Mustafa Kemal Çanakkale'de bir kahramanlık destanı yazıp İtilaf Devletlerine "Çanakkale geçilmez! " dedirtti. 18 Mart 1915'te Çanakkale Boğazını geçmeye kalkan İngiliz ve Fransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarmaya karar verdiler. 25 Nisan 1915'te Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen Conkbayırı'nda durdurdu. Mustafa Kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. İngilizler 6-7 Ağustos 1915'te Arıburnu'nda tekrar taarruza geçti. Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferini kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar zaferleri takip etti. Çanakkale Savaşlarında yaklaşık 253.000 şehit veren Türk ulusu onurunu İtilaf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir. Mustafa Kemal'in askerlerine "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderini değiştirmiştir.

Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları'dan sonra 1916'da Edirne ve Diyarbakır'da görev aldı. 1 Nisan 1916'da tümgeneralliğe yükseldi. Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis'in geri alınmasını sağladı. Şam ve Halep'teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917'de İstanbul'a geldi. Velihat Vahidettin Efendi'yle Almanya'ya giderek cephede incelemelerde bulundu. Bu seyehatten sonra hastalandı. Viyana ve Karisbad'a giderek tedavi oldu. 15 Ağustos 1918'de Halep'e 7. Ordu Komutanı olarak döndü. Bu cephede İngiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunma savaşları yaptı. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918'de Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirildi. Bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918'de İstanbul'a gelip Harbiye Nezâreti'nde (Bakanlığında) göreve başladı.

Mondros Mütarekesi'nden sonra İtilaf Devletleri'nin Osmanlı ordularını işgale başlamaları üzerine; Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. 22 Haziran 1919'da Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını " ilan edip Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdı. 23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında da Sivas Kongresi'ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı. 27 Aralık 1919'da Ankara'da heyecanla karşılandı. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu. Meclis ve Hükümet Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı.

Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'I işgali sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması'nı imzalayarak aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşan I. Dünya Savaşı'nın galip devletlerine karşı önce Kuvâ-yi Milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâ-yi Milliye - ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.



Mustafa Kemal yönetimindeki Türk Kurtuluş Savaşının önemli aşamaları şunlardır:

Sarıkamış (20 Eylül 1920), Kars (30 Ekim 1920) ve Gümrü'nün (7 Kasım 1920) kurtarılışı.

Çukurova, Gazi Antep, Kahraman Maraş Şanlı Urfa savunmaları (1919- 1921)

I. İnönü Zaferi (6 -10 Ocak 1921)

II. İnönü Zaferi (23 Mart-1 Nisan 1921)

Sakarya Zaferi (23 Ağustos-13 Eylül 1921)

Büyük Taarruz, Başkomutan Meydan Muhaberesi ve Büyük Zafer (26 Ağustos 9 Eylül 1922)

Sakarya Zaferinden sonra 19 Eylül 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal'e Mareşal rütbesi ve Gazi unvanını verdi. Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla sonuçlandı. Böylece Sevr Antlaşması'yla paramparça edilen, Türklere 5-6 il büyüklüğünde vatan bırakılan Türkiye toprakları üzerinde ulusal birliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması için hiçbir engel kalmadı.

23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu müjdelenmiştir. Meclisin Türk Kurtuluş Savaşı'nı başarıyla yönetmesi, yeni Türk devletinin kuruluşunu hızlandırdı. 1 Kasım 1922'de hilâfet ve saltanat birbirinden ayrıldı, saltanat kaldırıldı. Böylece Osmanlı İmparatorluğu'yla yönetim bağları koparıldı. 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet idaresi kabul edildi, Atatürk oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçildi. 30 Ekim 1923 günü İsmet İnönü tarafından Cumhuriyet'in ilk hükümeti kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ve "Yurtta barış cihanda

barış" temelleri üzerinde yükselmeye başladı.



Atatürk Türkiye'yi "Çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak" amacıyla bir dizi devrim yaptı. Bu devrimleri beş başlık altında toplayabiliriz:

1. Siyasal Devrimler:
· Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)
· Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)
· Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)

2. Toplumsal Devrimler
· Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934)
· Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925)
· Tekke zâviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925)
· Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934)
· Lâkap ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934)
· Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü (1925-1931)

3. Hukuk Devrimi :
· Mecellenin kaldırılması (1924-1937)
· Türk Medeni Kanunu ve diğer kanunların çıkarılarak laik hukuk düzenine geçilmesi (1924-1937)

4. Eğitim ve Kültür Alanındaki Devrimler:
· Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924)
· Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928)
· Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932)
· Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933)
· Güzel sanatlarda yenilikler

5. Ekonomi Alanında Devrimler:
· Aşârın kaldırılması
· Çiftçinin özendirilmesi
· Örnek çiftliklerin kurulması
· Sanayiyi Teşvik Kanunu'nun çıkarılarak sanayi kuruluşlarının kurulması
· I. ve II. Kalkınma Planları'nın (1933-1937) uygulamaya konulması, yurdun yeni yollarla donatılması

Soyadı Kanunu gereğince, 24 Kasım 1934'de TBMM'nce Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadı verildi.

Atatürk, 24 Nisan 1920 ve 13 Ağustos 1923 tarihlerinde TBMM Başkanlığına seçildi. Bu başkanlık görevi, Devlet-Hükümet Başkanlığı düzeyindeydi. 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet ilan edildi ve Atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa gereğince dört yılda bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi. 1927,1931, 1935 yıllarında TBMM Atatürk'ü yeniden cumhurbaşkanlığına seçti.

Atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. İlgililere aksayan yönlerle ilgili emirler verdi. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye'yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanlarını, başbakanlarını, bakanlarını komutanlarını ağırladı.

15-20 Ekim 1927 tarihinde Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan büyük nutkunu, 29 Ekim 1933 tarihinde de 10. Yıl Nutku'nu okudu.

Atatürk özel yaşamında sadelik içinde yaşadı. 29 Ocak 1923'de Latife Hanımla evlendi. Birçok yurt gezisine birlikte çıktılar. Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü. Çocukları çok seven Atatürk Afet (İnan), Sabiha (Gökçen), Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra adlı kızları ve Mustafa adlı çobanı manevi evlat edindi. Abdurrahim ve İhsan adlı çocukları himayesine aldı. Yaşayanlarına iyi bir gelecek hazırladı.

1937 yılında çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmazlarını da Ankara ve Bursa Belediyelerine bağışladı. Mirasından kızkardeşine, manevi evlatlarına, Türk Dil ve Tarih Kurumlarına pay ayırdı. Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli türkülerine aşırı ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan büyük keyif alırdı. Sakarya adlı atıyla, köpeği Fox'a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu. Akşam yemeklerine devlet ve bilim adamlarını, sanatçıları davet eder, ülkenin sorunlarını tartışırdı. Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği'ne gider, çalışmalara bizzat katılırdı. Fransızca ve Almanca biliyordu.

ATATÜRK'ÜN SON YILLARI VE ÖLÜMÜ

Atatürk'ün ilk hastalık belirtisi 1937 yılında ortaya çıktı. 1938 yılı başlarında Yalova'da bulunduğu sırada, ciddî olarak hastalandı. Buradaki tedavi olumlu sonuç verdi. Fakat tamamen iyileşmeden Ankara'ya yaptığı yorucu yolculuk, hastalığının artmasına sebep oldu. Bu tarihlerde Hatay sorununun gündemde olması da onu yormaktaydı. Hasta olmasına rağmen, Mersin ve Adana'ya geziye çıktı. Kızgın güneş altında askerî birliklerimizi teftiş edip tatbikat yaptıran Atatürk, çok yorgun düştü. Ülkü edindiğimillî dava uğruna kendi sağlığını hiçe saydı. Güney seyahati hastalığının artmasına sebep oldu. 26 Mayıs'ta Ankara'ya döndükten sonra tedavi ve istirahat için İstanbul'a gitti. Doktorlar tarafından, siroz hastalığı teşhisi kondu.

Deniz havası iyi geldiği için, Savarona Yatı'nda bir süre dinlendi. Bu durumda bile ülke sorunlarıyla ilgilenmeye devam etti. İstanbul'a gelen Romanya kralı ile görüştü. Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti. 4 Temmuz 1938'de Hatay Antlaşması'nın yürürlüğe girmesi Atatürk'ü çok sevindirip moralini düzeltti. Temmuz sonlarına kadar Savarona'da kalan Atatürk'ün hastalığı ağırlaşınca Dolmabahçe Sarayı'na nakledildi. Fakat hastalığı durmadan ilerliyordu. O'nun hastalığını duyan Türk halkı, sağlığıyla ilgili haberleri heyecanla takip ediyor, bütün kalbiyle iyileşmesini diliyordu. Hastalığının ciddiyetini kavrayarak 5 Eylül 1938'de vasiyetini yazıp servetinin büyük bir kısmını Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarına bağışladı. Ekim ayı ortalarında durumu düzelir gibi oldu. Fakat, çok arzuladığı hâlde, Ankara'ya gelip cumhuriyetin on beşinci yıl dönümü törenlerine katılamadı.

29 Ekim 1938'de kahraman Türk Ordusu'na yolladığı mesaj, Başbakan Celâl Bayar tarafından okundu. "Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferlerle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman Türk ordusu!" sözü ile Türk Ordusu'nun önemini belirtmiştir. Yine aynı mesajda "Türk vatanının ve Türk'lük camiasının şan ve şerefini, dahilî ve harici her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni, her an ifaya hazır ve amade olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız vardır" diyerek Türk Ordusu'na olan güvenini belirtmiştir.

Atatürk 1 Kasım 1938'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılış töreninde de bulunamadı. Hazırladığı açılış nutkunu Başbakan Celâl Bayar okudu. Atatürk bu nutkunda ülkenin imarı, sağlık hizmetleri ve ekonomi konularındaki faaliyetleri açıkladı. Bundan başka eğitim ve kültür konularına da temas edip gençliğin millî şuurlu ve modern kültürlü olarak yetişmesi için İstanbul Üniversitesi'nin geliştirilmesi, Ankara Üniversitesi'nin tamamlanması ve Van Gölü civarında bir üniversitenin kurulması için çalışmaların yapıldığını belirtti. Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarının çalışmalarından duyduğu memnuniyeti açıkladı. Ayrıca Türk gençliğinin kültürde olduğu gibi spor sahasında da idealine ulaştırılması için Beden Terbiyesi Kanunu'nun uygulamaya konulmasından duyduğu memnuniyeti belirtti. Atatürk, ölümüne kadar memleket meselelerinden bir an olsun uzak kalmamıştı.

Atatürk'ün hastalığı tekrar şiddetlendi. 8 Kasımda sağlığıyla ilgili raporlar yayımlanmaya başlandı. Bütün memleketi tekrar derin bir üzüntü kapladı. Her Türk'ün kalbi onun kurtulması dileğiyle çarpıyordu. Ancak, kurtarılması için gösterilen çabalar sonuç vermedi ve korkulan oldu. Dolmabahçe Sarayı'nda 10 Kasım 1938 sabahı saat dokuzu beş geçe, insan için değişmez kanun, hükmünü uyguladı. Mustafa Kemal Atatürk aramızdan ayrıldı. Bu kara haberle, yalnız Türk milleti değil, bütün dünya yasa büründü. Büyük, küçük bütün devletler onun cenaze töreninde bulunmak üzere temsilciler göndererek, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusuna karşı duydukları derin saygıyı belirten mesajlar gönderdiler. 16 Kasım günü Atatürk'ün tabutu, Dolmabahçe Sarayı'nın büyük tören salonunda katafalka konuldu.
Üç gün üç gece, gözü yaşlı bir insan seli ulu önderine karşı duyduğu saygı, minnet ve bağlılığını ifade etti. Cenaze namazı 19 Kasım günü Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırıldı. On iki generalin omzunda sarayın dış kapısına çıkarılan tabut, top arabasına konularak, İstanbul halkının gözyaşları arasında Gülhane Parkı'na götürüldü. Buradan bir torpido ile Yavuz zırhlısına nakledildi. Büyük Ada açıklarına kadar, donanmamız ve törene katılmak için gelmiş olan yabancı gemilerin eşlik ettiği Yavuz zırhlısı cenazeyiİzmit'e getirdi. Burada Yavuz zırhlısından alınan cenaze, özel bir trene kondu. Atalarına son saygı görevlerini yapmak üzere toplanan halkın kalbinde derin bir üzüntü bırakarak Ankara'ya getirilmek üzere hareket edildi.

Atatürk'ün vefatı üzerine cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, bakanlar, Genelkurmay Başkanı, milletvekilleri ile ordu ve devlet ileri gelenleri tarafından karşılanan cenaze, Türkiye Büyük Mîllet Meclisi önünde hazırlanan katafalka kondu. Ankara halkı da onun cenazesi önünden saygıyla geçerek son görevini yaptı. 21 Kasım 1938 Pazartesi günü, sivil ve askerî yöneticiler ile yabancı devlet temsilcilerinin hazır bulunduğu ve on binlerce insanın katıldığı büyük bir tören yapıldı. Daha sonra Atatürk'ün tabutu katafalkta alınarak. Etnografya Müzesinde hazırlanan geçici kabre kondu. Türk milleti daha sonra, bu büyük insana lâyık, Ankara Rasattepe'de bir Anıtkabir yaptırdı. 10 Kasım 1953'te Etnografya Müzesinden alınan Atatürk'ün naaşı Anıtkabir'e getirildi. Burada yurdun her ilinden getirilmiş olan vatan topraklan ile hazırlanan ebedî istirahatgâhına yerleştirildi.

__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur.
CaKaLBoT çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 11-28-2006, 04:04 PM   #3
CaKaLBoT
ÇaKaL Üye
 
Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0
Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2553
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi : CaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan

İSMET İNÖNÜ...




11 Aralık 1975 Perşembe Günü ani bir kalp krizi ile ebediyete intikal eden Hüseyin Nihal Atsız , 12 Ocak 1905 ( 12 Kânun-i sâni 1905 ) tarihinde İstanbul`da doğmuştur.

Atsız Bey`in babası Gümüşhane`nin Torul/Dorul kazasının Midi köyünün Çiftçi-oğulları ailesinden Deniz Güverte Binbaşısı Mehmet Nail Bey, annesi Trabzon`un Kadı-oğullaı ailesinden Deniz Yarbayı Osman Fevzi Bey`in kızı Fatma Zehra Hanım`dır.

Atsız Bey`in ailesi, Gümüşhane`nin Torul/Dorul kazasının Midi köyünde Çiftçi-oğulları adı ile bilinmektedir. Çiftçi-oğulları, Midi Köyünde 18. asrın sonlarına doğru yakınındaki Edire köyünden göçmüşlerdir.

Çiftçi-oğulları ailesinin tesbit edilen ceddi 19. asrın başlarında yaşadığı tahmin edilen Ahmed Ağa`dır. Ahmet Ağa`nın İsmail, Süleyman, Hüseyin ve Şakir adlı dört oğlu olmuştur. İsmail Ağa`nın çocukları Midi`den, Yozgat`ın Akdağ Madeni kazasının Dayılı köyüne göçmüşlerdir. Şakir Ağa`nın evladı olup olmadığı bilinmemektedir.

Ahmet Ağa`nın üçüncü çocuğu olan Hüseyin Ağa (1832 - 1894 ) ışe 1850-1852 şıralarında Deniz eri olarak Istanbul`a gelmiş, okumayı ve yazmayı asker ocağında öğrenmiş, askerliğinin nihayetinde de teskere bırakarak Osmanlı Donanması (Dönanma-yı Hümayün) 'da kalmış ve makina önyüzbaşlığına ( çarkçı ( -Makine) Kölağalığı )'na terfi etmiştir.

Hüseyin Ağa`nın eşi Emine Hayriye Hanım`dır. Iki çocukları olmuştur. Nevber Hanım ile Mehmet Nail Bey ( 1877- 1944 ). Mehmet Nail Bey de Osmanlı Donanması`na girmiş ve Deniz Kuvvetlerinde Deniz Güverte Binbaşılığı`ndan emekli olmuştur.

Mehmet Nail Bey`ın ilk eşi 1903 yılında Yüzbaşı iken evlendiği Fatma Zehra Hanım ( 1884 - 1930 )'dır. Fatma Zehra Hanım, Deniz Yarbayı ( Bahrıye Kaymakamı) Osman Fevzi Bey ile Tevfıka Hanım'ın kızıdır. Osman Fevzi Bey, Trabzon`lu ölüp ailesi Kadı-oğulları namı ile marüfdür.

Mehmet Nail Bey`ın ilk eşinden üç çocuğu olmuştur. 12 Ocak 1905`de Hüseyin Nihal (Atsız), 1 Mayıs 1910'da Ahmet Nejdet (Sancar) ve Aralık 1912`de Fatma Nezıhe (Çiftçioğlu).

1930 yılında ilk eşinin damar sertliğinden vefatı üzerine Mehmed Nail Bey, 1931 yılında yeniden evlenmiştir. İkinci eşinin adı da Fatma Zehra`dır. İkinci eşinden 1932 yılında Necla (Çiftçioğlu) adlı bir kızı olan Mehmed Nail Bey ikinci eşiyle geçinememış ve iki yıl sonra ayrılmıştır.

İlk ve Ortaöğreniminı Kadıköy`dekı Fransız ve Alman okullarında (1911), babası Mehmed Nail Bey`ın Kızıldeniz`dekı görevinden ötürü Süveyş`de bir Fransız İlkokulu`nda birkaç ay (1911), Kasımpaşa`dakı Cezayirli Gazi Haşan Paşa İlk Mektebi, Haydarpaşa`dakı Hususi Osman İttihad İlk Mektebi Kadıköy Sultanisi ve İstanbul Sultanisi'nde yapmıştır.

İlkokula 6 yaşında iken, Kadıköy`dekı Fransız okulunda, Latin harfli öğretim ile başlayan Atsız`a göre Bu okulda dersten çok oyun ve şarkı vardı. Buna rağmen, dil bilmeyip derdini anlatamaması yüzünden Bu okulda çok sıkılmakta idi. bir gün, teneffüs sırasında, kendisinden üç-dört yaş büyük bir Rum çocuğu Atsız'ın kafaşını duvara vurmuş ve Atsız'ın yarılan kafauından kanlar akmauı üzerine de, bağıra çağıra suçünu İstavri adlı bir başka Rum çocuğunun üzerine atmış, bünün üzerine İstavri, derste iki dizi üzerine çöktürülüp, dizlerinin altına da, daha çok acı çeksin dıye, bir cetvel konarak, ders sonuna kadar cezalandırılmıştır. Bu haksızlık küçük Atsız`ın çocuk ruhunda fırtınalar yaratmış ve Atsız "şu mektep yansa da kurtulsam" diye içinden bedduada bulunmuştur. bir müddet sonra bir gece, tesadüfen çıkan bir yangında Fransız Mektebi yanınca Küçük Atsız istemediği Bu mektepten kurtulmuş, fakat Bu sefer de Latin harfleri ile öğretim yapan başka bir okula, Alman Mektebi`ne verilmiştir.

Bir müddet sonra, Kızıldenız`de bulunan Malatya Gambotunun süvarisi olan babası Mehmed Nail Bey`in yanına giden Atsız, Türk-İtalyan şavaşının çıkması üzerine Mehmed Nail Bey`ın Osmanlı Bahriye Nezareti`nde Süveyş`e sığınması emrini alması ile, Süveyş sokaklarında İtalyan çocukları ile döğüşmesi, Atsız`ın milliyetçi mücadelesinin ilk örneklerindendir.

Babasının İstanbul'a dönme emrini alması ile İstanbul`a gelen Atsız, Kasımpaşa`dakı Cezayirli Gazi Hasan Paşa mektebine kaydolmuş ve Arap harfleri ile öğrenime başlamıştır. Ailesinin Kasımpaşa`dan Kadıköy`e taşınması ile Hususi Osmanlı İttihad Mektebı`nde öğrenimine devam eden Atsız, babasının önyüzbaşı ( Kölağaşı ) olarak Birinci Cıhan Harbi`ne gitmesi yüzünden Hususi Osmanlı İttihad Mektebi`nden Kadıköy Sultanisi`nın rüştıye ( ortaokul ) kısmında öğrenimine devam etmiştir. Buradan da İstanbul Sultanisi`ne geçen Atsız, 1922 tarihinde lise öğrenimini tamamlamıştır.

1922 yılında imtihanla Askeri Tıbbıye`ye girmiştir.

O yıllarda Tıbbıye`de kömünistlik ve bir takim azınlık milliyetçiliği güden öğrenciler vardı. Bu öğrenciler ile Türk öğrenciler arasında sık sık tartışmalar olur, Bu tartışmalar arasıra da yumruk kavgasına dönerdi. Bu kavgaların içinde Atsız da ölürdü. Bu yüzden birçok defa disiplin ve hapis cezası almıştır. Zıya Gökalp`in cenaze töreninin yapıldığı günün akşamı, Türk öğrenciler ile diğer öğrenciler arasında çıkan bir kavga sonuçunda, Atsız`a gayet ağır bir ceza verilmiştir. Bu ceza, öğrenciliği sırasında işleyeceğı herhangibir suç neticesinde Atsız`ın Askeri Tıbbıye`den çıkarılacağıdır.

Atsız, Askeri Tıbbıye`nın 3. sınıfında iken, Arap asıllı olduğu için Bağdatlı Mesud Süreyya Efendi adlı bir mülazım (Teğmen`ın) kasdi bir şekilde lüzumsuz bir yerde istediği selamı vermediği için, 4 Mart 1925 tarihinde Askerı Tıbbıye`den çıkarılmıştır.

Bu hadiseden sonra üç ay Kabataş Lısesi`nde yardımcı öğretmenlik yapan Atsız, daha sonraları Deniz Yolları`nın Mahmut Şevket Paşa adlı vapurunda katip muavini olarak vazife görmüş ve bu vapurla İstanbul-Mersin arasında birkaç sefer yapmıştır.

1926 yılında İstanbul Darülfününü'nün Edebiyat Fakültesi`nin Edebiyat Bölümü`ne ve İstanbul Darülfününü`nün yatılı kısmı olan Yüksek Müallim Mektebı`ne kaydolan Atsız, bir hafta sonra askere çağırılmış, tecil ısteği kabul edilmeyen Atsız askerliğini 9 ay olarak (28 Ekim 1926-28 Temmuz 1927) İstanbul`da Taşkışla`da 5. piyade alayında er olarak yapmıştır.

Ahmet Naci adlı arkadaşı ile birlikte hazırladığı "Anadolu`da Türklere ait yer isimleri" adlı makalelerinin Türkiyat Mecmuası`nın ikinci cildinde yayınlanması ile hocası olan M. Fuad Köprülü`nün dikkatini çeken Atsız, 1930 yılında Edirneli Nazmı`nın divanı üzerinde mezuniyet çalışması yapmış ( Divan-ı Türk-ı Basit, Gramer ve Lügatı, 1930, 111 s. Türkıyat Enstıtüsü Mezuniyet Tezi, nu. 82) ve aynı yıl Edebiyat Fakültesi`nden mezun olmuştur. Atsız`ın sınıf arkadaşları arasında Tahsin Banguoglu, Ziya Karamuk, Orhan Şaik Gökyay, Pertev Naili Boratav, Nihad Şami Banarlı gibi isimleri sayabiliriz.

Mezuniyetini müteakıp Edebiyat Fakültesi Dekanı olan hocası Prof. Dr. M. Fuat Köprülü, Maarif Vekaleti nezdinde Atsız için tavussutta bulunarak, Yüksek Öğretmen Okulu`nu öğrenci olarak bitirdiği için, liselerde yapması gereken 8 yıllık mecbüri hizmetini affettirmiş ve Atsız`ı kendisine asistan almıştır. ( 25 Ocak 1931 )

Atsız, 15 Mayıs 1931`den 25 Eylül 1932 tarihine kadar Atsız Mecmua`yı (toplam 17 sayı) çıkarmıştır. M. Fuad Köprülü, Zeki V. Togan, Abdülkadir İnan gibi edebiyat ve tarih bilginlerinin de dahil bulunduğu bir kadro ile yayın hayatına atılan bu "Türkçü ve Köycü" dergi, devrinde ilim, fikir ve sanat alanında çok tesir yaratan Türkçü bir çığır açmış, adeta Cumhuriyet devri Türkçülüğü`nün öncüsü olmuştur. Atsız, kendisini tanıtmaya başlayan ilk yazılarını (H. Nihal) imzası ile, hikayelerini de (Y.D.) imzası ile, bu dergıde neşre başlamıştır.

1931 yılında Darülfünün`ün Felsefe bölümünden mezun olan ilk eşi Mehpare Hanım ile evlenmiştir ( Ocak 1931). Ocak 1933`den itibaren eşi ile ayrı yaşayan Atsız, 1935 yılında Mehpare Hanım`dan ayrılmıştır.

1932 Temmuz`unda Ankara`da toplanan Birinci Türk Tarih Kongresi esnasında, ilmi olmayan bir tarih tezine karşı çıkan Prof. Dr. Zekı Velidi Togan`a Dr. Reşid Galip`in yaptığı haksız hücum üzerine Atsız, içerisinde ikinci eşi Bedriye (Atsız) `ında bulunduğu sekiz arkadaşı ile, Dr. Reşid Galib`e "Zekı Velidi`nin talebesi olmakla iftihar ederiz" diye bir protesto telgrafı çekmiş ve bu telgraf üzerine mimlenmıştır.

İstanbul Darülfününü`nda Edebiyat Fakültesi`nın dekanı olan Prof. Dr. M. Fuad Köprülü ile umumi Türk Tarihi profesörü Zeki Velidi Togan, Ankara`nın inanmadıkları tarih tezini yıkmak için anlaşmışlardı. Fakat Köprülü, Zeki Velidi`ye yapılan pek ağır tenkidi görünce, daha önce verdiği karardan caymış ve Ankara`nın tarih tezi aleyhine hazırladığı konuşmasını yapmamış ayrıca Zeki Velidi ve Atsız gibi muhalıf olmadığını göstermek için de asistanı olan Atsız`ı ünıversiteden çıkaracağını vaad etmiştir. Köprülü, Atsız`a üniversiteden atılacağını, kendisinin daha önce davranıp liselerden birinde hoca olmasını tavsiye edince Atsız, hocası ve amiri olan Köprülü ile yaptığı şiddetli bir münakaşadan sonra vazifesinde kalıp mücadelesine devam etmiştir. 19 Eylül 1932`de Dr. Reşid Galip Maarif Vekili olmuş ve kısa bir süre sonra da Edebiyat Fakültesi Dekanlığı`na vekaleten bakan Ali Muzaffer Bey asaleten tayin edilmiştir.Atsız`ı ünıversiteden uzaklaştırmak için fırsat arayan Reşid Galib, Atsız`ın Atsız Mecmua`nın 17. sayısındaki "Darülfünün`ün kara, daha doğru bir tabirle, yüz kızartacak listesi" adlı makalesi ile bu fırsatı yakalamış ve Edebiyat Fakültesi Dekanı kanuni hiç bir sebeb yok iken Atsız`ın üniversite asistanlığına son vermiştir (13 Mart 1933). Ünıverşiteden çıkarılmasından birkaç gün sonra Atsız, Edebiyat Fakültesi Dekanı`nı Tokatlıyan`dakı bir çayda yakalayıp yüzlerce kişinin önünde tokatlamıştır. Atsız`a bu hadise için hiç bir şekilde tepki gösterilmemiştir.

Üniversite asistanlığından çıkarılan Atsız (Mart 1933) Malatya Orta Okulu`na Türkçe öğretmeni olarak tayin edilmiştir.

Malatya`da kısa bir müddet (8 Nisan 1933 - 31 Temmüz 1933) Türkçe öğretmenliği yapan Atsız, Edirne Lisesi Edebiyat öğretmenliği`ne tayin edilmiştir.

Atsız`ın Edirne`deki Edebiyat öğretmenliği de hemen hemen dört ay kadar kısa bir müddet devam etmiştir (11 Eylül 1933 - 28 Aralık 1933).

Edirne`de iken Atsız Mecmua`nın devamı mahiyetindekı "Aylık Türkçü Derğı" olan Orhun (5 Kaşım 1933 - 16 Temmüz 1934, sayı 1-9 ) Dergisi`ni yayınlayan Atsız, dergide Türk Tarih Kurumu tarafından çıkarılan ve liselerde ders kitabı olarak okutulan dört ciltlik tarih kitaplarının yanlışlarını ağır bir şekilde tenkit ettiği için vekalet emrine alınmış, (28 Aralık 1933), 9. sayısında da Orhun , Bakanlar Kurulu kararı ile, kapatılmıştır.

Dokuz ay vekalet emrinde kalan Atsız, Kasımpaşa`dakı Deniz Gedikli Hazırlama Okulu`na Türkçe öğretmenı ölarak tayin olmuştur (9 Eylül 1934).

27 Şubat 1936 tarihinde ikinci eşi olan Bedriye Hanım (Atsız) ile evlenen Atsız`ın bu evlilikten 4 Kasım 1939 tarihinde Yağmur ve 14 Temmuz 1946 tarihinde de Buğra adlı iki oğlu olmuştur.

1 Aralık 1913 tarihinde İzmir`de doğan Bedriye Hanım`ın ailesi Raşit Kadı-zedeler diye tanınmaktadır. Babası asker olan Bedriye Hanım`ın tesbit edilen ecdadının hepsi ilmiye sınıfına mensup olup, Kadı`dadır.

İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü`nden 1935 yılında mezun olan Bedriye Hanım, Osman Sabit Bey`in üç kızından ikincisidir. Ablası Bedia Hanım (doğumu 1909) dört çocuk sahibidir. Edebiyat Fakültesi`nin Türk Dılı ve Edebiyatı Bölümü`nden mezun olan (1939) küçük kardeşi merhume Behiçe Hanım ( doğumu 1915 - ölümü 1967 ) ise Prof. Dr. Mehmet Kaplan`ın eşi idi. Behiçe ve Mehmet Kaplan`ın çocukları olmamıştır. Behiçe Hanım babasının Birinci Cihan savaşında, Kafkas cephesinde, vefatından sonra doğmuştur.

Atsız Bey, çok üzün müddetten beridır ayrı yaşadığı ikinci eşi Bedriye Atsız`dan da Mart 1975 tarihinde böşanmıştır.

Atsız. Kasımpaşa`dakı Deniz Gedikli Hazırlama Okulu`nda Türkçe öğretmenı olarak 4 yıl kadar çalışmış ve 1 Temmüz 1938 yılında bu vazifesinden ıhraç edilmiştir.

Atsız`ın bu okuldan ıhraç edılmesinın sebebi de yine azınlık meselesi yüzündendir. Deniz Gedikli Hazırlama Okulu`nun yönetmeliğine göre, Türk olmuyanlar okula öğrenci olarak alınamazdı. Yenı öğrencileri imtihan eden komisyonda üye olan Atsız, sorduğu sorularla adaylardan Türk asıllı olmuyanları tesbit etmekte ve öğrenci olarak okula alınamayan bu adaylar yüzünden de etrafındaki düşmanlar çoğalmakta idi. Deniz Gedikli Hazırlama Okulu`nun 1937-1938 yıllarındaki müdürü Arnavut asıllı idi. Arnavut asıllı müdür, Atsız`ı imtihan komisyonundan çıkarmış ve böylece okula Türk olmayan öğrenciler de alınmıştır. Bu hadise üzerine Arnavut asıllı müdüre selam vermeyen Atsız, müdürün Mıllı Savunma Bakanlığı`na yazdığı bir yazı sonucunda bu okuldakı vazifesinden ihraç edilmiştir.

Bünün üzerine Atsız, Özel Yüce-Ülkü Lisesi`ndeki öğretmenliğine devam etmiştir.

1937 yılından 1939 yılının Haziran`ının sonuna kadar Özel Yüce-Ülkü Lisesi`nde Edebiyat öğretmenliği yapan Atsız, 19 Mayıs 1939 - 7 Nisan 1944 tarihleri arasında yine özel bir lise olan Boğaziçi Lisesi`nde Edebiyat öğretmenliğinde bulunmuştur.

Atsız, Boğaziçi Lisesi`nin Türkçe öğretmeni iken Orhun (1 Ekım 1943 - 1 Nisan 1944 , sayı 10-16, toplam 7 sayı) Dergisi`ni yeniden neşre başlamıştır.>/p>

II. Dünya savaşı sıralarında yerli komünistler faaliyetlerini fevkalade artırdıkları halde, resmi makamlar bu aşırı hareketlere karşı tedbir almak yerine, seyirci kalmayı tercih etmekte idiler.

Atsız, ilgililerı ikaz için Orhun`un Mart 1944`de yayımlanan 15. sayısında, devrin başbakanı Şükrü Saraçoğlu`na hitaben bir "açık mektup" yayınlamıştır. Bu açık mektupta, komünistlerin artan faaliyetleri belirtilmekte idi. Orhun kapatılmadığı takdirde bir sonraki sayısında bu aşırı faaliyetlerin belgeleri ile birlikte örneklerini vereceğini bildiren Atsız, Orhun`un kapatılmaması üzerine Nisan 1944`de yayımlanan 16. sayıda, Giritli Ahmed Cevad Emre, Pertev Naili Boratav, Sabahattin Ali ve Sadrettın Celal`ın komünist faaliyetlerini açıklayarak devrin Mıllı Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel`i istifaya çağırmıştır.

Bu ikinci mektup yurt içinde büyük bir milli galeyana sebeb olmuş, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere bir çok şehirde, komünızm aleyhinde gösteriler yapılmaya başlanmıştır. Bu arada Atsız`a yurdun her köşesinden mektupların, telgrafların gelmesi Ankara`daki yetkilililerı tedirgin etmekte idi. Miliı Eğitim camiasındaki komünistler sebebı ile kendı partisinin mensupları tarafından dahi sığaya çekilmeye başlanan Hasan Ali Yücel, ilk işi olarak Atsız`ın Boğaziçi Lisesi`ndekı Edebiyat öğretmenliği gorevine son vermiştir (7 Nisan 1944 ). Orhun Dergisi ıse Bakanlar Kurulu kararı ile yeniden kapatılmıştır.

Atsız`ın ikinci mektubunda "vatan haini" dıye tavsif ettiği Sabahattin Ali`de kışkırtılarak Atsız aleyhıne hakaret davası açmaya zorlanmıştır.

Atsız, aleyhine dava açılınca trenle Ankara`ya gitmiş ve Türkçü Gençler tarafından daha istasyonda karşılanarak, bir otelde misafir edilmiştir.

Hakaret Davası`nın 26 Nisan 1944 günü yapılan ilk oturumu gayet hadiseli geçmiştir. Bunun üzerine 3 Mayıs 1944 tarihinde yapılan ikinci oturuma üniversite öğrencileri alınmamış, bu yüzden de devrin Halk Partisi iktidarının ödünü patlatan büyük öğrenci gösterileri olmuş ve yüzlerce kişi tevkif edilmiştir.

"Sabahattin Ali - Nihal Atsız davası" olmaktan ziyade "Komünıstliğe karşı Türkçülük davası" halini alan bu davanın 19 Mayıs 1944 törenlerınde cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Atsız ve arkadaşlarını ağır şekilde itham eden nutkunu söylemiş ve bu nutuk üzerine de Atsız ve 34 arkadaşı İstanbul 1 Nümaralı Sıkıyönetım Mahkemesi`nde yargılanmaya başlamışlardır. Aralarında Zeki Velidi Togan, Hüseyin Namık Orkun, Reha Oğuz Türkkan, Orhan Saik Gökyay, İsmet Tümtürk, Nejdet Sancar, Fethi Tevetoğlu, Alparslan Türkeş, Said Bilğiç gibi ünıversite profesörü, öğretmen, subay, doktor ve üniversite öğrencilerinden ibaret sanıklar, sorguya çekme adı ile ilk önce çeşitli işkencelere maruz bırakıldıktan sonra, 7 Eylül 1944 günü yargılanmaya başlanmıştır. "Irkçılık-Turancılık davası" adı verilen ve haftada 3 gün olmak üzere 65 oturum devam eden mahkeme, 29 Mart 1945 tarihinde nıhayetlenmiş ve Atsız 6.5 seneye mahküm olmuştur.

Atsız bu kararı temyiz etmiş ve Askeri Yargıtay 1 Numaralı Sıkıyönetım Mahkemesi`nin kararini esasından bozmuştur. Böylece Atsız, bir buçuk yıl kadar tutuklu kaldıktan sonra, 23 Ekım 1945 tarihinde tahliye edilmiştir.

5 Ağustos 1946 tarihinde 2 Numaralı Sıkıyönetım Mahkemesi`nde tutuksuz olarak başlayan Atsız ve arkadaşlarının davası ( bu dava prof. Kenan Öner - Hasan Ali Yücel davası ile tanınmıştır) 31 Mart 1947 tarihinde nıhayetlenmiş ve 29 oturum devam eden mahkeme bütün sanıkların beraatine karar vermiştir.

Nisan 1947`den Temmuz 1949`a kadar kendisine ış verilmeyen Atsız, Ekim 1945 - Temmuz 1949 tarihleri arasında geçinmek için kitaplarından bazılarını satmak zorunda kalmıştır. Bir müddet Türkiye Yayınevi`nde çalışan Atsız, Türk-Rus savaşlarının özeti olan "Türkıye Asla Boyun Eğmeyecektir." adlı kitabını da Sururi Ermete adlı şahşın adı ile yayınlamak zorunda kalmıştır.

Atsız`ın sınıf arkadaşlarından Prof. Dr. Tahşın Bangüoğlu Milli Eğitim Bakanı olunca, Atsız`ı 25 Temmüz 1949`da Süleymaniye Kütüphanesi`ne "uzman" olarak tayin etmiştir. Bir müddet bu vazifede çalışan Atsız, Demokrat Parti`nin iktidara gelmesinden sonra Haydarpaşa Lisesi Edebiyat öğretmenliğine tayin olmuştur (21 Eylül 1950).

4 Mayıs 1952 tarihinde Ankara Atatürk Lisesi`nde vermiş olduğu "Türkıye`nin Kurtuluşu" konulu bir konferans üzerine, Cumhuriyet Gazetesi Atsız`ın aleyhine yalan yayın yapmış, hakkında bakanlık tarafından tahkikat açılan Atsız`ın konuşmaşının ilmi olduğu tesbit edilmiş, fakat Atsız Haydarpaşa Lisesi`ndeki Edebiyat öğretmenliği görevinden "muvakkat" kaydı ile alınarak (13 Mayıs 1952) yine Süleymaniye Kütüphanesi`ndekı vazifesine tayin edilmiştir.

31 Mayıs 1952 tarihinden emekliliğini istediği 1 Nisan 1969 tarihine kadar Süleymaniye Kütüphanesi`nde çalışan Atsız`ın en uzun süreli memuriyeti bu kütüphanedekı memuriyeti olmuştur.

Adalet Partisi iktidarı zamanında Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde baş gösteren "yıkıcılık" ve "bölücülük" hareketleri hakkında, Atsız, ( Devrin cumhurbaşkanı Cevdet Sunay`ı Gaziantep`e giderken bir kişinin "ıdareciler Araplara toprak veriyorlar, biz Türklere vermiyorlar" sözlerine karşılık cumhurbaşkanı Sunay`ın "Türk topraklarında yaşayan herkes Türk`tür" demesi üzerine) Ötüken`in Nisan 1967`de yayınlanan 40. sayısından itibaren "Konuşmalar I" (sayı 40), "Konuşmalar II" (sayı 41), "Konuşmalar III" (sayı 43), "Kızıl kürtlerın yaygarası" (sayı 42), "Doğu mitinglerinde kürt devleti propagandası" (sayı 43), "Satılmışlar-Moskof Uşakları"(sayı 48), adlı seri makalelerinde kürtçü kömünistlerin Doğu Bölgelerimiz`de yaptıkları gizli çalışmaları açıklamış ve bu makaleler hakkında savcılıkça tahkikat açılmıştır. Savçılığın yaptığı ilk tahkikatta Atsız`a hiç bir şuç kondurulamamıştır. Ancak bu yazılar üzerine, Ankara`dakı kızıl teşekküller tarafından Atsız aleyhine hazırlanmış kızıl bildiriler sokaklarda dağıtılmış ve aynı günlerde Adalet Partisi`nin bir Diyarbakır senatörü, senato kürsüsünden Atsız aleyhine ağır bir konuşma yapmıştır.Bu sistemli girişimler sonucunda, Hasan Dinçer`in Adalet Bakanı olduğu sıralarda, bakanlık tahkikat açmış ve Atsız mahkemeye verilmiştir. Davanın devam ettiği 6 yıl içerisinde 12 Mart muhtırası verilmiş ve arkasından sıkıyönetim ilan edilmiştir. Sıkıyönetim mahkemelerinde Türk Milleti`nin ve vatanının birliğine ve bölünmezliğine karşı çıkan yıkıcılar, bölücüler, kömünistler ve anarşiştler mühakeme edilirken, sivil mahkemelerde ise aynı hususlara daha 4-5 yıl önce dıkkati çeken Atsız mühakeme ediliyordu. Uzun duruşmalardan sonra mahkeme Ötüken`in sahibi Atsız`ı ve sorumlusu Mustafa Kayabek`i 15`er ay hapse mahkum etmiştir. Mahkeme başkanının karara katılmadığı ve 2-1`lik ekseriyetle verilen bu karar temyiz edilince Yargıtay tarafından bozulmuş, fakat aynı mahkeme 2-1`lik kararda ısrar edince Yargıtay hükmü tasdik etmiştir. Atsız ve Mustafa Kayabek "Tashih-i karar" isteğinde bulunmuşlar fakat bu iştekleri mahkemece kabul edilmemiş ve böylece mahkümiyet kararı kesinleşmiştir.

Krönik enfarktüs, yüksek tansiyon ve ağır romatizmadan rahatsız olduğu için Haydarpaşa Numune Hastanesi`nde yatan Atsız`a Haydarpaşa Numune Hastanesi tarafından "cezaevine konulamayacağı" kaydı bulunan rapor verilmiş, fakat 4 aylık bir rapor adlı tıp tarafından kabul edilmemiş ve "reviri olan cezaevinde kalabilir" şeklinde değiştirilmiştir. Bunun üzerine infaz savcılığı 14 Kasım 1973 Çarşamba günü sabahı Atsız`ı evınden aldırarak Toptaşı Cezaevi`ne sevketmiştir. 40 kişilik adı suçlular koğuşuna konulan Atsız, bir müddet sonra reviri olan Sağmalcılar Cezaevi`ne nakledilmiştir. Atsız, kesinleşen 1.5 yıllık cezasını çekmek için hapse girince, Atsız`ın yazılarından, fikirlerinden, eserlerinden feyz alan milliyetçi ilim adamları, üniversite mensupları, gençlik teşekkülleri, kültür dernekleri vasıtası ile Türk milleti , cumhurbaşkanına başvurup Atsız için af çıkarmasını istemiştir. Atsız Hoca, suç ışlemediğini belirterek bizzat af talep etmediği halde , cumhurbaşkanı Fahri Korütürk yetkisini kullanarak Atsız`ın cezasını affetmiştir. 22 Ocak 1974 Salı günü öğleden sonra saat 17'de Bayrampaşa Cezaevi`nden tahliye edilen Atsız, 1.5 yıllık cezasının 2.5 ay kadarını cezaevinde geçirmiştir.

Atsız hiç şüphesiz ki Türk Mıllıyetçiliği`nin Zıya Gökalp`ten sonrakı en büyük ismi olmuştur.

Fikirleri ile yaşayışını telıf eden bir karaktere ve şahsiyete sahipti. İbnülemin Mahmut Kemal İnal`ın tarifi ile "Atlıyı atından indirecek derecede şiddetli yazılar yazan" Atsız, ateşli ve keskin bir üsluba sahip olması yanında, hususi hayatında sakin, kibar, mülayim, nüktedan ve şakacı idi. Kendisinden kaç yaş küçük olursa olsun herkese "bey" diye hitap ederdi. Vakur davranışı ve tevazü içinde yaşayışı ile, dimdik başı ve sağlam karakteri ile Atsız Bey, Türk Tarihinin derinliklerinden kopup gelen bir "Türk Beyi" idi.

Hayatı boyunca Atsız ile uğraşılmıştır. Her seferinde de uğraşanlar yenilmiştir. Mağlup olanların yerine yenilerı gelmiş, fakat ne Atsız`ı yıldırabilmişler ne de "ülkü" sünü yenebilmişlerdir.

Atsız, hayatında bir defa, o da ölüme karşı, mağlup olmuştur. Türk milliyetçiliğinin öncüsü olan Atsız, kuvvetlı bir Türkologdur. Türk dilini, tarihinı ve edebiyatını gayet iyi bilen Atsız, bılhassa Türk Tarihinin Göktürk devrini adeta yaşamışcasına bilir ve severdi. Çok sevdiği bu devreyi Bozkurtlar (Bozkurtların ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor) adı ile romanlaştırmış ve Göktürkleri yeni nesile tanıtarak sevdirmiştir.

Deli Kurt adlı romanı Osmanlı Tarihinin ilk devrelerini romanlaştırmıştı.

Ruh Adam`dakı Selim Pusat`ın şahsiyetinde Atsız`ı görürüz.

Neşredilmemış eserlerinin içerişinde "II. Mahmut`tan günümüze kadar ki Osmanlı Hanedanı Tarihi" nı zikredebiliriz.

Hapısten çıkmasından vefatına kadar olan devrede hazırlamakta olduğu "Türk Tarihi" adlı eser üzerinde çalışıyordu. Küçük kardeşi Nejdet Sancar`ın ani ölümü Atsız için çok acı bir darbe olmuş ve Atsız, Sancar`ın ölümünden sonra ancak 10 ay kadar yaşayabilmiş, bu yüzden de üzerinde çalıştığı eserlerini bitirememiştir.

1975`in Kasım ayının ortalarında hasta olduğundan şüphelenilmiş, yapılan muayene ve testler sonucunda hasta olmadığı anlaşılmıştır.

10 Aralık 1975 gününün akşamı kalp krizi geçirmiş, gelen dokoör enfarktüs olduğunu anlıyamamıştır. Ertesi akşam, Atsız`ı ziyaret eden yeni bir kriz, Atsız`ı mübarek Cuma gecesi aramızdan alıp götürmüştür( 11 Aralık 1975 ).

Yarım asırdır hiç bir kuvvetin Türk Milliyetçiliği`nin burcundan indiremediği bayraklardan birincisi olan Atsız Bey`e Kurban Bayramı dolayısıyla ziyaret yapmak isteyenler, 13 aralık 1975 tarihinde Kurban Bayramı`nın ilk günü Kadıköy Osmanağa Camii`nde son vazifelerini ifa ettiler. Kılınan ikindi namazını müteakip Osmanağa Camii`nden Karacaahmet mezarlığında kardeşi Nejdet Sancar`ın yanına kadar, Türkiye`nin her yerinden gelen Türkçüler, O'nü eller üzerinde taşıdılar...

Mekanı TANRIDAĞI olsun!!

__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur.
CaKaLBoT çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 11-28-2006, 04:06 PM   #4
CaKaLBoT
ÇaKaL Üye
 
Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0
Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2553
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi : CaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan


Mahmud Celal Bayar




Mahmud Celal Bayar, (16.05.1883 -22.08.1986) Türkiye Cumhuriyetinde bakanlik, başbakanlik ve cumhurbaşkanlığı yaptı.

1883 yılında Bursa Gemlik ilçesinin Umurbey köyünde doğan Celal Bayar ilk ve orta öğreniminden sonra memuriyet hayatına atıldı. Aslen şimdi Bulgaristan'ın Romanya sınırındaki Lom şehrinden göçen bir ailedendir, ailenin Museviliğin Karaim (Karailer) inanışında Hazar Türkleri'nden olduğu iddia edilir. [kaynak belirtilmeli]Adalet, reji ve bankacılık sahasında memuriyet görevlerinde bulundu. Gemlik Mahkeme ve Reji Kalemleri'nde memur olarak başlamıştır. Ardından Bursa'ya giderek Ziraat Bankası'nda görev almış ve bu sırada Harir Darüttalimi'ni ve College Français De l'Assomption isimli okullara devam etmiştir. Bursa'daki çalışmalarını Deutsche Orientbank'ta sürdürmüştür. 1908 yılında İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne katıldı ve bu arada mason oldu. Bu cemiyetin İzmir Şubesi Genel Sekreterliğini yaptı. 1918 yılında Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti'ne girmiştir.

12 Ocak 1920'de toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi'ne Saruhan Sancağı Milletvekili olarak katıldı. Türk Millî Mücadelesinin başlaması ile birlikte Anadolu'ya geçerek bu harekete fiilen Galip Hoca olarak katıldı.

Bu mücadelenin kazanılması sırasında Batı Anadolu'da faaliyet gösterdi. Aynı zamanda Birinci Büyük Millet Meclisi'nde Bursa Milletvekili olarak görev aldı. 1921'de İktisat Vekili oldu.

Lozan Barış Konferansı'na müşavir göreviyle katıldı. 1923 seçimlerinden sonra İkinci Büyük Millet Meclisi'ne İzmir Milletvekili olarak girdi.

1924 yılında Türkiye İş Bankası'nın kurulmasında önemli rol oynadı. İktisat Vekilliği görevinde bulundu. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda mücadele adamı, politikacı ve iktisatçı olarak temayüz etti. 1932-1937 tarihleri arasında İktisat Vekilliği, 1937-1939 yılları arasında Başvekillik yaptı. 1943 yılına kadar İzmir Milletvekili olarak siyasî hayatını sürdürdü.

Çok partili siyasî hayata geçilmesi üzerine 1946 yılında arkadaşları ile birlikte Demokrat Parti'yi kurdu ve başkanlığına getirildi. Partisinin 1950 seçimlerini kazanmasından sonra aynı yıl Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye'nin üçüncü Cumhurbaşkanı seçildi. (22 Mayıs 1950)

10 yıl boyunca sürdürdüğü bu görevden 27 Mayıs harekâtı ile 1960 yılında ayrıldı.

Yassıada Mahkemesi tarafından idama mahkum edildi. (15 Eylül 1961) Dönemin papasının politik baskılarıyla cezası daha sonra müebbet hapse çevrildi. Yassıada'dan Kayseri Bölge Cezaevi'ne nakledilen Bayar, 7 Kasım 1964 tarihinde rahatsızlığı nedeniyle serbest bırakıldı. 7 Temmuz 1966'da da dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından, Anayasa'nın 97. maddesinde yazılı sebeplere dayanılarak affedildi.

Atatürk için "Onu sevmek millî ibadettir" derdi.

22 Ağustos 1986 tarihinde, 103 yaşında İstanbul'da vefat etti.


__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur.
CaKaLBoT çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 11-28-2006, 04:06 PM   #5
CaKaLBoT
ÇaKaL Üye
 
Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0
Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2553
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi : CaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan


CEMAL GÜRSEL...

Cemal Gürsel (1895, Erzurum - 1966, Ankara]), Türk asker, devlet adamı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin dördüncü cumhurbaşkanıdır. İlk öğrenimini Ordu ilinde yaptı. Daha sonra öğrenimini Erzincan ve İstanbul'da askerî öğrenci olarak sürdürdü. 1915-1917 yıllarında topçu subayı olarak Çanakkale savaşlarına katıldı. Filistin ve Suriye cephesinde görev aldı. İngilizlere Gaza cephesinde esir düşerek Mısır'da iki yıl esir kaldı. Serbest kalınca İstanbula dönüp, Erzurum kongresini takiben Anadolu'ya geçerek Kurtuluş Savaşı'nın batı cephesindeki bütün savaşlarına katıldı. 1929 yılında Harp Akademisi'ni bitirdi.

1946 yılından başlayarak orgenerallik rütbesi dahil çeşitli general rütbelerinde hizmet yaptı. 1958 yılında Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atandı. Bütün bu görevleri sırasında meslekî bilgi ve karakteri ile ordunun ve halkın sevgisini ve güvenini kazandı. Bir gece önce sohbet ettigi milli savunma bakanına ve dolayısıyla hükümete kendi kişisel vatanperver perspektiflerini belirterek Basbakan Adnan Menderes'in cumhurbaşkanı olmasını destekleyen bir şahsi mektup sunduğu için erken emekliye sevkedilerek zorunlu izne gonderildi.

Silahlı Kuvvetlerin tum kademelerine iletilen ve ordunun mutlaka siyasetten uzak kalmasını tavsiye eden bir veda mektubu gondererek İzmir'e yerlesti. 27 Mayıs 1960'da gerçekleştirilen, kendisiyle alakası olmayan ve kendisinin ne planlayıp ne de katıldığı, albay ve daha alt rütbelilerin gerçekleştirdiği askeri müdahalenin daveti uzerine kurduğu Milli Birlik Komitesi'nin başkanlık görevini üstlendi ve devrim lideri olarak tanıtılarak kabul edildi.

Tutuklu gazeteci ve ogrencilerin serbest birakilmasini, yasakli kapatilmis gazetelerin yeniden acilmasini sagladi. Yeni anayasanin hazirlanmasi icin Istanbul universitesi profesorlerini gorevlendirdi. Yeniden demokratik düzene dönülmesinde, yeni askeri darbelerin onlenmesinde ve 1961 Anayasası'nın hazırlanmasında lidelik etti. Komiteci bir albay tarafindan yapilan suikast tesebbusunden yarali kurtuldu. Darbede rol oynayanlari yurt disi gorevlere gonderdi. ABD ile SSCB arasindaki Kuba krizinde, bati tarafinda Turkiye'nin komunizme karsi koruyuculuk gorevini yuruttu. Basbakanlik ve Cumhurbaskanligi gorevlerine aday olmalari icin yuksek duzeyli akademik sahislara teklif goturdu ve destek verme onerisinde bulundu. Cumhurbaskanligi icin kendi adayligi icin ya da baskalarinin adayliklarina karsi hicbir lobi ve girisimde acik ya da dolayli sahsi rol almadi. Halk oyuna sunulan ve kabul edilen yeni Anayasa gereğince, 10 Ekim 1961'de yapılan seçimlerden sonra oluşturulan yeni Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından konulan adayligi cogunlugun destegini alarak Türkiye'nin dördüncü Cumhurbaşkanı olarak seçildi. Ilk Devlet Arastirma Kutuphanesi ve hukumete yol gostericilik gorevini yasayla verdigi Turkiye Bilimsel Teknik Arastirma Kurumunu kurdu. Ingiltere kralicesi 2. Elizabeth ve ABD baskan yardimcisi Lyndon Johnson'u konuk etti. Avrupali liderlerle olan yakin diplomatik iliskileri sayesinde, Avrupa Birligi 1963 Ankara Anlasmasini ve bir yil sonrada Assosiye Uyelik konumuna Turkiyenin ulasmasini sagladi. Ekim 1963'de Cumhuriyet'in 40. kurulus yildonumu nedeniyle Ataturk, DeGaulle, Kennedy ve kendisinin konusmalarini iceren bir kutlama plagi yayinlatti. Cemal Gursel Turkiye tarihinde ilk kez planlı ekonomiye gecis, Devlet Planlama teskilati ve Devlet Istatistik Enistutusu kurulusu, 5 yillik kalkinma planlari, sendikalar, grev ve toplu sözleşme yasalarının çıkarılması, Ortak Pazar üyeliği, SSCB ile iyi ilişkiler kurulması, Kibris'a garantor ulkeler tarafindan mudahalesi, Cumhuriyet oncesi Erzurum ve Dogu Anadoluda isgalcilerle isbirlikci isyanci azinliklarca katledilen 250 000 sivil Turk halkinin anitsal temsili konusunda ulusal ve tarihsel onderlik niteliginde calismalar yapti. Milli Istihbarat Kurulusu yasasi ve duzenlemesi, Milli Guvenlik Kurulu'nun baslangic ve gelistirilmesi, Turk ordusunun modernizasyonu, Iran, Pakistan ile birlikte bolgesel kalkinma organizasyonunun kurulmasi, Avrupa ve Orta Asya memleketlerini baglayan mikrodalga radyo iletisim agi kurulmasi, Turizm bakanliginin kurulmasi, Guneydogu Anadolu'nun kalkinma ve gelistirilmesi planlari, Basin Yayin yuksek okulunun ilk kurulusu da yine kendisinin Turkiye Cumhuriyetine olan katkilaridir. Cumhurbaskani Celal Bayar ve Genelkurmay Baskani Gen.Rustu Erdelhun'a verilen hapis cezalarina af getirdi. En buyuk onemi iyi egitilmis bir genclik ile, okuyan, cok ve durust calisan bir Turk toplumuna verdi. 1966 yılında başlayan rahatsızlığının sürmesi, yurt disinda tedaviye ragmen agirlasarak komaya donmesi ve görevini engellemesi üzerine, Anayasa uyarınca Cumhurbaşkanlığı görevi sona erdi. 1927 yılında Melahat Hanım'la evlenen ve Muzaffer isimli bir çocuğu olan Cemal Gürsel, 14 Eylül 1966 gününde vefat etti. Geriye hic bir vasiyet ve kendisi ile ilgili dilek birakmadi. Anitkabir devrim sehitleri bolumunde topraga verildi ve sonradan devlet mezarligina nakledildi.

"Ge*çen yılın en acı hatırası budur. Zeki, şefkatli, sağ duyusu kuvvetli, kararların*da isabetli, olduğu gibi görünmesini, gösterişten uzak kalmasını seven, sa*delik içinde büyük olan, büyüklüğünü belli etmek için bir ceht ve gayret gös*termek lüzumu duymayan, Atatürk Devrimleri'ne bağlı, devrimleri korumayı amaç edinmiş, gericiliğin amansız düşmanı, milletine daha çok ve dürüst çalışmayı daima tavsiye eden Cemal Gürsel, büyük mümtaz vasıflariyle ve büyük devrim ve Devlet adamı olarak Türk Tarihi'nde müstesna bir yer almıştır. Olağanüstü devrim idaresinin Anayasa kuruluşlarına arızasız olarak intikalinde ve demokrasinin yerleşmesinde Cemal Gürsel'in büyük etkisi olmuştur. Bunu sağlamak için geceli gündüzlü çalışmış, sağlığını ve hayatını yitirmiştir. Devrimci Türk Milleti sana minnettardır. Hak'kın Rahmeti üzerinde olsun. IMRAN OKTEM, YARGITAY BASKANI, 1967

"Milliyet Gazetesi adına Yassıada duruşmalarını izleyen gazeteci-yazar Çetin Altan, Cemal Gürsel’in darbeden 24 gün önce Savunma Bakanı Ethem Menderes’e gönderdiği mektupta sansür yapıldığına ilişkin belgenin çok etkileyici olduğunu kaydetti. Altan, şöyle konuştu: 'Mektupta üç satırın çıkartıldığını ve bunların çok önemli cümleler olduğunu gördük. Demek ki gerçek tarihi öğrenemeden gidiyoruz. Bizim de izlediğimiz, bizim de işlediğimiz konularda yeni şeyler ortaya çıkıyor. Kim bilir hangi gerçekleri bilmeden, dönemeç noktalarının gerçek fotoğrafını bilmeden gidiyoruz.' "


__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur.
CaKaLBoT çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 11-28-2006, 04:08 PM   #6
CaKaLBoT
ÇaKaL Üye
 
Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0
Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2553
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi : CaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan

CEVDET SUNAY



Git ve: kullan, ara
Cevdet Sunay (1899 - 1982), Türk asker ve devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti'nin beşinci cumhurbaşkanı. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 12. Genelkurmay Başkanı.

Sunay, 1899 yılında Trabzon'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Erzurum, Kerkük, Edirne ve Kuleli Askerî Lisesi'nde yaptı.

Birinci Dünya Savaşı sırasında, 1917 yılında subay adayı olarak eğitim kampına katıldı. Aynı yıl Filistin cephesinde görev aldı. 1918 yılında Mısır'da İngilizler'e esir düştü. Esaretten döndükten sonra, Kurtuluş Savaşı'na katılarak, Güney cephesinde görev aldı. Sonradan Batı cephesinde görevini sürdürdü.

1927 yılında Harp Okulu öğrenimini tamamladı. 1930 yılında Harp Akademisi'ni bitirdi. Silahlı Kuvvetler'de çeşitli görevler alarak 1949'dan sonra generallik rütbelerinde hizmet verdi. 1960 yılında Genelkurmay Başkanlığı görevine atandı.

1966 yılında, bu görevinden ayrılarak Cumhurbaşkanlığı kontenjan senatörlüğüne seçildi. Cemal Gürsel'in rahatsızlığı sebebiyle görevden ayrılması üzerine, 28 Mart 1966'da Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye'nin beşinci Cumhurbaşkanı seçildi. Yedi yıllık görev süresini tamamladıktan sonra 28 Mart 1973'te Cumhurbaşkanlığı'ndan ayrıldı.

1929 yılında Atıfet Hanım'la evlenen ve üç çocuğu olan Cevdet Sunay 22 Mayıs 1982'de vefat etti.
__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur.
CaKaLBoT çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 11-28-2006, 04:09 PM   #7
CaKaLBoT
ÇaKaL Üye
 
Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0
Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2553
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi : CaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan

Fahri Korutürk


Fahri Korutürk (1903 - 1987), Türk asker, diplomat ve Türkiye Cumhuriyeti'nin 6. cumhurbaşkanı. (6 Nisan 1973 - 6 Nisan 1980 arasında görev yapmıştır.)

1903 yılında İstanbul'da doğdu. 1916 yılında Bahriye Mektebi'ne girdi. 1923 yılında Deniz Harp Okulu'nu, 1933 yılında Deniz Harp Akademisi'ni bitirdi. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nin çeşitli kademelerinde görev aldı. Roma, Berlin ve Stokholm'de Deniz Ataşesi olarak hizmet verdi.

1936'da Montreux (Montrö) Boğazlar Konferansı'na askerî uzman olarak katıldı. 1950 yılında Amiralliğe yükseldi. Oramiralliğe kadar çeşitli rütbelerde komuta görevleri yaptı. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı görevinden 1960 yılında emekli olduktan sonra sırası ile Moskova ve Madrid Büyükelçisi olarak diplomatik görevler aldı. 1968 yılında Cumhuriyet Senatosu Üyesi oldu.

1973 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce Türkiye Cumhuriyeti'nin altıncı Cumhurbaşkanı seçildi. 1980 yılında, yedi yıllık hizmet süresi tamamlandığından Cumhurbaşkanlığı görevinden ayrıldı.

1944 yılında Emel Hanım'la evlenen ve üç çocuğu olan Fahri Korutürk, 12 Ekim 1987 gününde vefat etti.

__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur.
CaKaLBoT çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 11-28-2006, 04:12 PM   #8
CaKaLBoT
ÇaKaL Üye
 
Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0
Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2553
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi : CaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan


KENAN EVREN



Ahmet Kenan Evren, (doğum 17 Temmuz 1917 - Alaşehir, Manisa) Türkiye Cumhuriyeti'nin 7. Cumhurbaşkanı ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 17. Genelkurmay Başkanı'dır.
__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur.
CaKaLBoT çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 11-28-2006, 04:13 PM   #9
CaKaLBoT
ÇaKaL Üye
 
Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0
Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2553
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi : CaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan

TURGUT ÖZAL


Turgut Özal (13 Ekim 1927, Malatya - 17 Nisan 1993), Türkiye Cumhuriyeti'nin 45. ve 46. dönem hükümetlerinde başbakanlık yapmış ve ardından 8. Cumhurbaşkanı seçilerek, görevi başında hayatını kaybetmiş olan siyasetçi ve devlet adamıdır.

__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur.
CaKaLBoT çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 11-28-2006, 04:14 PM   #10
CaKaLBoT
ÇaKaL Üye
 
Üyelik Tarihi: Jan 2006
Mesajlar: 1,791
Teşekkür Etme: 0
Thanked 88 Times in 15 Posts
Üye No: 26295
İtibar Gücü: 2553
Rep Puanı : 76884
Rep Derecesi : CaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond reputeCaKaLBoT has a reputation beyond repute
Cinsiyet :
Varsayılan


SÜLEYMAN DEMİREL



Hayatı 1 Kasım 1924'te Isparta'nın Atabey ilçesine bağlı İslamköy'de doğdu. İlköğrenimini doğduğu köyde, ortaokul ve liseyi Isparta ve Afyon'da bitirdi. Şubat 1949'da İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi'nden mezun oldu. Aynı yıl Elektrik İşleri Etüd İdaresi' nde göreve başladı. Önce 1949-1950, daha sonra 1954-1955 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri'nde barajlar, sulama ve elektrifikasyon konularında ihtisas yaptı.

Dolaksızoğlu, (Dolaksızyan ya da Dolakçıyan diye de anılır); önce dayılarının soyadı Gündoğdu ile anılıp, sonra Demirel soyadını aldığı söylenir.

__________________
CaKaLBot Banlanmış ve üyeliği iptal edilmiş üyelerin mesajlarını tek nickte toplayan bir bottur.
CaKaLBoT çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
CevaplaCevapla


Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir)
 

Yayınlama Kuralları
Yeni konu açamazsınız
Cevap gönderemezsiniz
Eklenti ekleyemezsiniz
Mesajlarınızı düzenleyemezsiniz

Kodlama is Açık
Smilies are Açık
[IMG] code is Açık
HTML code is Kapalı


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Çek Cumhuriyeti, Irak'taki Askerlerini Çekmeyi Planlıyor 7 Ekim 2007 F@sTaLaFisT@ Eskiler (Arşiv) 0 10-09-2007 11:05 AM
Cumhuriyeti bu cin fikirler kurtaracak / 23 Nisan KoJiRo Eskiler (Arşiv) 0 04-23-2007 07:26 AM
Çek Cumhuriyeti’nde zafer Capirossi'nin.. amfibik Eskiler (Arşiv) 1 08-23-2006 01:51 PM
EA Sports 2006 FIFA Dünya Kupası Galibi Çek Cumhuriyeti Bostandere Eskiler (Arşiv) 0 06-15-2006 03:04 PM

Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:58 PM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.