www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Forum > Eskiler (Arşiv)

Eskiler (Arşiv) Eski konular

CevaplaCevapla
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Old 08-28-2007, 12:56 PM   #41
Kéan aRs
Aşmış Üye
 
Kéan aRs Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125
Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4229
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi : Kéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Hafif sisli bir havada ve güneşin apartmanların arasından yeni yeni güne merhaba dediği bir saatte, vapura dogru ilerleyen genç adam; jeton gişesinde, yaklaşık iki ay önce ayrıldığı kız arkadaşını görür ve titrek bir "merhaba" ile konuşmaya başlar. Bu konuşmalar vapurda da devam eder.

Adamın; "Hava o kadar da soğuk değil, dışarıda oturalım mı?" sorusuna, kızın "Olur" cevabı vermesiyle birlikte vapurun en üst katına doğru yol alırlar.

Birkaç dakika havadan sudan muhabbetlerle geçtikten sonra, adam kıza bir sigara uzatır ve kendisine de bir tane alır. Daha sonra, genç adam birden lafa girer:

- Biliyorum, bu konuları daha önce hiç konuşmadık ya da konuşamadık diyeyim.Merak etme ama, "Neden ayrıldık biz" sorusunu sormayacağım. Sadece sana söylemek istediğim birkaç şey var, onları konuşmak istiyorum.

Genç kız; adama bakarak, - "Evet seni dinliyorum, devam et" dedikten sonra adam, konuşmasına kaldığı yerden devam eder:

- Biliyor musun? Ayrıldıktan sonra, seni sigaraya benzetmeye başladım.

Kız, hiç tahmin etmediği, alakasız bir konuyla lafa girmesinin verdiği şaşkınlıkla,

"Ne? Nasıl yani?" der.

Adam, önce kıza uzattığı sigarayı ve sonra kendi sigarasını, çantasından çıkardığı çakmak ile yaktıktan sonra:

- Mesela bir tane sigara yakıyorum ve kül tablasına koyup izlemeye başlıyorum. Kül tablasına dökülen külleri gördükçe; anılarımız aklıma her biri kül olup acılarıma dönüşüyor sonra. Arada bir elime alıyorum sigarayı ve içime çekiyorum seni. Kendimi zehirlemek için; daha çok, daha çok çekiyorum. Bazen de anıları silkiyorum kül tablasına. "Sen zehiri" hoşuma gidiyor, içimi acıtıyor, vazgeçemiyorum; içime çekmeye devam ediyorum. Ağzımdan çıkan her dumanda, ayrılırken bana bıraktığın; son bakışının silueti beliriyor. Her sigaranın olduğu gibi, senin de sonun yaklaşıyor. Ve ben yavaş hareketlerle; ne zaman seni söndürmek için, elimi götürsem kül tablasına, aptalca bir umutla "Ne olur yapma!! " diyeceğin zamanı bekliyorum. Ama hiçbir zaman duyamıyorum sesini. "Ve işte bitirdim seni" diyorum. Hayır hayır kendimi kandırıyorum galiba, "Seni böyle bitiremem" diyorum sonra. Ama bakıyorum kül tablasına; evet! Sen oradasın, evet! Anılar orada. Ancak, elimde hala kokun var. Yıkasam da, hiç çıkmayacak bir koku. Anlıyorum ki; bu sigarada, senin çok az bir kısmını bitirmişim. Senden bağımsız bir sen, hep içimde yaşıyormuş. Ve anlıyorum ki, sadece sönüyorsun. Seni atesleyecek bir "Ben" bekliyorsun sabırla. O "Ben", çok da bekletmiyor seni. Bir daha yanmaya başlıyorsun. Anılar acılar derken yine bitiyorsun. Yeniden yanıyor ve bitiyorsun. Bu hep böyle devam ediyor; sonunda alışkanlık oluyorsun.

Genç kız anlatılanları dinlerken; tarif edilmeyecek bir duygu yoğunluğu içindeydi. Bir yandan, birisinin bu kadar acı çekmesine üzüntü duyarken; diğer yandan da, kendisinin hala unutulmamış olmasından, haz alıyordu. Aslında kendisi de unutamamıştı genç adamı. Kendi isteğiyle ayrılmıştı ama; sevmediği ya da artık bir şeyler hissetmediği için değil, en yakın kız arkadaşının da, o insana karşı bir takım duygular beslediği için gerçekleşmişti bu ayrılık. Bunu; ne erkek arkadaşı, ne de en yakın arkadaşı biliyordu. Erkek arkadaşına, "Bu ilişkide bir şeyler eksik, ben daha fazla sürdüremeyeceğim, ayrılmalıyız." diye bir mesaj atarken; kız arkadaşına, "Ilgisiz bir sevgili olmaya başlamıştı günler geçtikçe; çok bunalmıştım. Ve bir gün onu, başka biriyle sarmaş dolaş gördüm. Bu yüzden ayrıldım." demişti. Böylece, hem erkek arkadaşından, kendine göre, makul bir sebeple ayrılmış; hem de arkadaşına, erkek arkadaşını kötüleyerek, ondan soğumasını sağlamıştı. Kendisinin çok acı çekeceğini bile bile, arkadaşını kaybetmemek için, böyle bir yalanlar zincirine başvurmuştu. Artık hayatını,bu yalanlara göre düzenlemeliydi. Bu yüzden; bu karşılaşmalarında duygularını bir tarafa bırakıp, mantığı ile karar vermek zorundaydı. Geri dönüşü yoktu ve kız da bunun farkındaydı. Bütün ayrıntıları, olası bir karşılaşma için düşünmüştü daha önceden. Adamın anlattıklarını dikkatlice dinliyor ve sözünü bitirmesini bekliyordu. Ve adamla göz göze gelip, "Bitti, bu kadardı!" dermişçesine bakmasından sonra, kız konuşmaya başladı:

- Açıkçası bu söylediklerin, hiç beklemediğim şeylerdi. Benim, bu açıklamalarına bir yorum yapmamı bekleme. Çünkü bunlar; senin kendi düşüncelerin. Her biten ilişkiden sonra, yaşanabilecek duygulardan bu anlattıkların. Sunu söyleyebilirim ama; yaşadığımız ilişkide, elimden gelen fedakarlığı gösterdiğime inanıyorum. Seni hiçbir zaman suçlu görmedim, herşey benden kaynaklıyordu. Sonuç olarak, bir şekilde bu ilişki yürümedi ve bitti. Bu kadar basit.

- Bu kadar mı yani?

- Evet...

Genç adam şok olmuştu. Belki, daha ılımlı bir yaklaşım bekliyordu kızdan. Ancak, kesin ve kararlı konuşmuştu kız. Hiçbir umudun kalmadığına, kendini inandırmaya çalışıyordu. Vapur yanaşmışti iskeleye. Tek bir kelime bile konuşmadan vapurdan indiler. Iskelenin sonunda; genç kız, adama sarılarak "Hoşçakal" dedi. Ancak adam, ayrılırken ne sarılmıştı kıza, ne de bir kelime çıkmıştı ağzından. Bir heykel gibi duruyordu kızın karşısında. Kız da, bir tepki gelmeyince; hızla oradan uzaklaşmayı tercih etti. Arkalarına bile bakmadan ayrıldılar. Kız, işyerine ulaştı. Yerine oturduktan hemen sonra, cep telefonuna bir mesaj geldi. Mesaj, eski sevgilisindendi ve söyle yazıyordu:

- "Hep bu karşılaşmayı ve sana sigara hikayesini anlatacağım günü beklemiştim. Ve o gün, gözlerimin içine bakıp; söyleyeceklerine göre, hayatıma bir yön çizeceğime..."

Genç kız, bu mesajdan hiçbir anlam çıkaramamıştı. Bu mesajı düşünürken; bir mesaj daha geldi:

- "... kendi kendime söz vermiştim. Bugün duyduklarım; beni hayal kırıklığına uğrattı ve ben kararımı verdim:"

"SİGARAYI BIRAKTIM..."
Kéan aRs çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-28-2007, 12:56 PM   #42
Kéan aRs
Aşmış Üye
 
Kéan aRs Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125
Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4229
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi : Kéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Özel kadınlar; her girdikleri ortamda erkeklerin hemen dikkatini çeken, gizemli,
her zaman bakımlı, zor elde edilen, her an avucunuzun içinden uçup gidecek
intibayı veren, fazla konuşmadıkları için iç dünyalarını bilemediğiniz
kadınlar...

Sıradan kadınlar ki etrafımızda sayıca çoğunlukta bulunan, kendilerine
ayıracaklari vakti genelde başkaları için harcamayı adet edinmiş, kuaföre sadece
özel günlerde giden, hiç kimsenin kolay kolay ilgisini çekmeyen, ismi üstünde
sıradan kadınlar...
Kolayca aşık olabilen, terk edildikleri zaman günlerce yataktan çıkmayan sıradan
kadınları, erkeklerini kolay kolay hayal kırıklığına uğratmayan, ama kolay mutlu
edilebilen kadınlar olarak da özetleyebiliriz.

Sıradan kadınlar özel kadınlara göre çok daha güçlüdür.Sevebilen, sevgilerini
göstermeyi esirgemeyen,kendilerini olduğundan farklı göstermeyi beceremeyen bu
kadınlar, kayıtsız şartsız bağlılıklarıyla erkeklerinin her dönem yanındadır. Bu
sağlamda her erkeğin sıradan bir kadına ihtiyaç duyduğu söylenebilir.

Halbuki özel kadınlar özel günler içindir. Hiçbir erkek ekonomik darboğaza
girmiş şirketiyle boğuşurken, evde onu özel bir kadının beklediği düşüncesiyle
yanıp tutuşmaz.

Sıradan kadınların çoğunluğu özel kadınlara özenir, onlar kadar dikkat çekici
olmayı hayal eder, tıpkı özel kadınların içten içe sıradan bir hayat arzulayıp
gerçekleştiremedikleri gibi.

Sıradan kadınlar çok özeldir, sıradan yasamayı kabullendikleri ve aslında hiç
keşfedilemedikleri için...

Bu yazıyı okuyan bir erkeğin notu :

Bu nedenlerle erkekler sıradan kadınlara sahip olup, hayatları boyunca onun
aslında çok özel olduğunu fark edemeden hala o özel kadını arar dururlar...
Kéan aRs çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-28-2007, 12:56 PM   #43
Kéan aRs
Aşmış Üye
 
Kéan aRs Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125
Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4229
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi : Kéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Genç kız nihayet uyanmıştı. Tüm gece boyunca uyumuştu. Gözlerini ovuşturdu. Elbiselerini düzeltti. Şaşkındı.

- Neredeyim ben? Siz kimsiniz?

- Demek dün gece neler olduğunu hatırlamıyorsun?

- Çok içtiğimi hatırlıyorum o kadar...

- Evet, kapıyı sana açtığımda çok sarhoştun gerçekten. Kapıyı açar açmaz bana ilk söylediğin söz suydu:

"Ben Tanrı'nın hediyesiyim" Genç kız bu söz karşısında utancını gizleyemiyordu. Bir şeyler söylemek istiyor ama nereden başlayacağını da bilemiyordu. Şaşkınlığını biraz olsun gizlemek için:

- Peki ya sonra ? dedi.

- İşin doğrusu ben Tanrı'dan böyle bir hediye beklemiyordum. Şaşırdım bir an. Gerçeği arayan birisine senin gibi bir serabın gösterilmesi doğal gelmedi bana. Ben bunları düşünürken sen de şu anda yattığın yerde sızıp kaldın zaten.

- Dün geceden beri yerde mi yatıyordum? Diye sordu şaşkınlıkla.

- Evet, düşüp sızdığın yerden kaldırmadım. Biliyorsun seraba dokunulmaz. Bütün gece Tanrı'nın seni almasını bekledim. Ama görüyorsun ki hala gelmedi. Sahi söyler misin sen hangi Tanrı'nın hediyesisin böyle?

Ferda sitem dolu bir utangaçlıkla:

- Lütfen benimle alay etmeyin, dedi.

- Alay etmiyorum. Sadece seni anlamaya çalışıyorum. İstersen önce sana bir kahve yapayım da kendine gel. Kemal kahveleri getirdiğinde Ferda biraz olsun kendine gelmişti. Üzerindeki yabancılığı atmaya, doğal olmaya çalışıyordu.

- Benim adim Ferda. İki sokak ilerideki sitelerde oturuyorum. Dün gece için özür dilerim. Arkadaşlarla yasadığım bir çılgınlıktı o kadar. Çok utanıyorum.

- Ben de Kemal. Bu evde tek başıma yaşıyorum. (Bir an duraksadı Kemal). Senin hakkında ne düşündüğümü merak ediyorsun değil mi?

- Biraz öyle...

- Hiç... Hiçbir şey düşünmedim.

- Neden?

- Özel olarak hiçbir insan üzerinde düşünmem pek.

- Gecenin yarısında kapını çalıp evinde yatan bir kız hakkında bile mi?

- Evet...

- Çok garip bir insansın.

Kemal sustu... ve sonra

- Söylesene maskeli bir baloda insanların gerçek yüzlerini tanımak mümkün müdür sence?

- Tabii ki değil.

- İşte şu toplumda gördüğün bir çok insan ve sen... Hepiniz maskelerinizle yaşıyorsunuz. Su toplum maskeli bir balodan farksızdır bence. Hem de zamana, kişilere ve olaylara göre her an değişen maskelerin kullanıldığı bir balo... Bu yüzden pek anlamlı gelmiyor bana insanlar üzerinde düşünmek.

- Kendini soyutluyorsun insanlardan.

- Öyle de denebilir. Zaten toplum ferdin en büyük düşmanıdır bence. Bu yüzden insanlardan hiçbir şey almamayı yeğliyorum. Buna rağmen her şeyimi vermeye de hazırım onlara.

- İnsanların sevgisini de reddeder misin, örneğin?

- En başta onu. Bugünün sahte sevgileri bir insanin kalbini yaralamak için seçilen en tehlikeli yoldur.

- Ama insan hiç sevilmeden yasayamaz ki...

- Bunda yanılıyorsun. İnsan sanıldığının aksine sevilerek değil severek yaşar. İnsan sevilmek ihtiyacında olan zayıf bir varlık değildir. Kısacası sorun bence sevilmek değil sevmektir.

- Sevdiğin halde sevilmiyorsan?

- Sevilmek senin sorunun değil onun sorunu. Bence sevmek bir insanı kendi içinde hissetmendir. Sevilmek ise kendini bir insanin içinde hissetmen. Anlayabiliyor musun? Sevmek seni zenginleştirir, sevilmek değil. Bunu evreni kapsayacak şekilde de düşünebilirsin.

- Nasıl yani?

- Evrensel anlamda sevmek kainatı kendinde seyretmek, sevilmek ise kendini kainatta seyretmektir. Ferda'nın kafası karışmıştı. Hiç bu kadar derinlemesine düşünmemişti sevgi üzerine.

Bunu fark eden Kemal:

- Bunları bir anda anlamak sana güç gelebilir. Ama biraz düşünürsen umarım anlayabilirsin. Şunu unutma ki insanlık bugün ikinci tas devrini yaşıyor. Birinci taş devrinde insanlar yumuşacıktı. Sevgi sayesinde her şey yumuşacıktı. Sadece evleri ve aletleri taştandı. Simdi ise her şeyimiz yumuşacık, yüreklerimiz taş gibi. Hatta taştan da katı. Çünkü öyle taslar vardır, üzerlerinde otlar yetişir ve öyleleri de vardır ki... Kemal'in gözleri nemlendi bunları söylerken. Yılların acılarını, ihanetlerini, buruklukların, kelimelere döküyordu aslında. Ağlamaklı bir hale dönüşüyordu sesi kesik kesik...

Uzun bir sessizlik oldu. Bütün bir hayat şeridi geçti Ferda'nın gözleri önünden. Eğer Kemal'in anlattıkları doğruysa sevgi hiç olmamıştı hayatında. Bir anda gözleri duvarda bir çerçevede olan mısralara takıldı:

"Donuk sevgiler çağındayız Sıcak sevgiler cehennemde yanıyor Sevgi... Yaşanmayacak kadar güzel, Fark edilmeyecek kadar sade, Duyulmayacak kadar doğaldır."

Kemal duvarda ağlayan bir çocuk portresi gösterdi Ferda'ya:

- Biliyor musun bir çocuğa verilecek en değerli besin şefkattir. Ve de cesaret. Bunlar öyle hassas bir dengeye sahiptir ki, denge bozuldu mu işte şu insanları görürsün karşında... Şefkat ve cesaret kurbanları... Kimileri aşırı şefkatin yanında cesaretsiz büyütülürler. Bu insanlar küçücük bir dünya kurmak isterler kendilerine. Güçsüzdür bu insanlar, kolayca kırılırlar. Dünya çok acımasızdır öylelerine göre... Kendilerini sevecek birilerini ararlar hep. O kadar yoğunlaşırlar ki bazen şiddetli bir arzuyla birine doğru akmak isterler. Cesurca sevemezler. Cesareti öğrenememiştir bu insanlar. Öte yandan da cesur insanlar... Dünyayı bile devirebilirler. Ama basit bir sevgi oyunuyla kolayca yıkılıverirler. Dünyayı titretecek cesareti taşıyan bu insanlar kalplerine dokunan bir parmakla diz üstü çöküverirler yere. Ve su sözleri duyar gibi olursun onlardan: " Dağ düştü üstümüze Yıkılmadık ama İnsan değdi tenimize Acısı yıktı bizi...! Cesaret onları o kadar sertleştirmiştir ki sevdikleri insanı kolları ile kalpleri arasında neredeyse öldürür.

Kemal sustu birden. Ferda bir şeylerin olduğunu hissetmişti. Çözmek istiyordu Kemal'i.

- Niye sustun?

- Bana ne şefkati öğrettiler nede cesareti.

- Ama tüm bunları biliyorsun sen

- Nasıl olduğunu merak ediyorsun değil mi, anlatayım. Bir an durdu sonra:

- İnsanların nefretinden sevgiyi, ihanetlerinden sadakati, korkaklıklarından cesareti öğrendim.

- İnsanlar bu kadar acımasız mi? Gerçekten seven insanlar yok mu hiç?

- Bırak sevgilerini gülmeleri bile doğal değil onların. Seni senin için değil kendileri için severler. O kadar iyi o kadar güzel ve o kadar haince severler ki hayran olmamak elde değil biliyor musun? Sevgi ve ihaneti sanatsal bir uyarlamayla o kadar güzel sahneye koyarlar ki son sahnede öleceğini bile bile seyredersin oyunu. Mükemmel bir katildir onlar. Seve seve öldürürler seni. Dudaklarından sevgi sözcükleri yükselir. Yapacağın tek şey gözlerini kapatıp sevgi atmosferi içinde sevgi sözcüklerinin sağanak yağmuru altında ölümü beklemendir. Anlıyor musun?

- Sen sevilmekten korkuyorsun

- Belki...

- Neden? - Neden mi? Ben her insani kalbime misafir edebilirim, sevebilirim yani. Kalbimden eminim çünkü. Sevdiğim insani rahatsız edecek hiçbir şey yok kalbimde. Ama kimsenin kalbine girmek istemem. Çünkü bilmiyorum nelerle karsılaşacağımı. Bilmiyorum hangi tuzaklar bekliyor beni. Ve bilmiyorum o insan bunlardan haberdar mı?

- Fikirlerimi alt üst ettin. Her şey karıştı. Sevmek sevilmek, nefret sevgi... Hatta şu ana kadar gerçekten yaşayıp yaşamadığımı düşünüyorum.

- Aslında sana anlattığım her şeyi kendinde bulabilirsin.

- Nasıl?

- Kendini tanıyarak... Yalnız kaldığın anlarda...

- Yalnızlıktan kaçmışımdır hep...

- Yalnızlıktan kaçmak kendinden kaçmaktır. Bir düşünsene, doğarken de yalnızsın, ölürken de. O halde yasarken yalnızlıktan kaçmak anlamsız değil mi?

- Yalnızlıkta insan ne bulabilir ki sıkıntı ve boşluktan başka?

- Kendini gerçekten tanıyabilseydin uzaydaki derinlikten daha derin bir iç uzayın olduğunu görebilirdin. Bizler ruhumuzu öldürüyor sonra başına geçip ağıt yakıyoruz... Benliğindeki zenginliği fark etseydin dünyada ikinci bir insan aramazdın biliyor musun?

- Anlamadım!

- Dünyada bir tek kişi vardın aslında. O bir tek kişinin içinde beş milyar insan.

- Benliğim bu kadar kalabalık mi?

- Evet. Benliğin tüm varlığın merkezidir. Tüm acılar ve sevinçler yüreğinde gizlidir senin. Ölenleri yüreğine gömdüğün gibi doğacak çocuğun kalbi de senin içinde atar. Hem acıyı hem sevinci yaşarsın iç içe, yan yana... Hatta o kadar acı çekersin ki acı, acı olmaktan çıkar...

- Sözlerin çok karışık.

- Belki haklısın bu konuda. Bazı insanlar başlı başına paradokstur. Düşünceleri de öyle. İnsanlar paradoksal düşünmeye alışık değiller. Bu yüzden anlaşılmıyoruz. Zaman bir hayli ilerlemişti. Ferda izin istedi. Zihni o kadar dağılmıştı ki hiçbir şey söylemeden çıktı evden. Bütün gece boyunca Kemal'in sözleri ile uğraştı Ferda. Bazen onu anladığını düşünüyor, bazen saçmaladığına karar veriyordu. Her şeye rağmen hayranlık duyuyordu ona. Ara sıra arkadaşlarına anlatmak istiyordu onu. Ama kimsenin anlamayacağından emindi. Günler geçiyor, yüreğinde Kemal'e, karşı konulmaz bir sevgi taşıdığını hissediyordu Ferda. Her geçen gün biraz daha büyüyordu sevgisi. Aylar geçmiş ama bir türlü ona gitmeye karar verememişti. Çekiniyordu. İnsanlardan bu kadar uzak biri onun gibi deli dolu bir kızı ciddiye alır miydi? "Hiç kimse sevgiyle dirilmeyecek kadar ölmüş değildir hiçbir zaman". Evet, bu söz de onun değil miydi? Nihayet karar verdi Ferda. Gitmeli ve ona sevdiğini söylemeliydi.

Ferda Kemal'in evine gittiğinde büyük bir şaşkınlık geçirdi. Evde kimse yoktu, taşınmıştı... Evin bekçisi yaklaştı Ferda'ya:

- Kızım, adinizi öğrenebilir miyim?

- Adım Ferda, Kemal Bey taşındı mi?

- Evet kızım, taşındı. Ve kimseye söylemedi nereye gittiğini, bana bile. Bir mektup bıraktı sana. Gelirse verirsin dedi. Ferda mektubu aldı. Tereddütlü adımlarla evine gitti. Yıkılmıştı. Derin bir boşluk hissetti yüreğinde. Birden ümitle doldu yüreği. Belki de onu yanına çağırıyordu.

Sabırsızlıkla mektubu açtı. "Ey sevgili, Seni sevip sevmediğimi söylemeyeceğim. Ama sevgiyi öğretebildim sana sanırım (ne kadar öğretilebiliyorsa). Dilerim kalbine kalbimden verdiğim şey yüreğinde yeşerip meyve verir. Böylece ne sen bende kaybolacaksın, ne de ben sende. Sen beni kendinde, ben seni kendimde bulmuş olacağım. O zaman hiç ayrılmayacağız.

Sakin sevgimle seni tuzağa düşürdüğümü sanma. Sevgi hayatin hem çekirdeği hem de meyvesidir. Bir ağaç, meyvesiyle seni kendine çağırıyorsa bu bir aldatma sayılmaz. Unutma ki ağaç meyvesine çağırır, kendisine değil.

Ey sevgili, Sen bir sığınak arıyorsun ama ben durulmaz bir fırtınayım. Sen kendinin sakini olmak istiyorsun ama ben evrenin sakini olmak istiyorum. Sen olmayacak bir barışı arıyorsun. Bense tüm kötülüklerle savaşmak istiyorum. Sen küçücük bir çocuksun. Ama ben küçükken çok büyüdüm. Sen dünyadan kopup yıldızlara sığınmak istiyorsun. Bense kendimi yeryüzüne karşı sorumlu tutuyorum. Sen bir ağacın gölgesine sığınıp yaşamak istiyorsun. Bense ülkemi arıyorum. Yolları aydınlık, insanları ümitli ve huzur dolu olan bir ülke. Sen bende kaybolmak istiyorsun ama ben seni kaybetmek istemiyorum. Sen susuyorsun, bense haykırıyorum.

Sakin unutma:

Kalbim paylaşılamayacak kadar senindir. Seninle bile. (Ama bilmiyorum sen bu kadar bende misin?)
Kéan aRs çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-28-2007, 12:57 PM   #44
Kéan aRs
Aşmış Üye
 
Kéan aRs Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125
Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4229
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi : Kéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Adam yorgun argın eve döndüğünde, beş yaşındaki oğlunu kapının önünde beklerken bulmuş.

Çocuk babasına; "Baba, bir saatte ne kadar para kazanıyorsun?" diye sormuş.

Zaten yorgun gelen adam; "Bu senin işin değil" diye yanıtlamış.

Bunun üzerine çocuk; "Babacığım, lütfen bilmek istiyorum" diye yanıt vermiş.

Adam, "İllaki bilmek istiyorsan 20 dolar" diye yanıt vermiş.

Bunun üzerine çocuk, "Peki bana 10 dolar borç verir misin?" diye sormuş.

Adam iyice sinirlenip "Benim, senin saçma oyuncaklarına veya benzeri şeylerine ayıracak param yok.
Hadi derhal odana git ve kapını kapat" demiş.

Çocuk sessizce odasına çıkıp, kapısını kapatmış.

Adam sinirli sinirli, "Bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder?" diye düşünmüş. Aradan bir saat geçtikten sonra adam biraz daha sakinleşmis ve çocuğa parayı neden istediğini bile sormadığını anımsamış. Belki de gerçekten lazımdı, o para.Yukarı çocuğun odasına çıkmış ve kapıyı açmış.

Yatağında olan çocuğa "Uyuyor musun?" diye sormuş.

Çocuk, "Hayır" diye yanıtlamış.

"Al bakalım istediğin 10 doları. Sana az önce sert davrandığım için üzgünüm ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim" demiş.

Çocuk sevinçle haykırmış; "Teşekkürler babacığım"

Yastığının altından diğer buruşuk paraları çıkarmış adamın suratına bakmış ve yavaşça paraları saymış.

Bunu gören adam iyice sinirlenerek; "Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun. Benim, senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak vaktim yok" demiş.

Çocuk, "Ama yeterince yoktu" demiş ve paraları babasına uzatarak "İşte 20 dolar. Bir saatini alabilir miyim?" demiş )
Kéan aRs çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-28-2007, 12:58 PM   #45
Kéan aRs
Aşmış Üye
 
Kéan aRs Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125
Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4229
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi : Kéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Delikanlı yiyecek bir şeyler almak Burger King standına yaklaşınca, standın
arkasındaki bir kız dikkatini çekti. Siyah saçlı,beyaz tenli genç kız,
müşterilerine siparişlerini verirken daima güleryüzlü, sıcacık bir şekilde
hizmet veriyordu. Nur yüzlüydü. Delikanlı bu kızdan çok etkilenmişti. Neredeyse
ilk bakışta aşık olunabilecek bir kızdı. Yaşı olsa olsa 17-18 idi. Siparişleri
yetiştirebilmek için bir o yana, bir bu yana koşuşturuyordu. Bu arada yüzündeki
gülücükler hiç eksik olmuyordu.

Delikanlı standa iyice yaklaştı. Özellikle de genç kızın olduğu standa
gelmişti. Genç kız ona siparişini sorduğunda, elindeki kağıdı ona doğru uzattı.
Kağıda ne almak istediğini yazmıştı: "Bir Tavuk Burger menü, Sprite, bir ketçap
ve bir acı sos istiyorum, lütfen." Genç kız delikanlıya biraz buruk ama
yüzündeki gülümsemeyi hiç kaybetmeden "-Hemen efendim" dedi. Ardından da
"150.000TL fark ödeyerek büyük seçim ister misiniz?" diye sordu. Delikanlı ise
"Hayır" anlamında başını salladı. Kredi kartını uzatıp hesabını ödedi.
Siparişlerini alıp uzaklaşırken "Teşekkür ederim" misali bir gülücük attı kıza.
Tavuk Burgerini alıp masasına giderken, arkasına baktığında, genç kızın tatlı
bir gülümsemeyle arkasından bakmakta olduğunu farketti. Belli ki kendisi sıradan
bir müşteri olmamıştı. O gün yemeğini yerken,genç kızla bir iki defa göz göze
geldi. Her ikisi de bundan gayet hoşnut olmalıydı ki, birbirlerine bakarlarken,
yüzlerindeki gülümseme hiç eksik olmamıştı.

Delikanlı akşam eve döndüğünde aklı genç kızda kalmıştı. Göğsündeki plakadan
kızın adının Selma olduğunu öğrenmişti. Aslında delikanlı konuşabiliyordu,ama
neden böyle bir şey yaptığını da anlamamıştı. Yine de hiç renk vermemiş, bu oyun
hoşuna gitmişti. Sanırım Selma'dan hoşlanmıştı.

Aradan iki gün geçmişti. Tekrar Bakırköy-Galleria'ya gitmiş ve yine elinde
bir kağıtla doğruca Burger King'e gitmişti. Bu sefer kağıdın başına "Merhaba
Selma" demeyi unutmamıştı. Selma'nın olduğu kasaya gitti ve gülümseyerek kağıdı
ona uzattı. Genç kız onu gördüğünde hayli sevinmiş bir halde kağıdı aldı;
"Merhaba, hoş geldiniz" diyerek siparişini hazırlamaya koyuldu. İki gün önceki
durumu arkadaşlarına anlatmış olacaktı ki, herkes onlara bakıyordu. Siparişi
hazır olunca, tekrar kredi kartını uzattı ve hesabı ödedi. Selam vererek oradan
ayrılıp, masalardan birine oturdu. Bu durumun gün geçtikçe hoşuna gitmeye
başladığını farketti. Gerçi daha önce aynı yerden alışveriş yapmıştı ama
Allah'tan kimse bunun farkına varmamıştı.

Bir yandan sevinirken,diğer yandan genç kıza karşı dürüst olmadığını
üzülmüştü. Aslında kötü bir niyeti yoktu. "Bakalım nereye kadar sürecek" diyerek
bunu devam ettirmeye karar verdi. Galleria evine yakın olduğu için sürekli oraya
gidiyordu.

Bu durum iki hafta bu şekilde sürdü. Ama artık sipariş için kağıt uzatmasına
gerek kalmamıştı. Selma'yı gördüğünde, doğrudan onun yanına gidiyordu. Selma da
sanki onu beklermiş gibi, karşısında onu görünce birden gözleri parlıyor, hemen
"Hoş geldin" diyordu. Delikanlının kağıdı uzatmasına fırsat vermeden "Bir tavuk
Burger menü, normal seçim, sprite, ketçap ve acı sos...; hemen hazırlıyorum." Bu
durumdan her ikisi de çok memnun görünüyordu. Delikanlı kısa zamanda Burger
King'de tanınan biri haline gelmişti.

O gün siparişini aldığında genç kıza bir kağıt uzattı ve oradan ayrıldı.
Masalardan birine oturduğunda, Selma'nın küçük not kağıdını okuduğunu gördü:

"Özür dilerim Selma. Beni lütfen yanlış anlama. Eğer yemek paydosun
varsa,biraz beraber oturabilir miyiz? Bu teklifimi kabul edersen çok mutlu
olurum."

Selma notu okuduktan sonra Emre'ye bakarak "Evet" anlamında başını salladı.
Eliyle de "Yarım saat sonra" diye işaret yaptı. Bunu gören Emre çok sevinmişti.
Kısa bir süre sonra da Selma'nın kendisine doğru geldiğini görünce, eli ayağının
birbirine dolandığını hissetti. Çok heyecanlanmıştı. Nasıl davranacağını
bilemiyordu. Her ne kadar bu oyunu kendisi başlattıysa da, işin buralara
varabileceğini tahmin etmemişti. "Acaba nasıls davransam" diye düşündü. Selma o
kadar tatlı, o kadar sıcakkanlı biriydi ki, onu kesinlikle kırmak, üzmek
istemiyordu. Yine de şimdilik hiçbir şey açıklamamaya karar verdi. Selma gelip
de yanına oturduğunda, 'ağzımdan bir şey kaçırırım' diye çok korkuyordu. Umarım
kendisini tanıyan biri çıkmazdı. Bu arada selma gelmeden cep telefonunu da
kapatmış ve saklamıştı.

Fazla zamanı yoktu genç kızın. Şefinden ancak yarım saat için izin
alabilmişti. Masanın üzerine kağıt kalem koymuştu Emre. Genç kız konuşarak biraz
kendisinden bahsetti. 18 yaşına yeni girmişti. Üniversite sınavına
hazırlanıyordu. Dersane parasını ödeyebilmek ve ailesine yük olmamak için de
burada çalışıyordu. Fındıkzade'de oturuyordu. O da delikanlı gibi sigara
içiyordu. Birer sigara yaktılar. Delikanlı kağıdı, kalemi alıp kendisiyle ilgili
bir şeyler yazmaya başladı. 25 yaşındaydı, üniversiteden mezun olalı birkaç yıl
olmuştu. Genç kızın üniversiteye hazırlandığını öğrenince, belki yardımcı
olabilirim diye düşündü. Ancak daha sonra bunu açıklamaktan vazgeçti. Öyle ya,
konuşamıyordu. Ona nasıl yardımcı olabilirdi ki! Bu yüzden üniversite mezunu
olduğundan bahsetmedi. Yazdığına göre herhangi bir yerde çalışmıyordu.

Bu şekilde yaklaşık yarım saat konuştuktan sonra, Selma kalkması
gerektiğini söyledi. İki gün sonra Pazar günü tekrar buluşmak üzere ayrıldılar.
Aslında bir işi vardı ve o gece de işe gidecekti. Birkaç yıldır turistik bir
otelde çalışıyordu.

Pazar günü buluştuklarında delikanlı durumu açıklamaya karar verdi. Günden
güne ondan hoşlanmaya başlamıştı ve bu yüzden onun duygularıyla oynamak
istemiyordu. Çünkü bu durum ileride daha kötü sonuçlar doğurabilirdi. Hem daha
ne kadar saklayabilirdi ki! Ya da neden saklama gereği duysun. Artık arkadaş
olmuş,çıkıyorlardı. Ayrıca kendisi henüz söyleyemeden, Selma bu durumu
başkasından öğrense; işte o zaman çok kötü olurdu.

Kışın en soğuk günleri yaşanıyordu. Delikanlı arabasına binip, Selma'yla
buluşacağı yere erkenden gitti. Bu soğukta onu bekletmek istemiyordu. Oraya
vardıktan kısa bir süre sonra Selma da geldi. İlk defa biniyordu Emre'nin
arabasına. Kağıt kalem her zamanki gibi hazır duruyordu. Sinemaya gitmeye karar
vermişlerdi. Sinemada "Meet Joe Black" isminde, Brad Pitt'in oynadığı bir film
gösterimdeydi. Filmi izlerken Emre genç kızın ellerinden tuttu. Selma da başını
Emre'nin omuzuna koymuş,bu şekilde filmi izliyorlardı. Tam üç saat sürmüştü
film. Sinemadan çıkarlarken hava biraz kararmıştı. Saat henüz dörttü ama günler
o kadar kısaydı ki! Çok duygusal ve güzel bir filmdi. Her ikisi de filmi çok
beğenmişlerdi. Filmin etkisiyle öyle mutlu görünüyorlardı ki, eve dönene kadar
hiçbir şey konuşmadılar, yazmadılar. Emre de bu güzel anı bozarım korkusuyla
yine hiçbir şey açıklayamamıştı. Tam o sırada delikanlının cep telefonu mesaj
sinyali verince, yüzü sapsarı olmuştu. Onu arabanın torpido gözünde unutmuştu.
Neyse ki sadece mesaj gelmişti. "Ya telefon çalsaydı" diye düşündü. Selma
Emre'nin telefonunu görünce, o da çantasından bir telefon çıkardı. Telefon
ablasına aitti. Artık eve varmışlardı. Birbirlerine telefon numaralarını
verdiler. Mesaj göndereceklerdi. Vedalaşıp ayrıldılar. Daha arabadayken ilk
mesaj gelmişti: "Seni özledim." Dışarıdaki buz gibi havayı ısıtan sıcacık bir
mesajdı bu.

Tarih 14 Şubat 1998; yani Sevgililer Günü. Emre ve Selma tanışalı iki buçuk
ay olmuştu. Ve genç kız hala onun konuşabildiğini bilmiyordu. Bu şekilde tam iki
buçuk ay geride kalmış, birbirlerine öyle bağanmışlardı ki! Kah cep telefonuyla
birbirlerine mesaj yolluyorlar, kah ellerinde kağıt kalem anlaşıyorlardı.

İki buçuk ay önce, belki de bir muziplik olarak başlayan oyun sayesinde,
bugün birbirlerini çok seven ve her ne olursa olsun ayrılmamaya karar veren iki
sevgili olmuşlardı. Ve delikanlı bu süre içerisinde, bu oyunu biraz da
'Selma'yı kaybederim ' korkusuyla açıklamaya korkmuş, bugünlere kadar
gelmişlerdi.

O gün sevgililer günüydü. Her sevgili gibi onlar için de çok önem
taşıyordu. Kış olmasına rağmen hava o gün çok güzeldi. Kendilerini hemen şehrin
gürültüsünden uzak, kırlarda bir ağacın altına attılar. Güneş ara sıra
bulutların arasından parlayarak ortaya çıkıyor, sanki onları ısıtmak istercesine
çabalıyordu. Ancak onlar zaten birbirlerine sarılarak ısınıyorlardı. Her ikisi
de Sevgililer Günü için hediye almışlardı. Selma üzerinde "Seni Seviyorum"
yazılı, kalp şeklinde kırmızı bir yastık almıştı. Arabasına koymasını istemişti.
Emre ise, camdan yapılmış şeffaf, içinde kurutulmuş kırmızı bir gül bulunan kalp
şeklinde bir biblo almıştı. Yanına da duygularını ifade eden bir mektup
koymuştu:

"Sevgilim,
Şu anda o kadar mutluyum ki, bunu ifade edebilmem mümkün değil. Aslında bir o
kadar da endişeliyim. Bu mutluluğu bozacağımdan korkuyorum. Sana nasıl
anlatacağımı bilemiyorum.(Mektubu okudukça genç kızın yüzünde gittikçe
şakınlaşan bir ifade beliriyordu.) Öncelikle senden özür dilemek istiyorum.
Umarım beni anlarsın. Ne olursa olsun,benim için ne kadar değerli olduğunu
bilmeni istiyorum. Seni işyerinde ilk kez gördüğüm gün, öylesine tatlı duygular
içerisine girmiştim ki, o gün ne yapacağımı şaşırmıştım. Sanırım ne olduysa bu
şaşkınlığım yüzünden oldu. Belki hayatım boyunca normal bir şekilde
yapamayacağım bir şeyi, sırfa sana yakın olabilmek için bu yolla yapma
cesaretine girdim. Şu anda, bu okuduklarından bir şey anlamamış bir şekilde
yüzüme şaşkın şaşkın baktığını tahmin edebiliyorum. Ama ina ki hiçbir kötü
niyetim yoktu. Amacım ne seninle oyun oynamaktı,ne de duygularını incitmek. Her
geçen gün sana ne kadar yakınlaştıysam, sana ne kadar bağlandıysam, içimde de o
kadar yoğunlaşan bir korku oluştu. Çünkü seni gerçekten kaybetmekten korktum.
Ama artık benim için de,senin için de böyle bir haksızlığa dayanamıyorum. Bana o
kadar sevgi dolu yaklaştın ki, hep bu sevgine layık olmaya çalıştım. Senden her
ayrılışımda, her tarafta gülümseyen yüzünü, gülen gözlerini gördüm. İşte ben de
bu gülen gözlerde ve seven kalbinde kaybettim kendimi. Şimdi kendimi bulabilmem
için lütfen yüzüme bak."

Selma, okuduğu mektuptan bir şeyler anlamaya çalışırcasına Emre'nin yüzüne
baktı. Emre Selma'nın ellerini avuçlarına alıp, tüm cesaretini toplayarak genç
kıza:

" Seni seviyorum Selma, seni çok seviyorum. Sevgililer Günün kutlu olsun."
der. Az önceki şaşkınlığı iki kat artan Selma, ne yapacağını, ne diyeceğini
bilmez bir halde Emre'nin yüzüne bakakalır. Emre konuşabilmektedir. Bir an
ellerini Emre'nin avuçlarından çekmek istese de bunu başaramaz. Tam ağzını açıp
bir şey söylemeye yeltenir ki, Emre parmağıyla onun dudağına dokunup, bir şey
söylemesini engeller. Ancak, genç kızın, o her zaman gülen gözlerinden iki damla
gözyaşının akmasına engel olamaz; şaşkınlığın, mutluluğun, sevginin
gözyaşlarına... Birbirlerine sımsıkı sarılarak arabaya doğru yönelirler.
Kéan aRs çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-28-2007, 12:59 PM   #46
Kéan aRs
Aşmış Üye
 
Kéan aRs Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125
Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4229
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi : Kéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

"Kalbinizi dolduran duygular kalbinizde kaldı." Yaşamak ve sevmek için hep bilinmeyen bir zamanı bekleriz. Önce diploma almalıyızdır. Sonra iş, güç sahibi olmalıyızdır. Sonra ev, araba ve tüm eşyaları almalıyızdır. Sonra çocukları evlendirmek ve günlük hırslara boğulan hayatlarımızı papatyalar gibi koparıp vazoda yaşatmaya çalışırız. Yaprakları solmuş ve suyu pis kokan o vazo, yaşamın gizli saklı hainliklerine yataklık eder. Artık birbirimize dokunmadan, ellemeden yemekle yatak odası arasında geçer gider en değerli zaman, hayatımız.Biz hiç ölmeyecekmiş gibi sonsuzluk duygusu içinde gaflet uykularında kana bulanırız. Kan çiçekleri derleriz düşlerimizde, ölümlü hayatlarla örülü hayatlarımızın ölmüş sevdalarına ağıtlar yakarız düşlerimizde sessizce. Onları hep daha iyi bir zaman ve başka günlere bırakırız, yaşanacak ne varsa.Gizli bahçemizde açan çiçekleri tek tek yolup dökülen saçlarımızın yanına koyarız.Telaşla koşarken eve yetişip yemek yapmak için ya da iş toplantılarının tekdüze vurgusuna ayak uydururken verilecek taksitlerden daha önemli olmaz hiç sevgiyle dokunmak birine. Dokunmak, yaşamın en kutsal büyüsü kızıl akşam üstlerden koşarak gelen ve avucumuza yanar bir top gibi düşen.Dokunmak birine içten ve sevinerek bir çoçuk gibi varolduğuna şükrederek.Dokunmak, insanın insanla zenginleşen biricik yaratık olduğunun en güzel kanıtı.Oysa dokunmadan geçip gideriz en yakınlarımızda salınan yalamln kıyısından, lağım akan kanallarda boğuluruz küçücük hırslarla birgün bize hiç lazım olmayacak. Vakit olmaz yaşamak için. Vakit kalmaz yaşamak için beni unutma çiçeklerinden taçlar yapmaya aşkın başına.Öpüp koklamadan bir tenin yumuşaklığını, incir çekirdeğini doldurmaz kavgalarda tükenir nefesler. Kutsal nefeslerimizi en çirkin sözcüklere harcarız da düşünmeden, sevda sözcüklerine yer kalmaz koskoca mekanlarda.Dünyayı dar ederiz de herkeslere nedense yalnız *******de gözyaşlarımız bizi affetmez. Kavgalarda ve ağız dalaşlarında tüketiriz sevgilerimizi de aşklara hiç ümit vaad edilmez çorak topraklarda.Devedikenleri bile kururken bahçelerimizde baharın gelip geçtiğini görmeden kapanır gönül gözü. Gönül gözü kapalı olanın yiyeceği taş duvarlardır ev niyetine ve altın bilezikleridir sarılacak sevdalar yerine. Denizler uzak düşlerin maviliklerine saklanır da bir çocuk gibi, hiç selam etmez bize bilinmeyenin gizli sırlarından.Geniş zamanlar umarız bir gün sevgimizi söylemek için. Hiçbir gün gelmeyecek o günün hatırına harcarız hovardaca bir ömrü.Kanat çırpan aşklar bir kuş misali salınırken etrafımızda ya elimizde sıkıp öldürürüz onları ya da kaçırırız uzak ülkelere geri dönülmeyen. Aşk dokunmak ve sözden üretilen bir misk-u amberdir ki kokusu cihanı tutan. Sözlerden kolyeler takıp ak gerdanlara dokunuşun sarı güllerini dermek yaşamın hecelerini yanyana dizer.Yüreğinin surları yalçın kayalarla desteklenmiş insan nasıl ulaşsın sözcüklere? Bir kelebek misali yorulur kanatcıkları düşer yarı yolda boz toprak üstüne söz.*******e düğümlenmiş tutkuların yaşama ipek bir yorgan gibi serildiği günlerin özlemi fırtınalara yataklık eder ancak. Bırak! Ruhun öldüğü anlaışlsın.Bırak! Zaman sana hizmet etsin bıkıp usanmadan. Savaşın acımasız rüzgarına emanet yaşamlar, emanet yaşamlar kadar hain, sevgisiz ilişkilerin saldırısına uğrayan insan, karanlık yandaşlarına çevirirken yüzünü, unutur gider yaşamın kutsallığına türkü yakan dilleri. Kader değildir sevgisiz yaşamak. Ölüler yüzerken etrafımızda nehirden su içmek zor gelebilir insana ama yine de kutsaldır Ganj. Zeytin yaprağının gümüş bakışında açılır kapılar aşka.İçimize ılık zeytinyağı gibi akar sevdalar ve Akdeniz’in ruhu çırpınır beyaz köpükleriyle yüreğimizde.

Eğer zaman varsa yaşanacak.
Her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz
Alır beni
Seni düşündükçe
Gül dikiyorum ellerimin değdiği yere.

Aşk dokunmaktır gül yaprağı tene, söz ise yarin attığı bir güldür taş niyetine..
Kéan aRs çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-28-2007, 12:59 PM   #47
Kéan aRs
Aşmış Üye
 
Kéan aRs Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125
Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4229
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi : Kéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

"Bebegimi görebilir miyim" dedi yeni anne. Kucağına yumusak bir bohça verildi ve mutlu anne, bebeginin minik yüzünü görmek için kundağını açtı ve şaşkınlıktan adeta nutku tutuldu! Anne ve bebeğini seyreden doktor hızla arkasını döndü ve camdan bakmaya basladi.

Bebeğin kulakları yoktu...

Muayenelerde, bebeğin duyma yetisinin etkilenmedigi, sadece görünüsü bozan bir kulak yoksunluğu olduğu anlaşıldı.Aradan yıllar geçti, çocuk büyüdü ve okula basladi. Bir gün okul dönüşü eve koşarak geldi ve kendisini annesinin kollarına attı.

Hıçkırıyordu... Bu onun yaşadığı ilk büyük hayal kırıklığıydı; Ağlayarak "Büyük bir çocuk bana ucube dedi..."

Küçük çocuk bu kadersizliğiyle büyüdü. Arkadaşları tarafindan seviliyordu ve oldukça da basarili bir ögrenciydi. Sınıf başkanı bile olabilirdi; eğer insanların arasına karışmış olsaydı.Annesi, her zaman ona

"Genç insanların arasina karışmalısın" diyordu, ancak aynı zamanda yüreginde derin bir acıma ve şefkat hissediyordu.Delikanlinin babası, aile doktoru ile oğlunun sorunu ile ilgili görüştü;

"Hiçbir şey yapılamaz mı?" diye sordu.

Doktor "Eğer bir çift kulak bulunabilirse, organ nakli yapılabilir" dedi. Böylece genç bir adam için kulaklarını feda edecek birisi aranmaya başlandı. Iki yıl geçti bir gün babası "Hastaneye gidiyorsun oğlum, annen ve ben, sana kulaklarını verecek birini bulduk ancak unutma bu bir sır" dedi.Operasyon çok başarılı geçti ve adeta yeni bir insan yaratıldı. Yeni görünümüyle psikolojisi de düzelen genç, okulda ve sosyal hayatında büyük başarılar elde etti. Daha sonra evlendi ve diplomat oldu. Yıllar geçmisti, bir gün babasına gidip sordu:

"Bilmek zorundayım, bana bu kadar iyilik yapan kişi kim? Ben o insan için hiçbir şey yapamadım... Bir şey yapabilecegimi de sanmıyorum" dedi


Babası, "fakat anlaşma kesin, şu anda ögrenemezsin, henüz degil..."

Bu derin sır yillar boyunca gizlendi. Ancak bir gün açıga çıkma zamanı geldi... Hayatının en karanlık günlerinden birinde, annesinin cenazesi başında babasıyla birlikte bekliyordu. Babası yavasça annesinin başına elini uzanttı; Kızıl kahverengi saçlarını eliyle geriye dogru itti; annesinin kulakları yoktu."Annen hiçbir zaman saçın kestirmek zorunda kalmadığı için çok mutlu oldu" diye fısıldadı babasi "..ve hiç kimse, annenin daha az güzel olduğunu düşünmedi değil mi?" Gerçek güzellik fiziksel görünüşe bağlı değildir, ancak kalptedir!
Gerçek mutluluk, gördüğün şeyde değil, asıl görünmeyen yerdedir...Gerçek sevgi, yapıldığı bilinen şeyde değil, yapıldığı halde bilinmeyen şeydedir!"
Kéan aRs çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-28-2007, 12:59 PM   #48
Kéan aRs
Aşmış Üye
 
Kéan aRs Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125
Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4229
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi : Kéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Bir lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur: 'Bir hayat deneyimine katılmak istermisiniz?' Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler.

'O zaman' der öğretmen. 'Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin' Öğrenciler bunu da yaparlar. 'Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!'

Öğrenciler, bu işten pek birşey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen:

'Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun.' Bazı öğrenciler torbalarına üçer-beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine 'Peki şimdi ne olacak?' der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar:

'Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde? hep yanınızda olacaklar.'

Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar: 'Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor.' 'Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık. Hem sıkıldık, hem yorulduk?'

Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir: 'Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.'
Kéan aRs çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-28-2007, 01:00 PM   #49
Kéan aRs
Aşmış Üye
 
Kéan aRs Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125
Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4229
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi : Kéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Sevgi...

SEVGİYİ TARİF ETMEYE KALKSAM, SENİ ANLATIRDIM DÜNYAYA . . .

Korkunun olduğu yerde aşk yoktur. Cesarettir sevmek. Düzenlere,oyunlara,kötülüklere meydan okumaktır. Sevmek; uzaklaşmaktır yalandan,bencilliği hiçe saymaktır. Bir başka açıdan da inanmaktır sevmek.Gerçekten inanmaktır, tümden inanmaktır. İnsan sevince; sevdiğine bütünvarlığı ile teslim olmamışsa, yeteri derecede sevmemiş demektir. Ve ona kayıtsız şartsız inanmıyorsa, sevgiden bahsetmeye bile hakkı yoktur.

Kıskançlık; inancımızın bütünlüğü ölçüsünde besler aşkı. Şüpheyse öldürür.Şüphenin olduğu yerde inancın yeri olmaz. Sevgiden bahsedilemez orad****ıskançlıksa; kutsal bir duadır, dudağında sevenlerin.

Sevmek; var olmaktır bir bakıma,derinden bakılınca yokluğa benzer.Sevmek bütünlenmektir. Çok seven eksildiğini zanneder,oysa artmaktır sevmek, çoğalmaktır. Çevrenin gözlerimizden silinmesi, önce bir eksilme hissi verir insana. Fakat o her şeyimizi varlığı ile doldurdukça arttığımızı anlarız. O bir tek kazanç, bütün kayıplarımıza bedeldir.

Bir an gelir; her şeyi onunla değerlendirmeye başlarız. O bugün mutluysa yaşamak güzeldir. Kabımıza sığmayız. Şarkılar söylemek gelir içimizden. O kederliyse, gözlerimizde herşey kederlidir artık. Bütün güzellikler bir bir yitirirler anlamlarını. O anlarda ölümü düşünür de, yine ölemeyiz kurtulamamak için.

Yanmaktır, tutuşmaktır sevmek ve yaşadıkça hiç sönmemektir. Dinle, sana sevmenin ne olmadığını söyleyeceğim önce. Ne olduğunu sonra anlayacaksın.

Dinle, sevmek alışveriş değildir. Geometri değildir, aritmetik değildir. En değerli şeydir belki, ama karşılığında hiçbir şey alınmaz. Karşılıksız bir çeke atılmış kuru bir imza değildir sevmek. İskambil kağıdı değildir, zar değildir, bir dilim değildir, hesap pusulası değildir sevmek.

Sevginin bedeli yine sevgiyle ödenir, altınla değil. Sevilmekse; sevmenin mükafatıdır ancak, karşılığı değil. Bir sevgiye eş bir başka sevgi olamaz. Çünkü her sevgi birbirinden büyüktür. Sevgi tartılamaz, sevgi ölçülemez. Sevgi; gram değildir, mesafe değildir. Derinlik sanırsınız, yüksekliktir o. Sevgi; dudak değildir, göz değildir, saç değildir. Sandalye değildir sevgi, yatak değildir, çarşaf değildir. İçki değildir, içemezsiniz fakat herşeyden güzeldir sarhoşluğu. Geçip karşısına seyredemezsiniz, manzara değildir, tablo değildir, heykel değildir. Okuyamazsınız kitap değildir. Bilmece değildir, çözemezsiniz. İsteseniz de içinizden atamazsınız. Kan değildir, kesip damarınızı akıtamazsınız. Siz ağladıkca o güçlenir içinizde. Akmaz, gözyaşı değildir. Kuş değildir uçmaz, çiçek değildir koklanmaz. Bitmez çile değildir. Ne desen o değildir sevmek.
Kéan aRs çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
Old 08-28-2007, 01:00 PM   #50
Kéan aRs
Aşmış Üye
 
Kéan aRs Kullanıcısının Avatarı
 
Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: ιѕтαηвυℓ
Yaş: 33
Mesajlar: 14,099
Teşekkür Etme: 125
Thanked 197 Times in 120 Posts
Üye No: 44060
İtibar Gücü: 4229
Rep Puanı : 10060
Rep Derecesi : Kéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond reputeKéan aRs has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Varsayılan

Sevgisiz insan, bir gün şans eseri bir çiçek bahçesinde bulmuş kendini, bahçedeki çiçekleri hiç düşünmeden ilerlemiş bir süre. Bir düzlüğün ortasında mola vermiş bir ara. Etrafına bakmış bir süre, hiç bir çiçek bir şey ifade etmemiş ona. Sonradan yıkılan bir ağaç görmüş ve onun yanında bir papatya. Papatya kendinden emin, o köşede yıkılan ağacın yanında çıkan rüzgara göğüs geriyormuş.Papatya o kadar güzelmiş ki...Sevgisiz insan sevgiyi tanımış. Buna şaşırmış. Alışamamış,
ne yapması gerektiğini bilememiş. Pek tabii bildiğini sanmış... Papatyayı sevmiş, okşamış, rüzgar ona zarar vermesin diye araya girmiş oturmuş... Papatya bir süre tekrar dikleşmiş. Papatyanın zarar görmesinden öylesine korkuyormuş ki, böylesi bir güzelliğin sonsuza dek sürmesini, o kadar çok istiyormuş ki... Papatyanın, ellerine dokunduğu her an, onu hissettiği her an kendini dünyanın en mutlu insanı hissediyormuş... Sevgiyi öğrenen adam, gerek papatyayı korumak için gerekse ona olan doyumsuzluğundan dolayı papatyayı koparmayı ve yanına almayı istemiş. Onu bu bahçeden koparmak ona çok doğru gelmiş çünkü, onu yanında hep koruyabilecek, sevebilecekmiş. Papatyayı hiç düşünmeden çekmiş, koparmaya çalışmış, papatya buna direnmiş, direnmiş. Seven adam anlayamamış bu direnci, daha da güçle yüklenmiş papatyaya. Aklı o zaman neredeymiş, kim bilir...
Papatya gün geçtikçe solmuş, solmuş... Adamın gölgesi onu öyle bir kapıyormuş ki, soluk almasını engelliyormuş. İşin garibi adam bunu görsede anlayamıyormuş, papatya soldukça üzerine daha çok titriyor, iyice kapıyormuş güneşini. Sevmeyi yanlış öğrenen adam, en sonunda dayanamamış ve papatyayı tüm gücüyle kendine çekmiş. Tüm dünyaya ne mutlu.. Ve o salak adama ne mutlu ki, papatya herşeye rağmen direnebilmiş gücü kalmasa da. Ama bu direniş o kadar büyük bir güç gerektirmiş ki, o herşeyden çok sevdiği papatya boynu bükük kalmış... Seven adam işte o noktada her şeyi
görmüş ve anlamış, yaptığının acısı ona öyle bir koymuş ki, sendeleyip yere düşmüş. Hayatında tanımadığı acıyı çekmiş adam. Hayatta kendini ilk defa haksız, ilk defa bencil, ilk defa küçük hissetmiş. Ağlamak para etmezmiş, üzülmekte. Güneş de hemen fayda etmezmiş papatyaya. Sevmiş adam, bir çiçeğe nasıl davranması gerektiğini görmüş gözündeki perdeler kalkınca... Ağlayarak çiçeğin yanında durmuş, rüzgara karşı kendini siper etmiş yine ama çiçeği ne koparmaya çalışmış bir daha, ne de üzerinde gölge etmeye... Papatya, tekrar mutlu bir şekilde bütün asilliğiyle ve gücüyle dimdik ayakta durana kadar bekleyecekmiş öylece, yakınında olacakmış çünkü, çiçeğin ona ihtiyacı olacağı bir zaman olursa o da o anda çiçeğinin, papatyasının yanında olacakmış. Seven adam, papatya onu bir daha hiç sevmese bile, onu sonsuza dek sevecekmiş, çiçek isterse uzakta, çiçek isterse yakında... Çünkü seven adam için değerli olan tek şey varmış, o da çayırda tek başına ayakta durmaya çalışan eşi benzeri olmayan güzellikteki o tek papatya.
Kéan aRs çevrimdışı   Alıntı ile Cevapla
CevaplaCevapla


Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir)
 

Yayınlama Kuralları
Yeni konu açamazsınız
Cevap gönderemezsiniz
Eklenti ekleyemezsiniz
Mesajlarınızı düzenleyemezsiniz

Kodlama is Açık
Smilies are Açık
[IMG] code is Açık
HTML code is Kapalı


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 08:00 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.