![]() |
![]() |
#1 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: KoCaELi
Yaş: 40
Mesajlar: 34,356
Teşekkür Etme: 21 Thanked 162 Times in 97 Posts
Üye No: 23848
İtibar Gücü: 8775
Rep Puanı : 54700
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() hayat soğuk
vurdumduymaz bir istanbul gecesiydi ve gece yağan yağmur hep ürkütürdü beni yağmur değil yalnızlığımdı pencereleri damla damla yalayan yıllarımı dolduran sensizlikti hep bir yanı yarımlık, hep senden uzaktalık hayatta tek"kimse"mden yoksunluk, yani kimsesizlikti bir kavuşma mucizesine inanma yolunda harcanmış bi hayatın ansızın sonuna gelme ve o mucizeyi yaşayamadan bir başına ölme korkusuydu yağmur yine yağmur yağıyor, yine gece, yine İstanbul ve sen kollarımın arasından sıyrılıp kalkıyorsun yataktan nereye gidiyorsun sevdiğim? sadece sana sarılarak uyuduğumda nefes alıyordum beni kollarına aldığında, yüzümü masumiyetinin yurduna o kimsesiz boynuna dayadığımda, kokunu kalbimle soluduğumda... uykun benim cennetimdi çünkü cennet ikimizin olabildiği yerdi benim için ne sana aşık kadınlar, ne sevdiklerin, ne geçmişin, ne yarının uykunda sadece ikimiz vardık aşkıma dar gelen sevgi sözcüklerine ihtiyacım yoktu artık aşkımızın kokusuydu sana beni anlatan, sana seni anlatan beni gerçekliğin o soğuk, o köpüklü dalgalarıyla yutan ve alıp alıp senden ötelere savuran hayatın dışındaki tek kaçış tünelimdi uykun önce kolunu çekerdin başımın altından, sonra sırtını dönerdin usulca sarılırdım sana arkandan, seninle yada sensiz geçen yılların hasretiyle ardından yavaş yavaş kollarımın arasından sıyrılırdın yıllardır taşımaktan yorulmadığım hasretin, tenimden tenine akan o ateş ağır gelirdi bedenine "uyuyamıyorum, nefes alamıyorum, lütfen sarılma" derdin yatağın bir ucuna sığınmış bedeninden kovulmak, hayatından kovulmak gibiydi benim için sığındığım, soluk aldığım tek cennetten kovulmak gibiydi beni uykunda terk etmen, gerçek hayatta terk edişinden bile ağır gelirdi bana yanı başındaki sensizlik, o rutubetli evimdeki unutulmuşluğumdan daha ağır gelirdi bana seni kaybetme korkusu öyle işlemişti ki hücrelerime yataktan doğrulduğun anda bu korkuyla açılırdı gözlerim bilinçaltım konuşurdu benim yerime. su içmek ya da tuvalete gitmek için kalktığın asla aklıma gelmezdi gittiğini düşünürdüm yalnızca... o saatte kendi evini terkedip, nereye gidebileceğini sorgulamadan sadece beni o sonsuz hiçlikte, o en masum rüyada, cennetimizde, uykumuzda bir başına bırakıp kaybolacağından korkardım bana hep aynı soruyu sorduran bu yüzyıllık korkuydu işte; nereye gidiyorsun sevdiğim? beni bu hayatın içinde, gerçeklerin ortasında bir başına mı bırakıyorsun beni yeniden unutuluş sürgünlerine mi gönderiyorsun? nereye gidiyorsun sevdiğim? oysa seni uyutmayan içindeki o yangınlı hesaplaşmaydı gece iner, aşıklar, yüzler, bedenler, anılar kaybolurdu, sadece ikimiz kalırdık ve sen uykunda sevgimle hesaplaşmaya dalardın; cennette cehennemi hatırlardın... dönüp geriye bakıyorum da, sanki yıllar değil yüzyıllar geçmiş aramızdan ayrılıklar, ihanetler, kayboluşlar, vazgeçişler, yeniden bulmalar, korkular, yalnızlıklar, savrulmalar geçmiş ve bu ilişki ne kadar çok şekil değiştirmiş seni yollarca, şehirlerce uzağından sevdim seni kelimelerce şiirlerce yakınından sevdim seni dünya üzerinde sanki ilk kez benim için kalemi eline alıpta yazdığın mektuplarca sevdim seni umutsuzca, beklentisizce, hayallerce sevdim uzağından hayatımı öylece, olduğu gibi bıraktım, şehrine geldim, ama kalbine giremeden sevdim neydik biz o yıllarda hiç düşündün mü neydik birbirimiz için sevgili? |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|