![]() |
![]() |
#241 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57923
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Heybesiz Kokuyorsa
Babasına alışmıştık çoluk, çocuk komşularla aşktan, sevdadan uzakta emek mi... ne haddine... her zaman bir heybesi vardı rahmetlinin sırtından indirmediği yalanlarını tuza bandırır, yanlışlarına su serperdi ondan mıdır bilmem, ne kadar atsa da tutardı anlayacağınız, kendisi de heybesi de kokmazdı Sizlere ömür, babası dertten, kederden gitmiş bilmem diyordu annesi nereye gittiğini söyler mi bir oğul peydahlamış ki arkasından şıp demiş burnundan çıkmış diyorlar dı gözünde göz, yüzünde yüz aranmazmış anlayacağınız ne su görmüş babasından ne de tuz heybesini bile almamış vefasız mı vefasız vur, kır olmuş gelmiş devşirme bir yüz senden benden 'vatansever' atıyor, satıyor, çatıyor tanrı ne verdiyse...tutturabildiğine, bir yoldur almış gidiyor çoktan duyduk ki babasının heybesini bile üstüne almayan vefasızı kovmuş evden annesi daha iyisi de olmaz olaymış böylesi hiç te çekilmezmiş.. ... -lafına tuz katsaydı eğer çoluk, çocuk, komşularla aşktan, sevdadan uzak tutar azıcık da olsa kanardık babasının hatırına... rahmetli, tuza batırmadan lafını öyle ulu orta sallamazdı da...- (3.k.) Ercan Cengiz |
![]() |
![]() |
![]() |
#242 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57923
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Hikaye Anlatıyorum, Hikaye
-hikaye anlatıyorum, hikaye takılmasın diye ayaklarım- bugün oturdum saydım tembellik hakkımdan vazgeçtim tam on yıl geçmiş aradan altı - üstü on yıl, sıradan mıradan ama sevilere hasretim bal gibi büyümüş bugünün sebebi elimde duran bir resim kulağımdan tutup götürüyor beni dersiniz ki üç-beş yaşında bir çocuğum hala kulağımdan tutup götürüyor beni bir baba, bir annenin yanına üç de çocuk var, sağlı sollu duruyorlar güneşli, açık mavi bir gökyüzünde ve bir kaç da yeşil ağaç hepsi bu hepsi de sahipsiz kalmış gibi ve her bakışın altında saklanmış bir başka mevsim yatıyor daha kaç yıl geçecek, bilmiyorum bilemiyorum da işin doğrusu tahmin deseniz boşuna gerçekle yüzleşsem şöyle bir tablo vuruyor yüzüme bir yıl 365 gün çarpı on yıl ve on yıldan sonrası da var bu gidişin çarp babam çarp, arta kalanını unutmadan çarp bakalım günlerin, ayların yediği yaşanmamış sevdaları geçip giden zamana yükle işin yoksa ellerinden tutup da sıkabilseydim birer birer ellerinden tutup da sıkabilseydim eğer bu kadar da ağır olmazdı yüküm on yıl geçti aradan, size diyorum duymuyor musunuz beni ne mektup ne bir haber var elimde diyorum size ne geldi ne de gitti anlayacağınız şuram yanıyor bir bilseniz aha şuram yanıyor kabuğu soyulan bir odun gibiyim dumansız ve alev alev şuram yanıyor aha şuram sol mememin altında bir kara ben çıra gibi alevi harlıyor on yıl geçti aradan, sıradan mıradan öyle anlarım oldu ki bu koca on yıl içinde çivi çakmış gibi yüzyılın karanlığına yüreğim pas tutardı da ağlayamazdım öyle bir yük vardı ki üstümde, hala da öyle içimde saklardım illegal bir eylemin sırrı gibi yedi yıla türkülerin söylendiği bir ülkenin delisi olmaktı bütün suçum anladıysam sırtımdan aldığım darbeyi haram olsun annemin o ak sütü hala da anlamaya çalışıyorum deli bir yüreği anlamadım akıp giden zamanın ne getireceğini benim gibi yoksul çocuklarla oynuyordum kızlı erkekli varız beş-on kadar çocuk dün gibi boylarımızı sıraya katıp en küçüğünden başlatıyoruz oyunu sanki ateş gibi toplanmışız etrafına babamın satın aldığı kırmızılı mavili şeritli topaçın döndürüyoruz düşlerimizi oyunların içinde karı yeni temizlenmiş toprak evin üstündeyiz sıra bana geldiğinde öyle bir dönüyor ki dünya benden başka her şey, ama her şey dönüyor topaç bir dursa düşeceğim terli terli üst üste yığılmış karın üstüne... Ercan Cengiz |
![]() |
![]() |
![]() |
#243 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57923
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Hitler'in Adaleti? ...
Babama vur emri çıkarırsın Yakınlarımı toprağından edersin Bana da şeker uzatırsın Utanmadan. Vietnam'da da gördüm seni Faşizmin kudurmuş markası Şeker dağıtırken çocuklara Kanlı ellerinle bildim Donuk gözlerinle gördüm, Tanıdım seni yüzyılın karası. Biz çocuklar ki neden gözlerimiz yaşlı Sararmış yapraklar gibi dururuz karşında Işıldayan gözlerimizdeki gözyaşları mı Damla damla, ağırlığınca yere düşenler Arananlar listesinden sildiğin isimlerin Koynuna düşer gibiyiz öyle mi? Küçük yüreklerimizle ele verdiğimiz Yitirdiklerimizin izleri dururken gözlerimizde O kara listene, çocukların payına da yaz. Hitler, Mussolini markasın sen Çoktan iflas eden faşizmin markası Şekerini uzatma biz çocuklara Silahlarını da, potinlerini de Al ve git toprağımızdan. Hitler... markasın sen, Dünyanın lanetli markası İthal, yerli konserve kutuları içinde Paslanmış yüreğinle çöplüklerde saklanırsın Yetmez mi? (Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap) Ercan Cengiz |
![]() |
![]() |
![]() |
#244 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57923
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Hoş Geldin
hoş geldin 21. asır, hoş geldin de 20. asrın karanlığını bırakıp da gelseydin devler savaşırken ezip de geldiğin o asırda cetvelle sınırları çizenler masallarda kaldılarsa haritanın üstünde kırmızı çizgilerle tel örgülerini de çektiklerinde güçsüzler kayboldu hoş geldin 21. asır yüzün dönsün aydınlığa sınırlar nasılsa aşılır Ercan Cengiz |
![]() |
![]() |
![]() |
#245 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57923
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Hoşçakal Yarın
hoşçakal güneş, toprak, su, gökyüzü demeye zamanın olursa eğer hoşçakal gidiyorsun işte, gidiyorsun sancını yüreğinde saklayıp resmin son karesine sığdırdığın yüzünle aşkı, nefreti, hüzünlerini, özlemlerini de alıp dakika, saat, gün, ay, yıl hesabını yapmadan baharın ve kışın hoyratça savrulan bir ömrün ardından baka baka nihayetinde gidiyorsun, sıra senin demekki bırakıp da gitmelerin sırası senin bebekken, oynamak isterdin oysa bir çocuk gibi oranı buranı kanatıp durmayacakmış gibi ağlamak sonra da kucak kucak gülmek ağrı mağrı yokmuş gibi çocukluğuna geldiğindeyse bıyıklılara özendin ve sakalını kestirmeyi ilçenin biricik berberinde yayıla yayıla berber koltuğuna aynanın karşısında ve hatta enseni görmeyi de ne çok isterdin berberin koltuğunda karşılıklı duran aynalarda ölümün o donuk yüzünü kestiremezdin hayallerinin arkasından koşturmaktan gençliğine geldiğinde büyümek isterdin hala hem enine, hem boyuna yarışırcasına büyümek bundandır belki inatçılığın, kimbilir okul yolunda yalnızlaştığın, kıkırdayıp gülmediğin bundan çılgınlığın peşinde koşarken gözlerinin önünde yaşıtların sen olgunlaşmayı yeğlemişcesine vazgeçtin sorumluluklar biniyordu omuzuna bu yüzden boyundan büyük sorumluluklar altında ve dünyanın bitmez tükenmez o kara derdi tepeden tırnağa sarıp sarmalıyordu seni sense dönüp bakmıyordun bile ne kadar da çocukcaydı yaşananlar dünyayı sarsacak adımları öğrendiğinde etrafında oynaşan yaşıtlarına öğretirdin şiirleri tarardın bu yüzden, romanları... direniş türkülerini dinlerdin gün doğarken ve bir halkın destanını yaratan elleri okurdun kalem tutan ellerde, hikayelerini dinlerdin tarumar edilmiş yaşlı kimsesiz insanların kendi dillerinden var yok bir kaç kürsü olurdu sobanın etrafında bir de minder dururdu odanın başköşesinde varsa evin bir gelini yüzü tülbentliydi tanrı misafirine erine karşı el pençe, dili yok gibiydi yer sofrasındaki tepsiye dizili bardaklara çayı doldurduğunda küçücük kaynına gelinlik ederken, kaynanasıyla yarışırdı arka odada bin bir türlü haline bu dünyanın, sızlanırdın kendi kendine bu nasıl bir dünya diye saç, sakalın aklaşınca tümden kopar oldun gençlerden içindeki çocuğu eze eze ne de çabuk büyüdün çok sonradan anladın ki çocuklarla oynadığında yetişkinler katıla katıla gülerlermiş haline oysa sen masumane seni sevdiklerine yorardın onlarınsa kızlarını uzak tutmak için bile olsa özel bir çabaları olmazmış sırf bu yüzden kızlar olgun adam istermiş köy yerinde büyüdüm ya da olgunlaştım derken belin bükülmüş de haberin bile yoktu senin ya da fark etmemişsindir devranın ağırlığını kimin aklına gelirdi ki durmak tükenmek bilmeyen zamanın su gibi akıp giderken avuçlarının içinden yaşamını da beraberinde götüreceğini ikide bir dönüp de sırtını mı yoklardı insan hem sonrası da vardı bu gidişin saça, sakala, bıyığa dokunmamak için çıkarıp attığında tarağını sağ arka cebinden ne de olsa görmüş geçmişlerdi diyordun laf dinletmesini de bilirlerdi diye peşlerine takılıp da gittin bu yaşta insan dedin mi geleceğinden kat be kat daha fazla geçmişindeki izleri bulmaya çalışırdı her nedense bir yerde kabullenme miydi aslında geç de olsa gökyüzünü yakalayamama gerçeği mi para pul, mal mülk kimin neyine artık kavga dövüş de öyle dargınlıkların arasında kaybolan acımtırak zamanlar da üst üste binen gölgeler, karanlıklar, yarasalar... sert katı sözler altında yanıp sızlanmalardan öte gitmezdi alabildiğine yan yan bakan o bakışlar altında gizli gizli süzmeler birikirdi iki kaşın arasında, o kadar anlamsızmış demek, anlamsızmış ısıran bir köpeğin arkasından taşı kavrayıp da fırlatmak hoşçakal yağmur, hoşçakal bulut, hoşçakal su göğün efendisi şimşekler hoşça kalın dolu, kar, çiçekler... hoşça kalın meyveler, ekinler, dağ - taş ve bugün de çiseleyen yağmur ortadan ikiye ayrılan ay parçasındaki karanlık ve aydınlık yüzleri, hoşça kalın tomurcuğu yeni patlamış meşe ince yapraklı salkım söğüt ağacı ve kumsala vuran çam kokusu... hoşçakalın edepliler, edepsizler konuşanlar, yazanlar, çizenler bilenler, bilmeyenler güçlüler, zayıflar haklılar, haksızlar hakkını yedirdikten sonra sızlananlar oturanlar, koşanlar, anarşiştler hoşçakalın hoşçakalın demeye zamanın olursa eğer gidiyorsun işte, gidiyorsun arkanda bir ömür, yarım yamalak bir hayatı alıp gidiyorsun demek ilk durakda kimleri göreceksin acaba tanıdıkların mı olacak yoksa yeni yüzler mi eşkali belirlenenler mi, maskeliler mi yine bazılarına dosttuk, bazılarına düşman gözlerine baka baka diyemeden gidiyorsun demek... diğer duraklarda sen yoksun herşey sil baştan olacak anlayacağın farklılıkları da ister istemez... ama sen bir daha da gelmeyeceksin ve bunu bile bile gidiyorsun açık kalmış gözlerle yaşamının hiç bir evresini kendine has yaşamadan bırakıp da gidiyorsun, öyle mi... git öyleyse, git, gidebiliyorsan... Ercan Cengiz |
![]() |
![]() |
![]() |
#246 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57923
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Husen Sorguda
Husen bir çoban kendini kaptırmış keçisini kaptırmaz 'deli' mi 'deli' Husen dağda keçilerinin yanında kurtlar mı gelirdi Husen vardı başında Husen çarşıda yılda bir defa çay, şeker, tuza kısmetse oda Husen kalabalıkta kalabalık yürüyüşte 'kahrolsun...' diyorlar Husen de içinde... cemseler, panzerlerle ellerinde otuz insan biri de 'Deli' Husen İlk sorguda Husen üç sorgucu arasında ilk defa tek başına sorular, sorgular... Hüseyin sen misin 'he vallah benim Hüseyin değil Husen' 'kahrolsun... ' dedin mi 'he vallah...' sorgucular neşeli Hüsen ötüyor...ya 'pankart astın mı 'he vallah ben... adam vurdun mu 'he vallah ben... Elazığ'a gittin mi... orda da vurdun mu... 'he vallah ben... sorgucu soruyor Husen ötüyor sorgucu yoruluyor Husen yorulmuyor ikisinde ayrı ayrı neşe coplar kimin neyine... üç sorgucu panikte üçü de emin yerde aradıkları şimdi elinde usta 'Deli' Husen laf yetiştirmede 'he vallah ben... 'he vallah bendim... 'he vallah yaptım... Husen ötüyor da ötüyor sorgucu iniyor derine iş uzar büyük şehire nerde bir karmaşa işin başında Husen Husen eylemde tetikte Husen Husen elebaşı şimdi içeride Husen 'he vallah bendim... İşler büyür de büyür baş sorgucuya gelir Husen yorulmaz Husen'e sor anlatır 'he vallah benim... Husen habersiz binsekizyüz evlere gidenler zor gelir sorular, sorgular Husen'i öttürürler... karanlık basar kapıda bir bekçi Husen'in tanıdığı tek kişi.. tanımazdan gelir baş sorgucuyla bekçi baş başa Husen bizim Husen bildiğimiz tanıdığımız Husen 'deli' Husen çay, şeker peşinde Husen inmiş şehire örgüt Husen'in neyine... işler iyice karışır başarılar gölgelenir sorgucular, bekçi, Husen yan yan bakışırlar Husen bir hareket çeker öyle bir hareket ki kendilerinden şüphelenir biribirine düşerler 'Deli' Husen bizim Husen 'he vallah benim... aynı anda hem İstanbul'da hem Elazığ'da... eylemden eyleme koşarım Hozat'ı da karıştırdım ya 'he vallah benim... elebaşı Husen el üstünde peş peşe coplarla Husen uğurlanır gerilmiş sinirlerle merdivenlerin başında son bir darbeyle Husen yuvarlanır ama dışarıda... elini kolunu sallıya sallıya bir hareket çeker ki yukarıdakilere bir bekçi anlar, anlatır 'bunlar zır deli, ti ti ti... 'sorgu boyunca çektiği 'he vallah bendim... ben 'Deli' Husen direndim, kurtuldum siz de direnin direnmeyenleri götürürler binsekizyüzevlere... (hikaye eski, şiirse yeni) Ercan Cengiz |
![]() |
![]() |
![]() |
#247 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57923
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Hücremdeydi, Yitirdiklerimin Portreleri
Yağmurdan kopan bir su damlasında İnerdi inmesine sızarak da olsa Kapının gıcıltısında kalırdı O yaramaz seslerde, bırakmazdı kulağımı. Kırpamazdım gözümü Sinsi adımların sesi atılırdı Portrelerin üstüne Sesin üzerinde kaldı bir su damlası, Kuşatmaydı Yüreğim çıkardı yerinden Dışarıda soğuk kahkahalar Dişlerim kenetlenirdi çenemle Kırarcasına sıkılırdı Yumruk sıkılırdı Bir şey yapamamanın ezikliği Dönüp yüreğimi sıkardı. Bilinmeyenin bilineniydi, Görülmeyenin görüleni Sığınağım kan kuruması. Dersim'in vadisine açılırdı Yitirdiklerimin portreleri, Bu daracık hücrede, gözlerimdedirler Gözlerimde büyürler Bir şeyleri var söyleyecekleri Hangi yana çevirsem başımı Boy boy portreleriyle O yanımı doldururlar O şirin, o sıcak bakışlarıyla Kısa matrajlı filmlerin kesitleri gibi Bu daracık hücreden çıkarıp Nehirden nehire Dağdan dağa Köyden köye O sıcacık elleriyle, Ellerimden tutup gezdirirler, Hanki hücre, hanki duvar Hanki karanlık el bu hücrede Eğebilir ki başımı... (Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap) Ercan Cengiz |
![]() |
![]() |
![]() |
#248 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57923
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Hürindiya mı Esta
Ez zonı hürindiya mı esta Wertê kıtabe todı xebera qılmeqı qi bo qılmeq ama caye xo berco Nairawo, goniya to ena mı ser To qunnay bıne i kıtabi Ezo bekes rütı rapal monı Nı cordı qes esto, nı qi cerdı Nayi zanayina tore wonı Wacı ez bı mıri Çim nonıro sere betonidı Goni bıberiyo, demırdı çiçêği bı pekê Tariyina to persmonona ena war Qıllıra dot zulümata Cordı qes çinno, negêronı qeêşi Cor lonıqıno, höyrora cor asmen zelalo Name qı ame peser i lonıqora wecine To qi wenay, wa dano qoworo peyser eno Herd qılasiyora bıne qıtabidı Waso usk koqe xora bıriyo way wer sono Mordemini wanaysa zerre insanidero Bıne emıre todı ne sone maşi Watena tobo, Derya wertıra qılasina Sere astaridı gırmıqı esta Cıme xo dana asmen bıweno Roye mı a astaridero Lao qı to eşto wıle mı Xo deştiya wesnonı Na xebera mı bo nayira tepa Zerriya mı xonte gırmıka mına Roye mı sero Rüpı rapalo, gunone tore dür Hürindiya mı esta kıtabe tode Bıne bare todero, jibeno Qılla alawuna sere zerriya mıdı Awu mepısqıne ser, bıweso Heta qı reyiyora bıne guna tora Ercan Cengiz |
![]() |
![]() |
![]() |
#249 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57923
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Irmaktan Okyanusa
Irmaktan okyanusa açılan suyum ben Bu toprağın katmanından çıktım Kaya diplerinden toprağın ezgisini bin yılların Olanca gücümle Yüklendim omuzlarıma, Güneş inerdi berraklığıma Karanlığı söken kızılca güneş, Ak ederken yüzümü Yıldızlar toplanırdı Karanlığı yırtarcasına. Vadilerden, Dağların oyuğundan akardım Kendi kanımda ezgilerle Balık olurdum suya, Nehirlere açılırdım Toprağın yüzüne çıktıktan sonra, Akacağım yönü bilirdim... Ayı da severdi balığı Ve balık için suya inerdi Bir düşün ki Ayı ki meşeye sürtünür Gücü yetmezdi arıya... Uçurumlar vardır Geçtiğim yerlerde Derin vadilere gömülmüş ezgiler Gözeneklerim vardır Şarıl şarıl akan, Ülkem vardır altın saçlı Ak yüzlü Uygarlık beşiği Mezopotamya, Yoksundu günümüzden. Kayayı Damarlarıyla parçalayan meşe ağacı Yeşile boyanan vadi Birbirini kollayan Dere yatakları... Bulurdu Özgürlüğe yürüyenlerin patikasını Dört parçada Kıtalara ekilmiş ezgilerin kesişmeleri... (Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap) Ercan Cengiz |
![]() |
![]() |
![]() |
#250 |
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57923
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
![]() Ismarlama Şiir
Hükümdar çağırmış dediler bir soluk gitti kapısında arandı adamakıllı sonra huzuruna aldılar boynu bükük durdu karşısında hükümdarların hükümdarı verdi veriştirdi çıban başı olmuştu kalemi hükümdarım çok yaşa dedi hüküm durdu sırtını sıvazladı bundan gayri böyle böyle yazarsın dedi... iki muhafız çağırdı ardından koluna girdiler veznenin önüne kadar getirip parayı cebine koydular para dediğime bakmayın dışarı çıktığında ucuzundan bir kaç şarap alabildi kızardı bozardı, nafile gidip kafayı iyice demledi kuytu bir köşede hükümdarın karşısına geçti duvardaki resmine baka baka ayak ayak üstüne attı bir iki söylendi hükümdarım çok yaşa hükümdarım çok yaşa marifetini anlatacaktı ahaliye neye gözü kesmedi niye arkası gelmedi... kendine geldiğinde hayli zaman geçmişti kalemi kırılmıştı oysa ellerinden de anlamadı hergele meydanına vardığında kurulu darağacını buldu aldırmadı ahaliyi toplamışlardı hergele meydanına ibret-i alem olsun diye boynuna geçirdiler kuru urganı hep bir ağızdan ahalisi işbaşında hükümdarım çok yaşa hükümdarım çok yaşa... Ercan Cengiz |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|