![]() |
|
|
#561 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57937
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Her Kırk Konakta Bir Aşk Geriye
Apostol'la Dört Yüz Kırk Birinci Sayfa 1/: Ki şahım, Çarpıcı birer iksirdir şimdi süluk, Fevkalade aşkların kırk gözünden ifraz edilen, Kefir kokuşlu bir zamanlar üstü kevseri, Her boyutta tekrar tekrar ikram edilen farklı kaselerle, Ve iştah içilen aşkın semeresi olacak dem evlerinde. İsteseler de, istemeseler de onlar, Bil ki kesinkes geri dönecekler, Her kırk konakta bir geriye, Som cevher gözlü buraklara binmiş olarak, Tadı damaklarında kalmış olarak hem de, Henüz yaşamadıkları sevdalarımızı yaşamak üzre, Ancak miftahsız ülkeler nere? Apostol nere? Çare? ... Yok ki... 2/: Ve ey şiir sever sevgili aynoğulları... Böyle bir hikayetti benimkisi de işte: Herhangi bir tarihte. Ama belli bir zebercet mekan içre: Apostol meyhanesinde: Bitişin başladığı yerde. Şahittim sona. Dona kalmış dişlere. Ve yaşanmış nurlu aşklara. Ve bataklık fuhuşuna. Gelelim Don Huan’a... Evet, o idi gelen. Anlaşılan Don oğlan memnundu kepazelikten. Zaten yıllardan beri emaneti ulaştırmak için beklemişti yıldızlar aralığında. Ehline güven içinde. Şimdi de neticenin memnuniyetindeydi. Yoksa çoktan ölmüş olacaktı İdris aleyhisselam. Görev tamamdı vesselam. Şimdi mutmain bir kalp ile gidebilirdi cehenneme... Üzülmüştüm çar naçar. 3/: Ve ey şiir ve kahır sever sevgili dağoğulları... Böyle bir hikayetti benimkisi de işte: Son çar henüz girmemişti şiire. Kafkas dağı buz gibiydi. Gavur gözü gibiydi devir. Azgın bir tipi. Darağaçlarının yağlı ipi bağlanıyordu ellere hohlanarak... Ve başımı şiire vuruyordum acı ile ben. Kadehime doldurduğum ise kalbimin kataterinde kanlı balçıktı... *** Böyle bir hikayetti benimkisi de işte. 'Lan barba ikiletme de doldur,” demeye sıra gelmişti. “Şıradan olsun itin ölümü, atın ölümü şeytan suyundan...' Diyordum yolun ya da şiirin istablize yolu sonunda... Ardından kevser içmeye hevesleniyordum vildanların elinden, Ve gazel yazmaya duruyordum gılman aşkına. Şiir burada tek ilaç ve inayetti. Ve ey şiir ve aşk sever adamoğulları, Yazılan son aslında bidayetti... Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#562 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57937
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Işık ve Aşkın Rahminde Konuksun Kerem
Apostol'la Yedinci Sayfaya Düşülen Ebcet 1/: Şahım, var belle ki sen de bir yanık Kerem'sin, Ya da keşişin duru gözlü kızısın, Yani ay ışığı altında bir Aslı'sın... *** Işığın, Ve aşkın, Kutlu rahminde, Ağır bir konuksun, Say ki bu gece ey Kerem... Bir azgın aslandır rahme giden yolda, Ve aslında her kalemin keskin ucu, Şır şır akansa özlem pınarıdır tarihi gılmanda, Ve ne renk olursa olsun o akan iksiridir aşkın, Seni kucaklayanlar da sevdanın dallarıdır yaşam bağında, Benim enseme uzanan nasırlı bir parmak kalır o bağda, Senin ise bahtına altın elmalar düşer masalsı maviliklerden. 2/: Işığın ve aşkın rahminde konuksun say ki bu gece Kerem... Gece yorucu bir beyittir tüm Mesnevide, Ve dağ sıkletinde bir hörgüçtür mayaların sırtında kitap, Bitap düşme zamanıdır sabaha karşılarda, Şimdi rahlelerin dizi dibinde. Şelaleler akar ya saç diplerinden dağların hani, Işıktan çağlayanlar dökülür ya gezegenlerin ense köküne, İşte o an ufukların dili üzre gezense, Cenneti tehdit eden ateşin Arapça'sıdır, Ağlayan ve ağız duvarını şişleyense bir necefi dervişi, O *******de şahım ne kama keser seni, Ne de acıtır neceflinin o mistik şişi... 3/: Işığın ve aşkın rahminde konuksun say ki her gece Kerem... Sana salınır sevdaların kök hücreleri oralarda, Bana ise ruhumun kanayan yarası kalır bu çilehanede. Dilim üzre yaladığım batın virdin lahuti tadınca... Ama hız gerek dönerken semah direğine tutunup, Unutup hızın hıza eş olmadığını şahım, Bana kendi virdime söz üstü düşmek kalır... Bedenimi sabırsız bir el alır, Her gecede an be an çenttiğim yaralı yüreğimi yel... Şiiri seversin bilirim, Ki o da seni ve bendeni sever, Usulca tutup kaldırır yerden belki ikimizi, Mirzam ancak ruhumuzu temelli alır. Işığın ve aşkın rahminde konukluğun her gece Kerem, Ruhsuz bir pervane kadardır... Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#563 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57937
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
İblis Duyuyor İmdat Narasını
Apostol'la Doksan Beşinci Sayfaya Derkenar 1/: Böyle bir rivayet benimkisi: Kadehime ateş ve suyu, Kardeş kardeşe dolduruyordum, Sayın ki dolduruyordum sizi Ve karşılıksız aşkınızı. Çevrem tanımadığım mekanların reklam afişleriyle yapış yapış, Ve çığlık çığlığa yangın kuşları, Yani şiir ve tarih son meyhanede yan yana, Ve karanlığın içinde bir yerlerde nara atmada namerdimeydan. Kulak kesiliyordum ben ancak İblis duyuyordu narayı. *** Ve ey şiirsever ademoğulları... Böyle bir hikayet benimkisi hepi topu: 'Rodes Ripan'ın oğlu olan Jiro Egrip'ti. Ve babasının krallığını miras yoluyla devralıyordu lime lime. 'Dünya dört köşe,' diyen Avulusu'nun uzak bir gezegendeki duruşmasında bulunan da bu Ripan oluyordu son keloğlan masalınca. Elekçilerin işleri yusyuvarlaklaşıyordu... İrodesik yanlıları baş mı kaldırıyorlardı ne? Odes Karsantipa'nın tarafını tutan Mimmerya Dulları Partisi son seçimi kaybediyordu belki de.' Harbiden Bozanak çorbası içiyordu kaybeden buralarda. Bozanak mı? Bizim kezzap dediğimiz asit yani. 'Şimdi yedim seni ulan,' anlamına gelen 'boşanak' sözcüğü ise bozanak içmeden önce söyleniyordu sanırım. 1a/: Bu arada ben de içiyordum anasını satıyım. Bozanak değil tabii ki. Köpek öldüren... Bir can daha düşüyordu o arada tırpana. Taş devri avcısı post çantasına dolduruyordu ruh tırtılını. Ve 'gorgomon' diye haykırıyordu. Bu söz ise kahraman avcıyı selamlamak için kullanılıyordu buralarda. *** İblis duyuyordu narayı tabii ki. Duyuyor ve sırıtıyordu. Bilmem hangi yitik dilde, Suçlu anlamına gelen, 'Buyre' sözcüğünün yanına işaret koyuyordu. 2/: Seylan adasının adlarından biri de Serendip'miş, O an, bir bilge şamandan öğreniyordum şaşırarak, O an da Serendip'ten bir duman yükseliyordu. Ayı derisi urbalı Tötonlar ateş mengeneleri ellerinde, Yaramaz Khili'lerin dilini buruyorlardı. 'Doldur lan Apostol! ' diyordu şair kardeşiniz. Yecüc ile Mecüc cüceleri de yeni sözler uyduruyorlardı. Apost'un kafası orada olmalı ki, Sanırım duymuyordu beni. Kızıyor ve haykırıyordum: 'Lan Barba ikiletme de doldur, Şıradan olsun itin ölümü, Atın ölümü şeytan suyundan...' İblis duyuyordu benim naramı da. Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#564 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57937
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
İçer ve Kuşlar Diyarına Göçerim
Apostol'la Yüz Birinci Sayfaya Dibace 1/: Gün olur, denir ya işte, Gün olmuştur şahım bilesin ki... Kırılır tarihin kabaralı kapısı artık... Fayda, kibar ve alacalı urbasını bürünür, Niyet, güzel bir müezzin kuşu gibidir. Ancak hayalleri zulmün, korkutucu, Ve itici bir senaryodan pasajlar taşır. Kara bir şapel yükselir imanın steplerinden... Gri silueti naif yüreklere düşer can alıcını. Sevda gibi bir yağmur yağar gölgelerin sergisine, Zümrüdüankanın alkım saçak yurdu masallarından ılgıt ılgıt, Zamiri bürünmüş bir sözcük dolanır gramer cephesinde, Meyhane ise mantıksızlığından iki loba yırtılır orta yerinden... 2/: Böyle bir hikayet benimkisi de işte. Belki de çekmez ilgisini doygun beylerin. Ama... Tarihi kibar kamış ve tüyle yazıyordu taş devrinden bu yana. Fransisken meşrepli bir azizenin Meryem’leriydi kareye girenler. Sirenler ölüm çığlığındaydılar. Bizse bir Armegedik bir meyhanedeydik. Sağımız solumuz lebaleb savaş kaçkınları ki döşleri kızıl. Yıl mı? Bilmem, milatların en sonuncusunun kıyametiydi sanırım. 3/: Ve ey şiir sever ademoğulları... Böyle bir hikayet benimkisi hepi topu: İçerisi silme ucuz şarap baronlarıyla doluydu ve boy boy. Toy düğün misali bir dem evi. Getirin göz önünüze. Kımıl kımıl bir sisli hava... Ava çıkmış Vandal milleti. Ve avlanan çingeneler... Apostol bu haliyle kapitale yakın duruyordu hudutta. Ama nedense can sıkıntısı şorul şoruldu yüzünde dere misali. Halini açık seçik ortaya koyuyordu kemerli burnunun iki yanından kızaran yanakları. Ama nedense? ... Tamam yoksuldu baronlar ama... Bizim meyhaneci kopil de anasının damıydı yani. Yoksul moksul iplediği yoktu bu gece. Vicdanı satılıktı üç hece beş beyte. Yani tam benlikti atmosfer. Şiire şiire vuruyordu mey evinin her yeri. Sarmalıyordu beni bir flu dilber. *** İçkim nerede lan? Meyimi verin bana. Nerdesin hey barba? Yani Apostol baba! Lan meyhaneci ikiletme de doldur, Tebdil şaşırtan şıradan olsun itin ölümü, Azgın atın yarışlardaki ölümü şeytan suyundan...' 4/: Ve at ölür, Gün olur, denir ya işte, Gün olmuştur şahım bilesin ki... Kırılır tarihin kale kapısı artık... Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#565 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57937
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
İçkim Nerede Lan?
Apostol'la Altı Yüz Birinci Sayfaya Dibace 1/: Böyle bir hikayet işte, Dostlar benimkisi de... Saklanır sınıra sınırsızlığı mekanımızın, Bir sınırlı buhurdanın ardına ya da. Hayallerimizin alt ucu açık kapıdır orda, Ve postal izleri granit eşiklerde zincir lokmalarınca... Küçücük bir arzı paylaşmadayız cin nesli ile, Ve arsız dızmanlara kuluz köleyiz, hiç bilmesek de, Ama yine de bilmeliyiz ki sahipsiz değiliz hepimiz. Ol nedenle ölümle kan kardeşliğimiz, Düşmanlığımızdan evvel gelir hısımlar skalamızda. 2/: Ve ey aşk ve şiir sever eloğulları... Böyle bir hikayettir benimkisi de işte hepsi bu kadar: Siyah saçlarımız şarap ıslağı. Ve özensizce vurulan canlar zeminde boylu boyunca. Eski şiirler ise arkaya atılarak yok sayılırlar Gulag takımadalarında ve burada bile. Zamansa kaygın bir zemin üstünde titremekte tazı gibi. Arzın dibi ateş ve her köşesi piramit oysa. Saklanmak ve korunmak için. Ve bir yazmayla bağlanmış yuvarlak hattı leyler sığınmak için... 3/: Ve ey aşkın yakıcı odunu, Ve şiirin hasını sever ferruhoğulları... Böyle bir hikayettir benimkisi de işte bu kadar misal: Bir mey evinde olmada tüm senaryo. Karanlık bir kuburdan girilir içeriye. Ve karşılar sizi mersiye... Ve işte derunu meyhanenin. İs sinmiştir ve yağlıdır yüzeyi hemen her yerin. Apostol mu? Tanıyorsunuz artık. Barbası it öldürenin. *** İçkim nerede lan meyhane deyyusları? Meyimi verin bana çabuk. Nerdesin barba ve neler oluyor burada? Sağır mısın hey Apostol baba! Lan meyhaneci ikiletme de doldur şu kupayı, Silme şiir ve mesnevi tortusuyla, (Yapma evlat. Bugün çok içtin.) deme boşuna, Şiir şırasından olsun itin ölümü, Azgın atın ölümü sözün şeytan tüylü suyundan...' 4/: Gün olur, denir ya işte, Gün olmuştur şahım bilesin ki... Kırılır tarihin kara katan sıvalı kapısı artık... Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#566 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57937
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
İlk Kutsal Yer Aşıkları Ağırlıyor
Apostol'la Otuz Dokuz Buçukuncu Sayfanın Dibacesi 1/: Tabii ki olan kötü ruhlara olmazdı. Zulmün kudreti şiire kadar sirayet eder. Bozarırdı Nedim'in gözü, Fuzuli bir çırpınmadır bizimkisi. Öyle ki, Zaman Tagoryan bir kafiyedir, An ise harname, Bağdat su yollarında. 2/: Şöyle bir hikayettir benimkisi: Son savaşta kurban oluyordu zavallılar. Mitra, bir taş yığınıydı biliriz. Günahı bağışlatan kutsal sayılıyordu bu alıkta. Oysa kutsal tekti. Hangi kent kutsalları barındırırdı ki? Zira kutsal ruhlar, gerçekte kutsal değildi. Hatta yasalar da kutsal sayılmazdı. Çünkü... Dünyevi yasa öğretmenleri şarap içiyorlardı arada bir. Ve kutsal yasa uzmanları kenger çiğniyorlar. Ardından kutsal yazılar beliriyordu bulutlarda. İlk kutsal yer hacıları ağırlıyordu. Uzaklardaki karsanya ülkesi ilk kez davullarla uyanıyordu uykusundan ve ölümden. Şiirden alarga geçen atlılar toza buluyordu kutsal kaseleri. Ve kırık saatlerin ayarlayıcısı için kullanılan bir unvan oluyordu zaman seyyahlığı. Adı Hızır'dı oysa onun. Öyleyse niye? Dur... 3/: 'Lan barba ikiletme de doldur, Şıradan olsun itin ölümü, Atın ölümü şeytan suyundan...' Böyle bir hikayet benimkisi: Vatan kurtaranlar da ölürdü. Şiir genişlerdi aşk küturunca. 'Hüf' çekerdi burada fakir. Ve derdi: Doldur lan Apostol! 4/: Şöyle bir hikayettir benimkisi: Kirmanşah şalı ile kapalı kafalı kimmerya süvarileri iz düşüyorlardı. İşaret bu cenahta savaşa devam anlamındaydı. Ki eyvah! Ah-ü figan devri canlandırıyordu meyhaneyi. Apostol'un etekleri şal dokumadaydı. O insanlar ki tanıyordu onları ehli şarap. Çalap ile diğer insanlar arasında aracılık yapan ve 'toparlanın ey talih haramileri! ' diye haykıran da kimdi? Biliniyor amma inanılmıyordu. Dedikya böyle bir hikayet işte benimkisi. *** 'Lan Barba ikiletme de doldur! Şıradan olsun itin ölümü, Aslanın ölümü şeytan suyundan...' Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#567 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57937
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
İntihar Komandoları Yer Tutar
Apostol'la Atmış İkinci Sayfanın Kaynakçası 1/: Yürek korkar, Aşk yürek sahilinde derinleşiyorsa aniden, Ben de korkarım, Ve çeviririm pusulamı steplerin serseri özgürlüğüne. Yani mirşahım, Kırların çiçekleri nedense yabani kokar, Ölüdür sevdayı, cevval zamanı durduran saat, Ol nedenle koşar at, eşinir ibis kuşu, Huşu ise sufinin içrek yolculuğudur. Bizim dışımızda yaşayanlarsa durdu sanır yüreğimizi, Tanısaydılar bizi... Aslında biz de tanımayız ya kendimizi, Çıkmışsak aşk ve ışk’ın peşinde dipsiz bir maceraya... *** Bu hangi zaman? Ya biz kimleriz dememiz yadırganmasın, Saat kaç mirzam? Yasak aşkın saatinin sarkacı bulutlardan sarkandır, Bu nedenle her birim zamanda yağmur, Ve incecik bir kum yağar alt hazneye. Üst haznede yer tutan mezatta anılardır, Panayır araması bundandır bezirgan başlarının. Elimizde kalan her şey satılıksa, Vay haline kapitalin be mirzam, Uzak bir ülkededir dediğin ziyan da yürür, Ve ulaşır katarların kara gölgelerinde, İntihar komandoları yer tutar şimdi yerel panayırlarda, Gözlerini silen el, kendini kirletirmiş bilmedik, Farkına varmazlığımız vurdumduymazlığımızdanmış. Kararan zamanlar hüzün ve ağıt taşırmış... Akşamların derdi büyük olurmuş, büyük başlar misali, Her şeyden biraz tatmalıymış dil dediğin. Tatmalı ve şahsi gazelini söylemeliymiş... Eğer sıkılıyorsan yabancı kalıp aşkın meclisinde, Öyle bir diyardasındır ki şaşkınlığın ardından, Kendi çizdiğin yüzün bile yabancı gelir sana, Haydi konuşsana... 2/: Eğer ki kabulse mirzadem, Geçelim mi şu bizim tarihi Yozgati’ye? Şöyle bir hikayet demiştik ya bizimkisi de işte. Ve ey aşk ve şiir sever ins ve cin ehli... Saldıranlar kimdi? Ya bu gaddareleri bileyleyen bileyci? ... Neci? Nereli? Bilmeli bunları bıçak ehli. Ve tehlikeli köpekleri tutup tutup itlaf ediyorlardı cebeciler. Şehremininin büyükşehir hacmince. Gece kara başlıyordu. Kapkara bitiyordu Anemas zindanlarında. Kommenoslar da, Osmanzadeler de aynı kader üzreydiler. İstanbul’un acımasız ellerindeydiler. Sonra kızıyordu bir Yavuz adam. Tam silahının namlusuyla korkutup kaçırtıyordu ki Bozok Celalilerini. Yüreğini zatülcenbe kaptırıyordu. Ve o da düşüyordu tezgahı Apostol’a. Kalkın ayağa lan vandallar. Bu gelenler Osmanlılar. Destur sultanım! Bu gazelname size. Kadehime doldurduğumsa arta kalan birkaç kırıntı Nedim’den. Son uğraşta salladığım cenbelle ise ta Yemenli bir demirciden. Asırlık yorgunluğumdan artan alın terimdir bu da. Zırnık kalmamış kupada... *** 'Lan barba ikiletme de doldur, Şıradan olsun itin ölümü, atın ölümü şeytan suyundan...' Diyorum ya yolun ve metnin sonunda... Ardından kevser içmeye geliyor sıra, Ve bir başka gazeli yazmaya duruyorum. Çünkü şiir burada tek ilaçtır hasta ruhlara. *** Böyle bir hikayet benimkisi de işte. Ey şiir ve aşk sever ammaroğulları, Yani sivri sineğin saz çalması misali, “Ebedi (ruhumun) üstünde inlemeli...” Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#568 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57937
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
İstif Ehli Toplar Tüm Işınları
Apostol'la İki Yüz Otuzuncu Sayfanın Dibacesi 1/: Işığın gözü tektir, Ve aşkın yüreği sonsuz sayıda, Arzın kutlu rahminde kıvrılır ya virgül, Söz kutlu kelam olarak iner ümmi beyinlere, Ve ağırlık birse bin bir çeker iki nokta arasında. Ağır bir konuk gelir her batında dağların bağdaşına, Sayın ki bu ******* de bir zamanlar apaktı, Ve bu heceler az evvel amaçsız sinek kuşlarıydılar, Uçarlardı sisli gramer koyaklarında... Bir istif ehli topladı birem birem tüm ışınları, Bir deli tay gibi tuttu ve bir yıldıza bağladı. Bir kozmik azgın dızman üfürdü tüm magmaları, Kutlu rahme giden yolda kırıldı hülyası günahların, Ve aslında her günah da arifesinde bir nadide güldü. 2/: Ve ey şiir ve aşk sever eloğulları... Böyle bir hikayettir işte benimkisi de bir tarihte: Bereketsiz bir gündeydi Apost. Vulgar ve ********* savaşçılar cinayet planlıyorlardı vererek kafa kafaya. Belki yarın, ya da bir sonraki haftaya... Ve manda gönü kalkanlarının ardındaydı son kıtalleri. Elleri yemyeşil kandı. Yavandı çamçaklarındaki içtikleri. Öyle ki yüz yıllardan beri açtılar belki. Ne bulurlarsa çalacaktılar. Can, cin... Yani cinayete kadar yolu var... 3/: Şaşkındım ki sormayın masonik biraderlerim, 'Lan Barba,” demdeydim, “ikiletme şairi de kupayı doldur! ” “Bakarsın son tembelliktir bizimki bu sınırda. Hatta zamanın arta kalan kısmı –Ki varsa- Bir vulgarik cinayete bile kurban gidebilir belki... Buradaki bütün mutlu anılar bundan ibarettir, Ve görüp göreceğimiz şiir de bu kadar olabilir. Doldur. Çıldırtan şıradan olsun itin ölümü, Rahvan atın ölümü ise şaşkın şeytan suyundan...' Ne çıkar sanki? Bir istif ehli toplar bakarsın, Birem birem tüm ışınlarını meyhanenin, Yüreğimiz ve mekanın kapısı kilitlenir ebediyyen, Paslı kilitler ardına tıkılır aşk ve ışk, Kevkebler döner bidayete küskün çocuklar misali, Seyyareler onu bile yapamaz yol üzerinde, Ellerinde harakirik hançerler, Seni, Beni, Ve kendilerini, Acılar içinde hançerlerler... Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#569 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57937
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
İşte Şiir, İşte Cinayet
Apostol'la Elli Sekizinci Sayfa Dibacesi ve İlavesi 1/: Kolay değil tam on beş milyar yıldı, Belki de ilk sarışın yıldızın yaşı zamanda, Sözünü ettiğimiz tarih bir kalp atımı kadar kısa, Upuzundu total elementlerin atom sayısı kadar... Bir de acılı şiir seyyareleri vardı... Kan kaleleri kadar berktiler, Hisar-ı Hayberler kadar merdi meydandılar. Kaf dağındaki ankaydı şiirin rakibi ancak, Yazan bendim salt gerçeği belki, Ki bu ülkenin hünkarıydı böyle ferman eyleyen, Ölümün bir yanı da sevda değil miydi? Ve diğer yanı ise karanlık kubur. İşte şiir budur, cinayetse şu, Azrail de şahsi hanedanlığını buralarda kurmuştu işte, Baldıran emziren memeler de bir kadın döşündeydi, Ancak ölümler lorduna amadeydi her etkinliğinde. Zamansa bir fahişenin sermayesiydi kendi hanesinde. Yaşam yarım kalınca bitmiyordu devinim o hanede de, Kabahat insan için ve bir engerek sütüydü belki, Yürek biyolojik olarak yürek sayılmazdı meyhane tarihince, Ancak aşık olarak ispatlardı kendini... 2/: İşte benimkisi de böyle bir hikayetti varsağ alıcıları: Kara korsanlarındı derya. Ama dalgalar şiir sahillerine vuruyordu her akşam olduğunda. Grup kaybolduğunda şiirin ellerinde zincirli sirenler arzı endam ediyordu. Ve akşam üstü cinayetlerinin naifliği tabii ki. Ve satılıktı icabında üzerine koçaklamalar yazılı saldırmalar. Gaddareler ve kılıçlar... 3/: Ve ey şiirsever naif ademoğulları... Böyle bir hikayetti benimkisi herhangi bir tarihte: Burada her cins adem, her nakıştan Evva vardı. Çünkü burası dünya kadardı. Bakmayın avuç içi kadar olduğuna yiğitler. Aslında burası karanlık son mezardı. Atlant eli dilberleri içki sunuyorlardı çarnaçar. Karnı ve burnu büyük ve savaş kaçkını yarım yamalak zaferlere. Yüreklere ise sevda. Bize de şiir... 4/: Ve siz ey şiir ve gazel sever incecik ademoğulları... Böyle bir hikayetti benimkisi herhangi bir tarihte: İşte ol nedenle içiyordum anasını satıyım. 5/: Bitince kupamdaki şiir artığım, Zal destanlarından bir han beyiti ırlıyordum, Buğulu sesimle uzak hançeremden su akıtarak: 'Lan barba' diyordum Nebelungen ağzıyla, 'Bir daha ikiletme bana da doldur şu mereti, Sadece şıradan olsun itin ölümü, Arap atının ölümü ise şeytan suyundan...' Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#570 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57937
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Kaçırdık Kader Kuşlarını
Apostol'la Elli Altıncı Sayfaya Dibace 1/: Laf aramızda mirzam, Kaçırdık kader kuşlarını... Ve arka cebimizde her daim yedek bir sevda, Son yemekten artakalan, Ve unuttuğumuz bir mendil gibidir arzularımız, Artıkları siler ve atarız anılar mezarlığına. Oysa aşklarla ıslanan ellerini gizlemendir ayıbın, Kaybınsa değersiz sandığın bir daimondur ruhlar aleminde. Eser ya saçlarında geride kalan o eski rüzgar, Öylece sensiz ve kalbi kırık bir avuntu gibi mirzam, Bu yüzden acılarla dokunmadı mı zaman, Ve kayan yıldızlar gibi geçmedi mi yıllar, Ve geceyi örseleyen ökse çiçekleri, Hüznü sökmedi mi yüreğimizin derinlerinden? Ben de giderim belki şimdilerde sırat üstünden, Kaçırdığım kader kuşlarının ardından. 2/: Bu an hasat anıdır, Ve gözyaşının kurak sokaklara serildiği zamandır, Kaçırdık kader kuşlarını... Yanandır özlem cehenneminde kalan yarının. Bil ki anımsaman içindir düşen her iz mekana, Haydi hatırlasana... 3/: Ve ey şiirsever ademoğulları... Böyle bir hikayetti benimkisi: Yazardı da adını kavak ağacına bir ince damar, Bulutların ötesinden damlardı penceremize damardaki kan, En sevdiğimiz en çok unuttuğumuz olurdu oysa, Ancak sadık bir dosttur belki de şiir, Çünkü tutup kaldırır stepten özümüzü, Ancak ruhumuzu alır özünü yaşatmak için. Ama hızdır mersiyeyi nesirlerden ayıran, Yani hız, hıza eş değilse şahım, Bize kendi sahramıza diz üstü düşmek kalır... Bedenimizi el alır, yüreğimizi yel... Ardından içmeye ve yazmaya durur maharetli her el. *** Kaçırdık kader kuşlarını eyvah... *** 'Lan barba ikiletme de doldur, Şıradan olsun itin ölümü, Atın ölümü şeytan suyundan...' Diyordu fakir... Ardından içmeye ve yazmaya duruyordu. Ahmet Yozgat |
|
|
|
![]() ![]() |
| Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|