![]() |
|
|
|
|
#1 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57937
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Kadehim Kan ve Aşk İster Damarımdan
Apostol'la Doksan Birinci Buçuk Sayfa Dibacesi 1/: Böyle bir hikayetti benimkisi: Kadehim kan isterdi damarımdan susamış huma gibi... Ardından içmeye ve yazmaya durdum. Dedik ya siir ehli, Böyle bir cinayet, Yani böyle bir hikayet benimkisi: Tarihi, bir haçova muzefferi ve bıyığı gırtlağına dayanmış bir yeniçerinin keçi kılından baranisi gibi bürünmüş bir meyhanedeydim. Apostol yeniçerileri makyajlayıp asakiri mansure yapıyordu Selim'lerin bilmem kaçıncısına. Bu izbe mekan, olmuştu yıldız harmanı. Vandal muharip ancak küllerimi affediyordu. Onun için atmosferde dolaşıyordum böylesine başıboş ve berduşi. Bu arada boş durmuyor içiyordum ışığı damla damla damıtarak kanımdan. İçiyordum anasını satıyım. Apostol'a bir 'Grand Alexander' söylüyordum senfonik notasıyla. Apostol pembe bir hınzır gibi gülüyordu gevrek gevrek. 'İskender desene evlat.' diyordu; 'Sen Turanlı değil misin? ' 'Öyleydim.' diyorum. 'Ama haritamı son depremde kaybettim.' köşedeki vandal da iri iri gülüyor ve 'Usturlabı da bozdu seninki.' diyordu Apostol'a. Kızıyordum ama o da haklıydı kendi dilince. Apostol'dan bir kağıt kalem rica ediyordum bin dört yüz elli ikide. Vandal yine gülüyordu 'Nezaketini yiyim yavrum.' diyordu. 'Lan barba ikiletme de doldur,' diye geveliyordum ben de. 'Şıradan olsun itin ölümü Atın ölümü şeytan suyundan...' 2/: Böyle bir hikayet benimkisi hepi topu: Apostol bir ceylanı yüzüyordu anında ve yüzdüğü deriyi dabaklıyordu anında, dabakladığı deriyi uzatıyordu bana anında, ben Apostol'un bana anında uzattığı parşömeni anında alamıyordum çünkü sarhoştum. Apostol'un kalemi ise tam kertiğinden kırıktı. 'cık işine yaramaz.' diyordu galiba. 'sen en iyisi şu köşede oturup şiir yazan adamdan al. Yeter artık *********in yazdığı. Her gün aynı numara. Kokuttu bu ayakları.' Apostol doğru söylüyordu bence de. Şerefsiz şairden kalemini istiyordum fısıltıyla. Kafasını kaldırıyor, bana ve arkamdaki tuğla duvara bakıp gülüyordu tıs tıs. 'ne kadar da bana benziyor lan bu? ' diyordum içimden. Az ilerimdeki barbar sakson savaşçı 'o sensin zaten lan andavallı.' diye yanıtlıyordu içimden geçen askeri mangayı. İzbedeki herkes gülmüyor muydu, sinir oluyordum çariçe katerinaya. Sonra yerdeki, talas savaşından arta kalan kılıç kırığını alıp elime kanıma batıra batıra bir *********lik cöngü yazmaya duruyordum bu köhneler meyhanesinde... Müseyleme diye biri bana bakıp bakıp kezzap üretiyordu belki içerim diye... Kadehim kan ister damarımdan susamış huma gibi... *** 'Lan barba ikiletme de doldur, Şıradan olsun itin ölümü, atın ölümü şeytan suyundan...' Diyordum ya, Bu kelam tek çıkar yoldu yolun sonunda... Ardından kevser içmeye geçiyordum yudum yudum, Ve gazel yazmaya duruyordum Nedimleyin. Şiir burada tek ilaçtı yorgun bedene, Ve cinayet teskiniyetiydi unutmanın. Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#2 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57937
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Kahır Demleyen Keşişler
Apostol'la Doksan Birinci Sayfaya Derkenar 1/: İşte Apos... Böyle bir zamandaydık. Ne o yanda, ne bu yandaydık. Hazarın kırk konak uzağında, Savaşın tam ortasındaydık... Kereste kafalı Kimmerya süvarileri, Beş ayrı koldan dalıyorlardı içeri. Serseri bir ağızla soruyorlardı. 'Tanır mısın ahbap? ' diye. Uzatarak tezgah üstüne bir flu sureti. Celali Cantaderyonoğlu kimdir? Veya buradaki hangi kişinin adıdır? 1a/: Doğrusu bilmiyordum. Çünkü kalabalıktı içeri o tarihlerde. Birincisi buydu yazdıklarıma sebep. İkincisi ise yıllar arasında Fujimotram adında biri vardı. Tarihin en salyalı sayfasında... Kafası kocamandı. Kandı gözlerinin akı. Apostol da oralarda bir yerdeydi. Tabii ki yanı başında Marya. Ona sorarsan o bir azize. Meyhaneyi yönetense Büyük Hirodes'ti ilk yıllarında ölümünün. Büyük Hirodesos öldüğünde ben iki yaşımdaydım. Ve inanın içiyordum. İçiyor ve Cermenlerle dövüşüyordum. Krallığım üç oğlum arasında paylaşıldı otuz beş yaşıma gelince. En ince yerinden koptu saltanatım. Kahır demleyen keşişleriyle bir manastır yapıldı yanıbaşımıza. Karşımıza semaverler kuruldu. Som pirinçti. Kulpları bronz. Tabanları yontma taş devri. Lombard beyleri bağdaş kurdular ince belli bardaklar sinisine. Apostol ile Samiriyen beyleri ise hüzne ortak oldular. 1b/: Bense Barba'daydım. Ve ne bulursam içiyordum anasını satıyım. Hirodesos ile Arhelasanik kardeş... Celile ile bense şiirdaştık artık. Eee, bu durumda da içilirdi: 'Lan Barba ikiletme de doldur, Şıradan olsun itin ölümü, Atın ölümü şeytan suyundan...' Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#3 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57937
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Kapak Gibi Düşer Gözlerim Aşka
Apostol'la İki Bin İkinci Sayfa 1/: Şahım, Sahte sessizliğine aldanıp savaşların, Kahramanların dallarında ağırlık asılır ya, Yani daha iyi şişlesin diye muhatabını. Oysa sessizlik yüksek desibellere hazırlık anıdır. Aşırı siklet de kalbe zarardır sevgi ilinde. Biliyorum çok seviyorsun gözüne düşen izleri, Ama tasayı yüklenen hamal gibidir şimdi rüzgarlar, Eserlerse tam eserler. Ve de yağmurlar... Bulut ananın süsü... Ne iz korlar geride, Ne mutluluğa ulaşan gökkuşağı köprüsü... Sakin sonbaharlara yalancı güneşler düşer, Ancak o kadar sürer zemherinin gözünde özlenen sürur. 2/: Böyle bir hikayet benimkisi. Ne zaman sevinç doğursa yüreğim zaman virajlarında, Uzaklardan bir buğulu ağlama sesi alırım, Sakin sonbaharlara yalancı güneşler düşer ya, Ancak o kadar sürer işte zemherinin gözünde özlenen sürur, Ve kararmış kül olur mutluluğumuz işte o zaman, Sense metalik kapak gibi düşersin gözlerime uykumda, Kahrolası kumlarda suçlu rüyaların ayak izleri... Kaybolmuş yönünü aranmaktalar an be an. Yalnızca acımasız çakır dikenleri tıkamış kulaklarını, Öyle ki, Tuz, kum ve güneş... Say ki ana bir, baba ayrı, Üç ikiz kardeş... *** Ama hız bu, Yoldaşına eş değilse şahım, Bana kendi yazgıma diz üstü düşmek kalır... Bedenimi el alır, yüreğimi yel... Şiir tutup kaldırır yerden beni ancak ruhumu alır. Sakin sonbaharlara yalancı güneşler düşer, Ancak o kadar sürer zemherinin gözünde özlenen sürur. Şöyle bir rivayettir ki bizimkisi: Düşmanımdı mermerlerden oyma inatçı gurur. Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#4 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57937
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Kara İz Resimleri
Apostol'la Yüz Birinci Sayfa 1/: Gözlerime sağılırken ışığın hüznü, Bu günü yarınki geceye evirirken zaman, Sen varsan karanlıklarla oynar yüreğim. Geçip giden dağların arkasından gölgen ise, Bil ki mirzam ışığın önünde kaçan sensin. Yapılır ya bir tabloda kara kara iz resimleri, Renkleri gözlerime düştü düşecek gibidir de, 'Ağlıyor musun? ' diye sorar ya gözler yaşına. Oysa rüzgar çıktığında çöllere dökülen sarılık, Bir prensten dinlediğimiz o kahırlı yazgıdır. Yazgı ise dağlarda delirmiş deli küheylan, Ulan... Kara izli resimlerin ressamı, Şiir neresinden fışkırır tuvalinin? Sıratlarda at koşturan yüreğimin kibarı, Hangi fırça ile, Hangi keten levhalara suretlenir maharetli ellerce? O eller ki, Kimi zaman 'kirt kirt' ıstar dokur kar ile, Ateşimi çağlara distrib eden kutupta, Bazen de eli cebinde dolanır, Ağzında 'allı gelin' türküsü ile, Tezenelerin izlerine basarak. *** Saltanatı elinin tersiyle, Hazar denizine döken Efgan begi, Neyi, kime, nerede ve ne zaman anlatırsın? Her yerde herkes bulunmaz ki, İki yüreği bir araya getirmenin zorluğu, İşte şiirimizin teması değil mi? Seni severim bilirsin. Yüreğine ise sevdalarım üşüşür. Ama kabul edilmez yazılan mektuplara sümkürmek, Yanan deryaya tükürmek ya da. Alır beni bir öfke kuşu... Sana tüküren dudak, bana ummanda katre kalır. Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#5 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57937
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Kara Kaplı Kitaplara Bakalım
Apostol'la Seksen Beşinci Sayfanın Kaynakçası 1/: Şehbenderim, Sanadır bütün yazılan şiir ve nesir, Bil ve sahiplenerek oku kutadgubiligi... Yaaranın yüreğini sana açarken a yar, Gölgeli kirpilere öykünmenin alemi var mı ki şimdi? Kara kaplı gnostik kitaplara bile bakarım, Ama bulamam yerini böyle bir halin cevazını. Ağzını cılız naralar atmak için açar seven yürekler, Gökdemirli cengaverlerin paylaşım savaşında, Düşmanın tedirgindir belki uğraşın bidayetinde, Bakarsın, zamansız ıslanır arzu, Ve bir kahır düşer bulutların dışına, Kavgaların yedeğindeki mülteci sevdaların, Silik ayak izine bin bir göz bir anda derilir, Son aşkın son devrini henüz yazmaz tarihler. *** Ay mirzam, Yüreğinin en yakın sayfalarına göz at ki göresin, Ve yanmayasın ardımızdan kuruyan yanından tutuşarak. Sen bilirsin kırk haraminin masalını, Ve kırk lüleli pınarların haftına sabahın ayazında, Kaç sevdalı hıçkırık dolduğunu, Ya da sabırsız saltanatın nasıl yakıcı bir aşk olduğunu. Ama sen öyle mi? Mirim de hele... Kaç kez mutluluğu tattın hayal ülkende? Çetele tuttun mu parmaklarını kerterek Yusuf çakısıyla? Ve kaç kez içtin şiirden damıtılan sevda iksirini? Çizdiğini hatırla sert kayalara silik suretimi, İsmimi kazıdığını kavak derilerine, Ve uzaklardan gelen türkümün ezgisini anımsa hele, İnce, uzun, iniltili ama inatçı nakaratlarla... Şırıltı sel olur belki az sonra, Bulaşıcı arzunun şiddetiyle kol kola... 2/: Girizgahımız kabulse eğer mirzadem, Geçelim mi tarihi Yozgati’ye kayar gibi? 3/: Ve ey aşk, şiir ve su sever ins-ü cin ehli... İşte şöyle bir hikayettir ki benimkisi de, Bir hayal aynasında şiir nesir arası, Yani edebi bir yakaza bizimkisi ki: Apostol’la son çukurun arası ya bir, ya da iki karıştı. Aşağı ilkbahar, yukarı kıştı. Her vuruşta biraz kar, biraz can iniyordu dem evine. Apos Kadehime doldurduğum salladığım cenbelle yorgunluğundan artan alın terimdi... Böyle bir hikayet benimkisi. Tarihi, bir asit yağmurluğu gibi bürünmüş bir meyhanedeydim. Akşam olurken Aşkelon'a giriyordu postacı. Meyhanenin ilk masasına ikinci kez ulaştığında çevresini köpekler ve Vandallar ve ıslak düş çocukları sarıyordu. Az ötede, bir ridaniye zaferinin önünde palabıyıklı ve papaklı bir dağlı duruyordu. 'yavuz adammış.' diyordu üzeri ısfahan Isfahan kokan bir kadın. Meraklı bakışlarla gelen yolcuyu süzüyordu Apostol. *** Yarına yazılıyordu bu sayfalarda her fikir, Ve bir çentik atıp sufi fiziğin keskin ucuyla, Sekirat piri barbaya dönüyordum. 'Lan barba ikiletme de doldur,” diyordum. Keskin şıradan olsun postacı itinin ölümü Aşkelonlu atın ölümü şeytan suyundan...' İlham mı gerek doğmanız için ey şiir ceninleri? Gani kardeşinizde, isteyin yeter ki... 4/: Ve ey şiir sever keremoğulları... Böyle bir hikayetti benimkisi de işte, Ayazlı bir agust’ta herhangi bir tarihi günde: Turnalar güzergahtaydılar. Acaba yanlış bir yöne mi gidiyordu atlılar şu sıra. 'Aman! ' diyordu bir harami. Ancak pek bir önemi kalmıyordu bunun. Kral Herangeydin adisi şu an ülkesine bile dönmüş olsa da umurunda değildi sanırım Apost’un. Buraydı nasıl olsa son durak. Oturarak bekleyelim bakalım. Ve hazırlanalım yeni yolculara. Onlara yakılacak şiirlere çeki düzen verelim. Gazelleri damıtalım. Allegroları sıkalım ezgilere. Haydiyin hele... Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#6 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57937
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Karabasanlı Çöllerde Kalan Aşk
Apostol'la Altı Yüzüncü Sayfa 1/: Şehbenderim, Bugün yine hırsla doğrulacağım nehir gibi yatağımdan, Ark boyları ıslak bir zamana binip, Masaloğlanı gibi ineceğim ayrılık zamanına, Keşmekeş türkü dilleri dökülecek notalardan süzülüp, Yapayalnız köy çeşmelerinin sırbilir lülelerinden... *** Haydi yüreğim, Davran! Aşkımızın üzerine bir yorgun kervanın, Karabasanlı çöllerde kalan aşk denklerini saracağım. Hani mirzam, bilirsin ya, Suskun bir sevdanın çalkantılı sergüzeştine çıkar ya ayak, Gelinciklere basmamak için denk düşmez ya iz ize, Böyle bir gidişe de rastlayacağım yarınlarda bir yerde. Ama olsun be mirzam. Kız kokuşlu temmuz göklerinden çiğdem dermek de, Günlük işlerimin arasında olacak bundan böyle. Takvimin ıssız anlarına yarpuz ekeceğim, Senin yayla çorbasında nane sevdiğini anımsayarak. Lal olan diller uyanacak işaretimle damaklarından, Adımızı unutan dudakları birer birer aralayacağım, Koroya katılmaları için... *** Kaldırımlarda kor muydum seni? En has şiirime yazardım seni nakaratı sevseydin, Bilseydin ki bir diyara hapsolmaz gezgin yürekler, Eyaletler sevdaların tarlalarıdır. Hayatın bittiği vilayette ölü valilere rastlanır ancak, Gümrah yerde yeşerir kurumuş tohumları güzelavrad otunun, En taze umutlar ise ancak yürek fideliğinde, Sen de dene istersen özlemeyi be şahım... 2/: Ve ey şiir sever naif ademoğulları... Böyle bir hikayetti benimkisi de herhangi bir tarihte: Sessiz bir rüzgar Apostol'un civarında dolaşıyordu. Sonra mahmuzlayıp gidiyordu doludizgin ve acul. Hindistan dolaylarına doğru akın akına. Apostol'un Hindistan mindistan iplediği yoktu bu gece. Himalayalar’ın başında bir esriklik ki sormayın. Doruklarda yanan mumlar sönüyordu dillerini çatallayarak. Dalay Lama'nın nefesini yemiş gibiydi rüzgar. Kar ve ölümdü kol gezen. Mao adında biri giriyordu meyhaneye. Ardında kültürel ölüm. Gülüm şimdi vaktidir kızıl şiirin. Ve mavi gazelin. *** Yüreğimi uzatıyordum tezgaha sol cenahtan, 'Lan barba ikiletme de doldur,” diyorum Çin-i Mandarin aksanıyla. “Şıradan olsun Şanghaylı itin ölümü Konfüç’ün topal atının ölümü şeytan suyundan...' Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#7 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57937
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Karanlık Anıları Azgın Leylalar Yalar
Apostol'la Seksen Birinci Sayfanın Kendisi 1/: Desem inanır mısın(ız) ? Demesem gizem sanırsın(ız) . Şu ölü dağların da bir yüreği vardır, Ve damarlarında ateş dolanır şahım, Karanlık anılarının cidarını azgın leylalar yalar, Ki o yalayanlar zavallı Mecnuncuğu çölde sanarlar. *** Şu ölü dağların yüreğinde dolanan, Bidayetten bu yana kızgın lavlar, Aslında kendilerini yakarlar, Ya da kayaları parçalanan koyaklar, Beynini balyozlayan Ferhat’ın anılarına kan olur, Sevdayı zorlayan aşıkınsa sonu pek yaman olur. *** Dedik ya dağların da bir yüreği vardır, Eteğinde yaşanan zorbalıklar, En yufka yerinden yaralar zavallı dağları, Derelere zirvelerden litrelerce ne iner, bilir misin? İnen kandır arzın ölümcül öfkesi ya da. *** Öyle ya şu dağların da bir yüreği vardır, Severler hiç umulmadık zamanda, Umulmadık dilberleri yada yiğitleri, Umulmadık hız ile... Ol nedenle... Yeşil kına yakan avucudur yamaçlar gelin dağların, Gurup kızıllığında bir gizli suskunluk vardır ya, O da dağların utanmasıdır... 2/: Ey şiir ve doğa sever dağoğulları... Böyle bir hikayet işte benimkisi de zirvelerin üstüne: Susun ve dinleyin işte. Burası bir meyhane. İçerde... Kısa bir sessizlik oluyordu... Ardından Şarlman şiire giriyordu barsakları elinde. 'Apostol! ' diye bağırıyordu ve sesi yaman mı yamandı. Mavi baranisinin yakası kızıl kandı. Tam o anda benim cephemde.. Tam yağlı bir uzak anı şekilleniyordu şiirde. 3/: Ve sen şahım... Aman Allah’ım! Bu ne hal? Ücretini ödemek için davrandığım köpek öldüren şarap silme ağzımdan boşalıyordu Kızıldeniz dalgası gibi. Hatta gide gide Umman denizine karışıyordu Kızılırmak. Oysa Karadeniz'de son bulur diye belletilmiştik hamsilerin göçünü. Öcünü almalıyım bu halin. Ama nasıl? Tabii ki şiire abanarak... *** Berbattım, Şah ise daha berbat... 'Lan Barba,” demdeydim. Sayın ki Kutsal Roma Cermen’deydim, Öyle bir celalliydim ki, “İkiletme de doldur! ” deyişim bir şövalye narası gibi çıktı, Ben kendimden korktum, Yaşlı barba benden korktu: “Sükuneti bile çıldırtan şıradan olsun itin ölümü, Rahvan atın ölümü ise şeytan suyundan...' Ne çıkar sanki? *** Ve ey şiir ve aşk sever insoğulları... Böyle bir hikayet benimkisi de işte, Aşk ve ölüm üstüne... Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#8 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57937
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Kaşları Çatıktı Katerina'nın Aşk Gibi
Apostol'la Doksan Birinci Buçuk Sayfa Dibacesi 1/: Kadehime dalmıştım, Yüreğime doldurduğum kelamdı, Retorik ki kibar mı kibar... Yani alfabenin yirmi dokuzuncu taşıydı sınır, Tanır belki Apost'u ezelden beri kahır... *** Böyle bir hikayetti işte benimkisi de. Tarih öncesi ve zaman ardı. Tuz ve toprak küfü... Yani kubur gibi bir dem evi... 2/: Tarihi kesintisiz yaşamıştı Apost sakinleri. İlk durak bu durağan mekandı. Ardı kozmik radyasyon olan bir zaman vodvili. Ben de burada bir Orfe ruhbanının hüznüne yenik düşmüştüm. Küflü keten ve Mazda kokan harmanisi savruluyordu haneye son giren cephe vurgununun. Tembelliği bir tazı çulu gibi bürünmüş bir meyhanedeydim ya... Apostol'un yüzü her zamankinden daha beyazdı. Hatta kanı çekilmiş gibi donuk ve cansız ve ürkek ve helecanlı yansıyordu camın karanlığına gelecek bir zamanda İskender'in Kafiristan'ında arta kalan Makedon donsuzlarının siluetleri. Etleri kanla harmanlanmıştı. Acılarından ruhum kamaştı. Vurdum kendimi kadehe. O da boştu. Arandım yaşlı barbayı. Az ötedeydi. 'Lan barba ikiletme de doldur, Şıradan olsun itin ölümü, Koşudaki atın ölümü şeytan suyundan...' 3/: Ve ey şiirsever ve sevgideğer ademoğulları... Böyle bir hikayet benimkisi hepi topu: Aynalar yanıltmıyorsa beni binlerce kendimleydim. Ve biraz da Baltacıydı yanım yörem. Ötem biraz da acemice alınmış kaşları hafifçe çatık katerina'ydı. Merakla onu süzüyordum imbiğimden. Ve içiyordum bütün kutsal iksirleri. Ve zavallı savaş analarının kan ve kılıçlı anılarla karışık sütlerini. Tarih ve gizem kutsal kaselerden geçilmiyordu. Her şey bana İsa'nın yoksul askerlerini anımsatıyordu. Kelam, Mesih ve Mehti... Öyle ki Deccal bile kızıl bir Armegeddondu son gününde arzın. Orta incelikteki dudaklarının iki ucu aşağıya doğru dönüp duruyordu sahte bir Mariya Magdelana'nın. Apostol'un Mariya mürüya iplediği yoktu bu gece. Kıyamet oluyordu Asya'da. 4/: Ve ey şiirsever naif ademoğulları... Böyle bir hikayetti benimkisi herhangi bir tarihte: Bense şimdilik içiyordum anasını satıyım. Müseyleme diye biri bana bakıp bakıp kezzap üretiyordu belki içerim diye... Oysa kadehime doldurduğum alfabenin yirmi dokuzuncu taşıydı. Bu gece huruf zamanıydı. Fadl-ı Huruf Isfahan'da felsefeye vuruyordu müridanı. Yaşam ölüme karşıydı... *** 'Lan Barba demdeyim, ikiletme de doldur! Çıldırtan şıradan olsun itin ölümü, Rahvan atın ölümü ise şeytan suyundan...' Ne çıkardı? Nasılsa yaşam da ölüme karşıydı... Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#9 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57937
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Kayıp Şahı Aranır Doruklarda Çırayla
Apostol'la Altmış Beşinci Sayfa Dipnotu 1/: Ve ey şiirsever ademoğulları... Bir yanımız yurttur bizim, Diğer cenahımız Mercidabık'ta yar kavgasında, Kıran kırana... *** Bir zamansızlıktır ki diyarı gurbet, Hiçbir vak gün güne eş değildir. Bundandır işte, Kayıp şahın kar doruklarında çıralarla aranması. Ya soğuk mu? Güldürmeyin adamı ey aşk cahili ümmiler, Rüzgarları getirsem de üşümeyen üşümez, Çünkü çöldür içtiğin sonunda her kadehin kızıl dibi, Ve içinde unutulmuş sarı kağıtlar... 2/: Üçe dilimle zamanı, Beşe böl her yılda mevsimlerin kardeşliğini, Ve yüze bölünmüş saatleri tespihinin ipine geçir, Çek otuz üçe bir katarak. Bak bakalım gözlerin kaç yere bakar? Zamanın aynına düşen kozmik takvim sayfalarında... *** Vaktolur şahım bulutlar ağar yar ilinden, Bizi ıslatmaz mı zamansız yağan her yağmur? Ya da ıslatırsa hangi duygular fide verir? Aşk mı inadına bin kere? Kin mi uzandın her yere? ... Ya da hiç belli olmaz sevdalı yürek, Bakarsın nötr kalır suların negatifliğinde... 3/: Senin olmadığın bu yerlerde, Tayyi mekan ederek gölgen gezinir mirzam, Rüzgarları getirsem de üşümeyen üşümez, Çünkü çöldür içtiğimiz sonunda her kadehin kızıl dibi, Ve güldür her ne olursa, Kalbimizin saksısında suladığımız çiçek. Gül renkli rüyalarımda mavi suretler aranarak, Yalnızlığın arasından sıyırdım kendimi bir sabah, Köprülerden geçiyordum sensiz, Ardında unuttuğun izlerine basarak. Aralandı son betiğin ön sayfası, Bir mühür gibi bastım kendimi, Ellerimi gölgendeki sismik renklere dokundurarak. 4/: Tekrar tekrar say be mirzam, Üçe, beşe ve yüze bölünmüş gözlerimiz kaç yere bakar? Ve sonbahardan kaçan her gün kışa tutsaktır bil ki, Belki bir şans daha kaldırır başını bakarsın, Kan içinde kürek çeken yüreklerden, Kıllı döşüyle bir korsan levent. Kararmış ışık olabilir böyle durumlarda, Yaşamımızın ve güneşin ertesi günü, Çünkü bir zamansızlıktır ki diyarı gurbet, Şiirin aynına düşer. Dualı dudaklar tutup kaldırır gecenin alt ucunda, Kırk kilitli zindanlardan kalbimi, Ücret olarak ruhumu alır. Ama hıza mim düş mirzam, Bil ki hız yıldızlara eş değilse, Bana kendi yabaniliğime kahır fişenkleriyle vurulmak, Ve kuburlara diz üstü düşmek kalır... Bedenimizi kanlı bir el alır, Baykuş yurdu yüreğimi yel... Şiir tutup kaldırır yerden beni, Ancak ruhumu ödünç alır. Ahmet Yozgat |
|
|
|
|
|
#10 |
|
Aşmış Üye
![]() Üyelik Tarihi: Aug 2007
Konum: İstanbul
Mesajlar: 281,268
Teşekkür Etme: 98 Thanked 355 Times in 320 Posts
Üye No: 44033
İtibar Gücü: 57937
Rep Puanı : 34658
Rep Derecesi :
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cinsiyet : Erkek
|
Kederim de Sensizlikmiş Yeni Anladım+
Apostol'la Yüz Doksan Beşinci Sayfanın Dipnotu 1/: Bakarım istemesem de şahım, Kanımla sırlanan yaşam aynama zamanlar kıstağında. Ne kahreden bir sevda imiş yaşadığımız? Ve karşılaştığımız haramilerin sayısı kırkı aşkınmış. Belki de yanlış bir yerdeymişiz yanlış zamanda, Kahırlı bir vilayete düçarmışız ikimiz de hiç bilmesekte, Yüzümüzdeki kronik bir hüzünmüş aşk sandığımız türkülü duruş, Ve acı nisyan bilmez bir damak tadıymış ebruli akşamlarda... (Ancak kaybolacakmış sevince yer açmak için...) *** Bildiğimizi sanırdım yapay bir bilgelikle yaşamın kaç köşeliliğini, Ya da uzak hayatların yuvarlaklığını başkası için, Oysa keder de sensiz çekilmezmiş yeni anladım. Namus bekçileri gezermiş sokak aralarında güveni kuşanarak, Ve hüzünler vilayetinde fobik korkular gezermiş akşamları, Ol nedenle mirzam yalnız yatılmazmış vadilerin çalparalı türkülerinde. ** (Ancak herkes derinlerde devinen mor korkusuyla, Ve lila dudaklı aşkıyla yüzleşmeliymiş ki, Dolaşmasın diye ayağına korunmasız şiirin septik duygular.) 2/: Dalarım istemesem de mirzam, Canımla sırlanan yaşam aynama mekanlar aralığında bazı bazı. Ne kahreden bir sevda imiş yaşadığımız meğer? Ve karşılaştığımız haramilerin sayısı kırkı bini aşkınmış. Kanımıza karışmış kaçak iksirler, Şahsıma ve zatına yakışmaz bir densizlik yapmışız, Saltanat saraylarında büyüttüğümüz lacivert gururumuzu, Tutmuşuz yumuşak karnından, küflü bir sütuna çalmışız son dönemeçte. Ve tüm korkularımızı vurmuşuz terli şakaklarından, Dan... dan... dan! Bir tutam umut sürmüşüz hecinlerin sırtındaki dağların tuvaline, Ellerimize, terimizle kardığımız Hindi kınalar yakmışız ilk cinayetimizde. Oysa boynu bükük sümbüllere umut su olurmuş, bilememişiz, Ancak yağmur bulutları altındaki güllerin ve sürgün aşkların rengi, Yazık ki gri görünürmüş, Gölgeden kaçan her şey ise tutsak edermiş dost sandığımız günün ışığı, Mavi gözlü ilkbaharlar sularmış her özlem ekildiğinde çölleri, Yeşerirmiş yalnız anıların çayırları umutvar bir bostanda ve kaçak, Ancak keder bile sensiz çekilmezmiş yeni anladım... 2/: Sıcaklığında kaç kere donmuşuz kardeş güneşin, Arkamıza bakmadan ilerlememizse deneyim yoksulluğuymuş, Kahır, hüzün ve acı kaybolacakmış sevince yer açmak için, Dualarımızı içip içip buharlaşacakmış her gece ayrı kentlerde, Biz de bir tutam umut vurmuş bir zamanlar dağların tuvaline yine de, Yapabilseymişiz keşke o hayal meyal resmi yüreğimizin tuvaline, Taa bidayette.... 3/: Kazabilseymişiz avuçlarımıza son atlının kabrini, Gözlerimizden akan kanla yazacaktı belki tarih anılarını, Ama kadim aşkları gül rengi mürekkeple... *** Ama şimdi yalnızlığı yaşamaktayız ben de ve sen de mirzam, Ve tenha bir sayfasındayız Aşıkpaşa'nın. Bakarız istemesek de şahım, Kanımızla sırlanan yaşam aynamıza zamanlar kıstağında. Ne kahreden bir sevda imiş yaşadığımız oysa? Ve karşılaştığımız haramilerin sayısı altı milyara ulaşmış. Ahmet Yozgat |
|
|
|
![]() ![]() |
| Konuyu Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir) | |
|
|