![]() |
![]() |
#1 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12093
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() ***
Rüzgar saçlarımı tarıyor, anaç parmaklarını geçiriyor saçlarımdan. Anının kapısını açıyorum Düşüncem çıkıyor, çekip gidiyor. Başka seslerdir taşıdığım, türküm başka dudaklardan, Anılarımın mağarasının tuhaf bir aydınlığı bile var! Yabancı toprakların meyveleri, bir başka denizin mavi dalgaları, başkasının aşkları, adını anmaya yüreğimin elvermediği acılar. Ve rüzgar, anaç elleriyle saçımı tarayan rüzgar! Gerçeğimi gece alıp götürüyor, ne gecem var ne de gerçeğim! Yol ortasına yatıyorum, beni çiğnemek gerek yürümek için. Yürekleri çiğniyor beni, şarap ve düşle esrik yürekleri. Kıpırtısız köprü, yüreğini sonsuzlukla bağlıyorum. Ölseydim birdenbire bırakmazdım şarkı söylemeyi. |
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12093
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() ATLAR
Pencereden atları gördüm. Berlin’deydim, kıştı. Işık Işıksızdı, gökyüzü yoktu gökyüzünde. Havanın aklığı ıslak bir ekmek gibi. Ve penceremden boş bir sirk Kışın dişleriyle kemirilmiş. Ansızın bir adamın yedeğinde On at göründü sislerin içinden Çıkarken titremediler, ateş gibi, O saate kadar bomboş olan Evreni doldurdular gözlerimde. Görkemli, yangınlı Uzun bacaklı on tanrı gibiydiler, Yeleleri tuzun düşlerini andırıyordu. Portakaldan ve evrenlerdendi sağrıları. Baldı derileri, amber, yangın. Boyunları gururun taşlarından Oyulmuş kulelerdi, Ve kızgın gözlerine güçlü bir dirim Eğilmişti bir tutuklu gibi. Ve orada sessizlikte, ortasında Günün, kirli ve dağınık kışın Haşarı atlar kan, Uyum ve yaşamın kışkırtıcı gömüleriydiler. Baktım, baktım ve yeniden yaşadım: Kaynağın, altın dansın, gökyüzünün, Güzellikte yaşayan ateşin Orada olduğunu bilmeden. O kapanık Berlin kışını unuttum. Ama atların ışığını unutmam. |
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12093
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() BALIKÇIBAKİ
Baki bakıyordu daldan Balıkçı suya battı, Balıkçıbaki daldı dibe Balıkçıbaki avladı balık, derken Baki daldı, zavallı kuş, Balıkçı çıkarken yüze kıpraşan gümüş yükü ve birkaç damlayla, çünkü Balıkçıbaki beslenir yalnız gökkuşağıyla, suda dalgalanan ışıkla: sonra çöker ve tüketir titreşen balıklarını |
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12093
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() BU AKŞAM EN HÜZÜNLÜ ŞİİR
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim Şöyle diyebilirim: gece yıldızla dolu Ve yıldızlar, masmavi titreşiyor uzakta Şakıyarak dönüyor gökte gece rüzgarı. Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara. Kollarıma aldım bu gece gibi kaç gece Kaç defa öptüm onu sonsuz göğün altında Sevdi beni o ben de bir ara onu sevdim O durgun, iri gözler sevilmez miydi ama Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim. Yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmakla Duyup geceyi, onsuz daha engin geceyi. Ota düşen çiy gibi, düşmekle şiir cana Ne gelir elden, sevgim onu tutamadıysa. Gece yıldız içinde, o yoldaş değil bana Hepsi bu. uzaklarda şarkı söylüyor biri. Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca Gözlerim arar onu, yaklaştırmak ister gibi Yüreğim arar onu, o yoldaş değil bana Artık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştim Sesim arar rüzgarı ulaşmak için ona Ellere yar olur. öpmemden önceki gibi. O ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarla Artık sevmiyorum ya severim belki yine Ne uzundur unutuş ah ne kısadır sevda Böyle *******de kollarıma aldım çünkü Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca Belki bana verdiği son acıdır bu acı Belki son şiirdir bu yazdığım şiir ona |
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12093
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() BUĞDAYIN TÜRKÜSÜ
Halkım ben, parmakla sayılmayan Sesimde pırıl pırıl bir güç var Karanlıkta boy atmaya Sessizliği aşmaya yarayan Ölü, yiğit, gölge ve buz, ne varsa Tohuma dururlar yeniden Ve halk, toprağa gömülü Tohuma durur bir yerde Buğday nasıl filizini sürer de Çıkarsa toprağın üstüne Güzelim kızıl elleriyle Sessizliği burgu gibi deler de Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde. |
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12093
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() BİR SÜRÜ AD
Pazartesiler karışmış Salılara ve hafta bütün bir yılla: kesemez zamanı bezgin makaslarınız sizin ve günün bütün adları yıkanıp gider gecenin sularıyla. Kimse ben Pedro’yum diyemez, Rosa değil, Maria değil kimse, ya tozuz, ya kumuz hepimiz, hepimiz yağmuruz yağmur altında. Venezuelalardan söz ettiler bana, Paraguaylardan, Şililerden, bir şey anlamıyorum dediklerinden: yeryüzünün derisini biliyorum yalnız ve onun adsız olduğunu. Kökler arasında yaşarken çiçeklerden daha zevk duyduydum, çan gibi çalardı ne zaman bir taşla konuşsam. Çok uzundur kış boyu sürüp giden bahar: zaman kaybetmiş ayakkabılarını: bir yıl dört yüzyıl eder. Uyurken beni her gece nasıl çağırırlar ya da çağırmazlar? Ben ben değilsem uykuda uyanınca peki kimim ben? Diyorum, güçbela ayak bastığımız şu yaşamda, gelelim yeni doğmuş gibi, doldurmayalım ağzımızı, bir sürü belli belirsiz adla bir sürü kasvetli resmiyet bir sürü cafcaflı kelam senindiyle benimdiyle bir sürü kağıt imzalamakla. Her şeyi karıştıran bir kafam var benim, birleştirip hayat veren içiçe sokan, soyan, ta ki dünyanın ışığı okyanusun birliğine varsın, bir esirgemez bütünlüğe, bir çatırdayan miskokuya. |
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12093
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() BİZLER SUSUYORDUK
Bilmek acı çekmektir. Ve bildik; Karanlıktan çıkıp gelen her haber Gereken acıyı verdi bize: Gerçeklere dönüştü bu dedikodu, Karanlık kapıyı tuttu aydınlık, Değişime uğradı acılar. Gerçek bu ölümde yaşam oldu. Ağırdı sessizliğin çuvalı. |
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12093
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() ÇOCUKLUĞUN TAŞRASI
Çocukluğun taşrası, romantik balkondan seni yelpaze gibi açıyorum. Eskiden olduğu gibi sokakların terk ettiği ben, terkedilmiş sokakları inceliyorum. Düş darbeleriyle dövdüğüm küçük kent, kıpırtısız varlığından beliriveriyorsun. Köpüğün kıyısında uzun ve ağır adımlarla toprakları ve otları çiğneyerek, daha yeni boyanmış bu gök altında büzüşmüş sen, bir tek sen geceyi kaçıran taşlar atabilirdin. Böyle yarattın kendini, yalnızlıkla yoğrulmuş, iç sıkıntılarıyla yaralı, yürüyerek, yürüyerek kederli kasabalarda. Neye yarar eskilerden söz etmek, neye yarar unutuşun çamaşırlarını yeniden giymek? Yine de gölgen büyük ve kara, çocukluğumun taşrası. Büyük ve kara kasaba gölgen renksiz soğukluğun, kuzey rüzgarının öpücüğü altında. Ve güneşli, beklenmedik, tatlı günlerin de var bir başak gibi sallanarak nemden çıktığında zaman. Ah! suların yükselmesinin korkunç kışı, babaannem ve ben titrerdik aklımızı kaçırasıya titrerdik. Her yandan yağan, kederli ve savurgan, bitmek tükenmek bilmez yağmur. haykırırlar, ağlarlardı ormanlarda yitmiş trenler. Rüzgarın çevrelediği tahta evler çatırdardı. Rüzgar şaha kalkmış ayaklarıyla pencereleri uçururdu, yıkardı çitleri; şiddetli, umutsuz, arazi olurdu denize doğru. Ancak tertemiz ******* de vardı, güzel havanın yaprakları, kusursuz yıldızlar içine sokulmuş karanlık gökyüzü. Ağır kaldırımlarda, alacakaranlıkta ya da unutulmaz sabahlarda genç kızı elinden tutup gezdiren aşık oldum. Söylenmiş onca sözcük nasıl anımsanmaz? Çiçek gibi açılan öpücükler, dalgalanan çiçekler her şey bitse de. Fırtınayla yüzleşen ve acı kanatları altında ağzını güçlendiren çocuk seni destekliyor bugün fırtınadan sonra büyük bir ağaç gibi nemli ve sessiz memleket. gizli saatlerin elinden kaçmış, herkesin tanımadığı çocukluk taşrası. Son yağmurla ıslanmış yapı iskelesine uzanmış yalnızlığın bölgesi, bir geri dönüş barınağı olarak öneriyorum seni ömrüme. |
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12093
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() EN İYİ GÜNE ÖVGÜLER
En iyi gün tan atmadan önce başlar ve geceden sonra biter. En iyi gün karanlık süngerlerinin arasına fırlatır oklarını ve işte karşımızda, en iyi gün, iyi bir yoldaş gibi, ayakta durur yol ortasında. Bu mutlu zamanı haber verir belirtiler ama kimse derlemez onları. Kim okur kayan yıldızların alfabesini? Hiç durup çözmedin sokaklara dökülen küçük öncü belirtileri. Son rüzgarların temel gülünü de incelemedin. Ne önemi var ey sevinçli gün! Şafağın gönderinin tepesine çekildin ve böyle göründün, güler yüzlü savaşçı. Uyandıklarında buğdayların çiyi titretirsin. Aydınlığın meyveleri boyar ve yollarını yitirmiş arıların kanatlarını açarsın. Ve vadideki o sarı çiçeğin benzeri yoktur çünkü geceleyin apaydınlık parmakların beklemiştir başında. Yayılmış gök, açık gök; genç kız ağır geniş adımla iner yaprakların kokusu içine. Solunan hava soluklaşmaz, havada gerçek menekşe rengini korur. Kasaba, ah! o billur taşra, bir türlü satın alınamayan bronz çanın açılışını yapar ve sandalın sahibi, yoksullukların kıyısından dalgalandığını görür denizin ıslak zümrütleri arasında yelkenlisinin beklediği yelkenin. Küçük kız, küçüğüm, gezme günüdür bu gün, kovmalısın kederini ve göğsün iki dirhem bir çekirdek giysinin altından dikler iki ak tomurcuğu. Yiğit dost, uzak dost, sevgili köpük, bugün sevincin sana getirdiği mektubu, haberleri alırsın: Gerardo, sarhoş herif, eski dostum. Biliyorsun, Thomas başını sokacak bir yer buldu. Federico, Juanita, herkes memnun. İşçiler pişman değiller bu günün tatil olmasına ve içleri sızlar yaygaracı yumurcakları beklerken. Bir çiçek süslüyor yoksulun barınağını bu huzurlu saatlerde ve her yeri örümcek ağı bağlayan yıkıntı eve gün ışırken sabah ya da gün batarken akşam barınaksız bir umudu saklayan iki sevgili girer. |
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 50,906
Teşekkür Etme: 70 Thanked 143 Times in 89 Posts
Üye No: 43266
İtibar Gücü: 12093
Rep Puanı : 59275
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() FEDERİCO GARCİA LORCAYA YANIK ŞİİR
Issız bir evde, Korkudan ağlayabilseydim; Gözlerimi çıkarabilsem de, Yiyebilseydim; Senin sesin için yapardım Bunları, Yaşlı portakal ağacı sesin; Senin şiirin için yapardım Bunları, Çığlık çığlığa fışkıran şiirin. Baksana, Maviye boyuyorlar hastaneleri, Senin için; Kıyıdaki kenar mahalleleri Ve okullar, Senin için büyüyorlar; Tüy salıyorlar, Yaralı melekler; Pullar örtünüyor, Düğün balıkları; Deniz kestaneleri, Göğe uçuyorlar; Siyah tülleriyle terzi dükkanları: Kanla doluyorlar, kaşıklarla, Senin için; Ve, Yutuyorlar, Yırtılmış kurdeleleri; Öz canlarına kıyıyorlar, Öpüşe öpüşe; Ve ak sadeler giyiniyorlar. Bir şeftali ağacı Giyinip de, Kuş gibi seğirtirken sen; Kasırga gibi fırıl fırıl, Bir pirinç gülüşüyle gülerken; Türküler çağırdığında; Allak bullak ederken, Atardamarlarını, Dişlerini, gırtlağını, Parmaklarını; Vay ne şirindin, Kahrolurdum ben Kahrolurdum ben Kızıl göller için: Güz ortasında bir şahbaz at Ve kana belenmiş bir tanrıyla, Beraber yaşadığın. Kahrolurdum ben, Mezarlıklar için: Gece, sesi kısılmış Çanlar arasından, Suyla, mezarlarla küllenmiş Nehirler gibi geçen; Nehirler: Hasta asker koğuşları sanki, Tıklım tıklım dolu; Ve matem yağlı ölüme, Çürük taçlı mermer şifreli ölüme, Nehir nehir gelen ölüme doğru; Birdenbire taşıveren nehirler. Gece, ayakta, ağlaya ağlaya, Boğulmuş çarmıhların geçişini Seyrederken sen; Kahrolurdum seni görmek için: Bak, Ölüm nehrinin önünde ağlıyorsun Perperişan; Garip kalmış köşelerde başın, Durmaz ha, durmaz gözlerin Ağlar yaşın yaşın. Gece ve çıldırasıya yalnız, Külleri ısıra ısıra; Dumanı, gölgeyi, unutmayı: Siyah bir huniyle yığabilseydim, Trenlerin, gemilerin üstüne; Filizlendiğin ağaç için, Yapardım bunları, Topladığın, Yaldızlı su yuvaları için; Sarmaşık için, Yapardım bunları; Gecenin sırrını sana ileterek, Kemiklerini saran Sarmaşık için. Islak soğan kokusu gelen Şehirlerden, Seni bekliyorlar; Boğuk bir sesle, Şarkı söyleyerek Geçesin diye. Yeşil kırlangıçlar, Saçlarının arasına yapıyorlar, Yuvalarını; Dilsiz sperma sandalları, Peşin sıra geliyorlar; Sümüklü böcekler, haftalar, Yelkenleri düşürülmüş serenler, Kirazlar da, Dönüveriyorlar ossaat: Gözükünce solgun başın, On beş gözlü başın, Al kan içindeki ağzın. Şehrin otellerini, İsle doldurabilseydim; Hıçkıra hıçkıra, Yok edebilseydim Çalar saatları; Ezik dudaklarıyla yaz ayı, Evine nasıl gelecek, Göreyim diye Yapardım bunları; Yığın yığın insanların, Melil mahzun tantanalarıyla Ülkelerin, İşlemez sabanların, Gelincik çiçeklerinin; Mezar kazıcıların, süvarilerin, Kanlı haritaların, gezegenlerin, Evine nasıl geldiklerini Göreyim diye; Yapardım bunları. Küllerle örtülü dalgıçların, Uzun bıçaklarla delik deşik olmuş Meryem Ana tasvirlerini Sürüte sürüte gelen maskelerin; Damarların, köklerin, hastanelerin, Karıncaların, su gözelerinin, Evine nasıl geldiklerini Göreyim diye; Yapardım bunları. İçine kapanmış atlının Örümcekler arasında öldüğü Bir yatakla, Gecenin; Kinden, dikenlerden bir gülün, Sarıya çalan bir geminin, Rüzgarlı bir günle, bir bebeğin; Evine nasıl geldiklerini Göreyim diye: Yapardım bunları. Ben, Oliverio, Norah, Vicente Aleixandre, Delia, Maruca, Malva, Marina, Maria Luisa, Larco, La Rubia, Rafael Ugarte, Cotapos, Rafael Alberti, Carlos, Manolo Altolaguirre, Bebé, Molinari, Rosales, Concha Méndez, Ve daha da unuttuklarım; Evine nasıl gelecektik, Göreyim diye Yapardım bunları. Gel de taçlar takayım, Gel, sağlık esenlik delikanlısı, Gel, kelebek kıravatlı civan; Sen ey, Sonsuz hür siyah bir şimşek gibi: Pırıl pırıl insan; Madem, geç vakitlere dek, Kalınamıyor daha kayalıklarda; Bari aramızda konuşalım, Gel, Şöylece bir, olduğumuz gibi; Çiğ için olmadıktan sonra, Şiirlerde n'olacak yani? Bir ağu hançerin, İçimize işlediği bu gece için Olmadıktan sonra; Şiirlerde n'olacak yani? Bu tan kızıllığı için, Olmadıktan sonra; İnsanın vurulmuş yüreğinin, Ölüme hazırlandığı, Şu viran köşe için olmadıktan sonra Şiirlerde n'olacak yani? En çok gece, geceleyin: Kıyamet gibi yıldızlardır, Dolmuşlar hepten ırmağa; Bir kurdele gibiler, Fakir fukara dolu evlerin Pencerelerindeki.. Bir ölen var, Onların evlerinde; Bürolarda, hastanelerde belki, Belki asansör ve madenlerde, İşlerinden oldular. Onulur şey değil yaraları, Yaratıklar, Acı çekiyorlar. Her yanda dert yanış, Her yanda, Vay şuymuş vay bu; Pencereler, Göz yaşıyla dolu, Aşınmış eşikler, Göz yaşından; Yüklükler ıslak, Bir dalga gibi Halıları dişlemeye gelen Göz yaşından, Oysa ki yıldızlardır akar Uçsuz bucaksız bir nehirde. Federico, Dünyayı görüyorsun. Yolları görüyorsun, Sirkeyi görüyorsun; Birkaç ayrılıştan, Taşlardan, raylardan gayrı, Kimseciklerin kalmadığı, Köşeden: Duman ha deyince, Zalim tekerleklerine; Hoşça kalları görüyorsun, İstasyonlardaki.. Her yanda, sorunlar koyuyorlar, Çeşit çeşit insan var: Kanlı bıçaklı kör var, Öfkelisi, ümitsizi var, Yoksul var, tırnak ağaçları var; Şunun bunun sırtından, Geçinmek sevdasıyla; Harami var. Hayat böyle, Federico, Ey babayiğit, Ey kara sevdalı adam. Sana, Dostluğumun sunabileceği şey İşte bunlar.. Sen de epeyce şey biliyorsun Şimdiden. Yavaş yavaş, daha da, Öğreneceklerin var. |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|