![]() |
![]() |
#11 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: KoCaELi
Yaş: 40
Mesajlar: 34,356
Teşekkür Etme: 21 Thanked 162 Times in 97 Posts
Üye No: 23848
İtibar Gücü: 8788
Rep Puanı : 54700
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Altay'da, Orhon'da mezarların başına dikilen endamlı yüsek taşın üzerine elinde kılıç tutan alp erenlere ithaf edilerek şöyle yazılmıştı:
ATALARIN YURDUNDA (I. Bölüm) Kış oldu. Yaz geldi. Aradan bir yıl geçmesine rağmen Manas'a Kırgızlara ne Kalmuk askeri geldi, ne de Çin askeri geldi. Bahadır Manas halkını Kalmuklardan ve Çinlilerden yiğitçe kurtarıp birleştirdi. Yer yeşerip otlar bittiğinde otuz iki yaşına giren Manas gözüne ilişen kimselere heybetini gösterir, çöldeki kamış gibi bıyıklarıyla buz gibi soğuk görünürdü. Evinde üç gün üç gece yalın kılıcına yaslanıp kaldı, hiç uyumadı kimseyi de kabul etmedi. Kalmukların elçisi, İranlı tüccarbaşı ve Arap'ın kervanbaşısıyla da görüşmedi. Onun sırrını bilen kırk çorası: "Bahadır boşboşuna sinirlenmez, bir şey olmuştur, ya Çin'den haber almıştır ya da birliği olmayan, birbirleriyle çekişen soydaş Türklerden bir şey geçmiştir? Ne olursa olsun bahadırı rahatsız eden bir şey var. Bu bir felaket de olabilir." Diye korktular Manas sakinleşmeden kimse ona soru sormaya cesaret edemedi, doğru sözlü Bakay da sormaya çekindi. Dördüncü gün, Han Manas kalabalık Kırgızı, Türk kabilelerin reislerine, iyi düşünceli mümtaz kişilere, komutanlara yedi gün sonra gelsin diye haber gönderdi. Haberi alan akıllılar, yurdun ileri gelenleri, ben Kırgızım diyenler söylenen günde Manas'ın avuluna toplandılar. Manas'ın beyaz çadırı bir baştan öbür başa kırk kanatlı çift akotağ idi. Beyaz çadırın önünde gümüşten yapılan iki arslan vardı. Arslanların önünde de mızrak tutan, kılıç kuşanan öncü yiğitler vardı. Kırk yiğidin başı Kırgız avuluna gelen misafirleri sayıp yerleştirdi. Kurultayı Altay'daki altmış kabile reisi, altı yüz akıllı ihtiyar gelmişti. Bütün millet toplandığında bahadır Manas şöyle dedi: "Halkım, milletim! Andican'dan haber aldım. Atalarımızdan kalan, göbek kan damlayan yere, Andican, Ala-Dağ, Yedisu, Alay'a göç edeceğiz. Allevke'ye Kalmuklara yenilip yaşadığım günler zehir olsun. Zamanım geldi. Alevke'nin boyunduruğundan halkımı ve toprağımı kurtaramazsam yaşamayayım, doğmamış olayım! Ben Ala-Dağ'a atlanacağım. Gönlünden isteyen bana katılsın! Kalacağız derseniz mukaddes Altay ata toprağıdır, kimse sizi zorlamayacaktır, kendiniz bilirsiniz. " Kıpçakların akıllısı Taz sözü kesti: . "Ey millet! Babanın gönlü oğlunda, oğlunun gönlü dışarıda denir ya! Beni oğlum buraya deveyi yedelemiş gibi yedeleyip getirdi. Altay'dan gitmeyeceğim dersem de oğlum Ürbü Manas'ın arkadaşıdır, hem nişanlıdır. O tarafları özlüyor. Oğlum beni yedeğe almıştır. Kırgızlar göçmese de ben göçeceğim." Halkın gülmesi üzerine Ürbü yere baktı. Taz'ın sözünü Aydarkan'ın oğlu Er Kökçö destekledi. "Ey, millet! Ürbü'ye gülmeyin. Yedisu verimli yerdir. Altay'dan eksik değil. Siz kalsanız da ben gideceğim." Dedi Kökçö. "Kökçö yakında, Yedisu'dan nişanlanmıştı." "Bel'lı kadın ise peşinden gitmeyen erkeği gör!" "Kadın hanı bile peşinden götürür." "Bu erkekler gazaya değil, kadına gidecek değil mi?" diye ihtiyarlar ve gençler Ürbü ve Kökçö'yle eğlendiler. "Millet, eğlencenizi bırakın, bir karara vardım." dedi. Akbalta heybesinin iki ağzını açarak: "Ala-Dağ'a gideceğim diyenler heybenin sağ ağzına, kalacağım diyenler sol ağzına taş atsınlar." Toplanan halkın tümü heybeyi tezek gibi taşlarla doldurdu. Neticede Altay'daki Kırgızlar Ala-Dağ'a hep birlikte göç etmeye karar verdiler. Manas Altay'da kalacak Kırgızlara "Sizden ayrılıyoruz, yine buluşuruz" diye Türk soydaşlarının reislerine, akıllılarına, beylerine, bahadırlarına, her baba-oğula elbise giydirdi. Avulbaşı, yurt ağası ve aksakallılarını birden ata bindirdi. Kırgızların beklediği gün geldi. Manas'ın beyaz çadırında borazan öttürüldü, altın davul çalındı. Altay'ın acayip kızaran dağları muhteşem bir şekil aldı. Yurtta insanlar kara karga gibi kaynadı. "Atlanalım, millet! Altay'ın hasiyeti, yardımcı olsun! Ataların kemikleri, ruhları razı olsun! Tanrım bizi sağ salim ataların toprağına, Ala-Dağ'a ulaştırsın, yolumuzu açık kılsın." dedi Koşoy sungur kuş gibi yüksek sesiyle. Altay'daki Kırgızlar atalarından kalan âdetlerin gereğini ustalıkla yerine getirip kaidesiyle göçmeye başladılar. Göç edenlerin sayısı toplam altmış bin aileye ulaşmıştır. Büyük obadan yola çıkan göç kafilesi yürüye yürüye doğrulup sıra haline geldi. Kafilenin başında Han Manas, ondan sonra bayrak tutan Kutubiy, ondan sonra Han Koşoy idaresindeki aksakallılar, erkekçe giyinen kırk yiğit vardı. Ondan sonra yavaş yürüyen ata binen Çıyırdı hamın ve kadınlar grubu vardı. Deve yedekleyen süslenmiş kızlar, hayallere dalan gelinler vardı. Ondan sonra halı örtülüp beyaz çadırın eşyaları yüklenen altı yüz deve vardı. Develerin önünde zil takılmış siyah deve vardı. Cakıp Bay hayvanlarımdan olmayayım diye ay şeklinde damgalanan atlarının peşinden gidiyordu. Bakay yolun ilerisini kontrol edip mola verilecek bir yer buldu. Büyük kafileyi dört taraftan koruyan Er Koşoy'un askerleri idi. Manas'ı Ala-Dağ'a, ata yurduna getireceğim diyen patlak gözü çoban yıldızı gibi parlayan, kulakları kalkan gibi olan Han Koşoy değil miydi? "Kuzum, Manas! Düşmana beraber karşı koyalım, berabe yaşayalım. Andıcan, Altay, Yedisu'daki kırgızları Kalmuklardan ve Çinlilerden kurtaralım. Ölünceye kadar bayrak altında duralım! Hanlığa bak! Kaynaşan Kırgızlara han yapalım! Darmadağın olan halkını bir araya topla!" diyen Koşoy değil miydi? Kırgızların hayırlı gücünü yolda öğrenen Kazak ve Türk kabileleri grup grup avulun kenarına çıkıp ekmek, su verdiler, "dinleniniz, yoruldunuz" diye pişirdikleri etleri verdiler. "Ala-Dağ'a sağlıklı ulaşınız. Uzak yolunuz kısa olsun. Tanrı yolunuzu açsın! Kötü niyetliler yoldan kaçsın!" diye hayır dualarda bulunup göçü yolcu ettiler. Altay'dan yazda yola çıkan Kırgız kafilesi at ayağı değmemiş yollarla, derecelerle, otların çiçeğini seçip, suyun temizini içip, mola verip konaklayıp, kaç gün kaç gece yol yürüyüp hedeflediği yeni yurduna güzün son aylarında ulaştı. İki ay boyunca yolda Akbalta suratını asıp dalgın ve suskun yürüdü. Manas bunun farkında idiyse de bilmemezlikten geldi. Bir gün kuşluk vaktinde Akbalta Manas'a kendisi geldi. "Oğlum Manas, Ala-Dağ'ın ucu göründü, göçücü kuşları göremeye başladım. Ala Dağ'a kadar yolumuz açık, iyi gitti. Şimdi oğlum, senden istediğim bir şey var." dedi Akbalta yere bakarak. "Söyleyin, amca" dedi Manas. "Ben Tanrı'nın huzurunda sadece kendi başım için değil, Noygut halkı için de hesap vereceğim. Halkını Çinli ve Kalmuklar'dan kurtardın, özgürlüğüne kavuşturdun. Senden istediğimiz şey buydu. Bugünleri de gördüm. Oğlum, ben yaşlandım, kuvvetten güçten düştüm. Birçok kez evlenmiş idiysem de çocuğum olmadı. Ala-Dağ'ın havasını aldığımda, kuşlarını gördüğümde bitkin bir hale düştüm. Yurdum Sarı-Köl'ü özledim, halkım Noygut'u özledim. Halksız kalan topraklarım var, başıboş dolaşan talihsiz halkım var. Onları bulayım. Halkımı toplayayım. Muradıma ereyim. İsteğim şu, Kutubiy'i ver. Bu lütufta bulunsan Sarı-Köl'e sağ salim ulaşsam, onu han yapacağım! Sana kanat olsun. Manas'a layık oğlum vardiye onu evlat edineyim!". Bunu işiten Cakıp Bay'ın kalbi yanıp tutuştu. "Yarı ekmek bulsak eşit paylaştık, iyi dileği beraber diledik, Baltacığım. Acıları beraber paylaştık, düşmanla beraber savaştık, Baltacığım. Topraklarımızı beraber koruduk, ölüme ortak olduk. Sizin gibi cana yakın adamı bulabilir miyim? Şimdi ayrılırsak, tekrar görüşebilir miyiz?" dedi Cakıp'a ağlayarak. Manas gevşedi. Akbalta ile Cakıp Bay birbirene sarılarak ağlaştılar. Manas şöyle dedi: "Kurbah olayım Akbalta, babam olmaya layık evliya! Halk içinde kut oldun! Düşmanla çarpışmada baş oldu! Elime alsam bayrak idin, atımı bağlasam altın direğim idin! İsteğince olsun! İzin vereyim!". Geniş havzaya geldiğinde, iki gün ara verip üçüncü gün bahadırlar Akbalta ile Kutubiy, Koşoy Han, Cakıp ile Er Manas buğday unundan yapılan ekmeği yiyerek kel'mi-şerif getirdiler. Yolda olsun izimiz, Düşmanla olsun işimiz, Gökte olsun canımız, Kapta olsun kanımız. Diye antlaştılar. Üç hanın halkı üç tarafa: Er Koşoy At-Başı'na, Akbalta Sarı-Köl'e, Manas Kakşal ve Andican'a bölündüler. Manas birkaç ay yol yürüyüp yorulan kafileye "Halk zorluk çekiyor, atlar dinlensin, yiğitler soluk alsınlar, silahlarını hazırlasınlar." Diye Kakşal'ın dağında sekiz ay mola verdi. Süre dolduğunda "Şimdi Kalmuklarla tutuşayım." diye niyet etti. Andican'daki Alevke'nin halkına heybetini gösterip, Otuz-Adır'a basıp girip konakladı. Otuz-Adır'da dokuz gün mola verdi . "Yiğitler, eğlenin! Kılıçlar paslandı! Oklar körleşti. Kaplan, pars, geyik, kuş atıp, yay çekip at üzerinde oynayıp savaş için alıştırma yapın!" Manas Bakay'ın idaresindeki ünlü nişancı olan altmış yiğidi alıp yol görmeye ve yer ahvalini öğrenmeye atlandılar. Manas eğlenceden erken döndü. Avlanmayı seven Manas'ın bu hareketine arkadaşları hayret ettiler. Bahadır eskisi gibi tepeye beyaz çadır diktirip, kısrak kestirip, kımızdan şarap içip çılgınca eğlenmiyordu. Bakay'ı çağırıp akıl danıştı. Ertesi gün Bakay avuldaki Döögör'ün idaresindeki ustalara çoraların süslerini yaptırdı, atları nallattı, askerleri disipline alıştırıp savaşa hazırlık yaptırdı. Bahadır Manas Alevke gibi düşmanından intikam almak istiyordu, bir an evvel saldırıya geçmek için sabırsızlanıyordu. Altın dolu hazinesi olan Alevke Ala-Dağ, Andican, Yedisu, Kan-Dağ'da zalimliği ve vahşiliğiyle tanınıyordu. Onun adını duyduğunda ağlayan çocuk da susuyordu. Altı şehirin hanı Alevke'nin yeryüzündekileri görebilen açık gözlüleri, yedi kat yer altındakileri duyabilen yer dinleyicileri vardı. Nogoy Han'ın yenip, Kırgızları'ı Andican, Alay, Ala-Dağ'dan sürdüğünden beri bu toprakların köpekleri Alevke diye havlayıp, kuşları Alevke diye öttü. Her yerde kadın alan Alevke'nin altmış oğlu vardı. Alevke bu yerdekileri sömürüp, vergi için hayvanlarını elinden aldı. Alevke'ye Manas'ın göçüp geldiğini, savaşa hazırlık yapmakta olduğunu büyücü ve casusları çoktan haber vermişlerdi. O önceden ordu kurup, barikata nöbetçi koydu, eyeri atının üzerinden almadı, bahadırları giyimlerini çıkarmadılar. Beş yüz bin kişilik ordu kurup hazırlığını çoktan bitirdi. Manas ne der acaba diye, ona gözdağı vermek için Alevke kendi bahadırlarıyla birlikte yine elli bahadırı gönderdi. Alevke'nin gönderdiği Tizelik adlı zevzek bahadır Manas'ın avuluna gelip tehdit etti: "Alevke'nin emri: Kırgızlar buraya izinsiz yaklaşmasınlar! Andican, Alay ezelden bizimdir. Manas Çin Hanı Esenhan'dan kaçıp bize dokunursa yok edeceğim bir karış toprak vermeyeceğim. Başka tarafa gideceğim derse Manas'a yol vereceğim! Savaşacağım derse, kendisi bilsin! Can gerek ise şimdiden itaat etsin!" Alevke'nin buyruğunu okuyan elçinin sözünü kesmeyelim, eski adetleri bozmayalım, kötü haber olsa da Han adamına saygı gösterelim diyen Kırgızlar Tizelik'e misafir kaidesince saygı gösterdiler. Kırgızlar "Cevabını Manas'tan al, onu bekle" diye Tizeklik'i ürküttüler. Manas iki güne kadar gelmedi. Üçüncü gün Cakıp, Manas'ı bulun diye altı kişiyi sağa sola gönderdi. Manas'ı buldular ama Manas "Avula düşman geldi, Alevke'nin ordusu geliyor." Sözlerine hiç aldırmadı, bahadır geniş kır ve dağlara doyamamıştı, av tutkusuna tutulup, kayadan çıkan geyiğin peşinden gitti. Kırgızlara gelen bahadır Tizelik: "Kırgızlar, dağ haydutları, Alevke'nin sözünü dinlemediniz, öcümü alacağım, sizi keseceğim." Diye öfkelenip atlandı. Bu esnada Andican'dan alaca çapan (kaftan) giyen Aykoco hediyeler alıp Cakıp'ın önüne geldi. "Andican'daki Kırgız ve Türk kökenli halkları Alevke'den kurtarınız! Ordunuza katılalım. Size arka olalım. Alevke Manas'a saldırmaya hazırlanıyor." diye haber verdi Aykoco. Av peşinde koşup, halkını avlatmak mı istiyor bu? Avın başına batsın." Diye dertlenen Cakıp, Manas'ı kendim bulacağım diye dağa doğru yola çıktı. Cakıp, dağa geldiğinde Manas hiçbir şey umurunda değilmiş gibi dağlara ve derelere bağırıp çağırarak yiğitleriyle av avlıyordu. Cakıp bağırıp kendini ava veren Manas'ı ancak durdurdu. Cakıp'ın şikayetini işiten Manas babasını fazla kızdırmadan onun gönlünü alıp avuluna getirdi. Manas, ordusunu üç günde topladı. Dört yüz bin yiğit toplandı. Manas, ordusunu dörde bölüp dört komutan tayin etti. Mavi kumaştan elbise giyip, kısa kuyruklu gök tulpar atına binip, nakışları altından olan sancağı tutan Bakay'ı önüne alıp Alevke'ye doğru atlandı. Ölümden başka her şeyi bilen kurnaz Alevke, Çinli ve Kalmukların hilelerini biliyordu. O çevik alpleri seçip nehirde Manas'ın yolunu kestirdi. Er Manas Alevke'den daha iyi bir çare buldu. Savaşmaya geliyor gibi gözüktü, ama biriken Çinli ve Kalmuk askerlerine taarruz etmedi. Manas askerlerini bizzat kendisi yönetti, en kuvvetli yiğitler bayraklarını alıp atlarını oynattılar, düşmanı umursamadılar, onları görmezlikten, ses sedalarını duymamazlıktan geldiler. Böcek gibi kaynıyan Çinli ve Kalmukların komutanları Manas'ın yaygara etmeyen askerlerinden ürküp dokunmayana dokunmadan yol verip Alevke'nin muhafızlarını bıraktılar. |
![]() |
![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|