www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Her Telden > Revir

Revir Sağlık bölümü, Burada hastalıklar hakkında bilgi bulabilir sağlık konularını tartışabilirsiniz.

CevaplaCevapla
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Old 07-14-2007, 12:37 PM   #201
Nǿ ŦΞДЯ™
Forum Kalfası
 
Nǿ ŦΞДЯ™ Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: Napcan!??
Mesajlar: 7,221
Teşekkür Etme: 75
Thanked 78 Times in 60 Posts
Üye No: 24380
İtibar Gücü: 2832
Rep Puanı : 3451
Rep Derecesi : Nǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

1. Kalp yetmezliği, kalp büyümesi, kalbi besleyen damarlarda daralma (koroner arter darlığı), kalbi besleyen damarlarda tıkanma (kalp krizi)

2. Beyin kanaması, felç, beyin damarlarında daralma ve tıkanma

3. Böbrek yetmezliği, böbrek fonksiyonlarında bozulma

4. Görme azalması ve körlük

5. Büyük atardamarlarda genişleme, bu genişlemelerin yırtılması, bu damarlarda tıkanma. Bunların sonucu, kangren veya ani kanamalara bağlı ölüm gelişir.

Hipertansiyonun vücuda verdiği bu zararlar, hastaların moralini bozmamalıdır. Hipertansiyon tedavi edilebilir bir hastalıktır ve yeterli tedavi ile bu zararlar minimuma indirilebilir. Bu zararları minimuma indirebilmek için hastalarımızın Sık Yapılan Hatalar bölümünü mutlaka okumaları gereklidir. Hipertansiyon zamanında teşhis edilip, uygun şekilde tedavi edilirse, yukarıda sayılan hastalıklar ve bunlara bağlı ölümler önlenebilir.


Hipertansif hasta nasıl değerlendirilmelidir?

Hipertansiyon tanısı almış bir hasta değerlendirilirken 3 konuya dikkat edilmelidir.

1. Hipertansiyon yaratan başka bir hastalık (böbrek hastalığı, hormonal hastalık...) olup olmadığı yani sekonder bir hipertansiyon araştırılmalıdır: Hastaların % 10'undan azında hipertansiyona yol açan, % 5'inden azında ise düzeltilebilecek bir hastalık saptanabilir.

2. Hipertansiyonun vücuda vermiş olduğu hasar ve eşlik eden diğer hastalıklar saptanmalıdır. Bu saptama, hem hastanın geleceğinin belirlenmesinde hem de tedavi seçiminde yardımcı olur.

3. Diğer kardiyovasküler risk faktörleri incelenmelidir: Hipertansiyon, kardiyovasküler ölüm ve sakatlıklara yol açan bir kardiyovasküler risk faktörüdür, bu nedenle diğer kardiyovasküler risk faktörleri incelenmeli ve mümkünse düzeltilmelidir.

Hipertansif hastalarda, kardiyovasküler risk faktörlerinin değerlendirilmesi ve mümkünse değiştirilmesi, tedavinin temel noktalarından birisidir. Hipertansif hastalarda, hipertansiyon dışındaki kardiyovasküler risk faktörlerine de sık rastlanır ve bu kardiyovasküler risk faktörlerinin düzeltilmesi ile kardiyovasküler kalıcı hasar ve ölüm riski kesin olarak azaltılır. Günümüzde, hipertansiyon tanım ve sınıflandırmasında da, kardiyovasküler risk faktörlerinin önemi giderek artmaktadır.

Hipertansiyon, her yaş, cins, ırk için önemli bir kardiyovasküler risk faktörüdür ve hem sistolik hem diyastolik hipertansiyonun şiddeti arttıkça kardiyovasküler risk artmaktadır. Hipertansiyon tedavisi ile kardiyovasküler risk azalmaktadır. Lipid (yağ) metabolizması bozuklukları majör ve düzeltilebilir kardiyovasküler risk faktörlerinden birisidir. Şişmanlık ile koroner arter hastalığı arasındaki ilişki birçok çalışmada gösterilmiştir. Yetersiz egzersiz kardiyovasküler riski arttırır. Diyabetes mellitus (şeker hastalığı) iyi bilinen bir kardiyovasküler risk faktörüdür. Ayrıca diyabetik hastalarda lipid (yağ) metabolizması bozuklukları, hipertansiyon, şişmanlık gibi diğer kardiyovasküler risk faktörleri de sıktır. Sigara, koroner arter hastalığı sıklığını arttırdığı gibi diğer kardiyovasküler risk faktörlerinin etkisini de arttırır. Sigara içimi, Türkiye'deki en önemli sağlık problemlerinden birisidir ve ne yazık ki kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır. Sigaranın bırakılması ile koroner arter hastalığı riski azalır ve bu azalma 12 ay sonra en belirgin hale gelir.



Tedavi

Hipertansiyon tedavisinde temel amaç, hedef organ hasarını önleyerek sakatlık ve ölümleri azaltmaktır. Öncelikle mevcut olan diğer kardiyovasküler risk faktörleri ve hedef organ hasarları tedavi edilmelidir. Sekonder hipertansiyon olan hastalarda yani hipertansiyonu başka bir hastalığa bağlı olan hastalarda hipertansiyona yol açan hastalık tedavi edilmelidir.Hipertansiyonun nedeni saptanamaz ise kan basıncı, hastaların yaşam düzeni değiştirilerek veya ilaçla düşürülmelidir. Hastalarda yaşam düzeninin değiştirilmesi (ilaçsız tedavi) kesinlikle ihmal edilmemelidir.

Hipertansiyon tedavisi planlanırken tartışılan iki konu şunlardır:

1. Hangi kan basıncı değerlerinde antihipertansif ilaç başlanmalıdır?

Kan basıncı sistolik (büyük) 160 mm Hg veya diyastolik (küçük) 100 mm Hg'nın üzerinde ise antihipertansif tedaviye hemen başlanmalıdır. Üzerinde tartışılan değerler, sistolik kan basıncı (büyük tansiyon) için 140-160 mm Hg ve diyastolik kan basıncı (küçük tansiyon) için 90-100 mm Hg'dır. Antihipertansif tedavi ile kan basıncı düşürüldükçe, kardiyovasküler risk doğru orantılı olarak azalmaktadır. Birleşik Ulusal Komite'nin (Joint National Committee, JNC) 6. raporu ve Dünya Sağlık Örgütü'nün ( World Health Organization) bu konudaki görüşleri farklı olmakla birlikte birbirine benzer. Genel eğilim, hastada başka kardiyovasküler risk faktörleri varsa, sistolik kan basıncı (büyük tansiyon) için 140-160 mm Hg ve diyastolik kan basıncı (küçük tansiyon) için 90-100 mm Hg değerlerinde de ilaç tedavisine başlamaktır.

2. Antihipertansif tedavi ile kan basıncı hangi sınırlara düşürülmelidir?

Antihipertansif tedavi ile kan basıncı düşürüldükçe kardiyovasküler risk doğru orantılı olarak azalmaktadır. Belli bir diyastolik kan basıncı değerine ulaşıldıktan sonra, kan basıncının daha da düşürülmesi, kardiyovasküler hastalık riskini arttırmaktadır. Günümüzdeki bilgilerle, kan basıncının çok düşürülmesi sakıncalı olabilir. Bu konuda doktor karar vermelidir.

Birleşik Ulusal Komite'nin 6. raporuna göre, kan basıncı, kesinlikle 140/90 mm Hg'nın altına düşürülmelidir. Kan basıncı, 140/85 mm Hg'ya indirilebilir ancak daha fazla düşürülmesinin yararı belirsizdir.

Dünya Sağlık Örgütü raporuna göre ise kan basıncı, yaşlılarda 140/90 mm Hg'nın altına, gençlerde ise 120-130/80 mm Hg'ya indirilmelidir.

Diyabetik hastalarda (şeker hastalarında), kan basıncı 130/85 mm Hg'nın altına indirilmelidir. Böbrek hastalığı olan hastalarda, kan basıncı daha da aşağı değerlere düşürülmelidir. Bu değerler konusunda, hastaların doktorlarına başvurmaları gereklidir.
__________________
Eskidendi O .
Nǿ ŦΞДЯ™ çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 07-14-2007, 12:37 PM   #202
Nǿ ŦΞДЯ™
Forum Kalfası
 
Nǿ ŦΞДЯ™ Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: Napcan!??
Mesajlar: 7,221
Teşekkür Etme: 75
Thanked 78 Times in 60 Posts
Üye No: 24380
İtibar Gücü: 2832
Rep Puanı : 3451
Rep Derecesi : Nǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

İlaçsız tedavi yani yaşam düzeninin değiştirilmesi, kan basıncı yüksekliğini kontrol etmenin yanısıra hipertansiyonunun önlenmesinde de yararlıdır. Hastalar, ilaçsız tedaviyi kesinlikle ihmal etmemelidir. Şişmanlık, şeker hastalığı veya kanında yağı yüksek (hiperlipidemi) olan hastalarda, yaşam düzeninin değiştirilmesinin önemi daha da artar. Yaşam düzeninin değiştirilmesi, hipertansiyonu tek başına kontrol edebileceği gibi ilaç gereken durumlarda, ilaç dozunun azaltılmasına da olanak sağlar.

Diyetle tuz alınımının günde 100 mmol'ün (6 gram NaCl [tuz]) altına düşürülmesinin kan basıncını düşürdüğü, birçok çalışmada gösterilmiştir. Yaşlı, diyabetik (şeker hastaları) veya hipertansif hastalarda, diyette tuz kısıtlamasının kan basıncını düşürücü etkisi, daha belirgindir. Diyetle tuz kısıtlaması, kan basıncı kontrolünü kolaylaştırır, antihipertansif ilaç ihtiyacını azaltır ve kalp büyümesini geriletebilir. Diyette tuz kısıtlaması yapmak için gerekenler tuzsuz ekmek kullanılması, yemek pişirilirken tuz atılmaması, sofraya konulmuş yemeklere, tadına bile bakmadan tuz atma alışkanlığının terkedilmesi ve gıda seçiminde gıdaların tuz içeriğine bakılmasıdır. Doktora danışmadan yapay tuz kullanmak zararlı olabilir. Bunun 2 nedeni vardır;

1. Yapay tuzlarda, sınırlı da olsa tuz bulunabilir.
2. Bazı antihipertansif ilaçlarla yapay tuzların birlikte kullanılması, sakıncalı olabilir.

Şişman hastalar mutlaka zayıflatılmalı ve ideal kiloya getirilmelidir. 4-5 kilo kaybı bile kan basıncı kontrolünü kolaylaştırabilir. Şişman hastalar en az 10 kg zayıflatılmalıdır. Kilonun kontrol altına alınması, yağ metabolizması bozuklukları veya diyabetes mellitus (şeker hastalığı) gibi diğer kardiyovasküler risk faktörlerin de kontrol edilmesini kolaylaştırır.

Düzenli aerobik egzersiz (yürüme, koşma, yüzme, bisiklete binme vb.) kilo kaybını hızlandırır, kan basıncı kontrolunu kolaylaştırır, kardiyovasküler riski ve mortaliteyi azaltır. Ağırlık kaldırma, vücut geliştirme gibi izotonik egzersizlerden kaçınılmalıdır. Egzersiz sıklığı haftada en az 3 kez, tercihen 5 kez, 30-45 dakika süreli olmalıdır. Egzersizin 2 hafta bırakılması, olumlu etkisini ortadan kaldırır. Kalp hastalığı gibi sorunları olanlar egzersiz programına başlamadan önce, doktor kontrolünden geçmelidirler. Hastalar araba kullanmaktansa toplu taşım araçlarını kullanmalı, kısa mesafelerde yürüyüş yapmalı, asansöre binmektense yürümelidir. Günlük yaşantıda, fiziksel aktivite arttırılmalıdır.

Sigara kesinlikle bırakılmalıdır. Her sigara, kan basıncını anlamlı derecede yükseltir. Sigara, antihipertansif tedavi ile sağlanan kardiyovasküler risk korunmasını da azaltır. Sigara ayrıca koroner arter hastalığı, inme (felç), subaraknoid kanama (beyin kanaması), kanser, ani ölüm ve akciğer hastalığı riskini arttırır. Sigaranın bırakılmasının kan basıncının düşürülmesine uzun sürede net bir etkisi yoktur ancak sigara diğer kardiyovasküler riskleri de etkiler. Sigaranın bırakılmasını takiben kilo alınmamasına dikkat edilmelidir. Hastasına sigara içmemesini söyleyen doktorun inandırıcı olabilmesi için kendisinin de sigara içmemesi gerekir. Türkiye'de ne yazık ki sigara içen doktor sayısı çok fazladır. Ancak her hasta kendisinden sorumlu olduğunu unutmamalıdır.

Alkol tüketimi sınırlandırılmalıdır. Günde 30 ml ethanolden daha az alkol tüketilmelidir. 720 ml bira, 300 ml şarap, 60 ml 100 derece viski ve 60 ml rakıda 30 ml ethanol bulunur. Zayıf insanlarda ve kadınlarda, ethanol alımı, günde 15 ml ile sınırlandırılmalıdır. Uygun miktarda alınan alkolün, koroner arter hastalığı üzerine olumlu etkileri vardır. Aşırı alkol tüketimi kesinlikle engellenmelidir.

İlaçsız tedavinin yeterli kan basıncı kontrolü sağlamadığı hastalarda, ilaçla tedaviye başlanmalıdır. Kan basıncı, sistolik (büyük) 160 mm Hg veya diyastolik (küçük) 100 mm Hg'nın üzerinde ise antihipertansif tedaviye hemen başlanmalıdır. Genel eğilim, hastada başka kardiyovasküler risk faktörleri varsa, sistolik kan basıncı (büyük tansiyon) için 140-160 mm Hg ve diyastolik kan basıncı (küçük tansiyon) için 90-100 mm Hg değerlerinde de ilaç tedavisine başlamaktır.

Kan basıncı yüksekliğine birçok mekanizma yol açar. Bu nedenle, etki mekanizmaları değişik olan çok sayıda ilaç geliştirilmiştir. Bu ilaçlardan birçoğu, geçmişte yaygın olarak kullanılmasına karşın günümüzde, artık kullanılmamaktadır. Günümüzde kullanılan ilaçlarla kan basıncını kontrol altına almak hastaların neredeyse tamamında mümkündür. Birçok hasta veya hasta yakını ülkemizdeki ilaçları yeterli bulmayıp yurt dışından ilaç getirmektedir veya yurt dışında yaşayan yakınları bu ilaçlar daha etkili diye hastalarımıza göndermektedir. Ülkemizde bulunan ilaçlar, çok az sayıda hasta dışında yeterlidir. Bu nedenle hastaların önemli kısmında yurt dışından ilaç getirmeye gerek yoktur.

İlaç seçiminde, 30-40 yıl önce geçerli olan basamak tedavisinde kullanılan ilaçların bir kısmı günümüzde kullanılmamaktadır; bu nedenle ve yeni ilaçların geliştirilmesi ile günümüzde basamak tedavisi terkedilmiştir. Günümüzde, hastanın hedef organ hasarını, yaşam kalitesini, eşlik eden hastalıkları ve diğer kardiyovasküler risk faktörlerini dikkate alan ve tedavinin bu veriler altında planlanmasını öngören bireyselleştirilmiş tedavi yaklaşımına geçilmiştir. İlaç tedavisinde önemli noktalardan bir tanesi, tedavi maliyetidir. Ancak tedavi maliyetinin ilaç maliyetinden başka laboratuvar incelemeleri, vizite ücreti, hekim ile hastanın kaybettikleri ve yan etki maliyeti gibi unsurları da içerdiği unutulmamalıdır.

Günümüzde, basamak tedavisi yerine bireyselleştirilmiş tedavi kullanılmalıdır. Bireysel tedavide, ilaçların yan etkileri ve hipertansiyona eşlik eden hastalıklar gözönünde tutulur. Genel olarak, bu ilaçların antihipertansif etkinlikleri birbirine benzer ve hastaların yaklaşık % 5-10'u verilen ilacı, yan etkisi nedeni ile bırakmak zorunda kalır. Tedaviye ikinci bir ilaç eklenmesi söz konusu ise uygun kombinasyon seçilmelidir. Tedaviye tek ilaçla başlanmış ise tedavi değiştirilmeden (ciddi yan etki yok ise) önce, 4-6 hafta beklenmelidir. Tedavi değişikliği, doz artırımı veya ikinci ilaç eklenmesi şeklinde olabilir. Şiddetli hipertansiyon (Diyastolik kan basıncı 130 mmHg'dan fazla ise) veya hipertansiyona bağlı ciddi organ fonksiyon bozukluğu var ise, tedaviye birden fazla ilaçla başlanabilir.

İlaç seçiminde, "yeni ilaçların eski ilaçlardan daha iyi olduğu" düşüncesi, her zaman doğru değildir. Yeni ilaçların reklamı daha fazla yapılmaktadır. Unutulmamalıdır ki, iyi ilacın reklamı olmaz.İlaç seçimi, kesinlikle bir doktor tarafından yapılmalıdır. Antihipertansif ilaçlar hakkında, daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyen hastalar, daha sonra hazırlanacak İlaçlar bölümünden yararlanabilirler.

Tedavide başarısızlık

Birçok hastada, önerilen tedaviye rağmen kan basıncı kontrol altına alınamaz. Hipertansiyon tedavisinde değişiklik yapmadan önce, tedavide başarısızlığa yol açabilecek nedenler, gözden geçirilmelidir.

Tedavide başarısızlığa yol açan nedenler :

1. Tedaviye uyumsuzluk
2. İlaçla ilişkili nedenler
3. Hasta ile ilişkili durumlar
4. Sekonder hipertansiyon
5. Sıvı fazlalığı
6. Yalancı hipertansiyon
__________________
Eskidendi O .
Nǿ ŦΞДЯ™ çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 07-14-2007, 12:38 PM   #203
Nǿ ŦΞДЯ™
Forum Kalfası
 
Nǿ ŦΞДЯ™ Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: Napcan!??
Mesajlar: 7,221
Teşekkür Etme: 75
Thanked 78 Times in 60 Posts
Üye No: 24380
İtibar Gücü: 2832
Rep Puanı : 3451
Rep Derecesi : Nǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Hipertansiyon ve böbrek

Hipertansiyon ve Böbrek Hastalığı

--------------------------------------------------------------------------------

Hazırlayan: Dr. Şekip Altunkan
İç Hastalıkları Uzmanı

Yüksek kan basıncı toplumda önemli bir sağlık sorunudur. Vücutta oluşturduğu tahribat nedeniyle kişi ve toplum için önemli sorunlar oluşturmaktadır. Günümüzde kalp hastalıklarının en önemli risk faktörlerinden birisidir. Ayrıca kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği ve beyin kanamalarının nedenlerinin başında gelir. Bu duruma rağmen hastalar yüksek tansiyona pek önem vermezler. Hipertansiyon sinsi bir hastalıktır ve çoğu zaman vücuttaki tahribatını belirti vermeden gerçekleştirir. Tedavisi tüm hayat boyunca devam eder ve yakın takibi gerektirir.

Kan basıncı, damar içinde dolaşan kanın dağılıp toplanmasını sağlayan bir mekanizmadır ve oluşmasında birçok faktör rol oynar. Kan basıncını, esas itibariyle kanı iten güç (kalp) ve bu gücün karşılaştı~ı direnç oluşturur. Kalbin oluşturduğu atım hacmi sistolik (büyük) tansiyon, direnç ise diyastolik (küçük) tansiyonu meydana getirir.

Hipertansiyonun tanımlanmasında ve tahribatını derecelendirilmesinde bazı testler yapmak gerekir. Bu testler hemen her laboratuar ve klinikte yapılabilir. Kısaca belirtilirse her hipertarısiyonlu hastaya, kan sayımı sedimarıtasyon, idrar, EKG, akciğer grafisi, açlık kan şekeri, üre, kreatinin, kollesterol, trigliserit, HDL, LDL, ürik asit, potasyum, kalsiyum, ultrasonografi gibi testleri uygulayıp, takibini bu duruma göre planlamak gereklidir.

BÖBREK VE KAN BASINCI
Yüksek tansiyonun nedenlerinin en başında böbrek hastalıkları gelir. Bu hastalıklar, ya böbreği ilgilendiren nefrit, kist, tümör, taş vb. olabildiği gibi, damarlardaki bir daralma veya böbrek üstü bezinin hastalıkları ile ilgili olabilir. Her yüksek tansiyonlu hastada yapılabilecek bir idrar tahlili, üre ve kreatinin tayini veya böbrek ultrasonografisi ile bu hastalıkların önemli bir kısmına teşhis konulabilir.

Hipertansiyonun en önemli hedef organlarından birisi böbreklerdir. Esansiyel olarak adlandırdığımız nedeni belli olmayan yüksek tansiyonlu hastaların, eğer tedavi edilmezlerse, %15'i böbrek yetmezliğinden vefat eder. Ayrıca henüz dializ uygulanmayan kronik böbrek hastalarının tansiyonu kontrol altına alınmazsa; hastalıkları daha hızlı ilerler.

Bilindiği gibi, böbrek hastalarında koroner kalp hastalığı ihtimali normale göre yüksektir. Kontrolsüz hipertansiyon bu ihtimali daha da arttırır. Yapılan çalışmalar, yüksek kan basıncının kontrolü ile böbrek hastalarında kalp komplikasyonlarının azaldığını göstermiştir.

TEDAVİ
Böbrek hastalarında kan basıncındaki hedef 140/90 mmHg'nın altına düşürmektir. Böbrek hastalığı ile birlikte hipertansiyon varsa bunun en önemli nedeni sıvı fazlalığıdır ve hastaların önemli bir kısmında tuz kısıtlaması ve idrar çoğaltıcı ilaçlar verilerek tedavi sağlanabilir. Bazı hastalarda ise kanlarında renin olarak adlandırılan bir hormon hipertansiyonun rıeden olabilir. Bu hastalar tedaviye dirençlidir ve renin seviyesini azaltacak ilaçlar kullanılabilir.

Tüm tıbbi tedavi ve tuz kısıtlamasına karşın eğer yüksek tansiyon kontrol edilemezse ve böbrek bozukluğu hızla ilerlerse, tedaviye yardımcı olmak amacıyla seyrek olarak hemodialize alınarak hastalığın ilerlemesi yavaşlatılabilir.

Kronik böbrek hastalığında hipertansiyon ve kan yağ oranlarındaki anormallikler damar sertliğine bağlı kalp hastalıklarının en önemli nedenlerindendir. Eğer sigara içiliyorsa bu risk daha da artar. Bu hastalar sigarayı bırakmalı ve kan yağ oranları da normale getirilmelidir.

Dializ uygulanan böbrek hastalarında su alımındaki fazlalık yüksek tansiyonun en önemli nedenidir. Bu hastalar sıvı alımına çok dikkat etmelidirler. Eğer düzgün dializ uygulanıyor ve hastada su kısıtlamasına dikkat ediyorsa, hipertansiyon önemli bir problem oluşturmaz.
__________________
Eskidendi O .
Nǿ ŦΞДЯ™ çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 07-14-2007, 12:38 PM   #204
Nǿ ŦΞДЯ™
Forum Kalfası
 
Nǿ ŦΞДЯ™ Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: Napcan!??
Mesajlar: 7,221
Teşekkür Etme: 75
Thanked 78 Times in 60 Posts
Üye No: 24380
İtibar Gücü: 2832
Rep Puanı : 3451
Rep Derecesi : Nǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Hipertansiyon ve tuz



Ortalama diyetimizdeki aşırı tuz (sodyum) birçok çalışmanın odak noktası olmuş ve son yıllarda bu konu çok ilgi görmüştür.

Bulgular, alışkanlık gereği fazla miktarlarda tuz tüketen insanlarda yüksek tansiyonun(yüksek kan basıncı) daha az tuz kullanan insanlara göre daha sık ortaya çıktığını göstermektedir. Ayrıca, araştırmalar genel olarak yüksek tansiyonu olan insanların, sodyum oranı düşük bir diyet uygulayarak kan basınçlarını düşürebildiklerini göstermektedir. Kan basıncı, kan dolaşımının atardamar duvarlarına uyguladığı basıncı belirtir. Kan dolaşımında daha fazla sıvı olduğu zaman ya da kan damarları daraldığı zaman, basınç daha büyüktür.

Ortalama diyetimizde tuz oranı yüksek olma eğilimindedir. Hepimiz yediğimiz tuz miktarına dikkat etmeliyiz, büyük bir tuz sınırlama çabası yalnızca yüksek tansiyonunuz varsa (ya da eğilimliyseniz) gereklidir. O zaman bile, diyetinizdeki tuz miktarını azaltmak, kan basıncınızı azaltmak için atacağınız adımlardan yalnızca biridir.

Tuz, yediğimiz hemen hemen tüm bitkiler-de ve hayvanlarda vardır. Aslında, vücudumuzun uygun şekilde işlemesi için az miktarda tuz yeterlidir (günde yaklaşık yarım gram, yanı yaklaşık dörtte bir çay kaşığı). Ortalama olarak günde 6 ile 8 gram (2 ya da 3 çay kaşığı) tüketilmektedir. Ancak, günümüzde diyetteki tuza ilişkin yayınlarla bu miktar azalmaktadır.

Tuz tüketiminizi sınırlamanız gerekiyorsa, hazırladığınız yemeklerle işe başlayın. Pişirirken tuz kullanmayın ya da çok az miktarda kullanın. Yemek masanızdan tuzluğu kaldırın. Tuz olmayınca yemek lezzetsiz geliyorsa, tatlandırıcı otlar kullanın. Cips ve turşu gibi tuzlu yiyeceklerden kaçının. Tuzlu tereyağı ve margarinden tuzsuzlarına geçin.

Birçok işlenmiş gıdanın büyük miktarlarda tuz içerdiğini unutmayın. Gıda etiketlerini inceleme alışkanlığı edinin. Bu etiketler, bileşenleri miktar sırasına göre listelerler. Sodyumun (tuz) listenin üst sıralarında yer aldığı gıdalardan kaçının. Monosodyum glutamat (MSG), sodyum klorid (sofra tuzu) ve hatta karbonat (sodyum içerir) terimlerini arayın. Ketçap, hardal ve soya sosu gibi tatlandırıcılarda sodyum oranı yüksektir. Hazır çorbalar, et suları, jambon, söğüş et, sosis gibi gıdalarda da tuz içeriği yüksektir
__________________
Eskidendi O .
Nǿ ŦΞДЯ™ çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 07-14-2007, 12:38 PM   #205
Nǿ ŦΞДЯ™
Forum Kalfası
 
Nǿ ŦΞДЯ™ Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: Napcan!??
Mesajlar: 7,221
Teşekkür Etme: 75
Thanked 78 Times in 60 Posts
Üye No: 24380
İtibar Gücü: 2832
Rep Puanı : 3451
Rep Derecesi : Nǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Hipertroidi troid bezi aşırı çalışması

Hipertiroidi veya tirotoksikoz nedir?
Hipertiroidi, tiroit glandının fazla çalışmasına bağlı olarak tiroit hormonlarının fazla miktarda salgılanması sonucu ortaya çıkan klinik tabloya verilen isimdir.
Tirotoksikoz, değişik nedenlerle örneğin fazla miktarda tiroit tableti alınması yada tiroiditlerde olduğu gibi tiroit depolarından kana ani olarak tiroit hormonlarının boşalması sonucu kanda tiroit hormonlarının yükselmesine verilen isimdir. İki durumda da klinik olarak aynı tablo ortaya çıkar.



Hipertiroidi ve tirotoksikozun sebepleri nelerdir?
Hipertiroidi'yi meydan getiren değişik nedenler mevcuttur. Bunları kabaca 4 sınıfa ayırabiliriz.
1. Tiroidin aşırı uyarılması:
Tiroidin aşırı uyarılması değişik nedenlerle olur. Bunlar:
a. Basedow-Graves hastalığı
b. Aşırı HCG
c. Hipofiz tümörleri
d. Aşırı iyot alınımı.
2. Tiroit nodüllerine bağlı gelişen hipertiroidi sebepleri
a. Toksik otonom fonksiyonel tiroit nodülü
b. Toksik multinodüler guatr
3. Tiroit zedelenmesine bağlı gelişen hipertiroidiler
a. Subakut tiroidit
b. Postpartum tiroiditi
c. Ağrısız veya sessiz tiroidit
d. Radyasyona bağlı gelişen tiroidit
e. Akut supuratif tiroidit
4. Değişik nedenlere bağlı gelişen hipertiroidiler
a. T-3 veya T4 hormonlarının aşırı alınması
b. Struma ovari

a. Basedow-Graves hastalığı nedir? Sebebi nedir?
Ülkemizde en sık rastlanan hipertiroidi nedenlerinden biridir. Hipertiroidi belirtileri, bazen guatr, göz ve deri belirtileri ile kendini gösterir. Otoimmun bir hastalıktır. Bu hastalıkta kanda otoantikorlar bulunur. Antikorlar, yabancı maddelere, virüslere veya bakterilere karşı oluşan proteinlerdir. Otoantikorlar ise vücudun kendi dokularına veya kimyasına karşı oluşmuş antikorlardır. Basedow-Graves hastalığında TSH reseptörlerine karşı antikorlar oluşur. Bu antikorlara Tiroit Reseptör Antikorları (TRAb) denir. Bunlar TSH reseptörleri ile birleştiği zaman TSH'dan daha fazla miktarda tiroit hormon yapımını artırır.
Bu antikorlar vücutta nasıl oluşur?
Genetik burada önemli rol oynar. Dolayısıyla, bir ailede birden fazla fertlerde ve özellikle kadınlarda görülür. Kendisinde Graves hastalığı tespit edilen bir kadın diğer aile fertlerine de bunu bildirerek onların da bu hastalıktan haberdar olmalarını sağlamalıdır. Hashimoto hastalığı da ailevi bir hastalık olduğundan bu iki hastalığa aynı aile fertlerinde rastlanılabilmektedir.
Otoantikorların oluşmasında ikinci mekanizma, baskılayıcı T lenfosit hücrelerinin yetersiz oluşudur. Bu durumda B lenfosit hücrelerinde antikor yapımı başlar. T hücrelerindeki baskılayıcı etkinin kalkması büyük psişik travmalardan (kaza, ölüm, ayrılık veya işlerin iyi gitmemesi) sonra meydana gelir. Diğer yandan bazı araştırıcılar, stresin hipertiroidiye neden olmadığını mevcut olan hafif hipertiroidiyi şiddetlendirdiğini ileri sürmektedirler. Bazılarına göre ise birtakım virüslerin etkisi ile TSH reseptörleri değişmekte ve yabancı cisim (antijen) olarak algılanarak buna karşı antikor üretilmektedir. Sonuç olarak, hipertiroidide antikor yapımını uyaran sistemin henüz tam olarak anlaşılmış olduğunu söyleyemeyiz. Özellikle hastalarım arasında psişik travmalardan sonra hipertiroidi gelişmesine çok sık rastladığımı söyleyebilirim. ÖSS sınavına giren bir hastamda büyük ümitle beklediği sonucun düşündüğü gibi çıkmaması üzerine birkaç gün içerisinde şiddetli ekzoftalmi, çarpıntı ve zayıflama başlamıştı.
Hashimoto hastalığında görülen otoantikorların en azından %50'si Basedow-Graves hastalığında da bulunur. Basedow-Graves hastalığı diğer otoimmun hastalıklardan olan vitiligo ve olgunlaşmamış gri saç ile birlikte de görülebilir. Ağır otoimmun hastalıklardan olan myasthenia gravis, romatoid artrit, sistemik lupus ertiromatosus ve diyabet ile çok daha az sıklıkla birlikte bulunur.

b. Human chorionic gonadotropin (HCG)
Hiperitroidinin nadir rastlanan nedenlerinden biri de hamilelik sırasında salgılanan ve HCG denilen hormonun aşırı salgılanmasıdır. Bu hormonun bir molekülü TSH'ya benzemekte ve hamilelik sırasında tiroit glandını uyararak hafifçe büyümesine neden olur. Bu uyarı her zaman hipertiroidi oluşturmaz. Ancak hidadiform mole ve hyperemesis gravidarum olan hastalarda aşırı miktarda HCG salgılanması sonucu hipertiroidi meydana gelir.

c. Hipofiz tümörleri
Çok nadir olarak hipofiz tümörlerinin aşırı miktarda TSH salgılaması sonucu hipertiroidism meydana gelir. Diğer hipertiroidilerde TSH düzeyleri oldukça düşük bulunmasına rağmen bu durumda TSH düzeyler normalden yüksektir.

d. Aşırı iyot alımı sonucu oluşan hipertiroidism
Aşırı miktarda iyot alımı özellikle multinodüller hiperplazisi olan hastalarda hipertiroidiye neden olur. Örneğin çok fazla iyot içeren Lugol solüsyonu veya düzensiz kalp atışlarının tedavisi için kullanılan Cordorane (amiodorane) alınması. Bu hastalığa tıp dilinde Jod-Basedow hastalığı da denir. Bu nedenle gerekmedikçe bu ilaçların alınmaması gerekir.

e. Toksik otonom fonksiyonlu tiroit nodülü ve toksik multinodüller guatr
Bu hastalıkta tiroitte bulunan bir veya birden fazla nodül TSH'dan bağımsız olarak çalışır ve aşırı miktarda T3 veya T4 veya her iki hormonu birlikte üretir. Hipertiroidi nedenleri arasında en sık rastlanan sebeplerden biridir. Bu nodüllere toksik otonom çalışan tiroit nodülleri denir. Ancak her otonom çalışan tiroit nodülü toksik nodüle dönüşmez. Nodüller birden fazla ise bu hipertiroidi türüne toksik multinodüller guatr denir. Bu nodüller tiroit sintigrafisinde tiroidin diğer kısımlarına nazaran daha fazla aktif maddeyi tutar. Bu nodüllere tiroit sintigrafisinde bu özelliklerinden dolayı sıcak nodül denir. Sıcak nodüllerin kanser olma riski çok azdır.

f. Tiroit glandının zedelenmesi
Tiroit hormonları üretildikten sonra tiroitteki kolloid içerisine depolanır ve lüzumu halinde kana verilir. Tiroit glandının zedelenmesi sonucu depolarda bulunan tiroit hormonları kana karışır. Bu duruma tirotoksikoz denir. Tiroidin zedelenmesi tiroidit dediğimiz tiroidin iltihabi hastalıklarında görülür. Bunlar,
· subakut tiroidit,
· postpartum tiroidit,
· ağrısız veya sessiz tiroidit,
-radyasyona bağlı gelişen tiroidit,
· akut supuratif tiroidit.
Tiroiditlerde görülen tirotoksikoz geçicidir. Hipertiroidi, tiroit hormonlarının fazla miktarda tiroit glandında üretilmesi sonucu oluşan duruma denir. Kısaca tirotoksikoz, gerek hipertiroidi sonucu gerekse diğer nedenlere bağlı olarak kanda tiroit hormon yüksekliğine verilen isimdir. Mesela Basedow-Graves hastalığında fazla yapım sonucu tiroit hormonları kanda artmıştır. Bu durumda, hipertiroidi ve tirotoksikoz terimleri aynı zamanda kullanılabilir.

g. Diğer nedenler sonucu oluşan hipertiroidi
Zayıflamak, enerji kazanmak için veya intihara teşebbüs etmek için alınan fazla miktardaki tiroit hormonu hipertiroidiye neden olabilir. Ayrıca hayvanlardaki tiroit glandının yenmesi de hipertiroidiye neden olduğu bildirilmiştir.
Yine nadir olarak kadın yumurtalığında bazen doğumsal olarak bulunan tiroit glandının aşırı hormon yapması sonucu da hipertiroidi gelişebilir.
__________________
Eskidendi O .
Nǿ ŦΞДЯ™ çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 07-14-2007, 12:38 PM   #206
Nǿ ŦΞДЯ™
Forum Kalfası
 
Nǿ ŦΞДЯ™ Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: Napcan!??
Mesajlar: 7,221
Teşekkür Etme: 75
Thanked 78 Times in 60 Posts
Üye No: 24380
İtibar Gücü: 2832
Rep Puanı : 3451
Rep Derecesi : Nǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Hipertiroidide belirtiler nelerdir?
1. Sinirlilik, aşırı heyecan ve duygusallık
Hipertiroidide görülen en sık belirtilerdir. Yüksek tiroit hormonları bütün organlarımızı etkilediği gibi beynimizi ve ruhsal durumumuzu da etkiler. Bu nedenle bu hastalarda ülkemizde yerleşmiş bir kanaat vardır. Birçok sinirli insan 'bende guatr mı var? ' diye doktora başvurmaktadır. Hatta bazı hastalar başka nedenlerden dolayı oluşan bu belirtilerin guatrından kaynaklandığına kendisini inandırmakta ve tedavi edildikten sonra bu halinin geçeceğine doktoru da inandırmaya çalışmaktadır. Unutmamak gerekir ki halkımızın "sinirlilik" olarak tanımladığı durumlar birçok ruhsal hastalığın sonucu olarak da ortaya çıkabilir.
Hipertiroidi'de hafıza ve konsantrasyon da bozulur. Bu hastalarla geçinmek de oldukça zordur. Küçük olaylar karşısında bile ani olarak parlarlar, etraflarını çok defa kırarlar, sonra da bunu ben niye yaptım diye üzülürler.

2. Kilo kaybı
İştahın iyi olmasına karşın hasta zayıflar. Ancak yaşlı hastalarda bazen kilo kaybı olmayabilir. Hatta bazı hastalar şişmanlamaktan şikayet eder. Bu hastalar artmış iştah nedeni ile fazla yemekte ve artmış metabolik hızı bile geçmektedir. Bazı şişman hastalar zayıflamalarına sevinmektedir. Ancak unutmamak gerekir ki bu hastalıkta yağ erimesi yerine kas erimesi gelişmekte ve dolayısıyla kas zayıflamasına neden olmaktadır. Bunun sonucu hastalar merdiven çıkmakta zorlanır, hatta taranma veya diş fırçalama sırasında ellerini yukarı kaldırmakta güçlük çekerler.

3. Sıcaklıkta artma
Bütün vücut dokularının çok hızlı çalışması sonucu vücut sıcaklığı artar. Bunun sonucu olarak bu hastalar derin bir şekilde solurlar. Çok defa kadınlar bu sıcaklık hissini menopozda görülen sıcak basması ile karıştırırlar. Ancak, menopozdaki sıcak basmaları zaman zaman görülmesine rağmen hipertiroidi'deki sıcaklık devamlıdır.

4. Titreme
Titreme özellikle ellerde görülür. Bu, daha fazla ince titreme dediğimiz normal insanlarda da görülen titreme ile karıştırılır. Müzisyen bir hastam titreme nedeni ile sazını çalamaz hale gelmişti. Bazı ev hanımları ise çay servisi yapmakta çok güçlük çektiklerini söylemişlerdir. Buna benzeyen titremelerin, çeşitli sinir hastalıklarında, alkolizmde ve çeşitli nörolojik bozukluklarda da ortaya çıktığı unutulmamalıdır.

5. Çarpıntı
Çarpıntı, birçok hastanın ilk şikayet ettiği belirtilerden biridir. Hasta yürüdüğü zaman ve çok defa istirahatta iken kalbinin fazla çarptığını hisseder. Bazen "kalbim sanki çıkacakmış gibi çarpıyor" der. Çarpıntı yanında nefes darlığı ve kas zayıflaması olunca bazı hastaların, kalp hastası oldum diye önce bir kardiyologa başvurduğunu çok işitmişimdir.

6. Saç dökülmesi
Hipertiroidili hastaların saçları ince ve yumuşaktır. Kolaylıkla dökülür. Saç dökülmesi hem hipertiroidi ve hem de hipotiroidi durumlarında meydana gelir. Her iki durumun da tedavisi sonucu saçlar yeniden çıkar. Unutmamak gerekir ki saç dökülmesi sadece tiroit hastalıklarında görülmez, ayrıca, streste ve kadınlarda erkek hormonları metabolizmasının bozulması sonucu da görülebilmektedir.

7. Cilt ve tırnaklarda değişiklik
Cilt yumuşar. Sıcak ve nemlidir. Tırnak-et ayırımı belirginleşir. Nadir olarak hastalar yaygın kaşıntıdan şikayet ederler. Yine, nadir olarak Basedow-Graves hastalığına bağlı olarak gelişen cilt belirtileri de ortaya çıkabilir. Özellikle alt bacakların ön kısmında cilt kalınlaşması görülebilir. Buna peritibial miksödem denir. Bu bulgular hastalıktan bağımsız olarak gelişir. Bazen tanı için biyopsi gerekebilir.

8. Barsak hareketlerinde artma
Bazı hastalar artmış barsak hareketlerinden ve yumuşak dışkılamadan yakınır. Bazen kabız olan hastalar bu hastalık nedeni ile normal dışkılama gösterir.

9. Kuvvet azalması
Uzun süren ve ağır hipertiroidi durumunda ortaya çıkar. Hastalık, daha fazla omuzun ve bacakların uzun kaslarını tutuğu için özellikle çalışan hastalarda bu daha da belirgindir. Çok defa hastalar merdiven çıkmakta zorlandıklarından şikayet ederler. Bu durum tedaviden sonra ortadan kalkar.

10. Mensturasyonda (aybaşı) azalma
Mensturasyon periyotlarında azalma görülür. Bazı hastalarda yumurtlama azalır ve çocuk yapma özelliği kaybolur.
__________________
Eskidendi O .
Nǿ ŦΞДЯ™ çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 07-14-2007, 12:38 PM   #207
Nǿ ŦΞДЯ™
Forum Kalfası
 
Nǿ ŦΞДЯ™ Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: Napcan!??
Mesajlar: 7,221
Teşekkür Etme: 75
Thanked 78 Times in 60 Posts
Üye No: 24380
İtibar Gücü: 2832
Rep Puanı : 3451
Rep Derecesi : Nǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

11. Sekste azalma
Bazı hastalarda seks arzusunda artma görülse de genel olarak azalır. Bazı erkek hastalarda östrojen hormonundaki artışa bağlı olarak memelerinde büyüme görülür. Bu durum tedaviden sonra ortadan kalkar.

12. Apathetik hipertiroidism
Yaşlı hastalardaki hipertiroidism gençlerden biraz daha farklıdır. Mesela 60 yaşın üzerindeki hastalarda tek belirti ilgisizliktir. Bu belirti o kadar fazladır ki yaşlı hastalardaki bu hastalığa apathetik hipertiroidism denir.

13. Göz bulguları
A) Üst kapak retraksiyonu
Fazla miktardaki tiroit hormonları üst göz kapağını açan kasları uyararak gözün normalden daha açık durmasını sağlar. Gözler parlak bir hal alır. Bu durum her türlü hipertiroidide ortaya çıkabilir. Hipertiroidi kontrol altına alındıktan sonra retraksiyon kaybolur.

B) Ekzoftalmi (Gözlerin öne doğru fırlaması):
Gözlerin dışa doğru fırlaması, genelde Basedow-Graves hastalığında görülmekle beraber nadir olarak Hashimoto hastalığında ve primer hipotiroidide de görülebilir. Basedow-Graves hastalığında %50 vakada görülür. Bazı hastalarda bu bulgu hafif seyrettiği için hastalar bunun farkına varmazlar. %5 vakada ise ciddi rahatsızlıklara neden olur.
Bu hastalık, tiroit fonksiyonlarındaki bozukluklardan kaynaklanmaz. Her iki hastalık ta birbirinden bağımsız olarak gelişir. Bazen tiroit fonksiyon bozukluğu olmadan da ekzoftalmi gelişebilir. Bu hastalığa ötiroit Graves hastalığı denir.
Ekzoftalmide, göz kaslarındaki zarlar ve bağ dokusunun üzerinde bulunan tiroit antijenlerine karşı oto antikorlar üretilir. Bu oto antikorlar göz kaslarına yapışır ve kanda bulunan lenfosit dediğimiz hücrelerin göz kasları içine girmesine neden olur. Böylece gelişen iltihap sonucu göz kaslarında şişmeler husule gelir. Bu şişlikler göz yuvasının arkasında basınç oluşturarak gözlerin öne doğru fırlamasına neden olur. Aynı zamanda, bu şişlikler kan göz yuvası içindeki kan ve lenf akımını engelleyerek göz yuvasındaki bu şişliği daha da artırır.
Ekzoftalmi genelde iki gözü de tutar. Ancak iki göz arasında farklılıklar olabilir. Bazen tek taraflı da olabilir. Apse, tümör, kist, ve kanama sonucu görülen diğer göz fırlamalarından farkı, özellikle üst göz kapaklarında görülen çekilmelerdir.
Ekzoftalmi yavaş veya hızlı bir şekilde gelişebilir. Hipertiroidi, ötiroidi ve hipotiroidi durumlarında da oluşabilir. Genel olarak hipertiroididen bir buçuk yıl önce veya bir buçuk yıl sonra görülür. Hafif iltihabi durumlarda gözler kızarık, kuru ve ışığa duyarlıdır. Orta veya ağır iltihabi durumlarda göz kapakları uyurken bile kapanmaz. Bu durumdaki hastalar göz yaşarmasından, göz hareketleri sırasında ağrıdan şikayet ederler. Göz kaslarının şişmesi ve göz arkasında yağ birikmesi sonucu göz öne doğru fırlar. İltihap ve göz kaslarının dengeli kullanılmaması sonucu çift görme başlar. Çift görme hastanın yukarıya ve dışa bakması sırasında oluşur. Şişen kasların göz siniri üzerine baskısı sonucu ise görme kaybı olur. Ancak ciddi göz bulguları çok nadir olarak görülür. Unutmamak gerekir ki sigara göz hastalığını artırır.

14. Laboratuar testlerinde bozulma
SGOT, SGPT, bilirubin ve LDH yükselebilir. Kemik ve karaciğerde bulunan alkali fosfataz enzimi karaciğer fonksiyon testleri normal olsa bile yükselebilir. Nadir olarak kalsiyum yüksek bulunabilir. Kolesterol düzeyi genelde düşüktür.


Hipertiroidide hangi testler uygulanır?
Hipertiroidi hastalığı olan birçok hastada tanı koyacak yeterli semptomlar ortaya çıkar. Hatta bazı hasta yakınları bazen hastalığın tanısını koyarak hastayı doktora getirir. Mesela, toplumumuzda birçok insan sinirlilik ve nedeni bilinmeyen zayıflamalarda öncelikle diyabet veya guatrın araştırılması gerektiğini bilir.
Hastaların şikayetleri yanında tümünde de tiroit hormonlarının biri veya her ikisi birden yükselir. TSH değeri ise normalin altındadır yani baskılıdır. Bazen tiroit hormonları yükselmeden de değişik nedenlere bağlı olarak TSH normal değerinin altında görülebilir. Bu duruma subklinik hipertiroidi denir. Subklinik hipertiroidisi olan yaşlı hastaların şikayetleri olmasa bile tedavi edilmesi gerekir. Çünkü tedavi edilmeyen hastalarda en sonunda tehlikeli bir aritmi olan atrial fibrilasyon gelişebilir.

TSH (Tiroidi uyaran hormon):
Hipofiz tümörü sonucu oluşan hipertiroidi dışında bütün hastalarda TSH normal değerin altındadır. Ancak, her düşük değerli TSH'sı bulunan hastaların tümü de hipertiroidi değildir. Başka nedenlere bağlı olarak da bu görülebilir. Bazen TRH testi yapılarak bu iki durum birbirinden ayrılabilir. Bu test için Tiroit Fonksiyon Testleri Bölümü'ndeki TRH testine bakabilirsiniz.

Tiroit hormonları:
Birçok hipertiroidili hastada her iki tiroit hormonu da (T-3 ve T-4) yüksek olarak bulunur. Bazen özellikle toksik otonom tiroit nodülleri'nde veya toksik multinodüler guatrda sadece T3 hormonu yüksek bulunabilir. TSH yüksekliği ile birlikte her iki hormonun yüksekliği hipofiz tümörü sonucu ortaya çıkar. Hasta şikayetlerinin olmaması ise genetik bir hastalık olan tiroit hormon direncini gösterir. Çok nadir olan bu hastalıkta çeşitli organlarda tiroit hormonlarının etkisi görülmez.
__________________
Eskidendi O .
Nǿ ŦΞДЯ™ çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 07-14-2007, 12:38 PM   #208
Nǿ ŦΞДЯ™
Forum Kalfası
 
Nǿ ŦΞДЯ™ Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: Napcan!??
Mesajlar: 7,221
Teşekkür Etme: 75
Thanked 78 Times in 60 Posts
Üye No: 24380
İtibar Gücü: 2832
Rep Puanı : 3451
Rep Derecesi : Nǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Tiroit otoantikorları:
Bazen Basedow-Graves hastalığı ile toksik multinodüler guatrın ayırıcı tanısında zorluk çekilebilir. Bu iki hastalığı birbirinden ayırmak için TRab (tirotiropin reseptör antikorları) kullanılır. Bu antikor, Graves hastalığında pozitiftir. Ayrıca, göz bulgusu olan ötiroit (semptomsuz) Graves hastalığının teyidinde de bu antikordan yararlanılır.
AntiTPO ve antiTg antikorları Graves hastalarının yüzde %50' sinde pozitif olarak bulunur.

Radyoaktif iyot uptake testi (I-131 uptake testi)
Tiroit testleri bölümünde anlatıldığı gibi bu test değişik nedenlere bağlı oluşan hipertiroidilerin ayırıcı tanısında kullanılır.. Uptake, Graves hastalığında normal değerlerden yüksektir..

Tiroit sintigrafisi:
Tiroit sintigrafisi Basedow-Graves hastalığı toksik otonom fonksiyone tiroit nodulü ve toksik multinodüler guatrın ayırıcı tanısında kullanılan önemli bir tanı aracıdır. Ancak gerek radyoiyot uptake testi gerekse tiroit sintigrafisi yapılmazdan önce hastanın normal iyot almaması gerekir. Mesela, bilgisayarlı tomografide, miyelogramda, kontrastlı böbrek grafisinde veya arteriogramda kullanılan kontrastlı maddeler bu iki testi 6 hafta kadar etkilemekte ve bu testlerin yorumlanmasında güçlük çekilmektedir. Bu nedenle bu testlere girecek hastalara öncelikle uptake ve sintigrafi uygulandıktan sonra diğer tetkiklerin yapılması gerekir.

Hamilelik:
Hamile kadınlara hiçbir zaman radyoaktif madde verilmez. Çünkü bu maddeler bebeğin gelişmesine zarar verir. Bu nedenle hamilelik şüphesi durumunda doktor uyarılmalıdır.

Sedimantasyon:
Hipertiroidi nedenlerinden biri olan subakut tiroiditin ayırıcı tanısında kullanılır. Bu test, hastadan alınan kanda bulun proteinlerin bir tüp içindeki çöküş hızını gösterir. Subakut tiroiditte sedimantasyon normalin üzerine, bazen 100mm/dak üzerine çıkabilir. Açlık veya tokluk sırasında uygulanabilir.

Tiroglobulin (Tg):
Hipertiroidili hastaların tümünde yüksek olarak bulunur.


Hipertiroidi tanısı nasıl konur?
Daha önce sözü edilen belirti ve semptomların bir kısmının bulunması, tiroit hormon düzeylerinin yüksek olması ve düşük TSH düzeyi ile hipertiroidi tanısı kolaylıkla konur. Radyoaktif uptake testi ve tiroit sintigrafisi ile hipertiroidi nedenleri arasında ayırıcı tanı yapılabilir. Ayırıcı tanı yapılması oldukça önemlidir. Çünkü hipertiroidi nedenine göre değişik tedavi yöntemleri mevcuttur.



Hipertiroidi nasıl tedavi edilir?
Hastalığı oluşturan sebebe ve hastalığın ciddiyetine göre tedavi değişir. Meselâ, geçici hipertiroidi vakalarında (tiroiditlerde) semptomatik tedavi (antienflamatuvarlar veya beta blokerler) uygulanır. Tiroidit sonucu oluşan hipertiroidi vakaları Tiroiditler bölümünde anlatılmıştır.
Diğer yandan kalıcı hipertiroidi oluşturan Basedow-Graves hastalığı, toksik otonom fonksiyone eden tiroit nodülleri ve toksik multinodüler guatr kesin tedavi gerektirir. Subklinik hipertiroidi, yaşlı hastalarda atrial fibrilasyona neden olacağından tedavi edilmesi gerekir.
Bazı ilaçlar sadece hipertiroidi semptomlarını tedavi etmek için kullanılır. Bu ilaçların direkt tiroit fonksiyonları üzerine etkisi yoktur. Mesela, beta-blokerler (dideral, beloc, trasicor...) kalp hızını ve titremeyi azaltan ilaçlardır. Bu ilaçlar bronşlarda spazma neden olduğundan astımı olan hastalar bu ilaçları kesinlikle kullanmamalıdır. Bazı hastalarda sinirlilik ve uykusuzluk ön plandadır. Bu nedenle bu hastalara sinirleri yatıştırıcı ilaçlar verilir.



Basedow-Graves hastalığında kaç türlü tedavi yöntemi mevcuttur?
Bu hastalıkta üç türlü tedavi yöntemi mevcuttur.
· Antitiroit tedavisi (Propycil, Tramazol tedavisi)
· Cerrahi tedavi (tiroidektomi)
· Radyoiyot tedavisi (atom tedavisi)



Basedow-Graves Hastalığının tedavisi nasıl yapılır?
Bu hastalığın tedavisinde öncelikle aşağıdaki bilgileri göz ardı etmemek gerekir:
· Tedavi yapılmayan hastalarda semptom ve belirtiler azalıp artarak yıllarca sürebilir
· Tedavisiz vakalarda uzun yıllar sonra hipotiroidi gelişir, yani tiroit fonksiyonlarını tamamen kaybeder.
· Göz bulguları (ekzoftalmi) ile Graves hipertiroidisi birbirinden tamamen ayrı olarak seyreder. Başarılı bir hipertiroidi tedavisinden sonra bile göz bulguları kendi seyrini takip eder.



Antitiroit ilaçlarla tedavi hangi durumlarda ve nasıl yapılır?
Türkiye'de iki çeşit Antitiroit ilaç mevcuttur: Propycil ve Thyramazol. İki ilaç da tiroit hormon yapımını engeller. Antitiroit ilaçlar hipertiroidide remisyon varlığına dayanılarak kullanılır. Remisyon, hastalığın geçici olarak ortadan kalktığı ve hastanın normale döndüğü zamana denir. Tedavi edilmeyen bazı Graves hastalarında hastalık geçici olarak iyileşebilir. Ancak daha önceden hangi hastada remisyon olacağını ve remisyonun ne kadar sonra sonlanacağının bilinmesi mümkün değildir.
Antitiroit tedavi ile ancak %30 hasta remisyona girebilir. En yüksek remisyon bir veya iki yıllık antitiroit tedavisinden sonra ortaya çıkar. Geri kalan %70 hastada ise ilaç kesildikten sonra hipertiroidi tekrarlar. Hastalığın tekrarlaması durumunda radyoiyot veya cerrahi tedavi uygulanır:
· Antitiroit tedavi, küçük guatrlarda ve orta şiddetteki hipertiroidide kullanılır.
· Propycil kullanılması durumunda ilaç her 8 saatte bir, Thyramazol kullanılması durumunda ise ilaç günde bir kez alınır.
· Antitiroit tedaviden sonra ötiroit durumu bir buçuk-iki ay sonra sağlanabilir
· Remisyon sağlamak için ilaçlar genellikle bir veya iki yıl alınır.
· Antitiroit ilaçlara verilecek cevap hastadan hastaya değiştiğinden hastaların daha sık doktor kontrolü gerekir.



Antitiroit ilaçların yan etkileri nelerdir?
Değişik yan etkileri mevcuttur.
· %6-7 vakada deri döküntüleri ve eklem ağrıları görülür
· %1 hastada çok ciddi bir yan etkisi olan agranulositoz görülür (lökositlerin ortadan kalkması). Bunun belirtileri boğaz ağrısı ve ateştir. Bu durumda hasta derhal ilacı kesmeli ve doktoruna bilgi vermelidir.
· Nadir olarak karaciğer üzerine toksik etkisi olabilir. Bu genelde geçicidir. Ancak seyrek olarak ölüme neden olabilir.

Bazı doktorlar hastalara öncelikle yüksek doz antitiroit ilaç vererek hastayı hipotiroidi durumuna sokmakta ve daha sonra tiroit hormonu (Tefor, Levotiron) vererek hastayı ötiroit hale getirmektedir. Bu tedavi şekline engelleme-yerine koyma yöntemi denir. Bu yöntemin daha etkili olduğu ileri sürülmektedir.



Gebelikte Antitiroit ilaçlar nasıl kullanılmalıdır?
Gebelikte radyoiyot tedavisi bebeğe vereceği zarardan dolayı uygulanmaz.
· Tedavi için antitiroit ilaçlar veya cerrahi seçilir. Ancak gebelikte mümkün olduğu kadar cerrahiden de sakınılması gerekir. Bu nedenle hamile hastalar gözlem altında olmalı veya antitiroit ilaçlarla tedavi edilmelidir.
· Hipertiroidili hamilelerin düşük yapma riski yüksektir.
· Graves hastalığında hipertiroidism hamilelik sırasında kendiliğinden geçebilir.
Propycil gebelikte Thyramazola tercih edilir. Çünkü Propycil'in bir doğum defekti olan aplasia cutis'e neden olması oldukça azdır. Antitiroit ilaçlar plasentadan geçerek çocukta hipotiroidiye ve guatra neden olur. Bu nedenle antitiroit ilaçlar çocukta problem olmayacak şekilde mümkün olduğu kadar küçük dozlarda verilir.
Genel olarak az şikayeti olan hafif şiddetteki hipertirodide antitiroit ilaç vermeden de hamileler izlenebilinir. Çok şikayeti olan ve yüksek hormon düzeyleri bulunan hamilelerde ise antitiroit ilaçlar kullanılır.



Emzirme sırasında antitiroit ilaçlar kullanılabilir mi?
Antitiroit ilaçlar anne sütüne geçerek bebeğin tiroit fonksiyonlarını etkiler. Propycil daha az yoğunlukta süte geçtiğinden Thyramazola tercih edilir. Günde 200mg'dan daha az kullanılan Propycil genelde bebeğin tiroidini etkilemez. Bununla beraber bebeğin tiroit hormonları anne Propycil kullandığı müddetçe zaman zaman ölçülerek kontrol edilmelidir.
__________________
Eskidendi O .
Nǿ ŦΞДЯ™ çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 07-14-2007, 12:38 PM   #209
Nǿ ŦΞДЯ™
Forum Kalfası
 
Nǿ ŦΞДЯ™ Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: Napcan!??
Mesajlar: 7,221
Teşekkür Etme: 75
Thanked 78 Times in 60 Posts
Üye No: 24380
İtibar Gücü: 2832
Rep Puanı : 3451
Rep Derecesi : Nǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Basedow-Graves hastalığında cerrahi tedavi hangi durumlarda ve nasıl uygulanır?
Basedow-Graves hastalığında tiroit cerrahisi önceleri yaygın olarak bütün dünyada uygulanıyordu. 1950'li yıllarda antitiroit ilaçlar kullanılmaya başlandıktan sonra tiroit cerrahisi sayısı giderek düşmeye başladı. Daha sonra radyoiyot tedavisinin etkili ve emin bir tedavi yöntemi olduğu gösterildikten sonra tiroit cerrahisinde dramatik bir düşüş görüldü.
Radyoiyot (halk arasında atom tedavisi olarak biliniyor) tedavisi Basedow -Graves hastalığında halen en fazla tercih edilen tedavi şeklidir. Cerrahi tedavi, ancak aşağıdaki durumlarda Basedow-Graves hastalığında uygulanır.
· Tiroit nodülü bulunan ve kanser şüphesi olan hastalarda
· İkinci 3 ayında bulunan hamile hastalarda
· Çok büyük guatrlarda

Tiroit cerrahisinde uygulanan yönteme tiroidektomi denir. Bu yöntemde tiroit glandının %90 kadarı çıkarılır. Geri kalan doku bazen tiroit antikorları (TRab) tarafından uyarılarak hastalık tekrar nüksedebilir. Diğer yandan radyoiyot ile tedavi edilen hastalarda nüks olma ihtimali çok daha azdır.
Cerrahi tedavi öncesi hastalar, beta blokerlerle, iyotla veya antitiroit ilaçlarla tiroidektomiye hazırlanır. Hazırlık için bazen her üç tedavi de birlikte kullanılır. Cerrahi girişim, hasta ötiroit duruma, yani tiroit hormonları normal düzeylere getirildikten sonra uygulanır. Bunun için ortalama 2 ay gerekir. Hasta ötiroit duruma getirilmeden cerrahi girişimin uygulanması tiroit krizi denilen ve hayatı tehdit eden duruma neden olur. Tiroit krizi, ayrıca, enfeksiyonlarda ve ağır geçirilen diğer hastalıklarda da görülebilir.. Kriz sırasında hastada yüksek ateş, bulantı, kusma, ishal, vücuttan su eksilmesi, akli bozukluk ve 150 dak üzerinde çarpıntı görülür. Bu durumdaki hastalar yoğun bakıma alınarak tedavi edilir.
Hipertiroidili hastalara genelde iyotlu yiyeceklerin verilmesi hastalığın şiddetlenmesine, hatta bazı hastalarda hipertiroidism oluşmasına neden olur. Bununla beraber, çok fazla miktardaki iyot 10 günden az kullanıldığı takdirde tiroit hormon salgılanmasını önler. Cerrahi girişim öncesi hastalara fazla miktarda iyot verilmesinin esas nedeni budur.



Cerrahi tedaviye hazırlık nasıl yapılır? Hastanede ne kadar kalınır?
Cerrahi tedavi için öncelikle hastalar ötiroit duruma getirilir. Bunun için T-3, T4 ve TSH hormonları normal düzeye indirilir. Hastalar aç durumda iken sabah hastaneye yatırılır ve cerrahi girişim için bazı tetkikler yapılır ( kan şekeri, EKG, tele radyografi, pıhtılaşma ve kanama testleri ...). Hasta ayrıca anestezi doktoru tarafından muayene edilir. Daha sonra hasta ameliyathaneye alınır. Hastanın hastanede kalma süresi genelde 36 saat bazen ise 2 gündür.

Cerrahi girişim sırasında neler olur?
Hasta uyutulduktan sonra ameliyathanede önce boyun alt kısmından cilt 7-8cm uzunluğunda kesilerek tiroit glandı bütünüyle dışarı alınır ve subtotal tiroidektomi uygulanır. Bunun için bir lob, istmus ve diğer lobun büyük bir kısmı çıkarılır. Operasyon 1-2 saat içinde bitirilir.
Hastada tiroit nodülü mevcutsa ve tiroit kanseri şüphesi varsa operasyon sırasında çıkarılan nodül patologa gönderilir. Operasyon sırasında yapılan bu işleme frozen section denir. Nodül hemen dondurularak kesitler alınır ve mikroskop altında incelenir. Bu sırada doktor patologdan gelecek cevabı ameliyathanede bekler. Gelen cevap kanser ise cerrah hastada total tiroidektomi uygular, yani geri kalan tüm tiroit dokusunu da çıkarır.
Tiroidektomiden sonra çıkarılan doku daha iyi şartlarda patolog tarafından tekrar incelenir. Bu inceleme frozen section'dan çok daha iyi sonuç verir. Frozen section da yanılgı ihtimali vardır.



Cerrahiden sonra neler olur?
Operasyon tamamlandıktan sonra hasta ayılıncaya kadar gözlem odasında kalır. Odasına gönderildikten sonra yemek yiyebilir ve ziyaretçilerini kabul edebilir. Yara yerine ameliyat sonucu meydana gelen sıvıların dışarı çıkması ve şişlik yapmaması için konulan dren denilen boru genelde 24 saat sonra çıkarılır. Total tiroidektomi yapılmışsa kandaki kalsiyum zaman zaman ölçülerek paratiroit glandına bir zarar olup olmadığı araştırılır. Hasta taburcu olacağı zaman ağrıları için ağrı kesiciler verilir. Tiroit ilaçları için ilgili doktora sevk edilir. İyileşme hastadan hastaya değişir. Genelde bir -iki hafta içinde hasta işine dönebilir.



Cerrahi tedavinin komplikasyonları nelerdir?
Tiroidektomi tecrübeli operatörler tarafından yapıldığı zaman komplikasyon görülmesi çok nadirdir. Komplikasyonlar, genelde tecrübesiz cerrahlar tarafından yapılan operasyonlarda ve özelikle subtotal ve total tiroidektomilerden sonra sıklıkla görülür. Bu nedenle, hasta, bu hususta doktorunun önerdiği deneyimli cerrahları tercih etmelidir. Tiroidektomiden sonra görülen komplikasyonlar :
Hipoparatiroidi.
Bu komplikasyon iki şekilde görülür: Geçici ve kalıcı
Geçici hipoparatiroidi
Tiroit glandı alt ve üst kısımlarında buluna paratiroit glandlarının operasyon sırasında zedelenmesi sonucu oluşur. Paratiroit glandları salgıladıkları parathormon ile kandaki kalsiyumu kontrol eder. Zedelenme sırasında kan kalsiyumu düşer . Buna hipokalsemi denir. Bu sırada hasta, dudak, kol ve bacaklarında karıncalanma hisseder. Şayet kalsiyum çok düşerse hayatı tehdit edici soluk borusu spazmı meydana gelebilir. Bu durum oluşmadan önce hastaya damar veya ağızdan kalsiyum verilir. Geçici hipokalsemi birkaç gün veya hafta içinde kendiliğinden geçer.
Kalıcı hipoparatiroidi
Bazen bütün paratiroit glandları operasyon sırasında çıkarılır veya çok zedelenebilir. Bu durumda kalıcı hipoparatiroidi oluşur. Tedavi edilmeyen hipoparatiroidi adale kasılmalarına, konvulsiyonlara ve katarakta neden olur. Bunun için hastaya hayat boyu kalsiyum ve D vitamini preparatları verilmesi gerekir.
Ses tellerinin zedelenmesi
Ses tellerini kontrol eden sinirler (rekurrent larengeal sinir) tiroit glandı yanından geçer. Bunlardan birinin zedelenmesi hastanın boğuk ve kısık ses çıkarmasına neden olur. Nadir olarak iki sinir de zedelenebilir . Bu durumda kısık ses ve soluk alma zorluğu görülür. Bunun için boyundan soluk borusuna delik açılarak hastanın nefes alması sağlanır.

Ameliyat yerinde iz kalması
Özellikle hanım hastalar boyun bölgesinde çok az iz kalması için doktordan operasyonun estetik olarak yapılmasını isterler. Gerçekten tecrübeli doktorlar tarafından yapılan tiroidektomi operasyonlarından sonra boyun bölgesinde birçok hastada çok az yara izi kalır. Ancak bazı hastalarda yapılan operasyonlarda doktor ne kadar tecrübeli olursa olsun yara izinin oldukça belirgin olduğu hatta bazı hastalarda neredeyse parmak kalınlığında yara izinin kaldığı görülür. Buna keloid denir. Bu durum cildi çok hassas hastalarda görülür. Çok defa hastalar bu bölgede hafif ağrı duyarlar ve yakalı elbise giymekte zorluk çekerler. Birçok hasta maalesef bunu bir doktor hatası olarak algılamaktadır. Tedavi için yumuşatıcı ve kortizonlu kremler verilir. Gerekirse lokal kortizon enjeksiyonları yapılır.



Operasyon sonrası hastalar nasıl takip edilir?
Birçok hasta tiroidektomiden sonra hastalığının tamamen geçtiğine inanmakta ve doktorun takibine ihtiyaç duymamaktadır. Halbuki bu hastaların ömür boyu periyodik olarak takip edilmesi gerekir. Özellikle operasyon sonrası geri kalan dokunun yeterli olup olmadığı yani hastanın ilaca ihtiyacının olup olmadığı araştırılmalıdır. Daha sonra nüks olup olmayacağının anlaşılması için hasta takip edilmelidir
__________________
Eskidendi O .
Nǿ ŦΞДЯ™ çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 07-14-2007, 12:38 PM   #210
Nǿ ŦΞДЯ™
Forum Kalfası
 
Nǿ ŦΞДЯ™ Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Dec 2006
Konum: Napcan!??
Mesajlar: 7,221
Teşekkür Etme: 75
Thanked 78 Times in 60 Posts
Üye No: 24380
İtibar Gücü: 2832
Rep Puanı : 3451
Rep Derecesi : Nǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond reputeNǿ ŦΞДЯ™ has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

hipoglisemi kan şekeri düşüklüğü şeker düşmesi

Tanım

Kan şekerinin normal sayılan sınırın altına inmesine hipoglisemi denir. Bir çok insan tarafından öyle sanılsa da sık rastlanan bir olay değildir ve daha çok insülin veya ağızdan şeker düşürücü ilaç alanlarda görülür.

Nedenleri,Görülme sıklığı,Risk faktörleri

Çok fazla insülin veya ağızdan alınan şeker düşürücü ilaçlardan, az yemekten veya fazla hareketten olabilir. Şeker hastası olamayanlarda hipoglisemi bazı urlar veya aç karnına alınan alkolden kaynaklanabilir. Addison Hastalığı ( böbrek üstü bezi yetmezliği ) da hipoglisemiye neden olur.

Belirtiler

Belirtiler kişiden kişiye değişmekle beraber en sık görülenler şunlardır : Halsizlik Titreme Baş dönmesi Soğuk ter boşanır Cilt kül rengi veya soluktur Sinirlilik Açlık hissi Bulanık görme Yürümede zorluk Eller ve ayaklarda karıncalanma Bilinç kaybı ( bazı vakalarda ) çocuklarda kasılmalar ve yaşlılarda felç ( ender olarak )


Tanı/Teşhis

Hipoglisemi ( kan şekeri düzeyinde düşüklük ) teşhisi, kan şekerinin ölçülmesine ve pankreas işlevleri incelenmesi ile ilgili deneylere dayanır ( ağızdan ve damardan şeker yükleme testleri, damar içi tolbütamit testi, insüline dayanıklılık testi vs. )

Tedavi

Hipogliseminin acil olarak tedavi edilmesi gerekir. Tedavi her şeyden önce, kas içine glukagon iğnesi ( kan şekerini yükseltir ) yapmaya, hemen sonra da hastanın şeker almasına dayanır. Olanak varsa şeker ağızdan verilmelidir; olanak yoksa, damar içine damla damla yoğun şeker eriyiği verilmesine başvurulmalıdır.
__________________
Eskidendi O .
Nǿ ŦΞДЯ™ çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
CevaplaCevapla


Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 21 (0 üye ve 21 misafir)
 
Konu Araçları
Görünüm Modları

Yayınlama Kuralları
Yeni konu açamazsınız
Cevap gönderemezsiniz
Eklenti ekleyemezsiniz
Mesajlarınızı düzenleyemezsiniz

Kodlama is Açık
Smilies are Açık
[IMG] code is Açık
HTML code is Kapalı


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 08:45 PM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.