06-09-2009, 12:10 PM | #1 |
Geçerken Uğradım
Kayit Tarihi: Jun 2009
Nerden: Tinos, Ellinikh Dimokratia
Yaş: 35
Mesajlari: 65
Teşekkür Etme: 0 Thanked 1 Times in 1 Post
Üye No: 83585
Rep Power: 1150
Rep Puanı : 885
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Bayan
|
2-bÜyÜk İddİalar
Önceki bölümde bulmak isteyenin araması gerektiğini gördük. Ama aramaya nereden
başlamalıyız? İncil'in bu soruya verdiği yanıt şöyledir: Tek başlangıç noktası, Nasıralı İsa'nın tarihsel kimliği ve kişiliğidir. Tanrı konuşmuş ve harekete geçmişse, bunu en yetkin şekliyle İsa Mesih'te gerçekleştirmiştir. Can alıcı soru ise şudur: Nasıralı marangoz, Tanrı özünden, Tanrı'nın Oğlu muydu? Ancak şunu önemle belirtmemiz gerekir: İncil'de Tanrı'nın Oğlu deyimi kullanıldığı zaman, bundan herhangi fiziksel bir ilişki anlaşılmamalıdır. Bazen Hıristiyanlar, Tanrı'nın Meryem ile ilişki kurup bir oğul meydana getirdiğine inanmakla suçlanmaktadırlar. Kuşkusuz böyle bir iddia düpedüz bir küfür olurdu ve hiçbir Mesih İnanlısı böyle bir şeye inanmaz. Tanrı'nın Oğlu deyimi benzetmeli bir anlatım olup, İsa Mesih ile göksel Babası arasındaki ilişkinin yakınlığını, aynı özden olduklarını belirtmektedir. Herhangi fiziksel bir ilişki kesinlikle düşünülemez. İleride İsa Mesih'in kendi sözlerini incelerken bu konuyu da aydınlığa kavuşturmaya çalışacağız. İncil inancı konusunda yaptığımız bir incelemenin, Mesih'in kimliği ve kişiliği noktasından başlamasının iki ana nedeni var. Birincisi, İncil inancı özde İsa Mesih'in kendisidir. Mesih'in kimliği, kişiliği ve görevi, İncil inancının üzerinde kurulduğu kayadır. İsa Mesih'in kendi kimliğiyle ilgili söyledikleri doğru değilse ve yapacağını söylediği görevini yapmamışsa, İncil inancının temeli şimdiden çürütülmüş, yapı da tümüyle yıkılacak demektir. Mesih inancından Mesih'i çıkartırsan, geriye hiçbir şey kalmaz. İsa Mesih, İncil inancının merkezidir; diğer her şey O'nun çevresinde döner. Bizi ilgilendiren, İsa'nın felsefesi ya da dünya görüşü değildir. Temelde O'nun kimliği ve kişiliğiyle ilgileniyoruz. İsa Mesih kimdir? İkinci olarak, İsa Mesih'in özde Tanrı olduğu kanıtlanabilirse, diğer birçok sorun da kendiliğinden çözülmüş olur. Öncelikle Tanrı'nın varlığı kanıtlanmış ve karakteri de açıklanmış olur. İnsanın görevi nedir, gelecekte onu ne beklemektedir, ölümden sonra yaşam var mıdır, Kutsal Kitap (Tevrat, Zebur, İncil) gerçekten de Tanrı'nın Sözü müdür, İsa Mesih neden öldü? Bu soruların yanıtları bu şekilde ortaya çıkar. İsa bu konuların hepsine ilişkin öğretiş verdi; Kendisi Tanrı ise öğrettikleri de kuşkusuz gerçektir. Böylelikle yapacağımız araştırmanın İsa Mesih'in kendisiyle başlaması gerek. O'nunla ilgili bilgi almak için de İncil'e başvurmalıyız. Şimdilik İncil'deki yazılan tarihsel belgeler olarak kabul etmemiz yeter. Tanrı'dan mıdır, değil midir sorusuyla şu anda ilgilenmiyoruz.1 Yalnız şu gerçekleri göz önünde tutalım: İncil yazıları imanlı kişilerce yazıldı, imanlılar da dürüst kişilerdir. Kaleme aldıkları olayları görgü tanıkları olarak yansızlıkla kaydettiler. Şimdilik söz konusu yazıların, bize İsa'nın yaşamını ve öğretişini güvenilir bir biçimde ileten kaynaklar olduğunu kabul etmekle yetineceğiz. Konumuzu İncil'den incelerken gelişigüzel seçilmiş, birbirleriyle bağlantılı olmayan birtakım kopuk yazılara dayanmayacağız. Kitabı bir bütün olarak ele alıp açıkça öğretilenlerin üzerinde duracağız. Bu bölümdeki amacımız, İsa Mesih'in özde Tanrı olduğunu kanıtlayan delilleri ortaya koymaktır. İsa'nın belirsiz bir biçimde tanrısal özellikler taşıdığını göstermekle yetinemeyiz; O'nun, insan doğasını almış Tanrı'nın Kendisi olduğunu kanıtlamayı amaçlıyoruz. İsa Mesih'in, tüm diğer insanlardan farklı olarak Tanrı ile öncesizlikte ve özde bir olduğuna inanıyoruz. O'nu sadece insan bedenine bürünmüş Tanrı olarak ya da bazı tanrısal özellikleri taşıyan üstün bir insan olarak görmüyoruz. İsa Mesih'in, eşi emsali olmayan Tanrı-insan olduğuna inanıyoruz. İsa'nın, Tanrılık ve insanlık olmak üzere birbirine karıştırılmayacak iki yetkin tabiata sahip olan tarihsel bir kişi olduğu inancındayız. Bu durum, şimdi ve sonsuzluğa dek, tek olarak İsa Mesih'e özgüdür. İsa yalnız hayranlığımıza değil, tapınmamıza da lâyıktır. İsa Mesih'in Tanrılığı konusundaki kanıtlar üç yönlüdür. Önce İsa'nın kendisiyle ilgili söylediği sözler, sonra eşsiz karakteri, yani günahsızlığı, son olarak da ölümden dirilişi yönünden inceleme yapacağız. Bunlar ayrı ayrı ele alındığında kesin bir kanıt sayılmayabilir. Oysa üçü bir araya gelince, bizi kesin sonuca götürdükleri belli olacak. Öyleyse birinci tanıklık, Mesih'in kendisi için ileri sürmüş olduğu iddialardır. Kuşkusuz bir kişinin kendisi için söyledikleri kesin kanıt sayılmaz. Ne var ki, önümüzde açıklama gerektiren olağanüstü bir durum var. Bu duruma biraz açıklık kazandırmak amacıyla söz konusu iddiaları dört bölüme ayıracağız. İsa'nın Kendisine Yönelik Öğretişi İsa Mesih'in birçok konuda verdiği öğretişten en çok gözümüze çarpan özellik, sürekli olarak kendisiyle ilgili konuşmasıdır. Tanrı'nın "Baba"lığı ve "Tanrısal Egemenlik" konularını sık sık işlediği doğrudur. Bununla beraber kendini Baba'nın Oğlu olarak tanıttı, 'Kendisinin de Tanrı'nın Egemenliği'ni kurmak için geldiğini ileri sürdü. Kişinin Tanrı'nın Egemenliği'ne girebilmesinin, İsa Mesih'e karşı takındığı tutuma bağlı olduğunu söyledi. Tanrı'nın Egemenliği'nden, "benim egemenliğim" şeklinde söz etmekten çekinmedi. İsa'nın öğretişinin hep kendisine yönelik olması, O'nu dünyaya gelmiş geçmiş bütün peygamberlerden ve büyük din adamlarından ayırmaktadır. Onlar kendilerini pek göstermediler. O ise hep kendini öne sürdü. Onlar, insanları kendilerinin dışındaki bir gerçeğe yönelterek "Benim anladığım kadarıyla gerçek orada, onun ardınca git" dediler. İsa Mesih ise, "Gerçek Ben'im" dedi, "Benim ardımca gel." İsa'nın sözlerini okuduğumuz zaman hep kendinden söz etmesi göze batıyor. Örneğin: "Yaşam ekmeği Ben'im. Bana gelen asla acıkmaz, bana iman eden hiçbir zaman susamaz" (Yuhanna 6:35). "Ben dünyanın ışığıyım. Benim ardımdan gelen, asla karanlıkta yürümez, yaşam ışığına sahip olur" (Yuhanna 8:12). "Diriliş ve yaşam Ben'im. Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır. Yaşayan ve bana iman eden asla ölmeyecek" (Yuhanna 11:25, 26) İsa, "Yol, gerçek ve yaşam Ben'im" dedi. "Benim aracılığım olmadan Baba'ya kimse gelemez" (Yuhanna 14:6). "Ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin, ben size rahat veririm... Boyunduruğumu yüklenin, benden öğrenin"(Matta 11:28, 29). İsa Mesih'in öğretişinin ilk yılları şu soruyu sormasıyla noktalandı: "Ben kimim dersin?" İbrahim'in O'nun gününü göreceği umuduyla sevindiğini, Musa'nın O'nun hakkında yazdığını, Kutsal Yazılar'ın O'na tanıklık ettiğini söyledi. Hatta Tevrat, Zebur ve peygamberlerin yazılarında hep kendisi hakkında yazıldığını iddia etti (Markos 8:29; Yuhanna 8:56, 5:39; Luka 24:27, 44). Luka, İsa'nın çocukluğunu geçirdiği kasaba olan Nasıra'daki havraya yaptığı ziyareti ayrıntılı bir şekilde anlatmaktadır. O'na peygamber Yeşaya'nın kitabını verdiler. O da ayağa kalktı ve okumaya başladı. Okuduğu yer Yeşaya 61:1, 2 ayetleriydi: "Rab'bin Ruhu üzerimdedir. Çünkü O beni, yoksullara Müjde'yi iletmek için meshetti. Tutsaklara serbest bırakılacaklarını, Körlere gözlerinin açılacağını duyurmak için, Ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak Ve Rab'bin lütuf yılını ilan etmek için Beni gönderdi" (Luka 4:18, 19). Bütün gözler kendisine dikilmiş beklerken, İsa kitabı kapattı, havra görevlisine geri verip oturdu. Sonra ortalığı kaplayan sessizliği şu şaşılacak sözlerle yardı: "Dinlediğiniz bu Yazı bugün yerine gelmiştir." Başka bir deyişle, "Peygamber bunları benimle ilgili olarak yazdı." Kendisiyle ilgili böylesi büyük düşünceler taşıyan bir kişinin insanları kendisine çağırması kimseyi şaşırtmamalı. Nitekim İsa Mesih, çağrıda bulunmakla kalmadı; buyruk verdi. "Bana gelin, benim ardımca gelin" diyordu. Kendisine gelenlerin tüm gereksinimlerini karşılayacağına söz verdi. Yorgunların yüklerini kaldıracağını, acıkmış olanları doyuracağını, susamış olanların susuzluğunu gidereceğini söyledi. Ayrıca, O'nun öğretişini benimseyen öğrencilerinin kendisine itaat etmelerini, O'na bağlı olduklarını herkese belli etmelerini buyurdu. İsa'nın öğrencileri, O'nun kesin iddialarda bulunmakta haklı olduğunu yavaş yavaş anladılar: Pavlus, Petrus, Yakup ve Yahuda yazdıkları mektuplarda kendilerini İsa Mesih'in "kölesi" olarak tanıtmaktan hoşlanırlar. Bu konuda da ileri giden İsa, insanların iman ve sevgilerini kendisine yöneltmelerini istedi. İnsana, Tanrı'ya iman etmek yakışır. Oysa İsa Mesih, insanları Kendisine iman etmeye çağırdı. İsa, "Tanrı'nın işi O'nun gönderdiği kişiye iman etmenizdir" demiştir (Yuhanna 6:29). "Oğul'a iman edenin sonsuz yaşamı vardır" (Yuhanna 3:36). İsa Mesih'e iman etmek insanın başlıca ödevi ise, O'na iman etmemek insanın işleyebileceği en korkunç suçtur (Yuhanna 8:24,16:8,9). İnsanın, Tanrı'yı bütün yüreğiyle, bütün canıyla, bütün aklıyla, bütün gücüyle sevmesi buyrulmuştur. Ne var ki İsa Mesih, sevgi konusunda ilk yerin kendisine ayrılmasını istedi. Babasını, annesini, karısını, çocuklarını İsa'dan daha çok seven kişinin kendisine lâyık olmadığını belirtti (Matta 10:37). İbrani dilinde karşılaştırmayı vurgulamak için kullanılan karşıtlık anlatımına başvurarak şöyle dedi: "Biri bana gelip de babasını, annesini, karısını, çocuklarını, kardeşlerini, hatta kendi canını bile gözden çıkarmazsa, öğrencim olamaz" (Luka 14:26). Kuşkusuz İsa, bütün yakınlarımıza karşı nefret duygusuyla dolmamızı önermiyordu. Ancak İsa'ya olan sevgimiz öylesine sıcak, öylesine derin olmalı ki, bunun yanında kendimize ya da yakınlarımıza olan sevgimiz çok zayıf, çok sönük görünmeli. İsa Mesih, Tanrı'nın işinde kendisinin merkezî yeri aldığını çok iyi anlıyordu. Öyle ki, kendisi dünyadan ayrılıp göğe dönünce yerini dolduracak birini göndereceğine dair söz verdi. O'nun yerini alan, Tanrı'nın Kutsal Ruhu'dur. İsa'nın Kutsal Ruh'tan söz ederken en çok "Yardımcı" (Grekçe parakletos) sözünü kullandığını görüyoruz. Hukukta kullanılan bu sözcük, savunma avukatı anlamına gelir. Kutsal Ruh'un işi, insanlar önünde İsa Mesih'in davasını yürütmek olacaktı. İsa, "O bana tanıklık edecek" dedi. "O beni yüceltecek. Çünkü benim olandan alıp size bildirecek" (Yuhanna 15:26; 16:14). Böylece Kutsal Ruh'un hem dünyanın önünde yapacağı tanıklık, hem de imanlılara vereceği açıklayış İsa Mesih ile ilgili olacaktı. Yine başka bir yerde İsa şu şaşırtıcı sözleri söyledi: "Ben yerden yukarı kaldırıldığım zaman bütün insanları kendime çekeceğim" (Yuhanna 12:32). Çarmıhtaki ölümünün, insanları da bir mıknatıs gibi çekeceğini biliyordu. Oysa insanların, ilk planda ne Tanrı'ya ne de inanca, ne gerçeğe ne de doğruluğa, ancak İsa Mesih'in kendisine doğru çekileceğini de eklemiştir. Ancak İsa'ya çekilen kişi bunlara da ulaşmış olacaktır. Bütün bu büyük sözler ve iddiaların, başkaları için alçakgönüllülüğü şart koşan biri tarafından söylenmesi gözden kaçmamaktadır. İsa, kendi çıkarlarını arayan öğrencilerini azarladı. Onların arasında gördüğü büyüklük kuruntularına üzüldü. Peki, İsa Mesih, başkalarına öğrettiğini kendisi uygulamıyor muydu? Yanına küçük bir çocuk alıp, "Hepiniz bu çocuk gibi olmalısınız" demişti. Kendisi ise başka bir kurala mı ayak uyduruyordu? Dolaysız İddialar İsa'nın, kendisinin Kutsal Yazılar'da geleceği bildirilen Kurtarıcı (Mesih) olduğuna inandığı bellidir. Yüzyıllardan beri peygamberlerce duyurulan Tanrı'nın Egemenliği'ni kurmaya gelmişti. Otuz yaşına gelince halk arasında açıkça öğretişini yaymaya başlayan İsa'nın ilk sözünün "tamamlandı" olması dikkate değer. "Zaman doldu" diyordu, "Tanrı'nın Egemenliği yaklaştı" (Markos 1:15). İsa Mesih, peygamber Daniel'in gelecek olan Kurtarıcı için kullandığı "İnsanoğlu" unvanını kendine mal etti (Daniel 7:13). Yahudiler'in din önderleri önünde sorguya çekildiğinde, Başkâhin Kayafa'nın kullandığı "Tanrı'nın Oğlu" deyimini hiç çekinmeden benimsedi (Markos 14:61, 62). Bu unvan da Mezmur 2:7'de, gelecek olan Kurtarıcı Mesih için kullanılmıştı. Yine peygamber Yeşaya, kendi adını taşıyan kitabın sonlarında Tanrı'nın elem çeken kulundan söz etmektedir. İsa Mesih, bu benzetmeyi de üstlenerek çarmıh üzerindeki ölümünü bu önbildirilerin ışığında yorumladı. İsa Mesih'in, on iki öğrencisiyle yaptığı eğitimin ilk evresi Simun Petrus'un kesin iman açıklamasıyla sonuçlandı. Petrus, İsa'nın gerçekten Kutsal Yazılar'la geleceği belirtilen Mesih olduğu kanısına varmıştı. Başkaları belki İsa'yı sadece yeni bir peygamber olarak görüyorlardı. Petrus ise O'nu peygamberlerin işaret ettiği Kurtarıcı olarak tanıdı. O, izlenmesi gereken yolu gösteren yeni bir levha değildi; O, bütün levhaların gösterdiği yolun ve hedefin kendisiydi. İsa Mesih, her şeyin kendisinde tamamlandığını gayet iyi biliyordu. Bir kez kendi öğrencileri arasındayken şunları söylemişti: "Sizin gördüklerinizi gören gözlere ne mutlu! Size şunu söyleyeyim, nice peygamberler, nice krallar sizin gördüklerinizi görmek istediler, ama göremediler. Sizin işittiklerinizi işitmek istediler, ama işitemediler" (Luka 10:23, 24). Ne var ki şimdi incelemek istediğimiz dolaysız iddialar, İsa'yı bize "Kurtarıcı Mesih" olarak tanıtmakla kalmıyor, doğrudan doğruya O'nun Tanrı ile ezelden beri ve özde bulunduğu özel ilişkiyi de dile getiriyor. Bu büyük iddialarına ilişkin şu üç örnek dikkat çekicidir. İlk olarak, İsa Mesih'in sürekli olarak Tanrı'dan "Babam" diye söz etmesi bu yakın ilişkiyi gösterir. On iki yaşında bir çocukken bile Göksel Babası'nın işi için gösterdiği gayret ailesini şaşırtmıştı (Luka 2:41-52). Sonra şu iddialarda bulundu: "Babam hâlâ çalışmaktadır, ben de çalışıyorum" (Yuhanna 5:17). "Ben ve Baba biriz" (Yuhanna 10:30). "Ben Baha'dayım, Baba da bendedir" (Yuhanna 14:10, 11). İsa Mesih'in, öğrencilerine de Tanrı'yı "Baba" diye çağırmalarını öğrettiği gerçektir. Oysa Mesih'in "Oğulluğu" ile biz imanlıların oğulluğu arasında dağlar kadar fark vardır. Öyle ki, İsa iki oğulluk ilişkisi arasında ayrım yapmak zorundaydı. Buna göre ölümden dirilen İsa, Mecdelli Meryem'e, "Benim Babam'ın ve sizin Babanız'ın yanına çıkıyorum" dedi (Yuhanna 20:17). "Bizim Babamız'ın yanına çıkıyorum" diyemezdi. Yukarıdaki alıntıların hepsi Yuhanna'nın yazılarından aktarılmıştır. Ne var ki, Matta da İsa'nın Tanrı ile olan özel ilişkisini belirtiyor. "Babam her şeyi bana emanet etti. Oğul'u, Babadan başka kimse tanımaz. Oğul'dan ve Oğul'un Baba'yı tanıtmayı dilediği kişilerden başkası da Baba'yi tanımaz" (Matta 11:27). İsa'nın, bütün insanlardan farklı olarak Tanrı ile özel bir ilişkide olma iddiasında bulunduğu, dindar Yahudiler'in tepkilerinden de belli oluyor. "Kendisinin Tanrı Oğlu olduğunu ileri sürüyor" diyerek O'nu suçladılar (Yuhanna 19:7). İsa, Tanrı ile öyle bir birlik içindeydi ki, kendisine bakan Tanrı'yı görmüş olacaktı. Şöyle ki, O'nu tanımak Tanrı'yı tanımaktır; O'nu görmek Tanrı'yı görmektir; O'na inanmak Tanrı'ya inanmaktır; O'nu benimsemek Tanrı'yı benimsemektir; O'ndan nefret etmek, Tanrı'dan nefret etmektir; O'na saygı göstermek, Tanrı'ya saygı göstermektir.2 Bunlar, İsa Mesih'in Tanrı ile olan özel ilişkisini belirtmek için ortaya atılmış olan genel iddialardan yalnızca birkaçıdır. Bunların dışında İsa'nın iki kesin iddiası daha dikkate değer. Birincisi, Yuhanna 8. bölümünün sonlarına doğru anlatılır. Yahudiler'le tartışan İsa, "Size doğrusunu söyleyeyim, bir kimse sözüme uyarsa, ölümü asla görmeyecektir" dedi. Bu sözü duyanlar dayanamadılar. "İbrahim öldü, peygamberler de öldü" diye karşı çıktılar. "Sen kendini kim sanıyorsun?" İsa şöyle karşılık verdi: "Babanız İbrahim günümü göreceği için sevinçle coşmuştu." Yahudiler iyice şaşırmışlardı. "Sen daha elli yaşında bile değilsin, İbrahim'i de mi gördün?" dediler. İsa, buna ortalığı karıştıran büyük bir iddiayla yanıt verdi. "Size doğrusunu söylüyorum, İbrahim doğmadan önce ben varım" dedi. Bunun üzerine İsa'yı taşlamak üzere yerden taşlar aldılar. Musa'nın aracılığıyla verilen Kutsal Yasa'ya göre, Tanrı'ya küfreden kişinin taşlanarak öldürülmesi gerekiyordu. İlk bakışta bu sözün neresinde küfür var diye sorabiliriz. Evet, İbrahim'den önce yaşamış olduğunu ileri sürmüştü. Ama "gökten indiğini," "Baba'dan gönderildiğini" açıklayan İsa, buna benzer sözleri sık sık söylüyordu. Oysa Yahudiler, İsa'nın bu iddialarına fazla tepki göstermemişlerdi. Buradaki sorunu açığa çıkarmak için daha derinlere inmemiz gerekir. Görüyoruz ki İsa, "İbrahim'den önce ben vardım" demedi; "ben varım" dedi. İbrahim'den önce, başlangıcı olmayan bir yaşama sahip olduğunu söylüyordu. Oysa İsa'nın, "ben varım" sözünde öncesizlik iddiasından daha da önemli bir nokta var. İsa Mesih, doğrudan doğruya Tanrılığını iddia ediyordu. "Ben varım" deyimi, Tanrı'nın kendini Musa'ya tanıtırken kullandığı isimdir. "Ben Ben'im" dedi, "İsrailliler'e de ki: 'Beni size Ben Ben'im diyen gönderdi'"(Çık.3:14). Bu sözle Tanrı kendini, öncesiz ve sonsuz, kendiliğinden var olan, tek Tanrı olarak tanıttı. İsa Mesih de, tek Tanrı'nın bu özel adını kendine mal etti. Yahudiler, Tanrı'ya küfür olarak yorumladıkları bu sözden dolayı İsa'yı taşlamak istediler. İsa Mesih'in kesinlik bakımından buna benzer bir başka iddiası da, ölümden dirilişinden sonra oldu (Şimdilik İsa'nın dirilişini bir varsayım olarak kabul edelim; bu konuyu ilerleyen bölümlerde ayrıntılarıyla inceleyeceğiz). Olayı anlatan yine Yuhanna'dır (Yuhanna 20:16-29). İsa'nın dirilişinden bir hafta sonra kuşkucu Tomas ve diğer öğrenciler kapalı kapılar ardında toplanmışlardı. O anda İsa aralarında görünüverdi. İsa'nın gerçekten dirildiğine inanmayan Tomas'a elini uzatıp yaralarını incelemesini buyurdu. Tomas şaşkınlık içinde İsa'ya bakarak, "Rabbim ve Tanrım!" dedi. İsa ise bu hitabı benimsedi. Tomas'ı, o güne kadar olan imansızlığından ötürü azarladıysa da, kendisine "Tanrı" diye tapınmasına karşı çıkmadı. Dolaylı İddialar Mesih'in Tanrılık iddiası, dolaysız sözlerle olduğu gibi, dolaylı yollardan da ileri sürüldü. Halk arasında yarattığı şaşılacak işler, tanrısal kişiliğiyle ilgili sözleri kadar güçlü tanıklardır. Birçok olayda salt Tanrı'ya özgü olan bazı işler yaptı. Bunlardan dört tanesine değinmek istiyoruz. İsa Mesih, iki ayrı olayda günahları bağışlama yetkisine sahip olduğunu söyledi (Markos 2:1-12; Luka 7:36-50). Olayların birincisinde felçli bir adam, arkadaşları tarafından damdan aşağıya İsa'nın önüne indirildi. Hastanın asıl ihtiyacının ruhsal olduğunu anlayan İsa, orada bulunan din adamlarını şu sözlerle şaşırttı: "Oğlum, günahların bağışlandı." İkinci olay, adı kötüye çıkmış bir kadınla ilgilidir. İsa, dindarlığıyla tanınan birinin evinde yemeğe çağrılmıştı. Onlar sofrada otururlarken arkadan yaklaşan kadın göz yaşlarıyla İsa'nın ayaklarını yıkayıp saçlarıyla kurulamaya başladı. Ayaklarını durmadan öpüyor, güzel kokulu yağı ayaklarına sürüyordu. İsa ona da, "Günahların bağışlandı" dedi. Her iki olayda da İsa'nın sözlerini duyanlar şaşırdılar. Kendi kendilerine, "Bu adam kim?" diye sordular. "Ne biçim küfür bu? Tanrı'dan başka kim günahları bağışlayabilir?" Bu soruları sormakla bir bakıma çok haklıydılar. Biz, bize karşı yapılan haksızlığı bağışlayabiliriz. Ama Tanrı'ya karşı işlenen suçu yalnız Tanrı'nın kendisi bağışlayabilir. İkinci olarak İsa Mesih, yaşam verme yetkisine sahip olduğunu söyledi. İnsanlara kendini "Yaşam," "yaşam ekmeği," "diriliş ve yaşam" gibi adlarla tanıttı. İzleyicilerinin kendisine olan bağlılıklarını, çubuğun asmaya olan bağlılığına benzetti. Samiriyeli kadına "diri su" verdi; kendisinin ardınca gelenlere sonsuz yaşam vaat etti. Kendini hem koyunlar için canını veren, hem de onlara yaşam veren İyi Çoban olarak tanıttı. Kendisine, bütün insanlar üzerinde yetki verildiğini bildirdi. Tanrı'nın kendisine vereceği kişilere sonsuz yaşam bağışlayacağına söz verdi. "Oğul, istediği kişilere yaşam verir" dedi.3 İsa'nın bu iddiası apaçıktı. Bu gerçeği benimseyen öğrencileri ise O'ndan ayrılamayacaklarını anladılar. "Rab, biz kime gidelim?" diye sordu Petrus. "Sonsuz yaşamın sözleri sendedir" (Yuhanna 6:68). Yaşam gerçekten bir bilmecedir. Fiziksel yaşam olsun, ruhsal yaşam olsun, nereden geldiği de, nasıl bir şey olduğu da derin bir sırdır. Bu sorulara tümüyle aydınlatıcı, doyurucu yanıtlar veremiyoruz. Yalnız yaşamın Tanrı'dan gelen bir armağan olduğunu söyleyebiliriz. Ne var ki, İsa Mesih bu armağanı kendisinin vereceğini iddia etti. Üçüncü olarak İsa, gerçeğe sahip olduğunu, gerçeği öğrettiğini söyledi. En çok göze çarpan özellik, yalnız İsa'nın öğrettiği gerçek değil, öğretişindeki açıklık ve kesinliktir. Çağdaşları bilgeliğinden derin bir şekilde etkilendiler. "Bu adam bunları nereden öğrendi?... Kendisine verilen bu bilgelik nedir? Nasıl böyle mucizeler yapabiliyor? Meryem'in oğlu, Yakup, Yose, Yahuda ve Simun'un kardeşi olan marangoz değil mi bu?" (Markos 6:2, 3). "Bu adam hiç öğrenim görmediği halde, nasıl bu kadar bilgili olabilir?" (Yuhanna 7:15) Ne var ki insanlar, İsa'nın bilgeliğinden çok, yetkili tutumundan etkilendiler. "Hiç kimse, hiçbir zaman bu adamın konuştuğu gibi konuşmamıştır" (Yuhanna 7:46). "Yetkiyle konuştuğu için O'nun öğretişine şaşıp kaldılar" (Luka 4:32). "İsa konuşmasını bitirince, halk O'nun öğretişine şaşıp kaldı. Çünkü onlara kendi din bilginleri gibi değil, yetkili biri gibi ders veriyordu" (Matta 7:28, 29). İsa'nın yetkisi din öğretmenlerinin yetkisinden üstünse, peygamberlerinkinden de üstün olurdu. Din öğreticileri başkalarının, peygamberlerse Tanrı'nın yetkisine dayanarak konuştular. Ama İsa, kendine özgü bir yetkiye sahip olduğunu iddia etti. Konuşmalarına "Rab şöyle diyor" şeklinde değil, "Ben size gerçeği söylüyorum" sözüyle başlardı. Gerçi İsa, öğretişinin kendisinden değil, kendisini gönderen Baba'dan kaynaklandığını söyledi. Bununla birlikte kendisinin, tanrısal açıklayışı insanlara ileten aracı olduğunu biliyordu. Tanrı bildirisi, tam anlamıyla yalnız ve yalnız kendisinde açıklanıyordu. Bu yüzden de İsa tam bir güvenle konuşabiliyordu. Duraksamadan, kimseden özür dilemeden gerçeği söylüyordu. İsa, ağzından çıkan hiçbir sözü düzeltmek, geri almak ya da değiştirmek zorunda kalmadı. Tanrı'nın tartışma götürmez sözlerini insanlara iletti: "Tanrı'nın gönderdiği Kişi, Tanrı'nın sözlerini söylüyor." İsa Mesih, kendinden emin bir şekilde gelecek zamanlara ilişkin önbildirilerde bulundu. "Düşmanlarınızı sevin," "yarın için kaygı çekmeyin," "yargılanmayasınız diye yargılamayın" gibi sözlerle ahlaksal konularda kesin buyruklar verdi. Çeşitli konularda söz verdiği zaman, sözlerinin yerine geleceğinden hiç kuşkusu yoktu. "Dileyin, size verilecektir" dedi. Kendi sözlerinin Kutsal Yasa gibi sonsuzlara dek kalacağını, hiçbir zaman geçerliliğini yitirmeyeceğini söyledi. Eski zamanlarda Tanrı'nın halkının geleceği, O'nun sözüne verdikleri karşılığa bağlıydı. Aynı şekilde İsa Mesih, kendisini dinleyenlerin sonsuz geleceğinin, O'nun sözünü benimseyip benimsememelerine bağlı olduğunu belirtti. Dördüncü olarak İsa, dünyayı yargılayacağını söyledi. Belki de bütün iddialarının en şaşırtıcısı budur. Buna benzer şekilde anlattığı öykülerin birçoğunda, kendisinin dünyanın sonunda yeryüzüne döneceğini, insanların Tanrı ile son hesaplaşmasının O'nun ikinci gelişine dek erteleneceğini bildirdi. İsa Mesih o zaman ölüleri dirilterek bütün insanları önüne toplayacak. Yücelik tahtına oturarak Baba'dan aldığı yargıyı uygulayacak. Çobanın koyunlarıyla keçileri birbirinden ayırması gibi, İsa Mesih de insanları kendisine olan tutumlarına göre iki sınıfa ayıracak. Bazılarını, dünyanın yaradılışından beri kendileri için hazırlanmış egemenliği miras alsınlar diye çağıracak. Diğerleri ise şu korkunç sözleri duyacaklar: "Ey lanetliler, çekilin önümden! İblis'le melekleri için hazırlanmış sönmez ateşe gidin!" (Matta 25:21-46). İsa Mesih dünyayı yargılayacaktır. Yargılamanın ölçütü ise, insanların kendisine ve izleyicilerine karşı takındıkları tutum olacak. O'nu insanlar önünde benimseyenleri, kendisinin Baba Tanrı'nın önünde benimseyeceğini söyledi. O'nu yadsıyanları ise O da yadsıyacak. O son günde kişinin cennetin dışında bırakılması için İsa'nın, "Ben sizi hiç tanımadım" demesi yeterli olacak (Yuhanna 12:47,48; Matta 10:32, 33; 7:23). Böyle bir iddianın önemi, kolay kolay abartılmayacak ölçüde büyüktür. Günümüzde herhangi bir din önderinin böyle sözler söyleyebileceğini pek düşünmeyiz. "Sözlerime kulak verin. Sonsuz geleceğiniz buna bağlıdır. Dünyanın sonunda sizi yargılamak üzere yeryüzüne döneceğim. Sözlerimi dinleyip dinlememenize göre yargı vereceğim." Böyle sözler söylemeye kalkışan bir din adamı, kısa zamanda ya polislerin ya da ruh doktorlarının önüne çıkarılır! İsa'nın Yarattığı Doğaüstü İşler Son olarak İsa'nın "eylemli iddialar" diye yorumlayabileceğimiz mucizelerini ele almamız uygun olur. Bu kitapta, mucizelerin olasılığı ve amacı konusunda ayrıntılı bir tartışmaya giremeyiz. Şunu belirtmekle yetinelim: İsa Mesih'in yarattığı mucizeler doğaüstü işler oldukları kadar, ruhsal anlam taşımaları açısından da önemlidirler. Mucizeler, "şaşılacak işler" olduğu gibi, birer "belirti" niteliğindeydi. İsa hiçbir zaman bencilce ya da anlamsız bir mucize gerçekleştirmedi. Mucizelerin amacı gösteriş yapmak ya da inanmak isteyenlere zorla boyun eğdirmek değildi. Mucizeler, fiziksel güç gösterisinden çok, ruhsal yetki gösterisi niteliğindeydi. Bu doğaüstü işler, İsa'nın eyleme dönüştürülen sözleri, iddialarının gözler önüne serilmesiydi. İşleri sözlerini doğruluyor, destekliyordu. Yuhanna bu durumu iyi anlamıştı. Kaleme aldığı ve kendi adını taşıyan bölümde, özel olarak seçtiği altı, yedi tane "belirti"den söz edip bunları da İsa'nın kendi kişiliğine ilişkin yaptığı açıklamalara bağlamıştır (bkz. Yuhanna 20:30, 31). Ele aldığı ilk belirti, Kana Köyü'ndeki düğünde suyun şaraba dönüştürülmesi olayıdır. Pek öğretici bir olay gibi görünmüyor, ama mucizenin asıl önemi daha derinlerde yatıyor. Yuhanna, bize, taştan su küplerinin "Yahudiler'in kutsal yıkanma töreni için" düğün yerinde hazır durduğunu bildiriyor. İşte aradığımız ipucu burada. Olaydaki su, eski din düzenini gösteriyor. Şarap ise İsa Mesih'in getirdiği yeni düzeni, yeni yaşamı simgeliyor. Su nasıl şarapla değiştirildiyse, İsa'nın getirdiği "İyi Haber" eski Kutsal Yasa'nın yerine geçecekti. Yaratılan mucize, İsa'nın yeni düzeni kurmaya yetkisi olduğuna dair iddiasını pekiştirmekteydi. Beklenilen Kurtarıcı O'ydu. Samiriyeli kadına şöyle söylemişti: "Ben O'yum" (Yuhanna 2:1-11; 4:26). Aynı şekilde İsa'nın beş bin kişiyi doyurması, insan yüreğinin ruhsal açlığını doyurabilme iddiasını destekliyordu. "Yaşam ekmeği Ben'im" demişti. Bu olaydan biraz sonra, "Dünyanın ışığı Ben'im" diyen İsa, doğuştan kör olan birinin gözlerini açtı. Körün gözlerini açabilen, kuşkusuz Tanrı'yı tanıyabilmesi için insanın ruhsal gözlerini de açabilecekti. Son olarak İsa, "Diriliş ve yaşam Ben'im" diyerek dört gündür ölü olan Lazar'ı ölümden diriltti. Bir ölüye yeniden yaşam verdi. Bu da bir belirtiydi. İsa Mesih, kendisine inanan kişinin ölümden önce yaşamı, ölümden sonra da dirilişi olacaktı. Bütün bu mucizeler, birer ders niteliğindeydi. Şöyle ki, insanlar ruhsal anlamda aç, kör ve ölü durumdalar; onların açlığını doyurabilen, gözlerini açabilen, onları yeniden yaşama kavuşturabilen yalnız İsa Mesih'tir (Yuhanna 6:35; 8:12; 11-25). Sonuç Nasıralı marangozun öğretilerinden bu iddiaları çıkarıp atmak ya da yok saymak olanaksızdır. Bunların, İncil yazarları tarafından uydurulduğu ya da bilinçsizce abartıldığı da söylenemez. Söz konusu iddialar, İncil'in her bölümünde yer almaktadır. Çizilen portre, insan uydurması olamayacak ölçüde dengeli ve tutarlıdır. İddialar ortada. Bunlar yalnız başlarına Tanrılık konusunda kesin kanıt değildir. İddialar yanlış olabilir. Ne var ki, yapılan iddialar için doyurucu bir açıklama bulmak zorundayız. Eğer İsa Mesih, öğretişinin başlıca sonuçlarından birinde, yani kendi kişiliği konusunda büsbütün yanılmış olsaydı, O'na "büyük bir öğretici," "iyi bir peygamber" gözüyle bakamazdık. İsa'nın öğretişlerini incelemiş olan birçok kişi, O'na rahatsız edici "büyüklük kuruntusu"na kapılmış bir kişi gözüyle bakmıştır. "Böyle iddialarda bulunan bir kişi yalnızca insan olsa, bu kendini beğenmişlik, ancak bir imparatora yaraşır bir megalomani sayılabilirdi."4 "İsa'nın bir yandan ahlaksal öğretişlerindeki derinlik ve akıllılık, öbür yandan da, eğer kendisi gerçekten Tanrı değilse, ruhsal öğretişlerinde görülen aşırı megalomani arasındaki çelişki için, şimdiye dek doyurucu bir açıklama önerilmemiştir."5 Öyleyse İsa insanları bilerek aldatıyor muydu? Sahip olmadığı halde tanrısal yetki taslayarak insanları kendine bağlamaya mı çalışıyordu? Böyle bir şeye inanmak çok güç. İsa'nın tüm davranışlarında bir dürüstlük sezilir. Başkalarının ikiyüzlülüğünden tiksiniyor, kendisi de saydam bir cam gibi içtenlikle hareket ediyordu. Öyleyse İsa yanılmış mıydı? Sabit bir büyüklük kuruntusunun etkisi altında mıydı? Bu düşünceyi ileri sürenler var; ama öyle bir çıkmaza giriyorlar ki, kendi kendini aldatan İsa değil, bunu ileri sürenler oluyor. Kendini böylesine aldatmış olan kişide beklenilen anormallik izleri İsa'da yoktur. Karakteri iddialarını desteklemektedir. Araştırmamızı bu yönde sürdüreceğiz. --------------------------------------------------------------------------------------- 1. İncil'in güvenilirliği konusunda daha ayrıntılı bilgi almak için Türkçe olarak bulunabilen şu kaynaklara başvurabilirsiniz: Benson, R. İncil-i Barnaba: Bilimsel Bir Araştırma Bruce, F.F. Elimizdeki İncil Sağlamdır!; İncil Bilim Serisi: İncil'in Mesajı Cedid, İskender. Tevrat ve İncil'in Değişmezliği Gilchrist, J. ve Lütfi Ekinci. Evet, Kitabı Mukaddes Tanrı Sözü'dür! Gilchrist, J. Kur'an ile İncil Yan Yana! Karataş, İsa. Gerçekleri Saptıranlar Moran, M.A. Hakikat ve Dalalet Pfander, C.G. Tevrat ve İncil'de Tahrif Yoktur Rhoton, Dale. İnanç ve Kanıt Sproul, R.C. İncil Bilim Serisi: Yorum Bilimi Yazman, Yakup. İznik Konseyi'nde Ne Oldu 2. Yuhanna 8:19; 14:7; 12:45; 14:9; 12:44; 14; Markos 9:37; Yuhanna 15:23; 5:23. 3. Yuhanna 6:35; 14:6; 11:25; 15:4;5;4:10-15; Markos 10:17,21; Yuhanna 10:28; 17:2;5:21. 4. P.T. Forsyth, Bu Yaşam ve Bundan Sonraki, Independent Press, 1947 5. C.S. Lewis, Mucizeler, Bles, 1947. |
11-22-2009, 04:24 PM | #2 |
ÇaKaL Üye
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 35
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11 Teşekkür Edilme: 32 Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1390
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Paylaşım için saol
|
Bu Konudaki Online üyeler: 1 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 1) | |
|
|