![]() |
|
![]() |
#1 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: KoCaELi
Yaş: 40
Mesajlar: 34,356
Teşekkür Etme: 21 Thanked 162 Times in 97 Posts
Üye No: 23848
İtibar Gücü: 8774
Rep Puanı : 54700
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Bir bin… iki bin… üç bin… “…Oysa ben bir melek görmeyi umarak başlamıştım her şeye… Ve somut bir gecenin sabahında uyanmak için değil, işlerine, okullarına geç kalmamak için yataklarını terk eden insanlara sesimi verdiğimde başladı aklımın karışıklığı… Biliyorum, aslında siz beni değil gözlerimi seviyorsunuz… Ve ölesiye merak ediyorsunuz saçlarımda biriktirdiğim kelebek kanatlarını… Oysa benim şahdamarım da yerinde duruyor hala ve bileklerimde sağlam… Ama Neyzen Tevfik öleli çok oldu… Dört bin… Beş bin… Su dersem çıkmayın ateş dersem çıkın olduğunuz yerden… Böyle geçti çocukluğum; en sevdiğim oyuncaklarımı başka çocuklara kaptırarak… Doldururken güzel yazı defterimi “vakit nakittir”lerle, “nakit”in ne olduğunu düşünerek… Ve şaşırarak “çiçekler canlı varlıklardır” diyen insanlara… Şaşırabilerek… Şimdi ben “Güzel günleri beklerken kaybettim çocukluğumu” desem inanmazsınız değil mi? Lacivert bir gökyüzü beklerken geldi yaz… Ve bir yaz beklerken astı kendini Zeberced Anayurt Oteli’nde, adını bile bilmediği bir kadın için… Ve bilemezdi; müntehirler özleyemezler kirazın tadını… Ama ben ölümden değil atlıkarıncalardan ve palyaçolardan korkuyorum hala… Bu mudur umut yoksa?.. Sen de hala korkarsın atlıkarıncalardan belki… Müntehirler kirazın tadını özleyemezler… Altı bin… Dünya var olageldiğinden beri dağa çıkar mağdurlar… Dövmesi kadar yaşlı bir kadından dinledim bunları; korkusu yoktur şehri yakılmışların, dehlizlerin ve cellatların kavli yoktur… Ağlar mevlit okunurken ama görülmemiştir üzüntüden ağladığı… “Ay doğar türkü söyler, üşür tütün sarar… Adam vurur, namaz kılar… Eşkiya budur…” “Haritanın yırtılan yeri” diyorlar haritayı yırtanlar… Orada mısın Beyrut? Yedi bin… Sekiz bin… Ucundan geçiyor zaman bu çağda… Öyleyse durup bekleyelim… Zamanı yakalım, dahiyâne planlar yapalım hayata karşı… Kendimize dönelim, yaşamak başlasın… Yaşadık, yenildik belki… Yaşayalım ve yenilelim… Yeni bir yenilgi onaralım yenilgilerden, düşelim… Birileri var… Birileri olmalı Kerbela’yı bilen… Damağı tutuşmuş, bir bardak su bulmalı… Birileri olmalı; “sana bir şey anlatayım diye başlayarak yerin dehşetli sarılışını, toprağın kalkışını ve insanın “bana ne oluyor” deyişini anlatacak… Birileri… Penceresi apartman boşluğuna bakan bir odanın ortasından bağırmak; - Benim de herkese anlatacak bir cinayetim olsun!.. Bağırmak, ses aramadan… Nasıl bir şey olmalı? Oturup konuşalım bunu… Oturup konuşalım uzun uzun tüm gereklilik kiplerini… Oturup konuşalım inciri ve zeytini… Haddimizi aşalım… Yolundan çevirip soralım şu kadına; - Sizin kalbiniz ne işe yarıyor?.. Elbette öğretiriz yüreğimize bu yoksulluğu taşımayı, erik kurusu bir ihtiyar oluncaya kadar… Dokuz bin… Bunu biliyor olmalısınız; yaz geçer… Ve o uçan yusufcuk değil hayalet… Şu geçen gemi, şu parlayan yıldız değil… Çok üzgünüm… Ormanda avcılar ceylanları vuruyor… Babam hala seviyor yeşili, biliyorum… Bu bir sır… Anlayamıyorsunuz… Bilmiyorsunuz, bir kalbiniz vardır… Bir kalbiniz vardır, onu tanıyınız!.. Bir… İki… Üç… |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|