www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Forum > Eskiler (Arşiv)

Eskiler (Arşiv) Eski konular

CevaplaCevapla
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Old 08-28-2007, 12:43 PM   #1
Kéan aRs
Aşmış Üye
 
Kéan aRs Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125
Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4228
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi : Kéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan süper aşk hikayeleri!!!

Anne rahmine düşen ikiz kardeşler önceleri her şeyden habersizmiş. Haftalar birbirini izledikçe onlar da gelişmişler. Elleri, ayakları, iç organları oluşmaya başlamış. Bu arada, etraflarında olup biteni fark etmeye başlamışlar. Bulundukları rahat, güvenli yeri tanıdıkça mutlulukları artmış. Birbirlerine hep aynı şeyi söylüyorlarmış: Anne rahmine düşmemiz, burada yaşamamız ne harika değil mi? Hayat ne güzel şey be kardeşim! Büyüdükçe, içinde yaşadıkları dünyayı keşfe koyulmuşlar. Öyle ya, hayatın kaynağı neymiş? İşte bunu araştırırken, karşılarına anneleriyle onları birbirine bağlayan kordon çıkmış. Bu kordon sayesinde, hiçbir zahmet çekmeden, güven içinde beslenip büyütüldüklerini tesbit etmişler. Annemizin şefkati ne kadar büyük! Bize bu kordonla ihtiyacımız olan her şeyi gönderiyor.

Artık aylar birbiri ardınca geçiyor, ikizler hızla büyüyor, diğer bir deyişle 'yolun sonu'na yaklaşıyorlarmış. Bu değişiklikleri hayretle gözlemlerken, bir gün gelip bu güzelim dünyayı terk edeceklerinin işaretlerini almaya başlamışlar.Dokuzuncu aya yaklaştıklarında, bu işaretleri daha kuvvetli hissetmeye başlamışlar. Durumdan telaşlanan ikizlerden birisi diğerine sormuş: 'Neler oluyor? Bütün bunların anlamı nedir' Öteki daha sakin ve aklı başındaymış. Üstelik, bulundukları bu dünya çoğu zaman ona yetmiyor; duyguları daha geniş bir âlemi arzuluyormuş. O cevap vermiş: Bütün bunlar, bu dünyada daha fazla kalamayacağız anlamına geliyor.' Ve eklemiş: Buradaki hayatımızın sonuna yaklaşıyoruz.Ama ben gitmek istemiyorum' diye haykırmış kardeşi. Hep burada kalmak istiyorum. Elimizden gelen bir şey yok. Hem, belki doğumdan sonra hayat vardır. Bize hayat sağlayan kordon kesildikten sonra bu nasıl mümkün olabilir ki? diye cevaplamış öteki. 'Bize hayat veren kordon kesilirse nasıl hayatta kalabiliriz, söyler misin bana? Hem, bak bizden önce başkaları da buraya gelmiş ve sonra da gitmişler. Hiçbirisi geri gelmemiş ki bize doğumdan sonra hayat olduğunu söylesin. Hayır, bu her şeyin sonu olacak.' Bütün bunları söyledikten sonra eklemiş: 'Hem, belki de anne diye birşey de yok!' 'Olmak zorunda' diye itiraz etmiş kardeşi. 'Buraya başka türlü nasıl gelmiş olabiliriz, nasıl hayatta kalabiliriz ki?' 'Sen hiç anneni gördün mü?' diye üstelemiş öteki. 'O belki de sadece zihinlerimizde var. Bir annemiz olduğu düşüncesi bizi rahatlattığı için onu belki de biz uydurduk.' Böylece, anne rahmindeki son günleri derin sorgulamalar ve tartışmalarla geçmiş. Sonunda doğum anı gelmiş çatmış. İkizler dünyalarını terk ettiklerinde gözlerini başka bir dünyaya açmışlar ve sevinçten ağlamaya başlamışlar. Çünkü gördükleri manzara hayallerinin bile ötesindeymiş.
Kéan aRs çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Eski Bugün   #n/a 
Teşekkür Botu
Bot
bot Çevrimiçi

Avatar

Giriş Tarihi: Ocak 2005
Yaş: 0
Mesaj : 0
Üye No: 0
Rep Power: Çok
mickey_mouse (08-30-2007) bu konu için teşekkür ettiler...
bot Çevrimiçi Tesekkur botuna Rep veremezsiniz. Yinede Tesekkurler. Kurallara Aykırı Mesajı Bildir  
Old 08-28-2007, 12:43 PM   #2
Kéan aRs
Aşmış Üye
 
Kéan aRs Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125
Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4228
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi : Kéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Konfüçyüs, Hükümdar'ın isteği üzerine bir süre için şehrin yönetiminde olmayı kabul etti. Yedi gün izledi. Yedinci gün yüksek memur Şao-Çeng'i idam ettirdi, cesedin üç gün açıkta kalmasını emretti.

Öğrencileri çok şaşırdılar, yanına gittiler, sordular: "Şao-Çeng bu şehirde hatırlı ve kuvvetli bir adamdı. Şimdi şehrin yönetimini aldıktan sonra ilk işiniz onu astırmak oldu. Bu yaptığınız doğru mudur. Bildiğimiz kadarıyla bu adam haydutluk, hırsızlık yapmamıştı..." Konfüçyüs "yaptığımın nedenlerini size anlatayım" dedi ve anlattı: "Dünyada beş ağır suç vardır. Haydutluk ve hırsızlık bunların arasında değildir, daha sonra gelirler. Bu beş suç şunlardır:

Birincisi uyumsuz ve asi bir tabiatla birlikte gözüpeklik; İkincisi aşağı bir hayat tarzıyla birlikte inatçılık; Üçüncüsü çenesinin kuvvetli olmasıyla birlikte yalancılık; Dördüncüsü herkesin ayıbını, kusurunu aklında tutmakla birlikte herkesle dost geçinmek; Beşincisi hak ve adalet duygusu olmamakla birlikte yaptığı haksızlıkları süslü ve parlak gerekçeler arkasına gizlemek.

Şao-Çeng'de bunların beşi de vardı. Nereye gitse taraftar topluyor, hizipler yaratabiliyordu; aldatıcı fikirlerini parlak konuşmaların arkasına gizleyebiliyordu; zulmüyle adaleti tersine çevirebiliyordu. Aşağılıklar birleştiği zaman ortaya çok güçlü bir kötülük çıkar. Ben de şehir halkı için tasalanmak yerine bu adamı idam ettirmeyi tercih ettim."
Kéan aRs çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-28-2007, 12:44 PM   #3
Kéan aRs
Aşmış Üye
 
Kéan aRs Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125
Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4228
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi : Kéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Kendine ait olmayan bir yerde, kendinle savaşın öyküsü bu. Belki de biryüzleşme bunalımı. Kayıp değerlerinin ; vaktiyle elinden istemesen de alınan budeğerlerin, tekrar bir arayışı. Yabancılık kalelerini üstlenmiş, bayrağınısancağa çekmiş, yorgun ve yalnız bir savaşçının öyküsü.

İşte ben. Adım Tahir. Hatırlıyorum da yalnızlık kalesini ilk keşfettiğimde, yani kendimi ilk defa yendiğim anda, o görkemli surlarını bana nasıl da açmıştı. Hayranlığımı gizleyemediğim bir andı ve sonraları ise kimseyle paylaşmak zorunda kalmadığım, sonsuz topraklardı oralar.

İsterseniz size bahsedeyim biraz buradan. Yüksek kapıları, bana ilkdefa açılmıştı. En son hiçbir şeye tutunamadığımı hatırlıyorum. İşimden dahayeni çıkarılmıştım. Ve gerçekten kendimi çok kötü hissediyordum, yani ; işeyaramaz.Uzun bir süre iş aradım ama sonuç neydi? Başarısız. Tanıdığım insanlaryavaş yavaş perdelerini kapamaya başlamıştı. Her geçen gün dünyam daha daküçülüyordu. Biliyordum ki en sonunda beni de yok ederek küçülmesinitamamlayacaktı. Bir şeyler yapmalıydım. Kurtulmak, kendi farkındalığıma ulaşmakiçin bir çaba vermeliydim. Ruhumun daha önce hiç görmediği, duymadığı bir çabaolmalıydı bu. Çünkü gittikçe çürüyordu, erimeye yüz tutmuştu. Eskisi gibidışarıya çıkamaz oldum ve tabii ki eskisi gibi de para harcayamıyordum. Sonuçtakonumum işi olmayan, işe yaramayandı. Uzun bir süre evden dışarı çıkmadım,ihtiyacım olan telefonlar, gün geçtikçe daha az çalmaya başladı. Ve en sonundaiflas etti. Bir gün evde ; alıştığım sıkıntı bulutları üzerindeki ara!yışımda, bir çıtırtı beni kendime getirdi. Bu sesin kaynağını merak eder oldumbir anda. Belki de evimde, istemediğim bir misafir beni mutlu etmek için evinbir yerlerinde bekliyordu. Bütün evi talan ettim, her yerde o sesi aradım.Şaşırdığım an ; o unuttuğum kütüphanemdeki, bir kitabın benimle iletişime geçmekiçin intihar ettiğini gördüm andı. O koca tahta blokların arasında,arkadaşlarının yanından ayrılarak yere bırakmıştı kendini. Ve tabii ki o andada, aradığım çıtırtıyı çıkartıvermişti. Onu ilk elime aldığımda, kendimi çok garip hissettim. Aklım bir anbana oyun oynadı ; beni terk edip, vahşi bir yerlerde huzur vermişti ban****itabın ismine bakmadan okumaya başladım. Eski bir kahramanın, savaşçınınöyküsüydü bu. İnancın ve vicdanın savaşıydı. Her gece işten çıktığımda yaşadığımsavaş gibiydi. Kitabı bitirdiğimde bir şey olmuştu ; Bir sihir, hiç beklenmeyen,olmasına bile ihtimal verilmeyen bir rüya. Kitabın kahramanı karşımda, elindebüyük bir anahtarla huzurlu bir şekilde bana bakıyordu.

En başta ondan ölesiye korktum, fakat yalnızlığımı paylaşan bu adam,içimdeki bütün korkuları bir savaş arenasındaki gibi yok edivermişti.Şaşkınlıktan da öteydi her şey. Bir anda, ne olduğunu anlayamadan, kendimidevasa bir kalenin önünde buluverdim.

- İşte bu senin eserin, dedi kahramanım. Şimdi sana elimdeki anahtarıvereceğim ve sende sonunda, savaşa başlayacaksın.

Böyle bir iletişimin gerçek olabileceğini düşünmemiştim. Geneldepatronlarımla konuşmaya alıştığım bir edayla yanına yaklaştım. Korkak ve ürkektavırlarım, kendilerini hissettiriyorlardı, kalbimin çarpışları beni aşıyordu.

- Af edersiniz ama size bir sual sormak istiyorum. Hangi savaştanbahsediyorsunuz siz?, dedim. Kendimi kıstırılmış hissediyordum.

Kahramanım, ufak bir gülüşle karşılık verdi soruma. Huzur veren sesisanki her yerdeydi, her yeri kaplıyordu.

- Uzun süredir farkında olmasan da seni izliyorum. Ne zaman kapılarınıaçacaksın, kendinle olan savaşa başlayacaksın diye. Şu anda sana, kendi ürününolan bu kalenin anahtarlarını bırakacağım. Neden dersen ; Bana özgürlüğümüvermenin yeterli bir sebep olduğunu söyleyebilirim. Birazdan gideceğim ve seninsavaşın başlayacak. Silahlarını her kuşandığında, ister istemez kendine bir adımdaha yaklaşacaksın. Ve sonunda, ya kaybedeceksin ya da galip geleceksin.

Gözümü kırptığımı ve en son kendimi yatakta bulduğumu anımsıyorum.Karanlık, gündüzle savaşıyordu ve tabii ki galip gelecekti. Kitap bitmiş vevücudum yorgunluktan kendini yatağa bırakmıştı her halde. Hava almak içindışarıya çıktım. Kitabım elimde ve kahramanım yüreğimdeydi.

İşte yalnızlık kalesiyle ilk böyle tanıştım. Zaman içerisindeyansımalarımla bir çok savaşa girdim. Bazen yenildim, bazen kazandım.Topraklarıma toprak ekledim , yeni yüzlerle tanıştım. Ve kendi çapımda küçük birordu kurdum. Kendim için. Komutan olarak "inanç" geldi ,. peşinden de "vicdan" ,"duyarlılık", "cesaret" ve "sevgi" geldi. Yalnızlık kalesi, her geçen günbenimle doluyordu, gittikçe güçleniyor ve sınırları alabildiğince uzuyordu.Bazen kendimi Çin Seddi gibi hissediyordum.

Kendimle olan bu savaşta çok üzücü anlar da geçirmedi değilim. Kaleningüçlü savunucularından olan bazı yansımalarım bana ihanet etti. Beni terk edipsavaş açtılar bana. Amaç ben miydim, yoksa yalnızlık kalem miydi? Bunu hiçbilemeyeceğim ama ortadaki savaşta çok kan döküldü, çok masum yaşamını yitirdi."Hırs" , "nefret", "kusur", "korku", "acı", "kin" ve hatta bazen "inanç" ım.Bunların hepsi birleşmiş, kılıcı kalbime saplamak, bayrağımı sancaktan indirmekiçin, içinde bulunmaz bir istekle yanıp tutuşuyorlardı. Hepsiyle savaştım, hiçvazgeçmedim, hep denedim. Ve büyük bir özveriyle, özenle korudum yalnızlıkkalemi. En kıskançları, "aşk" tı ve en yaratıcıları. Hayal gücü o kadar büyüktüki, günlerce meleklerin ağladığını hatırlıyorum. Kendimle olan savaşım, benolduğum sürece devam edecekti. Derken bir gün : Uzun yolculuklarla ve büyük biraşkla yarattığım "yalnızlık kalesi" ; yok oldu. Günlerce, aylarca aradım. Panikhali, hunharca üzerime geliyordu, vazgeçmiyordu.

İşte kahramanımın tekrar çıkış öyküsü. Bir çıtırtı duymuştum evde ;aramaya başladım her yeri ve kütüphaneme geldiğimde yine karşımdaydı. Yaşlanmış,yorgun görünümü beni şaşırtmaya yetti. Eskisi gibi genç değildi ve tabii ki okadar dayanıklı görünmüyordu. Elbiseleri göz kamaştırmıyordu artık. Yok olmayayüz tutmuş gibi bir ifadesi vardı. İçimdeki merak zaafına yenik düşmüştüm, onadoğru birkaç adım attım,

- Yalnızlık kalesini arıyordum kahramanım, onu kaybettim. Lütfen banayardım et. Gördün mü onu, biliyor musun nerede?, dedim.

Kahramanım diz üstü yere çöktü. Sanki etrafı soluk almaz bir siskaplamıştı. Ortalık bulanıklaşmıştı. Ayağa kalkamadı, yanına gelmemi istedi. Zoradımlarla isteğini yerine getirdim, iyice sokuldum ona. Kısık ve çatallı birsesle :

- Yalnızlık kalesini artık arama boşuna, dedi. Çünkü yıktın surlarını.Yaşadığın dünyan ; senin "yalnızlık dünyan" oldu. Artık çok daha büyüksün.

- Peki ya sen, dedim. Onun için gerçekten endişeleniyordum. Kahramanımölüyordu. Sen niye böylesin?

- Ben ölüyorum, dedi. Görevimi teslim vaktim çoktan geldi de geçiyor.Başka bir ruhta ve başka bir zamanda tekrar çıkacağım gün ışığına. Lütfen benidüşünme artık. Yapacak çok ama çok işin var.

Bu cümlelerin bitmesiyle, büyük bir çıtırtı duyuverdim. Önümedöndüğümde kahramanım yoktu artık. İçimde tarif edilemez bir acı yaşadım.Gözlerimi açtığımda, kendimi, lüks bir lokantada, aynı masada tanımadığım birçok insanla beraber buluverdim. Yeni işimi kutluyorduk. Küçük bir gülümsemeyle,ruhumdaki bütün çiçekleri, kahramanımın anıtına yağdırdım. Onun da dediği gibisavaş bitmez. Her şey sadece bir yüzleşme bunalımı. Ve şimdi kendimle değil,kendime ait olmayan bir dünyayla olan savaşım başlıyor, hatta çoktan başladıbile...
Kéan aRs çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-28-2007, 12:44 PM   #4
Kéan aRs
Aşmış Üye
 
Kéan aRs Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125
Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4228
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi : Kéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Genc adam yoresindeki bilge ve yasli kisiler hakkinda sagda solda atip tutuyordu Bir gun Dhu Nun ona kucuk bir ders vermek istedi ve genc adami yanina cagirarak parmagindaki yuzugu ellerine tutusturdu ve
"Simdi pazara git ve bu yuzugu 1 dolara sat " dedi.
Genc adam yuzugu satmak icin pazara gitti fakat kimse yuzuge 10 centten fazla vermiyordu Caresiz Dhu Nun' un yanina geri doner ve olanlari anlatir.
Dhu Nun ona soyle der "Simdi kuyumcuya git ve yuzugunun degerinin ne kadar oldugu sor "
Genc adam kuyumcuya gider , kuyumcu yuzuge tam 1000 dolar paha bicer.Genc adam sasirmistir dogru Dhu Nun' un yanina geri doner ve bu kez de ona kuyumcuda olanlari anlatir. Dhu Nun genc adama doner ve
" Dunyadaki her varligin gercek degerini anlaman icin cok calisip okuman , o isin uzmani olman gerekir " der
Kéan aRs çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-28-2007, 12:44 PM   #5
Kéan aRs
Aşmış Üye
 
Kéan aRs Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125
Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4228
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi : Kéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Çook zengin bir Hintli, geleceğini öğrenmek istedi ve sarayına bir falcı çağırttı. Falcı, önce bu zengin kişinin avucuna baktı, sonra yüzünü göğe çevirdi, yıldızlara baktı, daha sonra da cam küresine baktı ve gördüklerini tek tek söyledi:

- Efendimiz, üzülerek söylemek zorundayım, sizi çook büyük bir felaket beklemektedir dedi. Altı oğlunuzu da kaybedeceksiniz ve altısının da ölümlerine tanık olacaksınız.Zengin Hintli,"felaket habercisi bu falcıyı sarayından kovdurdu. Kendisine bir kese altın veril-mesini beklerken kovulan falcı, söylenerek dışarı çıktı.Zengin Hintli adam larına, geleceği doğru dürüst görebilen başka bir falcı bulmalarını söyle-di. Adamları kentte ünlü bir başka falcı bulamayınca, bir önceki falcıya gittiler, ona danıştılar. Ben kılık kıyafetimi değiştiririm, başka bir falcı gibi sizlerin huzununuza gelirim dedi. Siz de efendiniz karşısında, başka bir falcı bulamamış beceriksizler durumuna düşmekten kurtulursunuz.

Birinci falcı, iki gün sonra başka bir falcı görünümünde yeniden saraya gitti ve bu kez yeni kimliğiyle zengin Hintli’nin karşısına getirildi. İlk geldiğinde yaptığı gibi yine önce zengin Hintli’nin avucuna baktı, sonra yüzünü göğe çevirdi, yıldızlara baktı, daha sonra da cam küresine baktı ve gördüklerini yine tek tek ama bu kez değişik biçimde söyledi:

- Efendimiz, Tanrı’nın nimetleri üzerinizden hiçbir zaman eksik olmayacak dedi.Sizin altı oğlunuz var ama, siz onların tümünden daha çok yaşaya-caksınız, onların tümünden daha uzun ömürlü olacaksınız. Ne kadar talihli bir babasınız ki, evlatlarınızın hiçbiri, babalarının ölümünü görmeyecek, hiçbiri yaşamında baba acısı tanımayacaktır...Falcının, geleceği böyle görmesinden çok mutlu olan zengin Hintli, adamlarına emir verdi ve onlar da falcıya bin altın verdiler.
Kéan aRs çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-28-2007, 12:44 PM   #6
Kéan aRs
Aşmış Üye
 
Kéan aRs Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125
Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4228
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi : Kéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Çok büyük bir ağacın yüksek dallarının birinde, yaprakların arasında bir zeytin tanesi varmış. Minicik, simsiyah bir zeytin tanesi. Bu zeytin o kadar güzelmiş ki, etrafını saran yapraklar onu seyretmeye doyamazlarmış. Bir rüzgar esse üşümesin diye hemen etrafını sarar, onu rahat ettirebilmek için ellerinden geleni yaparlarmış. Sıcak yaz günlerinde ise, zeytin tanesi yine onu çok seven yaprakların gölgesine sığınırmış. Susadığı zaman, etrafındaki yapraklar yağmurlardan biriktirdikleri damlacıkları kendi elleriyle ona içirirlermiş.

Aylar, yıllar böyle geçmiş. Diğer ağaçlar hep onu taşıyan ağacı kıskanmış durmuş. O küçük zeytinin mutsuzluğunu görmeden.

Zeytinin yalnızlığını, herşeyini paylaştığı yapraklar bile anlamamış. Onlar, isteyebileceği herşeyi kendisine verdiklerini düşünüyorlarmış. Zeytin ise yapraklardan gizlenip saatlerce ağlıyormuş hep. *******i gökyüzüne bakıp yıldızların birbirine göz kırpmalarını seyrediyormuş. Ve onlardan biri olmayı hayal ediyormuş. Sabah olduğunda ise, başını gökyüzünden indirip, yaprakların arasında yıldızlar kadar güzel bir zeytin görebilir miyim diye aranıp duruyormuş.

Yıllar geçmiş. Ama tek bir zeytin tanesi dahi görememiş. Ve bir sabah, artık aramaktan vazgeçmiş. Kendisini tutan o incecik sapını bırakıvermiş. Yere düştüğünde son bir kez gökyüzüne bakmış, ve sonra yine son kez gözlerini yummuş...
Kéan aRs çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-28-2007, 12:45 PM   #7
Kéan aRs
Aşmış Üye
 
Kéan aRs Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125
Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4228
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi : Kéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Yılbaşı ailece kutlanması gereken bir mutluluktur. Fakat öyle insanlar varki...

30 Aralık 1995 tarihinde, saat 23.30'da, Sümbül sokak -herzamanki gibi- bomboştu. Bu sokağın başında, bir sokak lambası vardır. Başlangıcı geniş olup, sonuna doğru daralır. Sümbül Sokak'ta bulunan on iki evin hepsi de tek katlıdır.

Saatler on ikiye yaklaştığı halde, sokak hâlâ aydınlıktı. Bunun tek bir sebebi vardı: Kar. Akşam üstü başlayan kar, beyaz bir örtü gibi sokağı örtmüştü. Kar ve rüzgar birleşerek, Sümbül sokağın geceyarısı sessizliğini bozuyordu.

Sabah olduğunda, çocukların ilk işi sokağa çıkıp, karın tadını çıkarmak oldu. Kardanadam yapmaya en elverişli yer Cemil Bey'in bahçesi olduğundan, gizli olarak bahçeye giren dört çocuk kardanadam yapmaya koyuldu. Cemil Bey'in evinden saat tam sekizde çalar saatin sesinin geldiğini duyan çocuklar korkuya kapıldılar. Korktukları başlarına geldi: Cemil Bey onları görmüştü. Hiç vakit kaybetmeden çil yavrusu gibi dağıldılar. Dağıldıklarını gören Cemil Bey bahçeye girdi ve kardanadamı dağıttı. Çocukların, kaçarken çıkardıkları sesten dolayı, Cemil Bey'in komşusu olan Cumali de uyanmıştı. Cemil Bey'in mırıldandığını duydu:

- Kahrolası veletler.

Cumali yatağından kalkarak pencereye doğru ilerledi. Perdeyi açtı ve tülün ardından, bembeyaz olan Sümbül Sokak'a baktı. Görüntü onu sevindirmişti. Bu günün yılın son günü olduğunu hatırlayınca daha da sevindi. Ve hemen kahvaltısını hazırlamaya koyuldu.

***

O gün sabahtan akşama kadar, durmadan kar yağdı. Cumali, günün çoğunu evde geçirdi. Yalnızca biraz yemiş ve kola almak için dışarıya çıktı. Hava çok soğuk olduğundan, alışverişini yapıp hemen eve döndü. Dışarının soğukluğuna karşın evde gürül gürül sobanın yanması hoşuna gitmişti.

Cumali, arkadaşlarını arayarak hepsinin yılbaşını kutladı. Bütün gün evde oturup akşama kadar televizyon izledi. Arasıra da perdeyi aralayarak, dışarıda eğlenen çocukları seyretti.

Akşam saat sekizden sonra dışarıdan gelen çocuk sesleri kesildi. Cumali, saat 23.00'e kadar televizyon izledi ve kuruyemiş yedi. Biraz canı sıkıldı ve uyumanın daha iyi geleceğini düşünerek televizyonu kapattı. Yatağını hazırladıktan sonra yatmak üzere ışığı söndürdü. Evin içi karanlık olduğu halde dışarıdan ışık geliyordu. Büyük bir şaşkınlık içinde perdeyi araladı. Geceyarısı olduğu halde karın ışıltısı sebebiyle dışarısı gündüz gibi aydınlıktı.

Uykusunun olmadığını farkeden Cumali, televizyonu tekrar açtı. Canı yine sıkılmaya başladı. Birden aklına bir çam ağacı bulup onu süslemek geldi. Evin, yaklaşık 300 metre ilerisinde bir kaç çam topluluğu vardı. Ayrıca, etrafı aydınlatan kar, bu yolculuğu müsait kılıyordu. Cumali paltosunu giyindi, kaşgola sarındı ve soğukkanlı bir biçimde dışarı çıktı. Uzaktan çam topluluğu görülüyordu. Hava da bayağı soğuktu. Dışarı ilk çıktığında biraz titremişti; fakat esen rüzgar ve kar ona ılık geliyordu.

Sümbül sokaktaki bütün evlerin ışıkları yanıyordu, saat 24.30 olduğu halde. Anlaşılan herkes yılbaşını kutluyordu. Cumali, Sümbül sokağın başında bulunan sokak lambasının aydınlattığı kaldırıma oturdu ve rüzgarı dinlemeye koyuldu. Rüzgarın uğultusu, kendisine bir musikiyi andırdı.

Sokak lambasının olduğu alan dört sokağa bağlıydı. Buradan sokaklara teker teker bakan Cumali bu güzelliği hafızasına kazıdı. Bir müddet sonra yolculuğuna devam etti.

Cumali, çam ağaçlarına doğru ilerledikçe ev sayısı azalmakla beraber, etraf iyice ıssızlaşıyordu. Rüzgarın uğultusu artık kulağına fısıldamıyordu. Yolu yarıladığında, uzun kavak ağaçlarının oluşturduğu bir caddeye geldi. Kavak ağaçlarının biraz arkasında ıssız bir ahşap ev vardı. Görüntüsü bile ürkütücü olan bu yere kim girebilirdi. Cumali, yolun daha fazla karlı olduğu bölümlerden geçmeyi daha çok istiyordu; çünkü karın çıkardığı ses, yolu aştıkça artan korkusunu hafifletiyordu.

Bir müddet sonra toprak yol başladı. Yolun çamurluk bölümlerini geçerken ayaklarına su sızdı.

Nihayet, evden çıkışından yarım saat sonra çam ağaçlarının olduğu yere geldi. Artık çevrede ev yoktu sadece uzaktan sadece birkaç ev seçiliyordu.

Cumali ilk olarak güzel bir çam ağacı seçti. Yolculuk sırasında kendisini yoran baltasını çıkardı ve ağacı kesti. Sonra ağacın baş kısmından, yaklaşık iki metre daha kesti. Ağacı sırtına yükledi, geri dönüş başladı.

Çamurlu yoldan geçerken iyice çamura bulandı ve artık ayakkabıları çamur haline geldi. Ayakları da çamurdan nasibini aldı.

Asfalt yola geldiğinde biraz rahatladı. Yol daha düz devam edecekti. Ayakları üşümeye başlamıştı. Bir yandan sırtındaki ağaç, diğer yandan elindeki balta onu yormuştu. Elinde eldiveni yoktu ve sardığı kaşgol rüzgarın iyice sertleşmesiyle yere düşmüştü.

Evler yoğunlaşmaya başladığında, korkusu her dakika daha da arttı. Evden çıktığı anda ılık esen rüzgar, şimdi bütün gücüyle esiyor, sanki karın daha fazla soğuması için çalışıyordu. İlerlerken yolunu aydınlatan kar, şimdi onu karanlıklara itmişti.

Kavak ağaçlarının bulunduğu caddeye gelen Cumali, öteden kendisine doğru gelen birkaç tane sokak köpeğinin sesini duydu. Havlama sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Etrafına baktı, beş dakika saklanabileceği bir yer aradı. Kavak ağaçlarının arkasında köpekler görebilirdi. O halde tek bir yer kalmıştı: Ahşap ev.

Vakit kaybetmeden ahşap eve girdi. Dış kapı o kadar çürümüş ki, Cumali'nin açmak için ittiği kapı yere serilmişti. Evin içi rutubet kokuyordu. Cumali sırtındaki ağacı bir köşeye koydu. Köpekler, evin önüne geldiler ve biraz durdular. Kırık camdan onları izleyen Cumali, köpeklerin iki dakika sonra oradan uzaklaştıklarını gördü. Biraz rahatlayarak evin koridoruna çıktı, çam ağacı ve baltayı evde bırakarak oradan ayrıldı.

Kavak ağaçlarının bittiği noktaya kadar gelen Cumali aniden karşısındaki büyük köpeği farketti. Kendisini bayılacak gibi hissetti. Köpeğin hızla koştuğunu görünce, o da köpekten kaçmaya başladı. Bir an durdu ve yerde bir kar yükseltisi gördü. Elini attığında, yükseltinin kaya parçası olduğunu anladı. Bütün gücüyle taşı sıçramak üzere olan köpeğin başına indirdi. Köpek anında öldü.

Artık, gece tam bir kâbusa dönüşmüştü. Bununla beraber yol da azalıyordu. Darca bir sokak olan Hasret Sokağı geçtikten sonra; Sümbül sokağın başındaki meydana çıkılıyordu. Bunun bilincinde olan Cumali, adımlarına biraz daha hareket kazandırdı. Hasret Sokakta bulunan evlerin bir kısmından hiç ışık gelmiyor, bir kısmı ise hâlâ yılbaşı eğlencelerini izlemeye devam ediyordu.

Saat 1.30'a geliyordu. Hasret sokaktan geçen Cumali, sokağın tam ortasında birden irkildi. Arkasında birisinin olduğunu düşündü. Adımlarını biraz daha hızlandırdı. Soluk alışları hızlanmıştı. Aniden koşmaya başladı. Hasret sokağı süratle geride bıraktıktan sonra, sokak lambasının bulunduğu alanda durmak istedi. Fakat durmak istediği yer buzul olduğundan ayağı kaydı ve süratle yere düştü. Bir sarhoş gibi temkinli olarak doğrulmaya uğraştı. Doğrulunca, cesaretini topladı ve Hasret sokağına bir göz attı; fakat birşey göremedi. Sümbül sokak karanlığa bürünmüştü. Kendi evinin sokak lambasından başka, hiçkimsenin ışığı yanmıyordu.

Cebinden anahtarı çıkarırken yerdeki kırmızılılık gözüne ilişti. Elini başına götürdü. Başı yarılmıştı. Başının, düştüğü sırada yarıldığını anladı. O zaman, o kadar korkmuştu ki başının acısını hissetmedi bile. İçeri girdiğinde sıcaklık içine işledi. Hemen paltosunu çıkardı ve sobanın yanına geçti. Başının hâlâ kanadığını, çıkan kanın sızlamasından anlıyordu. Saatler 2.00'ye gelirken Cumali banyoya, duş almak için girdi.

***

Geceyarısını çoktan geçen saatler, sabahı vurmak için acele ediyorlardı. Hasret sokağından müthiş bir rüzgar esti ve Sümbül sokağın sonuna değin etkisini gösterdi. Bu şiddetli rüzgarın etkisine dayanamayan Cumali'nin evinin sokak lambası patladı. Bununla birlikte Cumali'nin Hasret sokağında bulunan, derin karların sayesinde epey direnen ayak izleri de silindi. Tabi, bu ayak izlerini izleyen ve Sümbül sokağın başındaki meydanda aniden yokolan ayak izleri de. Bu ayak izlerinin sahibini Cumali sezmişti; fakat arkasına baktığı an geride hiçbirşey göremeyince bunun kendisinin abarttığı boş korku olduğunu zannetti. Bu izlerin bir özelliği vardı ki; Cumali'nin ayak izlerinin tam tersi şeklindeydi. Geri geri gelen bir insanın ayak izleri gibi. Fakat bu izleri yapanın geri geri gelmediğini de söyleyebilirim.

Günün aydınlanmasına yaklaşık dört saat vardı. Duştan yeni çıkan Cumali, üstünü başını kuruladı. Başı artık kanamıyordu. Fazla beklemeden hemen yattı. Fakat bir türlü uyuyamadı. Gecenin 3.30'unda dışarıdan sesler gelmeye başladı. Sesler Cemil Bey'in bahçesinden geliyordu. Işığı yakmaya cesaret edemedi. Yavaş yavaş pencerenin yanına yaklaştı. Perdeyi çok az araladı ve dışarıda çocukların kardanadam yaptıklarını gördü. Cumali şaşırdı. Ayrıca içine bir sıkıntı düştü. Birden Cemil Bey'in çalar saati çalmaya başladı. Çocuklar, kulakları çınlatan bu sesi duyunca çil yavrusu gibi dağıldılar. Cemil Bey bahçeye geldi ve homurdanmaya başladı.

- Kahrolası veletler.

Cumali, perdesinin arkasından izlediklerine bir türlü anlam veremiyordu. Sabah gördüğü olayların aynısı tekrar ediyordu. Fakat dikkatini çeken iki ayrıntı vardı. Birincisi, olaylar bu defa gece yaşanıyordu ve Cemil Bey'in çalar saati 3.35'te çalmıştı. İkincisi ise, Cemil Bey'in ağzından çıkan "Kahrolası veletler" lafının, sabahın aksine çok boğuk olarak, bozuk bir plak gibi çıkmasıydı.

Olayları titreyerek izleyen Cumali, kardan adamı dağıtan Cemil Bey'in birden kendisine baktığını gördü. Göz göze gelmişlerdi. Cumali'nin kalbi çatlarcasına atıyordu. Perdeyi kapattı ve yatağına giderek hemen yorganı üzerine çekti.

***

Gün, yavaş yavaş ağarmaya başlamıştı. Bulutlar, batıya doğru kayarken, yerlerini, doğudan doğmaya başlayan güne bırakıyordu.

Sabah 10.15 civarında, Cumali, kapının vurulmasıyla aniden yataktan fırladı. Üstü sırıl sıklam olmuştu. Gündüz olduğundan, korkmasına gerek yoktu. Soğukkanlılıkla kapıyı açınca karşısında Cemil Bey'i gördü. Onu süzmeye başladı. En çok da gözlerini süzmüştü. Cemil Bey biraz şaşkınlıkla:

- Neyin var senin. Sanki hayalet görmüş gibisin.

- Hiç birşey canım.

Biraz düşünen Cumali:

- Bugün ayın kaçı, dedi sabırsızlıkla,

- Yılın son günü.

- Hay Allah. Demek ki hepsi rüya imiş.

- Ne rüyası, dedi Cemil bey, cevap almak istemeyen bir tavır takınarak.

- Önemli değil.

- Fazla şekerin var mı Cumali. Bakkal bugün açmamış. Benim de misafirlerim var.

Cumali gözlerini ovuştura ovuştura mutfağa gitti. 1 kg şekerinin olduğunu gördü. Hepsini alıp Cemil Bey'e verdi. Cemil Bey de teşekkür edip gitti.

Dışarıda kar yağmaya devam ediyordu. Cumali, üstünü giyindi, dışarıya çıktı. Vücudunu büyük bir soğuk hava sarmıştı. Cumali, çocukların birbirine kartopu atarak, eylendiklerini gördü. Bunun üzerine:

- Hey çocuklar. Bugün Yılbaşı. Sakın Cemil Bey'in bahçesine girmeye kalkmayın.

Çocukların içinden Küçük Ahmet soluk soluğa gelerek:

- Neden Cumali Abi.

- "Kim bilir. Belki de bahçesinde -bugün için- gizemli bir şeyler vardır." diyerek alana doğru yürümeye başladı. Gözleri evin dış lambasına takıldı. Lambanın kırılmış olduğunu görünce çocukların yaptığını zannetti. Yılbaşı olduğu için çocuklara kızmak aklından bile geçmedi.

Bugüne hazırlık yapmak amacıyla kuruyemişçiye uğradı. O gün hiç üzerinden gitmeyecek olan şaşkınlığının tesiriyle kuruyemişçiden, yemiş ve kolanın dışında 1 kilo da şeker istedi. Kuruyemişçiden çıkarken yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Onun yüzüne bakan, bugünün güzel geçeceği duygusuna kapılabilirdi.
Kéan aRs çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-28-2007, 12:45 PM   #8
Kéan aRs
Aşmış Üye
 
Kéan aRs Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125
Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4228
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi : Kéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Anne rahmine düşen ikiz kardeşler önceleri her şeyden habersizmiş. Haftalar birbirini izledikçe onlar da gelişmişler. Elleri, ayakları, iç organları oluşmaya başlamış. Bu arada, etraflarında olup biteni fark etmeye başlamışlar. Bulundukları rahat, güvenli yeri tanıdıkça mutlulukları artmış. Birbirlerine hep aynı şeyi söylüyorlarmış: Anne rahmine düşmemiz, burada yaşamamız ne harika değil mi? Hayat ne güzel şey be kardeşim! Büyüdükçe, içinde yaşadıkları dünyayı keşfe koyulmuşlar. Öyle ya, hayatın kaynağı neymiş? İşte bunu araştırırken, karşılarına anneleriyle onları birbirine bağlayan kordon çıkmış. Bu kordon sayesinde, hiçbir zahmet çekmeden, güven içinde beslenip büyütüldüklerini tesbit etmişler. Annemizin şefkati ne kadar büyük! Bize bu kordonla ihtiyacımız olan her şeyi gönderiyor.

Artık aylar birbiri ardınca geçiyor, ikizler hızla büyüyor, diğer bir deyişle 'yolun sonu'na yaklaşıyorlarmış. Bu değişiklikleri hayretle gözlemlerken, bir gün gelip bu güzelim dünyayı terk edeceklerinin işaretlerini almaya başlamışlar.Dokuzuncu aya yaklaştıklarında, bu işaretleri daha kuvvetli hissetmeye başlamışlar. Durumdan telaşlanan ikizlerden birisi diğerine sormuş: 'Neler oluyor? Bütün bunların anlamı nedir' Öteki daha sakin ve aklı başındaymış. Üstelik, bulundukları bu dünya çoğu zaman ona yetmiyor; duyguları daha geniş bir âlemi arzuluyormuş. O cevap vermiş: Bütün bunlar, bu dünyada daha fazla kalamayacağız anlamına geliyor.' Ve eklemiş: Buradaki hayatımızın sonuna yaklaşıyoruz.Ama ben gitmek istemiyorum' diye haykırmış kardeşi. Hep burada kalmak istiyorum. Elimizden gelen bir şey yok. Hem, belki doğumdan sonra hayat vardır. Bize hayat sağlayan kordon kesildikten sonra bu nasıl mümkün olabilir ki? diye cevaplamış öteki. 'Bize hayat veren kordon kesilirse nasıl hayatta kalabiliriz, söyler misin bana? Hem, bak bizden önce başkaları da buraya gelmiş ve sonra da gitmişler. Hiçbirisi geri gelmemiş ki bize doğumdan sonra hayat olduğunu söylesin. Hayır, bu her şeyin sonu olacak.' Bütün bunları söyledikten sonra eklemiş: 'Hem, belki de anne diye birşey de yok!' 'Olmak zorunda' diye itiraz etmiş kardeşi. 'Buraya başka türlü nasıl gelmiş olabiliriz, nasıl hayatta kalabiliriz ki?' 'Sen hiç anneni gördün mü?' diye üstelemiş öteki. 'O belki de sadece zihinlerimizde var. Bir annemiz olduğu düşüncesi bizi rahatlattığı için onu belki de biz uydurduk.' Böylece, anne rahmindeki son günleri derin sorgulamalar ve tartışmalarla geçmiş. Sonunda doğum anı gelmiş çatmış. İkizler dünyalarını terk ettiklerinde gözlerini başka bir dünyaya açmışlar ve sevinçten ağlamaya başlamışlar. Çünkü gördükleri manzara hayallerinin bile ötesindeymiş.
Kéan aRs çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-28-2007, 12:45 PM   #9
Kéan aRs
Aşmış Üye
 
Kéan aRs Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125
Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4228
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi : Kéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Bir akşam Jeremy okuldan eve sıkıntılı bir şekilde geldi. İngilizce öğretmeni ona bir ev ödevi vermisti : "Televizyonu bir hafta boyunca kapat ve bu deneyimini kaleme al." Ne kadar düşündüyse içinden çıkamadı çocuk. Tam bir hafta televizyonsuz yaşamak aklın alacağı şey değildi. "Oğlum paniklemişti" diyordu Jeremy'nin babası. "Ödev üzerinde düşündükçe, korkusu bakışlarından anlaşılabiliyordu." Aslında Conrad ailesi televizyon bağımlısı değildi. Fakat profesyonel basketbol maçları onların en zayıf yönleriydi. İşin aksi tarafı, tam o sıralarda NBA maçlari oynanıyordu. Daha da kötüsü, o bir hafta içinde, yaşadıkları şehrin takımı bir dizi maç oynayacakti. Bu yüzden "öğretmen bu ödevi sanki Jeremy'e değil de bana vermis gibi ağır geldi" diyordu Jeremy'nin babası. Sonuç herkes için sürpriz oldu. Bütün aile çok farklı bir hafta geçirdi. Televizyondan seyredemedikleri iki önemli maçı tribünlerde seyrettiler. Tiyatroya gittiler, arkadaslarını ziyaret ettiler. Evde o zamana kadar yapamadıkları meşgaleler buldular. Örneğin; mutfakta anneye yardım ettiler. Dahası Jeremy piyano derslerine başladı. Emekli ögretmen olan baba "meğer ne kadar çok vaktimiz varmış" derken, ilginç bir benzetme yaptı: "Bir haftalık tecrübemle herkese diyorum ki, televizyonunuzu kapatın. Bu küçük iş, sizin beyninizi mısır lâpası olmaktan kurtaracaktır." Jeremy'nin öğretmeni, verdiği ödev için nereden esinlenmişti bilemiyoruz. Fakat bir haftalığına televizyonu kapatmak, son yılllarda gittikçe yaygınlaşan bir eylem. Dünyada televizyonun tuzağına ilk olarak ve en yaygin biçimde düşen Amerika içinde bazı sivil gruplar, şimdi bu tuzaktan kurtulmayı amaçlayan eylemlerin öncülüğünü yapıyorlar.Bu eylemlerden en dikkat çekici ve yaygın olani ise "TV Turn off Week" yani "TV kapatma haftası". Bu eylemin temel amacı, insanların yılda bir hafta için de olsa televizyon karşısında harcadıklari zamanı azaltmak ve insanların zihnine daha faydalı şeyler yapabilecekleri anlayışını yerleştirebilmek. Bu haftayı düzenleyenler ve destek verenler, insanlara şu mesajı aktarıyorlar: "Sadece bir haftalığına televizyonunu kapat, sonra bak neler olacak!" TV kapatma haftası ilk olarak 1995 yılında kutlanmaya başlanmış. Daha ilk yılında bu faaliyete 45 bin okul ve 8 milyondan fazla insan katılmış. Bu uygulamayı örgütlü olarak ilk başlatan ise sonradan TV-Turnoff Network TV Kapatma Yayın Ağı) ismini alan TV Free America (TV'den Bağımsız Amerika) isimli özel bir kuruluş. Bu kuruluş faaliyetlerinde kâr amacı gütmüyor,herhangi bir siyasi eğilimi yok. 1995 yılından beri TV yi kapatma haftasına doğrudan katılan Amerikalıların sayısı ise 25 milyon cıvarında.TV-Turnoff Network'ün çok çarpıcı bir sloganı var."Turn off TV - Turn on Life!"yani "Televizyonu kapat, hayata katıl!" TV kapatma haftası Amerika'da doğduktan sonra diğer ülkelere de yayılmaya başladı. Fakat bu eylem şatafatlı bir şekilde duyurulma imkânından yoksun. Bir defa televizyonlar bu eylemle ilgili ne bir haber yayımlıyor, ne de bir reklâm kabul ediyor. Zaten bu eylemi organize eden gruplar büyük sermaye sahibi olmadığı için, bir tanıtım kampanyasına ayıracak geniş imkânları yok. Bununla beraber hareket derinden derine yayılıyor ve çeşitli ülkelerde kendisine tutunacak bir zemin buluyor.
Kéan aRs çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-28-2007, 12:46 PM   #10
Kéan aRs
Aşmış Üye
 
Kéan aRs Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125
Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4228
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi : Kéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Microsoft şirketinde temizlikçi olarak işe kabul edilen bir kişiye şirket yetkilisi, giriş işlemleri için birkaç belge getirmesi gerektiğini söyledi.

"Bana e-posta adresinizi veriniz ki" dedi. "Ben de size, getirmeniz gereken belgelerin listesini göndereyim."

Temizlikçi adayı, boynunu büktü:

"Benim e-posta adresim yok, efendim" dedi. "Çünkü henüz bir bilgisayarım bile yok."

Microsoft yetkilisi bu yanıttan hiç memnun kalmadı.

"Bir e-posta adresiniz olmadığına göre, ben de sizi, yaşayan bir kişi olarak kabul edemeyeceğim" dedi. "Bu durumda sizi işe almamız söz konusu olamaz."

Bir iş bulma sevincini bir anda yitiren adam, tüm serveti olan cebindeki on dolarıyla ne yapacağını kara kara düşünerek Microsoft binasından ayrıldı ve...Gitti, on dolarlık domates satın aldı, sonra da kapı kapı dolaşarak bunları satmaya başladı. "Akşam olduğunda serveti bir kat artmış, cebindeki on doları, yirmi dolara çıkmıştı. Adam, bu işi üç gün üst üste yaptıktan sonra, servetini 160 dolara çıkardığını görünce, bundan böyle geçimini domates alım satım işinden sağlamaya karar verdi. Her sabah evden biraz daha erken çıkıyor, eve biraz daha geç dönüyor ve parasını ise her gün bir kat daha artırıyordu... Kısa bir süre sonra işini daha da büyüttü. Önce bir el arabası, daha sonra ise bir kamyon satın aldı. Aradan beş yıl geçtikten sonra öykümüzün kahramanı kişi, Amerika'nın en büyük gıda dağıtımcısı olmuştu. Şimdi sıra, milyonlarca doları bulan serveti yanısıra, tüm aile bireyleri ve kendinin sağlığını koruyabileceği bir sigorta yaptırmaya gelmişti. Sigorta poliçesini hazırlayan acente görevlisi, gerekli kağıtların doldurulmasından sonra ondan, e-posta adresini istedi:

"Bize e-posta adresinizi bırakınız ki, hazırlayacağımız ödeme çizelgesini size hemen gönderebilelim" dedi.

Adam, büyük bir içtenlikle, büyük bir eksiğini açıkladı:

"Fakat benim e-posta adresim yok ki..."

Sigortacı, gözlüğünü indirdi ve adamın yüzüne şaşkınlık ve hayranlıkla karışık bir ifadeyle baktı:

"Çok tuhaf, e-posta adresiniz olmadan bir imparatorluk kurmuşsunuz" dedi ve kafasında biçimlenen soruyu açık açık sordu:

"Ya bir de e-posta adresiniz olsaydı" dedi. "Kim bilir o zaman ne olurdunuz?"

Adam, buruk bir gülümsemeyle yanıt verdi:

"Ne olurdum, çok iyi biliyorum" dedi. "Microsoft şirketinde temizlikçi..."
Kéan aRs çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
CevaplaCevapla


Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir)
 

Yayınlama Kuralları
Yeni konu açamazsınız
Cevap gönderemezsiniz
Eklenti ekleyemezsiniz
Mesajlarınızı düzenleyemezsiniz

Kodlama is Açık
Smilies are Açık
[IMG] code is Açık
HTML code is Kapalı


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:54 PM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.