![]() |
|
![]() |
#1 |
Geçerken Uğradım
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Mesajlar: 81
Teşekkür Etme: 0 Thanked 2 Times in 1 Post
Üye No: 43333
İtibar Gücü: 1340
Rep Puanı : 110
Rep Derecesi :
![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Yeni evli bir çift vardı.
Evliliklerinin daha ilk aylarında, bu işin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlayıvermişlerdi. Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi. Son zamanlarda o kadar sık olmasa da, evlenmeden önce sık sık birbirlerini çok sevdiklerine dair ne kadar da dil dökmüşlerdi. Ama şimdilerde, küçük bir söz, ufak bir hadise aralarında orta çaplı bir kavganın çıkasına yetiyordu. Bir akşam oturup ilişkilerini gözden geçirmeye karar verdiler. Her ikisi de, boşanmayı istememekle beraber, işlerin böyle gitmeyeceğinin farkındaydılar. Erkek, "Aklıma bir fikir geldi" dedi. "Bahçeye bir ağaç dikelim ve eğer bu ağaç üç ay içinde kurursa boşanalım. Kurumaz da büyürse bunu bir daha aklımızdan geçirmeyelim. Bu süre içinde de ayrı ayrı odalarda kalalım." Bu ilginç fikir hanımının da hoşuna gitti. Ertesi gün gidip bir meyve fidanı aldılar ve birlikte bahçeye diktiler. Aradan bir ay geçti. Bir gece bahçede karşılatılar. Her ikisinin de elinde içi su dolu birer bidon vardı. |
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
Geçerken Uğradım
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Mesajlar: 81
Teşekkür Etme: 0 Thanked 2 Times in 1 Post
Üye No: 43333
İtibar Gücü: 1340
Rep Puanı : 110
Rep Derecesi :
![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Genç kız feci bir hastalığın pençesinde kıvranıyordu. Yaralı kalbi artık bu dünyaya
daha fazla dayanamamaya başlamıştı. Çok zengin olan ailesi tüm gazetelere, kalp nakli için ilân vermişlerdi... Canını feda edecek birini arıyorlardı... Genç kız ise her gün hastane odasında biraz daha solmaktaydı. Yine yalnızdı odasında, gözü yaşlı, boynu bükük ölümü bekliyordu... Gözlerini kapadı, bu küçük odada gözyaşı dökmekten bıkmıştı... Yine de engel olamadı pınar gibi çağlayan gözyaşlarına. Sevdiği geldi aklına, fakir ama onu seven sevgilisi... Her gün aynı şeyleri düşünüyor, anıları bir film şeridi gibi gözünün önünden geçiyordu... "Param yok ama sana verebileceğim sevgi dolu bir kalbim var" demişti delikanlı... Genç kızda zaten başka birşey istemiyordu...Sevgiye muhtaç biri, sevdiğinin sevgisinden başka ne isteyebilirdi ki... Ama olmamıştı işte, dünyalar kadar olan sevgilerinin arasına, o lanet olasıca para girmeyi bilmiş, onları ayırmıştı... İşte paranın geçmediği zamanlara gelmişlerdi... Ne önemi vardı artık? Şu son günlerinde, sevdiği yanında olsa yeterdi... Ayrılıklarından bu yana beş bitmeyen, çile dolu yıl geçmişti...Her günü zehir, her günü hüsran... Ama genç kız hep sevgisini yüreğinde taşımış, kalbini kimseyle paylaşmamıştı. Sevdiğini düşündü işte o an.. Acaba o neler yapmıştı bu kadar sene boyunca.. Kimbilir kiminle evlenmiş, çoluk çocuğa karışmıştı... Gözlerinden bir damla yaş daha damladı kurumuş, bitmiş ellerine. Ellerine baktı, bir zamanlar ellerinin, elerini tuttuğunu hayal edip, her gün saatlerce ellerini seyrederdi... En çok da saçlarının dökülmesine üzülüyordu. Çünkü sevdiği öpmüş, koklamıştı onları. Her bir tanesi koptuğunda, kalbine bir ok daha saplanıyordu. Kalbi yine sızlamaya başlamıştı. Belki sevdiği yanında olsa, kalbi bu kadar yorulup, veda etmezdi yaşama... Zaten artık ölüm umrunda değildi genç kızın. Sevdiğinden ayrı yaşamanın ölümden ne farkı vardı ki... Tekrar o geldi aklına... Keşke keşke yanımda olsa dedi. Son bir kez elini tutsa yeterdi. Gözlerini son bir kez öpse, rahatça ebediyen gözlerini kapatabilirdi artık... Gözleri pınar gibi çağlamaya başladı. Sevdiğini son bir kez göremeden ölmek istemiyordu.. Ufak da olsa ondan bi hatırasını almadan bu dünyadan göçmek istemiyordu... Sevdiği, kimbilir kiminle beraberdi? Kendi, sevgi dolu kalbini kimseyle paylaşmayı düşünmemişti bile ama acaba o paylaşmış mıydı? Onun sevgisini silmiş atmış mıydı acaba kalbinden? İçi birden nefretle doldu. Üstüne büyük bir ağırlık çöktü. Onu düşündükçe her dakikasının zehir olması artık çok daha ağır geliyordu genç kıza... Ölmek istedi, artık yaşamak istemiyordu bu dünyada... Ama sevdiğinden bir hatıra almadan ölmeyeceğine and içmişti. Tekrar gözlerini açtı. Kimbilir belki de sevdiği onu unutmuştu.. Bu düşünceler içinde daldı... Birden babası girdi odaya, kızına kalp nakli için bir gönüllü bulduklarını müjdeleyecekti. Fakat genç kız çoktan uykuya dalmıştı... Bir meleği andıran masum yüzü, sevdiğinin özleminden sırılsıklamdı... O gece biri gözlerini dünyaya kapadı, genç kız ameliyata alındı. Tekleyen ve görevini yerine getirmeyen kalbi değiştirilmişti. Bir hafta sonra tekrar gözlerini açtı dünyaya genç kız. Ama dünya daha farklı geldi ona. Sanki bir şeyler eksikti... Aradan aylar geçmiş genç kız artık iyice iyileşmişti. Ama içindeki burukluğu bir türlü atamıyordu. Sevdiği aklına gelince kalbi eskisinden daha çok sızlıyordu... Bir kere, bir kere görebilsem diye mırıldandı... Kalbi yine sızlamaya başlamıştı. Yeni kalbi onu iyileştirmişti ama nedense her gece aniden hızlanıyor, onu uykusundan uyandırıyor ve sanki yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlıyordu... Genç kız bir anlam veremediği bu durumu doktora anlatmıştı ama ameliyatı kolay değildi, bir aya kalmadan geçer demişti doktor. Aylar geçmişti ama hâlâ aynıydı durum. Çiçeklerinin yanına gitti. Her gün onlarla saatlerce dertleşiyor, zaman zaman ağlıyordu onlara.. En çok kan kırmızısı gülünü seviyordu. Çünkü kırmızı gülün onun için yeri apayrı idi. O da genç kızla beraber gülüyor, onunla beraber ağlıyordu. Onu sevdiği gibi görüyordu genç kız. Ve gülünü sevdiğini ilk gördüğünde ona hediye edeceğine dair yemin etmişti. Başka türlü paylaşamazdı gülünü kimseyle... Kapı çaldı aniden. Kapıyı açtı ama kimse yoktu. Gözü yerdeki beyaz zarfa ilişti. Yavaşça eğilip zarfı yerden aldı. Birden kalbi deli gibi atmaya başladı. Ne olduğunu anlayamıyordu. Zarfın üzerinde ne bir isim, ne bir adres vardı. Zarfı açtı, içinden beyaz bir kağıda yazılmış bir mektup çıktı. Kalbi daha hızlı atmaya başladı. Onun kokusu vardı kağıtta. Evet, onun kokusu vardı. Yıllar yılı özlemini çektiği, yanında olabilmek için canını bile verebileceği sevdiğinin kokusu vardı mektupta... Başı dönmeye başladı. Koltuğuna geçip oturdu yavaşça... Kağıdı açtı ve elleri titreyerek okumaya başladı. "Sevgilim, senden ayrıldıktan sonra, bir kalbe iki sevginin sığmayacağını bildiğimden dolayı, ne bir kimseyi sevebildim, nede kimseye bakabildim... Her günüm diğerinden daha zor geçti, çünkü her gün özlemin daha da artıyordu... Sana kitapları dolduracak kadar şiirler yazdım. Her biri diğerinden daha da hüzünlüydü. Yazdım, okudum, ağladım... Her gün yazdım, her gün okudum, senelerce ağladım... Her gece seni düşündüm sabahlara kadar, her gece senin yanında olmayı istedim. Ve her gece sensizliğe lanet ettim, uykuları haram ettim kendime, sensiz olmanın acısını gözlerimden çıkardım... Ve bir gün her şeyi değiştirecek bir fırsat çıktı önüme. Bunu fırsatı değerlendirmeyip, kendime haksızlık edemezdim. Ve değerlendirdim... Senden çok uzaklara gittim, belki seni unuturum diye... Ama tam tersi oldu. Seni daha çok özlüyorum artık... Senden çok uzaklardayım belki ama yine de seni görmek için uzaklardan gelebiliyorum. Hem de her gece...Seni seviyor, seyrediyor ve eğilip sen uyurken yanağına bir öpücük konduruyorum.. Bazen gözlerini açıp bakıyorsun, geldiğimi bildiğini sanıyorum ama yine o tatlı uykuna geri dönüyorsun. Yarın birbirimizi sevmemizin altıncı senesi... Hep ben geldim şimdiye kadar senin yanına, yarın da sen gel olur mu sevgilim.. Ha, unutmadan, sana hep sözünü ettiğim, kalbime iyi bak olur mu? Çünkü göz yaşlarımla, adını yazdım ona... Seni senden bile çok seven bir sevgi var kalbinin içinde unutma. Kırmızı gülü de unutma olur mu? Seni Seviyorum, Yanıma Gelinceye Kadar da Seveceğim... SEVGİLİN |
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
Geçerken Uğradım
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Mesajlar: 81
Teşekkür Etme: 0 Thanked 2 Times in 1 Post
Üye No: 43333
İtibar Gücü: 1340
Rep Puanı : 110
Rep Derecesi :
![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Çirkin Postacı
Dünyanın bana zindan olduğu günlerdi. Sanırım birkaç defasında da evden ağlayarak dışarı çıkmıştım... Hayatım kararmıştı da bir ışık bekliyordum sanki ama yoktu. İşte böyle düşündüğüm günlerde daire kapıma sıkıştırılmış bir Mektup buldum. Hayretle baktım üzerinde göndericisi yazmayan zarfa. Sonra odama girip açtım... "Acıları paylaşmak insanların vazifesidir" diyordu. "Senin geçtiğin sokakta ben de vardım. Ama bir sokakta ya ben olmamalıydım veya paylaşılmamış acılarını içinde gezdiren bir insan!..." Mektubun sonunda da isim yazmıyordu. Peki kimdi bu? Kimdi, neden yazmıştı bu notu ve neden bana yazmıştı? Aslında hoş sözlerdi...Ve aslında bir mektuba da deliler gibi ihtiyacım vardı. Acaba dediğini yapacak mıydı, yazacak mıydı her gün?.. Bunu zaman gösterecekti. İlk gün kafam karıştı. Hem kendi problemlerimi hem dün gelen mektubu, hem de yeni mektupların gelip gelmeyeceğini düşünüyordum. Sonraki gün posta kutumda beyaz bir zarf buldum. Kalbimin çarptığını hissettim... Yazı aynıydı, odama girip okumaya başladım mektubu. Bu inanılmazdı.. Bir bardak su içercesine bitiverdi mektup. Doymadım! Bir bardak su daha almış gibi kendime ve susuzluğumu kandırır gibi yeniden okudum altı sayfayı... Sanki tanıyordu beni, sanki yıllardır dertleşiyordum onunla... Altıncı sayfanın sonunda diyordu ki; "Yarın yine yazacağım..." Yarın yine yazdı, öbür gün yine..Ve sonraki günler yine yazdı... Her mektubunun sonunda, yarın yine yazacağına ait not vardı ve her gün de dediğini yapıyordu. Her gün işyerinden dönerken kalbim çarpıyordu heyecanla... Her gün görüyordum posta kutumun bugün de boş olmadığını ve gariptir; artık yapayalnız olmadığımı, kalbimin boş olmadığını hissediyordum. Bu mektuplar yüreğime giriyor sıkıntılarımı eritiyor ve beni yarınlara doğru itiyordu. Zannediyordum ki; bunlar olmadan yaşayamayacağım. Öylesine alışmıştım ki onlara, olmasalar sanki nefes alamayacağım!... Vakit buldukça oturup eski mektupları bile yeniden okuyordum. Zaman geçti ve zamanla beraber sıkıntılarımda geçti. O günlerden geriye sadece eski mektuplar kaldı. Bir gün içimde karşı koyamadığım bir merak peydahlandı; kimdi bu? Nasıl biriydi? Onunla ilgili her şeyi merak etmeye başladım. O her gün yazıyordu ve nasılsa her gün yazmaya devam edecekti. Bundan emin olduğum için de, yazılarında anlattıklarından çok nasıl bir kalemle yazdığına, neden bu kağıdı seçtiğine, yazı stiline aklımı takmaya başladım... Yazıları öylesine deva olmuştu ki bana, onunla ilgili her şey de mükemmel olmalıydı. Ama her şey... O gün evde kalmıştım. Kahvaltı yapmış ve bu harika mektupların en azından nasıl birisi tarafından getirildiğini görmeyi koymuştum kafama... Öğle vaktine doğru sokağa giren postacıyı gördüm. Koşarak aşağı indim. Mektubumu kutuya bırakmıştı, eli henüz havadaydı...Göz göze geldik. Aman Allahım... Aman Allahım, bu ne kadar çirkin bir adamdı böyle! Dondum kaldım... O da başını eğdi döndü ve gitti. Orda öylesine bekliyordum şimdi... Kutuyu açıp mektubu bile alamıyordum. Bunca zaman, bunca güzel bir mektubu, bu kadar çirkin biri mi taşımıştı? O öptüğüm, kokladığım, göğsüme bastırdığım, yastığımın üzerine koyduğum mektuplarıma benden önce bu adamın mı eli değmişti? Saçmaladığımı biliyordum ama böylesine güzel duygularıma bu çirkin yaratık karıştı diye az önce getirdiği zarfı alamıyordum. Kapıyı açtım, dışarı çıkıp bir adım attım. Çoktan gitmişti. Neye olduğunu bilmiyordum ama çok kızgındım. Zarfa dokunmadan çıktım yukarıya. Odama girdim, eski mektuplarıma baktım. Biliyordum, onlar benim en zor günlerimle bugünüm arasında köprü olmuşlardı, ama onlara da dokunamadım. Bu güzelliğe bu çirkinliği yakıştıramıyordum! Ertesi gün iş dönüşü baktım ki, kutuda hâlâ o aynı kirli mektup var! Almadım. Sonraki gün baktım; aynı mektup yine yapayalnız beklemekte. Bir kaç gün sonra ise kutuya bile dönüp bakmamaya başladım... Altı yedi hafta sonra dünya yine karanlık gelmeye başladı bana. Bir dosta, bir morale ölürcesine ihtiyaç duymaya başladım... Her şey çok ağırlaşmıştı yeniden. Uyku bile uyuyamıyordum. Mektup aklıma geldiğinde gece yarısını geçiyordu. Tereddüt bile etmeden aşağı indim, kutumu açtım ve mektubu aldım. Bir saat içinde üç defa okumuş, özlemiş olarak göğsüme bastırmış ve uzun zamandır ilk defa böylesine huzur içinde uyuyabilmiştim. Bunlar benim ilacımdı biliyordum. En çok o gün merak etmiştim, bir daha ne zaman yeni bir mektup geleceğini... Ve o akşam gözlerime inanamadım; kutumda mektup vardı. Yazı aynıydı, zarfta yine isim yoktu. Üstelik bunda postanenin damgası da yoktu... Açtım zarfı;içindeki kısacık mektupta şunlar yazıyordu; "Sana gelmiş bir mektubu kırk sekiz gün okumamakla ne kazandığını bilmiyorum... Ama artık benim sana yazmaya vaktim olmayacak. Çünkü tayinim çıktı ve bugün başka bir şehre gidiyorum. Hoşçakal! Çirkin Postacı..." Donmuş kalmıştım şimdi... Derin bir pişmanlık düğümlendi boğazıma, hıçkırarak eve girdim. Çantamı açtım; tarakların,rujların ve diğer karışıklığın arasında bulduğum mavi göz kalemiyle, bir kağıda; "Lütfen bana tekrar yaz" yazıp posta kutuma koydum. Bir daha hiç kilitlemediğim kutuda, aynı notum iki yıldır yapayalnız bekliyor... |
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
Geçerken Uğradım
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Mesajlar: 81
Teşekkür Etme: 0 Thanked 2 Times in 1 Post
Üye No: 43333
İtibar Gücü: 1340
Rep Puanı : 110
Rep Derecesi :
![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() BANA GÖZYAŞI BORCUN VAR !
Adam genç kadına seslendi: - Bana gözyaşı borcun var! Genç kadın sordu: - Nasıl öderim? Adam gözlerini kırptı; - Haydi gülümse! Gülümsedi genç kadın. Adam, cebinden mendilini çıkarıp, borcunu sildi. Ve mendilini özenle katlayıp, yine kalbinin üzerindeki iç cebine koydu. Bir demet mor sümbül vardı kadının elinde. İkisi de bahar kokuyordu... Biri ilkbahar, diğeri güz. Adam, seslendi yine; - Bana mutluluk borcun var! Genç kadın, biraz mahcup, biraz şaşkın sordu: -Nasıl ödeyebilirim? Heyecanlandı adam - Haydi yat dizlerime! Genç kadın bir kedi uysallığında, yattı dizlerine usulca. Adam, şefkatle saçlarını taramaya başladı kadının. Saçları, güneşe ve yağmurlara hasret hiç yaşanmamış baharlara benziyordu. Çaresizliğini ördü sırasıra. Sonra saçının her teline, mutluluğun çığlıklarını bağladı adam. Yetmedi, gizli düğüm attı... Ağladı. Hava kararmak üzereydi. Dışarıda yağmur yağıyordu delice. Adam, sürekli borç defterlerini kurcalıyordu. Genç kadının gözlerinin içine baktı; - Bana yürek borcun var! Borcunun farkındaydı sanki genç kadın, şaşırmadı. - Bu borcumu nasıl ödeyebilirim? Adam kollarını uzattı - Haydi tut ellerimi! Sümbül kokusu sinmiş ellerini uzattı genç kadın. Elleri öyle sıcaktı ki, eriyiverdi bütün borcu avuçlarının içinde. Genç kadın gitmek üzereydi. Adam son kez seslendi; - Bana can borcun var! Kadın irkildi; - Can mı? Sigarasından derin bir nefes çekti adam; - Evet... Can borcun var. Sensizlik öldürüyor beni! Hoşuna gitti sözler kadının - Peki bu borcumu nasıl tahsil etmeyi düşünüyorsun? Adam, biraz daha yaklaştı; - Yum gözlerini! Hiç tereddüt etmeden yumdu gözlerini. Adam da yumdu gözlerini, masumca bir öpücük kondurdu kadının titreyen dudaklarına. - Bu ne şimdi yaptığın? diyerek çattı kaslarını kadın... Adam, pişmanlıkla, memnunluk arasında gidip geldi. Kekeledi; - Hayat öpücüğüydü! Kısa bir sessizliğin ardından bu kez kadın öptü adamı şehvetle... Adam, şaşırdı; - Ya senin bu yaptığın neydi? Genç kadın kapıya yöneldi; - Veda öpücüğü! Kalan borçlarına karşılık, yürek dolusu çaresizlik ve bir de mor sümbüllerini masanın üzerine rehin bırakıp gitti genç kadın. Adam koştu peşinden sümbülleri geri verdi kadına. - Ne olur iyi bak umut çiçeklerime, solmasınlar... Genç kadın sümbülleri aldı: - Merak etme, gün aşırı sularım çiçeklerini! Adam sevindi: - Güneşe, suya gerek yok. Gülümse yeter! Kadın gözden kaybolurken haykırdı adam, - Umutlarımı kefil yaptım. Unutma, bana aşk borçlusun! Haykırışı yağmura karıştı. Kadın, yağmuru hissetmeyen kalabalığa... |
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
Geçerken Uğradım
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Mesajlar: 81
Teşekkür Etme: 0 Thanked 2 Times in 1 Post
Üye No: 43333
İtibar Gücü: 1340
Rep Puanı : 110
Rep Derecesi :
![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Bir Aşk Hikayesi...
Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı. Okul salonundaydı maç. Tribünsüz,minik bir salon.. Seyircilerle, oyuncular arasında, sahanın çizgisi vardı sadece..O kadar yakındılar.. Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu takımda.. Hoşlandığını, fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi daha hissetti. Uzun zamandan beri maçı değil, o güzel kızı izlediğini.. Kız servis atarken hemen önünden geçti. Göz göze geldiler.. Kız gülümsedi.. Delikanlı, çok popülerdi o yıllarda.. Kız onu tanımış olmalıydı. Kim bilir, belki kız da ondan hoşlanmıştı.. Belki de delikanlı öyle olmasını istediği için ona öyle gelmişti.. Set değişip, takım karşıya gidince, delikanlı da yerini değiştirdi, o da karşıya gitti.. Üçüncü sette tekrar eski yerine döndü.. Kız da gidiş gelişleri fark etmişti galiba.. Bir defa daha gülümsedi. Manidar.."anladım" der gibi bir gülümseyişti bu... Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar şirini kızı düşündü.. Pazar günü, sabahın köründe kalktı, erkenden oynanacak maçı, ne maçı canım, o dünyalar şirini kızı görmek için.. Delikanlı artık kızın hiçbir maçını kaçırmıyordu.. Dahası.. Ankara Koleji'nin her dağılış saatinde, okul civarında oluyordu, onu bir kez daha görmek için.. Karşılaştıklarında, hafif çok hafif bir gülümseme, çok minik bir baş eğmesi ile selamlaşır olmuşlardı.. Bir defasında, yaptığına sonra kendisi de günlerce güldü.. O gün gene tesadüfmüş gibi, okul dağılışı kızın karşısına çıkmış, gülümseyerek selamlamış, sonra arka sokaklara dalıp, yıldırım gibi koşarak, bir blok ötede gene karşısına çıkmıştı. Kız bu defa, iyice gülmüştü.. Karşısında, sözüm ona ağır ağır yürüyen, ama nefes nefese delikanlıyı görünce.. Delikanlı, voleybol takımının kaptanını iyi tanıyordu. Arkadaştılar. Sonunda bütün cesaretini topladı, kaptana açıldı.. O kızdan fena halde hoşlanıyordu. Galiba kız da ona karşı boş değildi. Bir yerde, bir şekilde tanışmaları gerekiyordu.. O zamanlar, bu işler böyle oluyordu çünkü.. Kaptan "tabi" dedi.. "bu hafta sonu güzel bir konser var. Biz onunla gitmeye karar vermiştik zaten. Sen de gel. Hem konseri birlikte izleriz, hem de tanışırsınız.." "Mutluluk işte bu olmalı" diye düşündü delikanlı.. "Mutluluk işte bu!.." Ve konser gününe kadar *******i hiç uyuyamadı.. Konser gününü de hiç ama hiç unutmadı.. O ne heyecandı öyle.. Konserin verildiği sinemanın kapısında tanıştılar.. El sıkıştılar.. O güzel ele dokunduğu anı da hiç unutmadı delikanlı.. Kaptan, salona girdiklerinde, ustaca bir manevra daha yaptı. Delikanlı ile dünyalar şirini kız yanyana düştüler.İnanamıyordu delikanlı.. Onunla nihayet yanyana oturduğuna, onun sıcaklığını hissettiğine, onun nefesini duyduğuna inanamıyordu.. Biraz önce tanışırken tuttuğu el, bir karış ötesinde öylesine duruyor, delikanlı, sahnede dünyanın en romantik şarkısı söylenirken –o an dünyanın bütün şarkıları dünyanın en romantik şarkısıydı ya- o eli tutmak için öylesine büyük bir arzu duyuyordu ki içinde.. Ama uzatamıyordu işte elini.. Her şey böyle iyi giderken, yanlış bir hareketle, onu ürkütebileceğinden, incitebileceğinden öylesine korkuyordu ki.. Sonunda dayanamadı, sanki kolu uyuşmuş gibi, uzandı..Kolunu kızın koltuğunun arkasına koydu.. Kızın omzuna değil.. Koltuğun üzerine.. Sonra kız arkaya yaslandı.. Bir kaç saç teli, delikanlının elinin üzerine dokundu.. Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu artık genç adamın.. Dünyalar şirini kızın saçları eline dokunuyordu çünkü.. Konserden çıkarken, kız, şakalaştı.. "Sizi her maçımızda görüyoruz. Alıştık nerdeyse.. Yarın Adana'da da maçımız var.. Gözlerimiz sizi arayacak.." Hayır, aramayacaktı. Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü.. Cebinde onu otobüsle Adana'ya götürüp getirecek, hatta öğle yemeğinde bir de Adana kebap yedirecek kadar para vardı.. Gece yarısı kalkan otobüse bindi.. Sabah erkenden Adana'ya indi. Maç saatine kadar başı boş dolaştı. Salona erkenden girdi, en ön sıraya tam servis köşesine en yakın yere oturdu.. Takımlar sahaya çıkarken, salondaki en heyecanlı seyirci oydu. Maç falan değildi sebep tabii.. İlk sette kız farkında bile değildi onun.. Nerden olsundu ki.. İkinci sette öbür tarafa gittiler.. Döndüklerinde, ügüncü sette kız fark etti delikanlıyı..Yüzünde çok ama çok şaşkın bir ifade, biraz mutluluk, biraz da gurur vardı sanki.. Ankara'nın hele Kolejde çok popüler bu delikanlısının onun için ta oralara geldiğini bilmenin gururu.. Maç bitti. Kız soyunma odasına, delikanlı garaja gitti. Tek kelime konuşmadan.. Konuşmaya gelmemişti ki.. Kız "keşke orada olsaydın" demişti. O da olmuştu işte.. Hepsi o.. Ona o kadar çok şey söylemek istiyordu ki aslında.. Bir gün üniversite kantininde gazete okurken, iç sayfalarda bir şiire rastladı. Daha doğrusu bir şiirden alınmış bir dörtlüğe.. Söylemek istediği her şey bu dört satırda vardı sanki.. Bembeyaz bir karta yazdı o dört satırı.. Öğleden sonrayı zor etti, Kolejin önüne gitmek için.. Kızın karşıdan geldiğini gördü. Koşarak yanına gitti. "Bu sana" diye kartı eline tutuşturdu ve kayboldu ortadan.. Kız, Necip Fazıl'ın dört satırını okurken.. "Ne hasta bekler sabahı Ne taze ölüyü mezar... Ne de şeytan bir günahı Seni beklediğim kadar!.." Ertesi gün öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolejin önündeydi gene.. Kız karşıdan geliyordu.. Bu defa yanında arkadaşları yoktu. Yalnızdı.. Yaklaştığında işaret etti delikanlıya.. Gözlerine inanamadı genç adam.. Onu yanına mı çağırıyordu yoksa.. Evet, çağırıyordu işte.. Kalbinin duracağını sandı yaklaşırken.. "Sana bir şeyler söylemek istiyorum" dedi kız.. O da heyecanlıydı, belli.. "Bak iyi dinle.. Dünkü satırlar için çok teşekkürler.. Herhalde hissettin, ben de senden hoşlanıyorum. Ama senden evvel tanıdığım birisi daha var. Ondan da hoşlanıyorum ve henüz karar veremedim, hanginizden daha çok hoşlandığıma.. Ve de şu anda, onu terk etmem için bir sebep yok.." "O zaman karar verdiğinde ve de eğer seçtiğin ben olursam, hayatında başka kimse olmazsa, ara beni!" dedi, delikanlı ikiletmeden.. Ayrıldı kızın yanından.. Bir daha voleybol maçına gitmeden, bir daha okul yolunda önüne çıkmadan.. Bir daha onu hiç görmeden.. Yıllarca sonra Levent Yüksel'in söyleyeceği şarkıdaki Sezen Aksu'nun sözlerini o zaman biliyordu sanki. Aşk "onurlu" olmalıydı.. Günlerce, haftalarca, aylarca bekledi.. Tıpkı, kıza verdiği o dörtlükteki gibi bekledi.. Hastanın sabahı, şeytanın günahı beklediği gibi bekledi.. Heyecanla bekledi. Hırsla, arzuyla bekledi. Umutla, umutsuzlukla bekledi. Bazen öfkeyle bekledi.. Ama bekledi.. Başka hiç kimseye bakmadan, başka hiç kimseyi bulmadan bekledi. Bir gün bir şiir antolojisinde şiirin tamamını buldu.. İki dörtlüktü şiir.. İlki kıza verdiğiydi.. Bir ikinci dörtlük daha vardı orada.. O dörtlüğü de bir kartın arkasına dikkatle yazdı.. Cebine koydu.. Bekleyiş sürüyor, sürüyordu.. Okullar kapandı, açıldı.. Aylar, aylar geçti..Bir gün delikanlı kızı aniden karşısında gördü.. "Günlerdir seni arıyorum" dedi kız. "Günlerdir seni arıyorum. İşte sana haber.. Artık hayatımda hiç kimse yok!.." "Yaa" dedi delikanlı.. "Yaa" dedi sadece.. Kalbi heyecandan ölesiye çarparken, aylardır ölesiye beklediği an gelip çatmışken, ağzından sadece bu ses çıkmıştı: "Yaaa!.." Cebindeki artık iyice eskimiş kartı uzattı kıza.. "Sana bir şiirin ilk dörtlüğünü vermiştim ya bir gün.." dedi. "Bu da sonu onun..." Sonra yürüdü gitti, arkasına bile bakmadan.. Kız ikinci dörtlüğü oracıkta okurken.. "Geçti istemem gelmeni Yokluğunda buldum seni. Bırak vehmimde gölgeni Gelme artık neye yarar!.." Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti. Delikanlı bugün hala düşünüyor.. O uzun, çok uzun bekleyiş mi öldürmüştü aşkını? Ya da beklerken, ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili yaratmıştı ki, artık yaşayan hiç kimse bu hayali dolduramazdı.. O sevgilinin kendisi bile.. Hayalindekini canlı tutmak için mi, canlısını silmişti yani?.. Ya da.. Ya da.. Bir şiirin romantizmine mi kapılmış, bir delikanlılık jesti uğruna, mutluluğunun üzerinden öylece yürüyüp mü gitmişti acaba? Delikanlı bu soruların cevabını bugün hala bilmiyor.. Bilmediğini de en iyi ben biliyorum.. Çünkü, o delikanlı, bendim!... |
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
Geçerken Uğradım
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Mesajlar: 81
Teşekkür Etme: 0 Thanked 2 Times in 1 Post
Üye No: 43333
İtibar Gücü: 1340
Rep Puanı : 110
Rep Derecesi :
![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Kızın gözleri onu aradı vapur çıkışında .Zaten internet sayesinde tanışmışlardı , pek de önemli değildi ama genede heycanlanıyordu ve telefonu çaldı arayan oydu 5dk 'ya kadar geliceğini söledi ve kızın içinden bari 5dk kadar bir tur atiyim demeye kalmadan bir adım attıki ,arkadan Derya diye bir ses geldi kulağına doğru . Kafasını döndürdüğünde gözgöze geldiler genç delikanlıyla .İLk görüşte aşk böyle birşeydi heralde kendisini onun yanında hiç emanetten saymıyordu onun gibiydi sanki uzun zamanlardan beri çıkıyor gibilerdi eleleydiler gözgözelerdi birbirlerini çok seviyordular.Arkadaşlarına iyi davranıyordu en önemlisi kıza iyi davranıyordu ve kızın kalbini kazanıyordu böylece
Oldukça birbirleriyle iyi anlaşıyorlardı her ilişkide olduğu gibi arada kavga ediyorlardı tabi kıskançlık kapris olsun v.s ama gene barışıyorlardı her hafta sonu buluşuyorlardı çünkü ikiside okuyorlardı arada bir hafta içide buluşma oluyrodu ama zordu Çocuk kızın okul çıkışna giderdi ve akşama kadar takılırlardı aylar böyle geçiyordu birbirlerini severek ama nereden bilebilirdiki çocuk bir gün ondan nefret etsin Kaprisleri kıskançlıkları çocuğu bunaltsın .. kız 2005 yılından nefret eder oldu Çünkü bu yıl ikisi içinde bir dönüm çöküşüdür Ayrıldıkları gün 4 Ocak 2004 Günü bir kız için kavga etmişlerdi aslında kız değildi arkadaşı yüzünden bir şakaya kurban gittiler Bir daha barışmamak üzere ayrıldılar Ne mi oldu ??... Oğlan 1 2 ay sonra unuttu kızı , ama kızın hala kalbi yaralı izleri duruyor ne kadar silsede derinlerde biryerlerde saklı Bu kadar sevmek doğrumu diye düşünüyor kendince şimdi ayrılalı 11 ay olucak hala unutamadı hala seviyor hala ağlıyorummm !!!! Seni çok seviyorum Ne olur geri dön Senden başkasıyla olamadım ya içimi dökmen çok güzel bir duygu ama artık herkes çok sıkıldı unut unut diye yalvarıyorlar Sanki elimde unutmamak 2005 'ten nefret ediyorum ..! |
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
Geçerken Uğradım
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Mesajlar: 81
Teşekkür Etme: 0 Thanked 2 Times in 1 Post
Üye No: 43333
İtibar Gücü: 1340
Rep Puanı : 110
Rep Derecesi :
![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() uTaNgAçLıK ÇoK KoTu BıSeY Ya
Daha 18 yasındaydı , ama hayatının sonundaydı. Tedavisi mümkün olmayan ölümcül kansere yakalanmıştı. Kahır içinde eve kapamıştı kendisini. Sokağa çıkmıyordu. Annesi...Birde kendisi... O kadar dı bütün hayatı... Bir gün fena halde sıkıldı,dayanamadı,attı kendini sokağa... Bir yığın vitrinin önünden geçti. Tam cd satan bi dükkanı da geride bırakmıştı ki, bir an durdu. Geri döndü , kapıdan içeri, gözüne hayal meyal takılan genc kıza bidaha baktı. Kendi yaşlarında harika bir genc kızdı tezgahtar. Hani ilk bakışta aşk derler ya öyle takılıp kalmıştı işte.. İçeri girdi Kız gülümseyerek koştu ona ->Size nası yardım edebilirim? diye Nasıl bir gülümsemeydi o. Hemen oracıkta sarılıp öpmek istedi kızı Kekeledi, geveledi sonra ->evet su cd yi bana sararmısınız? Kız cd yi aldı , içeri gitti Az sonra elinde paket edilmiş geldi. Aldı pakedi , çıktı dükkandan , evine döndü,açmadan dolaba attı... Ertesi sabah gene gitti aynı dükkana Gene bir cd gösterdi kıza , sardırdı , aldı eve getirdi ,attı paketi dolaba , gene açmadan... Günler hep alınan sarılan cd lerle geçti. Kıza açılmaya bi türlü cesaret edemiyordu. Annesine açıldı sonunda Annesi ->Git konuş oğlum , ne var bunda? dedi... Ertesi sabah bütün cesaretini topladı ve erkenden dükkana gitti. Bir cd secti . Kız gülerek aldı plağı arkaya gitti paketlemeye. Kız içerdeyken bir kağıda Sizinle bir gece çıkabilirmiyiz diye yazdı altına telefon numarasını ekledi notu kasanın yanına koydu gizlice.. Sonra pakedini alıp kaçtı gine dükkandan.. 2 gün sonra evin telefonu çaldı Anne açtı telefonu Cd dükkanındaki tezgahtar kızdı arayan Delikanlıyı istedi. Notunu daha yeni bulmuştu Anne ağlıyordu.. Duymadınız mı? dedi Dün kaybettik oğlumu.. Cenazeden bikaç gün sonra , anne oğlunun odasına girebildi sonunda.. Ortalığa çeki düzen vermeliydi. Dolabı açtı... Oraya atılmış bir yığın açılmamış paket gördü Paketleri aldı , oğlunun yatagına oturdu ve birtanesini açtı.. İçinde bir cd vardı birde minik not ''merhaba sizi öyle tatlı buldum ki daha yakından tanımak istiyorum bir akşam birlikte cıkalım sevgiler '' Anne bir paketi daha açtı.. Ondada bir cd ve bir not vardı ''Siz gerçekten çok tatlı birisiniz hadi beni bu gece davet edin artık. sevgiler'' |
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
Geçerken Uğradım
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Mesajlar: 81
Teşekkür Etme: 0 Thanked 2 Times in 1 Post
Üye No: 43333
İtibar Gücü: 1340
Rep Puanı : 110
Rep Derecesi :
![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Bir otobüs durağında
karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynıotobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacakcesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başrdılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra... Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen,banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağman çocuk sahibi olmayınca, “bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur” diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... “Senin için ölürüm” derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adma “Hayır, ben senin için ölürüm” diye yanıt verirdi hep... Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, “Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak....” Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, “Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma” Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek,kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten.... Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler.Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı.Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı.Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken,harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde “satılık” levhası asılı olan. “Ne dersin, bu evi alalım mı?” dedi adama. “Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı.“Sen istersin de ben hiç hayır diyebilirmiyim?” diye yanıt verdi adam. “Amerika’daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık....” Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika’ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra,kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: “Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut...” Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, “Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat” diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği... Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, “Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım” diye sözünü kesti arkadaşı. “O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen.Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya....” “Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları” diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün,öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın... Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, “son bir kez kucaklamak isterim seni” diyecek oldu ama kadın, “defol” dedi nefretle... İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın.Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika’ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretinalması için dua ediyordu. Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. “Sen, buraya ne yüzle geliyorsun” diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. “Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor.” dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: “Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü.Geçen yıl Amerika’daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldğını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika’ya yerleştiğimiz yalanını yaydı.. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi...” Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın.Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda.İlk kağıtta, “Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem” diyordu... Sırayla okudu; “Seni çok sevdim”, “Seni sevmekten hiç vazgeçmedim”, “Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim.” “Fakat benimiçin ölmeni istemedim” “Şimdi bana söz vermeni istiyorum.” “Benim içinyaşayacaksın, anlaştık mı?” son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı: “Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım....” |
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
Geçerken Uğradım
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Mesajlar: 81
Teşekkür Etme: 0 Thanked 2 Times in 1 Post
Üye No: 43333
İtibar Gücü: 1340
Rep Puanı : 110
Rep Derecesi :
![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() BUNU OKUMANIZI TAVSİYE EDERİM
ARKADAŞLARR SEVGINI BELLI ET 10.Sinif Ingilizce dersinde yanimda bir kiz oturuyordu onun için benim en iyi Arkadasim diyordum...ama Ben onun ipek gibi saçlarina bakip benim olmasini istiyordum...ama o bana benim ona baktigim gibi bakmiyordu bunu biliyordum,dersten sonra kalkti ve geçen gün sinifta olmadigi için günün notlarini istedi ve ona notlari verirken bana tesekkür etti ve yanagýmdan öptü onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyordum ama çok utaniyordum.. 11.Sinif Telefonum çaldi,arayan oydu ve agliyordu bana askin nasil kalbini kirdigini anlatti,beni evine çagirdi,yalniz kalmak istemedigini söyledi, bende tabi ki gittim,koltuga,onun yanina oturdum,güzel gözlerine bakmaya basladim ve onun benim olmasini diledim,2 saat sonra Drew Barrymore'un bir filmi basladi ve onu izledik filmi izledikten sonra uyumaya karar verdi, bana her sey için tesekkür etti ve beni yanagimdan öptü. Onu arkadas olarak istemedigimi Bilmesini istiyordum,onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utaniyordum... SON SINIF Mezuniyet balosundan bir gün önce yanima geldi ve çiktigi çocuk hasta ve partiye gelemeyecek dedi, benimde çiktigim biri yoktu ve 7.sinifta birbirimize söz vermistik eger çiktigi biri olmazsa partilere birlikte gidecektik, "en iyi arkadas" olarak.Ve partiye birlikte gittik,o aksam çok güzeldi, her sey yolunda gitti, partiden sonra onu evinin kapisinin önüne kadar biraktim, kapinin önünde ona baktim o da bana güzel gözleriyle bana gülümseyerek bakti.Onun benim olmasini istiyordum...ama o bana benim ona baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum, bana "hayatimin en güzel zamanini geçirdigini" söyledi ve yanagimdan öptü... Onu sadece arkadas olarak istemedigimi Bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama Söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum Ama çok utaniyordum... Günler, haftalar, aylar geçti ve mezuniyet günü geldi çatti.. Sürekli onu izledim onun mükemmel vücudunu seyrettim.Diplomasini almak için sahneye çikarken sanki havada süzülen bir melek gibiydi.Onun benim olmasini istiyordum...Ama o bana benim ona baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum.Herkes evine gitmeden önce yanima geldi ve aglayarak bana sarildi sonra basini omzuma koydu ve "sen benim en iyi arkadasimsin,tesekkürler" deyip yanagimdan öptü.Onu sadece arkadas olarak istemedigimi bilmesini istiyordum, onu çok Seviyordum ama söyleyemiyordum. Nedenini bilmiyorum ama çok utaniyordum... ARADAN YILLAR GEÇTI Bir kilisedeydim ve o kizin nikahini izliyorum..evet artik evleniyordu, onun "evet, kabul ediyorum"demesini,yeni hayatina girmesini izledim, baska bir adamla evli olarak. Onun beni olmasini istiyordum..ama o bana benim ona baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum.Yeni hayatina girmeden önce yanima geldi ve "nikahima geldin tesekkürler" deyip yanagimdan öptü. Onu sadece arkadas olarak istemedigimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama Söyleyemiyordum nedenini bilmiyordum ama çok utaniyordum... YILLAR ÇABUK GEÇTI Su an benim bir zamanlar en iyi arkadasim olan kizin tabutuna bakiyorum,esyalari toplanirken lise yillarinda yazdigi günlügü ortaya çikti... Hemen günlügünü aldim ve günlükte okudugum satirlar söyleydi... "Onun gözlerine bakarak onun benim olmasini diledim...ama o bana benim ona baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum.Onu sadece arkadas olarak istemedigimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama SÖYLEYEMIYORDUM.nedenini bilmiyordum ama çok utaniyordum. KESKE BANA SEVDIGINI SÖYLESEYDI. Hayatta hiçbir sey için geç kalmayin sevdiginizi söyleyin.Her ne pahasina olursa olsun.Bu onu kaybetmekte olsa. Yorumlarınızı bekliyorum emğe saygı |
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
Geçerken Uğradım
![]() Üyelik Tarihi: Jun 2007
Mesajlar: 81
Teşekkür Etme: 0 Thanked 2 Times in 1 Post
Üye No: 43333
İtibar Gücü: 1340
Rep Puanı : 110
Rep Derecesi :
![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() SERÇENİN GÖZYAŞLARI
O gün erken uyanmıştı. İçinde her zamankinden farklı birşeyler vardı; sevgi mi deseydi buna yoksa başka birşey mi bilemiyordu... Ama iki yıldan beri içinde tertemiz bir sevgiden başka birşey yoktu ki! Yine de bu günkü farklıydı içinde sevinç, sevgi ve heyecan karışmıştı... O nedenle güne nasıl başlasam diye düşünürken içi içine sığmıyordu. Çocuğun duyguları gibi gün de çok farklıydı, çok özeldi.Bugün dünyanın en kutsal, en güzel duygusunu paylaşanların günüydü; yaşamın amacı olan duyguyu paylaşanların günü... Çocuk bunun için, o taptığı, kendinden fazla değer verdiği, tarif edilmesi istenildiğinde tarif edemediği kadar büyük bir sevgiyle sevdiği kıza nasıl bir armağan alacağını düşünüyordu: Şöyle kocaman ve sevimli bir tavşan? Ama bu olmazdı, kıza doğum gününde almıştı bunu. Peki ya çok güzel ve değerli bir kolye? Bu olabilir diye düşündü. Ama bu da olmazdı, alacağı hediyenin kıza kendi parasından çok tertemiz sevgisini anlatmasını istiyordu o... Uzun uzun düşündü; bu nasıl bir hediye olmalıydı? Sonra bir ışık belirdi zihninde: Kiristal bir gül! Bu çok güzel bir fikirdi! Hemen hazırlandı ve mağaza mağaza gezmeye başladı. Hayalinde oluşturduğu o hediyeyi aramaya başlamıştı. Saatlerce aradı ama böyle birşey bulamadı hiçbiryerde... Umutsuzluğa kapılmış kız arkadaşının yanına gidiyorken; sokakta çok tatlı, ufacık bir kızın elinde koskoca bir sepetle gül sattığını gördü. Onun istediği kristal bir güldü; hiç solmaması için... Yine de ufacık bir çocuğu mutlu ederek alınacak bir hediyenin daha değerli olacağını düşündü ve bütün sepeti satın aldı. Bu arada sevdiği kızdan çağrı gelmişti. Yarım saat sonra orada olacağını belirten bir mesaj attı ve yoldan geçen taksiyi durdurdu çocuk. Gideceği yeri şoföre söyledi ve yine hayallere daldı... Kimbilir ne kadar mutlu olacaktı "biriciğim" diye hitap ettiği, uğruna şiirler yazdığı, herşeyden önemlisi sevdiği o kız. Bu hayaller içinden bir ara sıyrıldı ve arabanın süratlendiğini fark etti. Ama bu sorun değildi aksine daha iyiydi çünkü biriciğine daha kısa sürede kavuşacaktı. Tekrar daldı düşüncelere...Ani bir fren sesi ve kulakları sağır eden bir gürültüyle kendini bembeyaz bir yolda buldu. Hertaraf bembeyazdı ve kendinden başka hiçkimse görünmüyordu ortalıkta... Ölmüş olmalıydı... Ama neden bugün? Neden biriciğini göremeden? Derken yanında beliren melek ona cehenneme gideceğini söyledi. Çocuk hiçbir tepki vermemişti sadece o üzgün gözlerini çok uzaklarda biryerlere odaklamış, meleğin söylediklerini dinliyordu... Cehennem kapısına geldiklerinde melek son sözlerini ve son dileğini istedi ondan. Çocuk, az önce uzaklıklara meydan okurcasına sonsuzluğa dikmiş olduğu gözlerini bu kez meleğin gözlerine dikti ve "son bir kez onu görmek istiyorum" dedi. Melek şaşırmıştı. Çünkü bugüne kadar hiçkimse "günahlarımı affedin" sözlerinden ya da "cennete gitmek" dileğinden başka hiçbir dilekte bulunmamıştı. Gerçi çoğunun dilekleri kabul edilmemişti... Ama bu çocuk az da olsa cehennemden kurtulma şansını geri çevirip; ölmeden önce sevdiği kızı görmek istemişti... Biraz beklemesini söyledi ona ve ortalıktan kayboldu. Çocuk tek başına kapıda beklerken, melek çocuğun cehenneme gitme sebebine baktı: kitapta "bir insanı büyük yaratıcıdan çok sevmiş ve o na tapmış..." yazıyordu. Melek çılgına döndü; bu nasıl bir şeydi? Nasıl bir duyguydu, sevgiydi? Tekrar çocuğun yanında belirdi ve dileğinin kabul edildiğini söyledi. Aynı anda çocuk kendini "biriciğinin" yanında buldu: kız oturmuş, ağlıyordu... Derken bir polis elinde bir sepet gülle gelip; kıza ismini sordu ve bu güllerin kendisine ait olduğunu, sepetteki kartta onun isminin yazdığını söyledi. Kız şaşkın bir biçimde sepete baktı ve bir kısmı kanlanmış olan güllerin arasından kartı aldı; okumaya başladı. Kartta: "Bu gülleri gözyaşlarımla yıkamak istedim ama böyle mutlu bir günde ağlamamın yanlış olacağını düşünerek yanlarına sevgimi koyarak sana getirdim..." yazıyordu. Bir de not düşülmüştü: "Biriciğim, bu bizim ölümsüz sevgimizin ikinci yılı. Ve bu iki yıl içinde hayatımın en mutlu günlerini geçirdim. Ama bu iki yıl değil, önümüzdeki yüzyıllar ne seni bana unutturmaya ne de benden ayırmaya yetmeyecek. Ben kadere inat bir gün ölsemde, yine seni herşeyden çok seveceğim..." Kız bunları okuduktan sonra acı bir çığlık attı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti... Çocuk "yeter!" diyerek gözlerini ve kulaklarını kapadı. Ne kızın gözyaşlarını görmek istiyordu ne de hıçkırıklarını duymak. Çünkü bunlar ona çok büyük bir acı veriyordu... Ve gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı... Bütün bunlar olurken çocuğu izleyen melek, çocuğun ağladığını görünce: "Bu olanaksız! Bir ruh ağlayamaz, bu imkansız!" diye bağırmaya başladı. "Yüce Allah'ım, nedir bu?" diye haykırdı. Her taraf birden karardı ve kulakları sağır eden bir ses duyuldu: "Bu sevgidir! Ben insanları yaratırken onlara güzel duyguları bahşettim ve onlarda sevgiyi yarattılar. Kimi parayı, kimi başarıyı, kimi eşini dostunu sevdi. Ama bu çocuk benim yarattığımı benden bile fazla sevmiş... Onu affediyorum. Ama cennete alamam oradakilerede bu ölümsüz sevgiyi bulaştırmasını istemiyorum. Ne dileği varsa söylesin, yerine getirin!" Melek çekine çekine çocuğa yaklaştı ve "Yaratıcımız seni bağışladı ne dileğin varsa yerine getireceğiz" dedi. Çocuk ıslak gözlerle Ona bir serçe olarak dünyaya gitmek istediğini söyledi. Melek birkez daha şaşkına döndü ve neden bir insan olarak değilde bir serçe olarak gitmek istediğini sordu: Çocuk:"Ben artık onun ve ailemin, sevdiklerimin gözünde bir ölüyüm. Şimdi tekrar karşılarına çıkıp ben ölmedim, bakın yaşıyorum demem daha büyük bir yıkım yapar onların duygularında. Onlara daha fazla acı çektirmek istemiyorum. Bir serçe olarak gidersem herzaman, uzaktan da olsa biriciğimin yanında olabilirim; *******i uyurken penceresinin camından o tatlı yüzünü izleyebilirim..." dedi ve dileği gerçekleşti. Tekrar yaşama dönmüştü ve önceden hep yapmak istediği gibi özgürce gökyüzünde uçabilirdi. Ve kanatlarını çırpmaya başladı. Hemen sevdiği kızın evine gitti; odasının camının önündeki ağacın dallarından birine kondu ve onu izledi... Günler, aylar böyle akıp gitti... Minik serçe, kız nereye giderse hep onunla birlikte gitti... Şimdi aradan iki yıl geçmişti ve kız iki yıldan beri ilkdefa gülmüştü. Karşısındaki yakışıklı gencin anlattıkları onu güldürmeyi başarmıştı... Kız eve döndüğünde yatağına uzandı; uzun uzun, kara kara birşeyler düşündü... Sonra çok sevdiği ve acısını kalbinde taşıdığı çocuğun resmini eline aldı, uzun uzun baktı ve kendi kendine konuşmaya başladı: "Nerdesin? Seni çok özledim... Zaman hiç geçmedi sen yokken yanımda... Şimdi biriyle tanıştım; bir haftadır onunla buluşuyoruz... Biliyormusun; senden sonra ilk defa beni güldürmeyi başaran o oldu... Hatırlıyormusun; iki yıl önce bu gün sen bana bir sepet gül ve onların yanında bir kart vermiştin... Kartta; "Seni iki yıl sonra değil, yüzyıllar boyunca bile unutmayacağım..." yazıyordu... Ama ben bunu başaramadım, aşkımıza sadık kalamadım; onu seviyorum..." dedi ve bunları söylerken de gözyaşları boşaldı; yanaklarından süzülerek... Bütün bu olanları camın ardından izleyen minik serçenin kalbine birşey saplanmıştı ve gözleri dolmuştu... Derken melek beliriverdi karşısında:" Sakın ağlama, biliyorsun serçeler ağlarsa ölür..." dedi. Ama minik serçe sevdiği kıza son birkez daha doya doya bakarak gözyaşlarını serbest bıraktı... Bu defa yaratıcı, çocuğu affetmedi. Ama hiçbir günahı olmadığı için cehennneme de atamadı, Onun cennete de girmesini istemiyordu yaratıcı... Ve çocuğu gökyüzüne hapsetti... İşte o günden bu güne, nezaman bir aşık üzülse gökyüzündeki bütün serçeler ağlar... |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|