04-21-2010, 01:58 AM | #11 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Aug 2005
Nerden: ManisA
Yaş: 38
Mesajlari: 7,071
Teşekkür Etme: 5 Teşekkür Edilme: 16 Teşekkür Aldığı Konusu: 15
Üye No: 4
Rep Power: 3489
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
ÇANAKKALE BOĞAZININ BAZI COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
Çanakkale Boğazı, 3. jeolojik zamanın sonunda meydana gelen bir çöküntü ile oluşmuştur. Uzunluğu 65km'dir. Boğazın en geniş yeri 5. 800m,en dar yeri 1250m (kilit bahir kalesi çimenlik kalesi arası)ve en derin yeri 106m'dir. Boğaz sularında ters bir akıntı vardır. Ege denizinin binde 38 oranındaki tuzlu suyu dipten Marmara'ya akarken Karadeniz'in binde 26 oranındaki tuzlu suyu üstten ters akıntıyı oluşturmaktadır. Boğazın çevresi dağ karakterinde yüksek ve kıvrımlı kütlelerle kaplıdır. İşte Boğazın dar olması, Boğaz sularında ters bir akıntı olması ve Boğazın çevresinde yer. yer kıvrımlı dağ kütlelerinin olması; Boğazın savunulmasını kolaylaştırmıştır ve geçilmesini zorlaştırmıştır. Çanakkale savaşları 3 Kasım 1914'te İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin Ertuğrul,Seddülbahir, Kumkale ve Orhaniye tabyalarını bombalamaları ile Osmanlı Devletine resmen savaş ilan edilmeden başlamıştır. İngiltere ve Fransa'nın resmen savaş ilan etmeleri 5Kasım1914'te olmuştur. Böylece 1. Dünya savaşının en önemli ve en kanlı savaş cephesi açılmıştır. Çanakkale cephesinin açılmasına sebep olan nedenler şunlar olmuştur: Türkiye'nin Süveyş Kanalı ve dolayısıyla Hint denizi yolu üzerindeki baskılarına son vermek,savaşa katılmakta tereddüt eden Bulgaristan'ı Almanya'ya kaptırmadan İtilaf Devletleri yanında savaşa sokmak,İstanbul'u ele geçirerek Müslüman dünyasını etki altına sokmak ve halifenin ilan ettiği Cihad Hareketini etkisiz hale getirerek İslam dünyasını çökertmek,Almanların 1915 baharında yapacağını hesapladıkları Büyük Taarruz için bu devletin dikkatini Çanakkale'ye çekerek Avrupa Cephesinden buraya kuvvet kaydırmalarını sağlamak ve Çanakkale ve İstanbul Boğazını geçerek zor durumda olan Rusya'ya yardım etmek amacını taşıyorlardı. Vatanı, namusu, dini için İmparatorluğunun dört bir yanından (Trablusgarp, Cezayir, Şam, Kudüs; Üsküp, Işkodra, Selanik, Silstre)gelen kahramanlarımız Çanakkale'de göğüs, göğüse burun buruna çarpışmışlardır. Anadolu'da ortalama her üç evden biri Çanakkale savaşlarına katılmıştır. Çanakkale savaşlarından ilki olan Deniz harekatı 19 şubat 1915'te başlayıp 27 gün sürmüştür. Deniz Harekatında büyük kayıplar veren işgal kuvvetleri boğazı geçemeyeceklerini anlayarak 25 Nisan 1915'ten itibaren Gelibolu yarımadasında Kara harekatını başlatmışlardır. 260 gün süren bu saldırılarda da başarısız olmuşlar ve büyük kayıplar vererek Çanakkale'yi terk etmek zorunda kalmışlardır. Çanakkale savaşlarına İtilaf devletleri önceleri küçük çapta kuvvet göndermişler fakat bunların çok yetersiz olduğunu anlayınca bu sayı 500. 000'e kadar çıkmıştır. 400. 000bin İngiliz,79. 000 Fransız askeri bu savaşa katılmıştır. Bu savaşlarda İngilizlerin kaybı 115. 000 ölü,yaralı ve kayıp,90. 000memlektine gönderilen hasta. Fransızlar ise 47. 000 kayıp vermişlerdir. Türklerin kaybı ise;şehit,yaralı,ve hasta olmak üzere toplam olarak yaklaşık252. 300 ü bulmuştur. Gerçektende 8,5 ay süren Çanakkale Kara savaşları daracık toprak parçası üzerinde ve kötü arazi koşullarında burun buruna göğüs, göğüse çok zor koşullarda başlamış ve devam etmiştir. Bu sebeple çok kanlı ve kıyıcı sahneler yaşanmıştır. Türklerin bu kadar kayıp vermelerinin sebebi,düşman donanmasının gece gündüz hiç eksilmeyen o korkunç bombardımanının büyük rolü olmuştur. Çanakkale zaferi Türk ve dünya Tarihinde önemli sonuçlar doğurmuştur. Çanakkale de dünya imparatorluğuna soyunmuş yeryüzünü tek elden yönetmek amacıyla yola çıkmış İngiliz Krallığını büyümesi durdu. Üzerinde güneş batmayan İmparatorluğun bir süre sonra üzerindeki güneş batar hale geldi. Türklerin dünya hakimiyetinde hala varolduğunu ve büyük bir millet olduğunu dünya bir kez daha anlamıştır. En önemlisi Avrupa'nın şark meselesi projesi Çanakkale Zaferi sebebiyle yok olmuştur. Çanakkale Zaferi bu tarihten sonra bağımsızlık mücadelesi veren ülkelerin bağımsızlık güneşi olmuştur. |
04-21-2010, 01:59 AM | #12 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Aug 2005
Nerden: ManisA
Yaş: 38
Mesajlari: 7,071
Teşekkür Etme: 5 Teşekkür Edilme: 16 Teşekkür Aldığı Konusu: 15
Üye No: 4
Rep Power: 3489
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
ÇANAKKALE SAVAŞLARI'NDA ANZAKLAR
Birinci Dünya Savaşı'nda, İngilizlere destek vermek amacıyla oluşturulan birliklere ANZAK (Anzac) adı verilmiştir. Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu anlamına gelen (Avustralia and New Zeland Army Corps) kelimelerinin baş harflerinden meydana gelmiş bir kısaltmadır. Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması ile birlikte İngiltere de savaşa girmiş, anavatanın nasıl destekleneceği konusunda Avustralya ve Yeni Zelanda hükümetleri de çalışmalara başlamıştır. Ama üstünde durulacak diğer bir husus ise Yeni Zelanda ve Avustralya halklarının emperyalist saldırılara karşı olmasıydı. Büyük devletlerin küçük devletleri sömürmesini kınıyor, bağımsızlık akımını destekliyorlardı. Bu husus "The Story of Anzac" adlı eserde; "Avustralya ve Yeni Zelanda hiç şüphesiz harp istemiyorlardı. Fakat bir diğer gerçek, genç kuşağın bir harp patladığı taktirde donanmada görev almak isteğiydi" şeklinde belirtilmiştir. Ayrıca Avustralya ve Yeni Zelanda meclisleri istedikleri taktirde tarafsız kalabilirlerdi. Gerçi iki ülke de I.Dünya Savaşı'na İngiltere yanında katılırken askerlerinin gerektiğinde Avrupa, Mısır ya da Kuzeybatı Hindistan'da farklı cephelerde kullanılabileceğini biliyorlardı. Ancak bu kararı alırken ilk düşündükleri şey doğaldır ki, bölgelerindeki Alman askeri tehdidiydi. Diğer bir deyişle savaşa girişlerinin temel nedeni, İngiltere'ye yardım olduğu kadar kendi güvenlikleriydi. Daha öncede belirtildiği gibi, İngiltere'nin Güney Pasifik'teki askeri varlığı aslında, bu iki ülke güvenliğinin temelini de oluşturuyordu. I.Dünya Savaşına kadar önemli bir silahlı güce sahip bulunmayan Avustralya'da mevcut kuvvetler sadece bölgesel teşkilâttan ibaret idi. Savaşın başlaması ve İngiltere'nin de savaşa başlaması üzerine, imparatorluğun diğer dominyonları arasında Avustralya da İngiliz hükümetinden 29 Temmuz 1914 tarihli bir şifre almıştır. Bu şifre telgrafta, savaş boyunca Anavatanın nasıl ve ne ölçüde desteklenebileceği sorulmakta ve kararın kısa zamanda bildirilmesi istenmekteydi. Avustralya hükümeti, yaptığı kabine toplantısı ve komutanlarla varılan mutabakat sonunda verdiği cevapta; 1)Donanmanın Britanya Amirliği emrine verileceğini, 2) Oluşturulacak 20 bin kişilik bir sefer kuvvetinin de İmparatorluk Hükümeti'nin uygun göreceği yere gönderileceğini ve savaşın devamı boyunca devamlı olarak ikmalinin sağlanacağını, teklif ve taahhüt etmiştir. Savaş kararı alındıktan sonra hazırlıklar başlamıştır. Önce askere alma işine girişilir ve duyurular yapılarak merkezler oluşturulur. Halkta savaşa katılma talebi oldukça büyüktür. Ve kayıtlardan sonra askerler kamplarda hızla eğitimden geçirilerek, savaşa hazırlanırlar. Böyle büyük bir savaşa ilk defa katıldıkları için organizasyonda sorunlar çıkar ve aksayan yönler olur. Bu aksaklıklar da İngiltere'den gelen askeri uzmanlar vasıtasıyla giderilir. İki ülke birliklerinin katılmasıyla kısa zamanda meydana gelen ve Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu (ANZAK) adını alan bu Kolordunun iki tümeninden biri tümüyle Avustralya birliklerinden kurulan 1. Avustralya Tümeni idi. Diğer Tümen ise 4. Avustralya Piyade Tugayı, 1. Avustralya Hafif Süvari Tugayı ile Yeni Zelanda Bindirilmiş Piyade Tugayı ve Yeni Zelanda Sahra Topçu Alay'ından oluşturulmuştur. Bu karma tümene Avustralya ve Yeni Zelanda Tümeni yada kısaltılmış olarak (NZ. ve AN.) Tümeni adı verilmiştir. 1. Avustralya Tümenine General Bridges Karma Tümene ise General Goodley komuta ediyordu. Ayrıca oluşturulan bu ANZAK birlikleri içinde Maori ve Ranatongan adı verilen yerliler de bulunuyordu. Maoriler cengaver kabileler idi. 1915 yılı Şubatında Gelibolu cephesinde Türklere karşı çarpışmak üzere gönüllü yazıldılar. Ama değil Gelibolu'nun, Türkiye'nin bile nerede olduğunu dahi bilmiyorlardı. 18 Mart 1915'de müttefik kuvvetleri Çanakkale Boğazında bir yenilgi ile karşılaşınca, denizden yapılacak saldırıyla deniz yolunun açılamayacağını, bununla birlikte karadan da bir çıkarma yapılması gerektiğini ve duyulan ihtiyacın karşılanması için de Anzak kolordusunun cepheye getirilmesi kararı alındı. Gelibolu Yarımadası'na Müttefik donanmasının desteğinde çıkarma yapılacağı resmen belli olunca, Mısır'daki askeri kamplarda hazırlıklar hızla tamamlandı. Anzak birlikleri çöl yaşamından kurtulup, biran önce yola çıkmak için iyice sabırsızlanmaktadırlar. Sonunda hareket günü gelir ve Şubatın erken saatleriyle birlikte, kendilerini Limni adasına götürecek gemilere binmeye başlarlar. Limni adası, coğrafik konumu-hem Çanakkale Boğazına yakın oluşu hem de geniş Mondros Limanı-nedeni ile stratejik bir değere sahiptir. Ayrıca ada İngiltere açısından, Kıbrıs ve Mısır'a giden ulaşım yolu üzerinde bulunması sebebiyle de özel bir önem taşımaktadır. Bu nedenledir ki Limni adası ve Mondros Limanı, I.Dünya Savaşı sırasında ve özellikle Çanakkale Savaşları boyunca, Müttefik Donanmasının Doğu Akdeniz'deki başlıca üssü olarak kullanılmıştır. Limni'de kaldıkları süre içinde, askerlere çıkarma harekatı için eğitim verilir. Farklı ülke birlikleri arasında ortak askeri yönetim ve işbirliği çalışmaları yapılır, eksikler giderilir. Ayrıca İngiliz ve Fransız generalleri Limni'de biraraya gelip çıkarma planıyla ilgili gerekli değişiklikleri ve önemli noktaları görüşerek, son şeklini verirler. Gerçekten de Anzaklar 25 Nisan 1915 Pazar günü sabahın erken saatlerinde başlayan çıkarma ile Gelibolu Yarımadası'ndaki savaşa katılmış oldular. O günden 9 Ocak 1916'ya kadar süren çok kanlı ve çetin çarpışmalar içinde, savaş yetenekleriyle, cesaretleriyle temayüz eden bu savaşçılar, kendilerinin bir sömürge insanı değil, milli bir karakter taşıyan Avustralyalılar ve Yeni Zelandalılar oldukları duygusunu da gittikçe pekiştiren bir inanca sahip olmak imkânına kavuşmuşlardı. Çıkarmanın nasıl başlatılacağına ilişkin plan aslında teknik ve karmaşıktır. Yapılan çıkarmanın nasıl olduğu ne gibi duygular yaşandığı ve sonuçları hakkında elde edilen bilgiler, Çanakkale'de savaşmış olan askerlerin hatıralarından alınmıştır. Konu ile ilgili yapılan araştırmalar ve ortaya konan eserler, bu hatıralar ışığında hazırlanmıştır. İngiliz tarihçisi Niget Steel (Defeat at Gallipoli) "Bir Yenilginin Destanı; Gelibolu" adlı eserinde Gelibolu'ya yapılan çıkarmanın nasıl başlatıldığını şöyle anlatmaktadır. "Üçüncü Avustralya Tugayına bağlı kuvvetler şafaktan önce iki hücum dalgası halinde Kaba Tepe'nin kuzey kıyısına çıkacaklardı. İlk sıradakilerin yedeğe alınması saat 02:35'te tamamlanmıştı. Ancak gemiler etrafı aydınlatan ay batıncaya kadar, yaklaşmak için harekete geçemediler. Aslında 23 Nisan'da yapılması düşünülen ilk plâna göre çıkarma karanlıktan yararlanabilmek için, saat 02:30'da başlatılacaktı. Ne var ki 25 Nisan 1915 sabahı ay 02:57'ye kadar batmamış 04:00'da doğacak günün ilk ışıklarına kadar sadece bir saatlik bir süre kalmıştı. Sonunda ay, saat 03:00'te batar. Aynı anda da savaş gemileri, dalgalar halinde sahile doğru ilerleyen asker dolu botları saatte 5 deniz mili kadar yavaş bir hızla izlemeye başlar. Savaş gemileri ilerlerken, buharlı çatanaların sonuncuları da yedekleri olmak üzere harekete geçer. Bundan sonra savaş gemileri makinelerini durdurur ama, demir atmazlar.Kendi hızlarıyla on dakika kadar kıyıya doğru ilerleyip saat 03:30'da ve kıyıdan iki buçuk mil kadar açıktalarken megafonlarla, yedeklere ilerlemeleri emri verilir. Çıkarma başlamıştır..." Böylece başlayan çıkarmanın ilk günü ve onu izleyen günlerde şiddetli ve kanlı çarpışmalardan sonra ortaya çıkan durum Anzaklar ve müttefikler adına hiç iç açıcı değildi. Hiçbir savaş deneyimi olmayan ve Türkleri dahi tanımadan onlarla savaşan bu Anzaklar tam bir şaşkınlık içinde kalmışlardır. Gelibolu'daki askerler, Haziran ve Temmuz aylarını Seddülbahir'de zamanında ve sağlam bir stratejik kararın gereksiz kılacağı bir dizi savaşta çarpışarak ve ölerek geçirmişlerdir. Churchill; hem Gelibolu yarımadasında, hem de Çanakkale Boğazı'nda iyi desteklenmiş ve başarılı bir taarruzdan elde edilecek stratejik kazançların o sıralardaki herhangi bir kazançtan kat kat daha üstün olduğunu iddia ediyordu. Gelibolu seferini mümkün olduğu kadar çabuk tamamlamak, hem asıl hedeflerin tümünün elde edilmesini sağlayacak hem de İtilaf devletlerinin tümünün bütün kaynaklarının Batı Cephesi'nde Almanlara yöneltilmesine olanak tanıyacaktı. 13 Temmuz'da Rusya'ya karşı başlatılan Avusturya-Alman taarruzunun ilk başlardaki büyük başarısı, Rusya'nın savaşta kalma ihtimalinin tehlikeye sokar gibi görünmüştü. Gelibolu seferi, Çanakkale Boğazı'nı aşarak Rusya'ya doğrudan doğruya yardımın tek uygulanabilir yöntemiydi. Rusya'nın savaşta tutulması için Gelibolu'nun yaşamsal önem taşıyan bir rolü vardı ve Hamilton' ında Gelibolu seferini bir an önce bitirip tümenlerini Batı Cephesi'ni desteklemek üzere geri getirmesi gerekli görülüyordu. Yaz aylarında çarpışmaların çoğu Seddülbahir'de gerçekleşmişti ancak, Hamilton Anzak'ta (Arıburnu) önemli bir başarı şansının var olduğunu daha ilk baştan biliyordu. Anzak kolordusu Mayıs başlarından beri pasif kalmışsa da, Birdwood ve kurmayları boş durmamışlardı. Anzak mevzisinin fiziki gerçeği, bir cephe saldırısının başarılı olma şansının bulunmadığını gösteriyordu. ANZAK'lar özellikle Gelibolu'daki çıkarmada ve Arıburnu'ndaki çarpışmalarda büyük mücadeleler vermiş, fakat bu mücadele sonunda ne ANZAKLAR, ne de onları kullanmaktan kaçınmayan İngilizler başarı sağlayamamışlardır. Bu savaşta ANZAK'ların rollerini anlamak oldukça zordur. Çünkü daha önce de ifade edildiği üzere, onlar hakkındaki bilgiler hatıralardan alınmıştır ve bu hatıralar üzerinde durularak eserler hazırlanmıştır. Anzakların Çanakkale Cephesi'ndeki faaliyetlerine son vermeden önce ANZAK'ların savaştaki anılarına ve Türkler hakkındaki görüşlerine değinmek gerekir. Konuya çıkarmanın ilk günlerinde bir askerin yaşadığı anları anlatan bir örnekle başlamak yerinde olacaktır. "...İnsan ileride, Çanakkale Boğazı'nın Ege'ye açılan ağzını seçebiliyor. Silahların gürültüsü ve uğultusu giderek belirginleşiyor. Bu sabah hava çok güzeldi. Acaba gece nasıl olacak? İyi yedim... Şimdi silahlardan çıkan kıvılcım ve ateşleri de görebiliyorum. Acaba ölüm, çevremdekilerden kimleri seçti? Merak ediyorum... Ölümden en ufak bir şekilde korkmuyorum. Tek istediğim kritik bir anda vurulup düşmemek..." Şimdi de sırasıyla bu savaşın içinde bulunmuş ve orada Türklerin nasıl mücadele verdiğini görmüş, haklarında hiçbir şey bilmeden savaşmak için topraklarına geldikleri bu insanlar hakkındaki görüşlerini anlatan ANZAKLAR'ın anılarına yer verelim. Yeni Zelanda 1894 doğumlu 97 yaşında. Gelibolu'ya çıkarma ile geliyor. 21 Haziran 1915'e kadar kalıyor. Yaralanınca geri yollanıyor. Çıkarma, Serçe Tepe, Bomba Sırtı, Kirte muharebelerine katılmış; Russel John James Weır. "Türkler ve Türkiye hakkında hiçbir bilgim yoktu. Mısır'da 4 ay eğitim gördükten sonra, ilk çarpışmanın nerede olacağını bilmiyorduk. Hayır. Eğer tam ve içten cevabımı isterseniz söyleyeyim. Biz Çanakkale'ye Türklerle savaşmak için gittik, arkadaşlık yapmaya değil. Türklerle çarpıştığımız sürece, onlar hakkında şahsi bir fikir edinemedim. Onları göremiyorduk bile. Siperlerde üşüyor ve sadece tek bir şey yapmaya uğraşıyorduk: Sağ kalmak. Onların dürüst, Almanlardan daha dürüst savaşçı olduklarını düşünüyorum. Ayrıca savaşa, istememelerine rağmen, Almanlar tarafından sokulduklarını düşünüyorum. Bunlar, bir zaman ki düşüncelerim. Şimdi herşey bitti... Sadece (eski) Türk askerlerinden biriyle tanışmak isterdim. Türkler de aynı şeyi yapıyor, ülkelerini savunuyorlardı." Bir Anzak askerinin günlüğünde şu satırlar göze çarpmaktadır: "3/5/1915... Yamaçlarda cesetler inanılmaz şekilde asılıp kalmış. Dere yatağına doğru koşan yiğitlerin ürkütücü yaralarla ve kanlar içinde dönüşlerini görmek... Korkunç bir şey, hiç unutmayacağım. Zavallı bir Yeni Zelandalı asker yaralanmış, çıldırmış bir şekilde yanından geçen herkese sarılıp onu da kana bulayarak geliyordu. Bazıları ise, düştüğü yerde son nefesini verip öylece kalıyordu..." Yine savaşlarda görev almış bir Anzak askeri Türkler hakkındaki düşüncelerini şu şekilde dile getirmiştir. Avustralyalı, 1895 doğumlu. 96 yaşında. 4. Piyade Taburundan. 25 Nisan 1915'te çıkarmayla gelip, 20 Ağustos 1915'te ayrılıyor. Bomba Sırtı, Serçe Tepe, Kanlı Sırt çarpışmalarına katılıyor. J.J.RYAN. "İyi dürüst ve cesur askerdiler. Nereye gittiğimizi bilmiyorduk. Ne Türkiye, ne de Türkler hakkında bilgimiz yoktu. Türk askerleri cesurdu, ölmekten korkmuyorlardı. Sivil Türk ile temasımız olmadı. Askerler silah donanımı ve beslenme açısından yetersiz görünüyorlardı. Türkiye'yi ve Türkleri de hiç tanımıyorduk. Çıkartıldığımızda bile askeri yöneticiler bize hiç bilgi vermemişlerdi. Hedefimiz, amacımız neydi onu bile tam bilmiyorduk." Avustralya ve 1891 doğumlu 11. Hafif Süvari Birliğinden. Yüz yaşında. Yarımadayı son ikiyüz kişiyle terk edenlerden. Bir çok mücadeleye katılmış. Çeşitli çarpışmalarda görev almış: E.W.BARTLETT. "Onlar da bizim gibi ülkeleri için savaşıyorlardı. İyi ve dürüst savaşçılardı. Hayır. Çok dürüst çarpıştılar ve bizim gibi dürüst kuvvettiler. (Savaşta) Her iki taraftan da değerli insanlar kaybedildi." Avustralyalı 1884 doğumlu. 97 yaşında. 28. Birlikden Gelibolu Yarımadasına Temmuz 1915'te çıkmış. Kasım sonunda şiddetli dizanteri nedeniyle hastalanmış. Conkbayırı çarpışmalarına katılmış: C.J.HAZLITT. "Avustralya'yı terk ettiğimizde Türkiye'ye gideceğimizi bilmiyorduk. Gerçekte, Fransa'ya gideceğimizi düşünüyorduk. Ben işaretçi ve koşucu idim. Normal bir 24 saatlik yaşamımız vardı. Türklerle bizzat temasım olmadı. Türklerin dürüst savaşçılar olduklarını düşündüm. Esirlere de çok iyi bakıyorlardı. Gelibolu'da kaldığım süre içinde Türklerin herhangi bir çirkin ya da alçakça tutum ve eylemini işitmedim. Oysa daha sonra gittiğim Fransa'da deneyimlerim çok farklı oldu. Tüm harekâtın, iki taraftan da binlerce kaliteli genç insanın katliamı olduğunu bir sonuç vermediğini düşünüyordum. Savaş da zaten budur." Anzak kuvvetlerinin 11.Birliğinden olan ve 6 Mayıs-10 Haziran 1915 tarihleri arasında Gelibolu Yarımadası'nda siper savaşlarına katılan William Daniel Devis ise o günleri şöyle anlatmaktadır: "Avustralya birlikleri ülkeden ayrıldıklarında nereye gidecekleri belli değildi. Türkiye ile savaşta değildik. Ateşkes sırasında ölülerimizi gömerken, bir kez görebildim onları. Sonrası, gene savaştı... (Türkler hakkında) Özel ve kesin bir düşüncem yoktu. Sadece onlar bizi, biz de onları öldürmeye çalışıyorduk. Yaralanıp erken döndüm. Sağ dönebildiğime seviniyorum. Ülkem için elimden geleni yaptığıma inanıyorum. Birçok arkadaşım benim kadar şanslı değildi. Verdiğimiz örneklerde de görüldüğü üzere, savaşa bizzat iştirak eden bu insanların, kim olduklarını dahi bilmediği, sadece Türkleri savaşta tanıma imkanı bulmalarına rağmen, Türkler hakkındaki düşünceleri olumsuz değildir. Aksine Türkleri yüceltmişlerdir. Anzaklar Çanakkale'ye gelmeden önce Türklerin barbar insanlar olduğunu düşünüyorlardı. Gelibolu'da yapılacak çıkarmaya gelen bu insanlar bu duyguları bir kenara bırakmış, geri dönerken bu düşünceleri değişmiş. Türklerin, barbar değil, tam tersine, esire dahi misafir hürmeti gösteren, kahraman ve iyi niyetli insanlar olduğu imajı doğmuştur. Zaten Avustralya'nın çalışmak için ülkeye işçi olma talebini ilk önce Türkiye'ye yapması bu imajın en iyi göstergesidir. Çanakkale Cephesi'nden (Gelibolu'dan) çekildikten sonra, tekrar Mısır'a intikal eden Anzak Kolordusu, burada Avustralya ve Yeni Zelanda'dan gelen yeni kuvvetlerle takviye edilerek iki kolordu haline getirilmiştir. Bu kolordulardan biri Ortadoğu Cephesi'nde Türk ordusu karşısında savaşmak üzere kalmış, diğeri ise Fransa'ya nakledilerek Batı Cephesi'nin İngilizler tarafından tutulmakta olan kuzey kesiminde görevlendirilmiştir. Anzakların Gelibolu Yarımadası'ndaki savaşlarda verdikleri kayıp; 26.094'ü Avustralyalı, 7.571 i Yeni Zelanda'lı olmak üzere toplam 33.665'tir. Çanakkale savaşları sırasında İngilizlerin hazırlamış olduğu ordularda yer alan bu Avustralyalı ve Yeni Zelandalı insanlar, hiç tanımadığı topraklarda ve hiç bilmediği insanlarla, ayrıca neden ve hangi amaçla savaştıklarını dahi bilmeden, mücadele vermiş, bu mücadele sonucunda, kendi topraklarını savunmak istemekten başka hiçbir amacı olmayan Türk insanının (askerinin) kanını dökmek, aynı ölçüde kendi kanlarını da akıtarak, ellerinde koca bir hiçle savaşa son vermişlerdir. Bu savaş sırasında Anzakların tek kayda değer elde ettikleri, "dominyon halklarına ve Anzakların, kendilerinin bir sömürge insanı değil, milli bir karakter taşıyan insanlar oldukları duygusunu da kazandırması"dır. |
04-21-2010, 01:59 AM | #13 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Aug 2005
Nerden: ManisA
Yaş: 38
Mesajlari: 7,071
Teşekkür Etme: 5 Teşekkür Edilme: 16 Teşekkür Aldığı Konusu: 15
Üye No: 4
Rep Power: 3489
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
ÇANAKKALE CEPHESİNDE İNGİLİZLER
20.Yüzyılın başlarında Avrupa'da siyasi hava iyice ağırlaşmıştı. Büyük devletlerin jeopolitik ve ekonomik alanlarda egemen olma hırsları düşman kamplar kurulmasına sebep oldu. Bu nedenle Avrupa büyük devletleri eski kuvvetler dengesinden çözülerek karşılıklı iki bloka ayrıldılar. "İlk göze çarpan grup, Merkezi Avrupa Devletleri grubu idi. Üç devletten oluşuyordu. Almanya, Avustralya, Macaristan, İtalya. Bu grubun adı "İttifak Devletleri" idi. Bu anlaşmanın hazırlıkları ta 1871 Alman-Fransız harbinden sonra başlamıştı. Hedefi de Fransa'yı yalnız bırakmaktı. I.Dünya Savaşı başladıktan sonra İtalya'nın yerini; Almanya'nın isteği ve baskısı üzerine Osmanlı İmparatorluğu almıştır. Batı Avrupa devletlerine gelince İngiltere ve Fransa aralarına Rusya'yı da alarak "İtilaf devletleri"ni meydana getirdiler." Bu siyasi kamplara ayrılış ta Rusların izlediği politika ayrı ayrı sorundu. Yüzyıllar boyunca Türk boğazlarından Ortadoğu ve Akdeniz'e inmeyi hedef tutan bir devlet; Avrupa'da oluşan bloklara ters düşmekte hatta korkutmaktaydı. Ancak İngiltere ve Fransa, Rusya'nın sınırsız insan kaynaklarını kullanmak için boğazlardan ödün verip, Rusya'yı yanlarına çektiler. "Öteden beri Türk boğazlarını alan politikaların önemli ve tehlikeli olanları Slav, Cerman ve Anglo-Frank kökenli politikalardı. Almanlar Baltık, Basfor, Basra ekseninde kuracakları jeopolitik bir kuşakla Akdeniz ve Hint Okyanusu'na uzanmak istiyorlardı. Bu proje Balkanlar üzerinden ve büyük kısmıyla Osmanlı Devleti'nin sırtından gerçekleştirilecekti. Rusların, açık denizlere ve sıcak iklimlere çıkma politikalarının hedefi de aynı coğrafya idi. <![endif]> 19.yüzyıl sonlarına kadar, Akdeniz'in güvenliği bakımından tutucu ve koruyucu bir politika güden İngilizler, bu dönemden sonra siyasetlerini değiştirdiler. Londra otoritelerine göre, Osmanlı Devleti hayatını tamamlamış, mirasını paylaşmak zamanı gelmişti. Fransızlar da benzer koşullar dolayısıyla aynı politikayı izliyorlardı. Üçlü antlaşmanın temelinde yatan hırs bu idi. Osmanlı bu nedenle yalnız bırakılmıştı. Oysa, İstanbul hükümetinin istedikleri haklı şeylerdi. Devlet olarak varlığının garantisini ve özellikle kapitülasyonların kaldırılmasını istiyordu. Bunları şart koşarak Londra, Paris ve İstanbul merkezlerinde yapılan bütün öneriler adeta alay edilircesine hafife alınarak reddedildi. İtilaf Devletlerinin kapıları kapanınca Almanya'nın yanında savaşa girildi. "9 Kasım 1914'de İngiltere Başbakanı Asquith, Osmanlı Devleti'nin savaşa girişi konusunda şunları söylemişti; "Üç ay evvel savaş başladığı zaman Türk hükümetine müttefiklerimizle birlikte, tarafsız kaldıkları takdirde imparatorluk topraklarına, bütünlüğüne saygı göstereceğimi vade etmiştik. Bu ülkenin ikiye bölünmüş politikacıları iki taraf arasında tereddüt geçirdikten sonra nihayet Alman gemilerinin emrivakileri yüzünden ve Alman altınları sayesinde onların tarafında yer aldılar. Aslında silaha sarılan Türk halkı değil Osmanlı hükümetidir ve hiç tereddütsüz söyleyebilirim ki bu silah onları yok edecektir. Türkiye İmparatorluğu intihar etmiştir ve kendi mezarlarını kendi elleriyle kazmıştır." <![endif]> Zaman geçiyor ve Avrupa cephelerindeki muharebeler gittikçe şiddetleniyordu. Fransa'ya yöneltilen Alman taarruzları, kuzeydeki vurucu kısmı ile Belçika'yı aşmıştı. İngiltere imparatorluğunun sömürge kaynakları henüz yeni seferber oluyorlardı. Almanlar için en önemli sorun, İngiliz kaynakları batı Avrupa''a boşaltılmadan kesin sonuç almaktır. Sonunda Karadeniz olayı adıyla tarihe geçen trajik oyunun sonunda ilkin Ruslar Kafkas sınırına tecavüz ettiler. Hemen arkasından İngiliz deniz kuvvetlerinin Akabe Körfezi, İzmir Körfezi ve Çanakkale Boğazındaki hedeflere ateş açarak düşmanca duruma girdikleri görüldü. Osmanlı devleti bu olaylar sonucu 3 Kasım'da bütün antlaşma bloku ile savaşa girdi. Çanakkale boğazı karşısında 11 Ağustos'tan beri bekleyen ve boğazlardaki geçişleri kontrol altında tutan İngiliz filosu gün geçtikçe kuvvetlendirilmişti. Harbe girildikten sonra İngiliz ve Fransız filoları ile adeta bir armada haline getirilen bu kuvvetin Çanakkale boğazından İstanbul üzerine her an harekete geçmesi mümkündü. Türk Genel Karargahı seferberlikten başlayarak boğazdaki Müstahkem mevki savunmasını güçlendirmeye çalışmıştı. Kasımdan itibaren bu çalışmalar hızlandırıldı. Boğazın kıyı savunması için 3.Kolordu da Gelibolu yarımadasına kaydıran Türk Başkomutanlığı bu kesimde yeni bir cephe açılmasını bekliyordu. Çanakkale cephesinin açılmasına dair muhtelif siyasi ve askeri tarihler adeta söz birliği etmişçesine aynı yüzeysel nedenler üzerinde durmaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz: "-1914-1915 kış mevsiminde Kafkaslara doğru girişilen Türk taarruzlarının hafifletilmesi için Rus Başkomutanlığı tarafından yardım isteği; • - Marmara çevresi ve Trakya'daki Türk yığınağının Süveyş kanalı ve Mısır üzerine kaydırılmasını önlemek, • - Boğazları açarak Rusya ile bağlantı kurmak, Rusların insan kaynaklarını silahlandırmak, Rusya'nın 1.sınıf ikmal maddelerini serbest piyasalara aktarmak, • - Henüz durumu belli olmamış bulunan ve fakat Almanya istikametine eğilimi sezilen Bulgaristan'ı üçlü ittifak yararına etkilemek ve Balkanlardaki çıkmazlığı düzeltmek, • - İtalya üzerinde üçlü ittifakın etkisini kuvvetlendirmek, • - Trakya ve buraya yakın büyük Türk yığınağını Balkanlar istikametine muhtemel ileri hareketlerden alıkoymak, • - Karadeniz'de kapalı kalan muhtelif milletlere ait irili ufaklı 132 taşıt gemisi (380000 tonalito)ni kurtarmak, • - İslâm otoritesine karşı Hilafet'in prestij ve otoritesini kırmak, • - Gittikçe artacak olan İngiltere kaynaklarını uygun ve yararlı yerlerde kullanabilmek, • - Manş denizindeki harplere karşı bıkkınlık duyan İngiliz halkına ayrı cephelerde parlak başarılar göstererek moralleri yükseltmek," Bu sebeplerin bazıları tamamen ters ve yanlış bazıları söz konusu edilmeyecek kadar önemsiz ve bazıları da doğrudur. Ancak, doğru olan yüzeysel sebepler, asıl temelde yatan gerçek nedenleri bütünleyici niteliktedir. Asıl temelde yatan gerçek sebepler şunlardır." • 1. Boğazlar çevresi ve Başkent İstanbul üzerine girişilecek bir harekât ile Osmanlı devletinin can noktasına vurmak ve onu en kısa yoldan harp dışı etmek. • 2. Üçlü ittifakın Baltık-Bosfor-Basra eksenindeki jeo-stratejik kuşağını Bosfor-Basra kanadından koparmış olarak Alman blokunu tek başına Orta Avrupa'da sıkıştırıp tecrit etmek, • 3. Türk boğazlarını Ruslardan önce ve onların karışmasına olanak bulunmayan bir dönemde ele geçirmek ve bu havzayı elde bulundurmak suretiyle barış masasına oturmak." Sıralanan bu üç gerçek nedenin anlam ve kapsamında İngiliz ve Fransız siyasetinin bütün istekleri, Akdeniz'in stratejik güvenliği ve daha önce belirtilmiş olan yüzeysel sebeplerin sağlayacağı düşünülen sonuçları mevcuttur. Birinci Dünya Harbinin çıkmazlığı ve oluşumuna ait bütün olasılıkları dikkate olan Osmanlı Devleti çok önceden ordusunu nasıl kullanacağına dair 4 sefer plânı hazırlamıştı. Bunlardan ilk üçü taarruz ana fikrine göre, dördüncüsü ise savunmaya yönelikti. Sefer plânına göre uygulanan yığınak planlarının Çanakkale cephesini ilgilendiren kısmında, ana kuvvetler Marmara çevresinde ve Trakya'da toplanmakta idi. Bu durum boğazlardaki savunma gücünün erkenden ve yeterince pekiştirilmesi olanağını vermiş olacaktı. Nitekim gerçekte de böyle oldu. "Uygulamasına geçilen seferberlik planı bir çok konularda gecikti. Fakat sefer planında Çanakkale savunması için düşünülen 3.kolordunun seferberliği istenilen zamanda yapılmıştı. 3 Kasım'dan itibaren Gelibolu'ya yanaştırılan bu Kolordu zaman geçtikçe yeni kuvvetlerle de takviye edildi. 4.Kolordudan 11.Tümen Ezine bölgesine yanaştırılarak 3.Kolordu emrine verildi. 2.Kolordunun Trakya'daki kuvvetlerinden 5.tümen, kendi kolordusuna bağlı kalmak koşuluyla Kavaksuyu kuzeyine alındı. 3.Kolordudan Halep'e gönderilmek üzere Derince bindirme iskelesine alınan 8.Tümenin yerine Tekirdağ'ında 19.tümen kuruldu, 1915 Şubatında Eceabat'a nakledildi. Böylece 19 Şubat sabahı İngiliz ve Fransız filoları boğaz harekatına başlarken, Çanakkale Müstahkem Mevkinin deniz kuvvetlerine karşı savunması yanında, 3.kolorduya bağlı 4 tümenlik bir kuvvetin ve ayrıca Kavak suyu kuzeyinde hazır tutulan 5.tümenin amfibi hareketlere karşı savunma düzeni de kurulmuş bulunuyordu." "Çanakkale Boğazındaki Türk savunma tertibinin bel kemiğini "Müstahkem Mevkii" teşkil eder. Mart 1915 başlarında Çanakkale Müstahkem Mevki emrinde 27 Topçu Bataryası ile bir de Mayın grubu vardı. Bundan başka kara savunmasında 4 piyade tümeni (yukarıda söylediklerimiz 5., 7., 9., 11.) ile 2.Jandarma olayı tahsis edilmişti. Bu birlikler karargahıyla Gelibolu'da bulunan 3.Kolorduy emrine verildi. Ayrıca Maydos-Bigalı bölgesinde ordu ihtiyatı olarak 19.tümen vardı. Müstahkem mevki topçuları Merkez ve Giriş tahkimatı olarak iki grupta toplanmıştı." |
04-21-2010, 01:59 AM | #14 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Aug 2005
Nerden: ManisA
Yaş: 38
Mesajlari: 7,071
Teşekkür Etme: 5 Teşekkür Edilme: 16 Teşekkür Aldığı Konusu: 15
Üye No: 4
Rep Power: 3489
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Çanakkale'de Osmanlı savunması başlıca üç unsura dayanıyordu:
• 1- Tarabya' daki ağır toplar, • 2- Gizlenmiş hafif bataryalarla kolaylıkla yer değiştirebilen obüs bataryaları, • 3- Denizaltı torpilleri (mayonlar). "Osmanlı ağır topları saldır zırhlılarınkilere nispeten çok zayıftı. Bundan başka tabyaların çoğu ancak kendi atış alanları içine giren gemilere atış edebilmekteydiler." İzgiliz-Fransız zırhlılarının demirleyip ateş etmelerini engelleyen yön gizli obüs ve biraz da sahra bataryalarıydı. Zırhlılar, tabyaları isabetle dövmek ve oralardaki topları teker, teker tahrip etmek için Boğazın bir yerinde demirleyip veya süratlerini akıntının süratine uydurarak kımıldamadan durunca yükseklerde bulunan obüs bataryaları onlar üzerine ateşini ayarlıyor ve zırhlı olmayan güverte kısımlarını dikine düşen gülleriyle döverek bir çok tahribat yapıyordu. Boğazların geçilmesini engelleyen üçüncü silah torpillerdi. Bunlardan Boğazın merkezinde bulunan dar kısımda aşağı, yukarı Mesudiye tabyasından Çimenlik tabyasının hizalarına kadar giden bölgeye on sıra yerleştirilmişti." İngilizlerin Çanakkale Cephesini Açmalarının Nedenleri: Denizlere egemen olan İngiltere ve Fransa sömürgelerinin bütün kaynaklarından yararlanabilecek durumdaydılar. Almanya ve Avusturya abluka altında olmakla beraber, Alman sanayii mucizeler yaratacak güçteydi. Rusya ise boğazların kapanması durumunda yarı ablukada bulunuyor demekti. Almanlar boğazları kapatarak Rusya'yı yarı kötürüm kılmak ve sonra yıkmak istiyordu. İngiltere ve Fransa'nın da boğazlar üzerinde düşünceleri vardı: İngilizlerin Tasarıları: "1915'de Çanakkale zorlanılarak boğazlar açılacak, İstanbul ve boğazların iki kenarı elde tutulacak, böylelikle bir yandan Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan kendi yanlarında savaşa sürüklenecek ve bu son devlet Çanakkale'nin Güneyini güven altına alacak, yeni batı Anadolu'da bir çok yerleri işgal edecek. Kocaeli yarımadasını elde tutmak kolay olacak. Bunlar yapıldıktan sonra açılmış olan yoldan Rus ordusu bol silah ve cephane ile beslenip 1916 ilkbahar ve yazında İtalya, Romanya ve Sırbistan'ın da yardımıyla Avusturya-Macaristan İmparatorluğu çöktürülecek. Bunun arkasından batı, doğu ve güney'den Almanya üstüne, üstün ordularla yüklenilerek diz çöktürülecek." İngiltere ve Fransa hükümetleri Çanakkale seferinden pek çok şey bekledi ve bu uğurda bir düzine kadar zırhlıyı feda etmeyi göze alarak 550.000 kişilik bir kara kuvvetini, pek ağır emek ve masrafları göze alarak aylarca ufacık iki kıyıyı tutarak bu kuvvetin üçte birini kaybetti. Alman cephesini yaramayacağını anlayan bir kısım devlet adamı ve komutanlar, kendi cephelerinin de Almanlarca yarılmak tehlikesiyle karşılaşmadan savaşı zaferle bitirmek için Çanakkale Boğazının zorlanmasını düşünmüşlerdi, ve bu amaçlara bütün imkanlarını seferber etmişlerdi. Deniz Savaşına Karar Verilmesi ve Savaş İçin Yapılan Hazırlıklar: "12Mart'a kadar İngiliz donanması kendini büyük bir tehlikeye sokmadan Boğaz'ın içindeki tabyaları dövmek ve onların toplarını tahribe çalışmak işiyle uğraşır. Alınan sonuçlar o kadar önemsizdir ki 9 Mart'ta Amiral Karden tabyaları uzaktan işaretle dövebilmek için uçak istediğini deniz bakanlığına teller." Amiral Karden ve İngiltere Deniz Bakanlığı arasındaki telgraflar sonucu; Çanakkale 'nın geçilmesi sonucuna karar verilmiştir. Bunun sonucunda savaş üzerinde egemenlik sağlanabilirdi. Amiral Karden'in 14 Mart'ta Bakanlığa çektiği bir telgrafta bakanlık gibi düşündüğünü bildirir, donanma Marmara'ya geçer geçmez gemi ile bağlantıyı sağlamak için büyük ölçüde asker harekatının başlaması, boğazı zorlarken önemli kayıpların olabileceğini, savaş gemilerinin hazır olmasını ve yedek cephane ister. 15 Mart'ta karşılık gelir: 18 Mart'tan bu yana Mondros'ta savaşa hazır 59.000 kişi bulunabileceğini ve 18.000 kişilik 29.tümeni ek olarak 2 Nisan'a kadar geleceğini bildirir. Özet olarak Çanakkale geçidindeki tabyaları yakından dövmek için manyaları tahrip edip güvenilir bir geçit sağlamak, bu tarama işini donanma taşlarıyla korumak, bu yapılınca tabyaları yakından dövüp onları kullanılamayacak bir duruma getirmek ve bu biçimde davranarak ilerlemek. Müttefikler, Çanakkale Boğazını denizden zorlamak için Akdeniz'de, o zamana kadar görülmemiş derecede muazzam bir deniz kuvveti topladılar. 18 Mart sabahı saat 10.30'da görüş şartları uygun olmaya başladığı anda 12 İngiliz ve 4 Fransız büyük savaş gemisi, (Bouvet (Buve), Ocean, (Oşın), İrresistible (irrexzistıbıl), Gaulois (Galova), İnfleixilde (İnfile ksibol), Quen Elizabeth) hastalığı nedeniyle Amiral Karden yerine Amiral de Robek tarafından Boğaz'dan girmeye koyulur. Amaçları Kepez ve Çanak daraltılarındaki tabyaları ateş altında ezip tahrip etmek, yukarıda geçen Mesudiye hizasından Çimenlik hizasına kadar genişlikte bir yol açmak, o yoldan ilerlemek, tabyaları tahrip etmek, mayından temizlenmiş yolu uzatmak ve birkaç günlük vuruşmadan sonra Marmara'ya ulaşmak. Saat 14.'e kadar süren bu düellosundan donanmanın pek büyük olan üstünlüğü kendini göstermiş, tabyaların ateşi kısmen kesilmiş, kısmen de zayıflamıştı. Saat 14'de Fransız zırhlısı Buve öbür Fransız zırhlılarıyla birlikte nöbet değiştirmek için vuruşmadan çekilirken bizim tahminimize göre bir ağır top güllesi yediği, karşı tarafa göre ise Nusret'in gizlice döktüğü mayınların birine çarparak patlaması sonucu batar ve 630 kişi boğulur. Buve'nin batmasıyla tabyaların ateşi canlanır ve saat 16'ya kadar top düellosu sürer, bu saate doğru tabyaların ateşi çok zayıflar ve amiral bunların artık ameli olarak susturulmuş olduklarını sanır. Bunun üzerine mayın tarama gemileri ilerleyip işe başlarlar, ancak zırhlı toplarının tesiri dışında bulunan Türk obüs ve sahra bataryalarının sıkı ateşi altında kaçışırlar ve önemli bir iş göremezler. Saat 16.11'de Infleksibıl ve Irrezistibol adındaki 1 İngiliz zırhlısı batar. "Tabyaların ateşi yeniden canlanır. Saat 16.30'da donanma boğazı zorlayamayacağını anlar amiral, gemilerine geri dön emri verir ve yaralanmış 2 zırhlıyı ve mürettebatını kurtarmak için uğraşır. Böylelikle 18 Mart yenilgisine kadar gelinir. Bundan sonra Çanakkale'de kara harekatı fikri gündeme geldi. 18 Mart Taarruzunun Bilançosu: Çanakkale Boğazının iki yakasında mevzilenen Türk topçularının açtığı yoğun ateşler ve karanlık Liman'a dökülan mayınların etkisiyle mevcudunun % 35'ini yitiren İngiliz ve Fransız harp gemilerinden oluşan bu donanma çekilmek zorunda kaldı. İngilizlerin 7 zırhlısı görev yapamayacak hale gelmiştir. Yalnız bu günkü savaşta Bauet (Buve), Ocean, Irresistible batmış; Gaulois (Golova), İnflexible görev yapamayacak haldedir. 18 Mart'ta bizim kayıplarımız ise 58 şehir ve 74 yaralı, 9 top, 1 tabyadan ibarettir. Top mermisinin üçte biri sarf edilmiştir. Çanakkale'yi Denizden Zorlamaktan Vazgeçilmesi: Amiral dö Robek 18 Mart vuruşması hakkında o akşam deniz bakanlığına gönderdiği ilk raporda iyimserdir ve vuruşmaya devam düşüncesindedir. Bakanlıkta bu düşünceyi onaylayarak kaybedilen savaş gemileri yerine İngiltere'den 4, Fransa'dan 1. Savaş gemisinin gönderileceğini bildiriyordu. 18 Mart harekatını gözleriyle gören Hamilton ise aynı fikirde değildi. 21 Mart'ta İngiliz tarafında durum buydu donanmanın hala boğazı geçip sonuç alacağına inanan filo komutanı bir amiral, bunun tamamen tersine inanan kara birlikleri komutanı bir general. 22 Mart'ta amiral de Robek, general Hamilton ile görüşmek üzere Queen Elizabeth ile Limni'ye gitti. Alınan kararlarda Lord Liçner'in General Hamilton'a verdiği yönergelerin tesiri büyük olmuştur. Çanakkale'nin, 18 Mart vuruşmasından sonra sadece deniz kuvvetleriyle geçilemeyeceği anlaşılmış; kara birliklerinin de yardımına karar verilmiştir. I.Dünya Harbinde Çanakkale'deki Kara Hârekatı: İngiliz ve Fransızlar 18 Mart 1915 deniz bozgunundan sonra, boğazın yalnızca deniz kuvvetleriyle geçilemeyeceğini anlamışlardı. Bu nedenle kara harekatının yapılmasına karar verildi. Bu kararın verildiği sırada bile donanma yalnız mı yapsın yoksa kara ordusu ise birlikte mi yapsın tartışması sürüyordu. Londra'da Kara ordusuna ihtiyaç olduğunu savunanların başında Lord Fisher geliyordu. Çanakkale'ye gönderilecek kuvvetlerin kararı verildikten sonra Mısır'daki Anzak Tümenleriyle birlikte 70 bin kişilik bir kolordu bu işe ayrılmış oluyordu. Ama hiç kimse bu büyük kuvvetin ne yapacağını, kesin olarak nereye gideceğini dosttan veya düşmandan karşısına nelerin çıkacağını bilmiyordu; ve hâlâ donanmanın tek başına boğazı geçeceğine inananlar vardı. Sonunda esas noktalar ortaya çıkmaya başlamıştı. Donanma asıl saldırısını yapana kadar, Hamilton'nun birlikleri işe karışmayacaktı. Eğer deneme başarıya ulaşmazsa Hamilton Gelibolu yarımadasına çıkarma yapacak, başarıya ulaşırsa yarımadaya zayıf bir kuvvet bırakıp doğrudan doğruya İstanbul üzerine yürüyecekti. Oradan İstanbul Boğazına çıkarılmış bir Rus Birliği ile birleşmesi umuluyordu. -25 Nisan 1919 Çıkarmaları -Seddülbahir Çıkarması: 29.İngiliz tümeni Seddülbahir'de beş yere çıkarma yapacaktı. Bu yerler ve İngiliz çıkarma plânı şöyledir: -Hisarlık Sahili: Üç savaş gemisinin korumasında 3 piyade bölüğü saat 07.30'da karaya çıkmayı başardı. Bunun karşısındaki Türk takımı, on katı kuvvet ve çok şiddetli Donanma ateşi altında ağır kayıplar vererek görevine devam ederek; cesaretle yaptığı taarruzla biraz ilerleyen çıkarma birliklerini Eskihisarlığa attı. -Seddülbahir -Ertuğrul Koyu: Saat 06.30'da bu yere yaklaşan çıkarma kademeleri, şiddetli bir ateşle karşılandı. Filikalardan erlerin bir çoğu öldü. Özel tertibatlı olan ve 7 bölük taşıyan River Ciy yük gemisi, Seddülbahir'in kuzeyindeki kumsala oturdu. Gemiden sahile geçmek isteyen bir çok er öldü. 100 kadar er gemide sahile geçmek isteyen bir çok er öldü. 100 kadar er gemide hapis kaldı. Ancak akşam boşaltıldı gemi Bu sahili 26.alayın 3.taburuna bağlı 10.bölüğü savunuyordu. Tabur komutanı, bu bölüğü 2 takım ile takviye etti. Düşman çıkarmasını karaya çıkarmayan bu bölüğün, şan ve şerefle dolu Çanakkale tarihinde ayrı bir yeri olmalıdır ve vardır..." -Teke Koyu Sahili: Buraya çıkan, sekiz yedek kafilesi ile çıkarılan İngiliz Taburu ağır kayıplar verdi, ama sahile çıkmayı başardı. Durumun kötüleşmesi üzerine Savaş gemileri sahile çıkarak şiddetli ve acımasızca ateş açtılar. Türk siperlerine saldırdılar ve siperlere girdiler. Bu yüzden burayı savunan 12.bölük 200 metre kadar geriye alındı. -Teke Burnu Kuzeyi : Saat 06.00-07.30 arasında iki kademe halinde bir tabur çıkardı. İngilizler karşısında sadece bir tane Türk Gözetleme postası vardı. Çıkarma başladığında bir takım takviye gönderildi. Buna rağmen İngilizler başarı ile uyandı. -Zığındere Kuzeyi: Bu sahili ihtiyat tabutunun bu bölüğü gözetiyordu. Düşman hiç silah patlatmadan 2 taburu sahile çıkardı. Bu taburların görevi yarımadanın daha güneyindeki Türk kuvvetlerinin geri irtibatını kesmekti. Bu gün öğleye kadar Seddülbahir bölgesi iki Türk taburu tarafından savunuldu. Bir Türk taburunun, altı düşman gemisinin yakın ateşi altında on tabura karşı mevziinde tutunabilmesi, bir kahramanlık örneğidir ki tarihte bir eşini göstermek her halde zor olsa gerekir. 2.Kumkale Çıkarması: Kumale'ye çıkartmayı Fransızlar yapmıştır. Buraya Albay Rue komutasında 6.Müstemleke Alayı ile bir istihkâm bölüğü ve bir topçu bataryası tahsis edilmiştir. Çıkarmanın görevi Türk kuvvetlerini tespit etmek ve Seddülbahir'deki çıkartmaya müdahaleyi önlemekti. 3-Arıburnu Çıkartması: Bu sahile Anzak kolordusu tahsis edilmişti. Avusturya Tugayını taşıyan 3 savaş gemisi ile 7 muhrip, destek görevi yapan 3 savaş gemisinin korumasında sahile yanaştı. Bu çıkarma Kaba Tepenin kuzeyine yapılacaktı. Akıntı sebebiyle Arıburnu'na yapıldı. Çıkarmanın yapılacağı gözetlenmesi 27.alayın 1.taburuna verilmişti. 26-30 Nisan 1919 Çıkartmaları: 1-Arıburnu Cephesi: Yeni alayların gelmesini beklemek için 26 Nisan'da yapılamayan taarruz 19.Tümen komutanı Mustafa Kemal Bey tarafından 6 alay ile 27 Nisan sabahı başlatıldı. Kıyıya çıkan İngiliz ve Fransız kuvvetleri, yapılan karşı taarrruz sonucu çekilmeye başlamış; geriden gelen kuvvetlerin yardımı ve deniz kuvvetlerinin etkili ateş desteğiyle, Kanlısırt-Sivritepe-Merkeztepe Yükseksert hattında tutunabilmişti. 2-Seddülbahir Çıkarması: 27 Nisan 1915 günü saat 16.00 sıralarında, donanmanın ateş desteğiyle başlayan İngiliz taarruzu, Türk savunma mevzilerinin 700-800 metre ilerisinde Zığındere-Eskihisarlık hattında durduruldu. 2-Kirte Muharebesi (28 Nisan 1915): Çıkarma kuvvetleri komutanlığı, Türklerin güçsüz olduğu ön yargısıyla,taarruza karar vermişti. Hedef, Kirtelerin ele geçirilmesiydi. 28 Nisan 1915 sabahı saat 08.00'de donanmanın desteği altında başlayan İngiliz-Fransız birliklerinin taarruzu, akşama kadar sürdü. İngiliz ve Fransızlar; yapılan Türk karşı taarruzları nedeniyle, geri çekilmek zorunda kalmışlardı. Bu muharebedeki İngiliz ve Fransız kuvvetlerinin zayiatı, 3000'i bulmuştu. 1-2 Mayıs Taarruzları: Müttefik ordusu ile taarruz planlarını başaramamış, yorgun ve bitkin güneyde Alçı Tepe eteklerine çakılıp kalmış, kuzeyde ise Kocaçimen Tepesini uzaktan seyrediyordu. Londra'da Savaş bakanı Lord Kitchener, durumun bu derece kritikleştiğini General Hamilton'dan değil amirallerden öğrendi. 26 Nisan'da Fransız Amirali de Paris'ten takviye istedi. Bunun üzerine Hint, Anzak, Fransız ve İngiliz takviye kuvvetlerinin Mayıs başında gönderilmesi kararlaştırıldı. Türk ordusuna gelince 27 Nisan'a kadar yarımada güneyindeki kuvvetler üç tümene çıkarıldı. Anadolu'dan 2 alay daha getirildi. Arıburnunda 19.tümen, 7.tümen ise Seddülbahir cephesine gönderildi. -Arıburnu Bölgesindeki Karşı Taarruzlar: Anafartalar bölgesine çıkan İngilizleri denize dökmek maksadıyla taarruza geçildi. 1 Mayıs 1915 sabahı, Merkeztepe-Sivritepe-Kanlısırt hattındaki İngiliz kuvvetlerine taarruz sürdü. İngiliz donanmasının etkili ateş desteği bir kez daha. Anzak kolordusunu imha etmekten kurtardı. -Seddülbahir Bölgesindeki Karşı Taarruzlar: 1-2 Mayıs gecesi gerçekleşen taarruzlar çok kanlı olmuştu. Ancak bir başarı sağlanamamıştı. Türk birliklerinin karşısında İngiliz ve Fransız hatlarında çözülmeler olsa da sabaha karşı harp gemilerinin açtığı ateş sonucu eski mevzilere dönüldü. 2.Kirte Muharebesi (6 Mayıs 1915) General Hamilton, Türkler mevzilerini tahrip edip takviyeler olmadan, Kirte bölgesini ele geçirmek istiyordu. Bu amaçla bir Avustralya ve bir Yeni Zelanda tugayı Seddülbahir'e getirildi. Ve 11.30'da taarruz başladı. İngilizler, bugün akşama kadar süren inatçı taarruzlara karşın herhangi bir kazanç elde edemediler. Taarruzlar 7, 8 ve 9 Mayıs günleri de devam etti. Bu taarruzlar İngilizlere 6500-7000 insana mâl oldu. Türk tarafının da kaybı büyüktü. Churcill'in Politik Yaşamının Sonu! Müttefik Amiralleri 9 Mayıs günü Queen Elizabeth gemisinde toplandılar. Boğaza yeni bir zorlama yapılması görüşüldü. Plan ve öneri Keyes'indi. Londra'ya bildirildi. 11 Mayıs sabahı Churchill, Deniz Bakanlığında buluşarak bu konuyu konuştu. Bu iki insan tam bir fikir ayrılığındadır, bu konuşmaları devam ederken Çanakkale'den yeni bir haber geldi. "Galath zorhlısı batırılmıştı." Bunun sonucu Queen Elizabeth'i hemen Akdeniz'den çekme kararını Churchill de kabul etti. Bu durum Savunma Bakanı Lord Kitchener'e 13 Mayıs'ta söylendi. 14 Mayıs'ta yine bir toplantı sonucu, bir karar varılamamış. Ve ertesi günü artık Çanakkale'nin isteklerini karşılayamadığı gerekçesiyle Fisher istifa etti. Churchill bu mektubu pek de ciddiye almadı. Çünkü Fisher daha önce de istifa etmişti. Ama Fisher tüm ısrarlara rağmen geri dönmedi. Fisher'in istifasını duyan Muhalefet lideri başbakana bir muhtıra verdi. Avam kamarasında Gensoru açarak güven oyuna gideceklerini açıkladılar. Bundan sonraki birkaç haftada olaylar hızlandı. Muhafazakarlar ne pahasına olursa olsun Churchiil'i kabineden çıkarmak istiyorlardı. Yeni kabine 26.Mayıs'ta açıklandı ve Churchiil ta II.Dünya savaşı başlayıncaya kadar 24 yıl oraya dönemeyecekti. -19 Mayıs Taarruzu: Başkomutan Vekili Enver Paşa 11 Mayıs'ta Çanakkale cephesine gelerek her iki cepheyi de denetledi. Sonra ordu komutanı ile fikir birliği içinde Arıburnu cephesinden taarruz edip düşmanı denize dökmeye karar verdi. Taarruz 19 Mayıs 1915 saat 03.30'da başladı. Başlangıçta bazı başarılar ? edildi. Savaş gemilerinin ateşi, makineli tüfeklerin yan ateşleri ve karşı taarruzlar sebebiyle geri çekilmek zorunda kaldılar. Bu savaştaki kaybımız 3000 şehit ve 6000 yaralıyı bulmuştur." Büyük ümitlerle ve çok güzel bir plânla kat'i sonucu almak için başlatılan kuşatma ve bunun bir parçası yeni çıkarma, yerini tekrar mevzii savaşlarına bıraktı. Buna ikinci mevzi savaşı demek daha doğru olacaktır. Ağustos'tan evvelki mevz'i savaşları zaman zaman iki tarafın baskın ve taarruzları ile hareketli geçmişti. Ağustos'tan sonraki bu ikinci mevzii savaşlarında ise her iki taraf da ağır kayıplar vererek yorgun düştüğü için önemli bir taarruz hareketi olmadı. Ağustos taarruzlarını Eylül ve Ekim taarruzları izledi. Çanakkale'deki olumsuz hava şartları müttefik erlerini iyice bezdirmiş, moral gücünü çöktürmüştü. Londra da artık Çanakkale'de bir sonuca varılmasını istiyordu. Hamilton'un aleyhinde kuvvetli rüzgârlar esiyordu. Bundan önceki gibi, sonraki harekâtlarda Hamilton'un beceremeyeceği gerekçesiyle Hamilton görevden alındı. Londra, Çanakkale'den bunca zaman geçmesine rağmen bir sonuç alınamaması sonucu bir çok amiralin yerlerini değiştirmişti. Çanakkale'de doğan bir sonuç Londra'da bir bunalıma sebep oluyordu. ÇANAKKALE'DEN ÇEKİLMEK KARARI 13 Kasım'da Kiçner Çanakkale cephesini teftiş eder, gördükleri ve işittikleri onda artık bu işte başarı ümidi kalmadığı inanını doğurur. Oradan Selânik'e gider ve oraya çağırttığı Komodor Keys'le görüşüp kendisine şunları der. "İşte o yeri Çanakkale cephesini) gördüm, orası pis bir köşedir (c'est un sale coin) ve hiçbir zaman geçemeyeceksiniz" Böylelikle Gelibolu Yarımadasını boşaltmak kararı kesinleşir. 25 Nisan 1915 Müttefik çıkarmasıyla başlayan ve 9 Ocak 1916'da İngiliz boşaltması ile sona eren Çanakkale Savaşları çok kanlı geçti. Kayıplar hakkında tam bir fikir birliği yoktu. Ama bütün ciddi kaynaklar birbirine yakın rakamlar verilmektedir. Osmanlı Genel Kurmayı Türk Ordusu kayıplarını şöyle vermektedir: Şehit : 55.127 Yaralı : 100.177 Kayıp : 10.067 Hastalıktan ölüm : 21.498 Hastalıktan Terk : 64.440 TOPLAM : 251.309 İngiliz resmi kaynaklarına göre kayıpları: Katılan asker : 410.000 Ölü ve Kayıp : 43.000 Yaralı : 72.000 Hasta : 90.000 TOPLAM KAYIP : 205.000 Bir milletin kaderini değiştiren bir Mustafa Kemâl'in çıkışı Çanakkale Savaşları ile başlar. Mustafa Kemâl kendi ham maddesini kendisinde bu savaşta buldu. İrade, mantıklı karar verme ve kararlarında isabet, bu kararları azimle uygulama, kendine güven, büyük bir seziş kabiliyeti gerektiğinde sorumluluktan kaçmamak ve engin bir yurt sevgisidir. O bunları savaşta denedi ve çok kanlı oldu. Ama bundan yine bir kazandı oldu. Savaştan nefret etti, insancıl kaldı, daima barışı önerdi. Yurt içinde de barış, yurt dışında da barış!... Atatürk eliyle boğazı işaret ederek Çanakkale savaşını ve bu savaştan alınması gereken dersi şöyle özetler: "Biz orada İngiliz, Fransız donanmasını Boğazın dışında tuttuk ve onların müttefikleri Rusya ile irtibat kurmalarını önledik. Rusya böylece çökmüş oldu. Ama neticede biz de yıkıldık. Siz Almanlar İngiliz boğazından, biz Türkler'de bu boğazdan çıkmadıkça çökmeye mahkûmuz. Zaferi, denizi kontrol altında tutan, ihtiyacı olan şeyi, ihtiyacı olduğu zaman, istediği yere ulaştırabilen ülke kazanır." Boğazların Kapalı Tutulmasının Etkileri: -Osmanlı'nın savaşa katılması ve boğazları kapaması, müttefiklerin açamaması hiç kuşkusuz savaşın en önemli olayıdır. Bu durum savaşı iki yıl kadar uzatmıştır. • - Çanakkale Zaferi sonucu Bulgaristan bizim yana geçti. • - Alman yardımı ve Rus cephanesizliği Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun 1916 yazında tümden çökmesini güç önledi. • - Rusya ve batılı bağlaşıkları arasında bir güvensizlik havası esmeye başladı. • - Çanakkale yenilgisi ile bir İngiliz tümenini Irak'da Kût'ül Amara'da tutsak edilmesi İngiltere'nin doğu ülkeleri üzerindeki itibarını sarsmıştır. • - Rusya'nın çökmesi ve komünistleşmesi de siyasî bir etkendir. • - On milyon genç ölmüş, daha da çoğu sakat kalmıştır. Kentler yıkılmış, arkada bütün bir kuşağın onaramayacağı yıkımlar yığını bırakıldı. Çanakkale Zaferi'nin ve Savaşın Bu Yüzden Uzamasının İngiltere'de Doğurduğu Hükümet Bunalımları: 18 Mart yenilgisinden bu yana Çanakkale seferinin donanmayı erittiğini, batan ve savaşamayacak durumda olan zırhlıların sayısının onu bulduğu İngiltere'de sebep olur. 14 Mayıs 1915'de toplanan savaş komitesi çok tartışmalı geçer. Ertesi gün Amiral Fişer, Deniz Bakanı Çörçil'in kendisine danışmadan kararlar alması sebebiyle istifa eder. İş başında bulunan Liberal Parti Hükümeti Meclisteki pek büyük çoğunluğuna rağmen muhafazakârların bu durumu tartışma konusu yapmaları korkusundan çekinir ve karma bir hükümet kurulur. Böylece Aksuis yine başbakan kalır, ama çoğunluğu muhafazakâr bakanlar oluşturur. İkinci hükümet bunalımı umulmuş olduğu gibi başarılı Rus saldırılarıyla önce Avusturya-Macaristan'ın ve sonra Alman Doğu cephelerinin çöktürülmesi olayının gerçekleşememesi üzerine 5 Aralık 1916'da olmuştur. İngiltere'de Malî ve Ekonomik Durum: Logt Core Anıları'nda Avrupa'da en zengin ulusun İngiliz ulusu olduğunu belirtir. Savaş sonunda ise İngiltere borçlu devletler arasına girecektir. Türkiye savaşa girmemiş ve Çanakkale Zaferiyle savaş iki yıl uzamamış olsaydı İngiltere doğal sayılabilecekken üstün bir sarsıntıya uğramış olmazdı. Savaşın uzamasıyla İngiliz devlet borçlarının 8 milyara yaklaşmasıdır ki devlete mali ve ekonomik bakımdan belini doğrultması son derece zor bir çarpı indirmiştir. İngiltere'de büyük bir işsizlik bunalımı yaşanır. Savaştan önce sanayide gerileme, savaştan sonra yerini bundan doğan yoksullaşmaya bırakacaktır. Çanakkale Savaşlarına katılan İngiliz subay ve o esnada görevde bulunan İngiliz devlet adamlarının o günlerin heyecanını yansıtan olaylar ve Türk askerî için söylenen sözlerden bazıları. "Türk askeri kadar vatanı için gözünü kırpmadan ölen, savaş anında müthiş cesaret ve fırtınalar yaratan, ateş kesildiği zaman onun kadar iyi yürekli, yumuşak kalpli, düşmanın yaralarını saran, sırtında taşıyarak onu ölümden kurtaran bir asker yeryüzünde görülmemiştir." General Wiliam Birdword Çanakkale Karma Kolordu İngiliz Kumandanı "Türk askerinin savaş içinde haiz olduğu yüksek niteliklerinin önceden layıkıyla bilinmemesi İngilizler için felaket olmuştur. Türk askerinin ne yaman bir muharib olduğunu İngilizler kendileri ile dövüştükten sonra anlamışlardır. Aspinol Oglander İngiliz Generali "Çok cesur harbeden, iyi sevk ve idare edilen asil Türk ordusu karşısında bulunuyoruz." İngiliz Ordu Komutanı Orgeneral Hamilton "Türk askeri yenilgi bilmez, dünyada yenilgi adına kavram tanımaz. Türkler Asya'nın centilmenleridir." İngiliz Mareşali Frenc "Başka millet askerinin artık savaşı kaybettik, yenildik diye silahını bırakıp savaştan vazgeçtiği hallerde; Türk askeri için ise savaş yeniden başlamıştır." İngiliz General, Mavde "Avrupa'da hiçbir asker yoktur ki, bu ifadenin altını çiziyorum. Savunmada Türklerle mukayese edilebilsin. Misal olarak Çanakkale'yi vermek isterim. Orada bizim gemi ateşlerimizle büyük kayıblara uğrayan birlikler Türk olmasaydı yerlerinde kalamazlardı, halbuki Türkler bütün muharebe süresince yerlerinden ayrılmadılar. İngiliz Generali Taüshard. "1915 yılında bütün Avrupa'da milyonlarca insanın hayatı ortaya konmuş büyük taarruzlar yapılmıştı. 2-3 milyon asker ölü ve yaralı bulunmakta, 4-5 bin harb gemisi denizlerde dolaşmaktaydı. Fakat bunlardan hiçbirisi Nusrat'ın döktüğü mayınlar kadar harbin devamına ve düşmanın istikbaline müessir olacak bir başarı gösterememiştir." Wiston Curchille Çanakkale Savaşları sonunda Osmanlı Devleti ve İngilizler'in başını çektiği İtilaf Devletleri büyük kayıplara uğradı. İtilaf Devletleri boğazı geçmek için tüm imkanlarını seferber ettiler. Öyle ki çoğunu dominyonlarının oluşturduğu, ne için savaştığını dahi bilmeyen binlerce insanı bu uğurda feda etti. Konumuz olan İngilizlere gelince, İngilizler ağır asker kaybının yanında, savaş esnasında ve sonunda büyük hükümet bunalımları yaşadı. Çanakkale Savaşı İngiliz ekonomisini büyük darbe vurdu. Uzun yıllar ülke ekonomisi bunun sıkıntısını çekti. Savaşın en ağır faturası ise Osmanlı'ya çıktı. Osmanlı'nın kayıbları telâfi edilemeyecek ölçüde büyüktü. Çünkü Osmanlı Devletleri savaşta aydınlarını, üniversitelilerini yani ülkenin geleceğini tamamen kaybetti. Mustafa Kemâl'in dediği gibi "Biz buraya bir Darülfunun gömdük." Türkiye bunun sıkıntısını hâlâ çekmektedir. Yerli ve yabancı devlet adamları ve askerlerin birleştikleri ortak nokta ise, Türk askerinin cesareti ve topraklarını korumak için göstermiş olduğu olağanüstü mücadele tarihte emsali görülmemiş kadar büyüktü. İtilaf devletlerinin karşısında Türk askeri değil de başka milletten bir asker olsaydı savaş kısa sürede biterdi. Türk askerinin Çanakkale'ye gösterdiği olağan üstü mücadeleyi tüm dünya takdir etti. |
04-21-2010, 02:00 AM | #15 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Aug 2005
Nerden: ManisA
Yaş: 38
Mesajlari: 7,071
Teşekkür Etme: 5 Teşekkür Edilme: 16 Teşekkür Aldığı Konusu: 15
Üye No: 4
Rep Power: 3489
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
ÇANAKKALE DENİZ SAVAŞLARI (19-ŞUBAT 1915 18 MART 1915)
I. Dünya Savaşı'nda çarpışmaların ve kahramanlıkların en üst düzeyde gösterildiği Çanakkale Cephesi Savaşları Türk ve Dünya tarihleri arasında önemi yadsınamayacak bir yere sahiptir.Kuşkusuz tarihte hiçbir cephe Çanakkale Cephesi gibi dünya tarihinin akışını değiştirmemiştir.Bağımsız Türk Cumhuriyeti'nin kurulmasının temel taşlarından birini teşkil eden ayrıca Emperyalizme karşı verilen bu üstün direnişin tarihi Türk milletinin cesareti sayesinde zaferle sonuçlanmıştır. BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA ÇANAKKALE CEPHESİ VE DENİZ SAVAŞLARI (19 ŞUBAT 1915-18 MART 1915) Birinci Dünya Savaşı, 19. yüzyıl ile 20. yüzyılın başlarında meydana gelen olay ve gelişmelerin bir sonucudur. Bu bakımdan sebeplerini bu dönemde aramak gerekir. Birinci Dünya Savaşı, Avrupa'da dört merkezi devlete karşı, Avrupa ve diğer kıtalarda bulunan yirmi beş devletin giriştiği, o tarihe kadar görülmemiş ilk dünya savaşıdır. I. Dünya Savaşı Avrupa'da ittifak ve merkezi devletler diye adlandırılan Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı Devleti ile itilaf devletleri diye adlandırılan İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya, Yunanistan, Sırbistan, Karadağ, Belçika, Portekiz, Romanya, A.B.D, Brezilya vb. meydana gelmiştir. I. Dünya savaşının genel ve özel olmak üzere iki nedeni vardır. • a) GENEL NEDENLER: Fransız ihtilalinin getirdiği yeni anlayış ve görüşler siyasi ve sosyal hayatta büyük değişiklikler yapmıştı. Milliyetçilik düşüncesi özellikle 20. yüzyılın başlarında etkisini göstermiştir. 1815 yılında Viyana Kongresi ile Avrupa'ya yeni statü getirilmiş ve buna göre de güçler dengesi kurulmuştu. Özellikle 1870 Sedan Savaşı ile Alman ve İtalyan birliklerinin kurulması ve bu devletlerin girişimlerde bulunmaları Viyana Kongresi statüsünü ve güçler dengesini büyük ölçüde değiştirmiştir. 19. yüzyıl içinde önem kazanmış diğer bir gelişmede sanayileşmedir. Sanayileşme sonuç olarak sömür geliciliği doğurmuş, büyük devletlerin çıkar çatışmaları Afrika, ve Uzakdoğu'ya kadar yayılmıştır. Hammadde ve Pazar arayışı hızlanmış, bütün devletler sömürge yarışına girmiştir. Bazı devletlerin siyasi birliklerini geç kurmaları blokları ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bloklar hızla silahlanarak yeni bir savaşın şartlarını hazırlamıştır. • b) ÖZEL NEDENLER: Devletlerin izledikleri politikalar ve çeşitli çıkarlar özellikle bu devletleri karşı karşıya getirmiştir. Rekabet ittifak ve itilaf devletleri arasında meydana gelmiştir. Savaş öncesi devletlerin durumuna bakıldığında ; Almanya: Siyasal birliklerini kurduktan sonra (1871) ekonomisinde büyük bir canlanma meydana gelmiştir. Biriliğini geç kurduğundan dolayı sömürgeciliği geç başlamıştır. Özellikle İngiltere ile rekabete girişmiştir. İngiltere: Almanya'nın siyasal ve ekonomik açıdan güçlenmesinden rahatsız olmuştur. Kendisine rakip olabilecek güçlerden kurtulmayı istemektedir. Buna karşı deniz kuvvetlerini arttırmıştır. Fransa: 1870 Sedan Savaşı ile Almanya'ya kaptırdığı Alsance-Loren bölgelerini geri almak istemektedir. Bundan dolayı Almanya'ya karşı bir düşmanlık içindedir. Rusya: Rusya, Panislavizm'i gerçekleştirme amacındadır. İtalya: Sömürgecilikte geri kalmıştır. Amacı yeni sömürgeler ele geçirmektir. Avusturya-Macaristan: En büyük tehlikesi Rusya'dır. Panislavizm'e karşı mücadele etmiştir. SAVAŞIN BAŞLAMASI: Avusturya BÜYÜK Sırbistan'ı kurmak isteyenlere gücünü göstermek üzere 1914 yılı Haziran ayında Bosna da bir manevra yapmaya karar vermiştir. Buna katılmak üzere veliaht Ferdinant da Saray Bosna'ya gelmiştir. Ancak veliaht 28 haziran 1914 günü bir Sırplı tarafından öldürülür. Buda I. Dünya savaşına yol açan olayın başlangıcı olur. Avusturya bu olaya Sırbistan'a savaş açarak karşılık verir. Bunun üzerine Almanya, Avusturya-Macaristan'ın, Rusya da Sırbistan'ın yanında yer alır. Böylece savaş kısa bir zaman içinde bütün Avrupa'yı etkilemiştir. I. Dünya savaşına Osmanlı Devletinin Almanya'nın yanında girmesinin nedenleri ilk bakışta devletin ileri gelenlerinin Alman hayranlığı ve daha sonra Trablusgarp ve Balkan savaşlarında kaybedilen yerlerin geri alınabileceği, Kars, Ardahan ve Batum'un yeniden alınabileceği, Mısır'ın yarım yeniden İngiltere'den alınabileceği, Rus, Mısır ve İngiltere sömürgeleri olan Türk ve İslam ülkelerinin istiklale kavuşabileceği, Girit ve Kıbrıs adalarının tekrar devlete bağlanabileceği gibi düşünceler mevcuttu. Osmanlı Devleti bu toprak beklentilerinin yanı sıra yalnızlıktan da kurtulma istiyordu. Almanya ile 2 ağustos 1914 te gizli bir ittifak anlaşılmasının yapılması, Alman desteği ile ülkenin kalkınabileceği ve iki Alman gemisinin (yavuz ve Midilli) Osmanlı topraklarına sığınması savaşa girmemizde etkili olmuştur. Almanya'nın Osmanlı Devleti'ni Savaşa sokmak istemesinin Nedenleri: Almanya, Avrupa'nın Doğusunda Rusya, Batısında ise İngiltere tarafından sıkıştırılmıştır. Bundan dolayı Avrupa'daki savaş yükünü hafifletmek, Osmanlı Devleti'nin Jeopolitik konumundan yararlanmak istiyordu. Almanya özellikle geçiş yollarının tutularak Rusya'ya ulaşılmasına engel olmak düşüncesindeydi. OSMANLI DEVLETİ'NİN SAVAŞA GİRMESİ: Osmanlı Devleti'nin tarafsız kalması en çok itilaf devletleri istemekteydiler. Özellikle Rusya boğazların kullanılması ve kendisine yardımın kolay yapılabilmesi için bu durumun devam etmesini istiyordu. Almanya, ittifak anlaşmasından sonra Osmanlı Devleti üzerindeki baskılarının savaşa girmesi yönünde arttırmaya başladı. Bu arada Alman askeri heyetinden bazı subaylar Osmanlı ordusunda önemli bazı görevlere getirilmişlerdi. Sonuçta, Yavuz (Goesa) ve Midilli (Breslav) gemileri Amiral Sovchen komutasında 28-29 Ekim 1914 gecesi Rusya'nın Odessa ve Sivastopol Limanlarını topa tutması fiilen Osmanlı Devletini savaşa sokmuş oldu. Bu olay üzerine önce Rusya ardından İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti'ne savaş açtılar. Böylelikle savaşa resmen katılan Osmanlı Devleti I Dünya savaşında bir çok cephede savaşmıştır. Savunma Cephesi olarak kurulan ve oldukça öneme sahip bulunan Çanakkale Cephesi'nin açılmasının nedenleri ve meydana gelen Deniz savaşları üzerinde duracağız. SAVAŞ ÖNCESİ DÜŞÜNCE VE İTİLAF DEVLETLERİNİN SAVAŞ PLANLARI: • 1) Baltık Denizine Egemen Olmak Planı: "Baltık Denizine egemen olmak ve hem Ruslara silahla cephane yetiştirmek, hem de Almanya'nın mesafelerce düz kumluk halinde bulunan Pomeranya kıyılarına, Berlin'den 150-200 km uzaklıkta olan yerlere, büyük bir Rus ordusu çıkarmak. Lora Fiser'e göre ayrıca üç yere üç ordu çıkarılacak biri asıl çıkış ordusu, diğer ikisi gösteriş ve şaşırtma orduları olacaktır. Planın esaslarına göre İngiliz donanması, Almanya Frizon (Frize) adalarından Batı'da bulunan Bordum adasını ele geçirip onu Çanakkale önündeki Limni, İmroz ve Bozcaada gibi bir üs olarak kullanacak, o bölgede denize dökülen Alman ırmaklarının ağızlarını tıkayacak, Kiel kanalını tahrip edecek ve genel olarak Almanya'nın kuzey deniz kıyılarını torpille kuşatacaktır. • 2) LOYD CORC Planı: Loyd Corcc planının esası ilkbaharda kuvveti 700 bin kişiye varacak olan yeni birliklerin Fransa'da Batı cephesine gönderilmeyip Balkanlar'da kullanılmasıdır. Loyd Corc ayrıca Türklerin Süveyş kanalına saldırdıkları sırada, Suriye'ye 100 bin kişilik bir kuvvet çıkararak 80 bin kişilik Türk ordusunu mağlup etmeyi'de düşünmüştür. Böylelikle Suriye ele geçirilmiş ve Kafkasya ile sıkışık durumda bulunan Ruslara yardım edilmiş olunur. Amiral Fişer Batı cephesini Baltık yolu ile Kuzeyden çevirmeyi, Loyd Corc ise aynı işi Balkanlar'dan veya Adriyatik kıyılarından yapmayı istemektedir. • 3) JOFR Planı: Bu düşüncede olanlar her şeyi bir kenara bırakarak ilk olarak Almanya'yı ezmeyi istemektedirler. Buna klasik düşünce ve plan denilebilir. Bunu isteyenler, elde edilecek bütün kuvvetlerini, yani en çok İngiltere'de önce gönüllü sonra mecburi olarak silah altına alınan ve alınacak olan birkaç milyon askerin hepsini veya hemen hepsini Batı cephesine yığmak ve Alman ordusunu kemire kemire ezmek düşüncesindedirler. Bu düşünceler ileri sürenlerin başında Fransız orduları başkomutanı Jofr ile İngiltere İmparatorluk genel kurmay başkanı General (sonra mareşal) Robertson bulunmaktadır. • 4) Çörçil-Hankey'in Boğazları Zorlama Planı: Baltık denizine girmek planı da kısmen deniz bakanının düşünceleri arasında olmakla birlikte Çörçil, hemen bütün gücünü Çanakkale'nin zorlanması üzerinde toplayacaktır. O sırada İngiltere'de Osmanlı Devleti, düşmanların en zayıfı sayılıyordu. O, Almanya'dan damla damla ve adeta kaçak gibi Romanya ve Bulgaristan yolu ile silah ve cephane alabiliyordu, dolaysıyla Türk'ün kahramanlığını göz önünde tutmayanlar Boğazları zorlamayı nispeten kolay sayabilirlerdi. Uzlaşma Devletleri Çanakkale'ye denizden saldırıya girişecekleri sırada Osmanlı Devleti'nin durumu onlar açısından böyle bir saldırı için elverişli görüntüdeydi. Osmanlıların Sarıkamış üzerine yaptıkları büyük saldırı bozgunla sonuçlanmıştı. Mısır'ı İngilizlerden kurtarmak amacıyla giriştikleri kanal harekatları umulanları getirmemişti. Bu arada Balkan Devletlerinden Bulgaristan, Romanya ve Yunanistan'la Dünya Savaşı'nın başlamasından beri bir antlaşmaya varılması için sürüp gelen siyasal görüşmelerden de olumlu bir sonuç alamamıştı. Bulgarların çekingen davranışı Almanya ile Osmanlı arasında doğrudan bir bağlantının kurulmasını engellediğinden Osmanlı ordusunun yoksun bulunduğu Modern savaş gereçleri ile donatılmaması da gecikmekteydi. Bu durum uzlaşma Devletleri'nin Osmanlılara karşı bir saldırıya geçmelerine elverişli gibi görünmekteydi. Ne var ki aralarında bu maksatla hazırlanmış bir harekat alanları yoktu.savaş sonucunun batı cephesinde ve kısa bir zamanda alınacağına inanılmaktaydılar. Üstelik İngiltere'nin büyük bir kara ordusu kurmak için giriştiği hazırlıklar da tamamlanmış değildi. Çanakkale üzerine bir saldırı için ilgililer arasında kesin bir antlaşmaya henüz varılmamıştı. ÇANAKKALE'YE SALDIRI FİKRİ Çanakkale'ye saldırı fikrinin bir Rus sorunu ile bir olup-bitti olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Sarıkamış saldırısının Osmanlı çıkarına geliştiği sırada Rus Orduları Başkomutanı Grandük Nicolar, İngiliz Harbiye Nazırı Kitchner'den Osmanlı kuvvetlerinden bir kısmının Kafkas cephesinden uzaklaştırılmasını sağlayacak bir kara veya deniz gösterisinin yapılmasının mümkün olup olmadığını sormuştur (Aralık sonları 1914). Grandük böyle bir gösteri için Çanakkale'den söz etmemişti. Grandük'ün sorusu Londra'ya ulaştığı sırada, Çanakkale seferi düşüncesi çoktan doğmuş bulunuyordu. Tartışılan yanı yapılacak seferin yalnız savaş gemileriyle mi yoksa aynı zamanda bunların kara kuvvetleri tarafından desteklenmesi suretiyle mi yapılacağıydı. 1908'de İngiltere İmparatorluğu Ulusal Savunma Konseyi Boğazların yalnız savaş gemileriyle aşılması konusunu etüt etmiş ve XIX. Yüzyıl başlarında Lora Nelson'un bu konuda öne sürmüş olduğu bir fikre saplanıp kalmıştı. Nelson, "Bir kara kuvveti tarafından desteklenmeden istihkamlara saldıran gemici delidir" demişti. Fakat birinci dünya savaşı başladığı sırada İngiltere'de Nelson'un düşüncesini paylaşmayan bir insan yetişmiş bulunuyordu: Churchill Churchill ve Çanakkale Churchill düşüncesini Dünya Savaşı'ndan birkaç yıl önce Londra'yı ziyaret etmiş ve onunla görüşmüş olan Enver Paşa'ya şöyle anlatmaktadır; "Londra'da bulunduğum sırada Churchill ile bir dünya savaşı çıkması durumunu tartışmıştım. Böyle bir savaşta Türkiye'nin ne yapacağını bana sordu. Ve arkasındanda şunu dedi: "Eğer Türkiye Almanya tarafını tutarsa İngiliz filosu Çanakkale Boğazı'nı zorlayıp geçecek ve İstanbul'u alacaktır." Churchill'in Çanakkale seferi ile ilgili çalışmaları İngiltere'nin Osmanlı İmparatorluğuna savaş açmasından önce başlar. Churchill 1 Eylül 1914'te İngiliz filosunun Çanakkale'yi zorlamasına ve Yunanistan'ın Gelibolu'ya asker çıkarmasına dayanan bir tasarı hazırlar. Fakat Bulgarlardan kuşkulanan Yunanistan, tarafsızlığından ayrılıp İngiltere'ye yanaşmadığı için bu tasarı suya düşer. Ayrıca Churchill, Mısır'ın en iyi biçimde savunulmasının Gelibolu'ya saldırmakla mümkün olduğu yolundaki düşüncesini de savaş komitesi tarafından çok kuvvete ihtiyaç duyulacağı için iltifat görmez. Yukarıdaki sözü edilen Rus orduları Başkomutanının Osmanlı İmparatorluğu'nun her hangi bir yerinde bir gösteri yapılması isteğinin Londra'ya varması üzerine (31 Aralık) Churchill'in Başvekile sunduğu bir raporda "Savaşın duyurulmasından beri Gelibolu'ya saldırılmasını istemekte idim" demektedir. Bu kez Lloyd George ile Savaş komitesi genel sekreteri Hanway, Harbiye nazırı Kitchner ve Lord Fisher de Churchill'in fikrine katılmışlardır. Şu şartla ki kara kuvvetleri sağlanmadığı takdirde Çanakkale Boğazı sadece savaş gemileriyle zorlanacaktır. Bu suretle Rusya'nın "gösteri" isteği de yerine getirilmiş olacaktır. 3 Ocak'ta Churchill, Çanakkale'yi abluka altında bulunduran Amiral Garden'den Boğazın yalnız denizden zorlanmasını mümkün görüp görmediğini sorar. Sorusuna bu iş için eski savaş gemilerinin kullanılacağını ve sağlanacak sonuçların, uğranılacak kayıpları haklı göstereceğini de ekler. 5 Ocak'ta Amiral Garden'in cevabı gelir: Bir baskınla Çanakkale Boğazı'nın zorlanabileceğini sanmadığını fakat esaslı bir plana dayanılarak sayısı fazla gemilerle bunun yapılabileceğini bildirir. Bu cevap savaş komitesi üyelerini tatmin eder. Bu suretle Churchill'in Çanakkale seferi ile ilgili hazırlıkları başarı ile sonuçlanır. Bundan sonra 20 Ocak'a kadar sürecek bir zaman içinde sefer planı hazırlıklarına geçilir. Bu sırada sefere Fransa'nın da katılması sağlanır. Churchill, Fransa'dan önemli bir yardım dilemediklerini bu devletten ancak işbirliği, saldırı tasarısı üzerinde anlaşma ve onu birlikte hazırlama dileğinde bulundukların belirtmiştir. GARDEN'İN PLANI Çanakkale'yi geçme planı Amiral Garden tarafından hazırlanmış ve 13 Ocak'ta Savaş komitesi tarafından onaylanmıştı. Plan önemli deniz kuvvetlerinin kullanılmasını öngörmeliydi. 12 zırhlı, 3 savaş kruvazörü, 3 hafif kruvazör, 12 destroyer, 6 deniz uçağı, 12 torpil tarayıcı gemisi ve daha bir çok başka çeşit gemiler. Plana göre ilkin boğaz'ın girişini savunan dış bataryalar uzun mesafelerden bir ateşle tahrik edilecekti. Dış bataryaların ikisi boğazın Anadolu yakasında bulunan Orhaniye ile Kumkale'den, diğer ikisi de Rumeli yakasındaki Ertuğrul ile Seddülbahir'den ibaretti. Boğaz'ın bunlar arasındaki genişliği 4 km kadardı. Bundan sonra Boğaz'a girilerek Anadolu yakasında Kepez, Rumeli Kilitbahir'e kadar olan ve merkez savunma sistemi denilen tahkimatla bataryalar bombardıman edilerek tahrip edilecekti. Bu işte son bulunca, Çanakkale ile Nara arasındaki savunma sisteminin son kısmı ateş altına alınarak zararsız duruma getirilecek ve Marmara'ya girilerek İstanbul yolu tutulacaktı. Bu bombardıman aşamalarının her birinde savaş gemileri yol almaya başlamadan önce torpil tarlaları ayıklanmış olacaktı. Planın yürütülmesi için 15 şubat saptanması başarı ümitleri de havaların iyi gitmesine; yol, cephane sağlanmasına ve Türklerin savunmada göstereceği yılgınlığa bağlanmıştı. ENVER PAŞA VE BOĞAZLARI SAVUNMA SİSTEMİ: Türk Başkumandanlığı Boğazın savunma sisteminde mayından faydalanmaya büyük önem vermiştir. Bundan ötürü mayın hatları kurulmuştur. Bunların bir kısmı sabitti. Ana mayın hatları Çanakkale Boğazı'nın 1,5 km genişliğinde bulunan en dar yerini korumak maksadıyla Soğanlıdere - Dardonos önünden başlamıştı. 9 mayın hattı meydana getirilmişti. Kıyılarda da bu hatları koruyacak gizli obüs bataryaları yuvalanmış bulunuyordu. Ender Paşa yalnız denizden yapılacak bir saldır ile Çanakkale'nin geçilmezsinin olanaksızlığını göstermekteydi. Bu nedenle İstanbul'da halk arasında dedikoduların uyandırmış olduğu korku, kuşku ve telaşına anlamıyordu. Ona göre, düşman büyük istihkamları uzaktan ateş hattına olabilir, tahrip de edebilirdi. Fakat mayın tarlalarını savunma bataryaları tahrip etmek için bataryaların üzerine kadar gelmesi gerekliydi. Gelecek olan gemiler ufaksa, kolaylıkla batırılabilirdi. Büyük savaş gemileri ise batmak korkusundan oraya kadar yaklaşamayacaklardı. Şayet düşman donanması mayın tarlalarına geçip Çanakkale şehri önüne Boğazı kıvrılarak Nara'ya dönüp, Marmara'ya geçmeye girişirse karşısında bizim donanmamızı bulacaktı. Bizim donanmamız ufak olduğu halde büyük top düşmanın teker teker geçmeye mecbur olan gemilerine karşı üstündü. Düşman gemileri bu dönüş esnasında bizim gemilerimize karşı ancak 2 topla ateş edebileceği halde 5 kilometreden fazla olmayan etki menzili içinde bizim en aşağı 30 topumuz, onların karşılayabilecekti. Bu durumda en büyük dretnotlar bile batırılacaktı. ÇANAKKALE DENİZ SEFERİNDEN BEKLENENLER Enver Paşa'nın Çanakkale deniz kuvvetleriyle zorlanamayacağı hususundaki düşünceleri, birinci Dünya savaşı başlarında İngiltere'de de aşağı kabul edilmişti. Fakat Charebill'in ilkin Mısır'ın savunması için ortaya atılan bu fikri zamanla kök tutmuş ve bunun eyleme konulup başarılmasıyla şu önemli istifadelerin sağlanabileceği İngilizlerce hayal edilmeye başlanmıştı: İstanbul'un Ruslar tarafından ele geçirilmesi önlenerek İngiliz hakimiyetine geçecektir. Bu durumda Osmanlı Devleti toprakları ve ordusu ikiye bölünmüş olacağından barış yapmak zorunda kalacaktı. Buna yanaşmadığı taktirde de kısa zamanda savaş dışı bırakılacağına şüphe yoktu. Bu durumda Rusya ile batık dost devletler arasında bağlantı sağlanacak, karşılıklı ekonomisel ve savaşsal yardımlaşama sağlanacaktı. Bütün bunlardan başka Dünya savaşı'nın başlangıcından beri tarafsızlıkları ile sallantıda bulunan Bulgaristan ve Romanya, İngiltere ile Fransa'nın yanında savaşa gireceklerdi. Girince ve Almanya ile Avusturya'nın etrafındaki çember tamamlanmış ve kuvvetlenmiş olacaktı. Sözün kısası " can boğazdan gelir" atasözüne uygun olarak dünya savaşının bitirme yolu, Çanakkale Boğazından geçmekteydi. |
04-21-2010, 02:00 AM | #16 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Aug 2005
Nerden: ManisA
Yaş: 38
Mesajlari: 7,071
Teşekkür Etme: 5 Teşekkür Edilme: 16 Teşekkür Aldığı Konusu: 15
Üye No: 4
Rep Power: 3489
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
SAVAŞIN BAŞLAMASI (ŞUBAT 19)
Yukarıda sözü geçen Gordon planının eylemine 19 şubat saat 10'da başladı. Bu tarih 1807 yılında İngiliz filosuna başarı ile sonuçlanan Boğaz zorlaması 108. yıl dönümüne rastlamaktadır. Saldırı amacı ilkin boğazın girişini koruyan Anadolu yakasındaki Kumkale ile Orhaniye'de ,Rumeli yakasında Ertuğrul ile Seddülhisar'deki tabyaları yok etmekti. İkinci Fransız dördü İngiliz olmak üzere altı zırhlı bu işi başarmak için görevlendirilmişti. Bu gemiler 12.000 ile 10.000 metreden bataryalar üzerine ateşe başlamışlardı. İlk ateşi açan HMS Cornwasllis zırhlısının topçu subayı Yüzbaşı Harry Minchin, bunu büyük babasına yazdığı bir mektupta gururla anlatmaktadır. İlk topa ateş emrini verdim ve daha ilk ateşte isabet kaydettik. Onların menzillerini dışında olduğumuzdan ateş oranı çok ağardı, dakikada bir mermi falan. Öğlene kadar buna devam ettik. Öğleden sonra biz ve Vengeance 8.00 ile 5.000 yarda kadar yaklaştık ve Vengeance epey yoğun bir ateş altına girdi. Biz hemen onu desteklemeye koştuk ve gemideki bütün toplarla kaleye ateşe başladık. Her top yaklaşık olarak dakikada iki mermi atıyordu. Bu numaralı tabya sır taşı, duman, alev ve toz yığını halinde havaya uçtu. Ondan sonra başka bir tabyada üzerimize ateş başlayınca hemen o yana döndük ve yaşamım boyunca bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum. Birkaç kere çok yaklaştıysa da biz hiç isabet almadık. Ateş hızımız onların şaşırtmış olmalıydı. İnsanın çevresine dakikada 1500 kilo mermi yağması epey sinir bozucu olmalı. Türk bataryaları menzillerinin kısalığından susmak zorunda kaldılar. Saat 12'den sonra zırhlılar kıyılara yaklaşarak 7000 metreden ateş etmeye başlayınca bataryalar da karşıt ateşe geçtiler. Ateş şiddetliydi iki gemi isabet aldı. Amiral Garden saat 17:30 da geri çekilme emri verdi. Dış bataryaları bir günde tahrip etmek ümidi bu suretle suya düşmüş oluyordu. Ertesi gün başlayan fena hava saldırıyı 25 Şubat'a kadar geciktirdi. Bombardımana Devam Edilmesi (25 Şubat) 25 Şubat'a dış bataryalar üzerine yarıda kalmış olan saldırıya tekrar başladı. Bu kez saldırıya 12 Şubat gemisi katıldı. Bataryalar top menzillerini elverişsizliği alanına giren gemilere güçlü bir karşılık verdiler. İkisine önemli isabetler kaydetmeye muvaffak oldular. Ne var ki, bu yüzer kaleleri yürüyüşlerinden alıkoyacak olanaklara sahip bulunmuyorlardı. 25 Şubat'tan beri artık susmak zorunda bırakılmışlardı. Düşman savaşın sonuçlarını anlamak için tabyalara deniz erleri çıkarmış ve henüz kullanabilecek gibi görünen bir iki topu tahrip ettirmişlerdi. Dış bataryaların susturulması işi bu suretle sona ermiş bulunuyordu. 26 Şubat'ı izleyen günlerde ve havanın elverişliliği ölçüsünde saldırı planının ikinci ve üçüncü bölümlerine yani iç bataryaların tahrip edilmesine girişilmişti. Amaç Dardonos ve Erenköy tabyaların savaş dışı etmek için Boğazın içine girmekti. Savaş gemileri ateş ederken mayın tarama gemileri de kendilerine yol açacaktı. Planı bu bölümünün eylemini sağlamada hesapta olmayan engellerle karşılaşıldı. Kıyılarda yerleştirilmiş gizli ve hareketli sahra bataryalarıyla Dardonos tabyasının topçuları yapılacak işi güçleştiriyorlardı. Devamlı olarak yer değiştiren mayın tarama gemilerine nefes aldırmıyorlardı. Zırhlılara isabetler oluyordu. Kaydedilen başarılar umulanlara yaklaşık olmadığı halde Amiral Gorden, 2 mart'ta Churchill'e çektiği bir telgrafta Mart ortalarında İstanbul'a ulaşacağı ümidinde olduğunu bildiriyordu. 11 Mart'ta Churchill, Gorden'le bu konumdaki düşüncesini bir kez daha sordu. Gelen cevap filonun Marmara'ya girmesi üzerine, geri güvenliğin korunması için kara kuvvetlerine ve bulunmadığı gibi Gelibolu'ya sır çıkartmakta planı da hazırlamıştı. Hemen kara kuvvetlerinin tedarike girişildi. Bu kuvvet general Hamilton komuta atandı ve Çanakkale'ye gönderildi. Amiral Gorden'in ordusuz bir komutana ihtiyacı yoktu. Edindiği bilgilere göre Türk'lere Almanya'dan mühimmat gönderilmesi ihtimali de vardı. Bu arada da Almanya'dan ve Avusturya ve Avusturya denizatlıları işe karışabilirdi. Buna zaman yoktu. Kaldı ki planın iç bataryaların susturulması ile mayınların toplanmasından ibaret olan ikinci kısmın tamamlanmış olduğuna dair de kanıtı vardı. 15 Mart'ta saldırı için kararını verdi ,. Saldırı 17 ve 18 Mart'ta yapılacak yani Boğaz gerilecekti. Ne var ki, vermiş olduğu karardan bir gün sonra Gorden yorgunluktan, sinirden ve uykusuzluktan güçsüz düşmüştü. Doktorunun tavsiyesi İstanbul'dan vazgeçerek Londra'ya dönmesi merkezin deydi. Bu suretle Amiral hazırlanmış olduğu planın trajedi ile sonuçlanacak son perdesini görmekten kurtulacaktı. 17 Mart'ta yerine Harmay başkanlığı yapmakta da Vis Amiral de Robeck atandı. İSTANBUL'U SAVUNMA TEDBİRLERİ Üçlü uzlaşma devletleri savaş gemilerinin Çanakkale Boğazı'nın geçilme girişiminin Osmanlı Genelkurmayı'nın kuşkuya düşmesi normaldi. Kaldı ki bu girişime paralel olarak Ruslarında Karadeniz Boğazı'na bir saldırıda Bulunmaları olasılığı da büsbütün ortadan kalkmış değildi. Bu durum göz önünde tutularak Boğazların ve İstanbul'un savunulması için şu Askersel tedbirlerin alınması gerekli görülmüştü; Çanakkale Boğazı ile İstanbul doğrultusunu savunmak görevi Liman Von Sanders komutasında bulunan I. Orduya verilmişti. Bu ordudan I. Kolordu Gelibolu Yarımadasına, 15. Kolordu Çanakkale'nin Anadolu kıyılarına 6. Kolordu da Yeşilköy bölgesine yerleştirilmişti. Karadeniz Boğazı'nın savunması ile Vehip Paşa'nın komutasında bulunan 2. Orduya verilmiş bulunuyordu. Boğazların savunması ile görevli kuvvetlerin tümü , 200,000 kadardı. 18 MART SALDIRSI ÖNCESİNDEKİ HAZIRLIKLAR Saldırının yüksek komutası da Robeck'e verilmişti. De Robeck bir gün önce görevinde çekilmiş olan Gorden'in planını uygulayacaktı. Plan sade idi. Amaç Boğazın iki kıyısındaki bataryaların susturulması, torpillerin ayıklanması, bu suretle açılacak yoldan filonun Boğazı girilmesine olanak sağlanmasında ibaretti. De Robeck bu planı başarıyla gerçekleştirmek için savaş gemilerini üç kümede savaş düzenine getirmiş bulunuyordu. Birinci kümede Queen Elizabeth, Agememnon, Lord Nelson ve İnflexible bulunuyordu. Bunlar güneye doğru sardırmışlardı. Bu üç savaş gemisinin sahra bataryalarına karşı güvenlikleri kuzey kanatta Lrince George ve güney kanatta Triumph tarafından sağlanacaktı. İkinci kümede Amiral Guepratte komutasında şu dört Fransız zırhlısından kurulmuştu; Buffren, Bouvet, Goulois ve Charlemagne. İlk ikisini boğazın Anadolu kıyılarını, diğer ikisi de Rumeli kıyılarını döveceklerdi. Üçüncü küme, İrresistable, Albian , Vengeance, Swiftsare ve Magestic yedekte bırakılmışlardı. Üçüncü küme gemileri sırası gelince ikinci kümenin yerine alacaklardı. Son olarak Cornwallis, Conapus, Dorthmouth ve Dublin kruvazörleri geliyordu. Bunlardan ilk ikisinin görevi mayın taramak, doğu ilgisinin de aşırma ateş yapmak suretiyle sahra bataryalarını arkadan varmaktı. Dünya topraklarında güneşin batmadığı iki büyük imparatorluğun meydana getirdiği bu kudretli ve haşmetli savaş gücüne insan gücü ile karşı gelinemeyeceği konusuna İngiliz ve Fransız denizcilerinde genel bir kaç doğmuştu. 18 Mart saat 10:58'de yukarıda işaret edilen savaş düzeni almış olan aramada da ilk bombardıman için suretle görev bölümü yapılmıştı: Queen Elizabeth, Anadolu yakasında bulunan Hamidye I ve Çimenlik tabyalarını, Agamenon, Lord Nelson ve İnfletible ise boğazın Rumeli yakasındaki Yıldız, Mescidiye, Hamidiye II ve Namazgah tabyalarını ateş edeceklerdi. Düşman ordusu büyük saldırışa geçeceği sırada Türk bölgesi savunma karargahında durum şöyleydi; Karargah komutası Albay Cevat , 18 Mart'tan önce Bozcaada'da düşman savaş gemilerinin toplanmakta olduğunu haber almıştı. 18 Mart sabahı da bir araştırıcı uçağımız Bozcaada'da büyük bir kaynaşma olduğunun haberini getirmişti. Ne var ki, komutanlık bu haberleri büyük bir saldıranın ilk işaretleri olarak kabul etmedi. O kadar etmedi ki komutan Albay Cevat, 18 Mart sabahı karargahta ayrılıp Kirte'deki birlikleri teftişe gitmiş ve ancak 16:30'da karargaha dönebilmişti. Bu nedenle savaşı Kurmay Binbaşı Selahattin Adil(paşa) yönetmişti. Savaş sırasında yanında bulunmuş olan yardımcıları Kurmay Kolağası Osman Zati ile Yüzbaşı Hamdi'dir. Bu kısa açıklama da göstermektedir ki, 18 Mart saldırısı bir baskın biçiminde başlamıştır. SALDIRININ BAŞLAMASI: Birinci küme ile kendilerine hedef olarak gösterilmiş plan tabyaları arasında düello saat 11:15'te başlıyor. Queen Elizabeth, ağır toplarıyla uzak mesafeden ilkin Çimenlik'e sonra Çanakkale şehrine daha sonra da Hamidiye tabyasına ateş ediyor. Çimenlik'e iki isabet oluyor. Çanakkale'de yangın çıkıyor. Hamidiye'de yıkıntı meydana geliyor. Saat 11:35'te Lord Nelson, Rumeli yakasındaki Hamidiye II tabyasına; George ve Triumph, Mecidiye, Yıldız ve Dardonos tabyalarına açıyorlar. Fakat zırhlıların büyük şikayeti bu tabyalardan olmaktan çok, görünmeyen ve göründüğü anda hızla yer değiştiren sahar bataryalarındandı. 12:30'da Amiral de Robeck Fransız gemilerinden kurulmuş olan ikinci küme gemilerine kıyılara yaklaşarak, yakın mesafeden bombardımanı sürdürmesi emrini veriyor. Bunlar Erenköy bizansında duran İngiliz gemileri arasından geçerek kıyıya 400 metre kadar yaklaşıyorlar. Bütün ağır toplarıyla Rumeli yakasında Kilitsihar ile Mesudiye tabyaları, Anadolu yakasında da Dardonos ile Beyaztepe mevkileri ateşe tutuyorlar. Büyük Aramada boğaz en dar olan Kilitsahir ile Çanakkale arasına yönelmişti. Buraya gelmeden önce birkaç gemi feda edileceği de hesaba katılmıştı. Bu kayıpları karşılıksız olmayacaktı. Boğaz geçilip İstanbul alınmakla, Osmanlı ile müttefiklerin bağlantısı kesilecekti, çember içine alınan Avusturya ile Almanya da pes demek zorunda kalacaklardı. Sözün kısası savaşın muhteşem armadanın birkaç kilometre daha ilerlemesine bağlı kalmıştı. Tarihsel Fransız cesareti ile İngiliz soğukkanlılığı Türk'ün alçak gönüllü kahramanlığı karşısına bu alınacak yerde bir sınav verecekti. Deniz savaşının en bunalımlı anı iki taraf içinde gelip çatmıştı. Dünya bu olaya kadar Türk'lerin fetihler savaşlarında tanımıştı. Yurt savunmasında ise güçlerinin neye yettiğini ilk kez hecelemeye başlayacaklardı. Hava şartları Türk'lerin lehineydi. Gemi bacalarından ve toplardan çıkan dumanlar sayesinde Türk bataryaları görünmüyordu. Türk savunma komutanlığı düşman zırhlılarının merkez bataryalarına 14 kilometre kadar yaklaşması üzerine bu bataryalar tarafından da ateş emri verildi. Türk'lerin ağır toplarıyla ötüşlerinin ateşi düşman üzerine şaşırtıcı bir etki yapmaktaydı. Kaptan köprüsünden isabet alan İnflexible'den geriye dön emri verildi. Bouvet'de de almış olduğu isabetten dolayı yangın başlamıştı. Geminin toplarının yarısı kullanılmaz hale gelmişti. Bir çeyrek saatte 14 isabet alan Suffren hemen hemen savaş dışı edilmişti. Ne var ki, bu arada da Çanakkale'de başlamış olan yangın genişlemiş, Dardonos, Namazgah ve Hamidiye bataryaları, Fransız gemilerinin ateşi karşısında susmuştu. Deniz ile kara arasındaki büyük düello taraflar ağır yaralar almışlardı. Fransız gemilerinin yıprandığını gören de Robeck geri dönmelerini ve üçüncü küme gemileri ile yedeklere onların yerine almalarını emrini veriyor. Saat 13:34 ne var ki, Boğazdan çıkmak girmek kadar kolay değildi. Donanmalara taranmış sandıkları karanlık limanın güney kısmına, Erenköy açıklarından Doğuya doğru da Nusrat adındaki mayın gemisi geceleyin, Ruslarca Karadeniz kıyılarımıza dökülüp tarafımızdan toplanmış olan mayınlardan 26 tane döker. İşte bu mayınlardan birine çarpan Bovvet bir buçuk dakikada 640-700 kadar mevcudu ile sulara gömülüyor. 5 subayla 51 er ancak kurtarılıyor. Bu kurtarma işine karışmış olan Gaulios zırhlısına da iki ağır top mermisi ile yaralanıp su almaya başlayınca diğer iki Fransız gemisini yardımı ile savaş yerini terk ediyor. Fransız, tümden yok olmamak için savaş yerinden çekilmek zorundadır. Ve şimdi Türklerle İngilizler karşı karşıya geliyorlar. Bovvet'in batış anını anlatan Yarbay Worsley Gibson'un sözleri; Bovvet'in sancak tarafına yattığına dikkat ettim ve bunu McB'ye söyledim. Daha sözümü bitirmeden gemi daha fazla yatmaya başladı. Ağır yara aldığı belliydi. Çokta hızlı ileri gitmekteydi ve az sonra direkleri suya girdi, büyük bir duman ve buhar sütünü yükseldi ama herhangi bir patlama olmadı ve birkaç saniye sonra sulara gömüldü. Bovvet'in batması Golois'in yaralanması ve tüm Fransız gemilerinin geri çekilmesi Türklerin moralini yükseltiyor. Saat 14:00'ten sonra savaş 6 İngiliz zırhlısı ile bataryalar arasında tekrar başlıyor. 15:15'te Irrsistable zırhlısı Beyaz tepe hizasında torpidoya çarparak yan yatmaya başlıyor. Makineleri su ile doluyor. Hareket edemiyor. Ocean zırhlısı imdada koşuyor. Onu geriye çekmek istiyor fakat akıntı iki gemiyi Anadolu kıyısına doğru sürüklüyor. Ocean'da Bovvet'in batmakta olduğu yerde bir mayına çarpıyor. İki yaralı gemi Türk Topçusunun ateşi altında gemiler boşaltılarak kendi hallerine bırakılıyor. Bu gemiler Çanakkale Savaşının son kılavuzları oluyor. Amiral de Robeck saat 17'de muhteşem aramadan geri kalan zırhlılara dönüş emrini veriyor. Çanakkale direnişinin ilk bölümü; İngiliz ve Fransız armadasının yenilgisi ve Türklerin zaferi ile son buluyor. İKİ TARAFIN KAYBI 18 Mart'ta Boğazı geçmek için 12 büyük zırhlı savaşa katılmıştı. Diğer gemilerden her biride az çok isabet almışlardı. Osmanlı kaybına gelince; Bataryalardan hepsi isabet almıştı. Boğazın girişindekiler susturulmuştu. İç bataryalardan da çok veya az yaralananlar olmuştu. 176 Kaptan 8'i kullanılmayacak duruma gelmişti. İnsan kaybı 40 ölü ve 74 yaralıdan ibaretti. Yaralılarınsa 18'i Almandı. İki tarafında sahip bulundukları savaş güçlerine göre kayıplar önemli sayılamaz. İngiliz ve Fransız imparatorları engin servet kaynaklarına sahiptiler. Batan ve yaralanan gemilerini yerlerine kolaylıkla başkalarını koyabilirlerdi. Ne var ki, iki devletin normal kayıpları hiçbir suretle giderilemeyecek kadar ağırdı. Türklerin uğradığı nesnel kayıplara karşılık moral kazançları yüksekti. Aylardan beri İstanbul'da kuşku içinde yaşayan Türkler için Çanakkale deniz zaferi, kurtuluş anlarını taşıyordu. Türklerin İngiliz donanması için kökleşmiş bir hayranlığı vardı.bu donanmayı, yüz gemisi dönmeye zorlamanın büyük heyecanını duymaları doğaldı. 18 Mart akşamı İstanbul ve zafer haberinin ulaştığı bütün Türk şehirlerinde, kasabalarında ve köylerinde evler bayraklarla süslenmiş, aydınlatılmış ve şenlik yapılmıştı. Çanakkale deniz zaferinin dünyada bulunan diğer Müslüman ülkelerinde de etkisi görüldü. Sömürge yaşamı süren Müslüman ve hatta Müslüman olmayan halklarda, Emperyalizme karşı bu üstün direnişi kendi kurtuluşları için değerli bir örnek gibi kabul eder oldular Çanakkale deniz yenilgisi altında kalmak istemeyen ve olumsuz etkisini her ne pahasına olursa olsun silmek isteyen uzlaşma devletleri talihlerini bu kez de İstanbul'u almak için kara yolundan giderek denemeye karar verdiler. Bu yolun Gelibolu yarımadasından geçtiğini düşündüler ve kara ordularını oraya çıkartmakla ilgili işe giriştiler. 18 Mart yenilgisi İngiliz ileri gelenleri arasında bir takım tartışmalara yol açmıştı. Amiral de Rocek ile Ian Hamilton arasında ortaya çıkan sorun; donanmanın Boğazı geçmek için yapacağı ikinci bir denemesinin ordu tarafından desteklenmesine karşılık, ordunun Gelibolu Yarımadasına yapacağı bir çıkartma hareketinin donanma tarafından desteklenmesinin daha uygun olup olmadığı nedeniyle ortaya çıkmıştır. İngiliz ileri gelenleri başvekil, savaş komitesi, deniz bakanlığı amirallik, savaş komisyonu da savaşa devam düşüncesindeydiler. Hatta Fransız deniz bakanı da aynı düşüncede olduğunu belirtmiştir. ilk başta amiral Robeck tekrardan boğazı zorlayarak İstanbul'u almayı düşünmüşse de bu kararında vazgeçerek ordunun Gelibolu Yarımadası'na yapacağı bir çıkartma hareketinin donanma tarafından desteklenmesi planına uymuştur. Bu nedenledir ki, 18 Mart saldırısı bir daha tekrarlanmayarak tarihte tek er bir olay olarak kalacaktır. Böylelikle 18 Mart yenilgisinin intikamını almak isteyen uzlaşma devletleri 15 Nisan da Gelibolu'ya ilk birlikleriyle çıkartma yaparlar. Ancak. |
04-21-2010, 02:01 AM | #17 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Aug 2005
Nerden: ManisA
Yaş: 38
Mesajlari: 7,071
Teşekkür Etme: 5 Teşekkür Edilme: 16 Teşekkür Aldığı Konusu: 15
Üye No: 4
Rep Power: 3489
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
LİMAN VON SANDERS HAYATI VE ÇANAKKALE SAVAŞLARI'NDAKİ YERİ VE ÖNEMİ
LİMAN VON SANDERS, OTTO (1855-1929) 17 Şubat 1855'te Stolp'da (bugün Polonya'da Slupsk) doğdu. 1874'te Essen muhafız birliğinde subaylığa başladı. 1911'de generalliğe yükseldi. Çanakkale'yi savunan Türk Kuvvetleri Komutanı Mareşal Liman Von Sanders Türkiye'deki Alman Danışma Kurulu Başkanıydı. 1.Dünya Savaşı yaklaşırken Osmanlı İmparatorluğu'nun askeri liderleri ateş hattında sağ kalabilmenin çarelerini arıyorlardı. Ordunun ıslahı düşünülüyordu. Orduda yenilik yapmak için Osmanlı-Alman hükümetleri arasında varılan anlaşma gereğince Almanya'dan istenen kurulun başkanı olarak 14 Aralık 1913 tarihinde, yani bir buçuk yıl önce, 42 kişilik Alman subay grubu ile İstanbul'a gelmiş ve Türk ordusunu düzenlemek, eğitmek görevine başlamıştı. O sıralarda Türk ordusu gerçekten de kötü durumdaydı. Dört küçük Balkan ülkesi önünde feci bir bozguna uğramış, 1-1.5 ay içinde Rumeli denen Avrupa'daki tüm topraklarını kaybetmişti. İstanbul'un en seçme birliklerini , elindeki topu, tüfeği, cephaneyi, atı, arabayı, özetle ordusunun silah, araç, gereçlerinin büyük bir kısmını da yitirmişti. İkinci Viyana yenilgisinden beri 250 yıldır süren çöküntünün bu son halkasında, Rumeli gitmiş, ordu gitmiş, milletin ve ordunun onuru onarılmaz ağır bir darbe yemişti. İşte Mareşal Liman Von Sanders'in gelişi bu tarihlerdeydi. Üstelik Mareşal, doğru dürüst bir şey yapacak zamanı da pek bulamamıştı. Çünkü gelişinden sekiz ay kadar sonra Avrupa'da savaş başlamış, üç ay sonra da Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmişti. O sırada 60 yaşında olan Alman Generali Sanders, anlaşma gereğince bir üst rütbe ile Osmanlı Ordusunda mareşalliğe yükseltilmiş ve savaşla birlikte, Osmanlı Orduları Komutanı Vekili Enver Paşa tarafından, karargahı İstanbul'da bulunan Birinci Ordu Komutanlığı'na atanmıştı. 3.Kolordu Komutanı Esat (Bülkat) Paşa, 1915 yılının Mart ayı başında, yani 18 mart deniz savaşından az önce, kolları sıvamıştı. Deniz harekatına karşı Müstahkem Mevki Komutanı Albay Cevat (Çobanlı), kara harekatına karşı Esat Paşa, yanyana ve omuz omuza çalışmaya başladılar. 3 Kasım 1914'den 18 Mart 1915'e kadar geçen 4,5 ay deniz için, 19 Şubat'tan 25 Nisan 1915'e kadar geçen 2 ayda kara savunması için Türk Ordusuna oldukça yeterli ve çok kıymetli bir hazırlık zamanı kazandırmıştı. 4,5 ay Müstahkem Mevki, iki ayda da kara kuvvetleri olanca hızıyla çalışmış ve denizde olsun, karada olsun şerefle ve başarı ile görevlerini yerine getirmişlerdi. Mareşal Liman Von Sanders'in işe karışması, Esat Paşa emrindeki 3.kolordunun göreve başlamasından ve 18 Mart deniz zaferinden sonradır. Donanma ile Boğazı geçemeyen düşmanın bu sefer karadan bir istilaya girişme olasılığı artmış, bu yolda bazı haberlerde Türk genelkurmayına ulaşmıştı. Bu haberler alındıktan sonra 22 Mart 1915'de Çanakkale bölgesinde Beşinci Ordu kurulmuştur. Enver Paşa, İstanbul'daki Birinci Ordu Komutanı Liman Von Sanders'i Çanakkale Boğazını savunmak için oluşturulan Beşinci Ordu'nun komutanlığına atadı. Tarihler 24 Mart 1915'i gösteriyordu. Yani General Hamilton'un Londra'dan Limni'ye gelişinden bir hafta 18 Mart deniz savaşından altı gün sonra. Bu atanma ile Çanakkale'deki tüm idari yetkiyi eline alan Von Sanders, düşmanın çıkarma yapacağı noktaları tahminde yanıldı ve yaklaşık dokuz ay süren bu savaşlarda komutanlık görevini sürdürdü. Mareşal Sanders de, rakibi General Hamilton gibi, yeni görevini bir olup bitti halinde öğrenmişti: "24 Mart günü öğleden sonra geç vakit Enver Paşa telefon ederek benimle konuşmaya geleceğini bildirdi ve kendisi gelmeden önce büromdan ayrılmamamı rica etti. Az sonra Enver Paşa göründü ve gelir gelmez de, Çanakkale'de teşkile karar verdiği Beşinci Ordunun komutanlığını alıp almayacağımı sordu. Derhal olumlu cevap verdim ve şunu ilave ettim: Oradaki birlikler derhal takviye edilmelidir, zira artık kaybedecek vakit kalmamıştır." Ertesi gün,yani 25 Mart akşamı yeni karargahıma gitmek üzere vapura bindim ve İstanbul'dan ayrıldım. Ve on ay geçene kadar başkente dönmedim. Onun da önünde, Hamilton gibi fazla zaman yoktu. (Düşman kara harekatı 25 Nisan da başladığına göre, ancak bir aylık vakti olmuştu) Birinci Orduyu arkadaşı Alman Generali Von Der Goltz (von der Golç ) Paşaya devreden Mareşal Sanders, İstanbul'dan hareketle Gelibolu'ya gelip 25 Mart'ta yeni görevine başladı. Başkomutan Vekili Enver Paşa, İstanbul'da bulunan 3.Piyade Tümeni ile Beyoğlu Jandarma Alayını da onun emrine girmek üzere yola çıkarmıştı. Düşman kara kuvvetleri Çanakkale önündeki adalarda iken sağlıklı haberler alamayan Türk genelkurmayı, bu kuvvetler Mısır'da toplanınca daha kesin ve birbirini doğrulayan istihbarata sahip olmaya başlamıştı. Çünkü Mısır, İmparatorluğun eski bir eyaletiydi ve orada kendisine yakınlık gösteren bir sürü insan ve ajan vardı. Çıkarmanın birinci öncelikle Saros Körfezine, ikinci öncelikle Anadolu kıyısına, üçüncü öncelikle Gelibolu Yarımadası'nın burnuna (Seddülbahir'e) yapılacağını hesap etmekteydi. Sonra Mareşalin düşüncesine göre, Esat Paşanın yaptığı gibi, kıyıyı kuvvetin çoğu ile tutup gerideki ihtiyatları zayıf bırakmak doğru değildi. Çünkü sorumluluk bölgesi Saros Körfezi'nin batısından (Enez'den) Edremit Körfezi'ne kadar 350 kilometre genişliği bulunmaktaydı. Gerçi bu geniş bölgede önemli kısım, Gelibolu Yarımadası ile Boğazın Anadolu yakası idi ve bu da ancak 120 kilometrelik bir genişlikteydi. Ama bu bile fazlaydı. Elindeki kuvvetin sayısı hem kıyıyı sağlam tutmak hem de geride kuvvetli ihtiyatlar bulundurmak için yeterli değildi. Ayrıca kıyıya çok kuvvet yığmak, güçlü düşman donanmasının ateşleri altında, daha savaşın başında çok kayıp vermeye de neden olurdu. Bunun için Mareşal Sanders, kıyıları zayıf tutmak, derinlikte kuvvetli ihtiyatlar bulundurmak düşüncesindeydi. Madem ki düşmanın nereye çıkacağı belli değildi ve bölge çok genişti, öyleyse en iyi çözüm yolu buydu. Yani kıyı boyuna yapışıp kalmaktan çok, kuvvetli ihtiyatlara dayanan "Oynak bir Savunma" yapmak daha iyiydi. Fakat böyle bir oynak savunmanın,özellikle Gelibolu Yarımadası'nda önemli bir sakıncası vardı: Arazi ve yol durumu... Gerçekten de Saros Körfezi'nde (Bolayır Berzahı) 4.8 kilometrelik bir genişlikten, güneyde Anafartalar'da 20 kilometrelik bir genişliğe ulaşan ve bu şekliyle bir üçgene benzeyen Gelibolu Yarımadası dağlık bir yapıya sahipti. Sanders'in benzetmesiyle Gelibolu arazisi "yamaçlar, derin boğazlar ve keskin yarlar ile bölünmüş dağlardan ibaretti." Öyleydi ama, Mareşal Sanders'e göre başka çarede yoktu. O da öyle yaptı ve kıyılarda zayıf, derinlikte kuvvetli olmak esasına göre birliklerini düzenledi. Hazırlıklar, düşmanın çıkarma harekatına giriştiği 25 Nisan'dan iki hafta önce bitirilmişti. Buna göre: Beşinci Ordu Komutanı Mareşal Sanders, karargahıyla Gelibolu'daydı. Emrinde iki kolordu vardı: 3. ve 15. kolordular. 3.Kolordunun üç tümeni vardı: 5.Tümen, Saros bölgesinde. Komutanı Yarbay Hasan Basri. 7.Tümen, Bolayır bölgesinde. Komutanı Albay Halil. 9.Tümen, Seddülbahir bölgesinde. Komutanı Albay Halil Sami. 15.Kolordu Komutanı Alman Generali Weber, karargahı ile Kalver Çiftliği'nde ve Anadolu yakasını savunmakla yükümlü. 15.Kolordunun iki tümeni bulunuyor: 3.Tümen, Kumkale bölgesinde. Komutanı Alman Albay Nicolai. 11.Tümen, Beşige bölgesinde. Komutanı Albay Refet. Ayrıca doğrudan doğruya Beşinci Ordu Komutanlığına bağlı bir tümen (19.Tümen), bir süvari tugayı (1.Tugay), bir piyade alayı ve dört jandarma taburu vardı. 19.Tümen, Yarbay Mustafa Kemal emrinde ve Eceabat'ta Beşinci Ordu'nun ihtiyatını oluşturuyordu. Süvari Tugayı ise yine ordu emrinde olarak Saros Körfezi batısında Bulgar hududuna kadar olan geniş kıyı kesimini gözetlemekteydi. Jandarma taburları da,düşmanın fazla beklenmediği kıyılar da gözetleme görevi yapmaktaydılar. Beşinci Ordu'nun asker sayısı 84000 (Müttefiklerin 75000), top sayısı 72 (Müttefiklerin donanma hariç 140) idi. Türk asker sayısı düşmana nazaran 9000kişi daha fazla idi ama bu bir sayısal görüntüden ibaretti. Aslında tarafların savaş gücünü belirleyen, (eğitim ve moral başta olmak üzere) silahların kalitesi, silah, cephane, araç, gereç bütünlemesi ve özellikle ağır makinalı tüfek ve topun miktarı idi ve bunlar da düşmandan yana idi. Büyük savaştan bir gün önce Türk savunma kuvvetleri ile Beşinci Ordu Komutanı Mareşal Liman Von Sanders, dört haftalık bir uğraşın sonucuna ulaşmış ve hazırlıklarını olabildiğince bitirmişti. Mareşal, 60 yaşına rağmen masa başında pek az oturuyor, zamanının çoğunu arazide, birliklerinin arasında tatbikat ve eğitimlerde geçiriyordu. Daha sonraları o günler için şunları yazacaktı: "Sahilde gözetleme görevi ile uyuşmuş Türk birliklerini,durumun gerçeklerine uygun biçimde hareketli bir hale getirmek için yürüyüşler ve tatbikatlar çok faydalı oldu." Gerektiğinde birliklerin bir yerden diğerine nakli için limanlarda gemi bulundurduktan başka, gruplar arasındaki yolları da işçi taburlarını çalıştırarak yapmaya başlamıştık. Yarımada üzerinde bir baştan ötekine giden kesiksiz bir yol mevcut değildi. Ekseriya yayaların ve yüklü hayvanların geçebileceği patikalar vardı, fakat tekerlekli topçunun bunlardan geçmesi mümkün değildi. Yeni gruplaşma, gece yürüyüşleri ile sağlandı. Bu suretle düşman uçaklarının keşifleri engellendi. Tehlikeli sahil kesimlerinde sahra tahkimatını bütün kuvvetimizle ve geceleri pekiştiriyorduk. Engelleme inşaatı için Türkiye'de hem malzeme hem de araç ve gereç noksandı. O kadar ki, basılınca patlayan kara mayınları terine torpido başlıklarını ve dikenli tel engeli olarak da bahçe ve tarla kenarlarındaki telleri kullanmak zorunda kaldık. 24 Nisan'da Çanakkale'nin Anadolu yakasındaki 11.Tümen ile büyük bir manevra düzenledim. Burada esas mesele, düşmanın Küçük Beşige Limanı'na yaptığı varsayılan çıkarmayı önlemekti. Öğleden sonra Gelibolu'ya döndüm. 25 Nisan sabah saat 05:00den itibaren Gelibolu'daki ordu karargahına, düşman çıkarmasının yapıldığı veya yapılacağı yolunda raporlar yağmaya başladı. Ordu Komutanı Mareşal Sanders, sabah ilk haberlerle beraber, yanına sadece Yaveri Alman Binbaşı Pirke'yi alarak koşup geldiği Bolayır sırtlarından (Gelibolu'nun kuzeyi), Saros Körfezi'ndeki düşman gemi grubunu görüyor, göremediği diğer dört grup hakkında ise ancak kendisine ulaşan raporlardan bilgi ediniyordu. "Gözetlemeyi örtebilecek ve sütre olabilecek tek bir ağaç ve çalının dahi bulunmadığı Bolayır'ın dar sırtı üstünden Saros Körfezi bütünüyle görünüyordu. Karşımızda pek yakın olarak düşmanın savaş ve taşıt gemilerinden oluşan 20 kadar tekne sayılabiliyordu. Bazıları yalçın kıyılara yapışık görünecek kadar ileriye sokulmuş bulunuyordu. Diğerleri ise biraz uzakta veya seyir halinde idiler. Savaş gemileri bordalarında ateş ve duman görülmekte, bütün kıyılarla bulunduğumuz tepeler düşman donanma topçusunun mermilerine hedef olmakta idi. |
04-21-2010, 02:02 AM | #18 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Aug 2005
Nerden: ManisA
Yaş: 38
Mesajlari: 7,071
Teşekkür Etme: 5 Teşekkür Edilme: 16 Teşekkür Aldığı Konusu: 15
Üye No: 4
Rep Power: 3489
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
Bu, unutulmaz bir manzaraydı."
Sanders, sabahın erken saatinde, daha güneyde Gelibolu Yarımadası'nın Arıburnu ve Seddülbahir kesimlerine çıkarmanın başladığını bildiriyordu. Diğer üç bölgede, Anadolu kıyılarında Kumkale ve Beşige ile şimdi bulunduğu Saros'da henüz bir çıkarma yoktu. Beri yandan düşmanın kuvveti önceden alınan bilgilere göre belliydi: Beş tümen veya biraz fazla. Bu kuvvetler beş yerde birden çıkarma yapamazdı, çünkü böyle yaparsa her yerde zayıf olurdu ve ihtiyatı kalmazdı. Kuvvetlerinin çoğu ile çıktığı veya çıkacağı yer neresiydi? Mareşal Sanders'in kafasını bir burgu gibi delen asıl soru buydu... Mareşal Sanders, saat 07:30'da İstanbul'a Başkomutanlığa yolladığı ilk raporunda, düşmanın beş grup halinde harekete geçtiğini, Arıburnu ve Seddülbahir'e çıkarmanın başladığını haber veriyor ve Edirne'deki 4.Tümenin acele Gelibolu'ya emrine gönderilmesini istiyordu. Ayrıca, saat 09:00'a doğru hala düşmanın bir çıkarma girişimi olmadığı için, Saros'daki 5.Tümenin bir alayının Şarköy'e ve 7.Tümenin bir piyade taburu ile bir topçu taburunun Gelibolu'dan deniz yoluyla çıkarma bölgesine hareketleri için emir veriyordu, ama daha büyük kuvvetler yollamaktan çekiniyordu, durum henüz tam manasıyla belirgin değildi. Bu sebeple de ordu ihtiyatı olan Yarbay Mustafa Kemal'in 19.Tümenini hemen kullanmaya hiç niyeti yoktu. (Halbuki Mustafa Kemal, Mareşal Sanders'e haber verme imkanını bulamadan bu saatlerde, yani saat 08:00'de bir alayı ile kendisi başta, Arıburnu çıkarma bölgesine doğru harekete geçmişti bile) "Anfibi harekatı (deniz çıkarması) kaygan olur"diyordu. "Düşman harekatın devamı sırasında beklenmedik yerden vurabilir"di. Ve özellikle de tüm dikkati Saros'da toplanıyordu. "Buraya yapılacak bir çıkarma, Yarımadayı en dar yerinden koparıp Gelibolu Yarımadası'ndaki tüm kuvvetlerin kara bağlantısını keser ve bu kuvvetleri imhaya sürükleyebilir"di. Zaten bu sebeple değil midir ki, baştan beri birinci önceliği buraya vermiş, 5. ve 7.Tümenleri bu daracık yere yığmıştı.Yine bu nedenle değil miydi ki, düşmanın harekete geçtiği haberini duyar duymaz, daha sabahın köründe doğruca buraya koşmuştu. Kolordu Komutanı Esat Paşa, Bolayır sırtlarındaki Ordu Komutanı Sanders'e mesaj üzerine mesaj gönderiyordu: "Takviyeler gelsin!" Öyle ya, Saros'daki 5.ve 7.Tümenler kendisine bağlıydı, bunları istiyordu. Ama Sanders, bu tümenlerin şu sırada savaş alanına gitmesini hiç de doğru bulmuyordu. Onun bütün dikkati, koşup geldiği ve dürbünü ile izlediği şu Saros açıklarındaki düşman gemilerindeydi ve ızdırap içinde, kafasını kemiren soruya yanıt arıyordu: "Seddülbahir ve Arıburnu'na çıkanlar, düşmanın asıl kuvvetleri midir? Saat 16:00'ya doğru Mareşal Sanders de, nihayet o azap dolu kuşkularından kurtulmaya başladı. Görünüşe göre Seddülbahir ve Arıburnu düşmanın asıl çıkarma bölgeleriydi, çünkü buraya çıkarmalar kesiksiz sürüyordu. Düşman donanmasının Gelibolu ve Anadolu sahillerinde yeri göğü inlettiği o 25 Nisan günü koca Ordu Komutanı Mareşal Sanders'i sabahtan akşama kadar tereddüt içinde kıvrandıran Saros çıkarması sadece bir gösteri taarruzu idi, aldatmacaydı. Mareşal Sanders'i, daha planlama safhasından beri birinci öncelikle ve bir saplantı halinde uğraştıran ve iki tümenini buraya bağlayan Saros Körfezi öyküsü, ancak bu kadar sürmüştü: Sadece bir gündüz ve bir gece... Saros'dan 120 kilometre uzakta, Anadolu yakasındaki Beşige'nin öyküsü de bundan farklı değildi. Bu da bir gösteri çıkarmasıydı. Liman Von Sanders burada büyük bir askeri hata yaparak 2. ve 5.tümenden bir alayın bölgeye gönderilmesine razı oldu. İtilaf kuvvetleri bu suretle istedikleri aldatma etkisini sağlayabildiler. Kumkale gösterisine gelince... Mareşal Sanders'in planına göre, diğer yerlerde olduğu gibi burada da, kıyılar zayıf birliklerle tutulmuştu, asıl kuvvetler toplu halde gerideydiler. 25 Nisan 1915 Pazar günü Saros, Kumkale, Beşige'de olanlar birer gösteriydi. Asıl çıkarma, Gelibolu Yarımadası'nda Arıburnu ve Seddülbahirdeydi. Kara savunması Mareşal Liman Von Sanders'in komutasındaki Beşinci Ordu tarafından yapılıyordu ve kuvvetleri yeterli değildi. Beşinci Ordu'da 26 Mart 1915'te bir komuta değişikliği olmuş ve Esat Paşanın yerine Mareşal Sanders getirilmişti. Esat Paşa çıkarmanı merkez kesimine yapılacağını değerlendirmiş ve Çanakkale savunmasını buna göre planlamıştı. Bu tarihte komutanın yabancı bir ele teslimi ve bu planın tamamen tersinin uygulanışı cidden çok üzücüdür ve Türk milletine çok pahalıya mal olmuştur. Mareşal Sanders kuvvetleri üç bölgeye eşit olarak dağıttı. Asıl savaş hattının kıyıdan geçirilerek düşmanın karaya ayak basmasını amaçlayan düzen Liman Von Sanders tarafından değiştirilerek felaketlere sebep oldu. Yeni düzen düşmanın karaya ayak basmasına müsaade ettikten sonra onu denize dökmekti. 19.Tümen komutanı Miralay Mustafa Kemal bu düzenin sakıncalarını raporla bildirdi ise de, ordu komutanı görüşünü değiştirmedi. Komutanın görüşü, normal şartlar için doğru ise de, Gelibolu Yarımadası'nın Çanakkale Boğazı önünde ancak 8 kilometrelik bir savunma derinliği vermesi, bölgenin ve 1915 yılında birliklerin haberleşme donatımların azlığı ve o tarihte ulaştırma ağının zayıflığı sebebiyle yanlıştı. Mustafa Kemal kimsenin görmediğini görmüş ve Conkbayırı ile Sarı Bayır'ın Gelibolu Yarımadası'nın savunması için yaşamsal önemi olduğunu anlamıştı. Gelibolu'nun savunmasını hazırlayan Liman Von Sanders Paşa bile bu noktayı gözden kaçırmıştı. 25 Nisan 1915 günü Mareşal Sanders, ilk top sesleriyle Gelibolu'daki karargahını bırakıp uzaklara gittiği için birlikleriyle düzgün bir haberleşme de yapamamıştı. Kendisi gibi karargahı Gelibolu'da olan 3.Kolordu Komutanı Esat Paşanın öğleden evvel cephaneye gitme önerisini kabul etmesi ve onu yollaması sevap hanesine yazılırdı ama, kendisinin gittiği Bolayır tepelerinde ertesi günün sabahına kadar kalmasının haklı bir sebebi de bulunamazdı. Savaşın ilk günü için Sanders'in harp tarihindeki hanesine hiç de iyi şeyler yazılmayacaktı; hiç ortada yoktu ki... Mustafa Kemal, daha sonra anılarında "Diyebilirim ki, benim için en kritik durum 26 Nisan günü idi" diye yazacaktı. Ve gerçekten de haklıydı. Ordu Komutanı Sanders kararında geç kalmış, değerli saatler kaybedilmişti. Eğer takviyeler bu sabah yetişebilseydi, hele hele Saros'daki iki tümen gelebilseydi, düşmanı denize dökmek hiç de zor olmayacaktı. Artık cephelerde bir durgunluk ve sessizlik başlamıştı. Arıburnu'nda 19 Mayıs'tan beri zaten genellikle bir hareketsizlik vardı. Artık "Hareket Savaşı" sona ermiş, "Siper Savaşı" başlamıştı. 21-22 Haziran 1915'de yapılan ve "Birinci Kerevizdere Savaşı" adını alan bu çarpışma sonundaki kayıplar insanı korkutacak kadar fazlaydı. Savunmada olduğu halde Türklerin daha çok kayıp vermiş olmasını Mareşal Sanders, Başkomutanlığa gönderdiği 22 Haziran tarihli raporunda şöyle açıklıyordu: "Düşman öteden beri ve özellikle son zamanlarda yaptığı taarruzlarda, anlatılamayacak derecede çok cephane ve az insan harcıyor. Merak nedeniyle, düşmanın bir dakikada obüs ve gemi toplarıyla 150 mermi attığı sayılmıştır. Bizse, pek çok insan ve az cephane feda ediyoruz." 5 Ağustos 1915'te Çanakkale cephesinde Alman Mareşali Sanders'in komutasındaki Beşinci Türk Ordusu'nun durumu şöyleydi: Saros Grubu: Üç tümen ve bir süvari tugayı. Komutanı Albay Feyzi. Asya Grubu: Üç tümen. Komutanı Mehmet Ali Paşa. Kuzey (Arıburnu) Grubu: Dört tümen. Komutanı Esat Paşa. Güney (Seddülbahir) Grubu: Komutanı Vehip Paşa. Cephede, Batıda 14.Kolordu (iki tümen). Komutanı Alman Generali Trommer. Doğuda 5.Kolordu (iki tümen). Komutanı Albay Fevzi (Çakmak). İhtiyatta 2.Kolordu (iki tümen). Komutanı Faik Paşa. Toplam 16 tümen. Mareşal Sanders, düşmanın birinci öncelikle Saros Körfezinden çıkacağını hesap etmekteydi. Hamilton, Gelibolu Yarımadası'nı bu daracık yerden ele geçirirse, tüm kuvvetlerinin geri ile bağlantısını keser ve onları kuşatarak imha edebilirdi. Yani, bu boğazı sıkan düşman onu cansız yere serebilirdi. Şöyle veya böyle, Mareşal Sanders'in kafasında 25 Nisan'daki ilk çıkarmada olduğu gibi Saros, yine birinci önceliği taşıyordu ve üç tümenlik bir süvari tugaylı Albay Fevzi'nin kuvvetlerini bunun için bu bölgede bulunduruyordu. Mareşal Sanders, Conkbayırı-Kocaçimen'deki Yarbay Cemil ve Anafartalar'daki Yarbay Wilmer kuvvetlerini Albay Feyzi'nin emrine verdiğini ve onun komutasında "Anafartalar Grup Komutanlığı" kurulduğunu söylemişti. 8 Ağustos öğleden sonra saat 14:00'de tümen komutanlarıyla Çamlıktekke'de buluşan Albay Feyzi, tümenlerin kolbaşlarıyla Anafarta köylerine ulaşmak üzere olduklarını öğreniyordu. Durumu öğrenen Mareşal Sanders, Albay Fevzi'ye öyleyse o gece taarruz edilmesini emretti. 7.Tümen Komutanı Albay Halil olsun, 12.Tümen Komutanı Yarbay Selahattin Adil olsun, birliklerin dinlenmesi, hazırlıkların yapılması için ertesi sabahın beklenmesinin yararlı olacağı düşüncesindeydiler. Albay Fevzi'de aynı kanıdaydı. Ama Mareşal Sanders, aksi düşüncedeydi. Düşman çıkarması devam ediyordu ve çıkanlar yerleşmek için zaman buluyorlardı, hemen taarruz edilmeliydi. Albay Feyzi'nin kararını değiştirmediğini ve taarruzu ertesi sabaha bıraktığını öğrenen Mareşal Sanders, öfkeye kapılmıştı. Albay Fevzi'yi derhal (8 Ağustos akşamı) görevden aldı. Az sonra da saat 21:45'de Ordu Komutanı Mareşal Sanders'in Albay Mustafa Kemal'i Albay Fevzi'den boşalan "Anafartalar Grup Komutanlığı'na atadığına dair telefon emri Esat Paşaya ulaşır: Kuzey Grup Komutanlığına Anafartalar Grubunda emir ve komutayı almak üzere 19.Tümen Komutanı Mustafa Kemal'e hemen şimdi, Çamlıktekke'ye hareketi için emir buyurunuz. Kendisi, 7.ve12.Tümenler tarafından yapılması emredilmiş olan taarruzu yarın şafakla başlatacaktır. 19.Tümen komutanlığına vekalet için birinin atanması rica olunur. Taarruzun ne suretle yapılacağını Mustafa Kemal, Anafartalar Grubu Kurmay Başkanı Hayri'den öğrenecektir. 9 Ağustos günü Türklerindi... Mustafa Kemal kuzeydeki iki tümeniyle General Stopford komutasındaki İngiliz kuvvetlerinin taarruzlarını kırıp onları Anafartalar ovasına atmış, güneydeki üç tümeniyle Anzak taarruzlarını göğüslemiş, Kocaçimen ve Conkbayırı kesimini kaptırmamıştı. Mustafa Kemal bugün ölümden bir şans eseri kurtulmuştu. Bir topçu mermi parçası sağ göğsüne isabet eder. Cep saati parçalanır ve Mustafa Kemal'e bir şey olmaz. Mustafa Kemal hayatını kurtaran parçalanmış saatini o akşam Ordu Komutanı Mareşal Liman Von Sanders'e hediye eder. Sanders' de kendisine, Conkbayırı zaferi karşılığı olarak kendi ailesinin arması işlenmiş altın saatini verir. Mustafa Kemal'in saati, daha sonraları Sanders'in Münih'teki evinin hırsızlar tarafından soyulması sonucu kaybolacaktı. Sanders'in hediye saati ise şimdi Anıtkabir'deki Atatürk müzesinde bulunmaktadır. Sonunda karar verilmişti, yedi ay önce girilen batağın hiç olmazsa bir kısmından çıkılacak, Kuzey cephesi boşaltılacaktı. Erleri yüklemiş taşıt tekneleri burunlarını Çanakkale Boğazı açıklarındaki adalara gitmek üzere güneye çevirmiş uzaklaşıyorlardı. O sabah Müttefik Çanakkale Cephesi Komutanı General Birdwood sevinçten ellerini ovuştururken, karşı tarafta Mareşal Sanders başta, Türkler büyük bir şaşkınlık vardı. Mareşal Sanders anılarında açık yürekle bunu kabul edecek "Sebebi ne olursa olsun, biz son dakikaya kadar başarı ile gizlenen bu boşaltma teşebbüsünden haberdar olamadık" diyecekti. O sabah saat 08:45'de Mareşal Sanders, Enver Paşaya gönderdiği telgrafta şöyle diyordu: "Tanrıya şükür, Gelibolu Yarımadası düşmandan tamamen temizlenmiştir." Beşinci Ordu Komutanı Mareşal Liman Von Sanders, 25 Mart 1915'den beri on ayını geçirdiği Çanakkale Cephesinden karargahıyla birlikte Uzunköprü üzerinden İstanbul'a hareket ettiğinde tarihler, düşmanın Seddülbahir'i boşalttığı 9 Ocaktan bir hafta sonrasını, yani 15 Ocak 1916'yı gösteriyordu. Evet; heyecanlı, telaşlı, üzüntülü, sevinçli, karmakarışık duygular içinde yaşanan tam on ay geride kalmıştı. O zamanki Türk ordusunun durumunu Sanders, şöyle anlatmaktadır: "İstila ordusunun gerisinde bütün dünya kaynakları açık bulunduğu halde, Türkler harp malzemesi bulabilmek için İngilizlerden ganimet almayı bekliyorlardı. Kum torbaları çok azdı, kıtalara bu maksatla çuval gönderildiği zaman, askerler bunu elbiselerini yamamak için kullanıyorlardı." Liman Von Sanders, 1917-1918 yıllarında bu kez Filistin Cephesinde 4. 7.ve 8. ordulardan oluşan "Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı"na getirildi. İngiliz Generali Allenby'in saldırılarına karşı koyamadı, Eylül 1918'de Filistin Cephesi yarılınca kuvvetlerini Halep'e kadar çekti. Bundan sonra Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı Mustafa Kemal'e verilmişti. Adana'ya geldi. Grup karargahı şehir yakınında küçük bir otelde idi. Mareşal Sanders ile kurmay heyetini bu otelde buldu. Mareşal Sanders, büyük terbiye ve nezaketle, fakat acıklı bir dille aşağıdaki sözleri söyleyerek kumandayı teslim etti: "Siz savaş cephelerinde, Arıburnu ve Anafartalar'da çok yakından tanımış olduğum bir kumandansınız. Aramızda gerçi bazı hadiselerde geçti. Ama bunlar bize birbirimizi daha iyi tanıtmaya yardım etmiştir. Bugün Türkiye'yi bırakmaya zorlanırken emrim altındaki orduları Türkiye'ye ilk geldiğim günden beri o takdir ettiğim kumandana teslim ediyorum. Bu umumi felaket içinde bedbahtlık duymamak imkansızdır. Ben yalnız bir şeyle kendimi teselli ediyorum: Kumandayı size bırakmak! Bu dakikadan itibaren emir sizindir, ben misafirinizim." Mondros Mütarekesinden sonra bir süre İstanbul'da gözaltında tutuldu. Alman askerlerinin geri gönderilmesi çalışmalarını üstlendi ve daha sonra kendisi de Almanya'ya döndü. Son yıllarını anılarını yazarak geçirdi. Sanders, Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından (30 Ekim 1918) hemen sonra Türkiye'den ayrıldı. Samimi bir Türk dostu olarak çalışmış bu Alman Mareşalinin Türk harp tarihinde seçkin bir yeri vardır. Sanders'in Türkiye ile ilgili iki eseri vardır. Malta'da savaş suçlusu olarak bulunduğu süre içinde yazdığı " Türkiye'de Beş Sene" ve "Millet-i Müselleha". Liman Von Sanders, 22 Ağustos 1929'da Münih'te öldü. HÂTIRÂT MUSTAFA KEMAL ATATÜRK Durum buhranlı ve çok tehlikeli idi. Başkumandan Vekili Enver Paşaya kadar doğrudan doğruya yazmak zorunda kaldım. Kandırıcı bir cevap alamadım. Karargahı Yalova'da bulunan ordu komutanı Liman Von Sanders Paşa telefonla beni aradı. Konuşmamıza aracılık eden Kurmay Başkanı Kâzım Bey'di. Sorduğu şu idi: -Durumu nasıl görüyorsunuz ve nasıl tedbir düşünüyorsunuz? Durumu nasıl gördüğümü ve nasıl tedbirler almak gerektiğini çoktan bütün ilgili olanlara bildirmiştim. Hepsi cevapsız kalmıştı, dedim ki: -Durumu nasıl gördüğümü çoktan size bildirmiştim. Şimdi alınabilecek tek bir tedbir kalmıştır. -O tedbir nedir? -Bütün komuta ettiğiniz kuvvetleri emrime veriniz. Tedbir budur. Alaylı bir sesle: -Çok gelmez mi? dedi. -Az gelir! dedim. Telefon kapandı. 8-9 Ağustos gecesi saat 21:50'de kendisine Anafartalar Grubu Kumandanlığına tayin edildiğini bildirdiler. Mustafa Kemal "Gerçi böyle bir sorumluluğu almak basit bir şey değildir. Fakat ben vatanım yok olduktan sonra yaşamamaya karar verdiğim için bu sorumluluğu yüklendim." KÂZIM KARABEKİR "1.Ordu Komutanı Liman Paşa ile hemen Alman subayları, Alman ordularının parlak hareketlerinde bulunamadıklarından pek sıkılıyorlar ve Alman milleti savaşırken kendilerinin Türkiye'de atıl bir halde kalamayacaklarını açıkça söylüyorlardı. Liman Paşada gerek kendi duyguları ve gerekse Alman subaylarının müracaatlarının etkisiyle ve Türkiye'nin de tarafsız kalacağı hakkındaki tahminleri üzerine İmparatora bir telgraf çekerek, Tüm Alman subaylarının Almanya'ya çağrılmalarını rica ediyor. Fakat o akşam Goben ve Bresleau'ın Çanakkale Boğazı'ndan içeri girmesi üzerine kendilerinde bir ümit uyanıyor: Türkleri artık savaşa sokabiliriz! İşte bu andan itibaren Liman Von Sanders, Alman Sefiriyle de anlaşarak siyasi ve askeri etkilerle Osmanlı Hükümetine savaş kararı verdirmeye çalışıyorlar. İşin sürüncemede kaldığını gören Almanlar kızıyordu. Liman Paşa tekrar Almanya'ya gitmeye kalkıştı. Bana bile vortrag'ta serzenişlerde bulundu: "Sen olsan memleketin savaşırken başka bir memlekette durur musun?" diye haklı olduğunu göstermek istedi. 25 Ağustos 1914 vortrag'ında Liman Paşa bana Namur şehrinin ve beş istihkamının dün ele geçirildiği müjdesini verdi. Kalan dört istihkamında bugün düşmüş olacağını tahmin ederim. Artık muharebeyi kazanıyoruz Kâzım Bey! diye coşkun iltifatlarda bulundu. 31 Ağustos haberleri Almanları da bizi de sevinçlere boğmuştu: Hindenburg'un 29'da kazandığı Tanenberg'deki parlak zaferi, arkasından Bulov ordusunun 31'de kazandığı Sen Kanter zaferi ve Fransız ordusunun ricat haberi! Artık Almanlar kaplarına sığmıyorlardı. Liman Paşa, ordusunun muharebe kabiliyetini görmek ve göstermek için beraberine İkinci Reis-i Sani Bahaeddin ve Harekat Şubesi Müdürü İhsan ve kendi şubesi müdürü İsmet Beyleri alarak 1 Eylül 1914'te Bandırma'daki Kolordunun teftişine gitti. 2 Eylül akşamı döndüler. Almanlar bizim savaşa girmeden önce kapitülasyonları kaldırdığımızı ilan etmemize fena halde kızdılar. 10 Eylül vortrag'ımda bunu Bronsart ve Liman Paşalara sevinçle söylediğim zaman kısaca soğuk bir yüzle tebrik ettiler. Liman bugün daha kızgındı. Bir taraftan Marn yenilgisi, diğer taraftan Polonya'daki çatışmalarda Kafkas kolordularından 17 subay ve 1000 esir alındığı haberlerine çok sinirlendi. Dudak bükerek dedi ki: - Kafkas kuvvetleri cephelerimizde savaşıyor, biz de burada şenlikler içinde seyrediyoruz. Ne acı talih!.. 13 Eylül 1914'te 2.Tümenin Davutpaşa Kışlası civarındaki tatbikatına gittik. Değil muharebe tertibatı, yürüyüş kolu oluşturulması bile çok fenaydı. Oradaki Alman subaylarına da itiraf ettirdim ki bu haliyle bu tümenleri savaşa sokmak bir faciadır. En güzel tümenlerimizden biri olan bu tümeni 18-19 Mayıs 1915'te Çanakkale'de Arıburnu'nda Liman Paşanın emriyle İngiliz müstahkem mevkilerine açıktan saldırttılar. Mevzi muharebelerinin gereklerine uyulmadan yapılan bu saldırı bu tümeni birkaç saat içinde mahvetti. 9000şehit ve yaralı verdi. Pek sevgili sınıf arkadaşlarımın da şehitler arasında bulunması bana iki kat acı verdi. Liman Paşa hiddetli ve sert bir Almandı. Gerçi Almanların, özellikle Prusya ve Bavyerallıların hemen hepsi böyledir. Fakat mevki ve rütbesinin etkisiyle Limanınki farklı bir şeydi. Tatbikat ve manevralarda Alman olsun Türk olsun gevşeklik ve beceriksizlik gösterenlere karşı hiddetin son perdesini gösterir ve herkesin içinde fena haşlardı. Bu karakterdeki bir insanın hayatına suikast haberini, hem de kendi sefirinden almasına rağmen, bugünkü hali ibret verici bir olaydır. İngiliz askeri tarihçisi Tuğgeneral Aspinal Oglander'in dediği gibi "Ordu komutanı Mareşal Sanders'in, sonraları Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olan Mustafa Kemal'den aldığı ilhamın değerine paha biçmek mümkün değildir." Bu kuvvet ve ilham kaldırılınca mareşale sadece o yüce orduya komuta etmek şerefi kalır demek mübalağalı olmayacaktır. |
04-21-2010, 02:02 AM | #19 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Aug 2005
Nerden: ManisA
Yaş: 38
Mesajlari: 7,071
Teşekkür Etme: 5 Teşekkür Edilme: 16 Teşekkür Aldığı Konusu: 15
Üye No: 4
Rep Power: 3489
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
ŞEHİTLERİMİZ
2. 1915-Çanakkale Savaşında Şehit Olan Subaylarımızdan Bazıları ADI MEMLEKETİ 1. Bnb. Saffetoğlu Raşit Gelibolu 2. Bnb. Hüseyinoğlu İ. Hikmet Kanlıca 3. Yb. Dursunoğlu Cemil Batum 4. Yb. Salihoğlu Tevfik Dersaadet 5. Yb. Süleymanoğlu Mehmet Gemlik 6. Yb. İsaoğlu H. Sabri Manastır 7. Yb. Alioğlu Seyfettin Vodina 8. Ütğm. Hasanoğlu A. Tevfik Yemen 9. Bnb. İshakpaşaoğlu Rıfat Dersaadet 10. Yzb. Abdullahoğlu Abdülkadir Şam 11. Yzb. Mehmetoğlu M. Rıza Samsun 12. Yzb. Zekeriyaoğlu M. Sami Üsküp 13. Bnb. Hüsnüoğlu Şefik Şemni 14. Yzb. Ziyaoğlu Y. Cemal Gelibolu 15. Yzb. S. Mahmutoğlu Hasan Sungurlu 16. Bnb. Mehmetoğlu H. Zihni Tiran 17. Bnb. İsmailoğlu M. Sabri Edirne 18. Alb. Nuranoğlu M. Faik Vorça 19. Bnb. İbrahimoğlu Halil Hırkaişerif 20. Bnb. İbrahimoğlu A. Hulusi Kudüs 21. Yb. Yusufoğlu A. Fahri Drama 22. Bnb. H. Mehmetoğlu A. Ulvi Trablusgarp 23. Bnb. Selimoğlu M. Nuri Hadim 24. Yb. Saimoğlu Rauf Girit 25. Üstğm. İsmailoğlu Ali Rıza Ünye 26. Ütğm. Mehmetoğlu İbrahim İşkorda 27. Ütğm. Ahmetoğlu M. Kazım Zeyrek 28. Ütğm. Hayrioğlu Alisbarı Trablusgarp 29. Tğm. İ. Ethemoğlu H. Furat Selanik 30. Ütğm. A. Rızaoğlu H. Sabri Silistre 3. 1915-Çanakkale Savaşı' nda Şehit Olan Neferlerimizden Bazılar Adı Doğumu Ş. Yaşı Memleketi 1. Mesutoğlu Mehmet 1893 (1309) 22 Adana-Ceyhan 2. Himmetoğlu İsa 1893 (1309) 22 Adıyaman-Besni 3. MusaoğluŞehmus 1892 (1308) 23 Adıyaman-Gerger 4. Yaşaroğlu Yusuf 1896 (1312) 19 Afyon-Dazkırı 5. Mesutoğlu Salih 1893 (1309) 22 Ağrı-Merkez 6. İsmailoğlu Atilla 1890 (1306) 25 Amasya-Merkez 7. Seyfioğlu Nizam 1896 (1312) 19 Ankara-Merkez 8. Arifoğlu Salih 1893 (1309) 22 Antalya- Alanya 9. Şerefoğlu Namık 1892 (1308) 23 Artvin-Ardanuç 10. Niyazioğlu Sadık 1895 (1311) 20 Aydın-Merkez 11. HüseyinoğluAhmet 1896 (1312) 19 Balıkesir-Merkez 12. Rızaoğlu Durmuş 1890 (1306) 25 Bilecik-Merkez 13. Şehmusoğlu Şifo 1893 (1309) 22 Bingöl-Karlıova 14. Şabanoğlu Şakir 1894 (1310) 21 Bitlis-Merkez 15. Durmuşoğlu-Ali 1896 (1312) 19 Bolu-Merkez ŞEHİTLİKLERİMİZ VE ANITLARIMIZ İsimsiz Yüzbaşı Şehitliği: Çanakkale savaşlarını kanları ile tarihe yazan kahraman şehitlerimizin isimsiz yüzbaşı şehitliği;Eceabat'tan Kilitbahir'e giderken oradaki milli park yol kenarındadır. İsimsiz topçu Yüzbaşı Şehitliği: Eceabat ile Kilitbah ir arasındaki Değirmen Burnundadır. Havuzlar şehitliği: 21 Haziran 1915'te Kerevizde de yapılan savaşlarda 6. 000 tane kahramanımız şehit olmuştur. Bu şehitlerimizin kemikleri toplanarak havuzlar mevkine getirilerek buraya gömülmüştür. Çanakkale Şehitlerine yardım derneği tarafından 1961/1962 de anıt yapılmıştır. Sargı Yeni Şehitliği: Akıtepe köyündedir. Seddülbahir bölgesi savaşlarınd yer alan 18bin askerimiz tedavi görürken İngilizlerin saldırısına ve ayrıca İngiliz donanmasının bombardımanına maruz kalarak şehit olmuşlardır. 1995'te Sargı Yeri Şehitliği yapılmıştır. Harfiyat sırasında çıkan şehitlerimizin kemikleri mezarlara konmuştur. Burada 300 er ve 60 subay olmak üzere toplam 360 şehidimizin isimleri mezar taşlarına yazılmıştır. Son ok Anıtı: Alçıtepe köy mezarlığının yanındadır. 3. kirte alçıtepe savaşında şehit düşen 9. 000 şehidimiz adına yapılmıştır. Nuri Amut Anıtı: 28 Haziran 1915'te Sığındere savaşlarında şehit edilen 10. 000 şehidimiz adına Gelibolu 2. kolordu komutanı Nuri Yamut tarafından yapılmıştır. Saroz Körfezine hakim bir tepededir. Çanakkale Şehitleri Anıtı Şehitliği: Vatan,namus,din uğruna canlarını vermek pahasına imparatorluğun dört bir yanından Traslusgarp, Cezayir,Silistire, Şam,Selanik, İşkodra, Kudüs, Üsküp'ten gelen kahramanlarımız adına mayıs 1992 de yapımı tamamlanan bu şehitlikte 600 tane şehidimizin adları vardır. Çanakkale Şehitleri Abidesi: Çanakkale şehitler anıtı Türk'ün tükenmezliğinin simgesi, birlik ve beraberliğimizin kanıtıdır. Çanakkale savaşlarında şehit düşen yaklaşık 253 bin şehidimizi simgeleyen abidelerin en görkemlisidir. Bu anıt, hepimizin gönlünde geleceğe güven yansıtan, Türk milletinin en zor döneminde bile yedi düveli dize getirebileceğini ve yüz binlerce şehit pahasına vatan topraklarını ebediyen koruyacağını gösteren anıtımızdır. Bu anıtımız ilk olarak Gelibolu Yarımadasında Alıçıtepe'de yapılması planlanmış ancak arazinin bozuk olması ve denize uzak olmasından dolayı vaz geçilmiştir. Daha sonra Hisarlık burnunda Morto'ya hakim 50 metre rakımlı olan Hisar Burnuna yapılmıştır. 1952'de yapımına karar verilmiştir. 19 Nisan 1954'te temeli atılmıştır. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı (müteahhitlerin yolsuzlukları, yeterli miktarda para bulunamaması gibi) birkaç defa yapımı durmuştur ve nihayet 15 Mart 1958'de sadece gövde kısmı yapılabilmiştir. Bu anıtımız 1960'da tamamlanmıştır. 25x25 m kaide üzerine 4 ayak üzerine oturtulmuş ve 41. 70 metre yüksekliğindedir. İlk Şehitler Şehitliği ve Anıtı: 3 Kasım 1914'te İtilaf devletleri donanmasından 6 kruvazörün yapmış olduğu bombardıman sonucunda bir mermi kale içi cephaneliğine isabet etmiş ve infilaklar sonunda 5 subay ve 81 erimiz şehit olmuşlardır. Bunlar Çanakkale savaşlarının ilk şehitleridir. Bu şehitlerimiz adına Seddülbahir Kalesi önünde 1986 yılında anıt yapılmıştır. Yahya Çavuş Şehitliği ve Anıtı: 25 Nisan 1915 Ertuğrul koyundan çıkartma yapan düşman kuvvetine 63 kişilik takımı ile karşı koyan Ezineli Yahya Çavuş güneş batana kadar karşı koymuştur. İngilizler buradaki mücadelede de Generalleri Napier'i kaybetmişlerdir. Yahya Çavuş Şehitlik anıtı Ertuğtul koyuna hakim bir tepeye yapılmıştır. Gözetleme Tepe Şehitliği ve Anıtı: Saroz körfezine hakim bir tepede gözetleme yaparken şehit olmuşlardır ve bunlar adına 1939 da anıt yapılmıştır. İsimleri belli olmayan üç tane mezar vardır. Mehmetçiğe Derin Saygı Anıtı: Kanlı sırta çıkarken sağ taraftadır. 1995 te yapılmıştır. Hikayesi şudur;Kanlı sırtta yapılan siper muharebelerinde süngü taarruzu devam ederken 8-10 m. mesafeli olan Türk ve düşman siperleri arasında saha bir anda şehidi ölü ve yaralıları toplama antlaşmaları yapılır. Bir süre sonra sakin olan sahaya Mehmetçiğimiz ızdırap çekmekte olan Anzak subayını bir ana şefkatiyle kucaklar ve düşman siperleri üzerine bırakarak geri döner. O kahraman Mehmetçiğin cesareti,insan sevgisi,centilmenliği günlerce savaş alanlarında konuşulmuştur. Kanlı Sırt Anıtı Kanlı sırta çıkarken sağ taraftadır. Bu sırtlarda çok şiddetli çarpışmalar yapılmıştır. 1520 şehit ve 4750 yaralı vermemize rağmen kanlı sırt kahramanca savunulmuştur. Arıburnu Şehitliği: Bomba sırtında savaşırken şehit olan 628 kahraman şehidimiz adına 12 Aralık 1932'de yapılmıştır. Bu şehitliğimizin yapımı sırasındaki kazılarda İngiliz Yüzbaşı Waiters ve 57. alay 6. bölük komutanı Erzincanlı üst teğmen Mustafa Asım beyin iskeletleri yan yana ve yanlarında mataraları ile bulunmuşlardı. Bu şehitlerimiz bulunduğu gibi gömülmüştür. Mehmet Çavuş Anıtı: Mehmet Çavuş ve takım arkadaşlarının üstün başarıları sonucunda bu tepeyi kahramanca savunmuşlardır. Bu tepe onların anısına cesarettepe olarak anılır. Conk Bayırı Anıtları: Savaşlarının en şiddetli ve kanlı cephelerinden biridir. Çok sayıda Mehmetçiğimiz şehit olmuştur. Burada yapılan kahramanlıklar ve şehitlerimiz adına 5tane anıt dikilmiştir. 1. Anıt: M. Kemal Atatürk 25 nisan 1915 sabahı Conkbayırı'na doğru ilerleyen düşmana karşı 57. p. alayı ile taarruz başlarken: "ben size taarruzu emretmiyorum,ölmeyi emrediyorum,biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler gelir,başka komutanlar hakim olabilir"emrini vermiştir. Bu coşku ile şahlanan Mehmetçikler donanmanın yoğun ve etkili ateşi altında yılmadan sürdürdükleri taarruzlarıyla düşmanı esaret tepeye kadar geri atmışlardır. (anıt yazıtı) 2. Anıt: 10 Ağustos 1915 sabahı Türk karşı taarruzu siperler yakın olduğu için süngü hücumu ile başlamıştır. Düşman donanma topçunun yoğun ateşi altında cehennemin bir alan Conbayırı' ndaki muharebeler sırasında gözetleme yerinden bir an bile ayrılmayan Anafartalar Grup komutanı albay Mustafa Kemalin bir şarapnel misket ile parçalanan cep saati hayatını kurtarmıştır,ve düşman bu taarruz sonunda Ağıl Deresinde kadar geri atılmıştır. (anıt yazıtı) 3. Anıt: Düşman kuvvetlerinin;Gelibolu Yarımadasının en önemli bölgesi ve doruk noktası olan Conbayırı ele geçirerek Türk kuvvetlerini ikiye bölmek ve Çanakkale boğazını ele geçirmek amacı ile giriştikleri devamlı saldırıları kahraman Türk askerinin büyük cesaret ve gayretle yaptığı savunma karşısında başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu bölgedeki cereyan eden muharebelerde Türk ordusu 9200 şehit düşman 12000 kayıp vermiştir. (anıt yazıtı 4. Anıt: Arı burnundaki düşman kuvvetleri aldıkları takviyeyle daha da güçlenmiş olarak 6 Ağustos günü Conkbayırı'nda doğru yeniden taarruza başlamışlardır. Gece gündüz aralıksız devam eden kanlı muharebeler sonunda iki tarafta ağır kayıplar vermiş,Türk askeri düşmanı 9 Ağustos 1915 akşamı Conkbayırı tepeler hattına 25 m mesafede durdurmayı başarmıştır. (anıt yazıtı) 5. Anıt: 19. Piyade Tümen komutanı kurmay yarbay M. kemal Atatürk 25 Nisan 1925 günü düşmanın Arıburnu'na çıkartma yaptığını öğrenince kendi insivatiyle 57. piyade alayını bölgeye sevk etmiş bu arada kıyı örtmesi yapan cephanesi bitmiş çok az sayıda ere yaptıkları süngü hücumu ile kazanılan zaman içinde yetişen alaya mevzi aldırarak düşmanı conkbayırı'na ulaşmadan durdurmayı başarmıştır. (anıt yazıtı) Kemal Yeri Anıtı: Conkbayırı ile Kemal yeri arasında bir yerdedir. Bu anıtta Atatürk'ün askerlerine verdiği emir bulunmaktadır. "Benimle beraber burada muharebe eden bütün askerler kesin olarak bilmelidir ki bize verilen namus görevini eksiksiz yapmak için bir adım geri gitmek yoktur. Uyku,dinlenme aramanın bu dinlenmeden yalnız bizim değil,bütün milletimizin sonsuza kadar yoksun kalmasına neden olacağını hepinize hatırlatırım"M. Kemal Atatürk (anıt yazıtı) Kabatepe Arıburnu Sahil Anıtı: Takım komutanı asteğmen Muharrem adına Kabatepe sahiline dikilmiştir. Üzerindeki yazı şudur; "27. piyade alayının 8. bölüğünden 1. takım 25 nisan 1915 günü sabaha karşı Anzak kolordusunun 1500 kişilik ilk kademesine ağır kayıplar verdirerek kıyının dik yamaçlarına sığınmak zorunda bırakmıştı. "(anıt yazıtı) İngilizce Türk Anıtı: Çanakkale savaşlarından sonra 1934'te ölülerini ziyarete gelen yabancı ailelere hitap etmek üzere Atatürk'ün kaleme aldığı "Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar,burada bir dost vatanın toprağındasınız,huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yanyana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar,göz yaşlarınızı dindiriniz,evlatlarınız bizim bağımızdadır,huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır. "(Atatürk) Yusufçuk Tepe Anıtları: 1. Anıt: Arıburnu cephesindeki Türk kuvvetlerini kuşatmak için 7 Ağustos 1915 günü Anafartalar limanına çıkan düşman kuvvetleri zayıf gözetleme birlikleri zayıf gözetleme birlikleri karşısında İsmailoğulları ve Yusufçuk tepelere kadar ilerlediler. (anıt yazıtı 2. Anıt: Anafartalar grubu komutanı Albay Mustafa Kemalin komutasındaki Türk kuvvetleri 9-12 Ağustos 1915'te yapılan 1. Anafarta Muharebesi sonucunda düşman kuvvetlerini yenerek kireç tepe ve mest an tepe hattına attı. (anıt yazıtı) 3. Anıt: İki tarafın daha büyük kuvvetleri ile 21-22 Ağustos 1915 günü yapılan 2. Anafarta Muharebesi sonunda düşmanın Sivri Tepe ve Mestan Tepe hattında taarruz gücü kırıldı. Bu muharebelerde Türkler 8155 şehit düşmanda 19. 850kayıp verdi. (anıt yazıtı) Kireçtepe Anıtı: 6-8 Ağustos 1915'te Gelibolu ve Bursa Jandarma Taburları'nın kahramanca çarpışan üç bölüğü iki tugay gücüne ulaşan İngiliz kuvvetlerini Karakol Dağı ve Kireçtepe'de durdurup Anafartalar grubunun kuzey yanını korumuştur. "(anıt yazıtı) Büyük Kemikli Anıtı: 1915 yılının 25 Nisan sabahı Arıburnu'na 6-7 Ağustos gecesinde Anafartalar limanına çıkan düşman kuvvetleri aylar süren muharebelerden sonra Gelibolu yarımadasındaki Türk savunmasının geçilemeyeceğini anlayarak 20 Aralıkta bu cepheleri boşalttı. (anıt yazıtı Yarbay Halit Bey ve Yarbay Ziya Beyin Mezarları: 11 Ağustos 1915'te Bomba Sırtında Şehit olan 20. Alay komutanı yb. Halit bey ile 11 Ağustos 1915'te Ama derede şehit olan 21. alay komutanı yb. Ziya beyin mezarları ana fartalar köyü mezarlığındadır. Akbaş Şehitler Anıtı: 1915 yılında Çanakkale savaşlarında şehit olan 7. tümen hatırasına Akbaş köyünde 1945 yılında yapılmıştır. Hastana Bayırı Şehitliği: Çanakkale savaşlarında ağır olarak yaralanan askerlerimiz Hastane bayırındaki hastaneye getirilmişler. Ancak kurtarılamayarak şehit olmuşlardır. Bu şehitliğimiz Çanakkale'nin Anadolu yakasında Hastane bayırındadır. Hasan Mevsuf Şehitliği: 18 Mart 1915 deniz savaşında bu bataryanın gözetleme yerine isabet eden bir düşmanın mermisi ile şehit olan Bataryası kumandanı Hasan ve tarassut subayı Mevsuf ve dört erimiz şehit olmuştur. Bunlar anısına Çanakkale Dardonos'ta denize hakim bir tepede anıt yaptırmıştır. Hamidiye Şehitliği: 18 Mart 1915 te ölen Türk şehitleriyle birlikte Alman ölüleri de vardır. Almanlar kendi ölülerinin kemiklerini toplayarak İstanbul'a getirmişler ve Alman Elçiliğinin bahçesine gömmüşlerdir. Kumkale Şehitliği: 25 Nisan 1915 sabahı Anadolu sahillerine çıkan düşman kuvvetlerine karşı koyan ve 28-30 Nisan 1915'te düşmanın denizden açtığı ateş sonucu şehit olan 14 batarya personelinin mezarı vardır. Şehitlik İntepe'dedir ve 1983'te yapılmıştır. Lapseki Çardak Arıburnu Şehitliği: 1915'te Çanakkale savaşlarında yer alan askerlerimiz getirildikleri Çardak Harp Hastanesinde kurtarılamayarak şehit olmuşlardır. 2030 şehidimiz bulunmaktadır. İsimleri belli değildir. Bunlar anısına 1940'ta anıt yapılmıştır. Anıt Çanakkale Biga yolu üzerinde Çardak kasabasındadır. Biga Namazgah Şehitliği: 1915 Çanakkale savaşlarında Biga'da bulunan 1850 yataklı Harp hastanesinde sevk edilen ve ancak kurtarılamayarak şehit olan 173 askerimizin mezarları vardır. Şehitliğimiz Biga'dadır. Vatanı, namusu, dini için imparatorluğun dört bir yanından gelerek kahramanca ölmek var dönmek yok diyerek canlarını bu vatan uğruna seve, seve veren kahraman şehitlerimizi rahmetle anıyoruz ve huzurlarında saygıyla eğiliyoruz. Ruhlarınız şad olsun! |
04-21-2010, 02:02 AM | #20 |
Forum Kalfası
Kayit Tarihi: Aug 2005
Nerden: ManisA
Yaş: 38
Mesajlari: 7,071
Teşekkür Etme: 5 Teşekkür Edilme: 16 Teşekkür Aldığı Konusu: 15
Üye No: 4
Rep Power: 3489
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi :
Cinsiyet : Erkek
|
ÇANAKKALE MUHAREBELERİ'NİN SOSYO-EKONOMİK VE PSİKOLOJİK ETKİLERİ
Çanakkale Savaşı Birinci Dünya Savaşı'nın kaderini tayin eden en kritik savaşlardan biriydi. Osmanlı Devleti'nin çarpıştığı cephelerden biri de Çanakkale 'ydi. Ve en başarılı olduğu cephe de buydu. Belki denilebilir ki diğer cephelerden daha ziyade imparatorluğun uzak topraklarının, ücra köşelerinin devletten kopması kaçınılmaz görülen toprakların savunulması söz konusu idi. Çanakkale 'de ise ana vatanın savunulması vardı.Yani buradaki bir yenilgi, boğazların, başkentin düşmesi, ülkenin yenilgiye uğraması hatta kısacası bütün ülkenin elden çıkması demek olacaktır. Bu psikolojik etkinin verdiği moral ve güç ile ve Mustafa Kemal Atatürk'ün üstün komutanlığı altında Türk milleti, Çanakkale 'de binlerce şehit vermesine rağmen ülkesini savundu ve bunda başarılı oldu. Çanakkale Harbi bir çok noktalarda, eski harplerden farklıdır. Türkler Cihan harbine tam anlamı ile Çanakkale ve Galiçya'da varmışlardır. Kafkasya 'da Irak ve Suriye'de olan savaşlar genel harbin gösterdiği özellikler değildir. Fakat Çanakkale 'de Türkler dünyanın en kuvvetli ve en büyük orduları ile çarpışmışlar, daha önce savaşlarda kullanılmayan teknik ve taktiklere karşı koymaya çalışmışlardır. Böylece Türk Milleti 'nin savaş karşındaki psikolojisini Çanakkale'de bulabiliriz. Çanakkale savaşan iki tarafın da savaştan önce, savaş anında, savaş sonrasındaki psikolojileri aynı değildir. Türk milletinin psikolojisini şekillendiren olgu vatan bilincidir. Çanakkale muharebesi tamamı ile Türk topraklarında geçtiği için savaşın getirdiği tüm olumsuzlukları da Türk milleti çekmiştir. Kurtuluş Savaşı ve sonrasında gelişen milli bilincin uyanması Çanakkale Savaşı'nda oluşmuştur. I.BÖLÜM ÇANAKKALE MUHAREBESİ'NİN PSİKOLOJİK TESİRLERİ Çanakkale Savaşı'nda itilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nı zorlayıp içeri girmek istedikleri zaman Türk Milletinin bunlara karşı koyacak sağlıklı araçları yoktu. Çanakkale istihkamları eski toplarla eski araçlarla savunuluyordu. Kalelerimiz betonarme bile değildi. Bu kalelerin sağlıklı ve kuvvetli bir donanmaya karşı koyamayacağı herkesçe biliniyordu. Aynı zamanda düşmanın karaya asker çıkarmasına engel olacak savunma araçlarımız yeterli değildi. Yalnız boğazı torpille doldurmuştuk, düşman bunları torpil aracılığıyla gemilerle topluyordu. Donanmamız Yavuz ve Midilli'den ibaret gibiydi. Yani düşmana göre zayıf bir mevkide gibiydik. Yalnız boğazın coğrafi özelliklerinden faydalanacağı ümit ediliyordu. Böylece savunma araçlarımız bugünkü bilimsel gelişmelerden ve savaş tekniklerinden çok uzaktı. Fakat bütün bu eksikliklere rağmen başarı Türk Ordusu'nun oldu. Bu başarıda Türk Ordusu'nun manevi üstünlüğü etkili oldu. Türk Ordusu yüksek bir maneviyetın gerek gördüğü bütün şartları bünyesinde toplamıştı. Öncelikle ordu, dini, vatani milli hislerle dolu insanlardan oluşuyordu. Atalarımızın miras bıraktığı bu toprağı bu duygularla müdafaa ediyorlardı. Türk Milletinin geleceğini tehlikede gören insanlar her türlü fadekarlığı göze almaktan çekinmiyorlardı. Yıllarca yaşanmış ortak kan ve dil birliği bütün orduyu birbirine bağlıyor. Bütün orduyu birbirine bağlıyor, bütün bu etkenler tek amaç etrafında birleşiyordu. Orada birey değil, millet mevzu bahisti. Böylece bireyde korkaklık ve kişisel çıkarlar söz konusu değildi. Türk Milletinin bu maneviyatını yaratan etkenlerden biri de dini duygularından kaynaklanıyordu. Din insanları, yüksek düşüncelere, bağımsızlığa güdüleyen önemli unsurlardan birisidir. Türk Milleti dinine düşkün, maddi kuvvetlerden ziyade manevi kuvvetlere inanır. II.BÖLÜM Çanakkale Muharebesİ'nİn sosyo-ekonomİk tesİrlerİ Çanakkale Muharebelerinde Türk kuvvetlerinin 57.000 şehit, 100.000 yaralı, 10.000 kayıp, 21.000 hastalıktan vefat, 64.000 hasta olmak üzere 252.000 zayiatı vardır.Çanakkale Muharebesi Türk Ordusu'nun zafere inanıp, kazanmasına ve ulusun moralinin yükselmesine neden olmuştur. Türk Milletinin Kurtuluş Savaşı'ndaki mücadele gücünün yaratılmasına neden olmuştur. Çanakkale Cephesi'nde ki insan kaybımız diğer cephelerde ki kayıplarımıza oranla çok daha fazla olmuştur. İnsan gücü açısından yaratılan bu boşluk sadece 1.Dünya Savaşı boyunca değil, milli mücadele sonuna kadar bile doldurulamayacaktır. Çanakkale Muharebelerine sahne olan, Gelibolu Yarımadası gibi daracık bir toprak parçasında Türk Milleti binlerce aydınını, okumuşunu yitirmiştir. Çanakkale Savaşı başta olmak üzere 1.Dünya Savaşı boyunca tüm cephelerde verdiğimiz yetişkin insan gücü ve kalifiye eleman kaybının olumsuz etkileri bu savaşların bitiminden çok sonra bile hissedilecektir. Yakın tarihimizin henüz yeterince araştırılıp, dökümü yapılmamış olan bu bir yılık dönemde yüz binden fazla öğretmen, mülkiyeli, tıbbiyeli ve Türk Ocaklarında yetişmiş insan kaybedilmiştir. Bunun en önemli olumsuz sonucu ise Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ve bunu izleyen devrimlerin halk tarafından benimsenip kurumsallaşmasını geciktirmiştir. Çanakkale Muharebeleri, Türk Ordusu'nu son derece yıpratmıştır. Osmanlı Devleti'nin sayılı kaynaklarının belirgin ölçüde azalmasına neden olmuştur. Bu da savaşın genel gidişatı üzerinde olumsuz etki yapmıştır. Osmanlı Devleti sınırlı askeri ve ekonomik kaynaklarının büyük bölümünü Çanakkale Cephesi'ne aktarmak zorunda kalmışlardır. Bu da diğer cephelerde savaşın kaybedilmesine neden olmuştur. Çanakkale Muharebesi, ekonomisi tarıma dayalı olan bir milletin, savaş sonrasında kaybettiği genç ve dinamik insanlarından dolayı savaştan sonra ekonomide belirgin azalmalar görülmüştür. Uzun yıllar verimli topraklar sürülüp ekilememiştir. Kuşkusuz Çanakkale Savaşları'nın burada ancak özetlenebilen bu özelliklerinin her biri üzerinde daha derin incelemeler ve araştırmalar yapılabilir. Aslında, özellikle yabancı dillerde yayınlanan ve Çanakkale Muharebelerini konu alan kitap,makale, inceleme gibi araştırmaların sayısı çok fazla olduğu gibi, bu güne kadar bu çalışmalar devam etmektedir. Aradan geçen seksen yılı aşkın bir süreye rağmen konunun hala ilgi çekmesi de bize Çanakkale Muharebeleri'nin önemini gösteren husustur. Ancak bizler bu önemli muharebeleri yeterince bilmiyor ve anlatamıyoruz. Yabancıların yenildikleri bu savaşlar için yazıp çizdikleriyle kendi yazıp çizdiklerimiz karşılaştırılırsa bizim ne kadar az yazdığımız görülecektir. Çanakkale Muharebeleri'nin milli ve milletler arası siyaset ve sayısal yönleri açısından ele alıp inceleyen kapsamlı bilimsel bir eserin henüz yazılamadığı hazin gerçektir. Şüphe yoktur ki bu muharebe her şeyden önce kendi milli tarihimiz, bu günümüz ve yarınımız için önemlidir. Çanakkale Türk Milleti öz vatan topraklarını savundu. Vatan için öldü bu nedenlerdendi ki bu savaşa yabancılardan çok bizim sahip çıkmak zorundayız. Bu sahip çıkış ise, ancak yeni belge ve kaynaklar ışığında daha objektif, çok yönlü ve bilimsel olarak inceleyip değerlendirilerek gelecek nesillere çok iyi bir şekilde anlatmakla mümkündür. |
Bu Konudaki Online üyeler: 1 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 1) | |
|
|