![]() |
|
|
#471 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57932
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Fark Ettin mi Güzün
Fark ettin mi güzün sarı bir ineğe benzediğini? Ve sonra nasıl da benzer güz hayvanı kara bir iskelete? Ve nasıl toplar kış onca kat maviyi? Ve kim sordu ilkbahara saydamlıktan krallığını? |
|
|
|
|
|
#472 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57932
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Fakat Bir Konuk Buldular Evde
Fakat bir konuk buldular evde, ya da yeni gözlerle gelmişlerdi (ya da önce kördüler) ya da fırlayan dallar çizdi onların göz kapaklarını ya da yeni durumlar egemenleşti Amerikan toprağında. Seninle birlikte savaşan dirençli ve güleç zencilere bak bir kez: Yanan bir haç dikmişler mahallelerinin önüne, beyaz adam astı kan kardeşini ve yaktı sonra: asker yapmıştı onu, ama bugün esirgeniyor zenciden oy ve karar verme hakkı: *******i toplanıyor haç ve kırbaçla kimliğini gizleyen cellatlar. (Başka bir anlatım duyuldu okyanusun ötesindeki bu mücadeleden) . Beklenmeyen bir konuk yaşlı, korkunç ve sarıp sarmalayan, kemirilmiş bir ahtapot gibi, gelip kuruldu senin evine, ey küçük asker; Berlin’de üretilen eski zehrini kusuyor şimdilerde basın. Gazeteler (Times, News Week, vs) dönüştüler sarı ihbar gazetelerine: Nazilere sevgi şarkıları dizen Hearst gülümsüyor ve sivriltiyor pençelerini, ki böylelikle yeniden düşesin resiflere ya da steplere ve savaşasın rahatsızlık veren bu konuk için. Sana bir rahat yok bunlardan: satmak isteyeceklerdir daha çok çelik ve mermiyi, daha çok barut üretip satacaklardır anında, yeni silahlar gün yüzünü görmeden ve diğer ellere düşmeden. Her yerde artırıyor falanjları senin evine kendilerini efendi atayanların, seviyorlar onlar karanlık İspanya’yı ve sunuyorlar bir fincan kanı (asıldı bir, yüz) : Marshall kokteyli. Genç kan alın: Çin’den çiftçileri, İspanya’dan tutsakları, Küba’nın şeker tarlalarından kanı ve teri, Şili’nin kömür ve bakır madenlerinden gözyaşlarını alın kadınların; sonra karıştırın bunu copla vurur gibi bir enerjiyle, ve unutmayın buz parçalarını ve bir kaç damlasını “İsevî kültürünü koruyalım” şarkısının. Acı bir karışım mı oldu? Bunu içmeye alışacaksın, küçük asker. Nerede olursan ol dünyada, ay ışığında ya da lüks bir otelde sabahleyin, kuvvetlendiren ve ferahlatan bu içeceği ısmarla yalnızca ve Washington’un resmiyle süslenmiş olan güzelim bir banknotla öde. Şefkatin dünyadaki son babası Charlie Chaplin’in kaçmak zorunda olduğunu da öğrendin ve yazarlar (Howard Fast ve diğerleri) ve senin ülkenin bilginleri ve sanatçıları “Amerika karşıtı” düşüncelerden ötürü kabul etmeliydi yargılanmayı savaş sayesinde zengin olan zücaciyecilerden oluşan bir mahkemede. Dünyanın en ücra köşelerine yayıldı korku. Korkarak okuyor teyzem bu haberleri, ve dünyanın bütün gözleri dikmiş bakışlarını utancın ve intikamın mahkemelerine. Kanla lekeli Babbitts’in kurduğu mahkemeler bunlar, köle tacirlerinin, Lincoln’un katillerinin kurduğu, yeni oluşturulan engizisyonlar bunlar, (o zamanlarda da korkunç ve anlamsız olan) inanç için değil bu, fakat kerhanelerde ve bankalarda kumar masalarında şıngırdayan altın içindi, ve kimse yargılayamazdı altını. Moriñigo, Trujillo, Gonzáles Videla, Somoza ve Dutra buldular birbirlerini Bogotá’da ve alkışladılar. Sen tanımıyorsun onları, genç Amerikalı: onlar bizim göklerimizdeki karanlık vampirlerdir, acıdır kanatlarının gölgesi: hapishaneler, işkence, ölüm ve nefret: Petrol ve nitrat sahibi Güney ülkelerinin yumurtadan çıkan bir canavarlarıdır bunlar. Geceleyin Şili’de, Lota’da, ulaşır celladın emirleri maden işçisinin sade ve rutubetli evine. Ağlayarak uyanır çocuklar. Binlercesi onların tutuklanır ve düşünür: Paraguay’da saklar ormanın sık gölgesi kemiklerini öldürülmüş bir yurtseverin, çınlar bir kurşun yazın fosfor parıltısında. Orada ölmüştür gerçek. Neden müdahale etmiyor Bay Vandenberg, Bay Armour, Bay Marshall, Bay Hearst savunmak için Batı’yı Santo Domingo’da? Neden Nikaragua’nın Başkanı geceleyin uyandırıldı, işkence edildi ona, neden kaçtı sürgünde ölmek için? (Orada muzlar savunulmalı, özgürlükler değil bu yüzden Somoza’yla idare edilebilir) . Büyük, utku dolu düşünceler Yunanistan’da ve Çin’de kirli halılar gibi kirlenmiş hükümetler için bir örtü oldu. Ah, zavallı asker! |
|
|
|
|
|
#473 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57932
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Ey Yalnız İzleyicisi Gökyüzünün, İşitiyor musun?
Ey yalnız izleyicisi gökyüzünün, işitiyor musun Herşeyin uyuduğu bu saatte Gündoğumunun solgun kapıları açılsın diye Eros'a yakardıklarını gecenin Ve iççekişlerini harplerin? Ey yalnız, uyanıyor musun herşey uyurken Duymak için şirin harplerin tınısını Eros'a hoşgeldin şarkısını, Ve gece rüzgârının ilahiyle bildirdiğini Bitişini gecenin? Ey gizlenmiş harpler, şirin ışıkların Gelip gittiği şu anda Cennetteki yolu parıldayan Eros için sürdürün türküyü, Yayılsın şirin ve uyumlu ezgiler Toprağa ve buluta. |
|
|
|
|
|
#474 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57932
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Ey Güzel
Ey güzel, kaynağın serin taşı gibi açıyor su köpükten geniş yıldırım ışıltısını, işte böyle yüzündeki gülüş, ey güzel. Ey güzel, narin ellerle ve ince ayaklarla gümüşten bir tay gibi, gidiyorsun, ey dünyanın çiçeği, işte böyle görüyorum seni, ey güzel. Ey güzel, örülmüş bakırdan bir yuva başında, yüreğimin yandığı ve dinlendiği esmer balın rengini taşıyan bir yuva, ey güzel. Ey güzel, gözlerini barındıramaz yüzün, gözlerini barındıramaz yeryüzü. Ülkeler var, ırmaklar var gözlerinde, memleketim var gözlerinde vuruyorum kendimi onlara, dünyaya ışık veriyorlar, nereye gidersem gideyim, ey güzel. Ey güzel, memelerin iki ekmek gibidir, yapılmış mısırlı topraktan ve altın bir aydan, ey güzel. Ey güzel, belin yarattı kolumu bir ırmak gibi, bin yıldır akarken şirin bedenin üzerinden, ey güzel. Ey güzel, kalçaların gibisi yoktur, belki sahibidir toprak şu ya da bu gizli yerinde bedeninin kıvrımlarına ve rayihasına, belki şu ya da bu yerde, ey güzel. Ey güzel, güzelim, sesin, derin, tırnakların, ey güzel, güzelim, varlığın, ışığın, gölgen, ey güzel, hepsi benim, ey güzel, hepsi benim, kendimin, giderken sen ya da dinlenirken, şakırken sen ya da uyurken, her zaman, yakındayken sen ya da uzaktayken, her zaman, benimsin, güzelim, her zaman. |
|
|
|
|
|
#475 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57932
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Evrenin Işığıyla Oynuyorsun
Evrenin ışığıyla oynuyorsun her gün. Sen, çiçeğe ve suya gelen minicik konuk. Her gün bir salkım gibi ellerim arasında ezdiğim o beyaz küçük baştan daha fazlasın sen. Benzemezsin kimseye verdim vereli sana gönlümü. Bırak yatırayım seni sarı soluk çelenklerin arasına. Güneyin yıldızları arasında kim yazıyor adını dumandan harflerle? Ah, bırak anımsayayım seni, olduğun gibi, daha oluşmadan önce sen! Birden uğulduyor rüzgâr ve çarpıyor kapalı pencereme. Gökyüzü karanlık balıklarla dolan bir ağ gibi. Geliyor buraya bütün rüzgârlar ve kırbaçlıyor, evet, hepsi. Soyunuyor yağmur. Kaçışarak geçiyor kuşlar. Rüzgâr. Rüzgâr. İnsanın gücüne karşı savaşabilirim sadece. Fırtına fırıl fırıl döndürüyor kasvetli yaprakları ve çözüyor dün akşam gökte demir atan bütün kayıkları. Buradasın. Ah! Kaçmıyorsun sen. En son çığlığa kadar yanıtlıyorsun beni. Kıvrıl yanımda, korkuyormuşsun gibi. Gene de bazen gözlerin arasında bir yabancı gölge geçiyor. Şimdi, küçüğüm benim, getiriyorsun şimdi de bana hanımellerini, ve senin göğsün bile dolmuş kokuyla. Üzünçlü rüzgâr dörtnal koşarken ve öldürürken kelebeği, seviyorum seni, ve erik ağzında ısırıyor neşem. Ne kadar da ıstırap verdi alışman bana, benim yalnız, yabanıl ruhuma, herkesi korkutan adıma. Ne çok baktık sabah yıldızının yanışına, öperken birbirimizin gözlerini, ve üstümüzdeki alacakaranlık açarken dönen yelpazelerde. Sözcüklerim düştü sana okşayışlardan bir yağmur gibi. Haylidir seviyorum senin güneşte yanmış sedef bedenini. Her şeyin hükümranı olduğunu bile düşünüyorum. Dağların neşeli çiçeklerini getireceğim sana, tırmanan zambakları, karanlık yemişlerini, ve öpüşlerle dolu orman sepetlerini. Seninle, yapmak istiyorum ilkbaharın bir kiraz ağacıyla yaptığını. |
|
|
|
|
|
#476 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57932
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Evimdeki Hastalıklar
Gül dişli sevincin özlemi kemirdiğinde bir çok aydır düşen kükürdü, ve onun doğal ağını, gelir ezgi dolu saçı kısık adımlarıyla sönmüş odalarıma, çarpar lânetli dikenlerden güle, örümcekli duvarlarda, orada, ve ezilmiş camda savaşır kan, ve gökyüzünün tırnakları yığılır üst üste, böylece gidilemesin dışarı, ve akıllı bir şey yapılamasın, öyle yoğun ki sis, dolanıp duran sisi pisletilmiş kuşlarla, öyle büyük ki duman, dönüşmüş sirkeye, ve merdivenleri delik deşik eden keskin havası onun: günün mahvolmuş tüylerle düştüğü bu anda, yalnızca gözyaşı var, gözyaşından başka şey yok, yalnızca acı çekme, yalnızca acı çekiş, ve gözyaşından başka bir şey yok. Deniz yıllardır bir kuşun ayağına dokunmaya çalışır, ve kırbaçlar tuz ve kemirir köpük, bir ağacın kökleri bir kızın elini tutar, bir kızın elinden daha büyüktür ağacın kökleri, göksel bir elden de daha büyüktür, ve bütün yıl didinir durur her ay ışığı gün, yükselir kız kanı yücelere ayla lekeli yapraklara, ve çocukların gece vakti düştükleri suyu zehirleyen bir gezegen var korkunç dişli, ve yalnızca ölüm var, yalnızca ölüm, ve gözyaşından başka şey yok. Sessizlikte bir buğday tanesi gibi, fakat kim af dileyecek buğday için? Olduğu gibi bak şeylere: onca tren, ezilmiş dizleriyle onca hastane, ölen insanlarla onca butik: nasıl olacak? ne zaman? Soğuk bir ayın renginde kim dileyecek bir çift gözle, dalgalanan mısır gibi kocaman bir yürekle? Yalnızca tekerlek var ve düşünüp durmak, büyüyen miktarlarda yiyecek, yıldız çizgileri, içine bir şey düşmeyen bardaklar, gece yalnızca, ölümden başka şey yok. Ezilmiş adımlarla sendeleyerek gitmeliyiz, sislerin ve üzünçlerin arasından yürümeliyiz, harlayan bir şey yanarken ıslak alazlarla, yağmur gibi hüzünlü çaputlar arasında bir şey, yanan ve hıçkıran bir şey, bir hastalık bulgusu, bir sessizlik. Bırakılmış konuşmalar ve koklanmış nesneler arasında, kaderin taçlandırıp bıraktığı bir şey ifade etmeyen çiçekler, bir yaraya düşen bir ırmak var, kırık bir okun gölgesine vuran okyanus var, bir öpüşü delik deşik eden bütün gök var. Yardım edin bana, yüreğimin sessizlikte taptığı yapraklar, yolsuz patikalar, güneyin kışları, dünyasal terimde yıkanmış kadın zülüfleri, o yapraksız gökteki güney ay, gel bana acısız bir günde, damarlarımı inceleyeceğim bir dakikayla. Bir damla rahatsız eder beni, tek bir taç yaprağı yaralar beni, ve bir iğne deliği arasından yükselir avuntusuz kanın ırmağı, ve boğulurum gölgede çürüyen çiyin sularında, ve bir şeye dönüşmeyen bir gülüş yüzünden, tatlı bir ağız yüzünden, gül çalısının sevebileceği parmaklar yüzünden, yalnızca bir şikayet olan bu şiiri yazıyorum, yalnızca bir şikayet. |
|
|
|
|
|
#477 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57932
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Ev
Hâlâ kokan yeni devrilmiş kerestelerden yapılmış evim benim: handiyse devrilecek sınırdaki ev, her adımda gıcırdıyor ve fırtınanın parçası olan Antarktik havanın savaşçı rüzgârında inliyordun, donmuş kanatları altında şarkımın oluştuğu yabancı bir kuş. Gölgeler gördüm, köklerimin etrafında bitkiler gibi büyüyen yüzler gördüm, ağaçların gölgesinde şarkılar söyleyen akrabalarım ve ıslak atlar arasında ateş yaktım, gizlenmiş gölgede kadınlar terk etmiş erkeksi kuleleri, ışığı kamçılayan dörtnalalar, öfkenin bastırılmış *******i, havlayan köpekler. Toprağın karanlık şafağıyla kayboldu babam düdük çalan treniyle Tanrı’ya doğru hangi çaresiz adalar denizinde kim bilir? Sonraları sevdim kömürün duman kokusunu, petrolü, dingillerin o buz soğuğu düzenini, ve o ağır tren yayıldı durdu dünyaya kışın içinden, kibirli bir tırtıl gibi. Birden titredi kapılar. Babamdı bu, Yolların yüzbaşıları çevirmiş etrafını: yağmura bulanmış ceketleriyle demiryolu işçileri, buhar ve yağmur onlarla gelirdi ve sarıp sarmalardı evi, yemek odası vınlardı boğuk anlatılarla, bardaklar boşalırdı, ve bana doğru gelirdi kaygı, bu yaratıklardan, acıların yaşadığı yalıtılmış bir kale gibi, bu öfkeyle büzülmüş yara izi, parasız adamlardan, yoksulluğun toprak grisi pençesi. |
|
|
|
|
|
#478 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57932
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Etkisizlik
Yitirilmiş kağıtlarla dolu güvercin, göğsü lekelenmiş silgilerle ve haftalarla, cesetten daha beyaz kurutma kağıdıyla ve kendi kasvetli renginden korkan mürekkeple. Gel benimle idarelerin gölgesine, şeflerin mat, ince, solgun rengine, takvimler gibi derin koridorlara, o bin sayfalık üzünçlü tekere. Haydi şimdi araştıralım unvanları ve şartları, özel kağıtları, uykusuz *******i, tiksinç sonbahar dişleriyle istemleri, o üzünçlü kararların hiddetinin kül grisi kaderlerini. Yaralı kemikler hakkında bir anlatıdır, acı durumlar ve sonsuz takım elbiseler ve ansızın ciddiye alınan çoraplar. Derin gecedir, yıldırımın parçaladığı bir şişeden dökülür gibi günün birden düştüğü damarsız kafa. Ayaklar var ve saatler ve parmaklar ve ölen sabundan bir lokomotif ve ıslak metalden ekşi bir gök ve gülümseyişlerden sarı bir ırmak. Her şey ulaşır çiçek gibi parmak uçlarına ve şimşek gibi tırnaklar, solmuş koltuklar, her şey ulaşır ölümün mürekkebine ve mühürlerin menekşe ağzına. Haydi ağlayalım toprağın ve ateşin ölümüne, kılıçlara, üzümlere, köklerden haşin krallıklarıyla cinsiyetlere, gemiler arasında yüzüyor sarhoşluğun gemisi, ve *******i dizlerinde dans eden güzel koku ve sürüklüyor delik deşik güllerden bir gezegende. Haydi şimdi köpek giysilerinde ve alınlarda lekelerle batalım kağıtların derinliğinde, zincirli sözcüklerin hiddetinde, inatçı ölü bildirimlerde ve sarı yapraklarla sarmalanmış sistemlerde. Gel benimle ofislere, o şüpheli kokusu bakanların ve mezarların ve damgaların. Gel benimle ölen o beyaz güne öldürülen bir gelin gibi çığlık çığlığa. |
|
|
|
|
|
#479 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57932
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Estrada
Belki gelir Estrada, o küçük, eski cüce frakıyla, ve iki öksürük nöbeti arasında mayalanır durmaksızın Guatemala’nın sidik ve göz yaşları serpiştirilmiş duvarları. |
|
|
|
|
|
#480 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57932
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Esirgenen Sıra
Bu günler yoldan çıkardı benim peygambersi duyularımı, mevsimin geç döneminde daldı evimden içeriye mırıldanarak pul koleksiyoncuları, saldırdılar mektuplarıma, zorla çekip aldılar taze öpüşleri, denizde uzun süre kalmaya dayanmış öpüşleri, ve koruyucu hüsnühatlı ve kadınsı bilimli kaderimi koruyan büyüler. Oturuyordum diğer evlere yaslanarak, o şatafatlı şeye yaklaşan diğer insanlara ve ağaçlara, şehvetli yapraklardan çadırlara, ileri fırlayan köklere, bitki küreklerine, dikey hindistancevizi palmiyelerine, ve ortasında bu yeşil köpüğün gezinip durdum o büyük muazzam ağır adımlarla, benim keskin hasır şapkam ve tümüyle uydurma yürek arasından; çünkü bütün yeteneklerimin dağılması ve toza karışmasıyla uyum içerisinde, aradı harmoni mezarlıklardaki ölüler gibi, değiştirdi tanıdık yerleri, bu saate kadar korktuğum enlemler ve terk etmişliğimdeki yavaş bitkiler gibi filizlenen yüzler, etrafımda korku ve suskunluk, apansız bir sonbaharın yaprak yığınlarını ortaya dökmesi gibi. Papağanlar, yıldızlar ve resmi güneş bile ve apansız bir nem uyandırdı bende düşünceli bir tadı toprak için ve her şey örttü onu. Ve eski bir binanın yarasalarındaki memnuniyet, çıplak bir kadının tırnakları konusundaki hassasiyeti hükmetti zayıf ve inatçı silâhlar gibi içimdeki utanç dolu eğilimlere, ve melankoli çekti kırışıklıklarını dokularım arasından, ve aşk mektupları, kağıttan ve korkudan sararmış, uzaklaştırdı kendi titreyen örümceğini, zorlukla ağını ören ve sonsuzlukta söken ve tekrar ören. Doğal olarak düştüm ay ışığından, onun ansal uzatılışından, evet, onun soğuk külünden, kuşlar (kırlangıçlar, yaban kazları) gibi tek bir kez bile basamazlar kendi sürülerinin maviden, düzlükten ve ince teninden oluşan çılgınlığına, ve mücevhersiz, düştüm içine acının, kılıçla yaralanmış düşen biri gibi. Özel bir kanın nesnesiyim ben, ve bu öz, aynı zamanda hem gecesel hem de denizsi, acı çekmemi ve dönüşmemi sağladı, ve gökyüzünün bu suları altında azalttı enerjimi ve varlığımın toplumsallaşmasını. Bu tarihsel biçimde kazandı kemiklerim büyük aşırı ağırlığı, tam da istediğim şekilde: dinleniş, denizlerde kalış çekti nöbetimi, fakat kaderle belirlenmiş, ve bir zaman ulaştı o ıssız yere, çevrilmiş dilsiz ve kımıltısız koroyla, boyun eğmiş o son saate ve kokusuna, kesin olmayan manzaralara karşı haksız ve çimento koltuktan ant içmiş bir aşık olan ben bekliyorum zamanı askerî bir şekilde ve unutulmuş kanla lekelenmiş flöresi masalın. |
|
|
|
![]() ![]() |
| Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|