www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Forum > Eskiler (Arşiv)

Eskiler (Arşiv) Eski konular

CevaplaCevapla
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Old 10-14-2007, 05:19 AM   #1
KoJiRo
Aşmış Üye
 
KoJiRo Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: KoCaELi
Yaş: 40
Mesajlar: 34,356
Teşekkür Etme: 21
Thanked 162 Times in 97 Posts
Üye No: 23848
İtibar Gücü: 8771
Rep Puanı : 54700
Rep Derecesi : KoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond reputeKoJiRo has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Arrow Kelime Adanmadan Önce Söz Vardı ali şayan

Aşkın semender yaratılışlı erleri için zaten ateş de bir lâle bahçesi olarak yeter.. Geldiler. Altmış dört kişiydiler. Bilginler bildi. Ürktüler ve sonra inatları baskın geldi. Hayatların ve bütün varlığın dayanağı olandır insan soyunu furkan ile doğrultan. Dinamitin icadı, paradan başka ne getirdi? Ve andolsun ki R.Reagon uçak gemisini mavi yeşil derinliklere gömmeden rahat edemeyeceğimizin bilincindeyiz, zira O, apaçık bir düşmandır.



İyiler gizli bahçelerinde gezinirken seherlerde, biz yanlarında değildik. Bu bir teselli olur. Belki.Bilimin bilgisindense hâkikâtin bilgisini bilmekle yetinmeyip o bilgileri yaşamak, gerçek bilginlerin işidir. Utanılacak şey ise, ikinci bilginin referansı olarak ilk bilgiyi bulma çabasıdır. Ete, kemiğe bürünmüş insanlık onurunu bu şekilde gülümsetebiliriz. O sevgi ki, gerçekse şayet, adalet tesis edilir onunla. O hâlde sevgiden doğan adaletleri, ve adaletten başka melekeyi de özbenliklerinde nezaketin yanına koyarak diğerlerinin üstüne yazan gerçek korku sahipleriyle beraber secde et. Güneş gibi. Şi’ra yıldızı gibi. Al-i İmran gibi.



Süreci hemen bitirme. Sözün tamamını söyleme. Aşırı alçak gönüllü olma. Lüzumundan fazla beyazlık yükleme. Başkası ne der diye düşünme. Kınayıcıların kınamalarından çekinme. Ama iyi bir usül geliştir. Hikmeti öğren. Çünkü özgüven burada konaklar, zira onu yakalamalısın ziyâ için, nûr için, dil-i dânâ için. Bilinçsiz ve fakat yeterli olmalısın. Bu senin -hikmetle beraber- hayat refleksin olmalıdır. Çünkü vusülsüzlük, usülsüzlüktendir. Çünkü anlaşılmayı beklemekle ruhunu pasiflikten kurtaramazsın. Ancak anlama çabası müstesnâ. Çünkü sana izzetli intikam sahibi olan Allah yeter. Lâle bahçelerinde yalın ayak gezebilmelisin. Daha fazla susmak için daha fazla kelime öğrenmen gerekir. Kelimelerin köklerine inmek bir metod olarak tercihe şâyandır. Bu ise gerçek olan gerçek için telaşlandırır. O telaş ne de güzeldir… Çırpınırdı Karadeniz’e yetişmek için acele alınan abdest gibi/kadar.



Al-i İmran, al-i İbrahim, Nuh ve Adem. Ve Hanne, Meryem, Zekeriya ve Yahya. İsa’yı da anmak gerekir. Çünkü o bir kelîmedir. Seherlerde kuşlarla beraber ve daha doğmadan evvel zikreden O değil miydi? Ve şimdi aramızda olan da O’dur. Zor düşüncelerin anlaşılmasında danışacağımız bir pınar olarak… İlahi mesajı bulandıranlara, saptıranlara, sapkın yorumlarında boğanlara, eğri bakıp doğru göremeyenlere bir korku; yüreklerinin hakîkât üzerine sabit kalmasına dair içli içli dûa edenler içinse bir müjde olmak üzere O yanıbaşımızdır, Resülullah‘ın dizinin dibinde, Mehdi gavs-ı al-i Resul‘ün yanındadır.. Biz yüz çevirirsek, Allah’ı bırakmış oluruz. Bunu farketmemiz zaman da alabilir. İş işten geçmiş de olabilir. Ve o zaman eşyanın çekimine gireriz. Gemimiz su alır. Menzile ulaşamadan batarız. Oysa batırılacak olan R.Reagon uçak gemisidir. Zekeriya’nın aşk dolu duası gibi, Meryem kadar tevekkül dolu ve tartışılmaz bir imanla yola çıkmamız gerekirken; ve yol, sadece yola çıkmadan evvel ve sadece yola çık(a)mayanlar için uzunken…



Sokaklarda ve dergahlarda, İstanbul’da, kodları çözülmüş insanlar olarak geziyor, yaşıyoruz, secde ediyoruz. Yazdığımız her kelime, anında istihbarat odalarında okunuyor. Serseri bir tebessümle alay ediliyoruz da belki -kimbilir-. Eko-ergonomik durumumuzu gözetleyen vazife sahiplerine Haman’ın haberi gelmemiş de olabilir. Namluyu yanlış yere çevirdiğinizde size şu tokat yeter: Allah’tan korkan, başka kimden korkabilir? Oysa kıskanılacak bir inancınız yok diye mi bu telaş? Dinlemeye devam edin o hâlde. Genel prensibimiz, iyilik, dürüstlük ve içtenliktir. Hâlvetî’yiz. Hâl ehliyiz. Hâlden hâle gireriz. O hâlde, dinlemeye devam et:



Bugün sabâ ile risali yârdan
Bize bir haber var,inceden ince
Ol zülf-ü zetar-i hâyâl-i yârdan
Bir buyi eser var, inceden ince



Olmak istiyorsan muhabbet-pezir
Zincir-i hevâya gel olma esir
Sen de âşık olup, var şu bezme gir
Bak gör ki neler var, inceden ince



Ey Emrah aldanma sen bu lâneye
Düşer dâm-ı dehre sunam daneye
Külbe-i fen derler bu gamhâneye
Bin türlü hüner var, inceden ince



Şehrin ta öbür ucundan koşarak gelen adam “Değiştirmeye çalışmıyorum. Bunu önemsemiyorum. Değişecek güç insanın öz-dinamiklerinde mevcuttur da ondan. Değiştirmeye çalışmak bir yetersizliktir. Ben ancak yeni pencereler açabilirim. Kabalık, sevgiyi de yok eder, etkiyi de. Başarılar takdir bekler. Hangi kapının nereye çıktığına dair bir altyapının oluşmasında belki sana yeni pencereler açabilirim. Bu, metod açısından önemlidir, özeldir. Ve tebessüm, baş kakıncı edilmiş sadakadan hayırlıdır. Bunun en minik imâsı bile iğrençtir. Doğal ve yavaş bir şekilde sana anlatıyorum. Sen konuşurken ben cümle hazırlamıyorum. Seni dinliyorum. Düşünüyorum. Karar ve hayat senindir. Ben ancak uyarabilirim. Sevgi ağacının kökü saygıdır. Kendimi eleştirmekten çekinmem. Bir beklenti içinde değilim. Diğergamlık tercihimdir. İşte bütün bunlar kozmik gücü benim yanıma verir. Rüzgarı da. Sabredenlerle beraber sabrederim. Sabredenler olmasa da tek başıma sabretmeye çalışırım” dediğinde de biz yanında değildik. O, hakikat yolunda istihdam edilmiş hayatı ve çabasıyla bir hayat verdi. “Gir cennete” denildiğinde de orada değildik. O da hamd ile tesbih etti sonra. Ve fakat O bizim kalplerimizin en derinlerindedir. Yol kardeşimizdir, hâl kardeşimizdir.



Ve bizim için, karşı karşıya gelmiş iki orduda mesajlar vardır. Düşünen öz-akıl sahibi, disiplinli ve inanan nice az topluluk Allah’ın desteğini aldı. Çokta değil, hakta birleşenler; yol soyunu, bel soyunun önünde tutanlardı. İşte bu yüzden biz de ehl-i beytiz… Atlara, kadınlara, oğullara, ekinlere dair tutkulu bir sevgiye gömülmek bütün çekiciliğiyle orada dursa bile bilgelik yolunu seçmeye mecburuz. Allah’tan bağımsız bir ideal iyilik felsefesinin oluşturulamayacağını da çok iyi biliyoruz. Bu böyledir. Adem‘den beri öğretilendir. İbrahim Allah’tan bağımsız değildi. Ama babası bağımsız olduğunu sanıyordu. Çile sahibi Nuh oğulcağızını suya bıraktı. Şeytanın kulları ile aynı evi paylaşmaya mecbur olan Allah‘ın kularına düşen de güzel bir sabırla sabretmektir.



Şimdi düşünmeye devam edelim. Kim yalan söylüyor? Münafık nedir, mümin nedir, kafir nedir, müşrik nedir, fasık nedir, mücrim nedir, yazalım bir kağıda ve yoklayalım nefsimizi, geminin neresindeyiz? Kendimizi tanımlamaktansa, tanımayı tercih ederek mevcut basitlikten/pasiflikten arınalım. “Uyanık ol ey iddia sahibi. Oyuna gelme. Allah, kendisine karşı dikkatli olmamızı ihtar edip duruyorken, beyinsizler gibi başka ipler mi arayacakmışız? Ne de ahmakmışız” öğüdünü içine sindir. Derinliklerinde hisset ve şu anneyi düşün. Hani dileniyordu üç çocuğuyla. Verilen tek hurma tanesini üçe bölüyor, birini birine, diğerini diğerine, diğer parçayı da çiğneyip sırtındaki bebeğe veriyordu da Allah resulü, “Allah kullarına şu anneden daha fazla şefkâtlidir” diyordu. “Allah’ın şefkâti nasıl tecelli edecek üzerimize” diye düşünmeyi seçersen, bir yol olarak “Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin” ayetini de ezberlemen zorunludur. Bu anahtar ayetlerden biridir.



Sevginin ödenmesi gereken bir bedeli yok mu? Düşün, neyi adadın? Hayatı mı, parayı mı, emeği mi? İşte İmran’ın kadını “şu karnımdakini sana adıyorum” dediği zaman da orada değildik. Seçilmiş olduğu için mi adadı; adadığı için mi seçildi? Durup düşünelim. Biz, adadığı için seçildiğini düşünen yol kardeşleriyiz. Bir kuştan esinlenen duanın kabulüdür Meryem. Ve bu kabulün şükrüdür adayış. Bu şükrün ödülüdür Mesih. Adanıyor samimiyetle. Kendini de adıyor teslimiyetle. Allah’ın terbiyesine sunuyor benliğini. İlk hareketi kim yapıyor ey insan?! İlk hamleyi sen yapıyorsun. Nankörlükleri sebebiyle kapleri katılaştırılıverenlerin yahut tercihleri ve samimiyetlerinden dolayı seçkinlerden kılınanların haberleri sana henüz gelmedi mi?



“Çok güzel bir kabûl ile kabûl etti.” Bir çiçek gibi özen gösterdi. Başında da Zekeriya’yı verdi. Çünkü o Allah öyledir. Dua edenlerin dualarına mukabelede bulunur. “Bize bir işaret göster” demiyoruz Rabb’im. Çünkü öyledir. Bizi kabul et. Büyük bir doğuma anne olacak olan Hanne’nin kızı Meryem’in sadakatini ve samimiyetini de barındıran levh-i mahfuzundaki örnek şahsiyetler gibi bizim şahsiyetlerimizi de yenile, hidayetlerimizi arttır. Amin. Kendinden bir kelime ile müjdelediğin adanmış insanları örnek alıyor ve kendi kelimelerini bizim içimizde de gerçekleştirmeni talep ediyoruz. Sen “ol” dersin ve o oluverir.



Ve şehrin ta öbür ucundan koşarak gelen adam gibi Meryem oğlu Mesih de dedi ki “ben sizin kaderiniz için büyük bir kısmetim, eğer bilirseniz.”



-eğer öyleyse, zaten öyledir-



Amenna.



Ali Şâyan
__________________
KoJiRo çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
CevaplaCevapla


Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir)
 

Yayınlama Kuralları
Yeni konu açamazsınız
Cevap gönderemezsiniz
Eklenti ekleyemezsiniz
Mesajlarınızı düzenleyemezsiniz

Kodlama is Açık
Smilies are Açık
[IMG] code is Açık
HTML code is Kapalı


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 07:48 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.