![]() |
|
|
|
|
#1 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57938
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Ü ç U z l a ş ı: 3 Dağlar, Atlar Ve Sular
c/: Ve En Sonda Delirir Sular 1/: Şiir bu, kudurur... Atılmak ister Hudutların ardındaki illere Sular ne güne durur Vurur dingin asiliğini Şairin usta derinliğine... 1/:c Ben suları severim Onlar da beni. Vurup terkiyekırk beşinci sayfanın muhteviyatını Seveni ve sevileni bereketli bir denizde Önlenemez bir aşkla her dem Çıkmadan duaya yağmur elinde “amin” demeden yani çorak yürekler O an damla damla ışır pınarında gözlerin Lüle olur bardak bardak özlem Dere olur sırılsıklam o nazlı hüzün Süzülür emziğinden buharlı yüreklerin 1/:cc Ben suları severim Onlar da beni. Nehirlerin. Irmakların. Çayların. Fıratların Ve çizgileyin haritaya mim düşen diclelerin Alayı halay tutar Sitayişle denizin deltasında Ve sel alır usulca çarşamba’yı Okyanuslar garkolur gerdeklere Yosunlar şiir yeşerir Şair çelik bir şilebin uskuruna takılır Devşirir ha babam Devşirir... Devşirir! ... Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#2 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57938
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Ü ç U z l a ş ı: 4 Dağlar, Atlar Ve Sular
ç/: Üç Uzlaşı Şiiristanda 1/ç: Şiir bu, kudurur... Kavuşmak ister sevdaya Alır koltuğunun altına Şakağında gül açan başını Önce dağlara vurur Sonra ıslık olur kanadında kuşların Taşların döşünde seke seke Şırıl sıklam su olur akar Bakar… bakar… Flu bir şiir buğusunda bulanan Akışkan sevdasının ardından… 2/:ç Atlar dağları sever Dağlar suları Yuları süner küheylanların ipek yolunda Bir kolunda fırat olur dağların karı Atların teri murat olur diğer yanağında Sürmeli bir munzurlunu gözünün Şairse tendürek’te sarmaşık Toroslar’da yar olur Kar olur ki kürtük kürtük Türkülerde kanlı bir tükrük olur sular Tetikler “tık” düşer sabaha Namlular çın çın Yalçın dağlar şırıl şırıl ses verir Atların gözleri kor ejderha Uzatır alaz alaz yelesini arap tayları Yiğitlere bel verir hasan dağı Sunar kalaylı tas içinde yüreğini şair At. Ot. Ve su kokan bir dağ ile Dağlarsa gebe kalır Çığlık çığlığa minik bir şiire… 3/:çç Atlar dağları sever Dağlar suları Kısrakların yeleleri uzanır cehennemi tandırlardan Uzatır alaz alaz düğümlü kuyruklarını atlar Yiğitlere bel verir dağlar misali taylar Verir yüreğini şair Yaşam kokan bir dağ ile Gecenin ötesine Yani arkayüzüne gündüzün At ve su zifaftadır o an Düğün dernek ve debdebe ile Dağlarsa gebe Çığlık çığlığa sevgili bir şiire... Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#3 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57938
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Üç Başınaydık
1/: O ve bendik… *** Yalnız ve ıssızdık şahsi cihanımızda henüz Yedi odada yedi gölgeydik iki başına Yedi odada biz yenilmezi yendik... *** Bir çığırtıydı kopan dağlık bir hançereden. Burnundan soluklanan metalik bir yağız attı. Sanki eşiğimizdeydi muhasaramızın çerileri. Bir kızıl küheylân kan kişnemede... Kıvrık bir hançer misali Yemen semalarında Ellerimiz tenha böğrümüzde Öylece kalakaldık... 1a/: O ve ben değildik artık “O” vardı bir de... 2/: Yedi odada üçbaşınaydık. Saydık kendilerimizi kurbanlık sürülerden. Say ki, üç bin başınaydık... Korkumuz kanat takıp uçmuştu, Eşiğimizdeki muhasaramızın çerilerinden. Kan kişnemedeki kızıl küheylân Şakağından vurulmuştu. O çığırtıydı ki kopan Sarp dağlık hançerelerden Yani bizi çağıran.... 2a/: Dört bir yandaydık artık o ve ben Yuvarlak ayak izlerimizle Sirius’ta bile vardık Sayın ki biz ikimiz artık Beynimizdeki kozmik dünyalardaydık... Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#4 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57938
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Üç Deli Uşağın İstanbul Macerası
A/. İstanbul yine o kabına sığmaz, Everest taşları kadar sağır, Akdeniz kadar ilkbahadı... *** Biz, üç deli uşak; Üsküdar’da vurulmuştuk soluğumuzdan. Sözümüze düşmüştü bir kızıl gül. Ellerimiz tombul kitaptı oysa. Şakaklarımız sarışın tedavül... *** Bir gül ki… İnce ve yavru dudaklı. Hisarlar utangaç gelindi karşı yakada. Yaşlı demirci keskin bir pala yaptı, İstanbul tedirgin oldu ve kırptı gözlerini. *** Biz üç deli uşak... İstanbul’a vuruldu sunturlu yıllarımız Ağladı fotoğraf suretli Beşiktaş’ımız. Ağladı astroloji diyarında yıldızlarımız... B/. Bizim burnumuzda hasretlik bayrak bayrak... Yararak bir kabak gibi Bostancıdan Zeytinburnuna kadar... İstanbul yine o... Sonuna kadar esrik ve kusmuk kaldırımlarda. *** Biz, üç deli uşak... Sarıyer’dendoğrultup yelimizi Kız Kulesi’ne estik. Esrik Gümüşsuyu berduşları vurdular naraları Vuruldular kucak açan sarmaşıklar külhanilere. İstemeden tanıktık karakollarda, olan bitene, Parmak uçlarımız sivri sivri dikendi. Herkes kendi ateşlerine doğradı ahını Bir de... İstanbul yine eski yıllar kadar yamandı Saçlarımızın uçları yalap yalap ateş. Bileklerimiz Marmaraya kadar kandı... C/. Beyoğlu avuçladı bir asker dönüşü, Uygun adım giden yıllarımızı. Kırmızı bir gül kıvırıp kanrengi dudaklarını Döğüyordu döşümüzü narin yumruklarıyla. Teskeremiz dönüşüyordu aşk sülusuna. *** Biz, üç deli uşak... Doğramıştık kanımıza sonunda düşlerimizi Elimizi sokup Sarayburnu’ndan Ta Kadıköy’ü kavramıştık. D/. Ya biz diz çöktürecektik İstanbul’a, Ya da altına kesen taşını toprağını, Ve yüksek kaldırım şıngırdaklı yosmalarını, Yedi dağa kaldıracaktık. *** Biz, üç deli uşak Toplayıp tasını tarağını uzun saçlı hayallerin, Ardına bakmadan yani, Belki koşarak Yozgat’a uçacaktık... *** Biz, üç deli uşak... Yarını güneşle ışıtmak uğruna Tüm dünleri çıra gibi yakacaktık... E/. İstanbul; bir, iki otuzunda Sirkeci’nin, Kuşanıp barebellumunu asabi şakırtlarla, Ve arnavut tenli kaldırımlara dökülen, Ekzosların İtalyan baritonlarını, Yani bitmeyen senfonisini yaşamaya durdu yeniden. Güvercinleri bile yemledi sabah. Ah düştü saçlarmıza. Kurtarmak uğruna gri yarını. Karşımızda bir Bizans dehlizinin dünü durmada Düğününü kuşanacaktık masal aleminin Ya da Sokollu palaskasını. Ama düştük Marmara adası kucağına. *** Biz, üç deli uşak... Toplayıp tası tarağı uzun saçlı rüyalarımızın Hayalimize konuşarak ya da susarak anılarımıza Nokta koyduk hayata... F/. Biz, üç deli uşak... Oysa ne de çok istemiştik, Vuruşarak düşmeyi yeşiline yaprağın, Ya da Sultanahmet asırlıklarıyla yanyana... Bırakın çınarları, Kıraç akasyalar bile hatırlamadı bozaran benzimizi. *** Biz, üç deli uşak... Yüreğimizi kanatarak bir gasan elinde, Sindirdik içimize unutulmayı kana kana, Ve karışmayı Sarayburnu akıntılarına... ...... Biz, üç deli uşak, Biz, yitik kuşak... Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#5 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57938
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Vay Yandığım İstanbul
1/a.. Vay İstanbul! O, başında tüten Kararsız isli, paslı bacalar mı Beni sana bağlayan? ... Ya da Yüksek Arnavutta ağlayan Beyoğlu başıboşları… Anadan öksüz sarhoşları bağrına basan O, ana kucağı davetiyle Mevlana’yı çağıran kaldırımlar mı? *** Vay istanbul Sahipsizlerin yedi memeli anası… İki yakası bir araya gelmeyen zengin. Dengin ben isem senin? ... Yan ulan! Yan haline İstanbul. 1/b... Vay İstanbul! Bilmesen de ellerim Haliç’inle kardeştir. Eştir başıboş adımlarım Seferberlikte dul kalmış kaldırımlarına. Beni sana palamarlayan İbrişim kaşlı kızlarına Ve yedi başlı kadınlarına Sevda garantin var mı? Yoksa beni sana bağlayan Mevlana’yı çağıran asrık bacaların mı? *** Vay İstanbul! Yokluklar içindeki zengin Dengin ben isem senin Yan ulan! Yan haline İstanbul... Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#6 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57938
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Voltam Kesiliyor
1/: Uzanıyor hançerem Bir türküye bir daha: “Karadır kaşların yay eylemişler...” *** Sevdasıyla usulca ve kararlı yüreğiylen Annem ninnisini eliyor üzerime. Bıyığımı buruyor o sivri kirman Kirli ve örselenmiş avucumdaki doğa Ve bıçakleyin gözleriyle Çekirgelerdi uluyan vakti seherde. O unuttuğum uzun soluklu zirvelerde Yürekleri yamalı... Kemerleri kamalı delikanlılar. Uzanıyor kulağım ve susamış ezgilere: “Aklımı başımdan zay’eylemişler...” *** Havar havar can havar! Voltamı kesiyor ördüğüm duvar. 2/: Bütün zamanlarıyla birden Huruc eyliyor ömrümün son türküsü: “Duydum güzelleri pay eylemişler...” Önemsemediğim hayatımdan Önemli kesitler ayaklanmada her karalı habere. Beyni çeliğe gebe münafık bir göçebe Doğrayıp on yerinden altmış yıllık elmamı Ve göğsüme yığdığım o yüce kufi fermanı Babil çivileriyle kazıyor Marduk’un şakağına. Ne o silah sesi düğümlüyor yolumu Ne de bocurgatı Elamlı ustanın ilkbaharının. Uzak doğum tarlalarında şarkı şahının Ve melodi devşiren ter kokulu ırgatın Bin yıllık emeği kesmiyor beni. Uzanıyor yüreğim ve ben yalbırdak türkülere: “Nazlı yarin hayali karşımda durur...” *** Havar havar can havar! Voltamı kesiyor. Her adımda yoluma ördüğüm duvar... Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#7 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57938
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Vurun Beni
1/: Yanmaksa eğer murat edilen sonuç Vurun beni tandırların narına! Gökyüzüm ağlamada yazgımın nisanında Çayırlığım yine gümrah oynasın kanın Görünce öksüzünü kıyamet halayında. Sebepsiz değilse Mavisi çağıltının. Ve varsa bir süvarisi Üzengisi sitem olan doru dağların. Vurun beni tandırların narına Vurun dudağıma gömdüğüm Sevdanın sayısınca... 2/: Sebepsiz bir imtihan deryasında gark olmaksa Eğer, murat edilen sonuç. Vurun beni tandırların narına! Savrula kargısı süvarisi vurulmuş canın. Esmer dağlar abana toprağın sağrısına. Zencir zencir sürüne aşkın eteği Kapısı ayrılığa teslim olan Zindanında sevdanın. Ve eğer tekse cihanı kapsayan kesret Vurun beni tandırların narına İrisimle tattığım İbisler sayısınca... Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#8 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57938
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Yaralarım Üşüyor
l/: İlk baharım karışıyor kış aylarına. Gözlerimin sahilinde Yalınayak ve üryan Yuvarlanıyor sevdam. Azgın seller dişliyor sahipsiz kıyısını İstikbalin ayağına serdiğim anıların. Düğmesi çözülüyor Hüzünlü gözlerimin. Cehennemin ortasında Umutlarım üşüyor. Sol elimin açtığı yaralarımı İyi etmek, sağ elime düşüyor. Dibinden çivi yemiş Bakır kova misali Üstten koyduklarım düşüyor alta. 2/: Sevincimi sürgün etti yıllarım. Gün saymaya durdu Gri mevsimler. Gömüldü hisarımın burcuna acım. Örülmede lacivert yazgım teğel teğel. Kavramlar eline sürgün düşmüşüm. Buna rağmen tarif edemiyor kendini Yüreğimi burkan delişmen sancım. Kelimeler ortasında Dilim sürçüyor. Sol elimin açtığı yaralarımı İyi etmek, sağ elime düşüyor. Çıngırağı alınmış Bebek misali Umutlarım düşünceme küsüyor. Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#9 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57938
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Yedi Tepeydi İstanbul
1/: Bıçkın rüzgârların yaylavari avuçlarından Bir tek yüreğini kapabilmiştim senin... *** Kızıl kısrak İstanbul, Yine kalem kalem sivri ve yedi tepeliydin... *** Köyden yeni kaymıştı bu yakaya delikanlı yıldızım. Ellerim kahır tezgahında sağırlaşmamıştı henüz. Cam göbeği gözlerimse bileyli bıçak sırtı... 'Hüf ki hüf! ' Cağaloğlu’nun çakırkeyif serkeşleri, İnadına ve habire eterli tütün üflüyorlardı, Ankara caddesinin ofset moru atmosferine. Müteferrikanın basımeviydi ergen eylülümüm harmanı, Yani bir lobum magazine, Kalan yarım 'bin temel eser'ine vurgundu Sinan'ın, Gözlerimse Sultanahmet kubbesi... 2/: Sırtı çıplak İstanbul, Yine mavi mermer rengi ve yedi tepeliydin... *** Denizden yana kaçkın, Ve bizden yana bıçkın rüzgârlar, Alıp alıp Sarayburnu virajından ozon alışkını esrik esintilerini, Tabanı üç numara delik ayaklarıma çarpıyordu. Arsız arzularım mı? Büzülmemişti daha utancından bir Harem arabalı vapurunda. Seni gördüğümde bir ibis eşeleniyordu Haliç'in Eyüb'e yakın cenahında, Bir bey oğlu camlarına hohluyordu Vilayet’in, Ve ıslak kırbaçlar çiziyordu parmağının ucuyla vapurun camlarına. Seninse som ve altuniydi bedenin, Siluetin sisler ardından uğrun uğrun bakıyordu yavuklusuna... Bense kaçıp en son masaldan bir anka kanadında, O bıçkın ve haşarı rüzgârların avcundan, Bir tek yüreğini kapabilmiştim senin... 3/: Turkuvaz hançer yapraklı İstanbul, Yine cayır cayır yanmaya durmuştun hani, En harlı ateşinde kendi külhanının... *** Ben bir Niğbolu önünde yıldırımlar savuran Beyazıt’ta, Bağrıaçık bir arzunun hüzünhanesindeydim. Ve kolayca bükmüştüm bileğini dünlerimin. Günlerimin biri üzüm salkımı moru, Diğeri cavidânî bir çare gibiydi, Kederimin kudurgan ve şarap kekreliğindeki Sirkeci’sine. Oysa acemisiydim sevda sahillerine bir yunus gibi vurmanın, Çünkü sığırcık yavrusu bir köyden yeni yekinmişti kaderim. Ama parmaklarımın dili pelteleşmemişti henüz. Gönlümse yakmıştı Septe boğazında gemilerini, Ellerini serenine germiştim takvimin galerisinde... 4/: Haspa kaltak İstanbul, Yine yaşmağının altından utanmaya durmuştun, En rezil sevişinde yüksek kaldırımlı dükkanının. *** Şu bildik Laleli’nin yıkık kahküllü ayak takımı efeleri var ya, İştahla kesiyorlardı Çemberli'ye doğru kaykık afilerini. Sufilerini rahleyi tedrisinden geçiriyordu, Araboğlu Muhittin loş bir Fatih medresesinde. Benimse hala kasaba kasaba kokan ellerim, Kahır tezgahlarında sağırlaşmamıştı henüz. Bugün denizden yana bereketliydim doğrusu. Yırtık ozon ve ofset asiti kokan Marmara esintileri, İltica ediyorlardı iskele altlarına lağımlı utancından. Bense bir tek yüreğini kapmıştım senin, O bıçkın rüzgârların avcundan... 5/: Yedi tepeli şehir Yine değirmi ve kıvrak kalçalı Ve kulağı sahte küpeli yosmaydın. *** Bense Aksaray’da Mülteci bir duygunun darağacındaydım. Sabahın alacasına bürünen ayağı nalınlı mahmureler, Kederlerine binip binip Cibali tütün fabrikasına Ya da kapkara Karaköy’de Kepaze bir mavi sise dalıyorlardı. 6/: Yedi tepeli şehir, İnkar etme boşuna yine bol virajlıydın, Ve serseri hayatlara girip çıkan yollar ağıydın. *** Dalgındı ne hikmetse Sarayburnu leventleri bu saatlerde, Ki Barbarosvari bıyıkları kolan gibiydi onların fi zamanından beri, Otuz üçlük yaşları ve tespihleri balmumu kehribariydi. Marmara’nın hırçın dalgaları, Belki sevincinden, Belki de utancından, Körtopal bir salsa dansının sarmalındaydı... *** Seni gördüğümde çöpte bir sığırcık eşeleniyordu, Bir silik suratlı adam camlarına hohluyordu Vilayet’in, Ve adının ilk harfini çiziyordu parmağının ucuyla... 'A'mıydı, yoksa 'Z' miydi yazdığı, seçemiyordum, Ya da ikisinin arası bir şeydi işte... Ama (gavur gibi biliyordum ki) , O gün som ve altunîydi bedenin. Bıçkın rüzgârların avucundan, Bir tek yüreğini kapmıştım senin... 7/: Dersaadet yani Tarih-i Gılmani’nin İslambol’u Yine kalemucu gibi sivri ve Endülüs mistiği minareleriyle Sufî bir destan kahramanıydın sanki kitabı Akşemsettin'de... *** Bense, vildanlar semti Fatih’te, Son hicretten beri süregelen hüznüme giydirip bir neftî derviş baranisini, Kıyama durmuştum sevdanın mevlevihanesinde. Şu an köyüm uzak bir gelin duruşuydu aynada. Ellerim kozmik bir yolculukta yıldız sağmadaydı. Gönlümse soyunmuştu sahte elbisesini. Gözlerim külhanda kor kızılı, Kabaran ensem bıçak sırtı mor çeliktendi. Ol vakitte Asitane *******i saf ipektendi... 8/: Konstantiniyye yani dersaadet, Yine kalemleyin sivri ve flu mistik kuleleriyle, Bizantik bir destan kahramanıydı sanki neoroma kitabelerinde... *** Kulağının ardı karanfilli Karagümrük berduşları, Ayaklarının topuğuna topuğuna, Ve kaderlerinin ters dönmüş gözüne basıyorlardı. Nedense Sarayburnu hırçındı o gün. Dalgalar kaçıyorlardı Marmara’ya utancından. Seni gördüğümde bir çelik ankor eşeleniyordu, Bir zabıtkar camlarına hohluyordu Vilayet’in, Ve dalgalar çiziyordu parmağının ucuyla denizler şahı. Ama yine de som ve samaniydi bedenin senin. Zamansız ölümlerin avucundan, Bir mayıs ayının sona iki kala zümrüt renkli gününde, Bir tek yüreğini kapmıştım senin... Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#10 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57938
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Yeter be Seyfullah
1/: Çok konuştun Kes artık be Seyfullah! *** Gayri yekinmenin zamanındayım. Dualarım dilim dilim soframda Zehir içen anaların damağındayım. Cephelerde tarih yanık kokuyor Amzumda cinayetin kanlı kaftanı O uğursuz güvercinin kanadındayım. Öksürüyor bir evlat Kafkas dağında Bense düşmanımın kundağındayım. 2/: Kes artık Konuşma be Seyfullah! *** Doğacak gündüzün şafağındayım. Bak buzlanmış şeceat Erimede kıssaların sağ yanı Daha nice haykıracak kanaat Açıp tekmil semaya kollarını Dayanmış cesaretim kenarına kabzanın Dudağımdan yemleniyor tembel at Ellerim böğrümde Nil sahilinde Sevdanın en netameli kaynağındayım. 3/: Çok konuştun Kes artık be Seyfullah! *** Ben nihayete değin arkandayım. Hitama eriyor kiralık düşler Zavallı mermerlere damlıyor hicran Kıyametim arıyor adresini O sakin çadırın uzağındayım. 4/: Çok konuştun Kes artık be Seyfullah! *** Az sonra doğacak o şanlı ayım Dökülüyor bilmediğim heceler Dudaklarım efsunluyor matemi Kor taşıyor o bildik nazlı nehirler Gül yerine kan ve irin kokuyor Zincirleri şakırdarken mihrabın Bense yarin rayihalı yanağındayım. 5/: Kes artık Konuşma be Seyfullah! *** Cengaverler altında bir eşkin tayım Kadim duyguların galerisinde Bir küheylan yelesiyle yüzyüze Atıp bin kör yılın rehavetini Doğurgan gecenin şafağındayım. 6/: Çok konuştun Kes artık be Seyfullah! *** Kavradığın yeşim taşlı kabzandayım! Sıyrılıp yeniden Halep’e karşı Kuşanıp sivri tılsımını akışkan ömrün Dönemeçlerin en sonundayım. 7/: Çok konuştun Kes artık be Seyfullah! Ben yanındayım... Ahmet Yozgat |
|
|
|
![]() ![]() |
| Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
| Konu Araçları | |
| Görünüm Modları | |
|
|