www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Forum > Eskiler (Arşiv)

Eskiler (Arşiv) Eski konular

 
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Old 04-21-2006, 01:31 AM   #1
Türkok
Yeni Üye
 
Türkok Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Apr 2006
Yaş: 44
Mesajlar: 23
Teşekkür Etme: 2
Thanked 9 Times in 3 Posts
Üye No: 11787
İtibar Gücü: 1412
Rep Puanı : 460
Rep Derecesi : Türkok is a jewel in the roughTürkok is a jewel in the roughTürkok is a jewel in the roughTürkok is a jewel in the roughTürkok is a jewel in the rough
Cinsiyet :
Varsayılan İŞte Kapsamli Akp YanliŞlari AraŞtirmasi!!!


Orhan Karaca

Bir yalan furyasıdır gidiyor ..

''Türkiye'de ülkemizde her şey çok iyi gidiyor''

Aydın ovasında pamuk nerdeyse ekilmiyor, Ankara, Amasya, Eskişehir vb. bir çok ilimizde artık köylümüz pancar ekmiyor... Nerdeyse bütün çimento fabrikalarımız Fransız'lar tarafından alınmış.. Telekom, Tüpraş....

Buğday Üreticisini Akp İktidarı Perişan Etti..

Bu yıl üretici maliyetinin yüzde 25-30 daha altında bir fiyatla buğday sattı, üreticinin ürününün bittiği dönemde fiyatlar yükselmeye başladı, şu anki piyasa fiyatları üretici satış fiyatının yüzde 30 fazlası, bu ticaretten kimlerin kazançlı çıktığı belli. Çiftçi yine kaybetti.
TMO'nun bu yıl uygulanan alım politikasındaki hataları nelerdi? TMO'nun hasat sezonunun en yoğun olduğu dönemde 35 Ykr/kg olarak açıkladığı alım fiyatı geçen yıl ki fiyatın yüzde 6 gerisinde kalmıştır.

TMO alımları 30 tonla sınırlandırmıştır. Ayrıca Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı üreticilerden alım yapacak olması, alımlara bir sınır daha getirmiştir.

TMO bu yıl ilk defa iç satış fiyatlarını alım fiyatlarıyla birlikte açıklamamıştır. Ürün alımlarını vadeli olarak yapmıştır. Dahilde işleme izin belgesi kapsamında hububat mamulleri ihracatını gerçekleştirenlerin TMO'dan buğday alabilmeleri için ihracatı fiili olarak gerçekleştirmelerinin yanısıra, taahhüt etmelerinin de yeterli görülmüştür. TMO'nun fiyat açıklamadan önceki piyasa fiyatlarını hatırlamak gerekirse, Mayıs sonu itibariyle borsalarda ortalama buğday fiyatı, 34 Ykr/kg, borsaların olmadığı yerlerde ise tüccara satış 30,8 Ykr/kg seviyesindedir.

TMO'nun başlangıç alım fiyatı açıklamasıyla fiyatlar düşmeye başlamış, Haziran ayında borsalarda oluşan ortalama buğday fiyatı 30-32 Ykr/kg'a, borsaların ve TMO'nun alım merkezinin olmadığı yerlerde ise 26 Ykr'a kadar gerilemiştir. Düşüş, Temmuz ve Ağustos ayında da devam etmiştir. Temmuz ayında borsaların ortalama fiyatı 30-31,5 Ykr/kg, Ağustos ayı fiyatları ise 31,8-30,8 Ykr/kg olarak gerçekleşmiştir. Bu arada yine borsaların ve TMO alım merkezlerinin olmadığı yerlerde üretici buğdayını 25 Ykr'a kadar olan fiyatlardan satmıştır. TMO, 5 Temmuzda alımlarındaki kotayı 50 tona çıkarmış, Eylül ayından itibaren de alımlarda kota uygulamayacağını açıklamıştır. Temmuz ve Ağustos aylarında fiyatlarda da bir düzenleme yapmış ve her ay için 5 Ykr fiyat ilave etmiştir. TMO'nun Temmuz ayında kota ve fiyatı artırması, ürün fiyatlarının artmasına yetmemiştir.

Bu İktidar Üç Yılda İç Ve Dış Borcu İkiye Katladı

Ankara Ticaret Odası (ATO) hazırladığı rapora AKP hükümetinin 3 yıllık dönemini değerlendirdi.Değerlendirme sonuçları AKP hükümetinin yaptığı tek şeyin borcu borçla ödeyerek daha fazla emperyalizmin arabasına bağlamasının yolunu düzlediğidir Rapora göre, hükümetin göreve geldiği günden bu yana iç ve dış borç stoku 116.9 milyar dolarlık arttı.

2002 yılında 3 bin 214 dolar olan kişi başına düşen borç miktarı ise 4 bin 666 dolara çıktı. 2002 yılında 130.2 milyar dolar olan dış borç, 2005 yılı Haziran ayı itibariyle 161.8 milyar dolara yükseldi. 2002 yılı sonunda 91.7 milyar dolar olan iç borç stoku ise 2005 yılı Ağustos sonu itibariyle 177 milyar dolar oldu.

ATO tarafından hazırlanan 59. Hükümetin 3 Yıllık Karnesi adlı rapora göre, 2002 yılında 130.2 milyar dolar olan dış borç, 2005 yılı Haziran ayı itibariyle 161.8 milyar dolara yükseldi. 2002 yılı sonunda 91.7 milyar dolar olan iç borç stoku ise 2005 yılı Ağustos sonu itibariyle 177 milyar dolar oldu. Buna göre, hükümetin göreve geldiği günden bu yana iç ve dış borç stoku 116.9 milyar dolarlık artış gösterdi. 2002 yılında 3 bin 214 dolar olan kişi başına düşen borç miktarı ise 4 bin 666 dolara çıktı.

2001 yılında 10 milyar dolar olan dış ticaret açığı, 2002'de yüzde 54, 2003'te yüzde 43, 2004'te ise yüzde 56 artarak 34.4 milyar dolara yükseldi. Rapora göre dış ticaret açığındaki bu artış ''Cumhuriyet tarihinin rekoru''nu kırmış oldu. Rapora göre, Türkiye'nin 2004 yılında ihracatta yakaladığı yüzde 34'lük artış, dış ticaret açığını kapatmaya yetmediği gibi, yüzde 41'lik ithalat artışı, dış ticaret makasını daha da açtı. Rapora göre, 2005 yılının ilk dokuz ayında da durum değişmedi. 2004 yılının Ocak-Eylül döneminde 25.4 milyar dolar olan dış ticaret açığı, bu yılın aynı döneminde yüzde 26.4 artarak 32.1 milyar dolara yükseldi. Böylece hükümetin 2005 yılı bütçesinde öngördüğü 20 milyar dolarlık dış ticaret açığı, yıl bitmeden aşılmış oldu.

Bu İktidar Çağ Dışı Uygulamarın Peşinde

Ülkemizde son günlerde gündemi meşgul eden "helal gıda standardı" uygulaması şu andaki iktidarın gıda güvenliğine bakış açısını açıkça gözler önüne sermektedir. Bilindiği gibi, hükümetimiz yıllardır Türkiye'de yaşanan gıda ile ilgili rezaletleri önlemek şöyle dursun, bir arpa boyu dahi yol alamamıştır. Son çıkarılan 5179 sayılı Gıda Yasasıyla gıda üretim ve tüketim yerlerinin denetimi önce Tarım ve Köy işleri Bakanlığına devredilmiş ve bundan sonra çok başlılığa izin verilmeyeceği açıkça dile getirilmesine rağmen, ardından Belediyeler yasasıyla denetim görevine yerel yönetimler, yani Belediyeler de dahil edilmiştir. Buna rağmen süte su katanı, arı yüzü görmemiş bal üreteni, etsiz sucuk imal edeni, kiremit tozunu kırmızı biber diye yutturan kişileri değil denetlemek kayıt altına dahi alamamıştır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın en yetkili ağızları bile Türkiye'de 70 binin üzerinde gıda işletmesi olduğunu tahmin ettiklerini, ancak bunların ancak 25 bininin kayıt altına alınabildiğini belirtmektedirler.
Şimdi de Malezya'nın İslam Konferansı Örgütü toplantısında gündeme getirdiği helal gıda standardı uygulaması, Dışişleri Bakanlığı tarafından Türk Standartları Enstitüsüne iletilerek uygulanması istenmiş. Böylece dünyada sadece Malezya'da kullanılan bu standart ile İslami kurallara göre gıdaların sahip olması gereken özellikler, kesim usulleri, kullanılan katkı maddeleri gibi nitelikler ölçülecek ve bir gıdanın İslami usullere göre hazırlandığı ve helal olduğu anlaşılacakmış. Tabi helal gıda standardı verilmesi ve standarda ilişkin denetimler yapılması aşamasında din adamlarıyla birlikte çalışılacak. TSE, Diyanet İşleri Başkanlığı ile işbirliği yaparak, denetimlere gıda uzmanı ve din görevlileri ile birlikte gidecek. Bu belgeyi almak zorunlu olmayıp üretici ya da lokantanın kendi isteğine bağlı olacak. Böylece gıdanın denetlenmesi işine diyanet işleri de karışacak. Bu standardın ülkemizin özellikle Müslüman Arap ülkelerine ihracatını artıracağını beklemek sanırım sadece safça bir düşünce olur. Çünkü Suudi Arabistan gibi şeriatla yönetilen bir ülke bile ABD veya başka bir Avrupa ülkesinden gıda ithalatı yaparken böyle bir standardı sormayı herhalde aklının ucundan dahi geçirmiyordur. Sadece hayvan keserken İslami usullere göre kesilip kesilmediği konusunda ilgili ülkeden garanti almak kendilerine yetmektedir. Prof. Dr. Ayhan FİLAZİ (Ankara Bölgesi Veteriner Hekimler Odası Başkanı)

AKP İktidarın da, Faiz Haram, Hayali İhracat Serbest!
Arap sermayeli finans kuruluşları hakkında sahte fatura düzenlemek suçundan bir çok dava açıldı. Bu şirketlerin o dönemdeki yöneticileri şimdi ya bakan ya da üst düzey bürokrat , Türkiye'de faaliyet yürüten Arap sermayeli finans kurumlarının yöneticileri hakkında çoğunlukla hayali ihracat ve sahte evrak düzenlemek suçundan dava açıldı. Dönemin Suudi Arabistan Kralı Faysal 'ın oğlu Muhammed el Faysal bile Türkiye'de hayali ihracattan yargılandı.

Başta Maliye Bakanı Kemal Unakıtan olmak üzere bugün TMSF ve kamu bankalarının üst düzey yöneticilerinin önemli bir bölümü Arap sermayeli finans kurumlarında çalışan kişilerden oluşuyor . Arap sermayeli finans kurumları Türkiye'de Turgut Özal döneminde faaliyete başladı.

Özellikle İslami sermayenin oluşmasında büyük payı olan bu finans kurumlarının başında Faysal Finans ve Al baraka geliyordu. İlk önce Faysal Finans'ın 6 yöneticisi hakkında hayali ihracat ve sahte evrak düzenlemek suçlarından dava açıldı . İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın sanıkları arasında Milli Selamet Partisi'nden Salih Özcan ve dönemin Suudi Kralı Faysal'ın oğlu Muhammed el Faysal da vardı.

Sanıklar Putaş Pamuk ve Akyol şirketlerine kredi vermek amacıyla sahte faturalarla pamuk satın alınmış gibi göstermekle suçlandı. 5 Haziran 2002 tarihli oturumda, duruşmalara çağrılmasına karşın gelmeyen Muhammed el Faysal hakkında gıyabi tutuklama kararı verildi.

Albaraka'da sahte fatura

Arap sermayesi destekli olan Albaraka Türk yöneticileri de hayali ihracat ve sahte faturadan yargılandı. Bu yöneticilerin başında da Maliye Bakanı Kemal Unakıtan geliyor. Unakıtan, 3 yıl Albarak Türk'te yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı . Unakıtan'ın görev yaptığı dönemde Albaraka'nın hayali ihracat gerçekleştirdiği tespit edildi . Unakıtan ve diğer yöneticilerin, Orhan Asiltürk ve Muhammet Ciğer 'den sahte fatura satın alarak yüklü miktarda ihracat yapmış gibi gösterdikleri belirlendi.

Müfettiş raporları doğrultusunda Albaraka'nın yöneticileri Abdüllatif Omar Ghurab, Latif Topbaş, Abdüul Razzak Kamel, Bahjat Khalil, Yalçın Onar ve Morteza Gharen hakkında dava açıldı. Unakıtan'ın dosyası ise dokunulmazlığı nedeniyle ayrıldı. Bugün Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) ve özel bankaların başında çoğunlukla Faysal Finans ve Albaraka'da çalışmış kişiler buluyor. Unakıtan'ın yanı sıra bir dönem Arap sermayesi destekli bu iki finans kurumunda çalışmış kişiler ve bugünkü görevleri şöyle:

Ahmet Ertürk ( TMSF Başkanı), Salim Alkan (TMSF Başkan Yardımcısı), Muhammed Rasih Danış, (TMSF Hukuk Dairesi Başkanı), Salim Köse (TMSF Dava Takip Başkan Yardımcısı), Yüksel Gürgeç (TMSF Yönetimi Kurlu üyesi), Can Okan Çağlar (Ziraat Bankası Genel Müdürü), Adnan Büyükdengiz (Halk Bankası Genel Müdürü).

Yüce Divan'lık İktidar

Hükümet tel tel dökülüyor diye söze yazıya başladınız mı parababalarının eteklerine tutunmuş iktidar yalakaları hep bir ağızdan karşı saldırıya geçiyor.

Oysa bu hükümetin, başta RTE , hemen çok bakanı bir veya iki konudaki sorumlulukları nedeniyle

Yüce Divan yolcusu. Tablo ortada:

(1)- Enerji Bakanı Hilmi Güler : Türkiye'yi gaza getirdiği, Ruslarla işin başında pazarlığı ve fiyatlamayı doğru yapmadığı, kamuoyunu yanlış bilgilendirdiği, AB ülkelerine ortalama 240 dolardan verilen bin metreküp gazı, Türkiye'nin bu yıl 260 dolardan almasını sağladığı için...

(2)- Sağlık Bakanı Recep Akdağ : Kuş gribinin yayılmasından sorumlu. Ağrı ve çevresinde görülen hastalığın yayılmasını önleyecek önlemleri almadığı, emrinde bulunan Van Üniversitesi Hastanesi Başhekimi ile Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü'nün, hastalığı ''Kuş gribi değil, zatürree'' diye tanımlamalarına göz yumduğu ve hastalığı ancak ( ''Gerekli önlemler alındı'' diyen) Tarım Bakanı Mehdi Eker 'in hastalığın beş ilde görüldüğünü açıkladığı gün -ve tabii neden sonra- ölüm olaylarının kuş gribinden kaynaklandığını itiraf ettiği için...

(3)- Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen : Kapıkule'deki geniş kadrolu yolsuzluklarda sorumluluk payı olduğu ve free shop'larla ilgili karar nedeniyle büyük vergi kaybına yol açtığı için...

(4)- Adalet Bakanı Çiçek Cemil : Hükümet adına yaptığı açıklamalarda halkı yanlış bilgilendirdiği, kuş gribi konusunda uyarıcı açıklamalar yapan ''kamu görevlilerini işgüzarlıkla'' suçladığı için...

(5)- Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik : Anayasaya, anayasal kurumlara aykırı hareketlerde bulunduğu, son olarak imam hatiplere üniversite kapılarını açan anayasaya aykırı yönetmelik değişikliğini gerçekleştirdiği için...

(6)- Ve... Her şeyin başı, hükümetin başı RTE: Bakanların sorumluluklarını başbakan olduğu için üstlenmek zorunda. Bir hamlede Yüce Divan'lık suçlamalara başbakan olarak katıldığı, bu suçlamalara eklenebilecek daha nice siyasal, ekonomik, sosyal eylemler yaptığı, yaptırdığı ve gerçekleştirdiği veya gerçekleşmesine önayak olduğu için...

Başbakan ile bakanları: AKP'nin çoğunluğu yitirdiği gün, bugünden hazırlanan dosyalarla doğruuu Yüce Divan'a...

Fakat RTE, değişik olaylardan sorumlu bakanlarını aşağıda, Yüce Divan kapısında bırakmayı.. sorumsuz olacağı, yargıdan kaçmanın tek yolu gördüğü Çankaya'ya, yukarıya kaçmayı planlıyor.

Sorumluluklardan uzak, yasa önünde hesap vermeyi engelleyen bir mekâna, Çankaya'ya kapağı atmasına karşı çıkanlara şakşakçı tayfayı kullanıyor. Bu gibileri RTE'nin buldozeri. Yol açıyor, yol gösteriyorlar.

Örneğin, 3 yıldır Başbakanlık koltuğunda oturan bir kişinin cumhurbaşkanı olabileceğini savunan Hasan Cemal'e göre; ''Çankaya'yı yalnız türban konusuna indirgemeyi, bu konuda daha şimdiden cadı kazanları kaynatmayı, korku senaryoları yazmayı'' ayıpsıyor.

Hasan Cemal, savunduğu kişinin 3 yıldır laik rejimi yozlaştırmak için neler yaptığını unutmuş görünüyor. 7 yıl kalacağı Çankaya'da daha neler yapabileceğini hesaba katmıyor. Türban basit bir olay değil. RTE'nin bugüne kadar yaptıklarının, Çankaya'da daha neler yapabileceğinin simgesel göstergesi.
RTE'nin Çankaya'nın olanaklarını kullanarak rejimi daha çok yozlaştıracağına inanmayan Hasan Cemal'in, yarın RTE'nin gerçekleştireceği, bugün olasılık diye sözü edilen rejim karşıtı yeni girişimlerini ''korku senaryoları'' diye yorumlamasına gelince:

Bu yorumun karşıtı şöyle bir yorum olabilir: Ha RTE, ha Hasan Cemal... Ha Hasan Cemal, ha RTE! (cüneyt arcayürek)

Kuş Gribi Ölümlerinin Önüne Geçilebilecekti
AKP aşı üretecek enstitüyü kapattı...


Hükümet tarafından 2004 yılında ''elektrik faturasının yüksek geldiği'' gerekçesiyle dağıtılan Manisa Enstitüsü'nün, aşı üretimine son vermemiş olsaydı, ekim ortasında Manyas'ta kuş gribine yakalanan kanatlıdan üreteceği virüsle Van'daki son kuş gribi vakasının önüne geçmesinin mümkün olduğu ortaya çıktı. ''Manisa Tavuk Hastalıkları ve Aşı Üretim Enstitüsü'' , Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın isteğiyle ''kuş gribi aşısını geliştirmek için çalışmalarını sürdürdüğü bir dönemde'' dağıtıldı. ''Sadece hayvanlar değil insanlar için de aşı üretebilecek özellikte'' olan enstitü, dünyada 8-10 benzer aşı üretim merkezinden birisiydi.
Cumhuriyet 'e bilgi veren Manisa Aşı Üretim Enstitüsü'nün eski bir çalışanı, ''Ekim ortasında Manyas'ta çıkan ilk kuş gribi vakasında, oradaki çiftlikte bulunan kanatlıdan etken maddesi alınabilseydi, buradan yola çıkarak virüs tespiti yapılabilirdi. O geliştirilebilir, ona karşı aşı üretilmeye gidilebilirdi.

Üretilecek bu aşı göç yolları üzerindeki yerlerde kullanılabilirdi. Manyas'ta çıkan kuş gribi ile Doğu'da çıkan aynı tür olduğu için, o zaman insanlara bulaşmadan, hayvanlarla bu iş halledilecekti. Hayvanlarda bulaşma gibi bir problemi olmayacaktı. Kimse de hayatını kaybetmezdi.''

Akp Yargıya Müdahale Etti

Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç , ''Van 100 Yıl üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın 'a yapılan uygulamaları ve uzun gözaltı süresini tasvip etmemiz mümkün değil'' diyor ve bu sözü nedeniyle demokrat geçinen Başbakanımız Tayyip Bey küplere biniyor.

Neymiş efendim, yargıyı etkilemek anayasa suçuymuş. Peki, Tayyip Bey'in yaptığı ne? Nitekim bu sözünün arkasından Ankara Cumhuriyet Başsavcısı, Koç hakkında inceleme başlattı.

Kimse Ankara Cumhuriyet Başsavcısı'nın başlattığı incelemenin tesadüfen Başbakan'ın açıklamasından sonra olduğunu söylemesin, buna kargalar bile güler. Çünkü Başbakan'ın açıklamasına kadar yüzlerce görüş söylenmişti Van ilindeki dava ile ilgili; hiçbir inceleme başlatılmamıştı savcılıklarca.

Şimdi burada yargıyı etkileyen Başbakan'ın kendisi değil mi? Ayrıca Ermeni Konferansı'nın iptaline karar veren mahkemeyi de eleştiren Başbakan değil miydi? Nitekim kendi görüşü doğrultusunda Ermeni Konferansı'nın yapılmasını sağlamadı mı sonuçta?
Ayrıca Sayın Koç'un sözleri yargıya ise niye cevabını Başbakan veriyor? CHP Genel başkanı Baykal 'ın dediği gibi yoksa Yücel Aşkın 'a reva görülen muamelelerin arkasında Tayyip Bey ve Cemil Çiçek mi var, diye düşünmez mi kamuoyu?

Söz konusu olan yargıyı etkilemek meselesi ise bunu ancak yargıyı etkileyebilecek makamlarda olan AKP hükümetinin yapması daha olasıdır.

Sıradan görüş açıklayan bir vatandaş, yargıyı ne kadar etkileyebilir! Rektör Aşkın, acaba AKP sempatizanı olsaydı yine de aynı muameleleri görür müydü?

Ayrıca her gün dinci gazetelerde boy boy rektörün aleyhine haber yapılmasına malzeme veren dokümanları basına kim sızdırıyor? Asılsız da olsa çamur at, izi kalsın kampanyası.

Kim ne derse desin, Van ilindeki dava kamuoyunun vicdanını kanatmıştır. ( Turgut TIĞLI )

AK Partinin vergi kıyakları

Bir ülkenin insanları bu kadar enayi yerine konulup dalga geçercesine gırtlağınıza biraz daha bineceğiz dercesine bütçe hazırlanmaz.

2006 Bütçesinin vergi kalemlerine bakıldığında, devletin vergi gelirlerini kimlerden toplayacağını görebilmek için ekonomist olmaya gerek yok. Çarpım tablosunu bilen herkes bunu rahatlıkla görebilir.
Bu güne dek yapılan bütçelerde iş adamlarına belli kıyaklar yapılırdı. Ancak bu kıyaklar çalışanlara verilen belli oranlardaki sus payı ile dengelenmeye çalışılırdı.

2006 bütçesi, şimdiye dek yapılan bütçeler içerisinde bu dengeyi gözetmeye gerek duyulmadan hazırlanan ilk ve tek bütçe oldu.

Bakın, para sahiplerine bu bütçeyle hangi kıyaklar sağlanıyor ve yüzde 22 artacağı söylenen vergi gelirleri nerelerden elde edilecekmiş, görün.

1- Bu bütçe temelde rant gelirlerine büyük muafiyet sağlıyor. Şimdiye dek bankalardaki çeşitli mevduatlardan alınan stopaj vergisi ortalama yüzde 21 iken, şimdi bu oran yüzde 15 e düşürülüyor.

Yani deniyor ki, ey para sahipleri paralarınızı yüksek vergi nedeniyle bankalardan çekmeyin. Çünkü sizin paralarınız sayesinde mali denge sağlanıyor.

Yani anlayacağınız bu bütçeyle bankalara nur yağdırılıyor.

Keza, yatırım fonları, Hazine Bonosu ve Devlet Tahvili alanlara da bir kıyak sağlanıyor. Onlarda da stopaj vergisi yüzde 15 e geriletiliyor. Ve en önemlisi bunların sahibi olanlara 10 yıl boyunca beyan vermemeleri hükme bağlanıyor.

Üstelik hisse senedi olanlar, eğer bunları 2 yılsonunda elden çıkarırsa, “tek kuruş vergi ödemeyecek.

Bakar mısınız? Bir de devlet baba değil derler. Devletimiz parası olanlara babalığını, çalışanlarına da baba gösteriyor.

2- Kurumlar vergisi 2005 yılının başında yüzde 33 ten, 30 a düşürülmüştü. Ancak bu yetmemiş olacak ki 2006 bütçesiyle beraber bu oran yüzde 20 ye indirildi.
Ya böyle bir iyiliği babası, çocuğuna yapmaz. Ama bizim devletimiz iş adamları olan öz evlatlarına bu kıyağı da yapıyor.

Gerekçeleri neymiş? Efendim vergi yükü ağırmış. Sanırsınız ki Türkiye de kurumlar vergisinin önemli bir bölümünü sata sata hala bitiremediğimiz KİT ler ödemiyor.

Ancak kazın ayağı öyle değil.

Bakın kurumlar vergisinin 10 puan düşürülmesinden kimler ne kadar faydalanıyor.
Alın size birkaç rakam Hariri kardeşimize hayırlara vesile olması dileği ile verdiğimiz TELEKOM tahmini 220 trilyon TL,

Akbank, 9 aylık bilânçoya göre 162 trilyon TL

İş Bankası, 9 aylık bilançoya göre 120 trilyon TL Turkcell, 9 aylık mali tablosuna göre 108 trilyon TL Daha az vergi ödeyecekler. Başka deyişle AKP baba diyor ki şirketlere, bu paraları sizlere bağışladım. Kasanızda durması daha iyi olur.

Kısaca, kurumlar vergisinin 10 puan düşürülmesiyle devletin vergi kaybı 1 milyar dolar.

3- Bir şirket, bir yıl kar, ertesi yıl zarar ederse; devlet şirketin bu zararını vergi iadesi olarak karşılayacak. Bir gruba bağlı şirketler ayrı ayrı değil, grup olarak vergi beyannamesini verecekler. Yani grubun kar eden şirketi ile zarar eden şirketi birlikte hesaplanacak. Bu zarar ve karlar birbirlerini karşılıyorsa sıfır gelir beyanıyla grup hiç vergi ödemeyecek.

Yahu insaf! Dünyanın hangi ülkesinde şirketlere ve iş adamlarına bu kadar kıyak sağlanıyor?

Durun Daha bitmedi ..

Şirketlerin sponsorluk harcamalarına da yeni düzenleme getiriliyor.[/COLOR]

Amatör spor dalları için yapılan desteğin tamamı, profesyonel spor dalları için de verilen desteğin yarısı vergiden düşülüyor.

Desenize önümüzdeki yıl futbol liglerimizde büyük yıldız(!) patlamaları yaşayacağız!
Artık Galatasaray ın kronikleşen ve yılan hikâyesine dönen borçları bir kalemde silindiği gibi futbolun dünya starlarını da(!) getirtme imkânımız olacak.

Bizim oralarda bu tür kıyaklar için söylenen bir söz vardır. Has ekmek, kör memleket. (Mehmet Talay)

Özelleştirme Adına Devletin Şahsında Millete Ait Olan Kurumlar Hortumlandı!

SEKA Balıkesir İşletmesi'ni değerinin çok altında bir fiyatla Başbakan Erdoğan'a yakınlığıyla bilinen Albayraklar AŞ'ye satan Kilci hakkında soruşturma izni vermeyen Unakıtan'ın kararı Danıştay'dan döndü.

Danıştay, 51.2 milyon dolar değerindeki SEKA Balıkesir İşletmesi'nin 1.1 milyon dolara Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'a yakınlığıyla bilinen Albayraklar AŞ'ye satılması işleminin yargı tarafından iptal edilmesine karşın, kurumu geri almak için 1 ay içinde harekete geçmeyen Özelleştirme İd****i Başkanı Metin Kilci ve dönemin Başkan Yardımcısı İsmail Destan hakkında, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan 'ın soruşturma yapılmaması yönündeki kararını iptal etti.

SEKA'ya ait Balıkesir İşletmesi, Başbakan'a yakınlığıyla tanınanan Albayraklar'a satılmış, Bursa 2. İdare Mahkemesi satışa ilişkin Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) Kararı'nı ''SEKA Balıkesir İşletmesi değerinin 51.2 milyon dolar olmasına karşılık, ÖYK kararı ile bu değerin çok altında 1.1 milyon dolara satıldığı, kamunun zarara uğradığı'' gerekçeleriyle iptal etmiş ve mahkemenin bu kararı Danıştay 10. Dairesi tarafından onanmıştı.

SEKA çalışanları Erdal Adak , Zafer Ateş ve Kadir Günaydın , bu yargı kararlarını uygulamamak suretiyle ''görevi kötüye kullandıkları'' iddiasıyla Kilci, Destan, Özelleştirme Sonrası Takip İşleri Grup Başkanı Tülay Aktaş ve uzman Sıdıka Turhan hakkında şikâyette bulundu.

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, söz konusu kişiler hakkında yapılan incelemenin ardından 9 Ağustos 2005 tarihli kararla soruşturma izni vermedi. Bu karara şikâyetçiler itiraz ederek Unakatın'ın kararının kaldırılmasını istedi.

Danıştay 1. Dairesi, Unakıtan'ın soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararını, Kilci ve Destan yönünden 2'ye karşı 3 üyenin oyuyla kaldırdı. 1. Daire, Unakatın'ın kararının, Tülay Aktaş ve Sıdıka Turhan hakkında soruşturma izni verilmemesi yönündeki kısmına yönelik itirazı yerinde görmedi.

Danıştay 1. Dairesi'nin aldığı kararda gerekçe olarak ''Yargı kararlarının icaplarına göre 30 gün içinde işlem tesis edilmemesi'' nin yanı sıra ''ilgililere isnat edilen eylemin haklarında hazırlık soruşturması yapılmasını gerektirecek nitelikte bulunduğunun anlaşılması'' gösterildi.

Dosya Metin Kilci ve İsmail Destan yönünden soruşturmayı yapması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderildi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma sonucunda Kilci ve Destan hakkında dava açabileceği gibi takipsizlik kararı da verebilecek.
Türkok çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
 


Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir)
 

Yayınlama Kuralları
Yeni konu açamazsınız
Cevap gönderemezsiniz
Eklenti ekleyemezsiniz
Mesajlarınızı düzenleyemezsiniz

Kodlama is Açık
Smilies are Açık
[IMG] code is Açık
HTML code is Kapalı


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
İşte AŞK Bu yha!.. biqboy Muhabbet Cafè 4 12-11-2009 10:29 PM
İşte Gazeteci İşte İnsan 25 Ekim KoJiRo Eskiler (Arşiv) 0 10-25-2007 04:54 AM
İşte Beyaz,İşte Yaşam,İşte Aşk.. mystical_waynak Eskiler (Arşiv) 0 10-14-2007 12:25 PM
İşte Aşk İşte Sevgi İşte Ölüm WhiteMan Eskiler (Arşiv) 0 04-05-2007 11:47 PM
İşte TÜRK'ün GÜCÜ,İşte KEMAL'in ASKERLERİ... bluekeys™ Eskiler (Arşiv) 1 04-29-2006 06:23 PM

Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 12:19 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.