06-09-2009, 12:14 PM | #1 |
Geçerken Uğradım
Kayit Tarihi: Jun 2009
Nerden: Tinos, Ellinikh Dimokratia
Yaş: 35
Mesajlari: 65
Teşekkür Etme: 0 Thanked 1 Times in 1 Post
Üye No: 83585
Rep Power: 1148
Rep Puanı : 885
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Bayan
|
5-Isa Mesih'in Olumden Dirilisi
İsa Mesih'in ortaya attığı şaşırtıcı iddiaları ve kendini esirgemeyen eşsiz
karakterini inceledik. Ölümünün tarihsel gerçekliğini ortaya koyan kanıtlan da gözden geçirdik. Şimdi ise, İsa'nın ölümden dirilişine ilişkin kanıtlan incelemek istiyoruz. Şüphesiz diriliş olayı eğer gerçek ise, büyük önem taşımaktadır. Nasıralı İsa ölümden yaşama döndüyse, gelmiş geçmiş tüm insanlardan farklılığı kesinlikle ortaya çıkmaktadır. Burada söz konusu olay, yalnız bir ruhun ölümsüzlüğe kavuşması ya da bayılmış bir vücudun ayıltılması değildir. İsa Mesih'in, ölümü kesin bir zaferle yenip yepyeni bir yaşam düzeyine dirildiği ileri sürülmektedir. Bu deneyimden geçmiş başka hiç kimseyi tanımıyoruz. Bu yüzden de çağdaş insanlar, Atina'da Pavlus'u dinleyen filozoflar gibi kuşkucu oluyorlar: "Ölülerin dirilmesiyle ilgili sözleri duyunca kimi alay etti..." (Elçilerin İşleri 17:32). Diriliş olayının yalnız başına İsa'nın Tanrılığını kanıtladığını öne sürmüyoruz. Ama diriliş olayı, İsa'nın Tanrılığına uygundur, tutarlıdır. Doğaüstü bir kişinin dünyaya doğaüstü bir yolla gelip yine doğaüstü bir yolla ayrılması akla gayet yatkındır. İncil'in öğrettiği, dolayısıyla da Mesih İnanlıları'nın her zaman inandıkları işte budur. İsa tüm insanlar gibi doğal yoldan doğduysa da, ana rahminde oluşması doğaüstü bir olaydı. Aynı şekilde ölümü doğal olsa da, ölümden dirilişi doğaüstü bir olaydı. Birer mucize olan bu iki olay İsa Mesih'in Tanrılığına kesin kanıt değilse de, O'nun Tanrılık iddiasıyla tutarlıdır. İsa, ölümüyle ilgili önbildirilerde bulunurken, her defasında ölümden dirileceğini de ekledi. Pavlus, Roma'daki imanlılar topluluğuna yazdığı mektupta İsa'nın, "Ölümden dirilmekle Tanrı Oğlu olduğunun kudretle ilan edildiğini" belirtiyor (Romalılar 1:4). Birinci yüzyılın diğer Mesih elçileri de, halk arasında yaptıkları ilk konuşmalarda diriliş olayına büyük önem verdiler. Elçiler Tanrı'nın, İsa Mesih'i ölümden diriltmekle insanların ölüm cezasını kaldırma olanağını sağladığını ve kendi Oğlu'nu haklı çıkardığını defalarca yinelediler. Araştırmalarını çok özenli bir şekilde yapan Luka, diriliş olayıyla ilgili "birçok inandırıcı kanıt" bulunduğunu yazıyor. Thomas Arnold, İsa'nın dirilişinin, "dünya tarihinde en sağlam kanıtlarla desteklenen olay" olduğunu söylemiştir. Herkes bu kadar ileri gitmese bile, tarafsız birçok araştırmacı kanıtların gerçekten çok sağlam olduğu görüşünde birleşiyorlar. Örneğin, ünlü bir avukat olan Sir Edward Clarke, arkadaşına yazdığı bir mektupta durumu şöyle özetlemiştir: Bir avukat olarak diriliş olayıyla ilgili kanıtlar üzerinde uzun zamandır araştırma yapmaktayım. Bence ortada olan kanıtlar yeter de artar bile. Nitekim ben, Yüksek Mahkemede bu denli sağlam kanıtlara dayanmayan davaları defalarca kazanmışımdır. Kanıtlardan sonuç çıkarılır; ve gerçeği söyleyen bir tanık her zaman sade, gösterişsiz tanıklık verir. İncil'de diriliş olayı için öne sürülen kanıtlar bu türdendir. Ben de bir avukat olarak, hiç çekinmeden şunu söylemeliyim: İncil'de yazılanları, gerçeği bilen ve bildiren insanların kanıtlarla destekleyebildikleri bir tanıklık olarak kabul ediyorum." Peki, söz konusu kanıtlar nelerdir? Bunları dört başlık altında toplayabiliriz. 1. Ceset Ortadan Kayboldu Çarmıhtan indirilen İsa Mesih'in cesedi kayalara oyulmuş bir mezara yatırılmıştı. İncil'in ilk dört kısmında diriliş olayıyla ilgili olarak anlatılanlar, pazar günü erkenden bazı kadınların mezara ziyarete gelmeleriyle başlar. Mezara gelince Efendilerinin vücudunun ortadan kaybolduğunu gören kadınlar şaşakaldılar. Bundan birkaç gün sonra İsa'nın öğrencileri, O'nun ölümden dirildiği haberini yaymaya başladılar. İncil'in ilk dört bölümünün odak noktası diriliş olayıydı. Ne var ki, dinleyicileri birkaç dakikalık uzaklıkta ve hâlâ mezarda yatmakta olan İsa'nın ölüsünü gidip görebilseydiler, öğrencilerin haberine kim inanırdı? Hayır, mezar gerçekten boştu. Ceset ortadan kaybolmuştu. Bundan hiç kuşku yoktur. Ama bu olayı nasıl açıklayabiliriz? Ortaya çeşitli teoriler atılmıştır. Bazıları, kadınların yanlış mezara gittiklerini ileri sürmektedir. Ortalık karanlık, zihinleri de üzüntüden bunalmıştı. Yolu şaşırıp yanlış yere gitmiş olabilirlerdi. Yüzeyde bu açıklama mantıklı görünüyorsa da, incelenmeye değer değildir. Bir kere ortalık tam karanlık değildi. Matta, kadınların "tan yeri ağarmaya başlarken" mezara gelmiş olduklarını yazıyor. Luka'ya göre "seher vakti" oluyor; Markos ise "sabah çok erken, güneş doğduğu vakit" sözlerini kullanıyor. Bundan başka, bu kadınlar aptal değillerdi. Aralarında en az ikisi, Yusuf ve Nikodim'in cesedi nereye yatırdıklarını kendi gözleriyle görmüşlerdi. Mezarın karşısına oturarak bütün gömme işlemlerini izlemişlerdi. Bundan 36 saat sonra, pazar günü gün doğarken Mecdelli Meryem ile İsa'nın annesi Meryem, yanlarına Salome, Yohanna ve başka kadınları alarak mezara döndüler. İçlerinden biri yolu ya da mezarı şaşırsaydı, diğerleri herhalde yanlışı düzeltirdi. Üstelik Mecdelli Meryem birinci ziyaretinde yanlış yere gitmiş olsa bile, daha sonra gün ışığında mezara döndüğü ve bahçede İsa ile karşılaştığı zaman aynı yanlışı yinelemiş olduğunu düşünemeyiz. Kadınlar, o sabah sırf ağlamak, yas tutmak için mezara gelmediler. Önemli bir iş yapmak için geldiler. Yanlarında çeşitli baharatlar getirerek, iki gün önce tapınma gününün yaklaşması nedeniyle aceleyle yapılan ölüyü hazırlama işlemlerini tamamlamak amacıyla ilk fırsatta döndüler. İsa'yı çok seven, aynı zamanda önemli bir iş yapmak niyetinde olan bu kadınların kolay kolay aldanacakları ya da işlerinden caydırılabilecekleri düşünülmez. Yine de, kadınların mezarı şaşırdıklarını kabul etsek bile, onların anlattıklarını kendi gözleriyle görmeye giden Petrus ile Yuhanna aynı yanlışı yaparlar mıydı? Ya onlardan sonra gidenler? Mezarın boş bulunması için ileri sürülen ikinci bir açıklama denemesine "bayılma teorisi" denilir. Bu görüşü savunanlar, İsa Mesih'in çarmıh üzerinde ölmediğini, sadece bayıldığını söylüyorlar. Çarmıhtan indirilip mezara konulduktan sonra İsa kendine gelmiş, dışarı çıkmış, gidip kendini öğrencilerine göstermiş. Bu teorinin de eksik yanlan çoktur. Kısacası, büsbütün saçmalıktır. Ortada olan kanıtlar bu görüşü tümüyle çürütmektedir. Pilatus, İsa'nın beklenildiğinden daha çabuk ölmesine şaştıysa da, gerçekten ölmüş olduğundan kuşkusu yoktu. Öyle ki Yusuf a, ölüyü çarmıhtan indirmesi için izin verdi. İdamda görevli olan askerlerden birinin İsa'nın böğrünü mızrakla delmesine, yaradan" kan ve suyun akmasına tanık olan Romalı yüzbaşı da İsa'nın öldüğünden emindi. Bunun üzerine Yusuf ile Nikodim ölüyü aşağı indirerek kefen bezleriyle sardılar ve Yusuf'un hiç kullanılmamış mezarına koydular. Acaba, İsa'nın bunca zaman mezarda yalnız bayılmış durumda yattığını ileri sürenler bunu inanarak mı söylüyorlar? Yani, duruşması boyunca gördüğü işkenceler, kırbaçlamalar ve korkunç çarmıha gerilme işleminden sonra bir kişinin, soğuk bir taş mezarının içinde, yemeksiz bakımsız 36 saat yaşayabileceğine mi inanmamız isteniliyor? İki gün komada yattıktan sonra da, mezarın ağzını kapatan insan büyüklüğündeki taşı yerinden oynatabilecek kadar birdenbire mi iyileşmişti? (Tabii bunu Romalı gözcülerin dikkatini çekmeden başarıyor!) Bundan sonra ise yorgun bitkin, hasta ve acıkmış olan İsa, öğrencilerini kendisinin ölümü yendiğine inandırabilecek ölçüde kendini toparlamış mıydı? Ve O'nu bu acıklı durumda gören izleyicilerine, kendisinin ölüp dirildiğini bildirerek onları bu haberi yaymak için dünyanın dört köşesine yollamış, kendisinin de dünyanın sonuna dek onlarla birlikte olacağını söylemiş, öyle mi? Üstelik 40 gün süreyle gizli bir yerde yaşayarak kendini ancak ara sıra göstermiş, sonunda birdenbire ortadan kaybolmuş... Böyle bir saçmalığa inanmak, Tanrı'nın gerçek bir mucize yarattığına inanmaktan çok daha güç galiba. Üçüncü bir teori olarak, İsa'nın cesedinin hırsızlar tarafından çalındığı ileri sürülmüştür. Oysa bu açıklamayı destekleyen hiçbir kanıt yok. Hırsızların Romalı gözcüleri nasıl aldattıklarını açıklayan yok. Hırsızlar İsa'nın bedenini ne amaçla çalmışlar, üstelik ölüyü çalıp da niye kefeni yerinde bırakmışlar? Bu soruları yanıtlamakta bir hayli zorluk çekilir. Dördüncü bir açıklama denemesi, cesedin İsa'nın öğrencileri tarafından çalındığı yolundadır. Matta bize, Yahudi din önderlerinin bu söylentiyi daha ilk günlerden yaydıklarını bildirmektedir. İsa'nın cesedini çarmıhtan indirmesi için Yusuf'a izin vermiş olan Pilatus'a, başkâhinlerle Ferisiler'den bir heyet geldi ve Validen şöyle bir dilekte bulundular: "Efendimiz" dediler, "O aldatıcının, daha yaşarken, 'Ben öldükten üç gün sonra dirileceğim' dediğini hatırlıyoruz. Onun için buyruk ver de üçüncü güne dek mezarı güvenlik altına alsınlar. Yoksa öğrencileri gelir, cesedini çalar ve halka, 'Ölümden dirildi' derler. Bu sonuncu aldatmaca ilkinden beter olur" (Matta 27:62-64). Pilatus bu isteği onayladı. "Mezarı dilediğiniz gibi güvenlik altına alın" dedi. Yahudiler, mezarın girişini kapatan taşı mühürleyerek çevreye gözcü askerler diktiler. Matta bundan sonra, taşın yerleştirilip mühürlenmesinin ve askerlerin dikilmesinin İsa Mesih'in dirilişine engel olmadığını anlatır. Olaydan sonra gözcüler, olup bitenleri din büyüklerine bildirmek üzere kente indiler. Bütün din önderleri, durumu görüştükten sonra askerlere para yedirerek şöyle bir istekte bulundular: "Siz şöyle diyeceksiniz: 'Öğrencileri geceleyin geldi, biz uyurken O'nun cesedini çalıp götürdüler.' Eğer bu haber valinin kulağına gidecek olursa biz onu yatıştırır, size bir zarar gelmesini önleriz." Böylece askerler parayı aldılar ve kendilerine söylendiği gibi yaptılar. Bu söylenti Yahudiler arasında bugün de yaygındır (Matta 28:13-15). Ne var ki, bu hikaye de pek inandırıcı değildir. İster Romalı, ister Yahudi olsun, mezarı koruma görevi için özel olarak seçilmiş olan gözcülerin hepsinin aynı anda uyuya kalmasına hiç imkan var mı? Yok eğer uyumadılarsa, kadınlar askerleri geçip taşı nasıl kaldırmış olabilirler? Öğrencilerin, İsa'nın bedenini çalmayı başarmış olabileceklerini bir an için kabul edelim. Yine de, söz konusu teoriyi büsbütün çürütmeye yetecek psikolojik bir sorun var. İncil'in Elçilerin İşleri kısmında anlatılanlardan, kurtuluş müjdesini yayan İsa'nın izleyicilerinin en çok diriliş olayı üzerinde durduklarını öğreniyoruz. "Siz İsa Mesih'i öldürdünüz, ama Tanrı O'nu ölümden diriltti. Biz de bu olayın görgü tanıklarıyız" diye duyuruyorlardı. Peki, bu adamlar bile bile, kendi canlarının pahasına yalan haber mi yayıyorlardı? Öğrenciler İsa'nın bedenini çaldılarsa, O'nun ölümden dirildiği haberini yaymaları düpedüz yalancılıktı. Üstelik bu haberi yaymakla kalmadılar, bunu yaydıkları için birçok acı çektiler. Sözde bir "peri masalı" uğruna hapse atılmayı, dövülmeyi, hatta ölmeyi bile göze aldılar. Böyle şey olur mu hiç? Kuşkusuz olmaz. İncil yazarlarının anlattıklarından ortaya çıkan bir şey varsa o da şudur: İsa'nın izleyicileri, söylediklerine yüzde yüz inanan kişilerdi. İstersen aldanmış olduklarını düşünebilirsin, ama kendileri aldatıcı değillerdi. İkiyüzlülerle şehitler aynı kalıptan çıkamaz. İsa'nın cesedinin ortadan kaybolması konusunda ileri sürülen beşinci açıklama şöyledir: Romalı ya da Yahudi yetkililer, cesedi kendileri almış ve saklamışlar. Bu varsayım, ilk bakışta diğerlerine oranla biraz daha mantıklı görünüyor. Yetkililerin böyle bir şey yapmaları için yeterli gerekçeleri vardı. İsa Mesih'in dirilişle ilgili sözlerini duymuşlar, öğrencilerinin bir dolap çevirmesinden korkuyorlardı. Böylelikle, herhangi bir hileyi önlemek amacıyla, ölüye kendileri el koymuş olabilirler. Ne var ki, incelemeye tabî tutulduğunda bu varsayım da çöküyor. İsa'nın ölümünden birkaç hafta sonra, izleyicilerinin O'nun dirildiği haberini nasıl cesaretle yaymaya başladıklarını gördük. Haber hızla yayıldı. Bu yeni inancın, Yahudi dininin temellerini yıkacağından, Kudüs'ü kargaşalığa sürükleyeceğinden korkuluyordu. Yahudi ileri gelenleri halkın din değiştirmesinden, Romalı yetkililer ise ayaklanmadan korktular. Bu durumda yetkililerin elinde tüm sorunu çözümleyecek bir koz vardı. İsa'nın ölüsünü ortaya çıkarabilir, ölüye nasıl, ne zaman ve neden el koyduklarını bildiren resmi bir açıklama yapabilirlerdi. Oysa yetkililer, bunu yapacak yerde, sustular ve kabadayılığa başvurdular. Mesih İnanlıları'nı tutukladılar. Tehdit ettiler, dövdüler, hapse attılar, haklarında iftiralar yaydılar, düzenler kurdular, öldürdüler. Ama İsa'nın cesedi onların elinde olsaydı, bütün bu zorbalıklar gereksiz olurdu. İncil inancı diriliş olayı üzerine kurulmuştur. Diriliş olayının gerçek olmadığını kanıtlasalardı, yeni inanç hareketi o saat batardı. Ama bunu yapamadılar; ceset onların elinde değildi. Diriliş olayının gerçekliği konusunda yetkililerin suskunluğu, öğrencilerin tanıklığı kadar güçlü bir kanıt oluyor. İsa'nın mezarının boş olmasını, ölüsünün ortadan kaybolmasını açıklamak için insanların uydurabildikleri teoriler işte bunlardır. Ama hiçbiri doyurucu değil; üstelik hiçbiri için zerre kadar tarihsel kanıt yoktur. Ortada başka inandırıcı bir açıklama olmayınca, İncil'deki sade, ciddi anlatımı neden yeğ tuttuğumuz anlaşılabilir. İsa'nın bedeni insanlar tarafından yerinden kaldırılmadı; Tanrı tarafından ölümden diriltildi. 2. Kefen Yerinde Duruyordu İsa'nın ölüsünün ortadan kaybolduğunu anlatan İncil yazarları, bedeni sarmak için kullanılan kefenin mezarda kaldığını özellikle belirtiyorlar. O pazar sabahı Petrus ile birlikte mezara koşa koşa gelen Yuhanna bu noktanın üzerinde önemle duruyor. Yuhanna'nın bu olayı bir görgü tanığı olarak aktardığı, anlatış şeklinden açıkça anlaşılıyor (Yuhanna 20:1-10). Daha genç olan Yuhanna, Petrus'u geride bırakarak mezara önce vardıysa da, ilkin dışarıdan bakmakla yetindi. Sonra Petrus arkadan yetişti ve içeri girdi. Bunun üzerine "mezara ilk varan öğrenci (Yuhanna) de içeri girip gördü ve iman etti." Soracağımız soru şu: Yuhanna, inanmasına neden olacak ne gördü? Olayın anlatılışı, Yuhanna'yı inanmaya zorlayanın yalnız ölünün ortadan kayboluşu olmadığı izlenimini veriyor. Bundan başka, cesedi sarmak için kullanılan kefenin mezarda bulunması, hatta tam yerinde durması Yuhanna'yı büyük ölçüde etkilemiştir. Olayı yeni baştan gözden geçirelim. Aramatyalı Yusuf, İsa'nın cesedini çarmıhtan indirip gömmek için Pilatus'tan izin istemişti. Yuhanna bize, İsa'nın gizli bir yandaşı olan Nikodim'in de "yanına yaklaşık olarak 35 kilo karışık mür ve öd ağacı özü alarak geldiğini" bildiriyor (Yuhanna 19:38-42). Sonra Yusuf, Nikodim'le birlikte "İsa'nın ölüsünü alıp Yahudiler'in gömme geleneğine göre onu baharatla keten bezlere sardılar." Ölüyü omuzlardan aşağı keten sargılara sararak sargıların katlarına çeşitli baharatlar serptiler (Başı sarmak için ayrı bir bez kullanılmış olmalı) (bkz. Yuhanna 11:44). Böylelikle Doğunun gömme geleneklerine uyarak, yüz ve boyun kısmı açık bırakılmak üzere baş ve vücut tümüyle sarılıydı. Bundan sonra ölüyü, mağara mezarın bir yanına oyulmuş bir taşın üzerine yatırdılar. Şimdi biz, İsa Mesih ölümden dirildiği sırada mezarının içinde bulunduğumuzu düşünelim. Orada ne görecektik? Ölünün biraz kımıldadığını, sonra esneyip gerinerek yavaş yavaş ayağa kalktığını mı görecektik? Hayır, İsa'nın yalnız baygınlıktan ayıldığına inanmıyoruz. Tam anlamıyla ölmüştü ve yeniden yaşama döndü. Komadan değil, ölümden dirildi. Öyleyse biz olay yerinde olsaydık ne görecektik? Birdenbire ölünün ortadan kaybolduğunu, görünmez olduğunu fark edecektik. Ansızın yok olan ölü, yepyeni, apayrı, görkemli bir duruma değiştirilmiş olacaktı. Diriliş bedeni, sonradan kapalı kapılardan geçebileceği gibi, şimdi de kefenin içinden geçecekti. Sargılar ise,olduğu yerde, hemen hemen aynı şeklini korumuş biçimde kalacaktı. Hemen hemen diyoruz, çünkü içindeki ceset çekildikten sonra, 35 kilo baharatın ağırlığı altında kalan kefen çökmüş, yassılaşmış duruma gelecekti. Ayrıca vücudu saran kefenle başı örten bez arasında, boynun yerini gösteren bir boşluk kalacaktı. Kalınca sarılmış baş örtüsü ise, eski bir Osmanlı sarığı gibi, büyük olasılıkla bombeli biçimini az çok koruyacaktı. Yuhanna'nın anlattıklarını dikkatli bir şekilde incelersek, mezarda kalan kefenin bu üç özelliği gözümüze çarpmaktadır: İlk önce Yuhanna, keten bezlerin "yerde yattığını" gördü. Özgün metinde iki kez yinelenen bu deyim, birincisinde vurgulu durumda kullanılmaktadır. Cümle şöyle de görülebilir: "Keten bezleri, yerde yatar (ya da 'çökmüş') durumda gördü." Yuhanna, başı örtmek için kullanılan bezi de "Keten bezlerden ayrı bir yerde sarılı gördü." Bu anlatımdan, baş örtüsünün buruşturulup bir köşeye atıldığı anlamını çıkartmaktayız. Baş örtüsü yine taş sekinin üzerinde, ama vücut kısmına sarılan bezlerden belirli bir mesafede ayrı duruyordu. Ayrıca bu bez, diğerleri gibi çökmüş durumda değil, "sarılı" duruyordu. Kullanılan sözcük, içi boş, ama bombe biçimini koruyan sarık bezin durumunu tanımlıyor. Mezara gelen iki öğrenciyi bekleyen görünümü şimdi rahatlıkla gözümüzün önüne getirebiliriz. İçeri baktıklarında, taş sekinin üzerinde, olduğu yerde çökmüş kefen ve biraz ilerde duran kabak biçimindeki baş örtüsü gözlerine çarptı. Bunlar, olup bitenleri bütün açıklığıyla belirtmekteydi. Bu yüzden de Yuhanna ile Petrus, "gördüler ve iman ettiler." Mezarda kalmış sargılara bir bakış, diriliş olayının gerçekliğini kanıtlamaya yetiyordu. Ölüyü saran bezler kaldırılmamış, yerinden oynatılmamış, herhangi bir şekilde insan eliyle dokunulmamıştı. Yeni bir yaşama çıkan kelebeğin geride bıraktığı kozaya benziyordu. Petrus ile Yuhanna'ya İsa'nın dirildiği haberini getirdikten sonra mezara dönen Mecdelli Meryem de aynı duruma tanık oldu. "Ağlarken eğilip mezarın içine baktı. Beyazlara bürünmüş iki melek gördü; biri İsa'nın cesedinin yattığı yerin başucunda, öteki ayakucunda oturuyordu" (Yuhanna 20:11, 12). İki melek, herhalde boş kefen ortalarında olmak üzere taş sekinin iki ucunda oturuyorlardı. Matta ve Markos, meleklerin şu sözünü ekliyorlar: "O burada yok; söylemiş olduğu gibi dirildi. Gelin, O'nun yattığı yeri görün" (Matta 28:6; Markos 16:6). Okuyucu, meleklerin varlığına ister inansın, ister inanmasın, İsa Mesih'in cesedinin yatırıldığı yere ilişkin bu sözler, İncil yazarlarının anlatmak istediklerini pekiştirmektedir. Gerek cesedin ortadan kaybolması, gerekse de boş kefenin durumu, İsa'nın gerçekten ölümden dirildiğine güçlü birer kanıttır. 3. İsa'yı Gördüler İncil'i okumuş olan herkes, İsa Mesih'in ölümden dirildikten sonra bazı olağanüstü yollardan izleyicilerine göründüğünü biliyor. Dirilmiş olan İsa'nın, Petrus'un deyimiyle "seçilmiş tanıklara" ayrı ayrı on olayda göründüğünü okuyoruz: 1. Mecdelli Meryem'e (Yuhanna 20:14-18; Markos 16:9). 2. Mezardan dönen kadınlara (Matta 28:8-10). 3. Petrus'a (Luka 24:34; l.Korintliler 15:5). 4. Emmaus köyüne gitmekte olan iki öğrenciye (Luka 24:13-31). 5. Yukarı odada toplanmış bulunan on öğrenciye (Luka 24:36-45; Yuhanna 20:19-24). 6. Bundan bir hafta sonra Tomas'ın da aralannda bulunduğu On bir öğrenciye (Yuhanna 20:24-29). 7. Celile'de "500'ü aşkın kardeşe" (l.Korintliler 15:6). 8. Celile Gölü'nün kıyısında, balık tutmaya giden yedi öğrenciye (Yuhanna 21:1 -23). 9. Yakup'a (l.Korintliler 15:7). 10. Son olarak da İsa Mesih göğe çıkarken Zeytin Dağı'ndakilere göründü (Elçilerin İşleri 1:3-12). l.Korintliler 15. bölümde dirilmiş olan İsa'yı görenleri sıralayan Pavlus, kendisinin de Şam yolunda İsa'yı gördüğünü belirtiyor. İncil'de yer almamış başka olaylar da olabilir. Nitekim Luka, İsa'nın "elem çektikten sonra 40 gün süreyle... kendisini çok sayıda kanıtlarla öğrencilerine dirilmiş olduğunu gösterdiğini" yazıyor (Elçilerin İşleri 1:3). Görgü tanıklarının diriliş olayına ilişkin tanıklıklarını önemsemeden geçiştiremeyiz. Anlatılanlar için bir açıklama bulmak zorundayız. Akla üç açıklama geliyor: Ya anlatılanlar uydurmadır, ya tanıklar gerçekte varolmayan hayaller gördüler, ya da anlatılanlar gerçektir. Bunlar uydurma olabilir mi? Böyle bir düşüncenin çürütülmesine fazla yer ayırmamıza gerek yok. Dirilmiş olan İsa Mesih'in birçok izleyicisine görünmesiyle ilgili anlatılanların bile bile uydurulmuş olamayacağı apaçık ortadadır. Bir kere yazılanlar ciddi, sade, süslemesizdir. Ayrıca olayların anlatılış tarzları ve verilen ayrıntılar, bunların gerçek görgü tanıklarının işi olduğunu gösteriyor. Petrus ile Yuhanna'nın mezara koşuşları, Emmaus yolundaki konuşmalar, uydurma olamayacak ölçüde canlılıkla ve gerçekçilikle anlatılmaktadır. Üstelik bunlar uydurma olsa, hiç de ustalıkla uydurulmamıştır. Diriliş olayını biz uyduracak olsak, İncil yazarlarının anlattıklarını basitleştirmeye, bütün güçlükleri ortadan kaldırmaya dikkat ederdik. İsa'nın öğrencilerinin kuşku ve korkularını ya hafifletir ya da hiç anlatmazdık. Ayrıca sonraki yüzyıllarda yazılmış bazı sahte belgelerin yaptığı gibi, diriliş anını da bütün görkemiyle betimlemek isterdik. Ölümün zincirlerini kırıp mezardan büyük zaferle çıkan Tanrı Oğlu'nun gücünü ve yüceliğini belirten bir bölüm eklerdik. Oysa asıl diriliş anının hiçbir görgü tanığı olmadığı için, İncil'de anlatılmamıştır. Yine de, alaycıların laflarına hedef olmamak için, herhalde ilk tanık olarak kötü kadın diye bilinen Mecdelli Meryem'i seçmezdik. Uydurma teorisine karşı, anlatılanların sadeliğinden daha da güçlü bir itiraz var. Daha önce de belirttiğimiz gibi, İsa'nın öğrencileri birinci yüzyılın inanlıları, İsa Mesih'in ölümden dirildiğine yüzde yüz inanmışlardı. İncil'de, baştan başa bir zafer havası esiyor. Yazarlarının, acıklı bir şekilde aldanmış kişiler olduğu düşünülebilir. Oysa anlattıklarını, bile bile uydurmuş olamazlar. Anlatılanlar uydurma değilse, tanıkların gördükleri sırf sanrı mıydı? Gerçekte var olmayan bir şeyi hayal mi etmişlerdi? Bu görüş, birçokları tarafından güvenle ortaya atılmıştır. Kuşku yok ki ruhbilimciler, bu tür sanrı gören kişilerle sık sık karşılaşmaktadırlar. Sanrı sözcüğü, "Uyanık bir kişinin, kendi dışında var sandığı, ama gerçekte yok olan olguları algılaması" biçiminde tanımlanır. Böyle hayaller görme eğilimi, çoğunlukla akli dengesi biraz ya da tümüyle bozuk olan kişilerde görülmektedir. Olmayan şeyleri gören, sesler işiten, adeta kendi yapay dünyalarında yaşayan kişiler vardır. Ne var ki, İsa'nın öğrencilerinin böyle dengesiz kişiler oldukları söylenemez. Atılgan Petrus, kuşkucu Tomas bizim kadar normal, aklı başında olan kişilerdir. Bazen gayet normal kişilerin de sanrı (hayal) gördüğü bilinmektedir. Oysa böyle durumlarda şu iki koşul genellikle uygun oluyor: İlk önce sanrı gören, bir süreden beri belirli bir özlem beslemiş, bunun üzerinde düşünüp taşınmıştır. İkinci olarak zaman, yer ve ortam böyle bir olguya elverişlidir. İçte güçlü bir özlem, dışta da elverişli bir ortam olmalıdır. Ne var ki, İncil'de İsa Mesih'in dirilişiyle ilgili anlatılanları incelersek, bu koşullardan her ikisinin de eksik olduğu anlaşılıyor. İsa'nın izleyicilerinde özlem ve umut yerine tam tersini görüyoruz. Boş mezarı ilk gören kadınların, "Korku ve şaşkınlık içinde" kaçtıklarını okuyoruz. Mecdelli Meryem ve öbür kadınlar, İsa'nın yaşamakta olduğu müjdesini getirince, öğrenciler inanmadılar. Kadınların getirdiği haber, onlara boş laf, çocuk masalı gibi geldi. Hatta İsa'nın kendisi birdenbire ortalarında göründüğü zaman öğrenciler "ürküp korktular, bir hayalet gördüklerini sandılar" (Luka 24:36-43). Öyle ki İsa onları, "imansızlıklarından ve yürek katılıklarından ötürü ayıpladı" (Markos 16:14). Tomas ise, İsa'nın yaralarını kendi gözleriyle görmedikçe, kendi elleriyle dokunmadıkça inanmamakta direndi. İsa ile öğrencilerinin Celile'de bir dağ başındaki buluşmaları şöyle anlatılmaktadır: "O'na tapındılar, ama bazıları kuşku içindeydi" (Matta 28:16,17). Burada asılsız bir umut, bilinçsiz bir kanma, kör bir inanma durumu yoktur. İsa'nın öğrencileri saf, kolaylıkla aldatılabilen kişiler değillerdi; tersine, oldukça ihtiyatlı, kuşkucu, inanmakta ağır davranan kişilerdi. Her zaman sanrı (hayal) gören tipten değillerdi. Birtakım garip hayaller onları ikna edemezdi. Onların imanı, kendi görgüleriyle doğrulanan somut gerçekler üzerine kurulmuştu. Sanrıların görülmesine uygun olacak dış ortam da yoktu. Dirilmiş olan İsa kendini, hep kutsal sayılan, O'nun anısıyla bağlantılı bir iki özel yerde gösterseydi, belki bizde de kuşku uyandırırdı. Örneğin İsa, öğrencilerine yalnızca 'yukarı oda'da görünseydi, kuşkuya düşmekte biraz hakkımız olurdu. On bir öğrenci, İsa'nın ölümünden önceki son saatlerini kendisiyle birlikte geçirmiş oldukları yukarı odada toplanmışlardı. Eski güzel günlerini anımsarken, yeniden yanlarına döneceğine ilişkin sözlerini akla getirirken, ateşli umutlar ve özlemlerinin sonucu olarak Kendisi birdenbire ortalarında görünüverseydi, öğrencilerin gerçekten kendilerini aldattıkları düşünülebilirdi. Ama durum böyle değildi. Nitekim dirilmiş olan İsa'nın izleyicilerine göründüğü on olayı incelersek yer, ortam ve tanıklar bakımından büyük farklılıklar görürüz. İsa, bazen Mecdelli Meryem, Petrus ve Yakup gibi bir tek kişiye, bazen birkaç kişilik gruba, bir keresinde de 500'ü aşkın bir kalabalığa göründü. Mezarın bulunduğu bahçede, Kudüs yakınlarında, yukarı odada, Emmaus yolunda, Celile Gölü'nün kıyısında, Celile'de bir dağ başında ve de Zeytin Dağı'nda izleyicilerine göründü. Yer ve tanıklar bakımından farklılıklar olduğu gibi, kişilerin ruhsal durumları bakımından da farklılıklar görülmektedir. Mecdelli Meryem ağlıyordu; kadınlar korku ve şaşkınlık içindeydiler; Petrus vicdan azabı çekiyordu; Tomas kuşkuya kapılmıştı; yolunda yürüyen iki öğrenci ise balık avlamakla uğraşıyordu. Yine de bu kişilerin tüm kuşku ve korkularına, imansızlık ve dalgınlıklarına karşın, ölümden dirilmiş Efendileri kendini onlara gösterdi. 4. Öğrencilerin Yaşamları Değişti Diriliş olayının en güçlü kanıtlarından biri de, İsa'nın öğrencilerinde görülen şaşılacak değişikliktir. Bizi boş mezara, çökmüş kefene ve dirilmiş Efendi'ye bakmaya çağırıyorlar; "bize bakın" demiyorlar. Ama kendilerindeki şaşırtıcı değişiklik hemen göze çarpıyor. İncil'in ilk dört bölümünden tanıdığımız bu kişiler, Elçilerin İşleri bölümüne gelince tümüyle değişmişlerdir. Efendilerinin ölümü onları umutsuzluk ve hayal kırıklığı içinde bırakmıştı. Oysa birkaç sayfa sonra karşılaştığımız öğrenciler, Rab İsa Mesih uğruna yaşamlarını vermeye hazır, dünyayı altüst eden kişilerdir. Bu değişikliğin nedeni ne olabilir? İsa'nın izleyicilerinde gördüğümüz iman, güç, sevinç ve sevgi nereden kaynaklanıyor? Kuşkusuz Tanrı'dan gönderilen Kutsal Ruh'un üzerlerine inmesi bu değişikliği getirdi. Ama Kutsal Ruh'un gelmesi de, İsa Mesih'in ölümden dirilişi ve göğe dönmesine bağlıydı. Sanki diriliş olayı, büyük manevi ve ruhsal güçleri salıvermiştir. İlk örnek hemen akla gelir. Birincisi Simun Petrus'tur. İsa Mesih'in yargılanması sırasında Petrus adeta ortadan silinmişti. Üç kez Efendisini tanımazlıktan geldi. Sanki İsa'dan hiçbir şekilde etkilenmemiş gibi, sövüp sayarak O'nu yadsıdı. Sonra, yaptığının farkına varınca hüngür hüngür ağladı. İsa'nın ölümünden sonra Petrus'un tümüyle hüsrana uğramış olarak, kapalı kapılar ardında diğer öğrencilerle birlikte yukarı odada beklediğini görüyoruz. Ne var ki İncil'in sayfalarını çevirdiğimizde, bambaşka bir Petrus çıkıyor karşımıza. Bu kez Petrus, Kudüs kentinde, belki de yukarı odanın bulunduğu evin önünde, şaşılacak bir cesaretle tanrısal müjdeyi duyurmaktadır. Kalabalık halk kitlelerinin karşısında, öyle etkili bir şekilde konuşuyor ki, 3000 kişi İsa Mesih'e iman edip vaftiz oluyorlar. Daha sonraki sayfalarda Petrus'un, İsa'yı idam ettiren aynı Yüksek Kurul'un önünde inancında direndiğini görüyoruz. İsa'nın adı uğruna acı çekmeye layık görüldüğü için seviniyor. Bundan bir süre sonra da, idam edileceği günün arifesinde hücresinde mışıl mışıl uyuyor (Elçilerin İşleri 2:1-41, 5:17-42; 12:1-10). Simun Petrus yepyeni bir insan oldu. Rüzgarın etkisiyle öteye beriye sürüklenen kum yığını ortadan kalktı. Onun yerinde, Petrus adının öz anlamı gibi sapasağlam bir kaya duruyor. Nedir bu değişikliği yaratan? İkinci örneğimiz olarak, Kudüs'teki inanlılar topluluğunda önderlik görevini üstlenen Yakup'u ele alalım. Yakup, İsa'nın yaşamı boyunca kendisine inanmamakta direnen üvey kardeşlerinden biridir. Oysa Elçilerin İşleri kısmının ilk bölümüne gelince, dua için birlikte toplanan Mesih İnanlıları'nın listesine "İsa'nın kardeşleri" de eklenmiştir. Demek Yakup da yeni iman etmiştir. Onu değiştiren, iman etmesine yol açan şey nedir? Sorunun yanıtını belki 1.Korintliler 15:17 ayetinde bulabiliriz. Dirilmiş olan Kurtarıcıyı görenleri sıralayan Pavlus, İsa'nın "Yakup'a da göründüğünü" belirtiyor. Petrus'un korkusunu cesarete, Yakup'un kuşkusunu da imana dönüştüren, bu diriliş olayıdır. Yahudiler'in tapınma günü olan Cumartesi gününü Pazar günüyle değiştiren, Tanrı'nın halkı olarak da Yahudiler'in kalıntısı yerine Mesih İnanlıları topluluğunu geçiren, İsa Mesih'in ölümden dirilişi oldu. Mesih düşmanı Saul'u Tanrı'nın elçisi Pavlus yapan, onu önceleri ortadan kaldırmaya çalıştığı inancın savunucusu, yayıcısı durumuna getiren, İsa'nın dirilişidir. Pavlus şunları yazar: "Son olarak da bana göründü." Diriliş olayının kanıtları işte ortada. İsa'nın ölüsü ortadan kayboldu. Ölüyü sarmak için kullanılan keten bezler ise mezarda olduğu yerde kaldı. İsa birçoklarına göründü. Ve öğrencileri büsbütün değiştirildiler. Bu olay için, Mesih İnanlıları'nın savından başka doyurucu bir açıklama yoktur. "Rabbimiz gerçekten dirilmiştir!" "Rabbim ve Tanrım" Kitabımızın ilk dört bölümünü, tarihte gelmiş geçmiş en etkileyici kişiliğin araştırılmasına ayırmış bulunuyoruz. Nasıra Kenti'nden, halktan bir marangoz olan, üç yıl kadar gezici bir vaiz olarak halka hizmet eden, sonunda en ağır suçlulara verilen ölüm cezasıyla ölen İsa Mesih'in öyküsüdür bu... Kendisi hakkında birçok büyük iddialarda bulundu. Görebildiğimiz kadarıyla tümüyle kusursuz, eksiksiz, suçsuz bir yaşam sürdü. Öldükten sonra yeniden yaşama döndü. |
06-10-2009, 09:14 PM | #2 |
Yeni Üye
Kayit Tarihi: Jun 2009
Yaş: 46
Mesajlari: 14
Teşekkür Etme: 0 Teşekkür Edilme: 0 Teşekkür Aldığı Konusu: 0
Üye No: 83588
Rep Power: 1129
Rep Puanı : 10
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Mezmurlar 9
önceki bölüm sonraki bölüm 1 Ya RAB, bütün yüreğimle sana şükredeceğim, Yaptığın harikaların hepsini anlatacağım. 2 Sende sevinç bulacak, coşacağım, Adını ilahilerle öveceğim, ey Yüceler Yücesi! 3 Düşmanlarım geri çekilirken, Sendeleyip ölüyorlar senin önünde. 4 Çünkü hakkımı, davamı sen savundun, Adil yargıç olarak tahta oturdun. 5 Ulusları azarladın, kötüleri yok ettin, Sonsuza dek adlarını sildin. 6 Yok olup gitti düşmanlar sonsuza dek, Kökünden söktün kentlerini, Anıları bile silinip gitti. 7 Oysa RAB sonsuza dek egemenlik sürer, Yargı için kurmuştur tahtını; 8 O yönetir doğrulukla dünyayı, O yargılar adaletle halkları. 9 RAB ezilenler için bir sığınak, Sıkıntılı günlerde bir kaledir. 10 Seni tanıyanlar sana güvenir, Çünkü sana yönelenleri hiç terk etmedin, ya RAB. 11 Siyon'da oturan RAB'bi ilahilerle övün! Yaptıklarını halklar arasında duyurun! 12 Çünkü dökülen kanın hesabını soran anımsar, Ezilenlerin feryadını unutmaz. 13 Acı bana, ya RAB! Ey beni ölümün eşiğinden kurtaran, Benden nefret edenler yüzünden çektiğim sıkıntıya bak! 14 Öyle ki, övgüye değer işlerini anlatayım, Siyon Kenti'nin kapılarında Sağladığın kurtuluşla sevineyim. 15 Uluslar kendi kazdıkları kuyuya düştü, Ayakları gizledikleri ağa takıldı. 16 Adil yargılarıyla RAB kendini gösterdi, Kötüler kendi kurdukları tuzağa düştü. -Higayon 17 Kötüler ölüler diyarına gidecek, Tanrı'yı unutan bütün uluslar... 18 Ama yoksul büsbütün unutulmayacak, Mazlumun umudu sonsuza dek kırılmayacak. 19 Kalk, ya RAB! İnsan galip çıkmasın, Huzurunda yargılansın uluslar! 20 Onlara dehşet saç, ya RAB! Sadece insan olduklarını bilsin uluslar. ---------------------------------- Burada acik ve net olarak Mesih in tuzaktan kurtuldugu yaziyor ve tuzak kuranlar kendi kazdiklari kuyuya düstükleri yaziyor. Madem Isa Mesih yazilani gerceklestirmek icin geldigine inaniyorsunuz o zaman burdaki yazilani es gecemezsiniz. Mezmurlari iyi okuyun cünkü gerceklestirilecek olan orada. Mezmurlarda Mesih kurtulmustur tuzaklardan. 150 Mezmuru da iyi okuyun. ---------------------- |
11-22-2009, 04:22 PM | #3 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 35
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1388
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Paylaşım için saol
|
Bu Konudaki Online üyeler: 1 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 1) | |
|
|